Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Thursday, 11.13.2025, 07:10 AM (GMT)

'100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası'

'100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası' Yapı Kredi Yayınları üç ciltte tamamlanacak 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'nın 1923-1950 yıllarını kapsayan ilk cildini yayımladı. Serinin üçüncü cildi Cumhuriyet'in 100. yılında çıkacak. Derya Bengi ve Erdir Zat'ın ortak kaleme aldığı kitapta, Erken Cumhuriyet Dönemi'nin birikimi A'dan Z'ye 250 başlıkla bir resmigeçit yapıyor. /Archive/2021/1/23/123425206-ic1.jpg“Her Savaştan Bir Yara”, erken Cumhuriyet'ten, tek parti döneminden, Atatürk'lü, İnönü'lü yıllardan hikâyelerle, hatıralarla yoğruluyor. Toplumsal yaşamda nelerin, nasıl, neden, ne hızla değiştiğini, popüler kültürün, şimdiki zaman folklorunun parmak izlerinden saptayıp ölçmeye çalışırken, bu toplumun zümre ve fertlerini, -1927 nüfus sayımına göre- 13 milyonluk nüfusu, imparatorluktan ulus devlete, Hilafet'ten Cumhuriyet'e geçen genç bir ülkenin, ama aynı zamanda "20. yüzyıl ülkesi"nin yurttaşları olarak ele alıyor.100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'ndan inkılâp, kanun, darbe, nutuk ve demeçlerle birlikte ve onlardan öte, onlara bağlı ve onlardan gayrı, fabrikalar, şarkılar, uçaklar, heykeller, filmler, makineler, parklar, sofralar, apartmanlar, tramvaylar, paralar, kumbaralar, gazeteler, karikatürler, karneler, kokular, tatlar, plajlar, saçlar, çoraplar, romanlar, doğanlar ve ölenler gelip geçecek./Archive/2021/1/23/123434330-ic2.jpgTek parti dönemi gelecek kuşaklara nasıl bir miras bıraktı? Türkiye bir inkılaplar coğrafyası haline nasıl geldi? İkinci Dünya Savaşı sancılarının, Nazi propagandalarının, karartma gecelerinin, ekmek karnelerinin tarihi nasıl yazıldı? Genç kadınlar kabuğunu kırıp hayat kavgasına atılırken nelere göğüs gerdi?Radyoda alaturka neden yasaklandı, yasak nasıl delindi? Müstehcen sanat gerçekten müstehcen miydi? Beyaz Rus göçü eğlence alışkanlıklarına neler kattı? Kadınlar saçlarını neden erkek gibi kısa kestirdi? Ankara Türkiye'nin kalbi mi? Çarliston ve zeybek yan yana geldi mi?Onuncu Yıl Marşı İstiklal Marşı'nı yendi mi? Cumhuriyet Osmanlı parasından, Osmanlı pulundan ne zaman kurtuldu? Edebiyatın en güçlü kalemleri Güzellik Kraliçesi'ni nasıl seçti? Cumbadan rumbaya, konaktan apartmana nasıl geçildi? Şişli'de kimler yaşadı, Ada vapurunda ‘lüküs kamarada' kimler oturdu?/Archive/2021/1/23/123442330-ic3.jpgOrhan Veli birdenbire bobstil mi oldu? Buzdolapları evlere ne zaman girdi? Sinemada sessiz filmden sesli filme ne zaman, nasıl geçildi? Mısır filmlerini kimler seyretti? Safiye Ayla alafranga revüye neden evet dedi? Rakının rakibi neydi? Alaturka şarkıların rakı mezesi olduğunu kim iddia etti? Missouri zırhlısı İstanbul'u fethetti mi? Kavgam kitabı Türkçeye çevrildi mi?/Archive/2021/1/23/123450252-kapak.jpgİlk abideler ne zaman dikildi, büyük parklar şehirlere ne getirdi? Ülkenin en iyi ressamları Anadolu'da neler gördü? Yalova ve Uludağ turizme nasıl açıldı? Charlie Chaplin Türk halkına ne söylemek istedi? Öz Türkçe neden benimsenmedi? Peyami Safa ve Nâzım Hikmet neden plak doldurdu? Çorap buhranı nasıl aşıldı?Varlık Vergisi faciası neden yaşandı? Zati Sungur nereden geldi, Zaro Ağa nereye gitti? Josephine Baker Türkiye'de nasıl karşılandı? Yanık Ömer, Sarı Kurdele, Fosforlu Cevriye nasıl hit oldu? Singer dikiş makinesi, Ford otomobili memlekete nasıl girdi? Kübik evler, kübik mobilyalar nasıl yayıldı?"Her Savaştan Bir Yara" - 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası - 1 bu gibi sorulara cevap ararken bugünlere ışık tutacak zenginlikte bir seyahatnameyi kayda geçiriyor.100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası 1 (1923-1950) / Derya Bengi, Erdir Zat / Yapı Kredi Yay. / 400 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı!

Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı! “İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.” /Archive/2021/1/23/123150863-ic1.jpgİçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin acı, talihsiz bir ölümle, dönemin siyasi polisince planlanıp uygulandığından kuşku duyulamayacak alçakça bir cinayetle sona eren 41 yıllık yaşamına sığdırdığı üç romanından ikincisidir.1907 doğumlu olduğuna göre henüz otuz yaşında, 1937’de yayınlanan ilk romanı Kuyucaklı Yusuf’u ortaokul yıllarımda okuduğumda sözcüğün tam anlamıyla çarpılmıştım. Bu romanın toplumcu-gerçekçi edebiyatımızın öncüsü, kendi türünün bir başyapıtı olduğu kuşkusuzdur.Çok sonraları okuduğum Kürk Mantolu Madonna’nın bende benzer bir etkisi olmamıştı. 1943’de yazarın üçüncü ve son romanı olarak yayınlanan bu kitabın üzerimde yarattığı hayal kırıklığına benzer duygu, sanıyorum belki deonda adının çağrıştırdığı romantik ortamı ve roman kahramanlarını bulamayışımdandı…İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı./Archive/2021/1/23/123200144-ic2.jpgDÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR AŞK HİKÂYESİEdebiyat, ya da sinema vb ürünleri üzerine yazılarda söz konusu yapıtın öyküsünün özet olarak bile anlatılmasını anlamlı bulmam. Okuyan, izleyen kişinin kendisi bunu öğrenecektir. Bu nedenle, İçimizdeki Şeytan’ın odağında, yukarıda sözünü ettiğim roman kahramanının karmaşık kişiliğine de bağlı olarak, farklı, düşündürücü bir aşk öyküsünün bulunduğunu söylemekle yetineyim.Fakat burada, ayrıntıya biraz aşağıda girmek üzere, romanın kadın (daha doğrusu genç kız) kahramanı Macide’den de söz etmem gerekir. Bütünsel, tarihsel, dönemsel, bir inceleme yapmış değilim. Fakat öyle sanıyorum ki toplumcu-gerçekçi edebiyatımızda Macide, hem yerli (ulusal) hem evrensel-insanî değerleri kişiliğinde buluşturmuş bir roman kahramanı olarak (Reşat Nuri’nin, Halide Edip’in kadın kahramanlarından da izler taşıdığı söylenebilecek) bir ilktir./Archive/2021/1/23/123222144-kapakic3.jpgFAŞİZM YANLILARINA CİDDİ ELEŞTİRİLERİçimizdeki Şeytan’ın, hem adından, hem yayınlandığı dönemde ırkçı-tutucu çevrelerin saldırısına, ağır eleştirilerine uğramasından ötürü, bütünüyle siyasal içerikli bir roman olduğunu düşünürdüm.Oysa bir bölümünde dönemin savaş taraftarı, faşizm yanlısı çevrelerine yönelik ciddi eleştiriler bulunmasına karşın, yukarıda belirttiğim gibi, konunun odağını bir aşk öyküsü, Ömer-Macide aşkı oluşturuyor…Romanda aşk üzerine özelikle Ömer’in iç monologlarında geçen düşünceler çokça yer tutuyor. Örneğin henüz ilk karşılaşmalar sonrasında aklından geçirdikleri gerçekten ilginçtir:“Ne tuhaf şey! (…) Bir çok bayıldığım kızların bir çok büyük iltifat ve müsaadeleri beni bu kızın manasını bile iyi anlayamadığım bir bakışı kadar sevindirmiyor. Evet, sadece bir bakış ve belki de biraz merhametle karışık… Fakat bunun hiç olmazsa lakayt bir bakış olmaması beni yerimden sıçratıyor. İçimde müthiş bir hafiflik ve genişlik duyuyorum. Belki de hakikaten sevmek budur.”Romanın sonlarına doğru Macide’nin Ömer’e “kurşun kalemiyle ve acele acele yazmaya başladığı” mektubunda aşkları üzerine söyledikleri ise belki daha da düşündürücüdür:“…biz, hiçbir tarafları birbirine benzemeyen, hiçbir müşterek görüşleri ve düşünceleri olmayan iki insanız… Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüfler bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum. Hem de nasıl seviyordum… Hislerimde bugün de bir değişiklik yok. Fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu.”Sadece bu iki alıntı, söz konusu olanın, sıradan, bilinen bir aşk öyküsü olmadığı konusunda sanırım yeterince düşündürücüdür…/Archive/2021/1/23/123229847-ic4-.jpgDÜRÜST ÖMER’İN ŞEYTANI!Ömer’in kişiliğinin irdelenişine de burada girmeyeceğim. Kitabı okurken bu kişilikle ilgili olarak işaretlediğim yerlerin sadece ve özetlenerek sıralanması bile sayfalar doldurur… Dürüst bir genç olduğu kuşkusuzdur. Sonuna kadar da öyle kalmaya çaba göstermesine karşın içinde sanki dürtülerine karşı koyamadığı, özellikle güçlüklerle karşılaştığında onu kötülük yapmaya yönelten bir “şeytan” vardır…Bu “şeytan” sözcüğü ilk kez (romanın yayınlanışının 80’inci yılı nedeniyle Yapı Kredi Yayınlarınca yapılan özel baskının) 47-48. sayfalarında geçiyor… Üniversiteli gençlerin, aralarında dönemin tanınmış şair ve yazarlarının da bulunduğu bir meyhane buluşmasında, Ömer cebinden çıkardığı bir edebiyat dergisinde yayınlanan “Şeytan” adlı bir şiiri heyecanla okuyor… Şiirdeki “Onun korkusu içimde / Ürkek bir dünya yaratan…” dizelerinin ardından “haykırır gibi” tekrarlıyor: “Evet, evet onun korkusu… İçimde bu ürkek dünyayı yaratan onun korkusu… Ben bu değilim… Ben başka bir şeyler olacağım… Yalnız bu korku olmasa… Hiç bir şeyi bana tam ve iyi yaptırmayacağına emin olduğum bu şeytandan korkmasam…”Toplulukta bulunan bir şair, Emin Kâmil, “başını sallayıp gözlerini sinirli sinirli kırpıştırarak” bu genç üniversite öğrencisine şöyle tepki gösteriyor:“Neden kızıyorsun? Neden şikâyet ediyorsun? İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun?”Yanılıyor olabilirim, fakat bu şiirde ve şair tipinde, Necip Fazıl vb., dönemin sağ eğilimli, mistik, karanlıkçı vb. edebiyat çevrelerinin hedef alınmış olduğunu düşündüm.Söz konusu “parodi” şiir ise, Nâzım Hikmet’in körlüğü öven “parodi” şiirini anımsattı…Buradan devam edecek olursam; romanın ilerdeki sayfalarında da Ömer ya da başka roman kahramanlarınca tekrar edilen “içimizdeki şeytan” kavramının bir tek Ömer’e değil, onun aralarında yer almadığı, fakat başta arkadaşı Nihat olmak üzere dönemin üniversite gençliğini etkisi altına alan ırkçı, faşist çevrelere yönelik olduğu açıktır.Nitekim, bu çevrenin önemli isimlerinden Nihal Atsız, romanın yayınlanışının ardından, kitaba ve yazarına (ve genel olarak savaş ve faşizm karşıtı çevrelere) saldırı niteliğinde İçimizdeki Şeytanlar başlıklı blr kitap yayınlamış, sonrasında da Sabahattin Ali ölümüne kadar sağcı çevrelerin başlıca saldırı hedeflerinden biri olmuştur./Archive/2021/1/23/123237097-ic5.jpgSABAHATTİN ALİ’NİN YAZARLARI...Ömer ve Macide’nin yanı sıra gerçekten bir iyilik ve dürüstlük simgesi olan Bedri öğretmen, yine iyi kalpli ve dürüst muhasebe memuru Hafız Hüsamettin (ve yaşadığı dram), dış görünüşüyle de iç dünyasıyla da ürkütücü bir kişilik olan Prof. Hikmet gibi üzerinde ayrı ayrı durulabilir. Bu sonuncusu romanda sahne aldığında, Macide’nin başına da Kuyucaklı Yusuf’un Muazzez’inin başına gelen gibi bir felâket geleceğinin önsezisiyle doğrusu içim daralmıştı… Bereket öyle olmadı…İçimizdeki Şeytan, başlıca kahramanları, olay örgüsü, bazen fazlaca uzun olmakla birlikte iç monolog ve diyaloglarda dile getirilen düşünceler, bilinç akışı vb. yenilikçi anlatım özellikleriyle bir inceleme yazısının sınırları içine sığdırılamayacak bir roman.Almanya’daki öğrencilik yıllarından arkadaşı Melahat Togar bir yazısında onun Almancayı tam öğrenmeden Almanca üzerinden Rus yazarlarını da okuduğunu belirterek yapıtlarından esinlendiği büyük dünya yazarları arasında Turgenyev, Gorki adlarını da sayıyor. Ben bu adlara, Yevgeni Onegin’iyle Puşkin’i, Oblomov’uyla Gonçarav’u da ekleyebilirim.İçimizdeki Şeytan’ın Ömer’i, egemen olamadığı, üstesinden gelemediği iradesizliğiyle, Rus edebiyatının “gereksiz aydın” diye adlandırılan tipleri Onegin’den, kahramanı olduğu romanla aynı adı taşıyan Oblomov’dan, Turgenyev’in Rudin’inden dolaylı da olsa izler taşıyor… Sabahattin Ali döneminin kibirli, bencil, eylemsiz yazar, şair vb. “aydın”ları için bir yazısında kullandığı “omurgasız” nitelemesini de belki ilk kez bu romanında kullanmaktadır…Tertemiz, dupduru Macide ise, Onegin’in Tatyana’sını anımsatıyor. Kuşkusuz bunlar tamamen öznel, kişisel yakıştırmalar da olabilir. Asıl kuşkusuz olan ise, alçakça cinayete kurban edilmeden kısa bir süre önce Ehrenburg’un Paris Düşerken’inden etkilediğini ve “Ankara” adıyla bir roman tasarlamakta olduğunu bir yerde okuduğum bu sevgili yazarımızın kişiliğinde, gelmiş, geçmiş, gelecek en büyük yazarlarımızdan birini, edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısını yitirmiş olduğumuzdur…İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali / Yapı Kredi Yayınları / 260 s. / 2020. Ataol Behramoğlu

‘Kırk Gün Kırk Gece’

‘Kırk Gün Kırk Gece’ Osmanlı şenlikleri, Türk gösterim sanatlarının hemen her türünü incelemeye bir ömür adamış ve harcamış olan Metin And için büyük, geniş bir keşif alanı gibiydi. Metin And’ın ‘Kırk Gün Kırk Gece’: Osmanlı Düğünleri, Şenlikleri, Geçit Alayları’, Osmanlı şenliklerine bir sanat bileşkesi olarak bakan And'ın tespitleri, yorumları, "erken" ve "yönlendirici" önerileriyle sanat tarihi için de iyi niyetli değinmeler içeriyor. /Archive/2021/1/23/122947052-ic1.jpgOsmanlı şenlikleri, Türk gösterim sanatlarının hemen her türünü incelemeye bir ömür adamış ve harcamış olan Metin And için büyük, geniş bir keşif alanı gibiydi. 1950'li yıllardan başlayarak sürekli geliştirdiği çalışmalarını, makaleler ve kitaplar kaleme alarak ortaya koydu; biraz daha uzun yaşayabilse, yeni buluş ve bulgularını yansıtabilse konu gerçek bir "şenlik alanı"na dönerdi./Archive/2021/1/23/122956802-ic2.jpgKırk Gün Kırk Gece sözel kültürün zirveleri olan masallardan da izler taşıyor. Masal kahramanlarının ayrıntısı bilinmeyen düğünler ve çekilen çilelerin sırrını açığa vurmayan yolculuklar kırk gün kırk gece sürer, geriye dönülüp bakıldığında dün gibi gelen, bir arpa boyu yol alınmamış gibi anlatılan masalların gücüyle zenginleşen şenlikler, bize gerçek bir uygarlık hikâyesi de anlatır.Kırk Gün Kırk Gece, Osmanlı şenliklerine bir sanat bileşkesi olarak bakan And'ın tespitleri, yorumları, "erken" ve "yönlendirici" önerileri sanat tarihi için de iyi niyetli değinmeler içeriyor. Gösterim sanatlarının bu dalında hedefe giden yolun başlarında ve ortalarında onun olağanüstü gayret ve sezgiyle açtığı "çığır" ve bıraktığı "izler" var.Kırk Gün Kırk Gece’: Osmanlı Düğünleri, Şenlikleri, Geçit Alayları / Metin And / Yapı Kredi Yay. / 376 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Tarık Günersel'den yeni Hamletçevirisi

Tarık Günersel'den yeni Hamlet çevirisi Shakespeare’in belki de bütün bir Batı kanonu içinde hakkında en çok yorum yapılmış, bilimsel çalışmalara konu edilmiş, felsefe ve sanatın en bereketli düşünce uğraklarından biri olmaya da devam eden, onlarca ayrı baskısı yapılmış klasik bir yapıtı Hamlet. /Archive/2021/1/23/122650351-ic1.jpgALINTILARDANIŞMAN POLONIUS:Dini yüzsüzce kullanır kimi,Yutturur şeytanca girişimi.*HAMLET:Alçağın alçağı biri çıkar,Erdemli kalır öbür alçaklar.(…)Kan var, kanı var, kanıt yok.*İKİ MUHAFIZ:-Bu gidiş nereye varır?-Çürümüş bir şey var devlette.-Tanrı düzeltir.-Yo, seyirci kalamayız.*BABA HAMLET’İN HAYALETİ:Aç kulağını, Hamlet: Kandırıldı millet!Güya ben bahçemde uyurkenZehirli yılan sokmuş. Herkes inandı. Yalan!Bil kiBabandan can çalan yılanBaşında taçla şu an.*HAMLET:Zalime dur de! AmaO yürek bende ner’de!(…)Babama benzeyen belki şeytan-acımdan yararlanıp suça kışkırtan.Sağlam kanıta gerek var;amcamın vicdanı oyunla ortaya çıkar.(…)Kim katlanır bunca yüke-ölüm sonrası ürkütmese?Gidenin dönemediği meçhul ülke…Bilinç işte böyle korkak eder bizi;bilinen illeti yeğleriz meçhule.Karar coşkusu solar, düşününce.Ve düşü hoş nice hamle düşük oluretkili bir eyleme yol açamadan.(…)Sözüm utandırsın, ama şiddet olmadan:Acımasız olayım ama insan kalayım.Hançer dilimde olsun, elimde değil.(…)Tam ruhunu duayla arıtırken,öbür dünyaya geçişe hazırken,öç alırsam öç olur mu?Yo. Kınına, kılıcım.Uygun anda keserim hesabı:Sarhoşken, kardeş karısıyla,kumarda söverken ya da.Kötü iş başında bitmeli işi;öyle sağlanır cehenneme gidişi.Annem bekliyor. Bak şu talihe:Katilin ömrü uzadı dua edince!(…)Ah, Şeytan, yaşlı ana teniniAteşli kılabiliyorsan, kül et beni!İçgüdüye uymak ayıp değil artık;E yaşlılar öyle yapıyor ya.Akıl pezevenk arzuya.*KRAL:Halk Hamlet’i sever. Sevgi sihirdir:Kireçli su tahtayı taş gösterir ya,Kusur erdem gözükür sevgiyle bakınca.Ok atsam halk tepkisiyle söner,Hedefe varmaz, yayıma döner.*LEARTES:O canı bu can çıkarsın.KRAL: Daha iyisi can sağlığı.Tut ki kılıç olmadı, hemen B Planı.Hah, buldum: Maçta ne olur? Ter.Susayan Hamlet içecek ister,Zehirli kupa hazır bekler.*HAMLET:Her kötülük elbet çıkar göz önüne,Dünyanın tüm toprağı gömdüyse bile.*/Archive/2021/1/23/122703382-ic2.jpg- Öncelikle böylesi bir çeviri projesi için neden Hamlet’i tercih ettiğinizi sorayım. Türkçe ve Türkiye dinamiklerini biraz açabilir miyiz? Siyasetten çok sosyolojiye mi yakın, söz gelimi? Çünkü Shakespeare’in çok daha siyasi oyunları var, aslında… Onların çevirilerini tercih etseydiniz, günümüzün siyasetine çok daha kolay göndermeler yükleyebilirdiniz. Ama siz Hamlet’i seçtiniz? Üstelik bundan böyle çeviri yapmayacağınızı da ifade ediyorsunuz?İlkokulda bir yakınım bana “To be or not to be” sözünü söyleyip de anlamını belirtince sarsıldım. Hamlet aşkım o zaman başladı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Mina Urgan’ın öğrencisiyken Shakespeare dersinde gelişti./Archive/2021/1/23/122716585-kapakic3.jpg- Hangi kaynakları kullandınız?Çeşitli Hamlet basımları/edisyonları ile yardımcı kitaplar var. Başta, editörü John Dolven olan Hamlet -2016 Oxford yayını “The New Oxford Shakespeare, The Complete Works Modern Critical Edition.”/Archive/2021/1/23/122724257-ic4.jpg- Bu basımda perde bölümleri niye yok?Piyesin aslına uygunluk ve akışkanlık bakımından. Gelenekleşmiş halinde beş perdede yirmi sahne vardır. Oxford 2016 basımında ise III.4 ile IV.1 birleşik olarak 19 sahnede, şöyle:1: I.1 - 2: I.2 - 3: I.3 - 4: I.4 - 5: I.56: II.1 - 7: II.2 - 8: III.1 - 9: III.210: III.3 - 11: III.4 ile IV.1 - 12: IV.213: IV.3 - 14: IV.4 - 15: IV.5 - 16: IV.617: IV.7 - 18: V.1 - 19: V.2Ayrıca 19 sahneyi 54 birime ayırdım, prova planlaması için kolaylık olsun diye. Tüm roller 18 oyuncu ile oynanabilir; döküm hazırladım.- Amacınız ne oldu?Şiirselliğe saygı, oyuncu ve seyirci için uygunluk. Shakespeare’in yaptığı gibi, güncelliğe önem vermek, hem atıflar hem de dil bakımından.- Shakespeare’in dili hakkında neler belirtmek istersiniz? Örnekse, söz dağarcığı bakımından?‘Bedroom’ Shakespeare’in türettiği/uydurduğu kelimelerdenmiş. Bence iyi bir önerisi de ‘crimeless’ (suçsuz) ama nedense tutmamış, yerine ‘innocent’ (masum) var. O dönemde olmayan -ve şairin de kullanmadığı- kelimelerden ikisi ise ‘individual’ ile ‘personality.’- Yazım/imla bakımından?Shakespeare kendi adını altı farklı şekilde yazmış. Birçok kelimenin yazılışı konusunda birlik yokmuş, ayrıca./Archive/2021/1/23/122733445-ic5.jpg- Sesler bakımından?TG: Shakespeare’in yanan tiyatrosuna saygı ile yapılan Globe (Yer/Küre) Theatre’da Hamlet’i ya da o dönemin başka oyununu izlerseniz duyduğunuz İngilizce 400 yıl önceki İngilizce olmaz. Aynı telaffuzla konuşulsa günümüz İngilizleri bile izlemekte zorlanır, çok şeyi anlayamaz. Bir yoruma göre bugünün İngilizcesinden çok Amerikancayı andırıyormuş. Youtube’da birkaç seslendirme bulunabilir.- Cümle yapıları açısından?Gramer bakımından: İngilizce yeni oluşmaktaymış, o bakımdan bugünkü haliyle gramer pek oluşuk değilmiş. Bu dezavantajı Shakespeare avantaj kılmış, çok daha esnek cümleler kurabilmiş.- Shakespeare oyun konularını başkalarından almış, öyle mi?Hemen hemen hepsini. Yazarı bugün bilinmeyen bir Hamlet de izlemiş. Etkilenmeye açıkmış. Gönlüne, keyfine göre takılmış.- Düzyazı bölümleri de çoğunlukla koşuk biçiminde. Niçin?1977’den beri ‘nesir’ ile ‘düzyazı’ sözlerini farklı anlamlarda kullanıyorum: Şiir hem koşuk hem de düzyazı ile yazılabiliyorsa tersi de geçerli olmalı: Nesir de hem düzyazı hem de koşuk olarak varolabilir. Nitekim Hesiod’un tarım odaklı eseri düzyazı değil, koşuk; ama nesir değil mi? Hamlet’in toplam etki gücü bakımından Türkçe yankısı serbest koşuk ağırlıklı. O düşünüşümden otuz yıl sonra Princeton Encyclopedia of Poetry and Poetics adlı dev kitapta aynı yaklaşıma rastladım: ‘Poetry ‘(şiir) ile ‘prose’ (nesir) sözlerinin yanı sıra ‘verse’ (koşuk) ile ‘non-verse’ (hah, işte düzyazı; Türkçede ‘koşuk-olmayan’ demek uzun kaçar). Yani ben nesri şiirleştirmiş değilim; nesri düzyazı yerine koşukla vermeyi yeğledim. Toplam etki için.- Shakespeare çevirisinde ne gibi niteliklere özen göstermek gerekir?Shakespeare bir kerede dinlenip anlaşılacak şekilde yazmış, güncel dil ve atıflarla, yeni sözler uydurarak. Çeviri için iki dili bir ölçüde bilmek yetmez, araştırmacı, incelemeci olmak da gerekir. Artı, en azından iyi şair olmak ya da şiire yatkınlık. Ayrıca sahne donanımı: Oyunculuk deneyimi. Bir de editörlük, dramaturgluk, yönetmenlik. Bu nitelikler genellikle ekip gerektirir.- Önceki çevirilerden de yararlandınız mı bu süreçte?Bilgi notlu çevirileri bağlamında Bülent Bozkurt ile Özdemir Nutku’ya şükran borçluyum. Sabahattin Eyüboğlu ile Can Yücel şiirsel çeviri yapanlar arasında. Eyüboğlu çevirisi ilk kez 1965’te yayımlanmış (Remzi). Daha çok Fransızca çeviriye dayanmış; o zamandan bu yana hem Türkçe ile Türkiye -tüm Dünya- değişti, hem de Hamlet yorum ve bilgileri gelişti.- Hamlet en çok oynanan oyunlar arasında, değil mi?Evet. Ama II. Abdülhamid ile Stalin rejimlerinde sansürlü, yasaklı. Türkçeye ilk çevirisi Dr Abdullah Cevdet’in. Sağ olsun, Halit Erdem Oksaçan kazandırdı, yeni, Düzyazı yayınları arasında.- Hamlet’te her sözün anlamı konusunda tam görüş birliğine ulaşılmış durumda mı?Hayır. Karar birliğine varılamamış yerler var. Örnek: sondaki kılıç karşılaşmasındaki kurallar. Yorumlar arasından birini seçip en kolay anlaşılabilecek biçimde vermeye çalıştım./Archive/2021/1/23/122743007-ic6.jpg- Elimde Orhan Burian‘ın 1946 tarihli Hamlet çevirisi var. Sizinki var. Arada onlarca çeviri var. Burian önsözde çeviri için nazım kullanmayışını açıklıyor, aslında… Elbette, Shakespeare bir şair, sonuçta… Anladığım kadarıyla siz hem metni “7/24” gibi ifadelerle güncelleştirmeyi, hem de şiir niteliğini güçlü tutmayı hedefleyerek yola çıkmışsınız… Öncelikle sorayım: Nasıl bir serüvendi? Çünkü Shakespeare anadilinde kurucu bir şair. Bir tahminim olmasına karşın sormalıyım: Türkçeleştirirken nasıl bir yol izlemeyi seçtiniz? Neler yaşadınız?1973-74’te ise Shakespeare ile üslup flörtüm oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Prof. Mina Urgan ile Shakespeare derslerimiz de ilginç geçiyordu. 1973 ortasında Macbeth piyesinin çoğunu el yazımla deftere kopya ettim, egzersiz olarak, ritmleri içselleştirmek için, 1974’te Hamlet’in bir sahnesi ile ilgili İngilizce analizim defterde duruyor.Shakespeare’e şükran borcumu biraz olsun ödemek için. Yani Hamlet hayatıma 55 yıl önce girdi, benimle oldu; 45 yıl önce de çeviri arzum pekişti. 1993’te Hamlet’in bir bölümünün farklı çevirilerini bir de kendi çevirimle dosya haline getirip İstanbul Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Gencay Gürün’e sundum, çeviri isteğimi belirttim. Yerel seçim ertesi yönetim değişti. 2018’de Antalya’da eşim Füsun Hamlet’te yoğunlaşabileceğimi belirtti. 2019 başlarında, çeviri kabaca bitip de gelişme sürecine girmişken, Cem Yanılmaz’ın yönetimindeki Pera-Emre Kınay Oyunculuk Akademisi’nde (EKOA) sunum yaptım. Çeviri Kırmızı Kedi’ye 2019 kasımında iletildi, ONK Ajans kanalıyla. Aylar sonra 2020 ağustosunda bir daha baktım, on kadar değişiklik yaptım. Sağ olsun, editörüm Volkan Atmaca nazik, sabırlı, titiz, dikkatli, katkıcı. Dikkat: Çevirinin son iki yılda birkaç yakınıma ilettiğim aşamaları geçersiz, kitaplaşmış hali geçerli.- Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak bu kez de güncel dile uyarlamayı sormak istiyorum. Yapmadığınızı söylüyorsunuz ama 7/24 gibi (yazımıyla da birlikte) düşününce, örneğin yıllar sonra piyesi inceleyen birinin, çeviri tarihini tahmin edebileceği izler de bırakmışsınız. Ki, zaten siz de bunlara söz olanağı, diyorsunuz. Çevirmen nerede durmalı? Böylesi sözcüklerin şiirin atmosferini zedelemesinden nasıl korundunuz?Hayal gücü ile söz açılarından sınır tanımayan Shakespeare yararlandığı kaynakları gönlünce değerlenmişti. Gerçi 7/24 ifadesi o gün yoktu ama kullanılışım meşru, çünkü gün o zaman da 24 saat, hafta 7 gündü. Bir başka örnek ‘U dönüşü’ sözü. O zaman otomobil yoktu, ama hem at vardı hem de İngilizcede U harfi. Atla giderken U dönüşü yapılmaz mıydı? Shakespeare bu benzetmeyi belki hiç yapmadı, ama yapabilirdi. O bakımdan meşru saydığım ölçüler içinde bu sözler. Ama çok düşündüm, sancı çektim. Hesabını verebileceğim adımlar attım, çekine çekine, hatta korka korka. Ayrıca şiir atmosferi tek değil; tez değişebilen atmosferler var, çelişkili yoğunluklarla.- Bu dil uyarlamasını yaparken nasıl bir kıstas kullandınız, o halde?Üç soruyu kılavuz kıldım:1) Hamlet izlenirken rahat anlaşılıyor muydu? Atıflarla? Evet.2) Sözü zevk, özü düşünce, eylemi heyecan veriyor muydu? Evet.3) Hangi dönemin diliydi? O günün. Yeni kelimeler türeterek.- İçerikte de birtakım uyarlama izleri görünüyor gerçi… Hatta yer yer dramaturg, editör kimliklerinizi bile görüyoruz.Stratejik soru: Okurken dipnotlar işe yarar, peki ya sahnede? Seyirci dipnot okuyamaz ki! O bakımdan bazı önemli bilgileri sözlere kattım. Örnek mi? Wittenberg Üniversitesi. Ad olarak geçiyor, o kadar. Bugün seyirci olarak bize ne ifade eder ki? Oysa Dr Faust’un ders verdiği, Luther’in protesto bildirisini kapısına çaktığı üniversiteymiş. Bu gibi ekler ile seyirci çok daha iyi nüfuz edebilir. Başka örnek: Baba Hamlet ölünce dul kalan karısı Claudius ile evlenir. Ölenin kardeşi önceki yengesi ile. Türkiye’de olabilen bir şey. Hatta Doğu Anadolu’da bazı yerlerde şartmış, töreymiş. Ama İncil’de günahmış, İngiltere’de de 20. yüzyıla kadar yasakmış. Ensest sayılırmış. O bakımdan İncil odaklı bilgi ekledim:- İki diyaloğa yeni basımlarda yer verilmediğini belirtmişsiniz?2016 basımında verilmeyen iki diyalog kitap sonundaki ekler arasında, ama bir bölümü piyese kattım: Hamlet’in ülkesini ve hatta tüm dünyayı hapishaneye benzettiği yer. Hamlet seyircisi için önemli. Ayrıca benim Zıhrlı Kurt piyesim devrik padişah IV. Mehmed’in tecritte “Dünya zindan idi, zindan dünya oldu,” sözü ile başlar. Benim açımdan Shakespeare ile hoş bir kavramsal buluşma.- Yer yer de yönetmenlik yapmışsınız, parantez içi reji notları ile.Örnek: Kral ile Kraliçe iki kankaya şöyle der:Kral: Sağ olun, Rosencrantz, Bay Gildenstern.Kraliçe: Çok yaşayın, Gildenstern, Bay Rosencrantz.Gelenekleşmiş reji şöyleymiş: Kral şaşırıp adları karıştırıyor, Kraliçe nazikçe düzeltiyor. Bu bilgiyi parantez içi ekledim. A sahi, resmî hitaplar dışında bu adları kısa tuttum: Rosen ile Gilden.- Türkçe söz dağarcığına Hamlet bağlamında nasıl yaklaştınız?Olmak ve varlık-yokluk kavramları ile bağlantılı sözlere yer vermeye özen gösterdim:“Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.”“Ne var ne yok?”“Ne var ne yok. Ha var ha yok.”“Varlık içinde yokluk.”- Hamlet amcasından söz ederken “Baba ama akbaba,” diyor, bir sahne sonunda.Shakespeare Türkçe yazsa bu olanağı kaçırmazdı sanırım. Sahneleri vurucu sözlerle bitirmiştir.Uygun geldi, ekledim. Kitap sonundaki okur notlarında görülebilir.- Her çevirmen metne bir damgasını basmak ister ya… Çeviriniz sırasında sizden önceki çevirilerde çok güçlü yapıldığını düşündüğünüz bir bölümün gölgesinde kalmaktan ürktüğünüz oldu mu?Hayır. Ayrıca damgamı basmak istemiş değilim; Shakespeare’in Türkçedeki elçisi olmaya çalıştım; sözüne ve özüne, ruhuna uygun yansıtmaya , yankılamaya çabaladım. Türkçenin olanaklarında yoğunlaştım, kendimi hem seferber edip var kılarak hem de elimden geldiğince yok ederek./Archive/2021/1/23/122753179-ic7.jpg- Hamlet, aslı itibarıyla bir intikam öyküsü… Shakespeare’in etkili oyunları, insanın biricik kendisine ve zaaflarına aittir. Örneğin Macbeth ihtiras trajedisidir ve bütün zamanların öyküsüdür. Peki, sizce Hamlet bugünün insanına ne anlatıyor?Neler anlatmıyor ki ? Yok yok. Ama bazı noktalara değineyim:1) Piyesin -dolayısıyla Shakespeare’in sık haksızlığa uğratılan yerlerinden biri finalde Fortinbras’ın makaslanması. O yanlışa dâhi yönetmen Zefirelli bile düşmüş. ‘Tercih’ yerine ‘yanlış’ diyorum, evet. Çünkü Norveç Prensi Fortinbras oyunun uluslararası siyaset ve güç ilişkileri boyutunu sağlıyor: İç çatışma dış güçlere yarar.2) Ana-oğul, baba-oğul, baba-kız, abi-kardeş, kadın-erkek, iktidar-adalet/sizlik, din-hayat uyumsuzluğu, aşk-nefret, tiyatro-hayat, teori-pratik ya da kuram-kılgı, hayal- somut adım, hatipliğin kandırmakta kullanılışı, ayrıca hicivli eleştirellik…3) Hamlet Polonius’a “Siz de yengeç gibi geri geri gidebilseniz yaşıtım olursunuz,” derken zaman yolculuğunu kastediyor bence. Hatta ‘gidebilseniz’ dedikten sonra ‘zamanda’ sözünü eklesem mi dedim ama koymadım./Archive/2021/1/23/122650351-ic1.jpg- Şiirin çevirisi hemen hemen imkânsız… Ama bir ara yol bir orta yol, yeniden kurmakla metni kazandırmak arasında çiziliyor, yoksa çeviri olmayacak. Tiyatro oyunları için bu durum nasıl? Shakespeare oyunları için nasıl?Örnek vereyim:Polonius: Delilik sonuç. Son uç. Ön ucu ne?Maraz. Araz. Araza yol açanmaraz. Maraz izidir araz, mantıken.Görüldüğü gibi, ‘sonuç’ kelimesi ‘son uç’sözüne, o da ‘ön uç’ sözüne yol açabiliyor. Maraz ile araz sözlerine geçiyoruz. Polonius’un sevimli lafazanlığına uygun sanırım.- Shakespeare çevirmek neden mayın tarlasında dans?Yanlış yapma riski yüksek. Hem de heyecan ve zevk verici bir çaba.- Hamlet çevirinizle ilgili başka nokta?Hiçbir eserimi bitmiş saymam, sunulabilir kıvama ulaştığı kanısına varınca nokta değil virgül koyarım, o kadar.- “To be or not to be” sözünü İngilizce bırakmışsınız. Niçin acaba?Çünkü insanlığın ortak hazinesinden. Tiyatrosever olup da bu sözü duymayan var mıdır?Her çevirisi güdük olur. Aslını verip ardından anlamını vermeyi yeğledim. Bu bağlamda çağrım var: Ey dünyanın tüm Hamlet çevirmenleri, lütfen ‘To be or not to be’ sözünü öyle bırakın, ardından kendi dilinizdeki anlamını da verin. Çeviri odaklı başka noktalar için Virüs dergisinin ilk sayısına, Özge Cengiz’in benimle söyleşisine bakılabilir. Tabii kitaptaki sunuş ile başka notlara da.- Önümüzdeki dönemde kendi üretimlerinize odaklanmayı planladığınızı söylediniz. Yakında sizden bir şiir kitabı bekleyeceğimizi düşünebilir miyiz?Yarım yüzyıldır gelişen mozaik destan sıçrama yaptı. Daha önce çeşitli kitaplar konaklamış, evrilmişti: Sonsuzluk Solukları. İngilizcesini hazırlıyorum. Zaten bazı şiirler önce o dilde yazılmıştı.- Teşekkür ederim..Ben de, değerli Gülce Başer. Şimdi Hamlet’i hem yönetmeye hem de Polonius rolünde oynamaya hazırım. Yönetmeye derken, hem tiyatroda hem de sinemada. Rusya’da nasıl ki Pasternak’ın parlak bulunan çevirisi ile sinema filmi yapılmış, bizde de Türkçe Hamlet filmi olabilir. Önce tiyatroda. Hayalet bağlamında tedirginim, ama o konuya ileride değiniriz.Hamlet / William Shakespeare / Çev.: Tarık Günersel / Kırmızı Kedi Yay. / 216 s. Gülce Başer

Devrimin yürekli düşünürü; Ceyhun Atuf Kansu

Devrimin yürekli düşünürü; Ceyhun Atuf Kansu Geçtiğimiz yıl doğumunun 100’üncü yıl dönümünü kutladığımız büyük edebiyatçı ve düşünürümüz Ceyhun Atuf Kansu’nun anısına son iki yıl içinde; Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’i, Kemalizm’i, devrimciliği, halkçılığı, yurtseverliği anlattığı bir dizi kitap yayımlandı. Kitapların dördü Kansu’nun politik yazılarından oluşuyor, biri çocuk kitabı. Farklı tarihlerde, farklı dergi ve gazetelerde çıkmış, ama kitap olarak basılmamış yapıtlarını, oğlu gazeteci ve yazar Işık Kansu yayıma hazırladı. /Archive/2021/1/23/122035321-ic1.jpg(Ceyhun Atuf Kansu, Cahit Külebi ve çocuklarla / Işık Kansu Belgeliği)Tarihin ve talihin güzel, anlamlı bir armağanı olsa gerek, 2019 yılı, büyük edebiyatçı ve düşünürümüz Ceyhun Atuf Kansu’nun 100. doğum yıl dönümüydü. Bir diğer ifadeyle Kansu, ömrünü adayacağı Cumhuriyet’in ilk adımının atıldığı, Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yıl, 1919’da doğmuştu. Bu nedenle Cumhuriyet Kitapları ve Telgrafhane Yayınları’nca Kansu anısına bir dizi kitap yayımlandı.AYDIN BİR DOKTORKansu soyadı, Cumhuriyetçilerin, Kuvayı Milliyecilerin, Kemalistlerin, yurtseverlerin, devrimcilerin iyi bildiği, saygı duyduğu bir soyadı. Cumhuriyet’in temelinde emeği olan, Cumhuriyete kol kanat geren bir aile Kansu’lar. Ceyhun Atuf Kansu’dan başka, babası Nafi Atuf Kansu, Şevket Aziz Kansu, Mazhar Müfit Kansu, ağabeyimiz ve ustamız Işık Kansu, ilk aklımıza gelenler…Ceyhun Atuf Kansu, İstanbul’da doğmuş. Eğitimci olan annesi Müfdale Hanım’ı küçük yaşta yitirmiş. Erzurum Milletvekili olan babasıyla birlikte, 1921’de Ankara’ya gitmiş. Ankara Gazi Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları doktoru olmuş.Altındağ’da, gecekondu mahallesindeki çocuklara sağlık hizmeti götürmüş. Turhal’a gidip, Şeker Fabrikası’nın çocuk doktorluğunu yapmış. 11 yıl sonra döndüğü Ankara’da, Etimesgut’taki Şeker Fabrikası’nda doktorluğa devam etmiş.İlk şiirini lise öğrencisiyken yazan, şiirleri yanında denemeleri, öyküleri, çocuk kitaplarıyla da öne çıkan Kansu, çocuk doktorluğuyla ilgili kitaplar da yazmış. Aramızdan ayrıldığı 1978 yılına dek, hem edebiyat ve fikir alanında çok sayıda ürün vermiş hem doktorluğa devam etmiş hem de Ankara Radyosu’nda Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türkçe üzerine konuşmalar yapmış./Archive/2021/1/23/122045321-ic2.jpg(Fotoğraf: Metin Atuf Kansu, Işık Kansu Belgeliği)KARŞILIKSIZ VE SINIRSIZ HALK SEVGİSİCeyhun Atuf Kansu’nun şiirlerinde, denemelerinde, çocuk kitaplarında, dil, kültür, sanat ve siyaset üzerine yazdıklarında en dikkat çeken unsur, karşılıksız ve sınırsız halk sevgisi. Atatürk’e, Türk Devrimi’ne, yurdumuza, ulusumuza duyduğu sadakat. Katıksız Atatürkçülük. İdeolojik berraklık. Politik tutarlılık.59 yıllık ömrüne çok ve de çeşitli yapıtlar sığdıran, çalışkan, üretken bir yazar Ceyhun Atuf Kansu. Hekimliği de toplumcu şairliği, yazarlığı da. Şiirleri, yazıları özellikle toplumun sorunlarına, halkın özlemlerine, Kurtuluş Savaşı, Atatürk Devrimi ve Cumhuriyet’e, yurtseverlik, halkçılık ve bağımsızlığa odaklanıyor.Bu duyarlılık, şiirlerinin, yazılarının, kitaplarının adına da yansıyor: Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı, Devrimcinin Takvimi, Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Ağacı bunlardan bazıları…/Archive/2021/1/23/122054868-ic3.jpgOĞLU IŞIK KANSU YAYIMA HAZIRLADISon iki yıl içinde Ceyhun Atuf Kansu’nun art arda beş kitabı çıktı. Kitapların dördü politik yazılarından oluşuyor, biri çocuk kitabı. Kansu’nun farklı tarihlerde, farklı dergi ve gazetelerde çıkmış, ama kitap olarak basılmamış yapıtlarını, oğlu Işık Kansu yayıma hazırladı.Yurdumuzu Şen Edeceğiz; incelemelerinden oluşuyor. Alt başlığı, “Atatürkçülüğün El Kitabı”. Kansu’nun tümceleri yalın, açık. Örneğin, “Sevgili Öğretmenim Atatürk” başlıklı ilk makalesi şöyle başlıyor: “Devrim önderleri, devlet kurucular, gerçek yurt yöneticileri bir öğretmene benzerler. İnsanlığın devrimci tarihinin dersliğinde ve kendi uluslarının yaşama okulunda yeni bir şeyler öğretirler. Siyasal eylemlerini, öğretiyle besleyip doğrularlar”./Archive/2021/1/23/122104727-kapakic4.jpg(Ceyhun Atuf Kansu, Ankara, Konur Sokak'taki evinin balkonunda / Işık Kansu Belgeliği)TUTARLI VE YÜREKLİ DÜŞÜNÜR“Kemalizmi Anlamak”, denemelerden oluşuyor. Kitabın alt başlığı, içeriğini ve ruhunu da anlatıyor. “Devrimcinin kan damarı, halkın yüreğine bağlıdır”. Kitap; ulusçu olmayan bir solculuğun da, solcu olmayan bir ulusçuluğun da ülkemizde başarı şansı olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor.Cumhuriyetin kuruluş felsefesini, Kemalizm’in antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, ulusal egemenlikçi, halkçı, laik, devrimci özünü büyük bir kararlılık, tutarlılık ve yüreklilikle anlatıyor: “Kemalizm’in bağımsızlık birimi ulus, devrim birimi halktır. Atatürk; öncelikle bir devrimci, Kurtuluş Savaşı devrimcisi, Orta Çağ yıkıcısı, halk yönetimi devrimcisi, temel yapı devrimcisi, dünya devrimcisidir”./Archive/2021/1/23/122112024-ic5.jpg(Orhan Duru, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ceyhun Atuf Kansu, Bilge Karasu - 1965 / Fotoğraf: Muzaffer Erdost- Işık Kansu Belgeliği)KURTULUŞ SAVAŞI VE KÖYLÜLER“Kurtuluş, Uyanış, Direniş” kitabı da denemelerden oluşuyor ve çok önemli bir soruyla başlıyor: “Kurtuluş Savaşı nedir?”. Kurtuluş Savaşı felsefesini, ilkelerini, koşullarını anlatan Kansu; Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı, “kurtuluş savaşlarının babası” olarak tanımlıyor.En dikkat çeken makalelerden biri de; “Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Köylüler”. Şu saptaması da çok önemli: “Ulusal kurtuluş savaşlarının evrensel iki gerçeği vardır: Bu savaşların vurucu, savaşçı gücü yurtsever aydınlarla birlikte, köylülerdir. Ve bu köylüler, bağımsızlıkla birlikte toplumsal bir değişim, gerçek bir kurtuluş adına savaşmaktadırlar”.“Bağımsızlık Devrimcisi” kitabı, denemelerden oluşuyor. Bölüm başlıkları; Devrimcilik, Bağımsızlık, Uygarlık, Kurtuluş, Uluslaşma, Halkçılık. İlk makalesinde Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken şöyle diyor Ceyhun Atuf Kansu: “İstanbul monarşi, Ankara ulusun kurtuluşu peşindedir… Bu alanda iki kılıç gibi çatışmaktadırlar... İstanbul Ankara’yı asi ilan ederken, Ankara İstanbul’u tanımamış, yasa dışı, halk dışı ilan etmiştir”.“İyi İnsan Mehmet Ali” ise sevimli, bilgilendirici bir çocuk kitabı. Harf karakteri büyük, resimli, kolay okunan, öğretici bir kitap. İyi insan olmanın, dürüstlüğün, temiz yürekliliğin, açık bilinç sahibi olmanın önemini, erdemini anlatıyor.Yurdumuzu Şen Edeceğiz / Ceyhun Atuf Kansu / Cumhuriyet Kitapları / 95 s. / 2020.Kemalizmi Anlamak / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 155 s. / 2020.Kurtuluş, Uyanış, Direniş / / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 101 s. / 2019.Bağımsızlık Devrimcisi / / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 265 s. / 2018.İyi İnsan Mehmet Ali / / Ceyhun Atuf Kansu / Cumhuriyet Kitapları / 48 s. / 2019. Barış Doster

Uzmanıaçıkladı: Beyindeki toksinleri temizlenin yolu

Uzmanı açıkladı: Beyindeki toksinleri temizlenin yolu Bilim insanları, iyi bir gece uykusunun tehlikeli toksin içeren proteinleri beyinden temizlediğini keşfetti. Parkinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara yol açabilecek toksinlerin beyinden temizlenmesi, derin ve iyi uykunun beyin sağlığını korumadaki rolünün önemini de gösteriyor.Independent Türkçe'de yer alan habere göre, ABD'nin Şikago eyaletindeki Northwestern Üniversitesi'nden araştırmacılar, nöronları insanlara benzeyen sirke sineklerini inceledi.Sirke sineklerindeki uyku düzenini sağlayan nöronların insandakilerle şaşırtıcı derecede benzer olduğunu belirten bilim insanları, bu nöronları uyku ve nörodejeneratif rahatsızlıklar arasındaki ilişkiyi araştırmak için model olarak kullandı.Sineklerdeki derin uyku durumlarını inceleyen araştırmacılar, hayvanların derin uykudayken hortumlarını devamlı olarak açıp kapattığını gördü.Araştırmanın başyazarı Dr. Ravi Allada "Bu pompalama hareketiyle büyük ihtimalle sineklerde böbrek işlevini gören organlara sıvı gönderiliyor" dedi.Allada, bu hareketin vücuttaki atıkların temizlenmesi ve yaraların iyileşmesini kolaylaştırdığını belirtti.Öte yandan derin uykusu bölünen sineklerin temizleme işlemini tam olarak yerine getiremediği ve travmatik yaralanmalara karşı daha savunmasız hale geldikleri tespit edildi.Allada, araştırmanın bulgularından yola çıkarak "Vücuttaki atıkları temizlemenin sinek ve insanların ortak atalarında uykunun bir işlevi olabileceğini" ifade etti.Bilim insanları, çalışmaların devam etmesiyle neden tüm organizmaların uykuya ihtiyaç duyduğuna ilişkin aydınlatıcı bilgiler elde edilebileceğini belirtti. cumhuriyet.com.tr

Eski AKP'li bakandan dikkatçekenİnce mesajı

Eski AKP'li bakandan dikkat çeken İnce mesajı Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, yeni parti kurma hazırlığı yapan Muharrem İnce'ye değinerek dikkat çeken ifadeler kullandı. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, bir süredir sosyal medya hesabından dikkat çeken paylaşımlar yapıyor.Eski AKP’li Bakan Bayraktar, geçen ay sosyal medyada “Biz ilçe teşkilatlarında çalışarak, elektrik direklerine bayrak asarak partili olduk. Sonunda mancınıkla atıldık. Siz ise; zekanız, eğitiminiz ve Babanız sayesinde Bizlere horozluk yaptınız. Şimdi ise 'Parti'nizin başındasınız. Tıpkı ateşin üstündeki kazan gibi. Hadi bakalım, Hadi!” mesajını paylaşmıştı.Biz ilçe teşkilatlarında çalışarak,elektrik direklerine bayrak asarak partili olduk.Sonunda mancınıkla atıldık. Siz ise; zekanız,eğitiminiz ve Babanız sayesinde Bizlere horozluk yaptınız. Şimdi ise “Parti” nizin başındasınız. Tıpkı ateşin üstündeki kazan gibi. Hadi bakalım,Hadi !— Dr. Erdoğan BAYRAKTAR (@erdgnbayraktr) December 29, 2020İNCE MESAJIErdoğan Bayraktar yeni yaptığı paylaşımda ise yeni parti kurma hazırlığı yapan Muharrem İnce'ye değindi. Bayraktar, şu ifadeleri kullandı:"Bir siyasi partinin İyi günlerini yaşayıp sonradan ortaya çıkarak varlık göstermek çok zor. Ancak mefluç olmuş yapıların içinden bir huruç hareketi ile “VATAN” diyerek canını dişine takanlar müstesna; Atatürk, Menderes,Özal ve Erdoğan gibi, Muharrem İnce bir nebze benziyor."Bir siyasi partinin İyi günlerini yaşayıp sonradan ortaya ortaya çıkarak varlık göstermek çok zor. Ancak mefluç olmuş yapıların içinden bir huruç hareketi ile “VATAN” diyerek canını dişine takanlar müstesna; Atatürk,Menderes,Özal ve Erdoğan gibi, Muharrem İnce bir nebze benziyor— Dr. Erdoğan BAYRAKTAR (@erdgnbayraktr) January 23, 2021NE OLMUŞTU?Erdoğan Bayraktar, AKP’nin önemli isimlerinden biriydi.17-25 Aralık operasyonlarının hedeflerinden biri olan Bayraktar o dönem yaptığı açıklamada “Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız' şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın talimatıyla yapıldı. Bu minval üzere bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için sayın Başbakan'ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletime saygılar sunuyorum” demişti.Erdoğan Bayraktar, istifa ettikten sonra uzun bir süre sessizliğini korumuştu. cumhuriyet.com.tr

ABD'li doktor açıkladı: Migrenin nedeni yüzde 90çocukluk alerjisi

ABD'li doktor açıkladı: Migrenin nedeni yüzde 90 çocukluk alerjisi Dünyada bütünleyici tıbbın kurucusu olarak bilinen ve "Alerji İçin Çözüm" kitabını kaleme alan Amerikalı Dr. Leo Galland, alerji salgınının altında yatan nedenleri bu kitapta anlattı. Türkiye'de yaklaşık 13 milyon kişiyi etkileyen migren rahatsızlığının altında yüzde 90 ihtimalle alerjinin yer aldığını belirten Dr. Galland, "Migren, alerjinin dolaylı bir sonucudur" dedi. Ketebe Yayınları’ndan çıkan ve editörlüğünü Silvan Alpoğuz’un üstlendiği, Sezai Saraç’ın çevirmenliğini yaptığı "Alerji için çözüm–Nasıl hasta oluruz, nasıl iyileşiriz?" çalışması, doğal yollarla alerjisini yenmek isteyenlere ışık tutmaya hazırlanıyor. Kişinin günlük yaşam kalitesini düşüren migren, en yaygın görülen beyin rahatsızlıkları arasında yer alıyor. Türkiye'de yaklaşık 13 milyon kişiyi etkileyen migrenin altında yüzde 90 ihtimalle alerjilerin yer aldığını belirten Amerikalı Dr. Leo Galland, önemli bilgiler paylaştı.Gerçekleştirilen bir çalışmadan örnek veren Dr. Galland, migren ve "geçirgen bağırsak sendromunun" ilişkisine dikkat çekerek, "Gerçekten de etkileyici bir konu. Bu konuda gördüğüm en iyi çalışmalardan birinin Türk araştırmacılar tarafından yapıldığını ve Türkiye’de yayınlandığını söylemek isterim. Gıda alerjisini incelemişler. Kaynak şu anda elimin altında değil. Araştırma yapılalı uzun zaman olmuş, belki 20-25 sene. Kan tahlili yaparak gıda alerjisini incelemişler. Daha sonra kontrollü bir şekilde migrenden mustarip insanları kan tahlillerine göre özel bir diyete ya da bir tür plasebo diyete başlatmışlar. Diyet yapan insanların migrene bağlı sıkıntılarında kayda değer bir iyileşme gözlenmiş. Bu durum, çocukluk çağı migreni için özellikle önemli. Migren sorununuz çocukluğunuza dayanıyorsa, migrenleri tetikleyen şey, yüzde 80-90 ihtimalle alerjidir" diye konuştu."MİGREN, ALERJİNİN DOLAYLI BİR SONUCUDUR"Geçirgen bağırsakla migren bağlantısının ilginç bir konu olduğuna değinen Dr. Galland, şunları söyledi:“Bu bağlantı, çocuğun alerjik olduğu gıdayı yemesiyle migren gelişimi arasında 48 saate kadar uzayabilen bir gecikmenin yaşandığını tespit eden Alman bir araştırmacı tarafından ortaya konuldu. Eğer bu bir alerjik reaksiyonsa, migrenin yaşanması neden bu kadar uzun sürmüştü? Gıda alerjisinin, bağırsakta bir değişikliğe yol açtığı bulundu. Gıda alerjisinin yol açtığı enflamasyon, bağırsağın geçirgen olmasına neden olmuştu. Bakteri, gıda ve çeşitli yabancı maddelerle dolu bağırsağın içeriğiyle vücudunuzu ayıran bağırsak duvarı, çok iyi korunur. Bağırsağınızdaki şeylerin vücudunuza girmesini istemezsiniz. Alerjik reaksiyon nedeniyle bu sınır, bu ara yüz delindiğinde, geçirgen bağırsak adı verilen bu olay yaşanır. Bu, başlı başına bir hastalık değil, bağırsakta yaşanan enflamasyonun belirtisidir. Daha sonra bağırsaktaki toksik maddeler ve kimyasallar, vücuda sızar. İşte migrene yol açan şey, bu toksinlerdir. Migren, alerjinin dolaylı bir sonucudur. Bu durum, gıdanın yenmesiyle migren yaşanması arasındaki gecikmeyi de açıklar.”MİDE YANMASI TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR GIDA ALERJİSİNİ ARTIRIYORMide yanmasının bazen alerjik bir reaksiyonun sonucu olabileceğine değinen Dr. Galland, “Araştırmaya göre mide yanmasının tedavisinde kullanılan ilaçlar, gıda alerjisini artırıyor. Ve bunu midenizdeki asidi baskılayarak yapıyorlar. Çünkü protein içeren bir şey yediğinizde (çoğu yiyeceğin içinde protein bulunur) midenizdeki asit proteini katılaştırır, proteinin sindirilme sürecini başlatır. Ancak siz örneğin mide yanmasından kurtulmak için o asidi baskılarsanız, ince bağırsağınıza inen proteinin yapısı bozulmamış ve katılaşmamıştır, ayrıca çok daha alerjendir. Alerjisi olan ve özellikle bu mide yanması ilaçlarını alan insanlarda, yedikleri belli gıdalara karşı üretilen alerjik antikorların seviyesi aşırı yükselir. Bu, karışık bir süreç çünkü histamin, mide asidi üretimini artırır” dedi. DHA

Özdağ’dan Soylu’ya sert tepki: Tam bir skandal!

Özdağ’dan Soylu’ya sert tepki: Tam bir skandal! Silahlı saldırıya uğrayan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun saldırılara ilişkin ‘tepkisel’ açıklamasına sert tepki göstererek, “İşte saldırganları cesaretlendiren de budur. Saldırganların adresi bellidir. Yönlendirenler, kışkırtanlar bellidir. Gereği yapılmadığı takdirde bu saldırılar devam edecek, Türk siyaseti giderek daha çok itibarsızlaşacaktır” dedi. Geçen hafta Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu, KRT TV programcısı Avukat Afşin Hatipoğlu Ankara’da saldırıya uğradı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu saldırılara ilişkin yaptığı açıklamada, ‘tepkisel’ olduğunu ifade etmişti. Özdağ, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla Soylu’ya sert tepki gösterdi. Özdağ’ın açıklamaları şu şekilde: “Siyaset şiddeti önlemek, ülke sorunlarını konuşarak çözmek için vardır. Siyasetçinin tek silahı sözleridir. Sözün sustuğu/susturulduğu yerde siyaset biter, şiddet tırmanır, konuşmanın, diyalogun yerini kavga alır.Bir yerde siyasetçiler, gazeteciler susturulmaya çalışılıyorsa orada söz bitmiş, kavga başlamış demektir. Bu ülke suni kavgalardan çok çekti. Seçmeni tutma adına toplumu birbirine düşman edecek politikalar izlendi. Bir yerde şiddet varsa ülkeyi yönetenlerin de bunda büyük sorumluluğu vardır.Onun için şiddet niye var sorusu biraz da siyasetçilerle ilgilidir. Evimin önünde saldırıya uğradım, bunun savunulacak, herhangi bir gerekçe ile meşrulaştırılacak bir yanı yoktur. Siyaset yaptığım bütün dikkatimi söze verdiğim için saldırıya uğradım.Bu tip olayların olmaması- olay sonrası- ilgili ve yetkili olanların tutumlarına bağlıdır. Birçok siyasetçi arayarak veya bizzat gelerek geçmiş olsun dileklerini ilettiler hepsine teşekkür ediyorum. Lakin daha zanlıların ifadesi alınmadan İçişleri bakanı sayın Soylu’nun olayı tepkisel diye nitelendirmesi tam bir skandaldı.Sn.Soylu ile beraber uzun Yıllar AKP’de görev yaptık, 15 Temmuz’a beraber direndik, bu söz olayı bağlamından çıkaran örgütsel arka planını görmezden gelen bir sözdü. İşte saldırganları cesaretlendiren de budur. Gönül isterdi ki en sert tepkiyi sayın Soylu göstersin, ama tam tersi oldu.Şiddeti meşrulaştıran,ona gerekçeler arayan her yol şiddetin büyümesine, yaygınlaşmasına hizmet eder. Saldırganların adresi bellidir. Yönlendirenler,kışkırtanlar bellidir.Gereği yapılmadığı takdirde bu saldırılar devam edecek,Türk siyaseti giderek daha çok itibarsızlaşacaktır. Siyaset yapanlar peşinen eleştiriyi, tenkidi kabul ederek bu işe soyunurlar. Eleştirinin olmadığı yerde ne demokrasi ne siyaset vardır. Sadece alkışın ve sükutun olduğu yerler dikta ile yönetilen ülkelerdir.Konuşanı susturmak veya susturmaya çalışmak demokrasiyi hazmetmemek, eleştiriden korkmaktır. Sadece suçlular, fikri derinliği olmayan muhalefetten ve eleştirilmekten korkarlar. Böyle bir saldırı bekliyor muydum? Hayır beklemiyordum. En azından içinden çıktığım bir camiadan beklemiyordum. Ağırıma giden de budur!Milliyetçilik milletin sözcüsü, tercümanı, vicdanı olmayı gerektirir. Körü körüne parti veya lider bağlılığının milliyetçilikle veya herhangi bir dava ile alakası yoktur. Bu bir kişinin, hırslarına, ihtiraslarına bağlanmak, kula kulluk etmektir. Olayın çapı büyüyünce bu defa aynı çevreler –belden aşağı- vurmaya başladılar. Kem söz sahibinin seviyesini gösterir. Bu seviye ile politika yapmak intihar etmektir. Aslında tüm bu iddialar zımnen şahsıma yapılanları üstlenmektir. Hem alakamız yok deyip hem de aleyhe kampanya yürütmek yapılan saldırının adresini göstermektedir.Şunu ifade etmekte fayda var, siyasetçi halkın tercümanıdır. Siyasetçi susarsa halk susmuş olur. Kimse merak etmesin siyaset de siyasetçi de susmayacak. Türk siyaseti er geç bu zihniyeti tasfiye edecektir.1-Siyaset şiddeti önlemek, ülke sorunlarını konuşarak çözmek için vardır. Siyasetçinin tek silahı sözleridir.— Selçuk ÖZDAĞ (@selcukozdag) January 23, 2021 cumhuriyet.com.tr

Sağlıkçıolmayanlara aşı

Sağlıkçı olmayanlara aşı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde sağlıkçı olmayan ve şu an aşılanacak grupta da olmayan kişilere Covid-19 aşısı yapıldığı bildirildi. Koronavirüs salgınında, filyasyon ekiplerinin VIP hastalara yönlendirilmesi ve yoğun bakım yataklarının da VIP hastalara ayrılması uzun bir süre tartışılırken şimdi de Covid-19 aşısında VIP döneminin başladığı ortaya çıktı.Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde sağlıkçı olmayan ve şu an aşılanacak grupta da olmayan kişilere Covid-19 aşısı yapıldığı öğrenildi.Birgün’ün haberine göre; hastane yönetimleri tüm soruları yanıtsız bırakarak açıklama yapmadı.BİR GÜNDE AŞILAMA KAPSAMINDA OLMAYAN 30’A YAKIN KİŞİ AŞILANDISağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi Eşbaşkanı Kubilay Yalçınkaya BirGün’den İsmail Arı'ya yaptığı açıklamada, “Sadece önceki gün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı hastanelerde aşılama kapsamında olmayan 30’a yakın kişi aşılandı. Bu kişiler sağlık çalışanı değil ve şu an aşılama kapsamında olan 85 yaş üstü kişiler de değiller.Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde de aynı durum söz konusu. Yine orada da sağlıkçı olmayan ve aşılama kapsamında bulunmayan kişilere Covid-19 aşısı yapılıyor” diye konuştu.VIP AŞI HİZMETİ SUNULUYOR“VIP filyasyon, VIP yoğun bakım hizmeti sunan Sağlık Bakanlığı’nın VIP aşı hizmeti de sunması bizleri şaşırtmadı” diyen Yalçınkaya sözlerini şöyle sürdürdü:“Aşılama kapsamında olmayanlara aşı yapıldığını sağlıkçı arkadaşlarımız fark ediyor. Daha sonra aşı yapılanların üniversite yöneticileri ile hastane yöneticilerinin akrabaları olduğu ortaya çıkıyor.Arkadaşlarımız bu durumu Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile üniversite yetkililerine de haber veriyor. Aşılama kapsamında olmayanlara nasıl üzerinde barkod yer alan aşının sistem üzerinden nasıl çıktığını anlayabilmiş değiliz. Burada çok ciddi soru işaretleri var.”EV HANIMI DA VAR EMEKLİ ÖĞRETMEN DEAnkara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir sağlıkçı ise “Sağlıkçılara ve 85 yaş üstüne aşı yapılıyor ama bazı hastane yöneticilerinin akrabalarına ve kim olduğunu bilmediğimiz kişilere de sistem üzerinden Covid-19 aşısı çıktığını gördük.Bu kişiler 85 yaşının altında. Mesele 65 yaşında bir emekli öğretmen de var, ev hanımı olanlar da. Hatta yaşı genç olup memur olanlar dahi var. Bizler, sistemde bu kişilere nasıl Covid-19 aşısı çıktığını anlayabilmiş değiliz. Bu kişilerin kimlerin akrabası olduğunu ve sistem üzerinden nasıl aşı olabildiklerini merak ediyoruz” dedi.İMTİYAZ SAHİBİ İNSANLARAnkara Tabip Odası (ATO) Başkanı Ali Karakoç ise “Hacettepe Hastanesi’nde üniversite idarecilerinin ve yöneticilerinin de öncelikli listeye yazıldığı ve aşı olduğunu duyduk. Önce sağlıkçılar sonra toplu alanlarda yaşayanlar ve ardından 65 yaş üstü aşılanmalı. ATO’ya 58 sağlık çalışanı çeşitli nedenlerden dolayı aşıya ulaşamadığı için başvurdu. Topu topu 3 milyon doz aşı gelmiş ve aşı sayısı da bu kadar yetersizken sıralamada bir yeri olmayan imtiyaz sahibi insanlar aşı oluyor ve elbette doğru bulmuyoruz” diye konuştu. cumhuriyet.com.tr

Covid-19'a karşıbağışıklık ne kadar sürüyor?

Covid-19'a karşı bağışıklık ne kadar sürüyor? SARS-CoV-2’yi yenen insanların sayısı arttıkça, önemli bir soru ortaya çıktı: Bu kişilerin yeni koronavirüse karşı bağışıklığı ne kadar sürecek? Rockefeller Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışma, bu konuda ümit verici bir cevap sunuyor ve iyileşen Covid-19 hastalarının virüse karşı en az altı ay ve büyük olasılıkla çok daha uzun süre korunduğunu ileri sürüyor. Hafta başında Nature bülteninde yayımlanan bulgular, bağışıklık sisteminin bu virüsü “hatırladığına” ve antikorların kalitesini enfeksiyon geçtikten sonra bile artırmaya devam ettiğine yönelik en güçlü kanıtları sunuyor. Enfeksiyondan aylar sonra üretilen antikorların, SARS-CoV-2’nin yanısıra virüsün Güney Afrika çeşidi gibi mutasyon geçirmiş versiyonlarını engellemede artan bir kabiliyet sergilediği görülmüş.Araştırmacılar, bağışıklık hücrelerinin ürettiği bu gelişmiş antikorların evrim geçirmeye devam ettiğini bulmuşlar. Görünüşe göre bu durumun sebebi, virüsün bağırsak dokusunda gizlenen kalıntılarına devamlı olarak maruz kalınması.Araştırmacılar yeni bulgulara dayalı olarak, iyileşen hastanın virüsle bir sonraki defa karşılaştığında verilen cevabın hem daha güçlü, hem de daha etkili olabileceğini; bu sayede yeniden enfeksiyonun önlenebileceğini düşünüyor.Moleküler Bağışıklıkbilim Laboratuvarı müdürü profesör Michel C. Nussenzweig, “Bu haberler gerçekten heyecan verici” diyor. “Burada gördüğümüz türden bağışıklık cevabı, vücudun yeniden maruz kalım esnasında virüse hızlı ve etkili bir cevap sunmasını sağlayarak epey uzun bir süre koruma sağlayabilir.” Nussenzweig’in takımı, ABD’nin New York şehrindeki salgının ilk günlerinden bu yana COVID-19 hastalarındaki antikor cevabını izlemiş ve tanımlamış.Kaynak: Popular Science cumhuriyet.com.tr

Biden'ın telefonda görüştüğüilk yabancıülke lideri kim oldu?

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Biden'ın telefonda görüştüğü ilk yabancı ülke lideri kim oldu? ABD'nin yeni Başkanı Joe Biden, göreve başladıktan sonra telefonda görüştüğü ilk yabancı ülke lideri Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile iki ülke ilişkilerini değerlendirdi. Beyaz Saray'dan yapılan yazılı açıklamada, 20 Ocak'ta yemin ederek görevine başlayan Biden'ın telefonda görüştüğü ilk yabancı ülke liderinin Trudeau olduğu bildirildi.Görüşmede ABD-Kanada ilişkilerinin stratejik öneminin vurgulandığının aktarıldığı açıklamada, ikili iş birliğinin Kovid-19 ile mücadele, ekonomik bağların güçlendirilmesi ve savunma alanında daha çok iş birliği şeklinde genişletilmesi konusunun da ele alındığı belirtildi.Biden'ın, Keystone XL isimli petrol boru hattı projesinin iptalinden dolayı Trudeau'nun duyduğu rahatsızlığı anladığını belirttiğinin kaydedildiği açıklamada, "Başkan Biden, aktif ikili diyaloğun sürdürülmesi ve Kanada ile iş birliğinin derinleştirilmesi konusundaki sözünü bir kez daha teyit etti." bilgisi paylaşıldı.Açıklamada, iki liderin ikili iş birliğini kurmaya devam etmek adına bir ay içinde tekrar görüşmek konusunda mutabık kaldığı anlatıldı. AA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter