Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 05.25.2025, 05:01 PM (GMT)

News - Haberler

Kapıardında kalan kadın-çocuk-yaşlı…

Kapı ardında kalan kadın-çocuk-yaşlı… Covid-19, eve kapanmaya zorlarken, kadın-çocuk-yaşlı güvenliği konusu insanı düşündürüyor. Onlar için ne yapılıyor? Ya, birey olarak bizler? Evlerde neler olup bittiğini görmesek bile haberler, kimi kapının ardının hiç de “tekin olmadığını” ortaya koyuyor… /Archive/2021/3/2/174657261-1ic.jpgCovid-19, eve kapanmaya zorlarken, kadın-çocuk-yaşlı güvenliği konusu insanı düşündürüyor. Onlar için ne yapılıyor? Ya, birey olarak bizler? Evlerde neler olup bittiğini görmesek bile haberler, kimi kapının ardının hiç de “tekin olmadığını” ortaya koyuyor…Sürebilirlik açısından gitgide zedelenen dünyada, insan yine de sürdürülebilir bir dünya algısıyla yaşamak, kendisini sürdürülebilir doğa-toplum-insan varlığına eklemlemek istiyor. Ne ki farklı bir dünya anlayışından yanaymış görünse de kapitalizmle kol kola girmiş her türlü düşünce, inanç şu bu insanoğlunun sıyrılmayı başaramadığı genetik kodundan hortlayıveren o hırs, tutku, kıyıcılık vb. batağında yuvalanmış gözü karalığı engelleyemiyor bir türlü.Her dalda her türden etkiye açık sanat yapma eylemi de ortaya çıktığı en eski çağlardan bu yana, baskılanırken baskılayan işte bu insan varlığıyla süreçsel işleyiş içinde, karmaşık etkiler eşliğinde çeşitli rollere bürünebiliyor. Ama sanatı sanat yapan da “biriciklik” temelinde bu özgünlük değil mi?Bu çerçevede sanatların selinti anlamında taşıyıp getirdiği ne denli birikim varsa, savaşların yol açtığı ani kesintiye benzer biçimde üst üste yığılma halinde bizi bir silkelenme olgusuyla yüz yüze getirdiği enikonu getireceği belli.Zamanın tarihi “gerçekten” kısalıyor, sonuçta insanlık, önüne ardına bakıp yeni bir kapı bulmak için aranıyor bir biçimde. Sanatta insanın dış gerçeklikle bağını koparan fantastik masallar çağı bitti mi peki, sürdürülebilirlik bir yana atılıp düzayak bir distopya üzerinde mi kayacak artık sanat edimi?Yaşanan kırılma, yarılma, kalakalma, şok vb. etkisiyle sanatta ortaya çıkacak yeni eğilimler, açılımlar, bizi nerelere savuracak nelerle karşılaşacağız, göreceğiz. Ancak artarda gelen savaş, kıyım, şiddet, sınıfsal çelişki, salgın vb. insanlığı kuşatırken, büyük tablodaki ayrıntıları gözden kaçırmamak gerekiyor.Yiğit Bener’in Acı Portakal (Can, 2019) romanı kapı ardında yaşananlara bakışıyla dikkat çekici bir farkındalık getiriyor denebilir işte önümüze.‘ACI PORTAKAL’ YA DA ‘ERİL ERDEM’İN KAPI ARDI SINAVI…Yiğit Bener, Acı Portakal’da, “onca farklı ülkeden gelen, farklı yaşlarda, farklı diller konuşan farklı ırklardan, farklı sosyoekonomik köken ve konumları olan kadınlı erkekli otuza yakın” devrimci militanın “üç ay boyunca (…) Amsterdam Marksist Araştırmalar Enstitüsü”nde “[g]erçek hayatları(n)dan kopuk” (42, 16, 14) yaşadıkları eğitim günleriyle buluşturuyor okuru.Anlatıcı, Amsterdam öncesi günlerine değinir: “Yedi yıl olmuştu 12 Eylül Darbesi’nden sonra buralara geleli.” “Yedi yıldır Brüksel’de sürgündeydim, ülke gerçeklerinden kopuk, tecrit edilmiş bir hayat sürüyordum.” “Diplomaya, doktor olmaya bir yılım kalmışken…” (56, 59, 61) Yiğit, “otuz küsur yıl” önce “otuzuna merdiven dayamış” anlatıcısıyla “gözüpek ve kendini davaya adamış devrimci militanlar” arasında, Dominik Cumhuriyeti’nden gelen, ondan “sekiz-on yaş büyük” (20, 35, 41, 24) Sanité’yle yaşadığı aşk odağında, kapı ardındaki erkek şiddetine yöneliyor.Peki kadına dönük şiddet, kadın-erkek yoldaşlığına dayalı kol kolalığın egemen olduğu böylesi bir ortamda, üstelik sıkı kadın dayanışmasının sürdüğü enstitüde yaşanabilir mi? Yaşanırsa ne olur?Yapıtta geçen adın kaynağı “acı portakal” ne ola? Anlatıcıdan dinleyelim:“Sanité’nin (…) yemekhanede uzattığı portakal dilimini asla kabul edip ağzıma atmamalıydım.” “…Latin Amerika’da bir kadın, kabuğunu tek parça halinde soyduğu portakaldan bir dilimi karşısındaki erkeğe uzatırsa, ondan hoşlandığını ifade etmiş olurmuş. Eğer erkek o dilimi kabul edip yerse, duygunun karşılıklı olduğu anlamına gelirmiş.” (66).“Tecavüzün yaşandığı geceye kadar enstitüde her şey az çok yolunda”dır. (71) Anlatıcıyla Sanité arasındaki aşk alabildiğine derinleşirken yaşanan şiddet, tecavüz, söz konusu aşk kadar komün halinde yaşayan devrimcileri, erkekleri de içine alan sorgulamaya dönüşür tez elden.Anlatıcının, “asla unutamam: O benim acı çikolatalı portakal dilimi yoldaşım.” (154) dediği aşkı, ülkesinde “kadın hareketinin önde gelen yöneticilerinden” “sosyoloji eğitimli” Sanité, “Haitili sömürge karşıtı bir militan”dan almıştır bu “kod adı”nı (72, 30).YİĞİT BENER’İN ROMANCILIĞINDA ‘ACI PORTAKAL’…Öyküleri, romanları da olan yazarın, geçmişte yaşadıklarından kalkarak anlatıcısı aracılığıyla bunu kaleme getirdiği yapıtını tartıştığını görürüz kızıyla. Onu, “emekli devrimci babam” (53) diyerek sever kızı elöyküsel anlatımla.Baba-kız arasında, daha çok kadın-erkek temelinde akarken roman, Sanité karakteri çevresindeki bölümler aracılığıyla gelişen yapıtta, enstitü katılımcıları adlarıyla yer alıyor zorunlu olarak. Ama anlatıcı karakter çevresinde baba-kızın gündemini sıkılamak adına anneye hiçbir rol verilmeyişini olağan karşılayalım hadi, üniversite son sınıftaki kızın, hiçbir gerekirlik de yokken arkadaş adlarının tek tek anılması gerekir miydi peki?Yiğit Bener, romanlarında soyutlayıp dönüştürerek yaşamöyküsel öğeler kullanmayı seviyor. Bu yapıtında da pek çok iziyle karşılaşıyoruz bunun.“Tecavüz girişimi”nin (88) ardından düşünür anlatıcı: “Sarhoşken sizinle flört etmiş olsa bile, bir kadın size ‘hayır’ dediğinde bunun anlamı dünyanın tüm dillerinde sadece ve sadece ‘hayır’ demektir. Nokta.” Sonrasında yer yer deneme diliyle içlidışlı akış gösteriyor yapıt: “Kadınların her an tehdit altında olmayacakları tek bir güvenli alanı, erkek şiddeti vebasının bulaşmadığı ufacık bir karantinayı (…) bile yaratmayı beceremediğimiz sürece” “[H]epimiz o cani ‘y’ kromozomunu taşıyoruz.” (115, 110)“Hayır” sözcüğü, karantina nedeniyle evlerine kapanmış kadınlar için de geçerli. Bu bir yana, kapılar ardında örtük kalan kadın, çocuk, yaşlı tümünü şefkatle bağra basmak gerekiyor üstelik. Yiğit Bener, Acı Portakal’da bu gerçeği haykırıyor işte yüzümüze./Archive/2021/3/2/174754385-2ic.jpgÖYKÜDENLİK…MELİHA YILDIRIM: ‘ZAMAN O ZAMAN DEĞİL’…Meliha Yıldırım’ı, Zaman O Zaman Değil (h2O, 2019) adlı ilk öykü kitabıyla tanıdım diyebilirim. Meliha da Yiğit gibi kapı ardında kalanlara bakıyor. Bu anlamda olgunlar başı çekse de çocuk, ergen, yaşlı tüm kadın varlık rol alıyor ev içlerinde, hatta kimi de işyerlerinde.Öykülerinde bir yandan sözdizimlerini bağlaçsız, ulamasız bir yazınsal düzlem üzerinde kaydırmasıyla dikkati çekiyor yazar, öte yandan gerçekliği bir düş harmanı içinde sarıp sarmalamasıyla. Bunu, kişilerin iç konuşmalarıyla sağlıyor. Konuşma aracılığıyla çoksesli akış sergileyebiliyor. Çünkü kişiler kendileriyle konuşmak yerine, dıştan bakarak, hatta yabancılamış halde yaklaşım sergiliyor bu örneklerde.Kasisli dolantılar eşliğinde kullanılan psikolojik oluntularsa kaymalarla yansıtılıyor hep. Bireyin içsel kuşkularına, korkularıyla kırılganlıklarına, tedirginleriyle ürpermelerine geniş yer açarken yazar, geçmişi bugüne taşıyor, bugünü kesintilerle bölüp zaman, uzam kaydırmaları yapıyor, ardı sıra bunları geçişlerle birbirine bağlıyor.Ankara’nın ev içlerinden, yaşama kültüründen izler taşıyan kadınlar, gözleri, yürekleriyle içli duyarlıklar halinde belleğimize dolarken kapılar ardında yaşanan hüzünlü gerçeklikle bizi buluşmaya çağırıyor bugünlerde.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

Osmanlıve vampirler!

Osmanlı ve vampirler! Salim Fikret Kırgi, “Osmanlı Vampirleri”nde, bizi bugün tanıdığımız vampir figürünün kaynaklarına götürüyor. Her ne kadar, “foklorik vampirler”le “kurgusal vampirler” arasındaki benzerlikler çok fazla olmasa da evrimin nereden gelip nereye uzandığını görmek ilginç. Yazar, okuru Osmanlı dünyasının vampir mitleri arasında, biraz zahmetli bir yolculuğa çıkarıyor. /Archive/2021/3/2/174410997-ic1.jpg Osmanlı Vampirleri Salim Fikret Kırgi’nin Budapeşte Orta Avrupa Üniversitesi’nin Karşılaştırmalı Tarih Bölümü’nde hazırladığı bir yüksek lisans çalışması. Kırgi, öncelikle vampirleri ikiye ayırıyor: “Kurgusal” ve “ folklorik vampirler”.Kitap, önce kurgusal yani edebiyat ve sanatta (özellikle televizyon ve sinemada) karşımıza çıkan vampirlerin oldukça ayrıntılı bir dökümünü yapıyor. Ardından bu iki kategoriyi karşılaştırıyor ve bunların çeşitli yönlerden birbirine benzeyen ama oldukça farklı iki kavram olduğunun altını çiziyor.Tamam, folklorik vampir daha sonra yaratılan kurgusal vampir mitinin öncülüdür ama modern vampir, Avrupa’daki ‘on sekizinci yüzyıl vampir çılgınlığı’ sonrasında ortaya çıkmış, birçok kaynaktan etkilenip değişerek adını aldığı halk inanışından bağımsız özellikler kazanmış kurgusal bir figürdür.Ardından “kurgusal” vampiri bırakıp folklorun derinliklerine dalıyoruz. Önce “folklorik vampir”in ne olduğunu tarif etmeye çalışıyor Kırgi./Archive/2021/3/2/174346747-ic3.jpgFolklorik vampir “erken modern dönemde sıkça tartışılan, çeşitli nedenlerle mezarlarından geri geldiklerine inanılan; yerleşim yerlerine musallat olarak insanlara, hayvanlara ve eşyalara zarar veren; en önemlisi, belirlenip yok edilmeleri için belli ritüel uygulamalar gerektiren -ölünün mezar içindeki durumunun incelenmesinden sonra gerekiyorsa kafa kesmek, kazık saplamak, ceset yakmak- doğaüstü varlıklara dair halk inanışıdır.”Bu folklorik vampir olgusunun coğrafi sınırları ise yoğun olarak Orta ve Doğu Avrupa, Karadeniz Yarımadası, Ege kıyı ve adaları olarak çiziliyor.Çizilen sınırların da gösterdiği gibi bu bölgede esas olarak Rum Ortodoks Hıristiyanlık egemendir. Katolik Kilisesi, söz konusu coğrafyada on altı-on sekizinci yüzyıllar arasında ortaya çıkan “vampirimsi” olayları yorumlarken Ortodoks halkı, “çoktanrıcı dönemin inanış ve ritüelleriyle zehirlenmiş” kurtarılması gereken bir cemaat olarak görüyordu.Elimizdeki kitap o dönemin özellikle dinsel metinlerini ayrıntılı olarak elden geçirerek genellikle “vrykolakas” diye adlandırılan ilk folklorik vampir vakalarını irdeliyor. Bu vakalar, normalde yaşayanların bedenlerini işgal eden iblislerin bazen de “ölülerin bedenlerini ele geçirmesi” olarak tanımlanıyordu. Yapılan uygulama ise bir tür Şeytan çıkartmaydı. Mezardan çıkarıp kazık saplama ve ceset yakma gibi...GÖÇ OLGUSUKırgi, şimdiye kadar bu alanda yapılan araştırmaların sadece Rum Ortodoks veya Slav vakaları üzerine yoğunlaşıp Müslüman ve Türk unsurların dışarda bırakıldığını özellikle belirtiyor. Ardından benzer olaylarda verilmiş fetvaların peşine düşüyor.En eskisi on altıncı yüzyılda verilen bu fetvaların ortak özelliği, olayların ciddiye alınarak tartışılıp kararlar verilişiydi. Çünkü vampir vakalarının çıktığı yerlerde bir göç olgusu gündeme geliyordu, bu da kesinlikle önlenmesi gereken bir durumdu. Bu nedenle folklorik vampirleri yok etmek için fetva veriliyordu. Kazık çakmak, kafa kesmek, boğazlamak ve ceset yakmak. Yani ne gerekiyorsa...Örneğin on yedinci yüzyılda verilen bir fetvada, Müslümanlıkta hoş karşılanmayan bir durum olan ceset yakmanın gerekçesi şöyle belirtiliyordu:“Yüce Allah korusun, kötü ruhların girdiğinin alametleri belirdiyse engel yoktur.” Salim Fikret Kırgi dönemin dinsel inanışlarını, hukuğunu ve törelerini irdeleyerek folklorik vampirlerin göründüğü bu ilk dönemi kavramamızı sağlıyor. Söz konusu dönemin vampirimsi yaratıkları, bizim şimdi vampir denince aklımıza gelen yaratığa pek de benzemiyor açıkçası...EVLİYÂ ÇELEBİ KATKISIKitabın en ilginç bölümü Evliyâ Çelebi’nin anlattığı vampir olayları. Evliyâ Çelebi, kitabının altıncı ve yedinci ciltlerinde Kırım yolunda ilerlerken rastladığı “Oburça” isimli köyü tanıtır. Köyün ismini açıklarken “Obur Tatar dilinde cadıya, sihirbaz avrata ve mezarında dirilene denir” diye ekler. Hemen belirtelim ki bizim çok yiyen kişi anlamında kullandığımız “obur” ile bu “obur”un hiç bir ilgisi bulunmaz. Seyahatnâme’de yer alan bu “oburlar” ile ilgili üç parcada anlatılanlar, bugün anladığımız vampir tanımına, yani kurgusal vampir edebiyatının çizdiği figüre şaşırtıcı derecede yakın.“Bunların belli başlı özellikleri özel gecelerde gökyüzü savaşları yapmaları, insan dışı bir soydan gelmeleri ve sonsuz yaşam için insan kanı içmeleridir. Kan emici yaşayan ölüleri yok etmek için yapılması gereken uygulamalarsa aynı coğrafyadaki foklorik vampir kuzenleri gibi bedenlerine kazık saplamak ve cesetlerini yakmaktır.”Evliyâ, Çerkes kabilelerinin bazı ileri gelenlerinin obur-tanıtıcı olduğunu da sözlerine ekler. Yani bir tür vampir avcısı gibi avının peşine düşen ve onu yok eden.../Archive/2021/3/2/174318716-ic4.jpgElimizdeki kitap Seyahatnâme’deki “obur”lu bölümleri incik cincik irdeledikten sonra çok ilginç bir noktaya dikkatimizi çekiyor. Bram Stoker’in ünlü Drakula romanı ile Evliyâ Çelebi ilişkisine! “Bram Stoker’a romanı yazarken danışmanlık eden Slovak kökenli Macar Türkolog Armin Vambery”dir. Osmanlı’yı çok iyi tanıyan Vambery’nin özel ilgi alanı ise Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’dir.“Osmanlılar tarafından başta çok ilgi görmeyen, sonrasında da sakıncalı içerik nedeniyle sansürlenen Seyahatnâme’nin ilk basılı kopyasında altıncı cildinönsözünü yazan kişi de Vambery idi! Kesin bağlantı veya esinlenme net olarak belirtilmese de Drakula romanındaki vampir figürünün doğaüstü özellikleri ve Seyahatnâme’deki Çerkes oburları arasındaki benzerlikler hayranlık vericidir.”Osmanlı Vampirleri, bizi bugün tanıdığımız vampir figürünün kaynaklarına götürüyor. Her ne kadar, “foklorik vampirler”le “kurgusal vampirler” arasındaki benzerlikler çok fazla olmasa da evrimin nereden gelip nereye uzandığını görmek ilginç.Günümüzde sayıları giderek çoğalan “kurgusal vampirler”in özellikleri de habire artıyor, değişiyor, git gide daha çekici oluyor. Ama unutmamalı ki vampir özünde olumsuz bir kahraman. Isırıyor, kanımızı emiyor ve öldürüyor! Bu denli yakın durmamıza gerek yok.Sonuç olarak diyebiliriz ki Kırgi, kitabında bizi Osmanlı dünyasının vampir mitleri arasında, biraz zahmetli bir yolculuğa çıkarıyor. Okuması oldukça zahmet isteyen, akademik bir anlatımı var. Ama yılmayıp okumaya devam ederseniz, öğrendiklerinizin bu zahmete değeceğini göreceksiniz.Osmanlı Vampirleri / Salim Fikret Kırgi / İletişim Yayınları / 128 s. Gökhan Akçura

İyi, kötü, gitar!

İyi, kötü, gitar! İspanyol asıllı Fransız yazar Michel del Castillo’nun Gitar adlı romanının kahramanı İspanya’nın Galiçya’sında doğmuş, kambur ve çirkin bir cücedir. Sevgisiz bir evlilikten doğma, ucubelikle lanetlenmiş bir çocuktur. Dış dünyayla tek bağlantısı, onun gibi toplumdan dışlanmış ve büyücülükle suçlanan süt annesi Gaixa ile zengin babasıdır. Babası ölüp de çiftliğin ve malvarlıklarının başına geçmek zorunda kalınca dışarısının acımasızlığıyla yüzleşmek zorunda kalır. /Archive/2021/3/2/174057608-ic.jpgBİR 'ÖTEKİ' ANLATISIİspanyol asıllı Fransız yazar Michel del Castillo’nun Gitar adlı eseri İnci Kaplan Gül çevirisiyle Sel Yayınları’ndan yayınlandı.Kitap, 1958 yılında yayınlanmış olan roman ile 1957’de yazılmış bir önsözü ve 1973’te eklenmiş bir sonsözü içeriyor.Romanın kahramanı İspanya’nın Galiçya’sında doğmuş, kambur ve çirkin bir cücedir. Sevgisiz bir evlilikten doğma, ucubelikle lanetlenmiş bir çocuktur. Dış dünyayla tek bağlantısı, onun gibi toplumdan dışlanmış ve büyücülükle suçlanan süt annesi Gaixa ile zengin babasıdır. Babası ölüp de çiftliğin ve malvarlıklarının başına geçmek zorunda kalınca dışarısının acımasızlığıyla yüzleşmek zorunda kalır.Kendisini köylülere iyilik yaparak sevdirmeye çalışsa da onlardan gördüğü kötü muamele (yüzünün kaynar su ile yakılması ve taşlanması) sonucu herkesin gözündeki canavar imgesinin kendisine dönüşür./Archive/2021/3/2/174001859-kapakic2.jpgİYİ, KÖTÜ, GİTAR!Köylülere kötü davranır, geceleri hayalet gibi dolanıp insanları korkutur, kadınlara tecavüz edip onların kanını emer. Buna rağmen karakter hiçbir zaman iyi bir insan olma hayalinden vazgeçmez.Canavar rolünü oynamaktan bıkıp köyden ayrıldığı bir gün, duyduğu gitar ezgilerinden etkilenir ve gitar sesinin, kendisini başkalarına anlatabilmek ve onlar tarafından kabul görebilmek için bir araç olacağını umut eder. Böylece Jairo adlı çingeneden gitar dersleri almaya başlar.Gitar çalmayı öğrendikten sonra karakterde, dolayısıyla öyküde keskin bir değişimin olacağına dair okurda beklenti uyansa da Gaixa’nın taşlanarak öldürülmesiyle, kahramanın zalim birine dönüşmesine tekrar tanık oluruz.Karakterin sürekli iyi ve kötü davranmak arasında gidiş gelişi öykü boyunca yüzeysel olarak temellendirilir. Hatta kahramanımız bu durumun farkındaymışçasına; “Onların yargılanmasını istemiyorum. Hatta yüzüme kaynar su boca eden kadının bile (...)Benim garip olduğumu mu düşünüyorsun? Çirkin olan bir insan garip olma hakkına da sahiptir” diyerek seslenir okuruna.CASTILLO: ‘BU ÖYKÜYÜ ANLAMLI BULDUĞUM İÇİN YAZDIM’Anlatı bize Dr. Jeykll ile Bay Hyde’daki iyi-kötü olma hallerini, Boyalı Kuş’taki ve Notre Dame’ın Kamburu’ndaki ötekiliği anımsatır. Romanda batıl inançların, kan emme ve insan taşlama gibi eylemlerin varlığı hikâyenin eski zamanda geçtiği izlenimini verse de radyo, telefon gibi unsurların kullanılması anlatıyı günümüze taşır.Yazar bir öteki anlatısı olarak yeni bir şey anlatmasa da kendisini önsözde şöyle savunur: “Bu insan doğası hakkında değişik bir fikir edindiğim anlamına mı geliyor. Hayır. Bu öyküyü, kafamı kurcalayıp durduğu ve onu anlamlı bulduğum için yazdım.”Sonsözde karakterin gitarla, yazarınsa sözcüklerle sanata bağladığı umut, ikisinin hikâyede özdeşleştiği yer olarak karşımıza çıkar. Yazar romanda karakterini umutsuzluğa mahkûm etmiş olsa da, sanatta bu umudu kırmak isteyenlere karşı şöyle seslenir: “Yaşlılar her şeyin ta en başından beri söylenmiş olduğuna ve aramalarının bir şeye yaramayacağına inandırmak isteyecekler seni. Dinleme onları.”Gitar / Michel del Castillo / Çeviren: İnci Kaplan Gül / Sel Yayıncılık / 96 s. Sena Keskin

Uzmanlardan D vitamini uyarısı: K vitamini ile kullanın

Uzmanlardan D vitamini uyarısı: K vitamini ile kullanın D vitamini eksikliğinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygın olarak görüldüğünü belirten Dr. Ebru Koç, vücudun bu vitamine her zaman ihtiyaç duyduğunu söyledi. Koç, “K2 vitamini, D vitamini ile beraber alındığında emilimin arttığına dair çalışmalar mevcut. Bu sebeple D vitamini, K vitamini ile beraber alınmalıdır” dedi. Yaş ilerledikçe vücudun da D vitaminine ihtiyacının arttığına vurgu yapan Kimya Mühendisi Dr. Ebru Koç, “Vücut D vitaminine her zaman ihtiyaç duymaktadır ve güneş ile yeterince depolanamadığı durumlarda, D Vitamini dışarıdan takviye olarak alınması gerekebilir. D vitamini bağışıklık sisteminin normal fonksiyonuna, dişlerin ve kas fonksiyonlarının korunmasına katkıda bulunur. D vitamini çocuklarda normal büyüme ve kemik gelişimi için gerekli olup hücre bölünmesinde görevi vardır.  Aynı zamanda D vitamini kemik sağlığının korunmasına, kan kalsiyum düzeyine, kalsiyumun ve fosforun normal emilimine katkıda bulunur. Eksikliğinde yorgunluk, halsizlik gibi belirtiler görülmesi olasıdır. Mevsim geçişlerini daha rahat atlatmanız, kendinizi daha dinç ve güçlü hissetmeniz için D Vitaminini hayatınızdan eksik etmeyin” diye konuştu.D VİTAMİNİNİN ETKİSİ ARTIYORD vitamini ile beraber K2 vitamini alındığında emilimin arttığına dair çalışmalar olduğuna dikkat çeken Dr. Koç, “Bu sebeple D vitamininin K vitamini ile beraber alınması tavsiye edilmektedir.  K vitamini normal kan pıhtılaşmasına ve normal kemiklerin korunmasına katkıda bulunur. D ve K vitamini ihtiyacının güneşlenme ve beslenme yoluyla karşılanamadığı durumlarda vücudun gösterdiği azalma sinyallerine verilen D ve K vitamini takviyesi genel sağlığınız için önemlidir” ifadelerini kullandı.  DHA

Volvo fosil yakıtıbırakıyor: 2030'da tüm araçlar elektrikli olacak

Volvo fosil yakıtı bırakıyor: 2030'da tüm araçlar elektrikli olacak Otomotiv dünyasının önde gelen markaları fosil yakıtlara son verip tamamen elektrikli modellere geçiyor. Bu kervana son olarak kontrolü Çinli Geely’de olan İsveçli Volvo katıldı. Volvo, 2030’dan itibaren sadece elektrikli otomobil satacaklarını duyurdu. Otomobil üreticisi Volvo, 2030 yılına kadar üretim bandındaki tüm araçları elektrikliye çevireceğini duyurdu. Çinli şirketlerin satın aldığı Volvo'nun CEO'su Hakan Samuelson, "Petrol motorlu araçları almak isteyen müşteri kalmayacağına ikna oldum. Elektrikli araçların müşteriler açısından daha ilgi çekici olduğunu düşünüyoruz" dedi.İsveçli araba üreticisi Volvo, 2025'e kadar ise satışlarının yüzde 50'sini elektrikli diğer yarısını ise hibrit olarak yapmaya hazırlanıyor.Çin merkezli Geely Grup tarafından satın alınan Volvo'dan yapılan açıklamada birkaç yıl içerisinde elektrikli otomobil ailesinin genişletileceği belirtildi.CEO Samuelson, Tesla'nın izinden giderek yeni araçlarda kablosuz geliştirmelerin yapılacağını söyledi.DÜNYA DEVLERİ ELEKTRİKLİYE YÖNELİYORDünya genelinde araba üreticileri Avrupa ve Çin'in aldığı sıfır karbon emisyonu kararlarına uyum sağlayabilmek için elektrikli modellere yöneliyor.Geçen hafta ABD merkezli otomobil devi Ford, 2030'a kadar Avrupa'da tamamen elektrikli modellere geçeceklerini açıklamıştı. Tata Motor'un sahibi olduğu Jaguar Land Rover da 2025'e kadar tüm Jaguar araçlarının 2030'a kadar bütün araçların elektrikli olacağını duyurmuştu.Aynı şekilde Almanya merkezli Volkswagen'ın sahibi olduğu Bentley de 2030'da tamamen elektrikli araçlar hedefini paylaşmıştı.Kaynak: NTV cumhuriyet.com.tr

Instagram'a yeniözellik geldi: 'Canlıoda'

Instagram'a yeni özellik geldi: 'Canlı oda' Sosyal medya devleri arasındaki rekabet büyürken Instagram, Clubhouse uygulamasında bulunan 'canlı oda (live room)' özelliğini eklediğini duyurdu. Instagram, yeni bir güncelleme ile Clubhouse uygulamasında da olan ve 4 konuşmacının bulunduğu canlı yayına olanak tanıyan 'canlı oda (live room)' özelliğini ekledi. Bu özellik ile birlikte uygulma içindeki etkileşim çoğalması ve dörtlü grupların ortak canlı yayın yapabileceği anlamına geliyor. Canlı odalar aynı zamanda içerik üreticiler için yeni bir gelir kapısı da yaratıyor. Bu özellik ile takipçiler, yayın esnasında sevdikleri hesaplara destek olmak için 'rozet' satın alabiliyor ya da 'alışveriş' ve 'canlı bağış toplama' özelliklerinden kolayca faydalanabiliyor.  Instagram tarafından yapılan açıklamada, canlı yayınlara daha fazla etkileşim özelliği ekleneceği de belirtildi. cumhuriyet.com.tr

SoundCloud, kullanıcımerkezliödeme modeline geçen ilk müzik platformu oluyor

SoundCloud, kullanıcı merkezli ödeme modeline geçen ilk müzik platformu oluyor SoundCloud, hayranların sanatçılara doğrudan ödeme yapmasına olanak tanıyan ilk müzik platformu olacak. SoundCloud, hayranların sanatçılara doğrudan ödeme yapmasına olanak tanıyan ilk müzik platformu olacak.Müzik dinleme uygulaması SoundCloud, bugün yaptığı açıklamada, üye sanatçılara ödeme modelinde değişikliğe gidileceğini duyurdu. Kullanıcı merkezli ödeme modeli ile kullanıcıların dinledikleri sanatçılara ödeme yapması sağlanacak. Böylece uygulama, hayranlarının sanatçılara doğrudan ödeme yapmasına olanak tanıyan ilk müzik platformu olacak. SoundCloud, Spotify ve diğer tüm büyük yayın platformlarının yaptığı gibi abonelerden topladığı paranın çoğunu en çok akışı getiren müzisyenlere ve gruplara dağıtıyordu. Bu model uzun süredir, dünyanın en ünlü performanslarının yüklü ödemeler kazanmasını sağlarken, daha küçük bağımsız sanatçıların kazancını zorlaştırdığı için eleştiriliyor.Sanatçılar, hayranların abonelik paralarını gerçekte dinledikleri sanatçılara aktarmalarına izin verilmediğini savunuyor.Kaynak: Sputnik cumhuriyet.com.tr

Hollanda'da 300 yılönceşifreli katlanmışmektubun gizemiçözüldü

Hollanda'da 300 yıl önce şifreli katlanmış mektubun gizemi çözüldü Hollanda’nın Lahey kentinde harf tekniği ile şifrelenerek katlanan mektubun gizemi X-ışını tarayıcısı yöntemiyle 300 yıl sonra çözüldü. Hollanda’nın Lahey kentinde keşfedilen şifreli mektubun yer aldığı sandık heyecan yarattı. Lahey'deki uzmanlar 1689 ve 1706 yılları arasında gönderilen ve 577 adet şifreli mektubun yeraldığı sandıktaki gizemi çözmek için harekete geçti. Sandıktan bir adet şifreli mektubu seçen uzmanlar, mektuba zarar vermeden şifreyi çözmek için özel yazılım kullandı. Uzmanlar, 300 yıl aradan sonra ilk kez açmayı başardıkları mektupların "harf kilitleme tekniği" ile katlandığını ortaya çıkardı. /Archive%5C2021%5C3%5C2%5C174416716-hollandada-300-yil-once-sifreli-katlanmis-mektubun-gizemi-cozuldu_3.jpgX-IŞINI TARAYICI KULLANILDIUzmanlar, X ışını tarayıcı ve yazılım tekniği kullanarak, 31 Temmuz 1697 tarihli şifreli katlanmış mektubun içeriğini fiziki olarak açmadan içindeki gizemi çözdü. Mektubun içeriğinde, Jacques Sennacques adlı bir kişi Daniel Le Pers'in ölüm raporunun bir kopyasını Lahey'de bir Fransız tüccar olan kuzeni Pierre Le Pers'e gönderdiği ortaya çıktı./Archive%5C2021%5C3%5C2%5C174416559-hollandada-300-yil-once-sifreli-katlanmis-mektubun-gizemi-cozuldu_2.jpgMEKTUOTAKİ İÇERİK ÖLÜM RAPORU ÇIKTIMektup dolu sandığın, Simon de Brienne adında bir posta müdürü ve postası eşi Marie Germain'e ait olduğu ve 1926'da Lahey'deki Museum voor Communicatie tarafından satın alındığı belirtildi. Araştırmacılar konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Gün ışığını hiç görmemiş ve alıcısına hiç ulaşmamış samimi bir hikayeyi okumak için sanal açılımı kullanmak gerçekten olağanüstü" dedi. DHA

Güney Sudan'da yolcu uçağıdüştü

Güney Sudan'da yolcu uçağı düştü Güney Sudan'da bir yolcu uçağının kalktıktan kısa bir süre sonra düşmesi sonucu çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği bildirildi. Cuba Uluslararası Havalimanı Direktörü Kur Kuol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Jonglei eyaletinin Peiri bölgesinde South Supreme Hava Yollarına ait yolcu uçağının düştüğünü belirtti. Uçağın yerel saatle 17.00 sıralarında havalandığını ve kalkıştan çok kısa bir süre sonra düştüğünü aktaran Kuol, kaza nedeninin henüz tespit edilemediğini dile getirdi.ÖLÜ SAYISI NET OLARAK BİLİNMİYORKazada çok sayıda kişinin öldüğünü ifade eden Kuol, ölü sayısının henüz net olarak bilinmediğini vurguladı. Yerel medyada, kazada 10 yolcu ve 2 pilotun yaşamını yitirdiği bilgisi yer aldı. ŞİRKET, AÇIKLAMA YAPMADIAynı hava yolu şirketinin daha önce de bir uçağı benzer şekilde kaza yapmıştı. Şirket, kazaya ilişkin henüz açıklama yapmadı. AA

Katar ile Türkiye arasında yeni anlaşma

Katar ile Türkiye arasında yeni anlaşma Katar Savunma Bakanlığı, Ortak Askeri Yüksek Komitenin üç gün süren üçüncü toplantısının sonunda Türkiye ile yeni iş birliği anlaşmaları imzaladığını duyurdu. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Katar Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ganim bin Şahin el-Ganim, Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Mehmet Mustafa Göksu ve Doha'daki Katar Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanı Tuğgeneral Baybars Aygün'ün yanı sıra her iki ülkeden bazı üst düzey subayların katılımıyla düzenlenen Ortak Askeri Yüksek Komite toplantısının sona erdiği belirtildi.Kapanış toplantısında birkaç ikili iş birliği anlaşması imzalandığı kaydedilen açıklamada, söz konusu anlaşmaların içeriğine ilişkin ise bilgi verilmedi.Açıklamada ayrıca, kapanış toplantısı öncesinde bir araya gelen Katar Genelkurmay Başkanı Ganim ve Türkiye Genelkurmay Başkanı Güler'in iki ülke arasındaki askeri iş birliği ve bunu güçlendirmenin yollarını görüştüğü aktarıldı. AA

Sergen Yalçın'dançok konuşulacak Aboubakar cevabı

Sergen Yalçın'dan çok konuşulacak Aboubakar cevabı Oyundan alınırken tepki gösteren Aboubakar'la ilgili olarak da konuşan Sergen Yalçın, "Bİreysel olarak oyuncuların keyfi isteklerine göre kadro yapamayız"dedi. /Archive%5C2021%5C3%5C2%5C200319165-yeni-malatyaspor-besiktas-fotograflar_2.jpg Süper Lig'in 28. haftasında deplasmanda Yeni Malatyaspor'u 1-0 yenen Beşiktaş'ın teknik direktörü Sergen Yalçın, "Kazanılan 3 puanla yolumuza emin adımlarla gittiğimizi bir kez daha gösterdik." dediYalçın, maçın ardından düzenlenen basın toplantısında, kazandıkları için mutlu olduklarını söyledi. Oyundan alınırken tepki gösteren Aboubakar'la ilgili olarak  da konuşan Sergen Yalçın, "Bİreysel olarak oyuncuların keyfi isteklerine göre kadro yapamayız. Biz takım oyununu düşünmek zorundayız. Gidişata göre kim katkı verecekse o oynar. Oyuncular tepki verebilir, anlarız, aşırı olmadığı sürece sorun yok" dedi.Yeni Malatyaspor deplasmanın oldukça zor bir deplasman olduğuna dikkati çeken Yalçın, şöyle konuştu:"Kendi sahasında bir oyun anlayışı olan bir takım. Buradan kolay galibiyet çıkarmak biraz zor. 1-0'lık galibiyet bizim için çok önemliydi. Zor bir deplasmanda puan almak bizim için önemli. Öncelikle oyuncularımı tebrik ederim, iyi mücadele ettiler. İkinci yarı özellikle Gökhan Töre girdikten sonra önemli fırsatlar yakaladık. Skor farklı hale gelebilirdi. Fazla maç oynuyoruz. 3 günde bir maç oynuyoruz kolay değil. Kazanılan 3 puanla yolumuza emin adımlarla gittiğimizi bir kez daha gösterdik. İnşallah oyunlar ve skorlar böyle devam eder."Sergen Yalçın, Süper Lig ve Türkiye Kupası'nda önemli maçların oynanacağı haftaya gireceklerini hatırlatarak, şunları kaydetti:"Bu haftayı geçebilirsek öteki hafta çok önemli maçlar var. Bizim için belki de ligin en önemli haftası olacak öteki hafta. Başakşehir ve Fenerbahçe maçlarımız var. Bu hafta ligin bizim için en önemli haftası. Belki de kaderimizin belli olacağı hafta. Türkiye Kupası'nda hedefe çıkabileceğimiz, ligde pozisyonumuzun belli olacağı çok değerli bir hafta. Ondan sonra milli maç arasına gireceğiz." AA

Murat Emir: Açık seçik yakalandınız

Murat Emir: Açık seçik yakalandınız CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, aracı firmanın koronavirüs (covid-19) aşısına ilişkin fatura ettiği 12 milyon doları Meclis'te sordu. Firmanın karının söz konusu olduğunu söyleyen Emir, "Açık seçik yakalandınız. Neresinden baksanız tutarsızlık var. 'Ticari sır' kavramının arkasına saklanamazsınız. Ticari sır, 83 milyonun sağlığı söz konusu olduğunda, tüyü bitmemiş yetimin hakkı söz konusu olduğunda, halkımızın her bir kuruş vergisi söz konusu olduğunda geçerli olamaz" diye eleştirdi. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, koronavirüs aşısına ilişkin tüm süreçlerin aydınlatılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunulan Meclis araştırma önergesi üzerine konuştu.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına atıfta bulunan Emir, "Basit bir soru sordu, dedi ki: ‘Devlet Malzeme Ofisi, ücretsiz girdiğini belgesiyle ispatladığımız 1 milyon doz aşı için herhangi bir ödeme yaptı mı, bir fatura kesildi mi?’ Cevabı vermesi gereken kim? Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürü. Kim? Onun bağlı olduğu Hazine ve Maliye Bakanı ama kim cevap veriyor? Sağlık Bakanı. Peki, olsun çünkü aşıyla ilgili. Sağlık Bakanı nasıl bir cevap veriyor derseniz? Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürüne sormuyor, Hazine ve Maliye Bakanına sormuyor, kendisi bildiğini söylemiyor, Sinovac firmasından getirttiği belgeleri gösteriyor. Bu belge bir kağıt parçasıdır, belge niteliği taşımaz. Peki, Bakan niye buna ihtiyaç duyuyor? Çünkü inandırıcı olması lazım" diye konuştu. 12 milyon doların neden ödendiğini soran Emir, "Biz diyoruz ki, ‘Bu 12 milyon dolar sizin ısrarla sakladığınız aracı firmanın komisyonudur.’ Sayın Bakan şu belgeye güvenerek dedi ki: ‘Nakit akışı için yapılmış bir şey" dedi. Emir'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: PATATES BASKI BİR MÜHÜR KULLANILMIŞ: Bakın, garip olan, sanki bunda patates baskı bir mühür kullanılmış. Niye? Çünkü eğer bu Çin'de üretildiyse, Çin'de üretildiyse gerçekten bu belgeler Türkçesini niye üretiyorlar, zaten İngilizcesini yazmışlar? Böyle akılsızca bir şey olur mu? Neresinden baksanız tutarsız ve bir bakana yakışmayacak derecede bizce yanlış bir işlem.12 MİLYON DOLAR NİYE ÖDENMİŞ?: Peki, 12 milyon doların ödendiğini anladık. Peki, bu 12 milyon dolar niye ödenmiş? Biz diyoruz ki: ‘Bu 12 milyon dolar sizin ısrarla sakladığınız aracı firmanın komisyonudur.’ Sayın Bakan şu belgeye güvenerek dedi ki: ‘Nakit akışı için yapılmış bir şey.’ Bakın, burada diyor ki, buradan okuyoruz: ‘Geçici teminat mektubu gerekiyormuş, firma verememiş, o yüzden 1 milyon dozu bedava, ücretsizmiş gibi yolladık.’ Ama Keymen firması dün açıklama yaptı, o da diyor ki: ‘Ben bazı masraflar yaptım. Bakın, teminat mektubu verdim, lojistik işlemler yaptım, dolum tesislerinin işlemlerini yaptım ve bu nedenle de bu masraflar için de bana 1 milyon dozu ücretsiz yolladılar.’BİRİSİ 'TEMİNAT', DİĞERİ 'MASRAFLARA MENSUBEN' DİYOR: Bir defa, bu ikisi arasında tutarsızlık var, birisi ‘teminat’ diyor, diğeri ‘masraflara mahsuben, ticareten mahsuplaştık’ diyor. İki belge bile, iki firmanın sunduğu belge bile tutarsız; bir. İkincisi, bizim mevzuatımıza göre maldan teminat olmaz, mal teminat olarak gösterilemez gümrükte. Bu, usule aykırı, yasaya aykırı, akla aykırı, ticaretin mantığına da aykırı. Peki, devam ediyoruz. Bakın, bu da faturası, sizin söylemekten çekindiğiniz fatura. Faturada parti ne kadar? 1 milyon 340 bin doz için gelmiş. Eliniz değmişken niye bunu bu kadar yapmadınız madem bir bağış söz konusu değilse? Niye 1 milyon doz? Nereden çıkıyor 1 milyon doz?BÖYLE BİR TİCARET VAR MIDIR?: Yine, burada firmanın açıkça bir karı söz konusu. Bu paranın firmanın kasasında olduğu apaçık ortada. Bir an için doğru olduklarını düşünelim. Diyelim ki masrafları var, masraflarını karşılıyor. O zaman bu şirketin masraflarının karşılığında fatura kesmesi, onları vergide beyan etmesi, onları gelirinden düşmesi gerekmez. Böyle bir ticaret var mıdır? Mümkün değil.YAKALANDINIZ: Açık seçik yakalandınız. Neresinden baksanız tutarsızlık var. 'Ticari sır' kavramının arkasına saklanamazsınız. Ticari sır, 83 milyonun sağlığı söz konusu olduğunda, tüyü bitmemiş yetimin hakkı söz konusu olduğunda, halkımızın her bir kuruş vergisi söz konusu olduğunda geçerli olamaz.'SORSAYDINIZ SÖYLEDİK' DİYORSUNUZ: Firma diyor ki: ‘Biz, sorsalardı söylerdik. Gümrük memurlarından bunu almalarına gerek yoktu.’ Bakan diyor ki: ‘Bir telefon etseydiniz söylerdik.’ Ben bu Meclis kürsüsünden, Meclis'te soru önergesi vererek… Arkadaşlarımın, hepimizin dilinde tüy bitti, aylardır soruyoruz: Sözleşme yaptınız mı? Sözleşmeyi kiminle yaptınız? Sözleşme üzerinde aşının birim fiyatı kaç lira? Aşı bize kaç liraya mal oluyor? Nasıl, hangi partiler halinde gelecek? Bir gram cevap gelmedi, bir gram. Sonra da yakalanınca ‘Sorsaydınız söylerdik’ diyorsunuz.BİR TÜRLÜ ÖĞRENEMEDİK: Bakın, aracı var mı yok mu, bir türlü öğrenemedik. Önce ‘Aracı…’ kem küm etti Sayın Bakan, sonra benim ‘Aracı var mı?’ ısrarlı sorularımı Sevilay Yılman sorunca ‘Aracı maracı yok, biz Çin'le direkt sözleşmemizi imzalayacağız’ dedi ama şimdi anlaşıldı ki sözleşme Keymen firması ile Devlet Malzeme Ofisi arasında kurulmuş ve biz hala o sözleşmenin ayrıntılarını bilmek istiyoruz. İşin doğrusu, biz o sözleşmenin ne olduğunu da biliyoruz.İTİRAF ETMESİNİ BEKLİYORUZ: Bakın, bir Bakanın böylesine kritik bir konuda, böylesine hassas bir konuda 'Aracı var, yok, var -tekrar- yok' demesi akla uygun mudur? Keymen firmasının etiketleri Çin'den gelen aşı kolilerinin üstünde yakalanınca bu sefer dedi ki: ‘Ya, biz Çin'den alıyoruz, direkt alıyoruz, sürekli onlarla görüşüyoruz ama temsil ve lojistiğini bu firma sağlıyor. Temsil ve lojistik’ dedi, oysa Sayın Bakan hala aklımızla alay etmeye devam ediyor. Sayın Bakan, bir kere de doğruyu söyleyin, bir kere. Lojistik firması başka bir firma, ‘Transshipping’ diye başlayan bir firma üzerinden lojistiği yapılıyor. Temsil de zaten, bilindiği gibi imzalar Keymen tarafından atılıyor. Dolayısıyla şimdi, burada, Sayın Bakanın, Sağlık Bakanlığı'nın niye sakladığını biz, doğrusu, itiraf etmesini bekliyoruz.'FİRMA 1 KURUŞ ALMADIM' DİYOR: Şimdi burada çok önemli bir sorun arkadaşlar, şu söylenebilir… Firma diyor ki: Ben Türkiye Cumhuriyeti'nden 1 kuruş almadım.' Doğru, almadın çünkü kuruşa ihtiyacınız yok, sizin işiniz milyon dolarlarla. 12 milyon dolar bu firmanın kasasında kalmıştır. Bu, belgesiyle ispat edilmiştir. Peki, bu firma niye tercih edilmiştir? Niye Türkiye ısrarla, ilk günden itibaren 'Cansız virüs aşısıdır ve alabileceğimiz tek aşı bu' demiştir? Niye diğer seçenekler başından beri denklemin dışında tutulmuştur? Acaba bakanlığın içerisinde bu firmayla birlikte hareket eden…BU AYIP SİZİN HÜKÜMETİNİZE YETER: Acaba Bakanlığın içerisinde bu firmayla ortaklaşan ve sadece ilk partinin komisyonu olan 12 milyon doların ve daha sonra kazanılacak komisyonların paycısı olan başka birileri mi var? Bir şeyi söyleyeceğim size, Sayın Başkanın sabrını zorlamayacağım. Değerli arkadaşlar, dünyada sadece Sinovac aşısı alan, bir tek Sinovac aşısına mahkum olmuş, başka aşıları henüz alamamış başka hiçbir ülke yok; bu ayıp da sizin hükümetinize yeter. ANKA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter