Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Thursday, 06.19.2025, 02:21 AM (GMT)

News - Haberler

Küçük piyanist Engin,İspanya’da ikinci oldu

Küçük piyanist Engin, İspanya’da ikinci oldu Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı İlkokulu Piyano Bölümü’nde eğitim gören Engin Tuzcuoğlu (10), ulusal ve uluslararası yarışmalarda birçok başarı elde etti. Koronavirüs salgınında çalışmalarını artıran Engin, ocak ayında İspanya’da düzenlenen Franz Liszt Center Piano Competition’da 2’nciliği kazandı. Engin, şimdilerde ise İtalya’da düzenlenecek yarışmaya hazırlanıyor.Tuzcuoğlu, 2019 yılında Adana Çukurova Üniversitesi tarafından düzenlenen Rapsody 1’inci Uluslararası Piyano Festivali ve Yarışması’nda 3’üncü, 2019’da İzmir Mozart Akademi 5’inci Uluslararası Piyano Yarışması ve Festivali’nde 2’nci oldu. Birçok festivalde de konser veren Engin, 2021 yılı ocak ayında İspanya’da düzenlenen Franz Liszt Center Piano Competition’da 2’ncilik elde ederek Türkiye’yi başarıyla temsil etti.TÜRKİYE’Yİ TEMSİL ETTİPiyano çalmayı çok sevdiğini anlatan Engin Tuzcuoğlu, “Ulusal ve uluslararası yarışmalarda dereceler elde ettim. Türkiye’yi temsil ettim. En son İspanya’daki yarışmada 2’nci oldum. Masterclass kazandım. Masterclass’ı İtalyan bir öğretmenle yaptım. Çok iyi hissettim kendimi. Çok az İngilizce bilmeme rağmen çok iyi anlaştık. Birlikte çalıştık. Şimdi İtalya’da düzenlenecek yarışmaya hazırlanıyorum” dedi. cumhuriyet.com.tr

Sadberk Hanım Müzesi 40 yaşında

Sadberk Hanım Müzesi 40 yaşında Türkiye’nin ilk özel müzesi Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi bu yıl kırk yaşına girdi. Yeni yaşını Motif sergisiyle kutluyor. Bunun yanı sıra İstiklal Caddesi’ndeki Meşher de müze kolleksiyonunun tüm dönemlerinden bir seçkiyi Maziyi Korumak başlığıyla sergiliyor. Konuk yazar: Serfiraz ErgunSadberk Hanım Müzesi’nin ilk yıllarına dönelim. Yapı Kredi Yayınları’ndan yıllar önce çıkan Vehbi Koç Anlatıyor isimli kitapta şöyle der: “Evlenmeler de tabii bugünkü gibi değildi, eve hocalar gelir, evlenecek olan ne kız ne de oğlan ortada görülürdü. Biri bir hocaya, diğeri başka bir hocaya vekâlet verirdi. Hocalar karşılıklı oturur pazarlık ederdi.” İşte bu usulle Vehbi Koç da Aktarzade Sadullah Bey’in kızı Sadberk Hanım’la (teyzesinin kızı) 3 altın “mihri müeccel” ile evlenmiş, yani boşanırsa 3 altın ödeyeceği vaadiyle. Yıl 1926, yer Ankara. Yine aynı kaynakta Vehbi Bey: “Eşim hayattayken çok çalışmaktan kendisine kâfi zaman ayıramadım, belki de isteklerinin bir kısmını yapamadım. Tek arzusu topladığı eski Osmanlı el işlemelerinin ve tuğralı gümüşlerin kendi adına yaptırılacak bir müzede teşhir edilmesiydi. Bu arzusunu ancak ölümünden sonra yerine getirebildim.” “Kendisinin muvaffakiyetimde çok büyük tesirleri oldu” dediği eşi Sadberk Hanım 1973 Kasımı’nda vefat eder. Sadberk Hanım’ın arzusunu vasiyet kabul eden Vehbi Koç, 1980’de Sarıyer Büyükdere’de Azaryan Yalısı olarak adlandırılan yol yalısında onun kişisel koleksiyonunu sergilemek üzere Türkiye’nin ilk özel müzesini açar. Azaryan Yalısı 19. yüzyıldan kalma bir bina. 1950’de Koç ailesi yazlık olarak satın almış ve 1978’e kadar da kullanmış. 1980’de Sedat Hakkı Eldem’in restorasyonu ile müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açılmış. /Archive/2021/3/8/040616851-kul-manset-4-rnk.jpgSadberk Hanım Müzesi kurulduğunda Sadberk Koç’un kişisel koleksiyonunda 3 binin üzerinde geleneksel kıyafet, işleme, tuğralı gümüş, porselen vardı. Ancak o dönemden günümüze kadar satın alma ve hibelerle koleksiyon 20 bin adedi buldu. Sadberk Hanım Müzesi’ne en büyük katkı şüphesiz, Bursalı işadamı Hüseyin Kocabaş’ın 1981’de vefatı sonrası vârislerinden Kültür Bakanlığı’nın onayı ile satın alınan, MÖ 6 bin yıldan Bizans dönemi sonuna kadar Anadolu’da yaşayan uygarlıkların pişmiş toprak, maden, figürinler, cam eserler, boncuklar, sikkeler, mezar stelleri, kandiller, çini ve seramikler gibi eşsiz kültür varlıkları ile oldu. Böylece müze artık tarihöncesinden 20. yüzyılın başına kadar uzanan bir koleksiyona sahipti. Bu arkeolojik eserleri sergilemek için Azaryan Yalısı’na komşu metruk bina satın alınıp restore edildi ve 1988 yılında müzeye eklendi. Binaya da Sevgi Gönül Binası adı verildi. Yine Vehbi Koç anlatıyor: “Rahmetli hanımın eski eser merakı herhalde Sevgi’ye geçmiş. Sevgi çocukluğunda annesiyle çok gezerdi, eski eser toplamak için yapılan bu gezintilerden etkilenmiş olmalı. Annesini kaybettiğimiz günden itibaren Sevgi, hem annesinin evine sahip çıktı hem de annesi hayattayken arzusu olan müzenin kurulması ve yaşatılması için canla başla uğraş verdi.” Sevgi Gönül, vefat ettiği 2003 yılına kadar müzenin icra komitesi başkanı idi. Sevgi Hanım’ın vefatından sonra Ömer Koç icra komitesi başkanlığını devraldı. /Archive/2021/3/8/040501820-ekran-goruntusu-2021-03-08-040427.jpgAslında Motif sergisinin fikir babası Teknik Üniversitesi profesörlerinden Turgut Saner. Yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle bu motifleri incelemiş ve bir sergi yapılmasını önermiş. Sergi, çok farklı coğrafyalarda, çok farklı kültürlerde ve çok farklı çağlarda aynı motiflerin nasıl tekrar tekrak işlendiğini anlatması bakımından da ilginç.  Sergiyi, kurumda 32 seneyi deviren müze müdürü Hülya Bilgi ile gezdik. “Her zaman sergilerimizi müze koleksiyonumuz içinden belli temalarla seçerek yapıyorduk, ancak kırkıncı yılımız için motiflerin tarihsel sürecini göstermek istedik. 19 bin parçalık koleksiyonu tek tek değerlendirerek 466’sını seçtik” diyerek hem Türk İslam Eserleri hem de Arkeoloji bölümlerindeki eserlerin üzerindeki motifleri okuyarak Motif sergisini hazırladıklarını ve 5 ayrı bölüme ayırdıklarını anlattı. Yaşam ve Güç, Doğa, Figür, Düzen ve Uyum ve Mekân.../Archive/2021/3/8/040622023-kul-manset-rnk.jpgYaşam ve gücü elde tutmak sadece dünyevi değil, ölümsüzlük ve ölümden sonraki yaşam da insan tutkuları arasında. Esas mesele dünyada olabildiğince uzun süre kalabilmek. Yaşam ve gücü ay, yıldız ve güneş motiflerinden, bunların ışınlarından, İslam dünyasındaki hilal, devlet armaları, sikke ve tuğralardan daha iyi ne temsil edebilir? Madeni ve seramik eserler, taş işçiliği ve deri ciltler, evrak çantaları, kemer tokaları üzerindeki Mührü Süleyman, çarkıfelek, üç benekli çintemani ve peleng, bereket boynuzu (cornucopia), hayat ağacı, selvi ağacı, Osmanlı saltanat armaları gücü temsil eden motifler. Bu vitrinde Demir Çağı’ndan üzerinde müzik aletleri olan bir kemer tokası serginin en eski eseri.Doğa bölümündeki motifler bitkiler, meyveler, yapraklar, lale, gül, karanfil, sümbül hatta çiçek sepetleri. Osmanlı saray kültüründe yemek sonrası yemiş, meyve sohbetlerini ve III Ahmed’in 1705’te Topkapı Sarayı’nda yaptırdığı yemiş odasını hatırlıyoruz.  Çin bulutları, kaya ve dalgalar da porselenlerde, tekstilde en sık gördüğümüz motiflerden. İnsan, hayvan ve efsanevi yaratık figürleri sadece Anadolu’da değil, Çin, Hint, İran, Arap kültürlerinde de yer alan motifler. Bir savaş sahnesi veya av sahnesi her dönemde işlenmiş. Figürlü ifadelere zaman zaman yasak getirilmiş olsa da arslanlar, kuşlar, keçiler sanat eserlerinin üzerindeki yerlerini her zaman korumuşlar.  Düzen, Uyum ve Mekân bölümlerinde geometrik desenler, lotus ve palmet gibi motifler askeri bir diziliş içinde sunuluyor ve cami, medrese, kervansaray, çadır ve hatta gemi gibi mekânların geometrik motifleri düzen ve uyum içersinde burularak, yuvarlanarak estetik bezemelere dönüyor. Bütün bu bölümlerde motiflerin adeta hem tarihi hem de uluslararası gezisini görebiliyoruz. Farklı coğrafyalardan, hem Doğu’dan hem Batı’dan, farklı motifleri farklı eserler üzerinden izleyerek motiflerin sürekliliğini tespit ediyoruz. Bazı motiflerin anlamları her dönem aynı ama bazı motifler coğrafyadan coğrafyaya değişiyor. Bir bilmeceyi çözer gibi tek tek iz sürüyoruz...Burada basılan kataloğun estetiğinden ve albenisinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hülya Bilgi bu stilize edilmiş motiflere “vektörel çizim” diyor. Grafik tasarımcılar için yabancı bir terim değil herhalde. Motifler müthiş bir renk kompozisyonu üzerine stilize edilerek baskıya hazırlanmış. Kitapta 466 motif var ama vitrinlere 135’i konulabilmiş. Göremediğimiz motifleri her vitrinin önüne yerleştirilen dijital ekrana hafif bir dokunmayla çekebiliyoruz.  MÜZE TAŞINMAYA HAZIRLANIYORSadberk Hanım Müzesi, Haliç Tershanesi’nin bulunduğu bölgeye taşınma hazırlıklarında. Arter’in de mimarı olan İngiliz Grimshaw Mimarlık ekibi binayı, Alman Brückner firması da sergi bölümlerini yapacak. Proje henüz çizim aşamasında. 2024 yılında bitmesini umuyorlar. Hülya Bilgi, içinde bulundukları binanın 19’uncu yüzyılda yapılmış birinci derece tarihi bina olduğunu, korunması gerektiğini, mekânın çok dar olması dolayısıyla sergileme, depolama ve koruma koşullarının zor yerine getirildiğini, bir park yerinin bulunmadığını söylüyor. Tüm bu nedenlerle de ziyaretçi sayısı istenilen sayılara ulaşamıyor. Ben sergiyi gezmek için şehirden Sarıyer’e tam bir saat araba kullanmak zorunda kaldım. Azaryan Yalısı koleksiyonla şüphesiz uyum içersinde ama fazla sayıda ziyaretçiyi de yakalayamıyor.  Bu güzel mekândan taşınmak kaçınılmaz gözüküyor. cumhuriyet.com.tr

Hediyemiz: Eşitlik ve hizmet!

Hediyemiz: Eşitlik ve hizmet! İBB Başkanlığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırladığı eylem planını başlattı: İstanbul’da kadınlar artık yerelde eşit olacak, darısı merkezi idarede eşit olmaya diyelim! Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasında İstanbul gibi bir metropolün belediyesi, kadınlara nasıl bir armağan sunabilir? Çok değerli, çok işlevsel, çok hayata dokunan bir hediye: Yerel Eşitlik Eylem Planı! O da ne, anlamadınız mı? Göreve geldikten hemen sonra başlatılan, yerel, ulusal ve uluslararası paydaşlarla birlikte sorunların saptanıp, bu sorunlara yanıt ve hizmet üretilen ve hayata geçirilmeye başlanıp devam edeceği sözü verilen bir eylem planından daha değerli ne olabilir? Başkan İmamoğlu’nu seçtik, yol arkadaşlarıyla verdiği hizmet, çıkardıkları engeller ve sataşmalarından anlaşılan merkezi yönetimi o kadar rahatsız ediyor ki doğru yolda ilerlediklerinin kanıtı! Bu eylem planında, çok önemsiyorum: Belediye hizmetlerinin kadınlara gerekirse ev ev ziyaret edilerek duyurulmasından tutun da kadına yönelik şiddete engel, şiddetten sonraki yaşamında destek, kadın yoksulluğunu önleme, ekonomik güçlenme ve istihdam; kültür, sanat, spor ve sosyalleşmenin sağlanmasına kadar uzayan 16 maddelik bir sorunlar ve çözümleri yol haritası var! Ekrem İmamoğlu’nun önermesi, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Aslan’ın koordinasyonunda, akademisyenler İlknur Üstün ve Özgün Akturan’ın raportörlüğüyle UNDP, Enstitü İstanbul gibi uluslararası desteklerle hazırlanan eylem planı harekete geçmiş bile.İBB’de kadın yönetici oranı üç kat, belediye, bağlı kuruluşları ve iştirak şirketlerinde çalışan kadın sayısı ise 2 bine yakın artmış. Üstelik de itfaiye gibi bazı şirketlerde bir ilk! Başkan İmamoğlu’nun da dikkat çektiği gibi vapurda bir kadın çımacı, İSPARK’ta bir kadın vale, metroda bir kadın sürücü görmek, sadece kadın istihdamı açısından değil, kadına bakış açısından da çok önemli: Onu gören kadın, çocuk, erkek, kadınların her işi yapabileceğini içselleştiriyor, eşitlik ve yeterlilik zihnine kazınıyor! Başkan, bebekli annelere verdiği ücretsiz ulaşım kartının milyon kere kullanılmasından da o kadar mutlu ki! “O kadınlar bebeklerini aşıya götürürken bile bilet parasını düşünüyordu, bir yılı aşkın süre evden çıkmamış kadın vardı, şimdi onlar da eve sıkışmış değil, hayata katılan kadınlar, kimin parasını kime veriyorsun derlerse desinler!” diye anlatıyor sevincini. İKİ KİTAP VE HATIRA ORMANIİBB’nin “Kadınlar Günü Armağanı” bununla bitmiyor, okuduktan sonra size daha uzun tanıtacağım iki güzel kitap: Osmanlı İstanbul’unda ve Cumhuriyet İstanbul’unda KADIN, Nazan Moroğlu ve Zeynep Oral’ın da içinde olduğu 30 yazarın imzasıyla kütüphanemize giriyor.Bitmedi: Bugün, 8 Mart’ta Dilek İmamoğlu’nun da dileğini yerine getiriyor Başkan İmamoğlu; İBB çalışanı, meclis üyesi, muhtar, gazeteci, yazar, dernek başkanı ve araştırma merkezleri yönetici kadınları temsilen 15 bin 314 fidan, Büyükçekmece’de toprakla buluşuyor ve hatıra ormanı oluşturuluyor! İBB, 8 Mart’ta kadınlara eşitlik, iş, destek, hizmet ve sağlıklı bir çevre vaat ediyor! Yazgülü Aldoğan

Elektronik kelepçe kadına karşışiddetle mücadelede etkin birşekilde kullanılıyor mu?

8 Mart 2015'te üç bakanlık kadına karşı şiddetle mücadele için elektronik kelepçe uygulamasının devreye gireceğini duyurmuştu. Ancak avukatlar o günden bugüne kadına karşı şiddet davalarında kullanılan elektronik kelepçe sayısının yetersiz kaldığını söylüyor. Aynı zamanda kadına karşı şiddet failleri yerine Boğaziçi Üniversitesi protestolarına katılan öğrencilere elektronik kelepçenin takılmasına da tepkililer.Habere Gitmek için Tıklayın

Sanatta bu hafta

Sanatta bu hafta Sanatseverlerin bu hafta takip edebilecekleri bazı etkinlikler... CUMHURİYET KADINLARI...Hanri Benazus’un arşivinden Cumhuriyet’in Yüz Akları Kadınlarımız fotoğraf sergisi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle ilk kez İzmirlilerle buluştu.Zübeyde Hanım’dan Türkiye’nin ilk kadın doktoru Safiye Ali’ye, ilk kadın hemşire Esma Deniz’den, Türkiye’nin ilk kadın jet pilotu Leman Bozkurt Altınçekiç’e 65 kadın portresinin yer aldığı Cumhuriyet’in Anıt Kadınları Sergisi İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Park Hastanesi fuaye alanında 12 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilecek./Archive/2021/3/8/035439779-kul-sivas-rnk.jpg‘SİVAS ‘93’ UNUTMAYIN...Genco Erkal’ın yazdığı, yönettiği ve oynadığı belgesel oyunu Sivas ’93, 13-14 Mart’ta saat 20.30’da online izlenebilir.Müziklerini Fazıl Say’ın üstlendiği oyunda, Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan, Saliha Şirvan Akan rol alıyor.2 Temmuz 1993’te gerçekleşen Sivas Katliamı sırasında Sivas’ta Madımak Oteli’nde yaşananları ve sonrasında mahkeme sürecini Nurdan Arca yapımı belgesel bir film eşliğinde sahneye getiren oyun; olayları yaşayanların yazdıkları kitaplara, söyleşilere ve Sivas davası tutanaklarına dayanıyor./Archive/2021/3/8/035439045-kul-sanat-rnk.jpg‘ECSTASY’ CERMODERN’DE ANKARALILARLA BULUŞUYOR Sanatçı Hande Şekerciler’in “ecstasy” başlığını taşıyan kişisel sergisi Ankara CerModern‘de ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Sanatçı, 20 Nisan tarihine kadar görülebilecek sergide yer alan heykellerinde, insanın çelişkilerini ve birbiri içine geçmiş farklı ruh hallerine ‘vücut’ veriyor. Öznur Oğraş Çolak

10 maddede dijital kültür

10 maddede dijital kültür Hayatı haklamanın küçük yolları. Cüzdanınızdaki kredi/banka kartının üstüne zar-zor okunan hatalı bir şifre yazın. Böylece çalınırsa hırsız ATM’de üçüncü denemesinde makine karta el koyar. Çalıştığınız işle ilgili “görev tanımı” metnini saklayın. Bir sonraki iş arayışınızda CV’nizi güncellerken yardımı dokunur.Bir kurumda çalışabilmek için para ödemeniz gerekiyorsa orada bir üçkâğıt var demektir, kaçın!Birisine cep telefonunuzdan bir fotoğraf gösterirken diğer resimlere kaymasını engellemek için resmi biraz büyütüp gösterin.Birine şirin görünmek istiyorsanız ona herhangi bir konu hakkındaki fikrini sorun.Arkadaşının cep telefonunun alarmı çalıyor ve o bunu duymuyorsa alarmı susturmak için o numarayı arayın.Resmi tonda bir e-posta yazarken alıcı adresini metni tamamladıktan sonra yazın. Böylece yanlışlıkla bir tuşa basıp e-postayı yarıda gönderme riskini ortadan kaldırmış olursunuz.Detaylı bilgi aradığınız bir konuyla ilgili Google’da arama yaparken anahtar kelimelerin yanına ayrıca site:.edu type:.ppt yazın. Böylece eğitim kurumlarında o konuyla ilgili verilmiş sunumlara erişmeniz kolay olur.Kamuya açık bir yerin Wi-Fi şifresini öğrenmek için Foursquare gibi sosyal medya sitelerindeki ilgili yorumlara bakın.Kiralık ev bakarken dairenin içinden telefon ne kadar çekiyor diye kontrol edin. Tanol Türkoğlu

70 yaşgerçekten yeni 60 mı?

70 yaş gerçekten yeni 60 mı? Şimdilerde eskilerin 60 yaşının artık 50 yaşına ve 70 yaşın da 60 yaşına denk düştüğünden söz edildiğine sıklıkla tanık oluyoruz. Bu beylik görüşü eski fotoğraflar da doğruluyor. Dedelerinizin ninelerinizin ya da yaşınıza göre onların anne ve babalarının fotoğraflarına bir göz atacak olursanız bedenlerinin iki büklüm, yüzlerinin buruş buruş olduğunu ve 60’lı yaşlarını sürmelerine karşın yaşamdan elini eteğini çekmiş gibi durduklarını görürsünüz. Oysa günümüzün düzenli spor salonlarına giden, dinç ve enerjik altmışlıklarına baktığınızda tam tersi bir durumla karşılaşmanız çok daha olası.Farklı on yıllarda dünyaya gelmiş olan insanların karşılaştırıldığı son araştırmalarda yaşlanma süresince meydana gelen gerçek fiziksel ve zihinsel farklılıkların saptanması amacıyla yukarıda sözü edilen bu yüzeysel izlenimlerin çok daha derinlerine inildi. Bu araştırmalarda belirli alanlarda gelişmelere tanık olunmakla birlikte, bu durumun herkes için geçerli olmadığı ve gelişmelerin görünürde toplumsal, davranışsal ve ekonomik etmenlerle ilintili olduğu görüldü. DOĞUM YILI ÖNEMLİFinlandiya’da yapılan -birinde fiziksel yaşlanmanın, ötekinde bilişsel yaşlanmanın incelendiği- iki farklı araştırma kuşaklar arasındaki değişimin ayrıntılarını çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Jyväskylä Üniversitesi yaşlılık bilimi (gerontoloji) uzmanlarından Taina Rantanen gözetiminde yapılan araştırmada, 1910 ve 1914 yıllarında doğan yetişkinlerle yaklaşık 30 yıl sonra dünyaya gelenler karşılaştırıldı. Her iki yaş grubu da sırasıyla 1989 ve 1990 ile 2017 ve 2018 yıllarında incelemeden geçirildi. Araştırmanın en güzel yanı her iki yaş grubuna da önce 75 yaşında ve ardından 80 yaşında yüz yüze gelinerek 6 fiziksel deney ile 5 bilişsel yeteneğin ölçüldüğü sınamalardan oluşan aynı deneyler dizisinin uygulanmış olmasıydı. Oysa topluluk araştırmalarının büyük bir çoğunluğunda, çoğu kişinin öz değerlendirmelerine dayanan, daha dar kapsamlı ölçütlere bakılmaktaydı.Sonuçta, daha sonra doğan grubun daha hızlı yürüyebildiği, bu kişilerin elleriyle nesneleri çok daha sıkı kavrayabildikleri ve alt bacak kaslarının daha güçlü olduğu görüldü. Bu ölçütler, güçsüzlük ve ölüm oranları açısından güvenilir göstergelerdi. Bilişsel deneylerde de daha sonra doğanların sözel akıcılıkta (üç dakikada K ile başlayan daha çok sayıda sözcük saymak) ve karmaşık bir parmak oynatma görevine hızlı tepki vermede daha başarılı oldukları, dahası, sayılarla simgelerin eşleştirildiği bir sınavdan daha yüksek puanlar aldıkları görüldü. AKCİĞER FONKSİYONU AYNIAncak araştırmacılar kuşaklar arasındaki farklılıkların her şeyi kapsamadığına, akciğer fonksiyonu değerlerinin şaşırtıcı bir biçimde aynı kaldığına ve -bir olasılıkla son dönemlerde okullarda ve gündelik yaşamda ezberleme yetisi eskisi gibi önemsenmediğinden olsa gerek- bir dizi sayının anımsanmasını gerektiren kısa süreli bellek sınavında bir ilerleme kaydedilmediğine tanık oldular.  Elde edilen bu bulguların birçoğu öteki topluluk araştırmalarıyla örtüşüyordu. Örneğin, Hollanda’da 2018 yılında yayımlanan bilişsel yaşlanmayla ilgili bir araştırmada 1931 ile 1941 yılları arasında doğan yaşları geçkin yetişkinlerin bir dizi bilişsel sınavda 1920’lerde dünyaya gelmiş yaşıtlarını gölgede bıraktıkları  ancak yine kısa süreli bellek konusunda iki grup arasında herhangi bir farklılık olmadığı görülmekteydi. Danimarka’da yapılan 2013 tarihli bir araştırma da doğum yılıyla bağlantılı farklılıkların çok ileri yaşlara dek sürebileceğini ortaya koyuyordu: 1915 yılında dünyaya gelen 95 yaşındakilerin bilişsel bir sınavda 1905 doğumlu 93 yaşındakilerden çok daha başarılı oldukları görüldü. Araştırmada daha geç bir tarihte doğan grubun yürüyüş hızı ve kavrama gücü açısından herhangi bir üstünlük göstermediği ancak o grubun üyelerinin -banyo yapma ve giyinme gibi- günlük yaşam etkinlikleri konusunda daha becerikli oldukları da görüldü.   NEDENLERİ ÇEŞİTLİİnsanların daha iyi yaşlanmalarının çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin başında daha iyi sağlık hizmetleri ve sigara içme oranlarındaki düşüş geliyor. Fiziksel işlevlerin irdelendiği Finlandiya araştırmasının baş yazarı Kaisa Koivunen’e göre daha geç tarihte doğan yetişkinlerde en ağır basan unsur onların fiziksel açıdan çok daha etkin olmaları ve daha iri bedenlere sahip olmalarıydı. Bu da onların daha sağlıklı beslendiklerine işaret etmekteydi. (1943 yılında Finlandiya okullarda ücretsiz öğle yemeği veren dünyanın ilk ülkesi oldu.) Beyinsel işlevler konusunda en önemli etmenin de eğitim görme süresi olduğu görülüyordu. EĞİTİM ETKİLİABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü yöneticilerinden Luigi Ferrucci, eğitimin yaşlanma ve sağlık açısından son derece güçlü bir etki yarattığını belirterek “Daha iyi bir eğitim sayesinde bir olasılıkla gelir düzeyiniz de daha yüksek olacaktır. Bu da doktora gitme, iyi beslenme ve bedene zarar vermeyecek bir işe sahip olma olasılığının da daha yüksek olması anlamına gelir” diyor. Gelir düzeyi yüksek olan ülkelerde bu tür üstünlüklerin yalnızca yaşam süresini uzatmakla kalmayıp bu sürenin çok daha sağlıklı bir biçimde geçirilmesine de olanak tanıdığı görülüyor. Kısacası günümüzde 70 yaş belli olanaklara sahip olan şanslı bir kesim için yeni 60 olabilir ama herkes için aynı durum söz konusu olmayabilir.Herkese Bilim Teknoloji dergisinin katkılarıyla hazırlandı. Rita Urgan

Pandemi kadınlarıtüketti

Pandemi kadınları tüketti Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nurten Öztürk, “Kadınların işlerine geri dönememe korkusu var. 25 yılda kazandıklarını pandemide kaybettiler” diyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 81 ilde, 1 milyondan fazla üyesi olan en büyük meslek kuruluşu. Ancak kadın karnesi parlak değil. 20 kişilik yönetim kurulunda hiç kadın yok. Çünkü seçimlere katılabilen 1750 delegenin sadece 20’si kadın. 365 oda ve borsada sadece iki kadın başkan, 7 de meclis başkanı var.Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, kadınları güçlendirmek için 2007 yılında Kadın Girişimciler Kurulu’nun kurulmasına öncülük etti. Kurulun yeni başkanı Nurten Öztürkle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde pandeminin kadınlara etkisi, Türkiye’de kadınların durumu ve hedeflerini konuştuk.- Dünya ve Türkiye’de kadınların durumu nedir?Kadınların durumu sadece Türkiye değil, dünyada da kötü. Dünya Ekonomik Raporu’na göre kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olması için 100 yıl geçmesi gerekiyor. Eşit ücret için 257 yıl geçmesi gerekiyor. Türkiye olarak durumumuz da oldukça kötü. Cinsiyet eşitliği konusunda 152 ülke arasında 130. sıradayız. OECD sıralamasında da son sıralardayız. 1990 yılındaki kadın istihdamıyla şu anki oran arasında bir fark yok.- Pandemi kadınları nasıl etkiledi?Pandemi kadına hiç yaramadı. Pandemi kadını tüketti. Eve kapanınca aile bireylerinin mutluluğundan da sorumlu, ihtiyaçlarından da sorumlu oldu. Her şey kadının üzerine kaldı. Pek çok kadın, belki bundan sonra dönemeyecek işine, işten kopma endişesi var. Aile içi şiddet olayları yüzde 40 oranında arttı. Dolayısıyla son 25 yılda kat ettiği mesafenin kaybedilmesi gibi bir korku var. - Kadın Girişimciler Kurulu olarak Türkiye’de kadının durumunu düzeltmek için neler yapacaksınız?Gelir gelmez 81 ilin cinsiyet eşitliği karnesini çıkardık. 81 il temsilcimize proje üretin, dedik. Her ilin karne notu farklı tabii. Siirt’te yapılanla Muğla’da yapılan, Ardahan’da yapılan şey aynı değil. Mesela Muğla’da “Babalar ve kızları” diye bir proje yapacağız. Babalar, kızlarını yönetim kurullarına daha çok soksunlar. Bazı yerlerde miras hukukuna kadar gireceğiz. Mesela “oku da adam ol” değil “oku da toplumuna faydalı insan ol” desinler istiyoruz. Erken yaşta evlilikler gibi konularda ailelerin eğitimi önemli. Sanayi bölgelerinde kadınların işyerlerinde bulunması projeleri, kooperatifleşme ve üretilenler nasıl satılacak? “Bu karneyi değiştirelim” diyoruz ve 8 Mart’la birlikte aksiyon alacağız. Artık susmak yok, konuşacağız.- Erkekleri nasıl ikna edeceksiniz. Geleneksel bakışı değiştirmek mümkün mü? Validen muhtara kadar yerel mercilerin, öğretim kurumlarının işbirliği ile çalışacağız. Burada en önemli şey eğitim. Tek başına başaramayız. Paydaşlarımız olacak. Annelerimizi, babalarımızı, erkek yöneticileri, inandırmak lazım. Aslında TOBB’da yüzde 25 kota var ama birçok yerde uygulanmamış. Oysa kota koyan ülkeler öne geçmiş, istihdam sağlamış. Biraz inatçı bir kişiliğim var. Bitirmeden bırakmam.BİRLEŞMİŞ MİLLETLER FORMU İMZALANACAK- Yönetim kurullarında kadın oranı da az.Birleşmiş Milletler’in kadının iş ve ekonomik hayatta güçlendirilmesi için yol gösteren Kadını Güçlendirme Prensipleri doğrultusunda imzalanan bir form var. Kurul olarak bunu imzalayacaktık ancak 8 Mart’a yetiştiremedik. Bu formu tüm kadın işverenlere imzalatmak istiyoruz. Başında erkek olan şirketlere de sizde imzalayın, demek istiyoruz. Bunu mutlaka yapacağız. - Nedir bu prensipler?Şirket geneli için cinsiyet eşitliği hedefleri oluşturmak, yönetimde yüzde 30 ve üzerinde kadın katılımı sağlamak, sözlü veya psikolojik tacize sıfır tolerans konusunda politika oluşturmak gibi bazı taahhütler var.‘KALIPLAŞMIŞ ALGILARI KIRACAĞIZ’- TOBB’un karnesi de çok parlak değil bu konuda. Kadın oranını artırma konusunda çalışmanız olacak mı?Bu sayıları artırmak için çok ciddi çalışmalar yapacağız. Meclislerde kadın sayısının artırılması için Yönetim Kurullarında Kadın Derneği ile görüşmeler yapıyoruz. Onlarla ortak çalışacağız ama her şeyden önce Anadolu erkeğinin şu ana kadar kalıplaşmış algılarını kırmak, kadına daha çok güvenmelerini sağlamak, kadın girerse bir ortamı güzelleştirir, kazancını artırır, bunu göstermek istiyoruz. Bunu gördükleri zaman kendiliğinden gelecek. Opet olarak yaptığımız Kadın Gücü projemizle 2 yıl içerisinde çalışan kadın sayımızı büyük ölçüde artırdık. “Kadın çalıştırmam” diyenler avantajları gördükçe iş vermeye başladılar.  Jale Özgentürk

Salgının etkisiyle işkaybıve geniştanımlıkadın işsizliği oranıyüzde 43’eçıktı

Salgının etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 43’e çıktı DİSK-AR raporuna göre pandemide kadınlar işgücünden daha fazla çekilerek evlerine dönmek zorunda kaldı. Ümitsiz kadın işçi sayısı patladı. Türkiye işgücü piyasalarında önemli sorunlar yaratan pandemi, kadınları daha şiddetli etkiledi. Kadınlar işgücünden ve istihdamdan daha fazla çekilerek evlerine dönmek zorunda kalırken, ümitsiz kadın işçilerin oranı da patladı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), TÜİK ve Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine dayanarak “Covid-19 döneminde Kadın İşgücünün Durumu” başlıklı bir rapor yayımladı. Salgın etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği oranının yüzde 43’e ulaştığı açıklanan rapordan çarpıcı başlıklar şöyle:- TÜİK verilerine göre kadınlar işgücü piyasasından daha hızlı çekilmek zorunda kaldı ve kadın istihdamı daha hızlı daraldı.- Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 40’ın çok üzerine çıktı. Kadın istihdam oranı yüzde 26’ya geriledi. Her dört kadından yalnızca biri istihdamda olabildi. - Covid-19 döneminde kadınların yarısından fazlasının çalışma süreleri azaldı, yüzde 42’si ücret kaybı yaşadı ve çalışma biçimi erkeklere göre daha fazla değişti.- Geniş tanımlı işsizlik oranı Kasım 2020 döneminde toplamda yüzde 28.8, erkeklerde yüzde 24 ve kadınlarda yüzde 37.7 olarak gerçekleşti. - Covid-19 nedeniyle işbaşında olan kadınların sayısının ve çalışma sürelerinin düşmesi nedeniyle Kasım 2020 döneminde 1 milyon 75 bin kadın iş kaybı yaşadı. - Covid-19 salgınından bu yana 867 bin kadın işgücünden çekildi ve kadın işgücü 9 milyon 729 bine geriledi. Kadın işgücündeki gerileme yüzde 8.2 oranında gerçekleşti. KADIN EVE DÖNÜYOR- Kasım 2019’da yüzde 33.9 olan kadınların işgücüne katılma oranı son bir yılda 3.3 puan azalarak yüzde 30.6’ya geriledi.- TÜİK’e göre kadın istihdam oranı ise 2.3 puan azalışla 28.3’ten yüzde 26’ya düştü. Kasım 2020 döneminde her dört kadından yalnızca biri istihdamda olabildi.- İzin, dönüşümlü çalışma, evden çalışma ve kısa çalışma gibi uygulamalar çalışma saatleri ve işbaşında olanların sayısında düşüşlere sebep oldu. - Zamana bağlı eksik istihdamda ise devasa bir artış yaşandı. Kasım 2019 ve Kasım 2020 arası dönemde işbaşında olan kadınların sayısı 992 bin kişi azaldı. - Kadın ümitsiz işsizlerin sayısında ciddi yükseliş yaşandı. Kasım 2019’da 297 bin iken son bir yılda 508 bin kişi artarak 805 bine yükseldi.  cumhuriyet.com.tr

Hyundai’den yeni B-SUV Bayon

Hyundai’den yeni B-SUV Bayon Hyundai’nin Türkiye’deki fabrikasında i10 ve i20 modellerine ek olarak üretilecek olan Bayon ortaya çıktı. B-SUV segmentinde yer alacak olan model markanın yeni tasarım diliyle şekillendirilmiş. Tamamen Avrupa pazarı için geliştirilen Bayon, markanın SUV ürün gamını genişletmesinde önemli bir rol oynayacak. Bayon, adını Fransa’daki Bask Bölgesi’nin başkenti Bayonne’dan alıyor. Bayon ön kısımdan bakıldığında geniş bir motor ızgarası ve ince farlarıyla sizi karşılıyor. Aracın yan kısmındaki dinamik omuz çizgisi ise modeli, segmentindeki rakiplerinden farklılaştırıyor. Bayon’un içine göz attığınızda ise 10.25 inç dijital göstergeye ve yine 10.25 inç bilgi eğlence ekranına sahip otomobilde donanıma göre 8 inçlik bir ekran daha bulunuyor. Ayrıca otomobilin kokpitinde, kapı kollarında ve saklama ceplerinde LED ortam aydınlatması da bulunuyor. Otomobil, üç farklı iç mekân rengi ile satışa sunulacak. Bayon, güvenlik donanımlarını da kardeşi i20’den alıyor. Aktif şerit takip asistanı, kör nokta uyarısı ve otomatik acil durum freni bunlardan sadece birkaçı.Bayon’un cephanesinde yer alan en güzel güvenlik donanımı ise Smart Cruise Control. Navigasyon ile birlikte çalışan sistem, aslında bir nevi adaptif hız sabitleyici, fakat yol tarifindeki verilerin çekilmesi sayesinde Bayon, virajlara göre hızını otomatik olarak ayarlayabilecek. Yeni Hyundai Bayon, büyük bir kısmı elektrik desteği gören benzinli motorlarla birlikte yollara çıkacak. Otomobilde dizel motorlara yer verilmeyecek.Akıllı manuel şanzıman tamamen elektronik debriyaj pedalı ve ve klasik H-Vites tasarımıyla birlikte geliyor. Arabanın devrini tespit edip sürücünün ne zaman vites değiştireceğini algılayan akıllı şanzıman, sürücünün debriyaja basmasına gerek kalmadan vites değiştirmesine olanak tanıyor.Giriş paketinde 84 beygirlik 1.2 MPI atmosferik motor ile gelen Bayon, bu versiyonda sadece 5 ileri manuel sunacak. Bir üst basamakta ise hafif hibrit versiyonu da bulunan 100 beygirlik 1.0 T-GDI bizi karşılıyor. İsteğe göre iMT6 adı verilen akıllı manuel vites kutusuyla gelen Bayon’un bu paketi isteğe göre 7 ileri DCT çift kavrama ile de tercih edilebilecek. Bayon motor seçeneklerinin en tepesinde ise yine iMT6 veya DCT7 ile eşlenebilen hibrit destekli 120 beygirlik 1.0 T-GDI yer alacak.‘EN ÇOK ARZU EDİLEN MARKA OLACAĞIZ’Bayon’un tüm dünya için sadece Türkiye’de üretilecek olmasından büyük heyecan duyduğunu belirten Hyundai Assan Genel Müdürü Murat Berkel şunları söyledi, “BAYON, bizim için yepyeni bir dönemin başlangıcını temsil ediyor. İzmit Fabrikamız’da geçen yıl baştan aşağı yenilenen i10 ve i20 modellerimizin üretimini sürdürüyoruz. BAYON ise üçüncü modelimiz olarak bu ay içinde bantlardan inmeye başlayacak. Yepyeni bir aracın daha Türkiye’de üretilecek olmasından büyük gurur duyuyoruz. Türk içşisinin sağladığı yüksek kalite tüm dünya tarafından biliniyor. İzmit Fabrikamız’da Bayon’dan bu yıl tüm dünya için 30 bin adetten fazla üretime almayı planlıyoruz. Bayon bizim SUV ailemizdeki başlangıç seviyesi modelimiz olacak. Yine B-SUV segmentindeki KONA modelimizi yenilenen yüzü ve özellikleriyle Aralık ayında satışa sunduk. Türkiye’nin en çok tercih edilen SUV modellerinden biri olan Tucson ise yepyeni tasarımı, çağın ötesinde teknolojileri ve üstün güvenlik ekipmanlarıyla yakın zamanda geliyor. D segmenti SUV’deki güçlü bir geçmişe sahip olan Santa Fe modelimiz de yenilenen özellikleri ve 1.6 litre hibrit motoruyla kısa süre içinde Türkiye yollarına çıkacak. Ayrıca KONA’nın uzun zamandır beklenen yüzde 100 elektrikli versiyonunu da yılın ikinci yarısında satışa sunacağız. Böylece tamamen yenilenen ve daha da güçlü hale gelen SUV ailemizle Türkiye’nin en çok arzu edilen markası olmayı hedefliyoruz.” OTOMOBİL - HAKAN AKARSU

UNICEF: Covid nedeniyle gelecek 10 yılda 10 milyon kızçocuğu daha erken yaşta evlendirilebilir

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) yeni raporu, koronavirüs salgını nedeniyle önümüzdeki on yıl içinde on milyon kız çocuğunun daha erken yaşta evlendirilme riskiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. UNICEF, salgın başlamadan önce bile önümüzdeki on yıl içinde 100 milyon çocuğun çocuk yaştaki evliliklere zorlanacağı tahmin ediyordu.Habere Gitmek için Tıklayın

BoğaziçiÜniversitesi’nin ilk kadın rektörüProf. Soysal: 'İnsan istenmediği yerden gider'

Boğaziçi Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü Prof. Soysal: 'İnsan istenmediği yerden gider' AKP’li Rektör Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından başlayan protestolar devam ederken kurumun ilk kadın rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, Cumhuriyet’e konuştu. Soysal, “Akademinin yönetim kadrolarına talip olduğumda, bana ‘yapamazsın’ dediler. İlk rektörlük için aday olduğumda kaybettim ancak ikinci kez aday olduğumda kazandım. Üçüncü kez aday olduğumda kaybettim ve gittim. İnsan istenmediği yerden gider” dedi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Prof. Ayşe Soysal ile konuşma fırsatı bulduk. Çalışan bir annesi olduğu için anneannesinin kuşağı ile büyüyen Soysal, anneannesinin Osmanlı döneminde pedagoji okuduğunu ve müslüman okullar da çalışamadığı için gayrimüslim okullarda eğitim verdiğini anlattı. Ailesinde güçlü kadınların olduğunun altını çizen Soysal, şöyle konuştu: “Anneannem gibi birisiyle büyümek beni, cesur ve inatçı birisi yaptı. Çünkü anneannem bana ‘kızım sen ne istersen, yapabilirsin’ derdi. Bu bana çok büyük cesaret verdi. Benim mücadeleci biri olmamı sağlayan etkenlerden birisi de spordur. Çünkü spor insanı mücadeleye alıştırıyor. Ben tüm kadınların spor yapması gerektiğini düşünüyorum.”  ‘RENKLİ KADINLAR’ ARTMALITürkiye’de kadın meselesine, kadınları himaye altına almaya çalışılarak yaklaşıldığını dile getiren Soysal sözlerine şöyle devam etti: “Kadınlar artık kendilerine biçilen rolü istemiyor ve başkaldırıyor. Amerikalılar, renksiz kadınlar için ‘duvar kağıdı’ benzetmesi yapar. Erkeklerin gerisinde, gölgesinde duran kadınlar için bu tabiri kullanıyorlar. Bizim renkli kadınları çoğaltmamız gerekiyor. Bir duvar kâğıdı gibi arka planda kalan kadınlardan mı olmak istiyoruz yoksa kendi kişiliklerimizi ve yollarımızı mı izlemek istiyoruz? Kadınlar, önce buna karar vermeli. ‘Elâlem ne der’ derdini aşmış kadınlara hayranım. Cumhuriyet’in kadınlara getirdiği açılımlara ben inanmıştım. Küçükken meselenin o zaman başladığını ve başarılı bir şekilde bitirildiğini düşünmüştüm. Ondan sonra anladım ki güzel bir yola çıkış olmuş, ama o yolun devamında bize rehavet çökmüş. Bu durumun Türkiye için çok büyük kayıp olduğunu düşünüyorum.’”BARİTON SESLİLER KADAR...Boğaziçi Üniversitesi’nin 2000 yılındaki rektörlük seçiminde aday olan Soysal, seçimi kaybetti ancak 2004’te ikinci kez aday olduğunda 344 oydan 164’ünü alarak birinci olmayı başardı. Soysal, Boğaziçi rektörlüğüne uzanan bu süreci şöyle anlattı: “Yakın arkadaşlarımdan biri bana ‘Senin bu görevi yapacağına inanıyorum. Ancak Boğaziçi’nin dinamikleri bir kadını rektör yapmaz’ dedi. Ben de yapmayacağını düşündüm ancak zorlamam gerektiğine karar verdim. Kadın olarak, insanların size güvenmesi zor oluyor. Bu işi, erkekler kadar, hatta onlardan daha iyi bir yapabileceğimi düşündüm. Ama buna meslektaşlarımı ikna etmek kolay olmadı. Biz kadınların fikirleri, erkeklerin fikirleri kadar kolay satılamıyor. Fikir sahibi olmak bizde erkeklere atfedilen birşey, ben en iyi şekilde fikirlerimi sunsam da bariton sesliler kadar etkili olamıyordum.”  Rektörlük görev süresi bitince 2008 yılında yapılan seçimde ikinci sırada kalan ancak iktidar tarafından yeniden atanmak istenen Soysal, kendisine getirilen teklifi reddetti. Soysal, şunları söyledi: “‘Yenilgilerim bana başka kapılar açtı. Ben seçimi kaybedince gittim, insan istenmediği yerden gider. Hakkıyla yapacaksanız, rektör olmak çok yıpratıcı. Sürekli kriz yönetimi yapıyorsunuz. Batı’daki gibi dışarıdan müdahale edilmeyen bir üniversitenin başında değilsiniz. Üniversitede devam eden protestolara katılan öğrencilerin hepsi mezun olduktan sonra da Türkiye’de istediğimiz değişiklikleri, gelişimleri gerçekleştirecek. Gençlere inanıyorum ve güveniyorum.” Kübra Köklü




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter