News - Haberler
Yastık seçimi boyun ağrılarınıtetikliyor: Peki doğru yastık nasıl seçilir?
Yastık seçimi boyun ağrılarını tetikliyor: Peki doğru yastık nasıl seçilir? Boyun ağrısı ile uyanmanın boynun uykuda uygun olmayan veya azalmış desteğinden kaynaklandığını belirten iziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı, doğru yastık seçiminin nasıl yapılması gerektiğini anlattı: "Doğru yastık seçiminde kalınlık çok önemlidir. Kişinin omuz genişliği ve boynunun uzunluğuna göre değişmekle birlikte en az 10-13 cm kalınlıkta bir yastıkta yatılması önerilir. Pamuk ve yün yastıklar çok faydalıdır, ancak özellikle sıcak havalarda terlemeye neden olabileceğinden boyun kaslarında spazmı arttırabilir." /Archive/2021/3/5/181220971-dogru-yastik-secimi.jpgFiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı Doç. Dr. Sena Tolu, geçmeyen boyun ağrılarının altında yanlış yastık seçimi olduğuna işaret ederek önemli uyarılarda bulundu.Doç. Dr. Tolu, toplumun yarısında boyun ağrısı şikayeti görüldüğünü belirterek "Boyun başımızı destekleyip, dengeli pozisyonda tutan ve birçok yöne rahat hareket etmesini sağlayan omurganın en hareketli parçasını oluşturur. Boyun ağrısı toplumun yarısında, yaşamları boyunca en az bir kez görülen çok yaygın bir sağlık sorunudur. Boyun ağrısı görülme sıklığı yaşın ilerlemesiyle birlikte artar. Kadınlarda daha sıktır ve erkeklere kıyasla daha fazla özürlülüğe neden olur" dedi.BU FAKTÖRLER AĞRILARI ŞİDDETLENDİRİYORBoyun ağrısının altında birçok faktörün olabileceğine işaret eden Doç. Dr. Tolu, şu ifadeleri kullandı:"Genetik yatkınlık, hareketsiz yaşam, sabit pozisyonda kalmayı gerektiren mesleksel aktiviteler, yoğun bilgisayar, internet ve televizyon kullanımı, uzun mesafe motorlu taşıt sürücülüğü, ağır fiziksel çalışma koşulları, iş gereği titreşimli alet kullanma, tekrarlayıcı hareketler ve ağırlık kaldırma boyun ağrısının en sık görülen nedenleridir. Günlük yaşamdaki gerilimler ve iş stresi de boyun ağrısını artırır. Boyun ağrısı boynu oluşturan farklı dokulardan ve bu dokuların farklı problemlerinden kaynaklanabilir. Boyun ağrılarının büyük çoğunluğu, hafif şiddette ve geçici özellikte olsa da yaklaşık yüzde 15’i kronik boyun ağrısına dönüşerek, kollarda da ağrı, uyuşukluk, güç ve his kaybı gibi bulgulara yol açabilir. Boyun ağrılarının tedavisinde ilaç tedavisi, fizik tedavi uygulamaları ve egzersizle beraber, hastaları doğru duruş, oturuş, yatış pozisyonları ve yastık seçimi konusunda bilgilendirmek büyük oranda yeterli olmaktadır."/Archive/2021/3/5/181320798-joana-abreu-vdp72fl2zo-unsplash.jpgGERİLİM TİPİ BAŞ AĞRISINA NEDEN OLABİLİRDoç. Dr. Tolu, yanlış yastık seçimi nedeniyle boyun ağrılarının arttığına dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:"İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçer. Kaliteli uyku ve dinlenmiş bir şekilde uyanmak için doğru yastık seçimi çok önemlidir. Sabahları boyun ağrısı ile uyanmak, boynun uykuda uygun olmayan veya azalmış desteğinden kaynaklanıyor olabilir. Yastık uyurken baş ve enseyi tam olarak destekleyerek boyun ve sırt kaslarına binen yükü azaltarak gevşemesine yardımcı olur. Uyku sırasında boynun desteklenmesi boyun ağrısını hafifletmede önemli bir faktördür. Boyunda ağrı ve kas gerginliği, kişinin uygun bir uyku pozisyonu bulmada güçlük çekmesine böylece uyku kalitesinin bozularak gerilim tipi baş ağrılarının olmasına neden olur."/Archive/2021/3/5/181341111-quin-stevenson-3oyeaivmfe-unsplash.jpgUYGUN KALINLIK TEK YASTIKLA SAĞLANMALITolu, yastık seçimine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu"Boyun bölgesindeki omurların kendine özgü kıvrımına lordoz adı verilir. Kişinin yan ya da sırt üstü yatma halinde boynun düz bir hatta ve başının yüksekte kalmayacak şekilde, baş ve boyun kıvrımının desteklenmesi gerekir. Özellikle yüz üstü yatıldığında başın ve boyunun arkaya doğru aşırı yükselmesi boyun problemlerinin görülme olasılığını arttırır. Ayrıca yastık yüksekliğinin artması ile de boyun, sırt ve bele binen yük artar. Yastık kişiye özel seçilmelidir. Doğru yastık seçiminde kalınlık çok önemlidir. Alçak ya da yüksek yastıklarda baş fazla aşağıya düşecek ya da yüksekte kalacağından boyun kaslarının gerilmesine, bu da ağrıya neden olacaktır. Kişinin omuz genişliği ve boynunun uzunluğuna göre değişmekle birlikte en az 10-13 cm kalınlıkta bir yastıkta yatılması önerilmektedir. Uygun kalınlık tek bir yastıkla sağlanmalıdır. Yastık genişliği omuz genişliğine uygun olmalıdır" dedi./Archive/2021/3/5/181442282-ej-li-rsud2rmm2di-unsplash.jpgBOYUN DESTEĞİNE DİKKAT EDİNYastık materyalinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirten Doç. Dr. Tolu, tavsiyelerinin şu şekilde sürdürdü:“Pamuk ve yün yastıklar çok faydalıdır, ancak özellikle sıcak havalarda terlemeye neden olabileceğinden boyun kaslarında spazmı arttırabilir. Yastıksız yatmak ya da çok yumuşak veya sert yastıklar ise yeterli boyun desteği sağlamayacağı için boyun problemlerinin gelişmesine neden olabilir. Ortopedik yastıklar boyun kıvrımını destekler, ancak bu yastıkların da çok yüksek, çok alçak ya da başın içine gömüleceği kadar yumuşak olmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Hamileler için C şeklinde geliştirilen yastıklar bebeğin de desteklenmesini sağlayarak uyku kalitesini arttırır. Kalça ve bel ağrısı olan hastalar ise bacaklarının arasına bir yastık alıp, üstte kalan bacağını hafif karnına çekerek uyuyabilir. Sonuç olarak boyun ağrınız var ise özellikle sırt üstü ya da yan yatış pozisyonunda, baş ve boynunuzu destekleyen, omuz genişliğinizde tek yastık ile yatmanız uygun olacaktır. Ancak doğru yastık seçimine rağmen boyun ağrınız devam ediyor ise mutlaka bir fiziksel tıp ve rehabilitasyon hekimine başvurmalısınız.” DHA'Çocuklarda yüksek düzeye ulaşan 'D' vitamini ritim bozukluğuna yol açıyor'
'Çocuklarda yüksek düzeye ulaşan 'D' vitamini ritim bozukluğuna yol açıyor' Doç. Dr. Zeliha Haytoğlu, pandemi dönemiyle birlikte son zamanlarda polikliniklere yüksek düzeyde D vitamini alan çocukların gelmeye başladığına dikkati çekti. Doç. Dr. Haytoğlu "Çocuğunuza iyi bir şey yapalım derken onları bu vitamin toksisitesiyle karşı karşıya bırakabiliyorsunuz. D vitaminini fazla alan çocukta toksik doza ulaştığında vücutta kalsiyum birikmeye başlıyor. Bu kalsiyumun yüksek seyretmesi de çocukta ritim bozukluğuna kadar yol açabiliyor" dedi. /Archive/2021/3/5/175521465-cocuk-d-vitamini.jpgPandemi dönemiyle birlikte D vitamininin koronavirüs ile mücadelede önemi çokça gündeme geldi.Bu nedenle ailelerde 'çocuğumuza ekstradan vitamin takviyesi yapmalıyız' gibi bir algı oluştuğunu belirten ÇÜ Balcalı Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeliha Haytoğlu, D vitaminin yalnızca eksikliği durumunda yerine konması gerektiğini anlattı.Doç. Dr. Haytoğlu, çocukların bağışıklığını korumak isteyen ailelere sağlıklı beslenme ve uyku düzenine dikkat ederek onları kaygıdan uzak tutmaları önerisinde bulundu.'VİTAMİN TAKVİYESİNİ İLAÇ OLARAK KULLANMAYIN'Son dönemde polikliniklere yüksek düzeyde D vitamini alan çocukların gelmeye başladığını belirten Doç. Dr. Haytoğlu, D vitaminini fazla alan çocuklarda toksik doza ulaşıldığında vücutta kalsiyum birikmeye başladığını ifade eden Doç. Dr. Haytoğlu, şunları söyledi:"Bu kalsiyumun yüksek seyretmesi çocukta ritim bozukluğuna kadar yol açabiliyor. Çocuğunuzda bir vitamin eksikliği yok ise çocuğunuzun büyümesi, gelişmesi iyiyse, yaşıtlarıyla uyumluysa, iştahı yerinde olan bir çocuksa dışarıdan, vitamin takviyesini ilaç olarak kullanmayın. Bu konuda bir kaygınız varsa doktorunuzla görüşün. Doktor değerlendirmesinden sonra bir vitamin eksikliği varsa bunun yerine konulması hem çocuğun büyümesi hem bağışıklığının sağlanması açısından gereklidir."/Archive/2021/3/5/175641339-adli-wahid-nmf6dxbyaw-unsplash.jpg'SAĞLIKLI BESLENMELERİ ÖNEMLİ'Çocuklarda vitamini eksikliğinin oluşmaması için sağlıklı beslenmeleri gerektiğini dile getiren Haytoğlu, "İçlerinde trans yağ bulunan maddeler, paketlenmiş basit şekerlerden oluşan şekerlemeli ya da tuz oranı yüksek olan atıştırmalıklar, hazır soslar, fast- food yiyecekler, enerji içecekleri veya içerisinde basit şeker ve kafein oranı yüksek olan içecekleri tükettirmeyeceğiz" dedi.Vitamin ve antioksidan açısından zengin olan meyve ve sebzelerin tercih edilmesi gerektiğini aktaran Haytoğlu, uygun şartlarda kurutulmuş meyvelerin de tüketilebileceğini belirtti.Haytoğlu sebze tüketimi ile ilgili ise şu önerilerde bulundu:"Sebzeleri kullanırken de değişik renktekileri bir arada kullanarak salata ve ana öğün olarak sunabiliriz. Meyve- sebzeleri bol su ile temiz yıkayarak hazırlayacağız. Besin hazırladığımız yerin ve hazırlayan kişinin ellerinin temiz olmasına dikkat edeceğiz."/Archive/2021/3/5/180052431-cocuk-beslenme-sut-yumurta-balik.jpg'HEM LİF HEM PROTEİN ALINMALI'Beslenmede vitamin ile birlikte protein ve lifli gıdaların da alınması gerektiğini söyleyen Haytoğlu, antikor yapımında kullanılan proteinin önemli olduğuna değinerek şunları söyledi:"Proteinden uygun beslenmesi gereken çocuk bunları hayvansal ya da bitkisel gıdalardan alabilir. Bitkisel gıdalardan baklagiller önemli. Hem baklagiller lif açısından da zengin. Lifin önemi de bağırsaklarda bakteri, virüs geçişini azaltıyor. Dolayısıyla hem lif hem protein alınmalı. Bunu et, süt, yumurta, balık olarak alabilirler. Omega- 9 açısından zengin olan zeytinyağı ile yemekler hazırlanabilir. Protein, vitamin, mineral alan çocuk tabii ki toksinlerin uzaklaştırılması açısından önemli olan bol miktarda su da almalıdır."'HASTALIĞI ANLATIRKEN KAYGI YARATMAYIN'Beslenmenin yanı sıra çocuklarda duygusal sağlamlığın da önemli olduğunu söyleyen Haytoğlu, çocukların uyku düzenlerine de özen gösterilmesi gerektiğini ifade etti.Haytoğlu, gün boyunca evde olan çocukların kilo alımının önüne geçmek için, ailelerin çocuklarla birlikte fiziksel aktiviteler yapmaları gerektiğini aktardı.Çocuklara Covid-19'u anlatırken kaygı yaratacak ifadelerden kaçınılması gerektiğini belirten Haytoğlu, şöyle konuştu:"Çocuklarımıza bu hastalığın ciddiyeti ile ilgili bilgi verirken onlara kaygı yaratmamak gerekiyor. Çünkü fiziksel sağlıkla birlikte duygusal sağlamlık da önemli. Duygusal açıdan çöküntüde olan, kaygısı yüksek olan bir çocuğun da immünitesi bozulabilir. Çocuklarımıza doğru bilgiyi yaşına uygun bir şekilde anlatarak onlarda kaygıyı uyandırmadan bu hastalıktan korunma yöntemlerini anlatmalıyız." DHANetflix’ten kadın sinemacılara 5 milyon dolar destek
Netflix’ten kadın sinemacılara 5 milyon dolar destek Netflix, kadın sinemacılara destek olmak için 5 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığını açıkladı. /Archive/2021/3/5/182202824-netflix-kadin-sinemacilara-destek.jpgNetflix, 8 Mart Emekçi Dünya Kadınlar Günü öncesi aralarında Almanya’nın da bulunduğu bazı ülkeleri kapsayan yeni bir proje açıkladı.ABD’li şirket, 5 milyon dolar ayırdığı bu proje kapsamında yetenekli kadın sinemacıları keşfetmek ve desteklemeyi amaçlıyor.DW Türkçe'nin haberine göre, projenin Almanya’daki ayağının adı “Into the Wild” (Vahşi Dünyaya) olarak açıklandı. Şirket Almanya’nın dört bir yanındaki sinema okullarından öğrencileri bir araya getirecek ve bir yıl sürecek bu mentorluk programında kadın sinemacıların “sektöre girmesine yardımcı olacağını” duyurdu.Netflix, bu programın senaryo yazma kampı, dramaturji tavsiyeleri, geleceğin yazar ve yapımcıları için atölye çalışmalarının yanı sıra büyük yapımlarda staj gibi faaliyetleri içereceğini belirtti.5 milyon dolarlık proje kapsamında hangi ülke için ne kadar bütçe ayrıldığı henüz bilinmiyor. cumhuriyet.com.trJehan Barbur'dan yeni tekli: Suç
Jehan Barbur'dan yeni tekli: Suç Jehan Barbur'un yeni teklisi "Suç", tüm diijtal platformlarda yayımlandı. Söz ve müziği Jehan Barbur’a ait olan şarkının düzenlemesi ise Eylül Biçer'e ait. /Archive/2021/3/5/182924773-jehan-barbur-suc.jpgSöz yazarı ve şarkıcı Jehan Barbur'un yeni teklisi "Suç" ILS Vision Music etiketi ile tüm dijital platformlarda dinleyicilerle buluştu. Söz ve müziği Jehan Barbur'a ait olan şarkının video klibinin yönetmenliğini Onur Mehame yaptı. Düzenlemesi Eylül Biçer’e ait olan şarkıda Jehan Barbur’a piyanosuyla Adem Gülşen eşlik ediyor. Jehan Barbur, yeni teklisini sosyal medya hesabında paylaşarak, "Bu ülkenin tüm masum insanlarına" ifadelerini kullandı. Yeni şarkım SUÇBu ülkenin tüm masum insanlarınahttps://t.co/bRIS3HJlAT— jehan barbur (@barburjehan) March 5, 2021 cumhuriyet.com.trSaraybosna’dan İstanbul’a uzanan bir aşk, yas ve hayata tutunma hikâyesi: 'Yeniden Mutlu Olabiliriz'
Saraybosna’dan İstanbul’a uzanan bir aşk, yas ve hayata tutunma hikâyesi: 'Yeniden Mutlu Olabiliriz' Çocuk kitabı yazarı Zeynep Alpaslan ilk yetişkin romanını yayımladı. ALFA Yayınları’ndan çıkan "Yeniden Mutlu Olabiliriz", eşinin ölümünden sonra küçük oğluyla baş başa kalan bir babanın hikayesini anlatıyor. /Archive/2021/3/5/184243750-yy.jpgZeynep Alpaslan'ın ilk yetişkin romanı "Yeniden Mutlu Olabiliriz", ALFA Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Zorlu bir yaşam mücadelesinin işlendiği roman, eşinin ölümünden sonra küçük oğluyla baş başa kalan bir babanın, Dino'nun hikayesini anlatıyor.Alpaslan Saraybosna-İstanbul, yaşam-ölüm, geçmiş-gelecek, köksüzlük-kök salmak, yas-mutluluk arasında mekik dokuyan romanıyla ilgili şunları söylüyor:"Çocukluğumda hep haberlerde izledim işgal altındaki Saraybosna’yı, o zamanlar oradaki savaşın beni çok etkilediğini ve yaraladığını hatırlıyorum. Romanım, kişisel trajedilere odaklansa da, fonda daima savaşın yaraladığı bireylerin hüzünlü fısıltısı var. Tabii, bir de artık kendisi de bir melek olmuş olan David Bowie’nin şarkılarını da duyabilirsiniz bu romanda. Neden mi David Bowie? Çünkü o bize bu dünyada kendini bir uzaylı gibi hissetmenin sorun olmadığını gösterdi. Yeniden mutlu olabiliriz, buna inanmak zorundayız. Çünkü ne yaşarsak yaşayalım daima yeniden başlayabiliriz. Bu kitap tam da bunun hakkında." cumhuriyet.com.tr100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası
100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası Yapı Kredi Yayınları üç ciltte tamamlanacak 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'nın 1923-1950 yıllarını kapsayan ilk cildini yayımladı. Serinin üçüncü cildi Cumhuriyet'in 100. yılında çıkacak. Derya Bengi ve Erdir Zat'ın ortak kaleme aldığı kitapta, Erken Cumhuriyet Dönemi'nin birikimi A'dan Z'ye 250 başlıkla bir resmigeçit yapıyor. /Archive/2021/3/5/235204834-ic1.jpg“Her Savaştan Bir Yara”, erken Cumhuriyet'ten, tek parti döneminden, Atatürk'lü, İnönü'lü yıllardan hikâyelerle, hatıralarla yoğruluyor. Toplumsal yaşamda nelerin, nasıl, neden, ne hızla değiştiğini, popüler kültürün, şimdiki zaman folklorunun parmak izlerinden saptayıp ölçmeye çalışırken, bu toplumun zümre ve fertlerini, -1927 nüfus sayımına göre- 13 milyonluk nüfusu, imparatorluktan ulus devlete, Hilafet'ten Cumhuriyet'e geçen genç bir ülkenin, ama aynı zamanda "20. yüzyıl ülkesi"nin yurttaşları olarak ele alıyor.100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'ndan inkılâp, kanun, darbe, nutuk ve demeçlerle birlikte ve onlardan öte, onlara bağlı ve onlardan gayrı, fabrikalar, şarkılar, uçaklar, heykeller, filmler, makineler, parklar, sofralar, apartmanlar, tramvaylar, paralar, kumbaralar, gazeteler, karikatürler, karneler, kokular, tatlar, plajlar, saçlar, çoraplar, romanlar, doğanlar ve ölenler gelip geçecek./Archive/2021/3/5/235227771-ic2.jpgTek parti dönemi gelecek kuşaklara nasıl bir miras bıraktı? Türkiye bir inkılaplar coğrafyası haline nasıl geldi? İkinci Dünya Savaşı sancılarının, Nazi propagandalarının, karartma gecelerinin, ekmek karnelerinin tarihi nasıl yazıldı? Genç kadınlar kabuğunu kırıp hayat kavgasına atılırken nelere göğüs gerdi?Radyoda alaturka neden yasaklandı, yasak nasıl delindi? Müstehcen sanat gerçekten müstehcen miydi? Beyaz Rus göçü eğlence alışkanlıklarına neler kattı? Kadınlar saçlarını neden erkek gibi kısa kestirdi? Ankara Türkiye'nin kalbi mi? Çarliston ve zeybek yan yana geldi mi?Onuncu Yıl Marşı İstiklal Marşı'nı yendi mi? Cumhuriyet Osmanlı parasından, Osmanlı pulundan ne zaman kurtuldu? Edebiyatın en güçlü kalemleri Güzellik Kraliçesi'ni nasıl seçti? Cumbadan rumbaya, konaktan apartmana nasıl geçildi? Şişli'de kimler yaşadı, Ada vapurunda ‘lüküs kamarada' kimler oturdu?/Archive/2021/3/5/235247615-ic3.jpgOrhan Veli birdenbire bobstil mi oldu? Buzdolapları evlere ne zaman girdi? Sinemada sessiz filmden sesli filme ne zaman, nasıl geçildi? Mısır filmlerini kimler seyretti? Safiye Ayla alafranga revüye neden evet dedi? Rakının rakibi neydi? Alaturka şarkıların rakı mezesi olduğunu kim iddia etti? Missouri zırhlısı İstanbul'u fethetti mi? Kavgam kitabı Türkçeye çevrildi mi?/Archive/2021/3/5/235300646-kapak.jpgİlk abideler ne zaman dikildi, büyük parklar şehirlere ne getirdi? Ülkenin en iyi ressamları Anadolu'da neler gördü? Yalova ve Uludağ turizme nasıl açıldı? Charlie Chaplin Türk halkına ne söylemek istedi? Öz Türkçe neden benimsenmedi? Peyami Safa ve Nâzım Hikmet neden plak doldurdu? Çorap buhranı nasıl aşıldı?Varlık Vergisi faciası neden yaşandı? Zati Sungur nereden geldi, Zaro Ağa nereye gitti? Josephine Baker Türkiye'de nasıl karşılandı? Yanık Ömer, Sarı Kurdele, Fosforlu Cevriye nasıl hit oldu? Singer dikiş makinesi, Ford otomobili memlekete nasıl girdi? Kübik evler, kübik mobilyalar nasıl yayıldı?"Her Savaştan Bir Yara" - 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası - 1 bu gibi sorulara cevap ararken bugünlere ışık tutacak zenginlikte bir seyahatnameyi kayda geçiriyor.100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası 1 (1923-1950) / Derya Bengi, Erdir Zat / Yapı Kredi Yay. / 400 s. Cumhuriyet Kitap EkiMarx seçkisi
Marx seçkisi Ayrıntı Yayınları tarafından okurlarla buluşturan Karl Marx seçkisinin en önemli özelliklerinden biri, okuru Marx’ı yeni bir gözle yorumlayıp anlamaya cesaretlendiren kitaplardan oluşması. /Archive/2021/3/5/234842289-ic1.jpgHAYALET - SEÇME YAZILARBaşka bir filozof yoktu! Bu kadar çok tartışılan, eserleri elden ele gezen ve filozof olmasının yanı sıra politik iktisatçı, sosyolog, tarihçi, bilim insanı, siyaset bilimci olarak da düşünülen biri…Marx'ın yazılarından derlenen ve Marx'ın özgün pek çok düşüncesi arasında güçlü ilişkiler kurmayı sağlayan yapıt, bütünlüklü bir antoloji niteliğinde.Kapital, Grundrisse, Alman İdeolojisi ve Kutsal Aile gibi Marx'ın en önemli yapıtlarından bölümlerin yanı sıra, çok farklı konularda yazdığı, daha az bilinen kısa yazıları da dikkatle seçilmiş:Genç bir adamın babasına yazdığı edebi değeri yüksek mektupla açılış yapılıyor; doktora tezi, gazete yazıları, polemikleri, mektuplaşmaları, felsefeye, bilime, dine, politik-ekonomiye, ahlaka, hukuka ve bir bütün olarak çağına dair eleştirel ve aynı zamanda devrimci düşünceleri, Marx'ın bütünlüklü üslubu içinde ortaya konuluyor.Her bir bölümün başında metinlerin tarihsel-politik bağlamını da anlamayı kolaylaştıran kısa açıklamalar yer alıyor.Hayalet / Karl Marx / Çeviren: Kolektif / Ayrıntı Yayınları / 672 s./Archive/2021/3/5/234859789-ic2.jpgMARKSİSZMDEN SONRA MARXMarksizmden Sonra Marx kitabında Tom Rockmore; Karl Marx’ı hem Marksistlerin hem de Marksist olmayanların tartışmalarında egemen olan siyasi Marksist yaklaşımların ipoteğinden kurtarmayı hedefliyor.Kitap, bir yandan Marx’ın Hegel’le ilişkisi üzerinde dururken, diğer yandan Marx’ın felsefesi hakkında geniş ve anlaşılır bir analiz sunuyor.Siyasi Marksizm genel olarak herkesin, dikkatlice incelemeden, yaygın olarak kabul ettiği bir Marx felsefesi sunmuştur. Bu kitap, siyasi Marksizmin Marx’ı dönüştürdüğünü, çarpıttığını ve temel felsefi görüşlerini anlaşılmaz hale getirdiğini iddia ediyor ve bu sürece müdahalede bulunmak amacıyla, Marx’ın felsefi fikirlerini daha geniş bir Hegelci çerçevede yeniden ele almaya odaklanıyor.Siyasi Marksizmin sona erişinden sonra belki de ilk defa Marx’ı Alman felsefesi içinde yeni bir başlangıç olarak değil, o geleneğin bir devamı olarak betimleyen görüşe bir giriş yazmak mümkün oluyor. Marksizmden Sonra Marx da böyle bir çabanın ürünü. Rockmore ayrıca Marx’ın politik ekonomiye yaklaşımını, özellikle Kapital’in ana fikirlerini de açımlıyor.Marksizmden Sonra Marx / Tom Rockmore / Çeviren: Habip Türker / Ayrıntı Yayınları / 320 s./Archive/2021/3/5/234921820-ic3.jpgMARKSİZM, ORYANTALİZM, KOZMOPOLİTİZMMarksizm, Oryantalizm, Kozmopolitanizm, Gilbert Achcar’ın çağımızı ve özellikle Ortadoğu coğrafyasını yakından ilgilendiren konuları Marksist bir perspektiften inceleyen son eserlerinden biri.Achcar, din olgusunun yeniden dünya gündemine oturmasını karşılaştırmalı bir din sosyolojisi içinde kalarak, Hıristiyan Kurtuluş Teolojisi ve İslami köktendincilik bağlamında ele alıyor. Tarihsel ve güncel okumaları harmanlayan bu değerlendirmede din olgusu özcü bir yaklaşıma ödün vermeden tartışılıyor.Edward Said’in Oryantalizm’i bağlamında yazar, Said’deki Marx eleştirilerine karşı eleştirilerle cevap vererek Marksizmin -temel olarak da Marx’ın- radikal özcülük eleştirisini gözler önüne seriyor.Achcar, Oryantalizm tartışmalarını hem kişiler (Francois Burgat, Oliver Carré, Oliver Roy) hem de tarihsel olaylar üzerinden okuyarak sadece bu alandaki dönüşümü değil, aynı zamanda entelektüelin dönüşümünü, sınırlarını, güç ilişkilerindeki konumlanmalarını da hesaba katıyor.Kozmopolitanizm denince ne anlaşılmaktadır? Enternasyonalizm ile kozmopolitanizm arasında nasıl bir ilişki vardır? En güncel sorunlarımızdan olan göçmenlik ve küreselleşme hakkında bu iki yaklaşım temel olarak ne söyler?Yazar, kozmopolitanizme dair yaptığı analizde de, konuya Marx’ın düşünsel gelişimindeki kopuşlara, gerilimlere odaklanarak konuya yaklaşıyor ve günümüzde devam eden bu sorunlara dair eleştirel bakış açıları sunuyor.Marksizm, Oryantalizm, Kozmopolitanizm / Gilbert Achcar / Çeviren: Engin Abat / Ayrıntı Yayınları / 176 s./Archive/2021/3/5/234938398-ic4.jpgMARKSİZM, AHLÂK VE TOPLUMSAL ADALETDünü, bugünü, yarını anlamaya ve açıklamaya yarayan bir dünya görüşü olarak Marksizm’le ahlâkın ilişkisi nedir? Marksistlerin dediği gibi sosyalizm, kapitalizme tercih edilebilir ise bu tercih ahlâki bir bakış açısı içerir mi? Yoksa tarihsel bir zorunluluk mudur?Marx’ın eserlerinde, açık seçik bir ahlâk teorisi bulmak mümkün değildir. Fakat Marx’ın insanı doğaya ve topluma karşı konumlandırması ahlâki bir bakış açısını ön gerektirir. Althusser gibi ahlâkın bir çeşit ideoloji olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Marksizmin bilimsel bir metot olarak tarihin yasalarını ortaya koyduğunu söyleyen Marksistler de olmuştur.Oysa Marx’ın ahlâki perspektifi özgürlük, insan topluluğu ve kendini gerçekleştirmeyi kapsar: Kişinin hayatı üzerinde dış müdahalelerin olmamasını, hayatını etkileyen toplumsal karar oluşturma süreçlerine katılım hakkını ve kendini gerçekleştirme araçlarına ulaşabilme hakkına sahip olmayı içerir.Marx bunların azamileştirilmesi ve eşit dağıtımının gerektiğini söyler. Kapitalizm bunları sağlamanın önünde engel teşkil ettiği için mahkûm edilir. Ve gelecek toplum projeksiyonu bu temel üzerine kurulur. Çağın şahit olduğu post-kapitalist toplumların sosyalizmden oldukça uzak olmaları, Marx’ın öngörülerinin yanlışladığını göstermeye yetmez.Peffer bu kitapta, Marx’ın ahlâk teorisini “yeniden kurarak” yeterli bir Marksist ahlâk ve toplum teorisine ulaşmayı hedefliyor. Bunun ahlâki bileşeniyse erdemler teorisi ya da bireysel eylem etiği değil, "toplumsal adalet" teorisidir.Devletin sönümlendiği, zorunlu emeğin ortadan kalktığı, sonsuz maddi bolluk olarak tarif edilen bir sonraki merhaleye geçmemişken, sosyalizmde insan hakları ve toplumsal adalete ihtiyaç vardır.Rawls gibi Marksist olmayan düşünürlerin toplumsal adalet hakkındaki görüşleri revize edilerek kullanışlı hale getirilebilir. Peffer, Rawls’ı salt eleştirmekle yetinmez “toplumsal adalet” bağlamında şu tip yeni önerilerde de bulunur: “Toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, ancak ve ancak en az avantajlı olanların yararına ve adil tasarruf ilkesiyle tutarlı olması halinde haklı görülebilir, ancak bu eşitsizlikler eşit özgürlük değerini ya da özsaygı değerini ciddi biçimde zayıflatacak düzeyleri aşmamalıdır.”Politikada ahlâki seçimlerin rolü yadsınamaz. Peffer, Marksizm, Ahlâk ve Toplumsal Adalet’te Marx’ın eserlerindeki örtük ahlâki damarı açığa çıkararak Marksizm’in ahlâkla bağdaşmadığı iddiasını yanıtlar ve yeterli bir Marksist ahlâki ve toplumsal teorinin ana hatlarını geliştirir.Bu kitap Marksizm ile etik arasındaki ilişkiyi çağdaş perspektiften ele alan kapsamlı bir araştırma. Marx’la ilgili bilgilere ve ne türde ahlâki ve normatif bir siyasal teorinin Marksizme denk düştüğüne dair mevcut anlayışa katkıda bulunan bir çalışma.Marksizm, Ahlâk ve Toplumsal Adalet / Ayrıntı Yayınları / Rodney G. Peffer / Çeviren: Yavuz Alagan / Ayrıntı Yayınları / 512 s. Cumhuriyet Kitap Eki'Avrupalılar'
'Avrupalılar' Tarihçi Orlando Figes belgelerden, mektuplardan ve çeşitli arşiv malzemelerinden yararlanarak, Avrupa’da bütünleşmeyi mümkün kılan para ile sanatın etkileşimini inceliyor. Kitabın odak noktasında dokunaklı bir aşk üçgeni yer alıyor: Rus yazar İvan Turgenyev; uzun ve derin bir aşk ilişkisi yaşadığı İspanyol primadonna Pauline Viardot; Pauline’in bir sanat eleştirmeni, tiyatro yöneticisi ve cumhuriyetçi militan olan kocası Louis Viardot. Canlı bir üslupla kaleme alınan Avrupalılar, kozmopolit bir mayalanmanın zamanla dünya kültürüne damga vuran sanat geleneklerini nasıl şekillendirdiğinin de göstergesi. /Archive/2021/3/5/234508776-ic2.jpg19. yüzyıl, Avrupa için benzeri görülmemiş bir sanatsal atılım dönemiydi. Aynı zamanda, kitle iletişim araçlarının ve hızlı tren yolculuğunun milliyetçilik engellerini aşarak Avrupa’yı bir araya getirdiği, sanat, müzik ve edebiyat eserleri bakımından gerçek anlamda bir Avrupa kanonunun gelişimini kolaylaştırdığı ilk kültürel küreselleşme çağıydı.Nitekim 1900’e varıldığında, kıtanın her yerinde aynı kitaplar okunmakta, aynı tablolar üretilmekte, evlerde ve konser salonlarında aynı müzik çalınıp dinlenmekte ve bütün önemli tiyatrolarda aynı operalar sahnelenmekteydi.Tarihçi Orlando Figes geniş kapsamlı belgelerden, mektuplardan ve çeşitli arşiv malzemelerinden yararlanarak, Avrupa’da bütünleşmeyi mümkün kılan para ile sanatın etkileşimini inceliyor./Archive/2021/3/5/234448401-kapakic1.jpgKitabın odak noktasında dokunaklı bir aşk üçgeni yer alıyor: Rus yazar İvan Turgenyev; uzun ve derin bir aşk ilişkisi yaşadığı İspanyol primadonna Pauline Viardot; Pauline’in bir sanat eleştirmeni, tiyatro yöneticisi ve cumhuriyetçi militan olan kocası Louis Viardot.Turgenyev ile Viardot çifti bir tür Avrupa kültür alışverişine aracılık ettiler; Delacroix, Berlioz, Chopin, Brahms, Liszt, Schumann çifti, Hugo, Flaubert, Dickens ve Dostoyevski gibi birçok dev simayla tanıştılar ya da yolları kesişti.Uygarlık tarihindeki büyük ilerlemelerin hemen hepsi kozmopolitliğin arttığı, yani insanların, fikirlerin ve sanat eserlerinin ülkeler arasında serbestçe dolaştığı dönemlerde ortaya çıkmıştır.Canlı bir üslupla kaleme alınan Avrupalılar, kozmopolit bir mayalanmanın zamanla dünya kültürüne damga vuran sanat geleneklerini nasıl şekillendirdiğinin de göstergesi.Avrupalılar-Üç Hayatın Işığında Kozmopolit Avrupa Kültürü / Orlando Figes / Çeviren: Nurettin Elhüseyni / Yapı Kredi Yayınları / 480 s. Cumhuriyet Kitap EkiPeride Celal’den‘Dar Yol’
Peride Celal’den ‘Dar Yol’ “Benimle yaşıt Dar Yol’u 1960’ların sonunda, bütün kitapların benim olmasını istediğim o coşkulu günlerde, İnkılap Kitabevi’nin yarı depomsu arka odasında bulmuştum; Atmaca’yla birlikte. Yirmilerine bir iki yıl var: Hem Dar Yol’u hem Atmaca’yı çok severek okuduğumu hatırlıyorum.” /Archive/2021/3/5/234146122-ic1.jpgDAR YOL’DAN İZDÜŞÜMLER*Behçet Necatigil Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde Peride Celal’in yazarlık, özellikle romancılık çabasını iki ayrı evreye ayırır. Yazar, başlangıçta “aşk ve serüven romanları” yazmıştır. İkinci evredeyse, “gözlem, sanat ve çözümleme yatırımlarıyla, öncekilerden çok ayrı ve Türk romanının gelişim çizgisi üzerinde ağırlığı olan” yapıtlar...Necatigil ikinci evreyi 1954 tarihli Üç Kadının Romanı’yla başlatıyor. Bence asıl başlangıç Dar Yol’dur. “Aşk ve serüven romanları”nda da hep yazınsal bir düzeyi tutturmuş Peride Celal, Dar Yol’la birdenbire dümdüz olanın, dramatik abartıların en aza indirgendiği kurmacının peşine düşmüştür.Daha ilk sayfadaki “giriş” bile, benzerine az rastlanacak kadar şaşırtıcıdır, hele o dönemlerin yerli romanları göz önünde tutulursa: Yazar doğrudan doğruya sahnede: Romanını nasıl yazdığını açıklıyor: Meliha’nın romanını yazmaya koyulmuşken, bir yan kişi, Cenan öne çıkmış ve romancıyı alabildiğine etkilemeye koyulmuş.../Archive/2021/3/5/234125747-ic2.jpg‘YAPITLARININ KIYICI BİR ELEŞTİRMENİYDİ’Önsözü aşan ve kurgunun bu tuhaf, etkileyici girişi beni sonraları da etkiledi. Romanın bir iç meselesi gibi beliriyor ama, romancının özeleştirisini de yansıtıyor; aradan çekilmeden, sözü Cenan’a bırakmadan romancıya son bir konuşma, dile getirme fırsatı. Sonra, olup bitenleri, artık Cenan’ın bakış açısından okuyacağız.Peride Celal “rastlantı” deyip geçerdi. 1988’de “Dostum Selim İleri’ye” ilk basım Dar Yol’u şöyle imzalamış:“1949, İsviçre’den İstanbul’a geldiğim yıllar... İş peşine düştüğüm ve yeniden gazete kapılarını aşındırdığım... Kırk yıl sonra size imzalamak hüzün veriyor biraz.”Peride Celal eski yeni, bütün yapıtlarının kıyıcı bir eleştirmeniydi. “Gotik roman”a çok yakın Yıldıztepe’den (1945) mi söz açmışım, hemen susturur; tefrika halinde kalmış Rüyalar Evi’ni mi önemsiyorum, güler geçer... Belki bu sebeple Dar Yol’a da uzak duruyordu. Bütün ısrarlarıma rağmen bu incelikli romanının yeni basımına uzun yıllar izin vermedi.TÜYAP’ın onur yazarı seçilmeseydi, o günlerde Oğlak Yayınevi bu romanı yeniden basmakta diretmeseydi, belki yine Dar Yol’u unutuluş köşesinde bırakacaktı.Tereddütlerden sonra nihayet... Elbette diliyle, sözcükleriyle adeta boğuşarak:/Archive/2021/3/5/234217699-ic3.jpgBAHAR AKŞAMLARINDAN BİRİNDE…Otuzu aşkın yıl daha geçmiş, gelgelelim Dar Yol bence duyarlığından hiçbir şey kaybetmemiş 1940’ların Kadıköyü’nden, Fenerbahçesi’nden geriye ne kalmış: Çok tartışılabilir ama Cenan’ın hayatı algılayışı hâlâ çok genç. Tıpkı yaşlı yazar Sedad Kemal’in Cenan’a, yani gençliğe tutkusu gibi. Tıpkı Raif’in hiçliğe sürüklenişi gibi.Bir sahne, bir an var Dar Yol’da; Cenan, Meliha, yaşlı yazar Kalamış’tan Fener Burnu’na doğru yürüyorlar. Akşam oluyor. “Bahar akşamlarından biri…” Tramvay rayları cadde boyunca gümüş izler... Bu anın sonuna yetişenlerdenim; bu romanı belki bu yüzden bazen “görür” gibi oluyorum.Bir an da, Valikonağı Caddesi’ndeki evde, Peride Hanım’ın oturduğu giriş katında: Arkadaki çalışma odası, balkonundan bakımlı bahçelerin yüründüğü. Ciltli, eski Dar Yol’u orada imzalamıştı, ısrarımı kıramayarak...O akşamüstü kapaklı dolapta sakladığı dosyaları da göstermişti: tefrikalar, yarım kalmış ya da henüz bitirilmemiş öyküler, taslaklar; akıllara durgunluk verici bir yazı birikimi. Kim bilir, Dar Yol gibi nasıl örtbas edilmiş gizli defineler...Yarının, “öz” edebiyata gönül vermiş okurları, Peride Celal’in büyük yazı emeğine şaşıp kalacaklar, hayranlık duyacaklar.(*) Peride Celal'in Dar Yol romanının yeni basımı için Selim İleri'nin sunuş yazısı.Dar Yol / Peride Celal / h2O Kitap / 320 s. Selim İleri'Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi'
'Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi' Önceki Soğuk Savaş’ta kâğıt üzerinde kalan ve asla uygulanmayan demokrasi, bu kez teoride bile yok. İnsanlığı nasıl bir gelecek bekliyor ve tiranların ya da tiran namzetlerinin yükselişi neden önlenemiyor? Felsefeci Waller R. Newel, Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi’nde, bu ve benzeri sorulara yanıt ararken günümüzün tartışmalarına da giriyor. Özgürlük-güvenlik-güç-şiddet bağlamında, geçmişten bugüne uzanarak tiranların ve onların etkisi altına aldığı toplumların ruh hâlini inceliyor. /Archive/2021/3/5/233748890-ic4.jpgTİRANLIK TARİHİ REHBERİBugünlerde yeni bir Soğuk Savaş’ın başladığını söyleyenler, onun ilkinden farkını da şöyle açıklıyor: Yakın geçmişteki Soğuk Savaş’ın tarafları birbirini anti-demokratik ve işgalci diye suçluyordu. Bugün Trump ve Putin ekseninde yürüyen ve onlara yetişmeye çalışırken anti-demokratiklikte birbiriyle yarışanların (Orban, Bolsonaro, Salvini, Kim Yong vb.) oluşturduğu cepheleşmeler söz konusu. Kısacası amaç, daha çok demokrasi ya da adalet değil, daha fazla nüfuz alanı ve güç elde etme çabası.Önceki Soğuk Savaş’ta kâğıt üzerinde kalan ve asla uygulanmayan demokrasi, bu kez teoride bile yok. Soru şu: Nasıl oluyor da yirmi birinci yüzyılda tiranlık tartışmaları ve tehlikesi yeniden hayatımıza girdi? Buna eklemlenen başka bir soru daha var: İnsanlığı nasıl bir gelecek bekliyor ve tiranların ya da tiran namzetlerinin yükselişi neden önlenemiyor?Felsefeci Waller R. Newel, bu ve benzeri sorulara yanıt ararken filmi önce geri sarmasının ardından günümüzün tartışmalarına giriyor Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi’nde. Newel, özgürlük-güvenlik-güç-şiddet bağlamında, geçmişten bugüne uzanarak tiranların ve onların etkisi altına aldığı toplumların ruh hâlini inceliyor.DAHA İYİ BİR DÜNYA İDEALİ (!)Newel’ın tarih, felsefe ve psikoloji eksenli çalışması, Antik Yunan’dan yirmi ve yirmi birinci yüzyıla kadar geniş bir alanı kapsıyor. Yazarın esas meselesi ise terörle harmanladıkları hayatlarında tiranlığa soyunanların hem kişiliğini hem de eylemlerinin altındaki güdüyü çözümlemek.Soykırımlar yapan, çalışma kampları kuran, mutlak güce erişmek için pervasızlaşan, enstrüman hâline getirdiği şiddeti günlük yaşamın parçasına dönüştüren, en yakınındakinden en uzağındakine kadar herkesi gözünü kırpmadan yok etme potansiyeline sahip tiranlar, Newel’a göre tarihsel ilerleyişte insanlığın kurtulamadığı bir gerçek ve bu, bize bir şey anlatıyor:Tiranlar ve onların varlık nedeni totalitarizm, “hep tarihten yana olduğunu söyleyerek” kitle katliamlarıyla ve fetihlerle gelecekte daha iyi bir dünya kurma vaadini son âna kadar savunuyor.En önemli ve tehlikeli hastalık olan unutma, geçmişin acı deneyimlerini ötelediği için bugün benzer tartışmalar ve endişeler yine gündemde./Archive/2021/3/5/233817686-ic2.jpgNewel, gönderme yaptığı unutkanlığı kitabıyla bir parça gidermeyi amaçlıyor; Antik Yunan ve Roma’daki tiranları, Orta Çağ’ı, Kızıl Kmerleri, Hitler’i, Mussolini’yi, Franco’yu, Kaddafi’yi, Saddam Hüseyin’i, Pinochet’yi, Bin Ladin’i ve diğer örnekleri hatırlatırken dikkat çekici yorumlar yapıyor:“Hem özgürlükleri baskı altında tutan hem de uygarlıkla inşa eden tiranlığın tuhaf seyri, geçmişin kısa tarihi ve bugün yaşatıldığı yer… Tiranlık sadece kurumlarla değil, aynı zamanda şahsiyetlerle ilgili; heybetli, bazen karizmatik, bazen matrak, daima hayranlık uyandırıcı ve korkutucu şahsiyetlerle…Bugün bile, öyle ya da böyle, devletin inşasında; daha büyük istikrarın, iktidarın ve refahın temelini atmada, hatta bazen er ya da geç demokratik özyönetimin kurulmasında onların rollerini göz ardı edemeyiz.Hele şu rahatsız edici ama kaçınılmaz sorudan, uluslararası ilişkiler dünyasında tiranlığın daha iyi veya kötü çeşitleri olup olmadığı, desteklediğimiz demokratik olmayan otorite türleri arasında, örneğin Arap Baharı’ndan bu yana Müslüman dünyasında yaşanan devrimlerde daha az kötüsü bulunup bulunmadığı sorusundan hiç kaçamayız. Mübarek mi, Mursi mi? Esad mı, Müslüman Kardeşler mi?..”Şiddete övgü dilinden eksik olmayan, kitleyi yönetmek ya da iktidarını sağlamlaştırmak için öfkeyi kullanıp yönlendirmekten çekinmeden terörü olağanlaştıran, kazanması gerektiği bir savaş bulunduğuna inanan, saygınlık takıntısı olan, kendi görüşleri dışındakilere kayıtsız kalan, vakti zamanında ezildiğini düşündüğünden uğradığı haksızlığın intikamını almaya çalışan tiranları anımsatıyor Newel.Kısacası tiranlığın düşünsel, tarihsel, psikolojik ve biraz da patolojik kökenine eğilirken bazı tatsız sorulara yanıt arıyor: “Görece daha iyi ve görece daha kötü demokratik olmayan otorite türleri arasında tercih yapmamız gerekir mi? Tiranlığın kendisinin kaldırılması, halkın kendiliğinden demokrat olmasını sağlar mı, yoksa önceki zalimlerden öç almak isteyerek kendileri de zalime dönüşebilir mi?..”/Archive/2021/3/5/233839295-ic3.jpgKURTLAR VE TİRANLARDemokrasi ve ilerlemeyi diline pelesenk ederek mutlak güce ve kalıcı iktidara erişmeye çabalayan tiranlar, Newel’a göre hızla özgürlükleri ortadan kaldırmakla “reformculuk” maskesi altında halkı kitle hâline getirmekle işe koyuluyor. Bunu yaparken herhangi bir ahlaki standart gözetmeyen tiranlar, eylemlerini açıklarken kendince haklı gerekçeler sunarak iktidarını pekiştirmeye çalışıyor.Newel, tam da bu temel üzerine bir yorum daha inşa ediyor:“Machiavelli ve Hobbes, toplumların ve toplumsal sözleşmenin iyi aydınlanmış duvarlarını saran karanlık çemberin etrafında kol gezen tiran olmaya hevesli kurtlar varken kendi güvenlik ve refahlarını gözetmeleri gerektiğini bilirdi.Bütün dünyanın o aydınlık duvarlardan ibaret olduğunu veya kurtlar karınlarını doyuracağını öğrenir öğrenmez öyle olacağını düşünmeye yatkınız. Oysa kurtlar yırtıcıdır, ister aç olsunlar ister tok, can alırlar./Archive/2021/3/5/233912107-ic6.jpgMachiavelli ile Hobbes’un gerçekliğine, Aristoteles’in daha temel bir uyarısını eklememiz gerekir: Tiranlar tahakküm etme ve hürmet görmeye maddi rahatlarından daha çok değer verir. Onun deyişiyle kimse kulak arkası edilmek için tiran olmaz.”Newel, tiranlığı ve tiranlık çeşitlerini ortalığa saçıp dökerken aslında demokrasiyi ayağa kaldırıp ona işlerlik kazandırmanın koşullarının nasıl oluşturulabileceğine dair ipuçları veriyor. Dahası, içi dolu ve kötüye kullanılmayacak bir özgürlük söyleminin, ilerleme fikrinin ve erdemin geçer akçe hâline getirilmesine ilişkin bir yol haritası çıkarıyor yazar. Yani tiranların izlediği yolun tersine çevrilmesi için çaba sarf etmenin nüvelerini sunuyor.Özetle bugün ihtiyaç duyduklarımızın bir listesini, tiranların eylemleri üzerinden oluşturuyor Newel.Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi / Waller R. Newel / Çeviren: Dilek Şendil / YKY / 300 s. Kaan EgemenJapon 'süper bilgisayar' hesapladı:Çift maske takmak sanıldığıkadar işe yaramıyor
Japon 'süper bilgisayar' hesapladı: Çift maske takmak sanıldığı kadar işe yaramıyor Japon süper bilgisayar simülasyonları, koronavirüse karşı çift maske takmanın uygun şekilde takılmış bir maskeye kıyasla virüsün yayılmasını engellemede sınırlı ölçüde fayda sağladığını ortaya çıkardı. Japonya'da Riken ve Kobe Üniversitesi uzmanları tarafından yürütülen çalışmada, çift maske takmanın koronavirüsün yayılmasını engellemede 'sanıldığı kadar etkili olmadığı' ortaya çıkarıldı.Yapılan çalışmada, araştırmacılar Fugaku süper bilgisayarını farklı türde ve kombinasyonlarda maske takan insanlardan virüs parçacıklarının akışını modellemek için kullandılar. Elde edilen sonuçlarda ise, ikinci maskenin yalnızca yüzde 4 oranında bir fark yarattığı görüldü. Araştırmada, dokumasız malzemeden üretilen tek maske kullanımının düzgün takıldığında yüzde 85 oranında koruyuculuğa sahip olduğu belirlenirken, ikinci maskenin bu oranı yalnızca yüzde 89'a yükselttiği tespit edildi. Öte yandan, iki tane maske kullanmanın hava direncini artırdığı ve kenarlarda sızmaya neden olduğu için 'kullanışsız' olduğu belirtildi. Makoto Tsubokura önderliğindeki araştırmacılar, "Çift maskeleme performansı artırmıyor" değerlendirmesinde bulundular.Araştırmacılar ayrıca, koronavirüse karşı en etkili maskenin ise N95 modeli maskeler olduğunu belirtti.Kaynak: Sputnik cumhuriyet.com.tr