Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 07.05.2025, 02:15 AM (GMT)

News - Haberler

Teksas’ısarançürümüşlük...

Teksas’ı saran çürümüşlük... “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak şekilde yozlaştırır.” Geçen haftalarda Teksas’ı vuran şiddetli fırtına, kar felaketinde ortaya çıkan tablo İngiliz tarihçi, düşünür Lord Acton’un bu sözlerini bir kez daha akıllara getirdi...  Ani şekilde sıfırın altına inen hava sıcaklığı, yoğun kar yağışıyla hayat kaosa dönerken onlarca kişi hayatını kaybetti. Enerji zengini, Cumhuriyetçilerin kalesi eyalet felakete hazırlıksızdı... Pek çok kentte elektrik günlerce kesildi, su, doğalgaz boruları dondu. Çöken enerji hatları ile rüzgâr tribünleri de donunca tüm sistem çöktü. İnsanlar kimi bölgede eksi 18’lere varan derecelerde ölüm-kalım mücadelesine girişti.Biz Dallas kentinin Addison kasabasında 7 katlı bir binanın çatı katındaki dairemizde karşıladık karlı günleri. Diğer pek çok bölgeye göre daha şanslıydık. Arada kendini gösteren güneşle biraz olsun sıcaklık, moral bulduk. Elektrik sık sık kesildiği için asansör devre dışıydı. Mutfakta ocaktan fırına pek çok aletin elektrikli olması ise yemek yapmada zorluk yaratıyordu. Elektrik geldiği an elimizde ne bulursak haşladık, su ısıtıcılarını çalıştırıp termoslara koyduk. Felakette en ağır tablonun yaşandığı yer ise Houston’dı. Eyaletin güneyinde tropikal iklimiyle bilinen kentte binlerce ev günlerce elektriksiz kaldı. Kırsal bölgelerde yer yer kesintilerin hâlâ sürdüğü belirtiliyor. Bazı elektrik ve doğalgaz şirketlerinin müşterilerinin binlerce doları bulan faturalarla karşılaştığı da gündeme yansıyor.Unutulan altyapıYetkililerin kriz karşısında yetersiz kalmalarıyla birlikte tepkiler de haliyle çığ gibi büyüdü. Teksas, ABD federal sistemine sonradan kendi parlamentosunun kararıyla katılan bağımsız bir devletti. Günümüzde de geçmişte olduğu gibi çoğunlukla muhafazakâr Cumhuriyetçilere oy verilen bir eyalet. Rüzgâr gücünden doğalgaza, kömürden petrole nükleer güce ne ararsanız enerji adına her şeyin kullanıldığı yer. Ancak yaşanan felakette enerji konusunda sınıfta kalındı. Tepkilerle birlikte elektrik üreticileri ve dağıtım şirketlerinin sadece eyalete ait ERCOT adı altında bir enerji ağı kurdukları, özgüven mi artık bilinmez ülke genelindeki enerji ağına katılmadıkları boy boy yazılıp çizildi. Eyaletin kararının arkasında aslında devletin rolüne ve serbest ticarete müdahalesine karşı çıkan ideolojik bir bakışın olduğu da söyleniliyor. 1999’da eyalette enerji piyasasında yer alan küçük, büyük firmalarla ERCOT’u oluşturmuşlar. Eski başkan Bush’un vali olduğu dönemde alınan bu kararla akıllarınca rekabeti körükleyip halka ucuz elektrik vermek amacı gütmüşler. Ama anlaşılan o ki yıllar boyu maliyeti düşürme, kârı yükseltme hedefli politikalarında altyapıya yatırımı es geçmişler! Doğa dostu enerjiye yeterli ilgi göstermemişler. Teksas Üniversitesi’nden Ed Hirst, “Bu kararlar karayolunda hız kontrolünü kaldırmak gibi oldu” yorumunu yapıyor. Sonuç olarak ideolojik saplantı ve denetimsiz kapitalist rekabet bu zengin eyaleti çölde kutup ayısına yakalanan bahtsız bedeviye döndürdü. Varlık içinde yokluğa [email protected] Tevfik Dalgıç ABD (Dallas)

‘Farklılıklar içinde birlik’

‘Farklılıklar içinde birlik’ Cakarta’da bir gün Endonezyalı akademisyen bir arkadaşımı çalıştığı üniversitede ziyaret etmiştim. Onu başörtüsü ile görünce çok şaşırmış ve bunu gizleyememiştim. Şaşkınlığımın sebebi daha önce kendisini hiç tesettürlü görmemiş olmamdı, dışarda kaç kez görüşmüştük her zaman başı açıktı. Sorduğumda cevabı “işyerinde yasa gereği başımızı örtmemiz gerekiyor” olmuştu. O gün üniversitenin yemekhanesinde kadınların çoğunun başörtülü olduğunu fark ettim, dışarda görmediğim kadar. Aynı şekilde Cakarta Milli Müzesi’nde gönüllü rehberlik yaptığım sıralarda okullardan müzeyi gezmeye getirilen her yaşta kız çocuğu ve öğretmenleri de tesettürlü olurdu. Geçen günlerde patlak veren olayın ardından tüm bunları düşündüm. Olay şöyle gelişmişti: Sumatra Adası’nın batısındaki Padang’da devlet meslek lisesine giden, adı basına JCH olarak yansıyan bir genç kız okula girerken başörtüsü takmadığı için sürekli uyarı alır, baskı görürmüş. Aslında kendisi Hıristiyan olduğunu, bu kuralın Müslümanları kapsadığını söylese de okul yönetimi bunu göz ardı edermiş. İşin daha da ilginç yanı okulların uzaktan eğitim yaptığı bugünlerde internet ortamında yürütülen dersler sırasında aynı uyarılar devam edip durmuş. Esasen Hıristiyan olup da buna itiraz eden tek öğrenci JCH değil, kendisi gibi 20 öğrenci daha varmış aynı okulda dinini gösterek baş-örtüsü takmaya itiraz eden.Okul yönetimi ile bu öğrenciler arasında her gün aynı gerilim yaşanırken bir gün öğrenci JCH’nın babası uyarılmak için okula çağrılmış. Bulunmaz fırsat da babanın eline böyle geçmiş. Hıristiyanlık dahil 6 resmi dini olan ülkede belli din mensuplarının kendi inaçlarına göre giyinmekte, yaşamakta özgür olduğunu ve kızının bu nedenle başörtüsü takmak istemediğini söylese de inatçı müdür her zamanki gibi yasalar ve kuralları ileri sürerek dediğim dedik demiş. O arada baba Elainu Hia, bütün konuşmayı görüntülü kayıt altına alıp, sosyal medyanın da gücünü kullanarak olayı tüm ülkeye afişe etmiş. Sonra da seyreyle sen gümbürtüyü...Bakanlardan destekBir kişinin kararlılığı ve basının bu hassas olayı ısrarla işlemesi sayesinde 2001 yılından beri uygulanan yönetmelik değişikliğe uğrayacak. Endonezya genelinde 300 bin devlet okulunda 20 yıldır uygulanan yasaya göre kızlar ilkokula başladıklarından itibaren tesettüre girmeleri gerekiyor.Üniversiteyi ABD’de okuyan genç, girişimci, bir hayli popüler Milli Eğitim Bakanı Nadiem Makarim, olaya derhal el koyarak “tesettürün bireysel bir hak olduğunu, buna okulun karar veremeyeceğini” vurguladı. Makarim, okulların 2014 yılında devlet okulları üniformaları ile ilgili bakanlık yönetmeliğini yanlış yorumladığını söyledi. Ona göre uzun etek, uzun kollu gömlek ile “Müslüman kıyafeti” tasvir edildiğini ve bunun Müslüman kızlar için bir seçenek olduğunu, okulların bunu yanlış uyguladığını belirtti. Diyanet İşleri Bakanı Yaqut Cholil Qoumas da “Padang olayı buzdağının görünen kısmıdır. Mevcut yönetmelik kız öğrencileri sindirmek, ayrımcılık için kullanılmakta. Dinler çatışmayı teşvik etmez ve farklı olanlara adaletsiz davranmayı haklı göstermez” dedi.Akabinde içişleri, diyanet işleri ve milli eğitim olmak üzere üç bakan çalışmalarını hızla sonlandırarak 3 Şubat 2021’de birlikte bir kararnemeye imza attı. Jet hızıyla 5 Mart’ta yürürlüğe girecek kararname öğrenci ve öğretmenlerin başörtülü ya da olmadan uzun bir etek ile kısa veya uzun kollu bir gömlek giyebileceklerini belirtiyor. Kararname sadece yerel yönetimlerin ve Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın yönetiminde olan devlet okullarını kapsıyor. Diyanete bağlı İslami devlet okullarını etkilemeyecek. Ayrıca özel bir düzenlemeyle diğer illerden daha fazla özerkliğe sahip olan ve şeriatla yönetilen Aceh vilayetini de kapsamıyor.Milli Eğitim Bakanlığı, yönetmeliğin tam olarak uygulanmasını sağlamak ve şikâyetleri almak için Çağrı Merkezi açtı. Bakanlık karara uymayan yerel yönetim ve okul müdürlerine cezai yaptırım uygulanacağını, eğitim fonlarının bile geri çekilecebileceğini duyurdu. İnsan Hakları İzleme (HRW) örgütünden tanıdığım Andreas Harsono, “20’den fazla eyaletteki okullarda tesettürün zorunlu olduğu göz önüne alındığında kararnamenin çok olumlu bir adım olduğunu, devlet okullarında kadın öğretmenlerin ve kız öğrencilerin başörtüsü takmaya mecbur bırakılmasının zorbalık, tehdit, toplumsal baskı ve bazı durumlarda okuldan terki bile beraberinde getirdiğini” ifade etti. Olayın çıktığı okul da basın toplantısı yaparak Hıristiyan öğrencilerin tesettüre zorlandığını itiraf ederek özür diledi. Kahraman baba “Kızımı okul istiyor diye başörtüsü takmaya ikna etseydim dinsel kimliği hakkında yalan söylemiş olacaktım, sonuçta bizim de haklarımız var” dedi.Bakanların işbirliği ile kısa zamanda çözümlenerek sonuca bağlanan olayla birlikte dünyanın en kalabalık Müslüman nüfuslu ülkesinde, Endonezyalıların gururlandığı ulusal sembol ve felsefeleri Bhinneka Tunggal Ika “Farklılıklar içinde birlik” havada kalmamış oldu. gjtozkoparan.hotmail.com Gülseren Tozkoparan Jordan

Müzenin restorasyonu iyi, heykeller kötüymüş

Müzenin restorasyonu iyi, heykeller kötüymüş Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın projesi Beyoğlu Kültür Yolu’nun son etabı İstanbul Sinema Müzesi ve Atlas Sineması, İstanbullular olmadan açıldı. Bugün içinde Atlas Sineması ve Sinema Müzesi’nin yer aldığı Atlas Pasajı, 1877 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde Galata bankerlerinden Agop Köçeyan tarafından “kışlık konak” olarak inşa ettirilmiş. 1932’de Pera’daki sanat ve eğlence dünyasına hizmet etmek için açılmış. 1948’de yaklaşık 2 bin kişilik sinema salonu ve 35 loca ve kulis, bar, restoran hizmete girmiş, 1951 yılında Küçük Sahne Tiyatrosu eklenmiş. Yıllar içinde eskiyen pasaj ve sinema salonu, dükkânlarıyla ayakta kalmaya çalışıyordu. Pasajın girişinde sol taraftaki bölüm, yıllardır harap bir halde durmaktayken Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilerek Bakan Ersoy’un da göreve gelir gelmez müjdelemiş olduğu gibi Beyoğlu Kültür Yolu projesi içinde iki yıl süren restorasyon sonucu İstanbul Sinema Müzesi olarak açıldı. Atlas Sineması da yenilendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy ve kendi çevrelerinden oluşan küçük bir davetli grubunun katıldığı açılış törenine Antalya’da film çekmekte olan Amerikalı sanatçıların da getirilmesi, açılış gününün Erdoğan’ın doğum gününe denk düşürülmesi işin magazin kısmı. Binanın restorasyonu genel olarak beğenilmiş ama balmumu heykellerin yer aldığı bölümde Gulyabani, Kemal Sunal ve Adile Naşit’in heykellerinin sanatçıların kemiklerini sızlatacak kadar kötü olduğuna dikkat çekilmiş. Sinema Müzesi’nin en güzel köşelerinden biri 29 Ekim 1933 yılında, Atatürk’ün Cumhuriyetin 10. Yıl Nutku’nu okuduğu sırada kayıt yapan cihazların da sergilendiği bölüm. Sinema Müzesi’nde dijital arşiv, kütüphane ve çalışma alanı da olacağı müjdelenirken sinema yazarları, sinemaseverler ve gazeteciler de müzeyi gezmek ve Atlas Sineması’nda film seyretmek için açılacağı günleri bekliyor. Tabii bir de 16 milyonun büyükşehir belediye başkanı, Ekrem İmamoğlu’nu bile davet etmeden açılış yapmak da acaba ne demek oluyor?  cumhuriyet.com.tr

Yaşar Kemal aydınlık mirasıyla anılıyor

Yaşar Kemal aydınlık mirasıyla anılıyor Dünya edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal aramızdan ayrılışının altıncı yıldönümü olan 28 Şubat Pazar günü Yapı Kredi Yayıncılık (YKY) ve Yaşar Kemal Vakfı’nın öncülük ettiği etkinliklerle anılıyor. Zincirlikuyu’daki kabri ise sokağa çıkma yasağı nedeniyle aynı gün ziyaret edilemiyor. Edebiyatımızın çınarı Yaşar Kemal’i bugün saat 18.00’de Yapı Kredi Kültür Sanat’ın (YKYKS) YouTube kanalından, herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak canlı yayımlanacak söyleşide gene YKY’nin iki değerli yazarı, Faruk Duman ve İnan Çetin’den dinleyeceğiz. Duman ve Çetin, yapıtlarında insan kadar önemli bir yer tutan doğayla ve esinlendiği, yeniden yorumladığı masallarla kurduğu ilişkiyi tartışacaklar. İki yazar Yaşar Kemal’in kendileri üzerindeki etkisinden ve birbirlerinin metinleriyle Yaşar Kemal’in yapıtları arasında gördükleri akrabalıktan bahsedecekler.Yaşar Kemal’ı kendi ağzından dinlemek isteyenler ise YKY’nin Samih Rifat yönetmenliğinde hazırladığı “Simurg: Gerçeğin Peşinde Otuz Yolcu: Yaşar Kemal (1993)” dizisini gene YKYKS’nin pandemi sürecinde zenginleşen, ücretsiz ve herkese açık olan, YouTube kanalından izleyebilirler. cumhuriyet.com.tr

Cadıların suçu büyükmüşmeğer!

Cadıların suçu büyükmüş meğer! Mart geliyor, ilk haftasının kadınlar için önemi her zamankinden büyük. Kadınlar haftasını her anlamda yaşayarak kutlamak lazım. Yazan çizen, yani zaten tehlikeli kadınlar, bira üreten kadınlarla bir araya gelip yaramazlık yaptık. Geçen akşam kalabalık bir grup, kapalı bir ortamda toplanıp yedik içtik, yeni nesil +1 dinlenmiş bira tadım yaptık! Ne oldu, kaşlar kalktı, öfkelenildi, nasıl olur, pandemi koşulları filan diye itiraz mı ediliyor? Siz kongrelerde sıkış tepiş oturan lebaleb insan kalabalıklarını görmediniz mi? Biz yapınca mı kabahat oluyor? İnsanın uyum sağlayıp çözüm üretemeyeceği yeni koşul yoktur! Merak etmeyin: Biz en azından kendi sağlığını düşünen, sağduyulu insanlar olarak pandemi koşullarında bir araya ekranın üzerinde geldik! Herkes kendi evinde, kendi masasında, sadece kendi şişesiyle yakın temas halindeydi, uzmanlar, dostlar, arkadaşlar ise ekranda, Zoom’da. Sofralarımızı, ekranlarımızı hazırladık, önce işin uzmanlarını dinledik. Doğrusu bütün güzel ve yasak şeyler kadınların başının altından çıkıyor: Şerbetçiotunu, arpayı kazanda kaynatıp birayı ilk yapan kadınlar olmuş! Hem de antik çağlarda! Göbeklitepe’de bile var. Zamanla yaptıkları bu kıymetli besin eve fazla gelmeye başlayınca satar olmuşlar. Hangi evde satıldığı belli olsun diye de kapının önünde bir çalı süpürgesi bulunurmuş. Yapan kadınlar siyah kukuletalı bir kıyafet giyermiş. Arpaları yemeye gelen farelerle baş etmek için de kedi beslerlermiş. Gözünüzün önüne geldi değil mi kör olası cadılar? Yakalım, asalım, keselim bu cadı kadınları! Niye? Çünkü kadınlar sattıkları biralardan çok para kazanmış ve erkekler fena halde kıskanıp kadınların elinden işi almak için onları “cadı” ilan etmiş. Biranın nasıl yapıldığı filan aklımda kalmadı ama bu kısmına bayıldım. Anadolu Efes’in bira master’ı olmuş kadınlarına da. Şimdilerde evlerde bira yapımı yine gündemde ve o kadar profesyonelleşilmiş ki jüri denetiminde tadım ve değerlendirmeler bile yapılıyormuş! Sadece bunları değil, birayla ilgili her türlü tadım bilgisini de uzmanı Oğul Türkkan’dan dinledik, evimizde davet için teşekkürler Tuğrul Ağırbaş!/Archive/2021/2/27/232922885-bira2-kulturmaxrnk.jpgİstanbul’a turist olarak gelen Amerikalı Charles Samz’ın 1971’de çektiği amatör karelerde sahilde bira keyfi yapan vatandaşlar...+1 DİNLENDİRMEBira, alkol derecesi en düşük, 5 kadar, dolayısıyla abartmadan, insan gibi içilirse, kimseye zarar vermeyen, her türlü yiyeceğe güzel eşlik eden, öyle rakı gibi sofrası, şarap gibi seremonisi olmayan, her yerde her koşulda tüketilebilecek bir içecek. Türkiye ve dünyada lager biraların standardını yeniden tanımlayarak şerbetçiotlarından, daha uzun sürede üretilen ve dinlendirilerek hazırlanan yeni ürünlerin tadı çok beğenildi. Yasakların olmadığı eski güzel günlerimizde, çay bahçelerinde bile satılır, marketlerde satış saati olmaz, hafta sonları da bira raflarının üzerinde olay mahalli gibi bantlar yapıştırılmazdı. AKP’nin İstanbul Belediyesi’ni kazanmasından sonra yaptığı ilk iş, Turing’in işlettiği Yeşil Ev, Hidiv Kasrı, parklardaki köşkler gibi bütün o güzel yerlerdeki alkollü içecek satışlarını yasaklamak olmuştu. Belediyenin işi mi, demeden pek çok yere kafeterya, lokanta açıp buralara da halk gelemiyor, millet geliyor diye bira satışını bile yasaklamışlardı. Millet İttifakı, büyük başarı göstererek bütün büyük şehirlerde belediyeleri kazandı, aradan neredeyse iki yıl geçti. Devlet bürokrasisinin ve belediye meclislerinin bütün engellemelerine rağmen belediyeler hem de bu pandemi dönemindeki zorluklara ve artan yüklerine rağmen başarılı, iyi yönetiyor, atılımlar yapıyor, herkes memnun. Ama BelTur’lar, pandemi nedeniyle bir kapatıldı, pir kapatıldı. Oysa onlar da en azından diğerleri gibi al götür servisi yapabilirlerdi, vapurlardaki büfeler bile kapalı. Bu dönemde bir renovasyondan geçtikleri için sabrediyoruz. BelTur’un başına yeme içme sektöründen gelen deneyimli bir yönetici atandı. Ve şimdi heyecanla bekliyoruz: Marttan başlayarak hafif hafif açıldığımızda en azından büfeler, açık havada yeri olan kafeler, lokantalar, içeride denetimli masalarla hem esnafa hem de sokakta ayakta yemek yemekten iflahı kesilmiş müşteriye yeni bir soluk olacak mı? Müşteri burada yeniden birasını içecek mi? Yoksa biz kukuletamızı takıp, süpürgemizi alıp, yeter artık deyip yeniden cadı mı olacağız? Üstelik unutmayın hepimizin evinde kedi de var!  Yazgülü Aldoğan

Yönetmen Christopher McQuarrie, 'Görevimiz Tehlike 7'den yeni fotoğraf paylaştı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Yönetmen Christopher McQuarrie, 'Görevimiz Tehlike 7'den yeni fotoğraf paylaştı Yönetmen Christopher McQuarrie, "Görevimiz Tehlike 7"nin (Mission: Impossible 7) kamera arkasından yeni bir fotoğraf paylaştı. /Archive/2021/2/27/184424019-tom-cruise-gorevimiz-tehlike.jpgAksiyon türünün meşhur serilerinden "Görevimiz Tehlike'nin 7" (Mission: Impossible 7) filmi için bir süredir dünyanın pek çok farklı yerinde çekimler sürüyor.Filmin yönetmeni Christopher McQuarrie yapımın kamera arkası görüntülerinden birini Instagram hesabından paylaştı./Archive/2021/2/27/184638971-gorevimiz-tehlike-setinden-yeni-fotograf.jpgNTV'nin aktardığı habere göre, sosyal medyada daha önce çekimler sırasında setlerin yakınlarında olan kişiler tarafından çekilen görüntüler filmin zorlu aksiyon sahnelerine dair ipuçları vermişti. McQuarrie'nin paylaştığı fotoğraftaysa karaltı biçimindeki Tom Cruise'un dar bir koridorda koştuğu görülüyor.SOSYAL MESAFE ÖFKESİÜnlü aktör Tom Cruise, "Mission Impossible 7" (Görevimiz Tehlike 7) filminin Londra'daki çekimlerinde, film ekibinden bazı kişilerin Covid-19 mesafe kurallarına uymadıklarını görünce öfkelenip, küfürlü bir dille, kurallara uymadıkları durumda işten atılacaklarını söylemişti.İngiltere'de yayımlanan tabloid Sun gazetesinin elde ettiği ses kayıtlarına göre Cruise, set ekibinden iki kişiyi mesafe kurallarına uymadan bilgisayar önünde dururken görünce, küfürlü bir dille "Bunu bir kez daha yaptığınızı görürsem kovulursunuz" demişti.BBC'de yer alan habere göre, ses kayıtlarında, filmin başrol oyuncusu ve prodüktörü Tom Cruise'un şu ifadelerinin duyulduğu belirtilmişti:"Biz altın standart durumundayız. Şu an Hollywood'da bizim sayemizde film yapılabiliyor. Çünkü bize ve yaptıklarımıza inanıyorlar. Ben geceleri her kahrolası stüdyo ile, sigorta şirketiyle, prodüktörlerle telefonda geçiriyorum; gözleri bizim üzerimizde ve filmleri için bizi kullanıyorlar. Biz binlerce istihdam sağlıyoruz, … (küfürlü ifade). Bir daha bunu görmek istemiyorum. Asla!""Bizim sektör kapalı olduğu için (…) evlerini kaybedenlere ne diyeceksiniz? Masalarında yiyecek yemek, okullarına verecek paraları olmayacak. Ben her gece bu kaygılarla uyumaya çalışıyorum, bu kahrolası sektörün geleceği için!... Bu yüzden kusura bakmayın, özür kabul edemiyorum. Size söyledim, uyarıya uymazsanız kovulursunuz. Bu kahrolasıca filmi kapatmıyoruz! Anlaşıldı mı? Bir daha görürsem (…) kovulursunuz."KASIM AYINDA GÖSTERİME GİRMESİ PLANLANIYOREkim ayında filmin İtalya'daki çekimlerinde ekipten 12 kişinin koronavirüs pozitif çıkması nedeniyle gecikme yaşanmıştı.Christopher McQuarrie'ın yönettiği, Paramount Pictures yapımı filmin 19 Kasım 2021'de gösterime girmesi planlanıyor.'Görevimiz Tehlike' Hollywood'un en büyük yapımlarından biri. 2018'deki en son film dünya çapında 791 milyon dolar ciro yapmıştı. cumhuriyet.com.tr

Altın Gün yeni albümünün ilk konseriniçevrimiçi verecek

Altın Gün yeni albümünün ilk konserini çevrimiçi verecek 62. Grammy Ödülleri’ne de aday gösterilen müzik grubu Altın Gün, yeni albümleri "Yol"un ilk konserini, 20 Mart Cumartesi günü biletli çevrimiçi etkinlik platformu Sosyo’dan canlı verecek. /Archive/2021/2/27/183234916-altin-gun-konser.jpgAmsterdam merkezli Anadolu rock ve Türk psychedelic folk grubu Altın Gün, üçüncü albümleri "Yol"u dinleyicileri ile buluşturdu. Grubun yeni şarkılarının da yer alacağı ilk konseri 20 Mart Cumartesi saat 21.00’de Sosyo’da canlı gerçekleşecek.Çekimlerinin Almanya’nın Voerde bölgesindeki Reyna Palace’da yapılacağı konser, biletli çevrimiçi etkinlik platformu Sosyo’da canlı yayımlanacak. Konserin biletleri satışa çıktı.Çoğunlukla güçlü bir uluslararası pop soundu sunan "Yol" albümü, aynı zamanda grup için yapım ve kayıtta çok farklı bir yaklaşıma işaret ediyor.Herkesin eve kapandığı karantina döneminde kaydedilen "Yol'', bu zorlu zamanda doğdu.Albümde 1970'lerin sonu veya 1980'lerin başındaki "Euro" synth pop'un seçkin öğeleri de fark ediliyor. "Arda Boyları", "Kara Toprak", "Sevda Olmasaydı" ve kapanış şarkısı "Esmerim Güzelim" albümün öne çıkan şarkıları arasında yer alıyor. cumhuriyet.com.tr

78. Altın KüreÖdül Töreni canlıyayınıbu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek

78. Altın Küre Ödül Töreni canlı yayını bu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek 78. Altın Küre Ödül Töreni canlı yayını bu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek. Tören 28 Şubat Pazar gününü 1 Mart pazartesiye bağlayan gece, Türkiye saatiyle 04.00’te bir kez daha Amerikalı yazar, komedyen ve oyuncu Tina Fey ile yine Amerikalı oyuncu Amy Poehler sunumuyla başlayacak. Dişli adaylar ve sükse yapan yapımlarla merak uyandıran ödül törenini, Yekta Kopan ve Zeynep Üner yorumlayacak. /Archive/2021/2/27/175640672-2f05ca58-9ad9-4a85-9cd9-9d53e31b3f7838156920.jpgCanlı olarak Türkiye’de yalnızca GAİN’de izlenebilecek olan 78 Altın Küre Ödül Töreni, 28 Şubat Pazar gününü 1 Mart Pazartesi’ye bağlayan gece saat 04.00’te Tina Fey ve Amy Poehler’in sunumuyla başlayacak.Sunucu Yekta Kopan ile GAİN Moda ve Lifestyle İçerik Direktörü Zeynep Üner, ödül törenini izleyiciler için yorumlayacak.KADIN YÖNETMENLERİN YILI/Archive/2021/2/27/174122070-nomadland-chloe-zhao-altin-kure.jpeg"Nomadland"78 Altın Küre Ödülleri’nde en çok konuşulan konulardan biri bu kez En İyi Yönetmen dalında adayların 3’ünün kadın olması. Bugüne kadar söz konusu kategoride sadece 8 kadın aday gösterilmişti.Eleştirmenlerin ödül için favorisi de, "Nomadland" ile Chloé Zhao./Archive/2021/2/27/175408236-mank-altin-kure.jpg"Mank"Senaryosunu babası Jack Fincher’ın yazdığı, bu senenin en çok adaylık toplayan yapımı olan "Mank" ile David Fincher da eleştirmenlerin favorileri arasında yer alıyor.BOL ADAYLIKLAR: 'NOMADLAND' VE 'THE FATHER'/Archive/2021/2/27/174449474-the-father-altin-kure.jpg"The Father"Drama Dalında En İyi Film dalında, her ikisi de 4’er adaylık alan, hem yurtiçinde hem yurtdışında çok övülen "Nomadland" ile Türkiye’de halen izlenemeyen ancak favoriler arasında gösterilen "The Father" öne çıkıyor.Müzikal/Komedi Dalında En İyi Film kategorisinde ise, çoktan efsaneleşmiş Broadway müzikalinden yola çıkan "Hamilton" en dikkat çekici yapım durumunda.EN İYİ OYUNCU KATEGORİLERİ/Archive/2021/2/27/174802519-sound-of-metal-riz-ahmed-altin-kure.jpg"Sound of Metal"Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde, Nomadland’deki performansıyla Frances McDormand pek çok eleştirmenin favorisi. Aynı kategorinin erkek adayları arasında ise "Sound of Metal"deki performansıyla Riz Ahmed ve "The Father"daki oyunculuğuyla çok övülen Anthony Hopkins öne çıkıyor. Bununla birlikte, "Ma Rainey's Black Bottom"ın hayatını kaybeden oyuncusu Chadwick Boseman’e bir selam gönderilmesi de olası.Müzikal/ Komedi Dalında En İyi Erkek Oyuncu adayları içerisinde "Hamilton"daki performansıyla Lin-Manuel Miranda, Sacha Baron Cohen, Dev Patel, James Corden ve Andy Samberg gibi oldukça ünlü isimlerin arasında favori olarak görülüyor.ANİMASYONDA YARIŞI 'SOUL' MU KAZANACAK?/Archive/2021/2/27/174859722-133440174-wolfwalkers.jpg"Wolfwalkers"Animasyon kategorisinde tüm dünyada çok sevilen ve ses getiren "Soul" ile görselliği, "Wolfwalkers" en çok dikkat çeken adaylardan.TELEVİZYONDA DA DİŞLİ ADAYLAR/Archive/2021/2/27/175121908-mandalorian-altin-kure.jpegDrama Dalında En İyi TV Dizisi adaylarının hepsi çok dişli ancak daha önce Altın Küre kaldırmış veya aday gösterilmiş "The Crown" ve "Ozark"ın yanı sıra, bu sene çok konuşulan "Mandalorian" da önemli adaylardan biri olarak görülüyor.Yine Müzikal/Komedi Dalında En İyi TV dizisi adayları arasında "Schitt’s Creek", "Ted Lasso" ve "Emily in Paris" gibi yapımlar bulunuyor.Tüm dizi/film yazarlarının tavsiyesi olan ve Jane Levy’nin başrolünde olduğu "Zoey’s Extraordinary Playlist", en iyi komedi/müzikal kadın dalında iddialı isimlerden.En iyi mini dizi adayları kategorisinde ise yarış "The Queen's Gambit" ve "Normal People" arasında yaşanacak gibi görünüyor.  cumhuriyet.com.tr

170 yılönce soyu tükendi sanılan kuş, yeniden görüldü

170 yıl önce soyu tükendi sanılan kuş, yeniden görüldü İlk defa 1843-1848 döneminde Güneydoğu Asya'da tespit edilen, birkaç yıl sonra tanımlanan ve ardından hiçbir şekilde görülmeyerek neslinin tükendiği düşünülen kara kaşlı yalancıardıç (Malacocincla perspicillata) Endonezya'da tekrar ortaya çıktı. /Archive/2021/2/27/172630298-ravi-shekhar-61xbdzvieya-unsplash.jpgEndonezya'nın Güney Kalimantan eyaletinden Muhammed Suranto ve Muhammed Rizky Fauzan, Ekim 2020'de Borneo Adası'nda yalancıardıç (Malacocincla perspicillata) kuşunu yakalamıştı. İkili kuşun fotoğraflarını çektikten sonra doğaya bırakmış ve bulguları gerekli mercilerle paylaşmıştı.Uzmanlar, Borneo Adası'nın yağmur ormanlarında bulunan kuşun güçlü gagasına, çikolata rengine ve belirgin siyah göz şeritlerine dikkat çekti ve türünü tanımladı."Uzmanların neslinin tükendiğini sandığı bir kuş türü bulmak gerçeküstü hissettiriyor" diyen Fauzan "Hayvanın bu kadar özel olmasını beklemiyorduk. Sadece daha önce hiç görmediğimiz başka bir kuş olduğunu düşünmüştük" ifadelerini kullandı.Guardian'ın haberine göre, söz konusu kuş 1843-1848 döneminde Doğu Hint Adaları'ndaki keşif gezisinde Alman doğabilimci Carl Schwaner tarafından yakalanmıştı. Fransa İmparatoru Napolyon'un yeğeni Charles Lucien Bonaparte, bu kuşu bilim camiasına 1850'de tanıtmış ve Malacocincla perspicillata adını vermişti.Black-browed babbler found in Borneo 180 years after last sighting https://t.co/B0CYk5uwNG— The Guardian (@guardian) February 25, 2021Öte yandan bazı araştırmacılar, "Ülke tarihinde kuşbilimcilerin karşılaştığı en büyük bilmece" diye bilinen kuşun Cava Adası'nda bulunduğunu düşünüyordu. 1895'de İsviçreli kuşbilimci Johann Büttikofer ise kuş ele geçirildiğinde Schwaner'ın Borneo Adası'nda olduğuna işaret etmişti.Kuşun yeniden keşfini açıklayan makalenin başyazarı, Endonezya merkezli kuşbilim kuruluşu Birdpacker'dan Panji Gusti Akbar bu konuda şöyle konuştu:"Heyecan verici bulgu hayvanın Borneo Adası'nın güneydoğusundan geldiğini doğruladı ve kökeni hakkındaki yüzyıllık anlaşmazlığa son verdi."Bununla birlikte bulunan kuşla tahnit edilen ilk örnekle arasında özellikle irisi, gagası ve bacağının renginde olmak üzere bazı farklılıklar var. Akbar da "Artık kara kaşlı yalancıardıcın gerçekte neye benzediğini de biliyoruz" dedi.Kaynak: Independent Türkçe cumhuriyet.com.tr

Antartika'da dev buz kütlesi buz sahanlığından koptu

Antartika'da dev buz kütlesi buz sahanlığından koptu Antartika'nın batısındaki Brunt Buz Sahanlığı'ndan, 1270 kilometrekarelik bir buz kütlesinin koparak ayrıldığı bildirildi. Buz sahanlığının kuzey kısmında Kasım 2020'de meydana gelen yarık gelişerek kopma noktasına geldi.Britanya Antartika Araştırma Kurumu (BAS), ocak ayı boyunca günde yaklaşık 1 kilometre hızla ilerleyen yarığın, dün sabah saatlerinde 1270 kilometrekarelik bir kütlenin sahanlıktan ayrılmasına yol açtığını bildirdi.Space.com internet sitesinde yer alan habere göre, araştırmacılar, Manhattan Adası'nın 20 katı büyüklüğündeki kütlenin sürüklenerek kıyıdan uzaklaşabileceği veya buz sahanlığı yakınında yerini koruyabileceğini belirtti.Kopuşun, doğal sürecin parçası olduğunu ifade eden uzmanlar, küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan sıcaklık değişimlerinin etkisine dair sonuçlara varmak için daha detaylı araştırma yapılması gerektiği değerlendirmesinde bulundu.150 metre kalınlığındaki Brunt Buz Sahanlığı, Antartika kıyısında her yıl 2 kilometre batıya doğru sürükleniyor. Bu hareketin sonucu olarak bölgede buz dağları ve büyük buz kütleleri oluşuyor. cumhuriyet.com.tr

Hematoloji Uzmanı: D vitamini kanserin metastazınıönlüyor

Hematoloji Uzmanı: D vitamini kanserin metastazını önlüyor Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, kolon ve meme kanserinde, yüksek D vitamini düzeyine sahip kişilerin daha az metastazla karşılaştıklarını söyledi. Sıcak bölgelerde yaşayan kişilerde, az güneş alanlara oranla daha az kanser ölümü görüldüğünü ortaya koyan çalışmaların olduğunu belirten Sevindik, “Bazı kanserlerde tedaviye başlamadan önce D vitamini düzeyini ölçüyoruz” dedi. D vitamini başta kemik sağlığı olmak üzere kanser, diyabet (şeker hastalığı), kalp-damar hastalıkları ile ilişkisini ortaya koyan çalışmalar mevcut. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma da D vitamininin kanserin ilerlemesini önleyerek ölüm riskini azalttığını gösterdi. Araştırmayı ve D vitaminin kanserle olan ilişkisini değerlendiren Hematoloji bölümünden Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, “D vitamini vücudumuz için esansiyel adını verdiğimiz dışarıdan güneş yardımıyla aldığımız bir vitamin. O nedenle aslında hücresel fonksiyonlar için çok önemli rolleri olan bir vitamin. Kanser de bir hücresel hastalık ve hücrelerin kontrolsüz bölünmesiyle yayılmasıyla biliniyor. Vitamin D’nin de burada önemli bir rolü olduğunu biliyoruz” diye konuştu.D VİTAMİNİ DÜZEYİ YÜKSEK KİŞİLERDE DAHA AZ METASTAZÖnceki yıllarda, D vitamininin hücre çekirdeğindeki reseptörleri üzerinden kanser hücrelerinin bölünmesini azalttığını gösteren klinik çalışmalar yapıldığını anlatan Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, “Kanserin uzak dokulara yayılmasını engellediğini gösterildi. Amerika’da yaptığımız bir çalışma, Amerika’nın daha sıcak bölgelerinde yaşayan kişilerde daha az güneş alan kişilere oranla daha az kanser ölümü görüldüğünü ortaya koydu. Bu ilişkiyi biraz daha netleştirmemiz gerekiyor. Her zaman aynı sonuçları elde edemesek de bir kolon, meme kanserinde yüksek D vitamini düzeyine sahip kişilerin daha az metastazla karşılaştıklarını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.TEDAVİ ÖNCESİ ÖLÇÜMLER YAPILIYORHer kanser için bu çok geçerli bir kavram olmasa da özellikli bazı kanserlerde tedaviye başlamadan önce D vitamini düzeyini ölçtüklerini anlatan Doç. Dr. Sevindik, “Özellikle eksiklik varsa 30 ng/ml altındaysa D vitamini tabi ki kanser tedavisine başlamayı ötelemiyoruz. Ama eş zamanlı olarak D vitamini tedavisine de başlıyoruz. Çünkü D vitamini dışardan kolay bir şekilde verilen bir vitamin ve elimizde çok güzel D vitamini takviyelerimiz var. Cildimiz güneşi gördüğü zaman kendisi D vitaminini üretebiliyor. Bu vitamin karaciğer ve böbrekte aktif forma dönüşüyor. Biz kanser hastalarımızın kendilerini eve kapatmasını istemiyoruz. Bu şartlarda dışarıda olmayı çok öneremesek de yaz aylarında güneşten faydalanmalarını günde en az yarım ile bir saat kendilerini güneşe maruz bırakmalarını istiyoruz. Özellikle açık alanlar insan yoğunluğunun olmadığı az kalabalık alanlarda bu hareketliliklerini sürdürmeleri çok önemli” uyarısında bulundu.Diyetisyen Öznur Akgöz ise D vitaminin faydalarını şöyle anlattı:“D vitamini bağışıklık, kas ve sinir sistemi, kalsiyum-fosfor dengesi gibi vücudun birçok metabolik olayında rol oynar. Bunların yanında aslında vücuttaki en önemli etkisi kemik gelişimi için kalsiyum emiliminde oldukça önemlidir. Ayrıca bağışıklık sistemi fonksiyonlarının normal şekilde devam edebilmesi için D vitamini gereklidir. Yapılan bazı çalışmalarda bazı genlerin D vitamininden etkilendiği, D vitamini düzeylerinin de en ekspresyonunu önemli ölçüde etkilediği bu durumun tip 1 diyabet, romatoid artrit gibi hastalıklar ve kanser, kalp damar hastalıkları üzerinde olumlu etkisi olacağı belirtilmiştir.”“3 AYDA BİR D VİTAMİNİ DÜZEYİNİZE BAKTIRIN”D vitamini seviyelerinin 3 ayda bir kontrol ettirmesi tavsiyesinde bulunan Diyetisyen Öznur Akgöz, “Özellikle yaz aylarında güneş sayesinde depolayacağımızdan kış aylarında düşme yaşanacaktır. Bu nedenle kış aylarında 3 aylık periyotlar şeklinde vitamin düzeyine baktırmalıyız. Güneşten yeterli derecede D vitamini sentezleyebilmek için 10.00-15.00 saatleri arasında kollar ve bacaklar açık olacak şekilde güneşlenilmeli” dedi. DHA

Çok‘Yaşşa’r Kemal!..

Çok ‘Yaşşa’r Kemal!.. Edebiyatın çınarı Yaşar Kemal “Bir Ada Hikâyesi” dörtlemesini tamamladığında atmıştım bu başlığı. Kısa süre önce kendisiyle görüştüğümde de “Gamze, ne güzel yazıydı o” demesini ömrümce unutmayacağım. Şimdi bu yazımın Yaşar ağabeyimizin ölüm yıl dönümünde yeniden yayınlandığına bakmayın... Ne ölmesi! Ölümsüzlüğü yakalayan ustalarımızdan biri de o. Tıpkı yazıma attığım başlıktaki gibi; “Çok ‘Yaşşa’r Kemal!” Anısına sonsuz saygıyla... /Archive/2021/2/27/184526487-ic11.jpgBİR ADA HİKÂYESİ“Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır. Biri insan, öbürü doğa. İnsan, yaratıcılığını yitirdiği gün, doğa yaratıcılığını bitirdiği gün her şey bitecektir. Doğa da insan da yok olacaklardır. Biz, sosyalistler olarak insanları yitirmiş oldukları yaratıcılıklarına kavuşturmak amacındayız. Yeryüzünde en büyük çabamız budur. Çünkü sömürgenlerin ilk ve başlıca işleri insanları kişiliklerinden sıyırmak olmuştur.”Yaşar Kemal’in 1971’de Abdi İpekçi’ye verdiği röportajdan…Yaşar Kemal’in savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan’a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabaları üzerinden gelişen “Bir Ada Hikâyesi” dörtlemesinin ilki “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” mübadele kararının ardından savaşlarda yerini yurdunu yitirmiş insanların Ege’deki adaya yerleştirilmelerine karar verilmesiyle başlıyor ve Poyraz Musa’nın adaya ayak basmasıyla gelişiyordu.Adaya sığınan çeşitli kökenlerden insanlar, onun desteğiyle yaşadıkları bütün acılara karşın yepyeni bir yaşama merhaba diyorlardı. Hakiki yaşamın misyoneri gibiydi Poyraz Musa… Gönüllü, mütevazı, gençten ermiş, denizden, yıldızdan, topraktan, kumdan, güneşten, alacakaranlıktan, akşamüstünden alıp insana yeldeğirmeninde kardığı, elediği, incecik, saf, töz umutlarını sere sere veren, veriveren bir Hızır’dı düpedüz... Çok şey değiştirmişti Ada’daki hayatlarda çok!Dörtlemenin ikinci kitabı “Karıncanın Su İçtiği” de yine anımsanacaktır, beklemenin ve sabrın romanıdır. Savaştan dönmeyen yakınlarını bekleyen kadınların, yurduna dönmeyi bekleyen sürgünlerin, denizi bekleyen balıkçıların, aşkı bekleyen yüreklerin sonsuz bir sabırla hayata duydukları inanç, adanın doğasına, insanlarına duyulan sevgiyle aydınlanır./Archive/2021/2/27/184553534-ic2.jpgHAYATIN SIFIR NOKTASINDAN BİR MERHABA!An be an rengârenge keseduran denizden, bir kayıktan bakmaktır bu kitap hayata... Dalgalarda belli belirsiz sallanarak ama hiç yerinde saymayarak; onlar kadar özgür olamayacağını bile bile balıkların düşüne ortak olmaya çabalayarak, bekleyerek, imrenerek, kıskanarak ama severek illa ki... Deryalarca severek... Ağacına, alacakaranlığına, sisine kurban bir adada insan kalarak… Yabana dönüşmeyerek, gönülden saf aşkı ötelemeyerek, ıskalamayarak… Ve beklemeyi başı dikçe bilerek...Üçüncü kitap “Tanyeri Horozları” ise yeni bir yaşam kurma çabası, korku, özlem, umut, sabır ve geçmişin acıları arasında, aşktan ve insan olmaktan duyulan sevincin romanıdır. Başlangıçların eşiğinde, kelimenin tam anlamıyla sıfır noktasında, yepyeni hayatların kıpırdanışı ve yola devam edişe artık başlamış olma halleridir... Günahsız bir sürgün Çerkez'in peşinde müstakbel katil Süleyman'ın mermisinin böğrümüze saplandı saplanacak gerilimi içinde, vicdanın kendini akla vurup kaçmadığı, yitmediği, gerçekdışılaşmadığı bir yazınla buluşturur Yaşar Kemal bir kez daha.../Archive/2021/2/27/184606893-ic3.jpgYARALAR KAPANIRKEN!Bu yazıya daha geniş konu olacak dörtlemenin sonuncusu olan “Çıplak Deniz Çıplak Ada”ya gelince… Şöyle başlayalım sürç-i lisan etmemeyi umarak… Bu son kertede, geçmişin yaraları kapanmaya yüz tutmuş ama izleri kalmıştır… Ağaefendi’yle güzelliğinin namı öte diyarlara taşmış Kazdağlı Melek Hatun, Poyraz’la Zehra, Ali Hüseyin’le Nesibe muradına erecektir; Lena Ana’nın hasretle yollarını beklediği kayıp oğulları da geri dönmüştür ama balıkçıların reisi Hıristo’nun başına beklenmedik bir olay gelir. Öncesinde ise…Kerim ve Peri'nin (Pearihan), Poyraz Musa’dan nam-ı diğer Abbas’tan korktukları için adaya girememeleri, karanlığı beklemeleriyle başlar roman... Korkuyla başlar... Kerim ve Perihan'ın kaygısı birdir; Kafkasya'ya gidebilseler bile Şeyh onları orada bile bulur ve öldürtür. Onun için ki adaya gitmeye ve Poyraz'ı ortadan kaldırmaya mecburlardır. Dediği gibi Kerim'in “Ya Poyraz'ın canı ya da bizim canımız”dır mevzubahis olan.Kıyıda o yerinde yumulmuş, nöbete durmuş, “uçan ok yılanı” dedikleri Nişancı Veli olduğunu düşündükleri sureti görünce, panikle, alabora oldu olacak halde, kan tere batıran bir gerilim içinde yakındaki bir başka adaya atarlar kendilerini... Ot kokulu, çiçek kokulu, bulut kokulu, yıldız kokulu; mor salkımı açtıktan sonra ormanı maviye kesen Hayırsız Ada'ya... “Kurtulduk” derler, şükrederler. Çam bardaklarıyla ve mis pınarlı, ulu çınarlı, can deryalı doğanın kucağında yaşadıkları, hayattan kopardıkları kısacık mutlu bir romansın ardından uyumaya koyulduklarında ise uslarındaki, varsa yoksa Karınca Adası, Bağdat, Diyarbakır, Cudi Dağı, Fırat, Dicle'dir./Archive/2021/2/27/184620143-ic4.jpgKORKULAR MIH GİBİ PUSUDA!Bir dalıp uyanırlar, pınarın kıyısında som mavi kanaryamsı zurba kuşları cıvıl cıvıldır ve Ada maviye kesmiştir... “Buranın kuşları hep mavi. Buraya gelmekle çok çok iyi ettik, bütün dünya mavi. Nasıl döndüğümü, nereye gittiğimi bilemiyor kaçıyordum” diyerek kaygılarından anlık da olsa sıyrılabilir Kerim. Anlık... Roman boyunca da böyledir bu, kaygılarından anlık sıyrılabilir kahramanlar, peşi sıra, ense kökünde mıh gibi pusuda korkuları, dertleri, mazileri vardır çünkü...Öğreniriz ki hem Kerim'in büyükbabası, hem de öteki Çerkezler nice savaşlardan geriye kalmış birer keskin nişancıdır. Son savaşta Ruslara yenilmiş Osmanlıya sığınmışlardır, Osmanlı da onları Anadolu’ya, Balkanlara, Arabistan’a küçük küçük toplumlar olarak dağıtmıştır. Arap şeyhleri, emirleri bu sürgün, savaşlardan geriye kalmış Çerkezlerin attığını vuran kişiler olduklarını duyunca, genç yaşlı dememişler, onları silahşör olarak yanlarına almışlardır, iş, aş vermişlerdir.Yaşlı silahşörler Arap gençlerine atıcılık öğretmekte, gençlerse Şeyh’in, Emir’in askerleri arasına katılmaktadırlar. Şeyhler, Emirler onların hünerlerinden, canlarını verecek kadar bağlılıklarından çok memnundurlar. Kısa bir sürede bu Çerkezler Arabistan’da dillere destan olurlar.Neredeyse Nişancı Veli de bir Çerkez kadar keskin nişancıdır dediklerine göre. Kimsiz kimsesiz, anasız babasız, kardeşsiz Kerim, Şeyh'in evinde büyümüştür. Şeyh onu çocuklarından ayırmamış, onun da eline silahlar vermiş, yedi yaşında bir keskin atıcı Çerkez ustaya teslim etmiştir./Archive/2021/2/27/184634924-ic5.jpgDİKKAT ŞEYH VAR!Arap, Çerkez çocuklarıyla birlikte Kürt çocuklarını da yetiştirmiştir Şeyh. Nişancı ustaları da bir Kürttür. Kerim de bir Kürt kadar Kürtçe de öğrenmiştir. Şimdi ise bir yandan Nişancı Veli’den, bir yandan Poyraz Musa'dan korkmakta ve saklanmaktadır Perihan'la. Ama ne olursa olsun Kerim'in sonunda Şeyh'in çok düşman olduğu, o kurşun geçmez Emir'in baş adamı Poyraz Musa'yı öldürmekten başka çaresi yoktur.Elbet kolay değildir, bu Poyraz Musa ki, Sarıkamış'tan kalmış, Arapları perişan etmiş, Arap Emiri'nin silahşörü olmuş, Kurtuluş Savaşında Fransızları yenip mitralyözlerini, toplarını gülleleriyle birlikte Arap emirlerine altın paraya satmıştır.Öte yandan bir Çerkezle yani Kerim'le kaçan Peri'nin babası ise Çerkezlere düşmandır, kabilelerinden çok kişiyi öldürmüşlerdir çünkü. Kerim ile Peri birbirlerinin adasıdır aslında, bir Allah’a, bir birbirlerine sığınmış, bir bütün olmuş iki adacıktır! Tek çareleri kaçıp Çerkezlerin, Çeçenlerin, Anka kuşunun yuvası yurdu, altın kapılı, bol çiçekli, yıldızlı, çiçekli pınarlarla dolu, hasretine kurban, o yasaklı Kafkas dağlarına ulaşmaktır. Hayallerindeki, söylencelerdeki gibi bir hali kalmadığını bilseler de… Ulaşacaklarına dair anlık umudun ardından ümitsizlikleriyle el elde baş başta kalsalar da... Çünkü... Şeyh bu adayı biliyordur ve hiç şakası yoktur!Ada'da kurulu cemiyet hayatının olmaz da olmaz eşlikçileri keklikler, âşık yüreklileri, hayal kuranları, hayal kırıklıklarına, acılara sünger çekmeye azmetmişleriyle, Ağaefendi, Melek Hatun, Poyraz, Zehra, Ali Hüseyin, Nesibe, ikisi de İstiklal madalyalı birer zabit olan oğullarının hasretiyle yanıp tutuşan, ölüp ölüp dirilen, adaya gelip Hızır'lığı Poyraz'dan alıveren Hristo Reis sayesinde ruhu serinleyen, oğullarına kavuşma umudu depreşen Lena Ana, Kadri Kaptan, Hristo Reis'in “delirmediği zaman iyi adamdır” dediği Doktor Salman Sami, hele ki o Hançerli Efe başlı başına ayrı birer roman gibi kendilerini okutur da okutur./Archive/2021/2/27/184646721-ic6.jpg“Ben de kendimi azıcık bir yazar sayıyorsam, insan gerçeğine bilinçli olarak miti, düşü getirdiğimdendir.”Yaşar Kemal (Fethi Naci’nin 1993 tarihli röportajından)Doğunun insanları, Batının insanları, Kuzeyin insanları, Güneyin insanlarını gurbetle, hasretle, düşle, gerçekle, destanlarca, koşuklarca, tek tavda -önce yavaş sonra hızlı ritimde- bir döver bir karar Yaşar Kemal. Önlerine mis kokulu çiçeklerini serer sonra. Başı menekşeler çekse de hep harmandır çiçekler, sarvan kurmuş sarıçiçek kokusu, su püreni, nergis, hep beraber kokar mis gibi.Bu minvalde Yunanistan'dan haber bekleyen gurbet yürekli sorulara ilk yanıtı Musa Kazım Ağaefendi'den verdirir Yaşar Kemal özcesinden; “Yunanistan karmakarış”... Dönüş umutları rafta, belki bir başka baharadır... Ağaefendi'nin, İngiltere'de sürgünde olan arkadaşı General arkadaşı vardır hiç olmazsa... İki ayrı sürgün arkadaşın planları, hayalleri vardır. Hayaller ne güzeldir, hep umut doludur.Baharatla pişmiş kınalı kekliğin kokusuyla kendisinden geçmiş Nişancı Veli döktürür derken: “İnsanlıktır bu içlerinde ne kadar kötüsü varsa ondan daha çok da iyisi var.” Bu Nişancı Veli, Kızıldeniz'i pek iyi bilir. Yemende askerken denizsizliğe dayanamayarak firar etmiştir. Bütün Anadolu'yu geçerek geldiği kasabada âşık olmuştur sonra ve kök salış o salıştır. Bir dağda, kayalıkların içinde, ceviz ağaçlarının altında, kayalık cehenneminin tam ortasında yine denizsiz yaşar ama karasevdalısı, eşi Sultan'ı yanındadır ya vız gelir! Bu yaşında levent gibi üç oğlunu alan koca Allah’ın armağanıdır bu ada ona…Ağaefendi'nin derdi tasası ise zihninde fenomenleştirdiği, o geride kalan Niko’sudur... Gün geçmez ki candarmaların ona yaptığı envai işkenceyi, zulmü tasavvur ederek içi içini yemesin! Dersin ki Niko en dürüst, en kahraman, en büyük o. Ya değilse... Kızlarına sorarsan değil hem de hiç!/Archive/2021/2/27/184701986-ic7.jpgPOYRAZ MUSA HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ!Sonra bir okuruz ki askeri okula gitmiş ve “Ben Sarıkamış'tan sonra Urfada Fransızlarla çarpıştım” cümlesini kuruvermiş Poyraz Musa. Ağaefendi ona “Çukurova Kilikyayken Romalı ünlü Çiçero Kilikya Valisiydi” demiş derken.Ve birden atlara bir gelir ki sıra… Epey sözü geçer romanda asaletiyle çok yaşayası atlar roman kişilerince kutsanarak. Öğreniriz ki romandaki pek çok kişi soylu at yetiştirme hayalinde ve/veya zamanında yetiştirmiş, at çiftliklerinde koşturmuştur.Mesela, “Bizim Çerkezler atlara meraklıdırlar. Çoğunlukla Toros dağlarında otururlar. Çukurova'da Hamidiye kasabasının bir köyünde Padişah Sultan Harası vardır. Son zamanlar soylu atlar harada yetişirmiş. Şimdilik Urfada yetiştiriliyor. Bir Arap atım vardı. İstanbula giderken babamın arkadaşı bir Türkmen beyine verdim” der Poyraz Musa.“Çiftlikten döner dönmez hemen Urfaya gidelim, birkaç tay da ben seçeyim. (…) Yakında İsmaille, Baytar Efendiyle Urfaya, Halebe gideceğiz, oralardan soylu atlar alacağız. Bir çiçekle yaz gelmez, bir atla da at çiftliği olmaz” der Girit’in dağlarının kokusuna kurban ve hasret Ağaefendi.Ağaefendi'ye göre hey gidinin Niko'su görülmemiş bir at binicisidir de ayrıca. Kır atı ona emanettir. Gün gelir, Niko'nun sağ olduğunu da öğrenir çok şükür. O kadar sevinir ki, “Bundan sonra sürgün değilim. Artık Niko'nun kır atıma iyi bakacağını biliyorum. Kır atım ölmeyecek. Girit'e gideceğim, kır atımı göreceğim. Kır atımı görmeden ölürsem gözüm açık gidecek” deyiverir.Ağafendi'nin kızları ise endişelidir, onlara göre babalarının takıntı haline getirdiği ve sattığı atlar sayesinde şahlar gibi yaşayacaklarını düşünüp umut bağladığı Niko eline vur da ekmeğini al bir gariban kişidir. At da çoktan ölmüştür. Babaları da umut ve hasret dünyasında yitip gitmektedir./Archive/2021/2/27/184715267-ic8.jpgSEN DUR KAVLAKOĞLU, HELE SEN DUR!Gelelim İsmail Çavuşa... İngiliz gemilerini attığı güllelerle denizin dibine gönderen bir destan kahramanıdır o. Ağaefendi için Nico ne kadar yüceyse İsmail de bir o kadar yücedir. İsmail Çavuşun can düşmanı Kavlakoğlu Remzi Beyi de herkes bilir. O bir Yunan dostudur, yanardönerdir üstelik. Bir gün Yunan dostu, bir gün vatanseverdir! İsmail'e de işkence ettiren odur. İlerde, İsmail'in arkadaşı, bilgece er kişi Hristo Reis'ten öğreniriz ki çok yaşayası Hayri Efendi namı alıp yürüyen İsmail'i ne yapıp edip kurtarmıştır elinden. Beter olası, ciğeri parçalanası, her devrin adamı Kavlakoğlu korku içinde koruması Karadonlulara sığınarak tetikte yaşamaktadır işte bu yüzden... Derdi düşü mebus olmaktır ki kimseler ona dokunamasın! Sen dur Kavlakoğlu, hele sen dur! Ağaefendi ona köpürür ki ne... Onu bir tek zeytin ağacı sakinleştirir./Archive/2021/2/27/184724939-ic9.jpg“Doğanın en küçük parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. Yıllarca ben Savrun Çayı kıyılarında dağlara yürürken, doğayla iç içe yaşadım. Pirinç tarlalarında yıllarca su kontrolörlüğü yaptım da... İşte o zamanlar yavaş yavaş, bir daldaki bir çiçeğin öbürüne benzemediğini, bir çimenlikte hiçbir yaprağın, bir köredeki hiçbir karıncanın, bir pınarın, Toroslardan ovaya inen Savrun Çayı gibi birçok çayın hiçbirinin biribirine benzemediğini gözlemledim. Bunların hepsini de Savrun Çayından öğrendim. Sonra düşüncelerimi geliştirdim.”Yaşar Kemal (Fethi Naci’nin 1993 tarihli röportajından)Doğa teskin eder kişilerini bu romanında bir kez daha Yaşar Kemal'in. Doğa sakin, serin, usul usul, güvenilirdir yine. Çiçek böceğe evdir, dalga kıyıya kardeş! Hayvanı kır at, ağacı nasıl zeytin ise, rengi de tastamam menekşedir bu romanın. Âşıkların, içinde tutup söyleyemeyenlerin, dile dökemeyenlerin rengi olarak kaftan gibi biçilmiş diyaloglara ışıl ışılcadır!Öte bir diyarda doğayla ne kadar bütünleşirse bütünleşsin aklı yine de memleketindedir sürgünün. İşte tam da burada bağırır Ağaefendi: “Yerin dibine batsın bu sürgünlük, yerin dibine batsın bu savaşlar.” Çığlığı mı ürkütmüştür ağacı, yoksa baltalı gelecekten midir kaygısı sade? Hadi biz ağaca sığındık, ya ağaç? O kime sığınacak? Sonraları ağaçla konuşmaya gitmeleri de hep bundandır ya.Topal Ali Çavuş'la da paylaşır acısını Ağaefendi: “(...) Bu dünya çürümüş bir dünyadır. Ben ne yaptım ki insanlara beni yurdumdan yuvamdan ettiler, ağlarım, atlarım mor menekşe bahçeli konağım kaldı. Başıma neler neler geldi. Daha da sürüm sürüm sürünüyorum. Dünya budur Ali Çavuş, budur işte. Bu savaşlar bu savaş olmasaydı biz yurdumuzdan olur muyduk. Böyle rezil, perperişan edilir miydik, soylu atlarımız Akdeniz kıyılarına götürülüp satılır mıydı?”/Archive/2021/2/27/184737955-ic10.jpgDÜNYA NEDİR EFENDİAĞA?Sözü balla kesemese de onaylayarak devralır Kör Salih Çavuş: “Dünya budur Efendiağa dünya budur. Hayri Efendinin çocuklarının şehit olduğu haberi duyulunca bütün Ege kan ağladı. (...) Ne oldu, olan onlara oldu, Hayri Efendinin boynu bükük, iki eli koynunda kaldı. (...) O bundan sonra yaşamaz ki. Ayağa kalkmış yürüyen ölüdür o. Biz yaşıyor muyuz ki. Bizim gördüğümüz savaşı yaşayanlar diri mi sanki. Hayri Efendinin çocukları bizim alaydaydı. (...) Onların yerine ben öleyim dedim. İki tuvana delikanlı. Daha tomurcukta iki çiçek.”Ya Topal Ali Çavuş'un dedikleri: “Ne çok genç öldü, ne kadar. Savaştan geri kalanlar da iflah olmazlar. Bizim de yüreklerimizde ne kadar acı var, ne kadar acı. Ne kadar utanç var içimizde ne kadar.”Onlar dertleşedururken giderek kalabalıklaşan ve ritmi arttıran roman kişileri birer ikişer başlar birbirine daha hızlı değmeye... Zehra-Poyraz, Kerim-Arabistan Kralı, Kerim-Poyraz, Poyraz-gardaşlığı Vasili, İsmail-Kavlakoğlu, Hayri Efendi-evlatları niyetine sevdiği İsmail, merhemci Iraz Hatun-İsmail, İsmail-Hristo Reis, Hristo Reis-Ağaefendi ve daha pek çoklarının kaderi birbirlerine dolanır... Öyküleri kaderin fezasında birer toz bulutu olur, an be an değişiverir, kimi hayra kimi şerre yol alır... Kökboyaları karışmış soyların, sopların, politikaların, sürgünlerin, izi kalır bir daha da çıkmaz!/Archive/2021/2/27/184751127-ic11.jpgALLAH SENDEN RAZI OLSUN HRİSTO EFENDİ!Günlerden bir gün tanışır zeytin ağacının orada, ekmeğinin peşindeki balıkçı Hristo Reis ile Ağaefendi. Can ciğer olurlar. 19 yaşından beri Reis'tir Rum aşık Hıdır’ın oğlu balıkçı Hristo. Her milletten sayısız balıkçı yetiştirmiştir. Anlatılagelir ki Çanakkale kahramanı İsmail'e de o öğretmiştir balıkçılığı. İsmail'le birlikte düşmanı perişan etmişlerdir. Mübarek insandır, candır, ciğerdir. Allah ondan razı olsundur. Mübadeleden kaçmış yurdunda kalmıştır.Bu yakadakiler onun sayesinde gün yüzü görmüştür, ekmek sahibi olmuştur. Balıkçılığı da ondan öğrendiler, çift sürmesini de, keçi beslemesini de, süt içmesini de, yoğurt yemesini de, velhasıl hayatta kalabilmesini de. Kıymetini de bildiler, insanlığını örnek aldılar, peri konağı yaptılar ona. Sahip çıktılar, onu alıp Yunana götürmek isteyen candarmalardan koruyacaklarına yeminler ettiler. Yerinden yurdundan edilmenin onulmaz acısıyla kavrulan Hristo Reis’e nefes oldular, umut oldular.Bu arada zaman geçedurdu, Kerim’in belalısı fani Şeyh ölüverdi. Rahata erdi Kerim, Poyraz da kurtuldu, bir oh çekti. Poyraz’ı ölümden kurtaran Emir de Kral oldu, sorun kalmadı, o dert bitti.Bir mutluluk da Ağaefendinin kızlarının payına düştü. Düğünlerinde halaylar çekildi. Karadenizlilerin halayları, Kürtlerin halayları, Erzurumluların halayları, Alevilerin halayları, Kazdağlarının halayları… Türküleriyle bin yaşayası Uso da patlattı türkülerini en hasından.Kavlakzade’ye gelince, mebus olmak için kulis peşindeydi ya, oldu da namussuz. Karadonlular mı? Malum yine tetikte, Kavlakoğlu’nu takipteler, aman kötüler çok yaşasın! Şeytan azapta gerek misali, İsmail’in dediği gibi “O her gün ölüyor. Bugünlerde yine ölecek. Bizim gibi değil.”Gelgelelim Hristo Reis’in başına geleni ise kimse unutamadı… Ah Hristo Reis ah! Bir yataktan kalktılar ki evini jandarmalar sarmış. Sonra ne mi olmuş? Yazmayalım, edebiyatın çınarına “Yaşşa’r Kemal diyelim ve istemeye istemeye de olsa burada bitirelim.Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / Bir Ada Hikâyesi 1/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 318 s.Karıncanın Su İçtiği / Bir Ada Hikâyesi 2/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 508 s.Tanyeri Horozları - Bir Ada Hikâyesi 3/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 441 s.Çıplak Deniz Çıplak Ada - Bir Ada Hikâyesi - 4/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 272 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter