News - Haberler
Trump, ABD'de iki partili sistemin sonunu getirebilir mi?
Başkanlık seçiminin sonuçlarını kabul etmeyen Trump'ın hamleleri Cumhuriyetçi Parti içindeki dengeleri sarstıkça, ABD gittikçe bir "rejim sorunu" ile yüzleşmeye başlayabilir. ABD'de yaşananların küresel jeopolitiği etkilemeye kadar gidebilecek boyutlarını iktisatçı Ergin Yıldızoğlu yazdı.Habere Gitmek için TıklayınABD'deki Başkanlık yemin töreninde Lady Gaga ve Jennifer Lopez sahne alacak
ABD'de seçilmiş başkan Joe Biden'ın görevi devralacağı 20 Ocak'taki yemin töreninde Lady Gaga ve Jennifer Lopez'in sahne alacağı açıklandı. Başkent'teki güvenlik önlemleri artırılırken Kongre baskını sonrası FBI çok sayıda kişiyi tutukladı.Habere Gitmek için TıklayınYunanistan Parlamentosu, Fransa'dan Rafale savaşuçaklarısatın alınmasınıonayladı
Yunanistan Parlamentosu, Fransa'dan Rafale savaş uçakları satın alınmasını onayladı Yunanistan Parlamentosu, Fransa'dan 18 Rafale savaş uçağı alımını öngören yasa tasarısını onayladı. Parlamentoda yapılan oylama oturumunda, 2,5 milyar euroya mal olacak 6'sı yeni 12'si kullanılmış 18 Rafale savaş uçağının satın alınmasını öngören yasa tasarısı kabul edildi.Savunma Bakanı Nikos Panayotupulos, oylamanın ardından yaptığı açıklamada, parlamentodan geçen tasarının 'her yöne net bir mesaj ilettiğini' savundu.Fransa'dan ilk teslimatın temmuz ayında alınacağı, 18 uçağın tamamının ülkeye gelmesinin 2023 yılı ortasını bulacağı belirtilmişti.Doğu Akdeniz ve Ege'deki gerilimin gölgesinde Atina yönetimi, içinde olduğu mali zorluklar, kemer sıkma politikalarına rağmen 2021yılı için bütçeden silahlanmaya ayırdığı payı 5 kat artırma yoluna gitmişti.Savunmaya 2021 için 5,49 milyar euro, savunma harcamalarındaki silahlanma kalemlerine ise 2,5 milyar euro pay ayırdığını açıklayan Atina'nın askeri harcama planı son 11 yılın en yüksek düzeyine ulaşmıştı.Ülkenin bütçe projeksiyonuna göre geçen yıl Yunanistan ekonomisinin yüzde 10,5 daraldığı tahmin ediliyor. cumhuriyet.com.trTenten'in yaratıcısıHergé'nin orijinal resmi 3,2 milyon euro'ya satıldı
Belçikalı çizgi roman yazarı 'Hergé'nin yarattığı Tenten kahramanını konu alan ve kendisi tarafından yapılan bir resim açık artırmada 3,2 milyon euro'ya satıldı.Habere Gitmek için TıklayınÖğrenci kız!
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Öğrenci kız! Şiir, anlatı, düşünce yazılarının çoğu, üretildikleri zamana çakılıp kalmamış, çağlar boyunca değerini korumuştur. Bu nitelikte eser yaratmak, iyi kitaplar okumaya bağlıdır. “İyi kitap” denince de ilk akla gelen, her biri, oluşturulduğu zamana ayna tutan klasiklerdir. Borges, “Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir” der. /Archive/2021/1/15/001804215-ic1.jpg BİR KİTAP EVLİYASIKitapların dili vardır. Ancak okumayı yaşam sayanlar çözmüştür kitapların o büyülü dilini. Sıradan okur, genellikle olayların çekiciliğine kapılır. Gerçek okur ise, olay örgüsünü kavramanın yanında, duyumsama-düşünme yeteneğini geliştiren, gücünü üretken kılan, gerçekle kurguyu özdeşleştiren bir algıyla yaklaşır kitaba.Dönüp dolaşıp, “İşte ben öyle bir okurum,” demek gibi bir saplantıya kapılacak değilim. Ama görüşlerime yönelik bir örnek vermem gerekiyorsa, “Okuduğunuz kitaplar az sayıda da olsa, onu tekrar tekrar, geçmişin tamamını belleğinize yerleştirircesine okuyun! / Bazıları yazdıklarıyla övünebilir, bense okuduklarımla gurur duyuyorum.” diyen görme duyusundan yoksun ama çağımızın neredeyse bir kitap evliyası sayılan Jorge Luis Borges’in adını öne çıkarırım...Bu bağlamda, okuma evreninde ancak küçücük bir gezegen oldukları duygusuna kapılan kitap tutkunları, kendilerini mutluluğa ermiş sayabilirler.KİTAP DÜNYASIKırk üç yılı bulan öğretmenliğimde John Steinback’in, Fareler ve İnsanlar, Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz, Albert Camus’nün Yabancı adlı az sayfalı romanlarını öğrencilere önerirken, onları dünya yazınının en büyük romanları arasına yerleştirirdim.Okuma dünyasına gözlerini yeni açan genç kızların yaratıcı dünyalarının irdeleyici yönelimlerini düşünerek Shakespeare’in deyimiyle, yaşımın “güze eriştiği” dönemimde, o üç romana son günlerde okuduğum Osamu Dazai’nin Öğrenci Kız¹ adlı 54 sayfalık romanını da ekliyorum.1909’da dünyaya gelen, çok kişiye aykırı düşecek olaylar yaşadıktan sonra, Japon geleneklerine uyarak 1949’da, hem de verimliliğinin doruklarındayken canına kıyan Osamu Dazai, bu romanını, bir okurunun kendisine gönderdiği günlüklerden esinlenerek yazmış. Bir solukta okunan Öğrenci Kız’da, Tokyo banliyösünde yaşayan isimsiz bir genç kızın bir gün içinde neler düşündüğünü, neler duyumsadığını, o sırada ne gibi değişimlere uğradığını anlatıyor.Yaşama hep dürüstlükle bakan Dazai, duygu içerikli bu gerçekçi romanında, gençlerin sesini çekinmeden aktararak modern yapıtlarından birini daha kazandırmış oluyor çağdaş dünya yazınına./Archive/2021/1/15/001816434-kapakic2.jpgDUYARLIK GEÇİŞMELERİOkuyanda etki yaratan her roman ona kendi duygu dünyasının kapısını da aralar. Gençliğinin daha ilk evresindeki öğrenci kız, romanın girişinde kendini duygularının karmaşık labirentlerinde buluveriyor:“Pat diye gözlerini açmak falan dedikleri şey yalan. Bulanık sudaki nişasta yavaş yavaş dibe çöküp de yüzeyin billurlaşması gibi, sonunda yorulup gözlerini açıyorsun. Sabahlarda hiç utanma yok. İçini dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil. Nefret ediyorum nefret. Sabahları en çirkin halim. Bacaklarım bitap, şimdiden hiçbir şey yapasım gelmiyor. Doğru dürüst uyuyamadığım için mi acaba? İnsanın sabahlarının, sağlığının zirvesinde olduğu falan yalan. Sabahlar gri. Hep aynı. Bomboş. Sabahları yataktayken hep karamsar oluyorum. Ne kadar ********* pişmanlık duygusu varsa bir anda içimi dolduruyor. Sabahlar işkence.”^Bu satırları okurken, “Kör talih, dünyayı değiştirmek için mi yaratılmışım!” diye başkaldıran Shakespeare’in yazgı vurgunu genç Hamlet’i canlanıyor gözümün önünde. Hemen ardından, kendilerine özgü bir dünyanın temelini atma savaşımı verirken canlarından olan gençler geliyor aklıma.Roman boyunca huzursuzluğu sürüyor öğrenci kızın. Garip adını koyduğu topal köpeğini o ağlamaklı haliyle görünce, “Garip’in bu acınası halinden nefret ediyorum. O kadar zavallı ki, dayanamayıp bile bile kötü davranıyorum ona. Garip, sokak köpeklerine benzediği için her an yakalanıp öldürülebilir. Ayağı da malum, kaçmaya çalışsa bile başaramaz. Hadi, Garip! Dağlara, bir yerlere kaç. Nasıl olsa kimse seni sevmeyecek. Bir an önce öl gitsin.” diyebiliyor.Her gün köpeklerin arabalar altında can verdiği, havlamalarını duymamak için ses tellerinin kesildiği, ayaklarının koparıldığı, ıssız yerlere götürülüp bırakıldığı bir vahşet ortamında kızın ona “Öl gitsin!” demesi yadırganmamalı.Yine de hangi koşullarda olursa olsun, umutsuzluğa kapılmanın ömrü uzun olmuyor gençlikte. İç dünyasında sevinç şarkıları söyleyen de sıkça ruhsal değişime uğrayan o öğrenci kızdır:“En iyisi doğa. Toprağın üzerinde yürürken kendimi seviyorum. Belli ki aklım biraz havada. Özgür bir kuş gibiyim. ’Dönelim, neye bakıp dönelim?/ Tarladaki soğanlara baka baka dönelim,/ Kurbağalar vıraklamadan artık eve dönelim.’ diye şarkı mırıldanırken amma da gamsız kızım diyerek kendi kendime sinirlenip, uzayan bir tek boyum diye düşünüp kendimden nefret etmeye başladım. İçimden iyi bir kız olmalıyım dedim.”KLASİKLERŞiir, anlatı, düşünce yazılarının çoğu, üretildikleri zamana çakılıp kalmamış, çağlar boyunca değerini korumuştur. O nitelikte eser yaratmak, iyi kitaplar okumaya bağlıdır. “İyi kitap” denince de ilk akla gelen, her biri, oluşturulduğu zamana ayna tutan klasiklerdir. Borges, “Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir.” der.¹ Osamu Dazai / Öğrenci Kız / Çeviren: Barış Bayıksel / Can Yayınları Modern Dizisi / 54 s. / 2020. Adnan Binyazar / Cumhuriyet Kitap EkiLacan'la mükemmel ego ve yanılsamalar!
Lacan'la mükemmel ego ve yanılsamalar! Écrits isimli kitabından dilimize ilk kez çevrilen iki metni içeren Psikanalizin Temel İlkeleri’nde, Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramı ve uygulamasının ego odaklı olmaması gerektiğini vurgulayan yaklaşımı sarsıcıdır. Psikanalizin henüz kuramsal altyapısının tamamlanmamış olduğunu söyleyerek onu kutsal mabedinden dışarıya çıkartmıştır. /Archive/2021/1/15/001320843-ic1.jpgFransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramının üzerinde halen tartışılması ve geliştirilmesi gereken bir kuram olduğunu vurgulayarak psikanalize devinimini yeniden kazandırmıştır.Freud’dan sonra boş kalan bu alan, psikanaliz kuramını dinsel bir öğreti gibi dondurarak sabitleştirmeye çabalayan psikanaliz derneklerince doldurulmuş olduğu için Lacan’ın bu çıkışı, kuramı yeniden gelişime doğru itecek bir sorgulamanın ve entelektüel katkının ortaya çıkmasını sağlamıştır.Psikanalizin Temel İlkeleri isimli kitapta yer alan Lacan’ın, Roma kongresindeki konuşması (1953), bize Freud adına öğretilmeye çalışılan kuramın Freud’un özgün kuramıyla pek çok zıtlıklar barındıracak biçimde dönüştürüldüğünü göstermektedir.PSİKANALİZ KURAMININ ÖZGÜN HALİ!Lacan konuştukça bu sapmalar ortaya dökülmüş ve Lacan psikanaliz çevresine hâkim olan dernekler ve topluluklarca engellenmeye çalışılmış ve dışlanmıştır. Aslında sorun sadece bu kadar sınırlı bir çevrenin içinde kalacak kadar ufak da değildir.Psikanaliz kuramının özgün hali sadece psikanalizle ilgilenen çevreleri ya da dinsel yapıları değil, dünyada birbiriyle kıyasıya mücadele içinde olan serbest piyasacı demokratik blok ile sosyalist bloğun ikisini birden ciddi biçimde rahatsız eden bazı gerçekleri ortaya dökmekteydi.Bu açıdan kuramın karşısında giderek genişleyen bir karşı cephe oluşmuştu. Birbirleriyle hiçbir konuda anlaşamayan iki zıt ekonomik ve politik model Freud’un kuramına karşı aynı cephede konumlandılar./Archive/2021/1/15/001333812-ic2.jpgYANILSAMALARİki zıt sistemin de bu açıdan ortak bir noktada konumlanmış olmalarının nedenini Marx’ın bir saptamasında bulabiliriz; nesne üreten öznenin yerini tüketime sunulan nesnelerin ürettiği bir öznenin almasının getirdiği bir zorunluluktur bu. Çünkü insanların yaşamlarındaki bu dönüşümle birlikte mükemmel egonun varlığına olan inanç her şeyden daha gerekli duruma gelmiştir.Ancak Freud’un psikanaliz sırasında keşfetmiş olduğu şey mükemmel egonun sadece bir yanılsama olarak ortaya çıkabildiği gerçeğiydi. Bu yanılsamayı gözlerden ırak tutan ego psikolojisinin karşısında, Lacan’ın Freud’un kuramını kaldığı yerden ayağa kaldırma çabası hiç de kolay bir süreç olmamıştır.Yanılsamaların toplumda heyecan yaratarak yoğun talep görmek gibi bir özellikleri vardır. İnsanlar sıklıkla kendilerine heyecan ve coşku veren yanılsamaları gerçeğe yeğlerler. Ne yazık ki bu durum psikanalizden geçmiş olsalar da psikanalistler için de geçerli olabilmektedir.Psikanalistle dernek arasındaki ilişki, derneğe kabul edilmek, dernek tarafından onaylanmak ve derneği yöneten güç olmak arzusu bağlamında, oldukça heyecan yaratıcı bir zemin doğurduğu için Lacan bu zeminde öznelerin kuramsal içeriğin ve doğru pratiğin uygulanmasının öğrenilmesine değil heyecan duygusunu yaşamaya yöneldiklerini vurgular./Archive/2021/1/15/001347031-ic3.jpgNEVROZU YARATAN GERÇEK NEDEN; EGO!Mükemmel psikanalist olma yanılsamasını güçlendiren bu zeminde sürecin mükemmel ego yanılsamasını güçlendirerek işlediğini çünkü bu imajın tam olarak bu yanılsamaya yaslandığını haklı olarak belirtir.Psikanaliz olarak adlandırılan tedavi süreci, psikanalize girmiş olan öznenin egosunun hatalı taraflarını anlayabilmek için psikanalistin egosunun bulunduğu konumu aktarım-karşıt aktarım zemininde bir mihenk taşı olarak alıp yürütülebilecek bir süreç midir?Psikanaliz pratiği açısından sorun tam bu noktada başlamaktadır. Psikanaliz kuramının ve uygulamasının bu çerçevede ele alınmasını savunanların kesin zaferlerini ilan ettikleri noktada Lacan Freud’un yere düşen bayrağını alarak bu yaklaşımın bir yanılsamaya dayandığını haykırmaya başlamıştır.Kendisi bir yanılsamadan başka bir şey olmayan ego nesnesi bu niteliğiyle nevrozu yaratan gerçek neden olduğu için bir nevrozun tedavisi, yanılsamadan ibaret olan bir egoyu mihenk taşı olarak ele alıp diğer egonun düzeltilmesi süreci olarak nasıl işleyecektir? Öznenin dış dünya ve kendisiyle ilgili yanılsamasının düzeltilmesi başka bir yanılsamayı güçlendirerek nasıl olanaklı olabilecektir?Psikanalistin egosunun da bir yanılsama olarak biçimlenmiş olmasına karşın bu yanılsama yumağının psikanalizden geçmiş olması ve bir dernek tarafından kabul edilmiş olduğu için kendisini bir mükemmellik abidesi halinde ortaya koyması psikanalizin sorunlarını ortadan kaldırmaktan çok onları katmerli hale getirmektedir./Archive/2021/1/15/001411734-kapak.jpg‘LACAN, ÖZNELER ARASILIĞI VURGULAR’Lacan bir özne kuramı ortaya koymamıştır. Öznellik adı altında ortaya konulan yaklaşım, ego psikolojisini Lacancı alanda restore etmek çabasından başka bir şey değildir. Lacan şunu şiddetle vurgular; psikanalistin analize gelen nörotik öznede okuması gereken şey öznellik değil, özneler arası zeminde dizgenin güncel bir okumayı sağlayıp sağlamadığıdır.Öznenin gösteren konumunda bulunması öznelliği değil özneler arası yapıyı önemli kılar. Özne konuştuğunda bu gücün dilini konuşur çünkü anlam oradadır. Bu nedenle Lacan öznelliğin yani intra-sübjektivitenin değil özneler arası durumun yani inter-sübjektivitenin önemine sürekli olarak vurgu yapar.Öznellik adı altında mükemmel egonun konumunu yeniden ortaya koyarak öznenin bu konumdan duygularının ve düşüncelerinin anlaşılmaya çalışılması bir hatadır çünkü bu yanılsamanın çözülmesini değil güçlenmesini sağlayacaktır. Empati analiz sürecinde olumlu değil toksik bir etki yapmaktadır. Bu kitapta Lacan’ın bu konularla ilgili ilginç ve ayrıntılı irdelemelerini bulabileceksiniz.Psikanalizin Temel İlkeleri / Jacques Lacan / Çeviren: Mutluhan İzmir / Çolpan Kitap / 188 s. / 2020. Mutluhan İzmirErol Bulut'tan kırmızıkart açıklaması
Erol Bulut'tan kırmızı kart açıklaması Kırmızı kartla oyun dışında kalan Mert Hakan Yandaş ile ilgili Bulut, "Evet bir profesyonel futbolcu, hatta Fenerbahçe'nin futbolcusu biraz daha sakin kalmalıydı. Ancak Aytaç'ın pozisyonu da kırmızı kart" dedi. Fenerbahçe Teknik Direktörü Erol Bulut kupada tur atladıkları için mutlu olduklarını söyledi. Kontrollü bir maç olduğunu kaydeden Erol Bulut, "Sonra maç biraz daha açıldı, iki taraf da pozisyonlar buldu. Hücum anlamında iki takımın da girişimleri oldu, duran toptan golü bulduk, maçın sonuna kadar koruduk skoru. Bundan dolayı mutluyuz. Futbolcularımı tebrik ediyorum" dedi."ÖMER FARUK KONUSUNDA BİZ ELİMİZDEN GELENİ YAPTIK"Ömer Faruk Beyaz ile ilgili gelen soruya yanıt veren Bulut, "Ömer Faruk ile ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Gereken bütün durumu sportif direktörümüz size izah etti. Benim burada bir şey söylemem doğru olmaz. Kendisiyle ilgili bir şey söyleyeyim, gerçekten yetenekli ve iyi bir futbolcu. Biz elimizden geleni yaptık, onu söyleyebilirim" ifadelerini kullandı./Archive%5C2021%5C1%5C14%5C215837874-fenerbahce-kasimpasa-fotograflar_7.jpgMüsabakanın 90'ıncı dakikasında rakibine yaptığı sert müdahaleden dolayı direkt kırmızı kartla oyun dışında kalan Mert Hakan Yandaş ile ilgili Bulut, "Evet bir profesyonel futbolcu, hatta Fenerbahçe'nin futbolcusu biraz daha sakin kalmalıydı. Ancak Aytaç'ın pozisyonu da kırmızı kart. Hakemin VAR'a çağrılması gerekirdi. Mert Hakan'ın pozisyonu da kırmızı karttı ama 2 kırmızı kart olması gerekirdi. Mert Hakan bir reaksiyon gösterdi. Bunu yarın konuşacağız" değerlendirmesinde bulundu.Diego Perotti'nin sakatlığıyla ilgili bir basın mensubunun sorduğu soru üzerine Bulut, şöyle konuştu: "Perotti çok önemli ve değerli bir futbolcu, Roma'da yaptıkları ortada. Bize katkı yapsın diye transfer edildi ama sakatlıklar onu bir türlü bırakmadı. Ameliyat olacak gibi gözüküyor, 8 aya kadar uzak kalabilir. Ayrılırsa oraya bir takviye kesinlikle yapacağız." cumhuriyet.com.trFjällbacka’da vukuat var!
Fjällbacka’da vukuat var! İsveç’in en çok satan yazarlarından Camilla Lackberg’in, İskandinav polisiyesinin nitelikli örnekleri Buz Prenses, Vaiz, Taş Ustası, Yabancı, Saklı Çocuk ve Denizkızı kitaplarının ardından yayımlanan serinin yedinci kitabı Hayalet Adası’nda; Erica ile Patrik’in küçük kızları ve yeni doğmuş ikiz oğullarıyla sakin balıkçı kasabası Fjällbacka’da kurdukları mutlu ve sakin dünya, yine bir cinayetle çalkalanıyor. /Archive/2021/1/15/000629332-ic1.jpgAltmıştan fazla ülkede yirmi milyondan fazla satmış romanlarıyla İsveçli yazar Camilla Läckberg bugün kuzey polisiyesi denince akla ilk gelen isimlerden biri. Romanlarının mekânı olarak seçtiği Fjällbacka’da, 1974’te doğan yazar, Göteborg’da iktisat öğrenimi görmüş ve bir süre Stockholm’de kurumsal şirketlerde çalışmış. Çocukluğundan beri hikâye anlatmayı çok sevdiğinin farkında olan Läckberg, bir yayınevinin düzenlediği yaratıcı yazma seminerine katılmaya karar vermiş ve sonradan ilk kitabı Buz Prenses’e dönüşecek olan öykü ortaya çıkmış.Romanlarının baş kahramanı Erica da kendisi gibi bir yazar. Fjällbacka’da geçen heyecanlı polisiyeler öylesine sevilmiş ki, devam romanları da art arda gelmiş. Seri İsveç’te televizyona da uyarlanmış.Camilla Läckberg’in romanları 2012’den beri ülkemizde de yayımlanıyor. Buz Prenses, Vaiz, Taş Ustası, Yabancı, Saklı Çocuk ve Denizkızı’ndan sonra, serinin yedinci kitabı Hayalet Adası da, Güneş Becerik Demirel’in çevirisiyle okurla buluştu.SAKİN BALIKÇI KASABASINDA CİNAYET!Hayalet Adası’nda, Erica ile Patrik’in küçük kızları ve yeni doğmuş ikiz oğullarıyla sakin balıkçı kasabası Fjällbacka’da kurdukları mutlu ve sakin dünya, yine bir cinayetle çalkalanıyor. Belediyede çalışan finans uzmanı oğulları Mats Sverin’den bir süre haber alamayınca dairesine giden anne ve baba, orada genç adamın cesedini bulur. Yaşlı çift, biricik oğullarının ölümü karşısında yıkılmıştır.Patrik olayı araştırmaya başlar. Matte’nin yakın bir zamana kadar Göteborg’da yaşadığı halde, doğduğu Fjällbacka’ya apar topar dönmüş olması, dedektifin kafasında bir soru işareti oluşturur. Kısa süre önce başka biri daha şehre dönmüştür: Matte’nin lisede âşık olduğu fakat sonra ayrı düştüğü kız arkadaşı Nathalie de küçük oğluyla beraber geri gelmiş, kasabaya komşu Gråskär’da, yani halk arasında bilinen adıyla Hayalet Adası’nda ailesinden kalan eve yerleşmiştir.Adada yüzlerce yıllık bir deniz feneri de vardır. Patrik, bu arada genç adamın spa olarak yeniden açılması planlanan eski bir otelin işleriyle ilgilendiğini de öğrenir. Kocası olaydan söz edince, Erica’nın liseden sınıf arkadaşları Matte ile Nathalie’yi iyi tanıdığı ortaya çıkar. Patrik, diğer polislerle beraber vakanın derinliklerine inerek katilin kim olduğunu araştırmaya koyulurken, Erica da üç küçük çocuğun zorlu yükümlülüklerine rağmen olaya karışmadan duramayacaktır./Archive/2021/1/15/000640926-kapakic3.jpgEVİ İÇİ ŞİDDET, UYUŞTURUCU VE POLİSİYE!İsveç’in en çok satan yazarlarından Camilla Läckberg’in; Erica’nın bir yandan çalışırken diğer yandan çocuklarıyla ilgilendiği ev içi hayatının, ona yardımcı olmak için olağanüstü çaba sarf eden Patrik’le ve kız kardeşi Anna’yla ilişkisinin, Patrik’in iş arkadaşlarının aile hikâyelerinin yanı sıra daha büyük meseleleri; örneğin ev içi şiddet ve uyuşturucu gibi konuları özenle işleyişi, romanlarını türün nitelikli örnekleri arasına sokuyor.Serinin diğer kitaplarında olduğu gibi, Hayalet Adası da incelikle yerleştirilmiş detaylarla örülü. Asıl büyük kahraman ise, gizemli ve cana yakın insanları, kimi zaman bir mezardan kimi zaman da yıllar öncesinden kalma sandıklardan çıkan hikâyeleri ve sevimli sükûnetiyle sanki yaz aylarını orada geçiriyormuşuz gibi tanıdık hissettiren muhteşem kasaba Fjällbacka.Hayalet Adası / Camilla Läckberg / Çeviren: Güneş Becerik Demirel / Doğan Kitap / 496 s. / 2020. Sıla ArlıOrtadoğu bataklığından Türkiye’ye bir sürek avı!
Ortadoğu bataklığından Türkiye’ye bir sürek avı! Melih Günaydın’ın ilk romanı Sürgün Avı yetkin bir siyasi polisiye. Zeytin Dalı Harekatı sürerken Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’ye etkilerine; göçmenler sorunu, terör örgütleri, para için sınır kaçakçılığına alet olan yoksul üniversite öğrencileri, korkusuz savaş muhabirleri üzerinden tanıklık sunan bir roman. /Archive/2021/1/15/000313835-ic1.jpgSürgün Avı’nda hikâyemiz üç koldan ilerliyor: İlk hikâye Terörle Mücadele Şube ekiplerinin Bağcılar’da bir mahalledeki hücre evine yaptığı baskınla açılıyor. Evin banyosundaki buzla doldurulmuş küvette Suriye uyruklu bir çocuğun cesedi bulunur. Çocuğun midesi ve böbrekleri alınmıştır. Cinayet Büro komiserleri Navi ve Arap derhal olay yerine çağrılır. Navi cesedi görür görmez olayın sanıldığının aksine organ mafyasının işi olmadığını anlar çünkü çocuğun bedeni son derece acemice açılmıştır.İkinci hikâyenin kahramanı Burcu Hanya ise başarılı bir savaş muhabiridir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekatı'nı takip etmek için uzun süredir bulunduğu Afrin’den İstanbul’a dönmeye hazırlanırken, arazide askerlere yardımcı olan, beraber çalıştığı ve çok sevdiği Salef ismindeki Suriyeli'nin cansız bedeni bir mezarlıkta bulunur. Açılmış mezarların görüntüsü ilk anda cinayetin mezar hırsızlarınca işlendiğini düşündürse de mezarların birinde bulunan cesedin çalınmış olması başka şüpheler uyandırır./Archive/2021/1/15/000327210-kapakic2.jpgİÇ SAVAŞ VE GÖÇMEN SORUNUÜçüncü hikâyede, Mekin ve Filit samimi iki arkadaştır. Mekin Urfa'lı bir Arap, Filit ise Bursalıdır. İki arkadaş İstanbul’da iş ararlarken Abdullah isimli bir iş adamı Urfa’dan kaçak mazot getir götür işi için yanında çalışmalarını teklif eder. Fakat başlarına bela açılmasından korktukları için yüksek ücretine karşın bu işi kabul etmezler. Ne var ki Mekin’e acil olarak para gerekince iş adamının kapısını çalmaya mecbur olurlar.Anlaşmanın yenilenen koşullarında kaçıracakları şey, mazot değildir. Mekin ve Filit, karşılığında çok iyi para alacakları bu anlaşmayı reddedemeyerek sınırı geçerler. İşler yolunda gitmez, diğer kaçakçılarla kanlı bir çatışma yaşanır. İçlerinde Suriyeli bir anne ve kızın da olduğu bu çatışmada anne öldürülünce iki arkadaş kızı yanlarına alarak Türkiye’ye kaçarlar. Ve geriye bu üç hikâyenin kahramanlarının olayların akışı ekseninde karşılaşmaları kalır.Olaylar her ne kadar Türkiye’de geçiyor olsa da yaşananların temelinin atıldığı coğrafya, Ortadoğu bataklığı. Sürgün Avı, Zeytin Dalı Harekatı sürerken Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’ye etkilerine göçmenler sorunu, terör örgütleri, para için sınır kaçakçılığına alet olan yoksul üniversite öğrencileri, korkusuz savaş muhabirleri üzerinden tanıklık ettiğimiz bir roman.Aksiyon ve kaçma kovalamaca sahneleri fazla. Ayrıca yazarın bu ilk roman heyecanıyla birçok konuya aynı anda değinmek istemesi ve olan bitenleri birbirine bağlama gayreti konunun bir miktar önüne geçmiş. Yine de yazarın ikinci romanını bekleyeceğimiz sürükleyicilikte bir roman Sürgün Avı.Sürgün Avı / Melih Günaydın / Dipnot Polisiye / 301 s. Çağatay YaşmutZiraat Türkiye Kupası'ndaçeyrek finale yükselen takımlar belli oldu
Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu, kura bugün. Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek finale yükselen takımlar belli oldu.Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle bu sezon uygulanan statü gereği tek maç eleme usulüne göre oynanan son 16 turu maçlarında rakiplerine üstünlük kuran Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Aytemiz Alanyaspor, Demir Grup Sivasspor, Medipol Başakşehir, Fraport TAV Antalyaspor ve İttifak Holding Konyaspor adlarını çeyrek finale yazdırdı.Türkiye Futbol Federasyonundan yapılan açıklamaya göre, Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri Orhan Saka Salonu'nda gerçekleştirilecek kura çekimi, saat 14.30'da başlayacak.Tek maç eleme usulüne ve seribaşı sistemine göre oynanacak çeyrek finalde müsabakalar, kurada küçük numarayı çeken takımların sahasında yapılacak. Çeyrek final eşleşmelerinin ardından yarı final kura çekimi de gerçekleştirilecek. Ziraat Türkiye Kupası'nda çeyrek final karşılaşmaları 9, 10 ve 11 Şubat, yarı final maçları ise 16, 17 veya 18 Mart tarihlerinde oynanacak.Kupada son 16 turu maçlarının ardından seri başı ve seri başı olmayan takımlar şöyle:Seribaşı: Aytemiz Alanyaspor, Beşiktaş, Demir Grup Sivasspor, Medipol BaşakşehirSeribaşı olmayan: Fenerbahçe, Fraport TAV Antalyaspor, Galatasaray, İttifak Holding Konyaspor AAOsmanlı’yıkurtarma mücadelesi! BarışDoster'in yazısı...
Osmanlı’yı kurtarma mücadelesi! Barış Doster'in yazısı... Ahmad; kitabında Jön Türkler ve onların 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni kurtarma mücadelesine odaklanıyor. Kitabının, Türkçede ilk baskısı 1971’de Sander Yayınevi’nce yapılan “İttihat ve Terakki” adlı çalışmanın devamı niteliğinde olduğunu vurguluyor. Ahmad’ın kitabı, önsöz, prolog (öndeyiş), epilog (sondeyiş) dışında, 7 bölümden oluşuyor. Çok zengin bir kaynakçası olan kitap, yıl yıl gelişmeleri anlatıyor. Savaş boyunca yaşanan politik, diplomatik, ekonomik, askeri olayları büyük bir titizlikle ortaya koyuyor. /Archive/2021/1/15/000102883-ic1.jpgFeroz Ahmad, çok önemli bir tarihçi. Türkiye’de de iyi tanınıyor. Yıllardır ülkemizde yaşıyor. Osmanlı Devleti’nin son dönemi, Jön Türkler, İttihat ve Terakki üzerine çalışmalarıyla biliniyor. 1938’de Hindistan’da Delhi’de doğan, Delhi Üniversitesi’nde tarih okuyan, Londra Üniversitesi’nde İttihat ve Terakki konulu doktorasını ünlü tarihçi Bernard Lewis’in danışmanlığında yazan Ahmad, kısa süre önce çıkan Jön Türkler jisimli kitabında değerli bilgiler veriyor. Önemli saptamalar yapıyor.“İttihat ve Terakki”, “Modern Türkiye’nin Oluşumu”, “Demokrasi Sürecinde Türkiye”, “İttihatçılıktan Kemalizm’e”, “Bir Kimlik Peşinde Türkiye”, “Jön Türkler ve Osmanlı’da Milletler” gibi kitaplarından da tanıdığımız Ahmad; kitabında Jön Türkler ve onların 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni kurtarma mücadelesine odaklanıyor. Kitabının, Türkçede ilk baskısı 1971’de Sander Yayınevi’nce yapılan “İttihat ve Terakki” adlı çalışmanın devamı niteliğinde olduğunu vurguluyor. Ahmad’ın kitabı, önsöz, prolog (öndeyiş), epilog (sondeyiş) dışında, 7 bölümden oluşuyor. Çok zengin bir kaynakçası olan kitap, yıl yıl gelişmeleri anlatıyor. Savaş boyunca yaşanan politik, diplomatik, ekonomik, askeri olayları büyük bir titizlikle ortaya koyuyor. Yalın ve akıcı dili nedeniyle de kitabı Türkçeye çeviren Tansel Demirel’i de kutlamak gerekiyor./Archive/2021/1/15/000114243-kapakic2.jpgMİLLİ MÜCADELE VE İTTİHATÇILARAhmad, kitabında siyasi tarihimizin fedakâr fedaileri Jön Türkleri ve İttihatçıları anlatırken, İstanbul’da kalan İttihatçı liderlerin yargılanmasına da değiniyor ve şunları yazıyor: “Mahkeme önüne çıkarılanlar, kaçan İttihatçı liderlere kıyasla ikinci derecede kişilerdi. Ülkenin geleceği için daha önemli olan faktör, on yıllık meşrutiyet devrinde bütün Anadolu’da ortaya çıkan yerel düzeydeki İttihatçı lider kadrolardı. Bu kişiler, İzmir’in Mayıs 1919’da Yunanlar tarafından işgaline karşı Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen milli direnişin belkemiğini oluşturacaktı”.II. Meşrutiyet’in 11. yıldönümünde, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan kongrede Mustafa Kemal, “Kuva-yı Milliye’yi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır” diyordu. Sivas Kongresi’nde tek çatı altında birleşecek olan millici güçlerin, yani Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kadroları, ağırlıklı olarak eski İttihatçılardan oluşuyordu. Sultan Vahdettin ise Sevr Antlaşması’nı Saltanat Şurası’nda şu sözlerle savunuyordu: “Tamamen yok olmaktansa, zayıf da olsa bir varlık olarak yaşamak daha iyidir”.Ahmad kitabını şöyle bitiriyor: “1926’da Mustafa Kemal’e suikast girişimi, İttihatçılık macerasının son noktasıydı. Ama İttihatçı hareket, modern tarihe damgasını vurmuş, hiçbir zaman unutulmamıştı. Celâl Bayar, 27 Mayıs 1960 sonrasında askeri mahkemede yargılanırken şöyle demişti: “Unutulmasın ki ben bir İttihatçıyım”. 1982’de de kendisiyle mülakat yapan gazeteciye şunları söylemişti: “Ben İttihat ve Terakki Üniversitesi’nde okudum… Ben önce İttihatçıyım. Hâlâ da İttihatçıyım. Her şey ondan sonra gelir…”Feroz Ahmad, Jön Türkler - Osmanlı İmparatorluğu'nu Kurtarma Mücadelesi 1914 – 1918 / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 298 s. / 2020. Barış Doster