Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Friday, 09.19.2025, 03:56 AM (GMT)

News - Haberler

Fenerbahçe Opet - EczacıbaşıVitrA'yıyendi

Fenerbahçe Opet - Eczacıbaşı VitrA'yı yendi Fenerbahçe Opet - Eczacıbaşı VitrA: 3-1 /Archive%5C2021%5C1%5C17%5C195315258-fenerbahce-opet-eczacibasi-vitra-3-1_6.jpgSALON: TVF Burhan Felek Vestel Voleybol SalonuHAKEMLER: Nurper Özbar, Metin Korkut.FENERBAHÇE OPET: Busa, Bahar, Naz, Mihajlovic, Dicle Nur, Vargas, Melis (L),Cansu, Aylin, Beliz.ECZACIBAŞI VİTRA: Thompson, Ogbogu, Boskovic, Hande, Beyza, Elif, Simge (L),Saliha, Fatma, Yasemin, Mirkovic.SETLER: 3-1 (25-13, 25-17, 21-25, 25-23)SÜRE: 108 dakika (25,25,28,30)Misli.com Sultanlar Ligi 18'inci hafta erteleme maçında Fenerbahçe Opet sahasında konuk ettiği Eczacıbaşı VitrA'yı 3-1 mağlup etti. DHA

Sağlık Bakanlığıson koronavirüs tablosunu paylaştı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Sağlık Bakanlığı son koronavirüs tablosunu paylaştı Sağlık Bakanlığı, son koronavirüs tablosunu paylaştı. Tabloya göre, 6 bin 436 kişiye vaka, 803 kişiye koronavirüs hasta (Covid-19) tanısı konuldu. 165 kişi daha yaşamını yitirdi. Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu'nun güncel verileri paylaşıldı.Türkiye'de koronavirüs nedeniyle 165 yurttaşın daha yaşamını yitirdiğini, 6 bin 436 kişiye vaka, 803 kişinin koronavirüs hastası olarak tespit edildiğini bildirdi. Koronavirüs nedeniyle 23 bin 997 kişi yaşamını yitirirken, koronavirüs vaka sayısı 2 milyon 387 bin 101'e yükseldi. Bugün iyileşen sayısı 8 bin 812 oldu.  AĞIR HASTA SAYISI 2 BİN 201Tabloya göre, toplam test sayısı 27 milyon 372 bin 81, toplam ağır hasta sayısı 2 bin 201, toplam iyileşen sayısı 2 milyon 262 bin 864, bugünkü test sayısı 148 bin 636 olarak kayıtlara geçti.Türkiye'nin 17 Ocak 2021 güncel koronavirüs tablosu şöyle:/Archive/2021/1/17/191524780-17-ocak-2021-korona-tablosu.jpg cumhuriyet.com.tr

İntizar'ın babasıyaşamınıyitirdi

İntizar'ın babası yaşamını yitirdi Muğla’nın Ula ilçesinde yaşayan şarkıcı İntizar'ın babası Cemal Arslan (85), solunum yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Ula’nın Akyaka Mahallesinde yaşayan şarkıcı ve besteci İntizar’ın babası Cemal Arslan, 2 hafta önce solunum güçlüğü çekmesi nedeniyle Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedaviye alındı. Asker emeklisi olan Arslan’ın, bugün öğle saatlerinde solunum yetmezliği tedavisi gördüğü Yoğun Bakım Ünitesi'nde kalbi durdu. Cemal Arslan, doktorların tüm  müdahalesine rağmen yaşamını yitirdi. Ünlü şarkıcı İntizar’ın da babasının rahatsızlığı nedeniyle uzun süredir Muğla’da olduğu öğrenildi. Arslan’ın cenazesinin yarın Muğla Adli Tıp Kurumu Morgu’ndan alınıp defnedileceği İzmir’e getirileceği belirtildi. DHA

Malatyaspor'dan Rizespor'a farklıtarife!

Malatyaspor'dan Rizespor'a farklı tarife! Yeni Malatyaspor - Çaykur Rizespor: 4-1 /Archive%5C2021%5C1%5C17%5C181008934-yeni-malatyaspor-caykur-rizespor-4-1_10.jpgSTAT: Yeni MalatyaHAKEMLER: Hüseyin Göçek, Kamil Çetin, Candaş Elbil YENİ MALATYASPOR: Ertaç - Umut (Dk.87 Zuqui), Wallace, Hadebe, Fofana (Dk.46 Hafez), Semih (Dk.46 Acquah), Youssuf, Chebake, Zeki (Dk.46 Mustafa), Kubilay, Adem (Dk.80 Ahmed)ÇAYKUR RİZESPOR: Tarık - Abdullah, Selim, Michalak (Dk.80 Mithat), Skoda (Dk.69 Kemal), Donsah, Emir, Onur, Andrade (Dk.63 Samudio), Melnjak (Dk.80 Alberk), Doğan (Dk.63 Tunay)GOLLER: Dk.46- 49 Kubilay, Dk.60 Umut, Dk.73 Mustafa (Yeni Malatyaspor) Dk.27 Skoda (Çaykur Rizespor)SARI KARTLAR: Melnjak, Skoda (Çaykur Rizespor)Süper Lig'in 19'uncu haftasında Yeni Malatyaspor, sahasında Çaykur Rizespor'u 4-1 mağlup etti.3'üncü dakikada Fofana, ceza sahası içerisine rakiplerini geçerek girdi, şutunu çekti, top kaleci Gökhan'da kaldı.20'nci dakikada Fofana'nın ceza sahası dışından çektiği sert şutunu kaleci kurtardı.27'nci dakikada sağ kanattan ceza sahasına yerden açılan ortada top Hadebe'nin eline çarptı. Hakem Hüseyin Göçek, Video Yardımcı Hakem (VAR) odasından gelen uyarıyla pozisyonu izleyerek, penaltı noktasını gösterdi. Topun başına geçen Skoda'nın şutunda meşin yuvarlak ağlarla buluştu: 0-1.37'nci dakikada sağ kanatta Michalak'ın açtığı ortaya iyi yükselen Skoda kafa vuruşunu yaptı, top auta çıktı.45+3'üncü dakikada Youssuf'un ortasına iyi yükselen Kubilay'ın şutu üstten auta çıktı.46'ncı dakikada sağ kanattan Mustafa'nın açtığı ortaya gelişine ayağının arkasıyla vuruşunu yapan Kubilay'ın şutu ağlara gitti: 1-1.49'uncu dakikada Adem'in sol kanattan açtığı ortaya iyi yükselen Kubilay'ın vuruşunda top ağlarla buluştu: 2-1.60'ncı dakikada ceza sahası dışından Hafez'in açtığı ortaya iyi yükselen Umut'un vuruşunda meşin yuvarlak filelerle buluştu: 3-1.67'nci dakikada ceza sahası dışından Youssuf'un sert şutu savunmaya çarparak az farkla kornere çıktı.73'üncü dakikada Adem'in pasıyla ceza sahası dışında topla buluşan Mustafa'nın sert şutu kalecinin solundan ağlarla buluştu: 4-1.88'inci dakikada ceza sahası içerisine atılan ortada kaleci ile karşı karışa kalan Kubilay'ın vuruşunda top auta çıktı.Karşılaşmada Yeni Malatyaspor'un 4-1'lik üstünlüğü ile noktalandı. DHA

Beşiktaş-Galatasaray 11'ler belli, sürpriz isimler sahada

Beşiktaş-Galatasaray 11'ler belli, sürpriz isimler sahada Beşiktaş-Galatasaray derbisi öncesi 11'ler belli oldu. Süper Lig'in 19. haftasında Beşiktaş ile Galatasaray arasında yapılacak derbi maçın hakemleri ve takım kadroları şöyle:Stat: Vodafone ParkHakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık OngunBeşiktaş: Ersin Destanoğlu, Rosier, Vida, Montero, Rıdvan Yılmaz, De Souza, Atiba, Ghezzal, Oğuzhan Özyakup, Larin, AboubakarGalatasaray: Okan Kocuk, Şener Özbayraklı, Luyindama, Marcao, Saracchi, Taylan Antalyalı, Etebo, Oğulcan Çağlayan, Belhanda, Arda Turan, Diagne cumhuriyet / Spor

Boşanmak istediği MesutÖztürkmen'in falçatalısaldırısına uğradı: 'Beni hâlâöldürmekle tehdit ediyor'

Boşanmak istediği Mesut Öztürkmen'in falçatalı saldırısına uğradı: 'Beni hâlâ öldürmekle tehdit ediyor' Bakırköy’de bir alışveriş merkezinde eski eşi tarafından yüzü falçatayla kesilen 28 yaşındaki Ukrayna uyruklu Anna Butim, yaşadığı dehşet anlarını anlattı. Olayın ardından korku yaşadığını ifade eden Butim, “Benim saçımı tuttu, yüzümü kesti. Beni öldürmek istedi. Boynuma girmedi” dedi. Ukraynalı Anna Butim (28), 15 Ocak günü Bakırköy’de bir alışveriş merkezinde boşanma sürecinde olduğu eşi tarafından falçatalı saldırıya uğradı. Butim, yüzüne aldığı darbeler sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Polis ekipleri tarafından gerçekleştirilen çalışmalar sonucu şüpheli Mesut Öztürkmen yakalanarak gözaltına alındı. Şüphelinin intihara teşebbüs ve tehdit suçundan da kaydı olduğu ortaya çıktı. Mesut Öztürkmen, emniyetteki işlemlerinin ardından çıkarıldığı adil makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderildi."İKİ GÜN AVM’DE BEKLEDİ"Yüzünde derin yaralar bulunan Butim, “Eski kocam yaptı. Ben boşanmak için dava açtım. O beni tehdit etti. Beni öldüreceğini söyledi. O benim adresimi bilmiyordu. Kız kardeşim benimle görüşmek için geldi. Instagram’a fotoğraf attık. Işık vardı sadece. Nerede olduğumuzu yazmadık. Instagram’dan gördü. İki gün AVM’de bekledi. Biz oraya geri gittik. Orada oturduk” diye konuştu."BENİM SAÇIMI TUTTU, YÜZÜMÜ KESTİ"Çok korktuğunu ifade eden Butim, “Denize doğru bakıyorduk. Arkamızda da çok insan vardı. O arkadan koşa koşa geldi. Benim saçımı tuttu, yüzümü kesti. Beni öldürmek istedi. Boynuma girmedi. Kız kardeşimle tuttuk. Güvenlik tuttu. Benim yanıma daha gelmesin. Hapse kapatılmasını çok istiyorum. Çünkü çok korkuyorum” dedi.Butim, Twitter hesabından da paylaşım yaparak şu ifadeleri kullandı:"Boşanmak istediğim hakkında uzaklaştırma kararı bulunan adam tarafından falçata ile saldıraya uğradım.Yüzüm felçli kalacak. Ve beni hâlâ öldürmekle tehdit ediyor. Allahım lütfen beni koru." cumhuriyet.com.tr

MesutÖzil’den’67’paylaşımı

Mesut Özil’den ’67’ paylaşımı Fenerbahçe ile transferi konusunda prensipte anlaşan Mesut Özil, sosyal medya hesabından ’67’ numara paylaşımı yaptı. /Archive/2021/1/17/181037464-mesut-ozilden-67-paylasimi_1.jpgFenerbahçe ile transferi konusunda prensipte anlaşan Mesut Özil, sosyal medya hesabından ’67’ numara paylaşımı yaptı.Fenerbahçe ile prensip anlaşmasına varan dünyaca ünlü futbolcu Mesut Özil, sosyal medya hesabından ’67’ paylaşımı yaptı. Özil, memleketi Zonguldak’ın plakası olan ’67’ numarayla adeta sarı-lacivertlilerde giyeceği forma numarası konusunda da mesaj verdi. İHA

İsrail’de Pfizer aşısınıolan 13 kişi yüz felci geçirdi

İsrail’de Pfizer aşısını olan 13 kişi yüz felci geçirdi İsrail'in Yediot Aharonot gazetesi, 13 İsrail yurttaşının, Pfizer şirketinin koronavirüs aşısının ilk dozundan sonra fasiyal sinir (beyinden çıkıp yüz kaslarına giden sinir) felci yaşadığını belirtti. Pfizer/BioNTech’in geliştirdiği koronavirüs aşısının İsrail’deki uygulamalarında 13 kişi yüz felci geçirdi. İsrail'in Yediot Aharonot gazetesinin haberine göre, "Bakanlığın verilerine göre en az 13 kişi parezi semptomları geliştirdi, ancak sağlık sisteminin içindeki doktorlar bu tür vakaların sayısının uygulamada daha fazla olduğuna inanıyor” ifadesini kullanıldı.İSRAİL SAĞLIK BAKANLIĞI’NDAN AÇIKLAMASputnik Türkçe’nin aktardığına göre İsrail Sağlık Bakanlığı, ilk dozun uygulanmasından sonra parezi semptomları geliştirenlerin, iyileşinceye kadar ikinci aşıyı ertelemeleri gerektiğini açıkladı. Aşıyı yaptıranların arasından bir kişi, aşı uygulamasından birkaç dakika sonra çenesinde ve ağzında garip hisler oluştuğunu şu şekilde anlattı:"En az 28 saat boyunca bu şekilde devam etti. Tamamen yok olduğunu söyleyemem, ancak bunun dışında başka herhangi bir ağrı hissetmiyorum.”İsrail’de Kovid-19 aşılaması 20 Aralık’ta başlamış, aşının ikinci dozu 10 Ocak’ta uygulanmaya başlanmıştı. cumhuriyet.com.tr

Ateşİlyas Başsoy ile Radikal Sevgiüzerine...

Ateş İlyas Başsoy ile Radikal Sevgi üzerine... Radikal sevgi, seçimler, kazananlar ve kaybedenler üzerine, CHP'nin 31 Mart'taki yerel seçim kampanyasını yöneten Ateş İlyas Başsoy ile bir söyleşi... "Radikal Sevgi"... Türkiye'nin son 2 yılda yaşadığı en büyük siyasal dönüşümü sağlayan 31 Mart seçimlerinin değişimi, dönüşümü ve uygulanabilirliğini kanıtlayan iki kelime. Kavramın yaratıcısı Ateş İlyas Başsoy.Başsoy'un adını 10 sene önce rafta duran bir kitabını fark etmeyle keşfettim, takip ettim. İlk siyasal iletişim kitabı "AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder"le hiç tanıdık olmadığımız yöntemi ve bunun nelere sonuç verdiğini anlatıyordu.AKP'yi 2009'da Antalya'da ilk kez yenerken de, 31 Mart yerel seçimlerinde de CHP'nin kampanyalarını yöneten isimdi. İki kitap yazdı: "Seveceksen Radikal Sev-1", "Hepimiz aynı belediye otobüsündeyiz-2" bu kez AKP'nin neden kaybettiğini, CHP'nin neden kazandığını bizlere anlatıyordu.Başsoy, Türkiye tarihindeki Aydınlanma'nın zirve yaptığı dönemlerdeki ruhla harekete geçildiğinde başarının mümkün olabileceğini gösterdi.   /Archive/2021/1/17/172346997-2-kitap-yanyana.jpgBaşsoy ile bu iki kitabı ve kitabın anlattıklarını konuştuk. - Başlarken, ilk kitapta asıl başlangıç noktanızın, 70'lerin mahalledeki sol kültürünü, sokağa yansımasını, politikayı ve insanı kapsayıcılığını işaret ediyorsunuz. Farklı siyasi yönelimler tarafından, taklit edile edile değiştirilen, dönüştürülen ötekini anlama, ötekiyle bir arada olma halini kısaca. Varken, "yok edilen" bir kültürün yöntemini, yeniden siyasal iletişimin merkezine alıyorsunuz, güncelleyerek yeniden kullanıyorsunuz. Bu önermeye katılır mısınız? Kitap Mihail Bachtin’den bir alıntıyla başlıyor: “Sözcükler kiralıktır”… Hiçbir sözcüğün, hiçbir fikrin mülkiyeti bizde değil, her fikir insanlık tarihi kadar eski. Miladı yetmişlere koymuş gibi görünsem de bunun öncelikli nedeni benim 1971 doğumlu olmam. Köy Enstitüleri, idealist öğretmenler çağı, okuma yazma seferberlikleri, otuzlar, kırklar, ellilerdeki mücadeleler ve altmışlar da var. Daha geriye de gidilebilir, Celali isyanlarına, İkinci Mahmud dönemine, Osmanlı Rus Savaşları sonrası kuşağa. Türkiye’de Radikal İslam tüm bu deneyimleri çaldı ve sahiplendi. Mahir Çayan uzun bir süre Radikal İslamcıların bolca alıntıladığı kişilerden biriydi. Devrimci söylemle, arabesk cıvık bir mağdur edebiyatını harmanlayıp kendi dillerini yaratmaya çalıştılar. Ben CHP’lilere “bize ait” o “söz”ü tekrar anımsatmaya çalıştım. Bülent Ecevit’in de kullandığı sözü… Salon solcularında değil, ter kokan işçilerde, küf kokan kondularda yankı bulan sözü. - Bu sorudan devamla, önermeyi kabul ettirmekte yaşadığınız zorlukları asıl olarak ikinci kitapta anlatıyorsunuz. Kabul görüyor ancak çoğu zaman akamete de uğruyor, sizin de artık umudu kestiğiniz anlar oluyor nadir de olsa. Ancak uzun bir süreç bu anlattığınız üzere. Genel başkanla ilk doğrudan temasta, 31 Mart'a hazırlıkta partinin yeniden örgütlenmesinde, fikirlerin kabulü noktasında. Büyük matematiksel hazırlıklar gerektiren sosyolojik gözlemler silsilesi bir yerde. Karar verici noktada destek görseniz de, CHP ve diğer muhalefet buna hazır mıydı, yoksa mecbur muydu? CHP, “Batı’daki partiler gibi. İçinde dünyaya çok farklı bakan insanlar var. %10 barajı veya “şeriat tehdidi” olmasa bu kadar farklı insan bir araya gelmezdi. Tepede “emreden” bir patron ve aşağıda emirleri uygulayan “personel” CHP’de yok. İyi ki de yok… Bu nedenle “CHP şöyle yaptı, böyle karar aldı” gibi cümleler kurarken bir CHP yöneticisi çıkıp “Hayır ben buna katılmıyorum” diye açıklama yapabilir. Genel Başkan herkesi dinleyen ama gerektiğinde kararını net biçimde veren bir kişi. Buna rağmen içeride itirazlar olabiliyor, gruplaşmalar olabiliyor, ki bu da olması gereken bir şey aslında. Ben düşüncelerimi dışarıdan bir ses olarak Genel Başkan’a her zaman aktardım. BirGün’de köşemde yazdım, Kılıçdaroğlu’na sunumlar yaptım, sosyal medyada elimden geldiğince konuştum. Hiçbir zaman yalnız değildim. 2011 baskılı “AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?” adlı kitabım benim gibi düşünen binlerce insanla bir araya gelmemi sağladı. Şimdi de bu yoldaşlık artarak devam ediyor. Aynı demde olduğum insanlar her ilde, her mahallede seslerini yükseltiyor. Kişiler değil fikirler önemli. Ben hiç olmasam bile bayrağı taşıyacak, CHP veya memleket için diyalojik iletişimi, radikal sevgiyi sahiplenecek yüzbinler var./Archive/2021/1/17/172409717-ad3002fc-c54c-408e-9af6-acb75e286feb.jpeg- İlk kitap "Seveceksen Radikal Sev". CHP'nin 31 Mart'ta 11 Büyükşehir'i kazanırken, yaşadığı söylem ve politika dönüşümün 'teorik' yönünü, algı dünyasını değiştirmesine vesile olan kavramları kapsıyor. Radikal sevgi tek başına "sevgi manifestosu" elbette değil. Karşıdakini anlama, ötekileştirmeden anlaşabildiği oranda iletişim kurma deneyimi denilebilir. CHP ve Millet ittifakı buna yaklaştığı oranda başardı deniliyor kitapta. Artık bu teorinin bir kitabı var sayenizde. Bunu artık karşı taraf, rakipler tekrar kullanırsa sonucu aynı olabilir mi bu saatten sonra? Şartlar ne kadar uzak olsa da tabi ki...Aslında kitaplarımda onlara da “diyalojik iletişim”i öneriyorum. Keşke bir an önce tüm partiler bu fikri benimsese. AKP ve MHP gücünü zıtlaşmadan alıyor. Bir düşmanları kalmasa bile düşman yaratmak zorundalar. Benzer biçimde CHP içinde, “Ana Muhalefet Bakanlığı” reflekslerinde olan insanlar var. Bunlar da güçlerini zıtlaşmaktan alıyorlar. İllaki milletvekili olarak düşünmeyin, dönüştürücü olmayan, kendi köyünün önyargılarını sivriltip kitleyi kara girdaba sürükleyen ve bundan nemalanan “muhalefet esnafları” var. AKP bu muhalefet esnaflarından çok güzel beslendi, daha geçen hafta Erdoğan o kesime güzel bir pas attı. Dozunda rekabet faydalıdır. Hep birlikte “Nasıl daha faydalı oluruz?” diye rekabet etsek örneğin. Rakibimiz Güney Kore veya Polonya olsa. Sporda, sanatta, bilimde rekabet tüm gelişmiş ülkelerin temel motivasyon kaynağı, bizde hayat siyasette rekabete ve yüz yıldır çözülmeyen konular üzerinde patinaja odaklanıyor. KURUMSALLIK İÇİN CESARET- İkinci kitap "Hepimiz aynı belediye otobüsündeyiz". Bunun CHP'de ve diğer ittifak üyeleri nezdinde kabülünün hiç de kolay olmadığını somut örnekler üzerinden anlatıyor. Tamam seçimler kazanıldı, algı değişti, yöntem farklılaştı. Bunun politika olarak devam ettirildiğini görsek de, sürekli dile getirdiğiniz "siyaset esnafı" kategorisinin varlığına rağmen kurumsallaştığını görebilecek miyiz? “Bulutsuzluk Özlemi” ülkemizin en iyi rock gruplarından birinin adı. “Kurumsallık Özlemi” diye bir grup da ben yapabilirim. Hiçbir cümlenin bitmediğini, gerçekte “nokta” diye bir işaret olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Ben diyalojik iletişimden yanayım ama karşımdaki “diyalektik iletişim” istiyor; ben iki taşı üst üste getirmeye çalışırken bir diğeri o taşları tekmeliyor. Bu devinim hep sürecek. Mücadelenin bitmeyeceğini bir kez kabullenince, umutsuzluk çukuruna düşme ihtimali azalıyor. Dünyanın yaşı karşısında bir göz kırpma süresi kadar bir ömrümüz var. Bu ömrü ne yaparak geçireceğiz? Dönüştürücü olmayan, çoğu zaman “Yuh”, “Bu kadar da olmaz” vs ünlemlere indirgenmiş bir muhalefet tarzına mı saplanacağız, yoksa nefesimizi boşa tüketmeyip gece gündüz dünyamız için mi çalışacağız? Bu konular “fasa fiso” mu? 1945’de tamamı bombalanmış Almanya, 1960’da Türkiye’den işçi talep etmeye başladı. Biz şekil üzerinden gereksiz tartışmalarla, cehaleti körükleyerek birbirimizi yerken dünya boş durmuyor. Herkes her yerde üretiyor. AKP’den hayırlı bir şey beklemek hayalcilik ama AKP’ye oy veren, bunu maruz kaldığı büyük ideolojik manipülasyon nedeniyle yapan milyonlarca yoldaş adayımız var. Belediye seçimlerini kazanmak bu insanlara ulaşmak için çok büyük bir adım. 1994’de on dört yaşında olan bir çocuk, şu anda kırk yaşında. Büyük kentleri çevreleyen varoşlarda yaşayan yirmi milyon kent yoksulu ömürlerinde ilk kez “sosyal demokrat” bir yönetimle tanışıyor. CHP bu fırsatı gördüğü ve kullandığı oranda başarılı olacak. Yapılanın bir “reklam kampanyası” olmadığı, bir “ruh değişimi” yaşandığını ve bunu yaymanın boynumuzun borcu olduğunu anlarsak bu pası gole çevirebiliriz. Bunun için CHP yöneticilerinden daha cesur ve kararlı olmalarını bekliyorum.- Başarıya ulaşan 31 Mart stretejisi, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de uygulanabilir mi ve olursa nasıl olabilir?Seçimler sadece sandığa giderek yapılmıyor. Hayatımızın her alanında, her anında seçimler yapıyoruz. Bu nedenle sandıkla olanlar dahil, tüm seçimlerimizde önceliğimizi bizi dinleyen, bizi ölçüp biçen büyük halk kitlelerine vermeliyiz. Uğur Mumcu’nun unutulmaz sözüyle “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” Radikal Sevgi kavramını da anlamadan yaftalayabilirler. Suyun başındakileri sevmek zorunda değiliz, ben de sevmiyorum. Radikal Sevgi herkesi sevmek, leş gibi bir trolü, gözü dönmüş diktatörleri sevmek veya “Pollyanna” olmak değil. Radikal Sevgi “çok sevmek” veya “damardan sevmek” de değil. Radikal Sevgi, “bir şekilde” karşı kampta yer alan milyonlarca insanı ötekileştirmemek, bloklaştırmamak, Aleviliğin harika felsefesinde olduğu gibi “elimize, dilimize, belimize” sahip çıkmak demek. Sevginin köküne inmek, karşılıksız kök sevgiyi aramak ve bizi sevmemeye şartlandırılmış kitleleri anlamaya gayret etmek… Karagöz’e odaklandıkça Hacivat haline geliriz, Karagöz bizi dövdükçe de izleyici güler. Bu oyundan çıkmak gerek. Radikal Sevgi tüm seçimlerde kazanmanın anahtarı. RİSKLERİ HESAP ETMELİ- 31 Mart'ın öne çıkan adaylarından Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, cumhurbaşkanlığı adaylığı için adları sıkça zikredilen iki isim. Siz bu iki ismin adaylığına sıcak bakmıyorsunuz. Genel seçimde de bu strateji uygulanabilir mi sorusundan devamla, Millet ittifakının ya da total olarak muhalefetin adayları kimler olabilir, isimler kimler olabilir ya da?Aksine her iki isme de sıcak bakıyorum. Vahap Seçer ve Zeydan Karalar da olabilir. Ama bu isimlerin hepsinin ortak bir özelliği var: Cumhurbaşkanı adayı olurlarsa, o belediye AKP’ye geçecek. Çünkü tüm bu kentlerde meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’nda. Cumhurbaşkanlığı seçiminin biraz da erkene alındığını varsayın ve İmamoğlu’nun aday olduğunu düşünün. İstanbul’un başına o anda AKP’li bir başkan gelecek. Şu anda cendereyle sıkılan belediye bütçesi bir anda açılacak. Yoksul semtlere milyarlar akıtılacak. Kazanmanın garanti olmadığı bir seçim için, İstanbul’dan vazgeçilecek. Bunun Beyliküzü’nü riske atmakla filan karıştırmayın, burada ortada olan İstanbul’un çeperindeki ve değişen demografisi nedeniyle yine CHP’nin elinde olacak bir ilçede kişisel kariyeri riske atmak değil. Bu kez sadece İmamoğlu değil, tüm İstanbul risk alacak. Türkiye’nin en büyük dünya markasını rakibe bırakmaktan bahsediyoruz. 2014’te CHP’nin en büyük adayı Yılmaz Büyükerşen’di ve tüm CHP seçmenleri onu istiyordu. Ama olmadı çünkü Büyükerşen aday olduğu anda Eskişehir AKP’ye geçiyordu. Esenyurt kadar nüfusu olmayan bir kenti kaybetmemek için CHP en gözde ismi aday gösteremedi. Eskişehir’de bunu yapmayan Ankara veya İstanbul’da yapar mı? Tunç Soyer aday gösterilebilir örneğin, çünkü İzmir’de meclis çoğunluğu CHP’de. Soyer kişisel olarak risk alır ama İzmir risk almaz. Günü geldiğinde İmamoğlu veya Yavaş için bu durum düşünülecek… İmamoğlu, İstanbul’un popüler ilçe başkanlarından biri değildi ve bu nedenle aday gösterilince CHP içinden bile birçok itiraz oldu. Ama aynı İmamoğlu adım adım yükselerek ipi göğüsledi. Tarih geriye bakılarak yazılır ama hayat hep ileriye doğru gider. Birini aday gösterdiğin anda yükselir zaten. CHP’nin içinde aday gösterildiğinde hemen tanınacak, eğitimi, kişiliği, ailesiyle örnek vatandaş olan çok sayıda isim var. Ayrıca Canan Kaftancıoğlu gibi örgüt içinden yükselen ve yaptıkları, eğitimi, mesleği ve konumuyla büyük avantajları olan isimler var. CHP, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiyse kendi içinden en az on milyon aday çıkartabilir. Daha rüştlerini ispatlayamamış muazzam isimleri arenaya atıp, İstanbul’u veya Ankara’yı AKP’ye teslim etme riski alınabilir mi, bunu zaman gösterecek. - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Vitrin mankenleri", CHP'deki türbanlıları kast ederek söylediği infial yaratan bir sözdü. Sizin tabirinizle AKP'de ve onun belirleyicisi Cumhurbaşkanı Erdoğan'da "diyalektik iletişim" hala devam ediyor. Gündem yaratırken ya da yarattığını düşünürken, benden ve ondan ayrımını dil de açıkça sürdürülen bir yaklaşım bu. CHP'nin ve diğer muhalefetin buna yanıtı ise gayet ölçülü ve kapsayıcı idi. Bu noktada moral ve söylem üstünlüğü artık muhalefettedir diyebilir miyiz?Diyemeyiz. Öyle kolay bir iş değil bu. AKP medyanın neredeyse tamamına sahip. Bu maç şikeli. Onun bu sözü söylediğini biz duyuyoruz ama Bağcılar’da yemek pişiren Elif Hanım’ın haberi bile olmadı. “Moral ve söylem üstünlüğü bize geçti” demenin sonu hüsranla bitebilir. Bu işler çay kaşığı ile kuyu kazmak gibidir. Olumlu bir adım daha atıldı ama yol çok uzun.HAZIRLIĞIMIZI 2023'E GÖRE YAPMALIYIZ- Son olarak "Mart'ın sonu bahar"ın ardından, 2023'te yapılmasını şimdilik takvim olarak öngörebildiğimiz seçimlerde, AKP'nin pozisyonu, Erdoğan'ın söylemi ve muhalefetin sürdürmeyi kararlı göründüğü bu kavgadan uzak diliyle "2023 asıl bahar" demek için yeterli moral gücümüz olmalı mı? Bu yeterli değilse şimdiden sonra neler yapılmalı? Türkiye Cumhuriyeti büyük bir savaşın ardından kuruldu. On yıldan kısa bir sürede Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Kafkaslardaki topraklarını yitiren ve Anadolu’yu da kaybetmek üzere olan bir devletin yıkıntısından doğdu. Birinci Dünya Savaşı’nın iki temel sonucundan biri Sovyetlerin kurulmasıysa, diğeri Osmanlı’nın yok oluşudur. Biz yüz yıldır, yüz yıl önceki bu kaosun üzerinde ayakta duruyoruz. CHP’de ulaşabildiğim herkese söylüyorum: “Siyaset okulu, siyasetin öğretildiği bir okulla sınırlı kalmamalı. Hazır Zoom gibi yenilikler hayatımıza girmişken tüm CHP örgütlerine karşılaştırmalı tarih eğitimi verilmeli. 1912-1923 arası on bir yıl gün gün öğretilmeli. Şu an yirmi yaşındaki bir genç ülkemizin son yüz yılını aşağı yukarı biliyor, sorsanız “Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Özal” sıralamasını yapabilir. Yıllardır şunu soruyorum, “Peki Atatürk yirmi yaşındayken tarihe nasıl bakıyordu?” O da muhtemelen Üçüncü Selim’den başlıyor, İkinci Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz ve Abdülhamid dönemlerini tüm iç çalkantıları, zulümleri ve başarılarıyla sıralıyordu. Üç Abdül, bir Mahmud ile yüz yıl geçirdi bu topraklar, o dönemlerde ne oldu? Anadolu’nun kadim halkları neden Anadolu’da değil? Kürtlerle Türklerin alıp veremediği ne? Araplarla karışılıklı kin üretmenin kime ne faydası var? Balkanlar’da camilerimiz, külliyelerimiz varsa biz niye yokuz? Gündelik siyaset zerre ilgimi çekmiyor. Ben bunca taşın altına üç kağıtçı bir müteahhit ihale kapsın diye girmiyorum. Kendini aramayan, kentini de bulamaz, ülkesini de. 2023 hepimiz için sembolik bir anlam taşıyor. Keşke varlığını 2023’e borçlu olan CHP, elindeki büyük beşeri gücün sorumluluğuyla dev bir eğitim hamlesi başlatsa. 2023’e bir hafta kala telefon açıp, “Ateş bize bir ilan yap da asalım” diyeceklerse, beni hiç aramasınlar daha iyi. Ozan Yurtoğlu

Dünya bildiğiniz gibi...

Dünya bildiğiniz gibi... Bazı sabahlar diğerlerine göre daha güzeldir. Hissedersiniz... Ilık bir yaz güneşi aralık perdenin arasından yüzünüze düşer, taze kahvenin buram buram kokusu dolar odanıza, açık kalan pencereden sızan okyanus esintisi değer kirpiklerinize ya da altın rengi bir güneş sıvazlar sırtınızı. İyimserlik ele geçirir ruhunuzu. Kasvetli dünya gündeminden, yaşadığınız ülkenin sorunlarından veya kişisel sıkıntılarınızdan kısacık süreliğine de olsa mola verirsiniz. Artık mutasyona uğrayıp daha bulaşıcı hale geldiği iddia edilen Güney Afrika’daki koronavirüs (Covid 501.V2, asteroid ismi gibi!), kış başlamadan salgında ikinci dalganın görülmeye başlanması, bulunan aşıların mutasyona karşı etkinliğinin tartışılır olması, gelişmeyi takiben önlem olarak ülkeye yapılan uluslararası uçuşların belirsiz süreliğine askıya alınması, üçüncü seviye karantina tedbirlerinde plajların kullanımının kısıtlanması ve okyanusta yapılan bireysel su sporlarının tamamen yasaklanması hatta Langebaan lagünunda yasağı delen uçurtma sörfçülerinin orantısız polis gücü ile sudan çıkarıldığı trajikomik görüntüler bile canınızı sıkmaya yetmez.Fata Morgana...Tüm bu gelişmelere rağmen müjdeli haber bekler gibi bir ruh hali içindeyim ben de sabah saatinde. Mavi bulutsuz gökyüzü altında tanıdık Eden Cafe’ye doğru ilerliyorum. Günün ilk kahvesini yudumlarken olağanüstü bir durum çarpmıyor gözüme. Ancak mevcut her hava koşulu altında gördüğüme bahse girebileceğim alışılageldik Robben Adası manzarasında ilk bakışta tanımlayamadığım bir farklılık var. Dikkat kesiliyorum. Gözlerine inanamamak böyle olsa gerek! Ufukta uzanan manzarada adanın boyutu sanki iki kat büyümüş, Masa Dağı’na bakan tarafındaki deniz feneri ters dönmüş, yatay eski hapishane binalarının çarpık ve dik görüntüsü ile adanın ayakları adeta yerden kesilmiş. Yıldız Savaşları film serisinin meşhur açılış sahnesinde fezada akan yazıdaki, “Uzun zaman önce çok çok uzak bir galakside...” diye başlayan hikâyeden bir sahnenin içindeyim sanki! Galaktik Cumhuriyet’ten seyre çıkmış bir uzay gemisi deniz yüzeyinin hemen üstünde asılı durmuş; sanırsın Cape Town uzaylı istilasına uğramış. Az sonra iyi Jedi’lar ile karanlık Sithler’in mücadelesi başlayacak. Tanık olduğum bu olağanüstü doğa olayını damarlarında kan yerine deniz suyu aktığına inandığım kâşif arkadaşım Hans’a soruyorum.  Genellikle Kutup bölgelerine yakın yerlerde, nadir olarak da okyanus, göl ve çöl yüzeyinde de görülen bu olağanüstü atmosferik fenomene “Fata Morgana” adı verildiğini öğreniyorum. Deniz yüzeyinin üstündeki hava kütlesinin normalden soğuk olması, daha yüksekte olan sıcak havadan geçen ışığın kırılmasına ve cisimleri uçuyor gibi görmemize neden olurmuş. Ender tanık olunan bir tür serap. “Fata Morgana” İtalyanca bir tabir. Fata kelimesi İtalyanca’da “kader”, morgana ise “optik ilüzyon” demek. Rivayet olur ki, Kral Arthur zamanında, büyücü Morgan Le Fay, Messina Boğazı’nda Fata Morgana’nın neden olduğu gemilerin görüntülerinin bozulmasından, perili olduğu sanılan şatoların havada uçmasından ve cadılık yetenekleriyle kara yanılması yaratarak gemicileri tuzağa düşürmekten sorumlu tutulmuş. Demek ki günün müjdesi olağanüstü doğal fenomene tanık olmakmış. 19. yüzyılda Kuzey ve Güney kutbu civarında keşfe çıkan maceraperestler seyir defterlerine daha sonra varlığı kanıtlanamayan geniş arazileri keşfettiğini sanıp, çok sayıda Fata Morgana vakası not etmişler. UFO gördüğünü sanan kimi gözlemcilerin de bu optik fenomene tanık oldukları konusunda şüpheler bulunuyor. Ming Ming ışıkları Avustralya’da bazı bölgelerde Aborjin halkının ve ülke folklorunun bir parçası haline gelen Ming Ming ışıklarının, Fata Morgana’nın bambaşka bir formu olduğu iddia ediliyor. Bu ışıklar bazen insanları takip eder, yaklaşır, kaybolur sonra tekrar ortaya çıkarmış...Bir gün önce ulaşılması imkânsız bir düşler ülkesi gibi algıladığım Robben Adası’na dair fantastik düşüncelerimin ve fütüristik kurgumun yerini ertesi gün realite alıyor. Nelson Mandela’nın 27 sene süren tutukluluk döneminin 17 senesini geçirdiği ve diğer politik tutuklularla birlikte kireç taşı ocaklarında çalıştırıldığı ada, 1999 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edildi. Apartheid rejimine karşı halkının onurunu ve topraklarını savunan, ömrünü eşitsizlik, yoksulluk, Afrika’nın çatışmalı bölgelerine barışı getirmeye adayan Mandela; maruz kaldığı şiddete rağmen kin, intikam ve kırgınlık taşımadı. 1993’te Nobel Barış Ödülü’nü alan Mandela, ABD Başkanlığı Özgürlük Madalyası’na da layık görüldü. İlginçtir! Dünya kamuoyundan gördüğü tüm takdire rağmen Mandela, 2008 yılına kadar ABD’nin “tehlikeli teröristler” listesinde tutulmaya devam edildi. 1994’te tüm halkın ilk defa katıldığı seçimlerde devlet başkanı seçilen Afrika’nın saygın ismi, yaklaşık 60 sene boyunca yer aldığı listeden ölmeden sadece beş yıl önce, 90 yaşında çıkarıldı. Dünya bildiğiniz gibi... Çoğu zaman gerçek ile algı yer değiştirir. Doğrular çarpıtılır, demokrasinin içi boşaltılır, çıkara göre politik manzara değiştirilir hızlıca. Her tür Fata Morgana yaşanır, yaşatılır siyaset arenası[email protected] Elif Günsel

Kaliforniya mı, Teksas mı?..

Kaliforniya mı, Teksas mı?.. Kaliforniya ve Teksas ABD’nin iki önemli eyaletidir. En zenginler arasında bulunan Kaliforniya, yüksek teknoloji, sinema ve dijital sanatlar açısından “yenilikler eyaleti” olarak bilinir. Teksas ise “en geniş toprak sahibi” eyalettir. Neredeyse Türkiye kadar geniş. Amerika’yı besleyen en büyük gıda dağıtım zincirleri Whole Foods ve Central Market de Teksas’tadır. Bu büyük eyalete her yıl başka eyaletlerden bir milyona yakın kişi göç eder. Bu göç edenlerin en büyük grubunu Kaliforniya’dan gelenler oluşturur. Kaliforniya iklimi, bana göre en uygun iklim; yazları 30 dereceyi bulmaz, kışları da sıfırın altına zor düşer, özellikle San Diego ve çevresi böyledir. Bu nedenle Dallas’ta hava kötüleştiğinde her yıl aralık ayının en az iki haftasını Güney Kaliforniya’da geçiririm. İki yerleşim yeri var tercih ettiğim; La Jölla ile Del Mar. Her ikisi de Büyük Okyanus kıyısında. Okyanus çok dalgalı ve sular çok soğuk. Dalgaların vurduğu sahiller sörf sevenlerin favorisi. Bu yerlerin isimleri İspanyolca kökenli. La Jölla, idari olarak San Diego’ya bağlı bir köy. İki odalı bir evin fiyatı iyi bir yerde en az iki-üç milyon doları buluyor. Bu koyun içinde Ferrari, Rolls Royce gibi dünyanın en pahalı otomobillerinin satıldığı galerileri var. Ama buna rağmen yollar son derece bakımsız, kaldırımlar ise dökülüyor adeta. Ama konut vergisi, evlerin fiyatına göre ayarlandığı için San Diego Belediyesi, bu köyden milyonlarca dolar vergi alıyor. Ancak bu geliri La Jölla için harcıyor gibi değil pek... Kaliforniya’da benzin fiyatı Teksas’takinin iki katından fazla. Araç kiralamak istedim, benzinin galonu -yani yaklaşık 4 litre- 4 dolar. Litresi bir dolar başka bir ifadeyle. Oysa Teksas’ta ortalama 1.8 dolar tutuyor. Nedenini sorduğumda “Burada benzin iki kere rafine ediliyor. Nedeni bu” dediler.Kasabada sigara yasakSahilde yürümek, deniz havası almak için gittiğimiz Del Mar, La Jöla’nın kuzeyinde. Daha düzenli, daha iyi yönetilen bir kasaba. Sahili ve balıkçı lokantaları ile ünlü. En önemli özelliği kasabada sigara içmek yasak, bırakın sokakta veya sahilde içmeyi evde bile yasak. Kiralık araçlarda şoförlük yapanların çoğu göçmen, Irak ve İranlılar. Konuştuğum iki göçmen, Teksas’tan geldiğimizi öğrenince oraya taşınacaklarını anlattı. Nedenini sorunca Kaliforniya’daki gelir vergisi ile ev fiyatlarının yüksekliğini gösterdiler. Amerika’da vergi mükellefleri iki bölgede vergi verirler. İlk vergi yaşadıkları eyalete, ikincisi ise federal hükümete. Teksas’ta eyalet vergisi alınmaz, sadece federal hükümete verilen gelir vergisi var. Kaliforniya gelir vergisi, kazanç düzeyine göre, yüzde 1’den yüzde 12.3’e kadar değişiyor. Kaliforniya’daki evini sözgelimi bir milyon dolara satan bir Amerikalı, Teksas’ta aynı büyüklükteki bir eve 200 bin dolara sahip olabiliyor. Arta kalan parasını emekliliğinde kullanıyor. Teksas’ın ticari açıdan elverişliliği ve yatırımcı dostu imajı da Kaliforniya’da kurulu önemli markaların merkez ve üretim sahalarını Teksas’a taşımalarına yol açtı. Ünlü bilgisayar firması Hewlett-Packard (HP), yazılım şirketi Oracle ve son olarak da Tesla otomobil fabrikası taşındı. Kaliforniya genellikle Demokratların eyaleti, çevreye duyarlılık fazla. Teksas ise daha geniş coğrafyası nedeniyle gevşek kurallarla yönetilen, genelde muhafazakâr Cumhuriyetçilere oy veren bir eyalet. Hani havası derseniz, Kaliforniya’nın ılımlı koşullarıyla biraz zıt. Yazları dayanılmaz sıcak, kışları da kimi bölgeleri karlı [email protected] Tevfik Dalgıç ABD (Dallas)

Başbakan olmak da zor

Başbakan olmak da zor Başbakan da insandır, hataları olabilir. Ama, bu hatayı milletin gözü önünde yaparsa fena halde fırçaya maruz kalır. İsveç halkı demokrasi ve eşitliği kutsallık derecesinde önemsediğinden hataları görmezden gelmiyor. Böyle diyorum ama her şeyin ideal düzeyde olduğunu sanmayın. Çifte standart da sıradandır. Asıl mesleği kaynakçılık olan, sendika başkanıyken biraz da zorunlu olarak başbakanlık görevini üstlenen Stefan Löfven, geçenlerde sıradan bir vatandaş gibi davrandığı için fena halde eleştirildi. Bütün dünyada medyaya haber oldu. Yaptığı suiistimal, yolsuzluk falan değil. Suçu pandemi günlerinde herkese “evinizde kalın” diye uyarıda bulunurken Stockholm’ün en hareketli alışveriş merkezinde boy göstermesi. Noel, yılbaşı günleri nasıl herkes hediye telaşına düşüyorsa, muhtemelen Başbakan da bu nedenle oradaydı. Bazı gazeteler saatini tamir ettirmek için bazıları da traş makinesi almak için gittiğini yazdılar.Her ne ise. Başbakan’ın alışveriş merkezine gitmekten keyif aldığını sanmıyorum. Zaten bunalmış durumda. Pandeminin başından beri ensesinde boza pişti. Virolog Anders Tegnell’in felakete yol açan sürü bağışıklığı stratejisinin faturasını kendisinin gelecek yıl seçimde ödeyeceğinin farkında. Ama yapabileceği bir şey yok. Dahası alışveriş merkezine gitmek zorunda. Çünkü İsveç’te başbakana bu konuda yardım edebilecek bir görevli yok. İş başa düşünce kendi işini görmek zorundadır. Hediye almasa bu kez muhtemelen evde protestoya maruz kalacaktır. Bu ülkede başbakan olmak zor. Başbakan Stefan Löfven, mesai saati bitip dışarıya çıkınca vatandaş Stefan Löfven olur. Hele evin eşiğinden adım atınca, karşısında evin başbakanı vardır ki roller birden değişir. Evlerde kadın diktası vardır demek istemiyorum. Aman yanlış anlaşılmasın. Yani bir gün içinde iki rol kolay olmasa gerek. Kısacası İsveç’te başbakan olmak o kadar kolay iş değil.Çifte standartSistemi idealistlerin yönettiğini, herkesin etik kurallara uyduğunu söylemek olanaksız. Zamanında dürüstlük üzerine kurulmuş sistemi istismar edenlerin sayısı hiç az değil. Örneğin, pandemi gibi bir felaketi yaşıyoruz. 10 milyonluk ülkede şu sırada kurban sayısı 10 bini geçti. Devleti yönetenler elbette virüsü yok edecek sihirbaz değiller ama halka moral destek vermeleri gerekir. Başbakan yeterince beceremese de iyi niyetli bir adam. Ayrıca bu devletin yığınla kurumu var. Bunlardan biri de afetlere karşı yapılacak çalışmalar için oluşturulmuş, kısa adı MSB olan bir yapılanma. Pandeminin başından beri adını duymamıştık. İki ay önce MSB’den herkesin telefonuna mesaj geleceği duyuruldu. Kulakları dikip beklemeye geçtik. İki gün süren anonslardan sonra mesaj geldi. Pandemi ve davranışlarımız konusunda gerekli bilgileri Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün internet sitesinde bulabileceğimiz bildiriliyordu. Cep telefonlarına aynı anda düşen bu mesajdan sonra, telefon trafiğinde müthiş bir yoğunluk yaşanmış. Herkes bir ya da birkaç yakınına telefon ederek kendisine gelen mesajın doğru olup olmadığını kontrol etmiş. Ben de telefon ettim. Arkadaşlarım da bana telefon etti. Evet, olay trajikomikti. Birkaç sosyal demokrat elitin dolgun maaş aldığı kurum 2020’de iki cümlelik iş yapmış oldu. Söz konusu kurumun görevi afet konusunda çalışmak ama gözle görülür bir iş yaptığını görmedik, duymadık. Genel müdürün en önemli özelliği sosyal demokrat olması. Daha önce göç dairesi müdürüydü, işler sarpa sarınca sosyal sigortaların başına atandı. Orada nepotizm ayyuka çıkınca emniyet genel müdürü yapıldı. Polis teşkilatında huzursuzlık çıkınca da MSB’nin başına getirildi.Filler mezarlığıBazen iş yapma becerisi olmayanların göstermelik de olsa ortalıkta iş yapıyormuş pozunda göründükleri biliniyor. Ama bu genel müdürün böyle bir kaygısı da yok. Hükümet Noel ve yılbaşı tatilinde gereksiz seyahat edilmemesi, evde kalınmasını önerirken görevi afetle ilgilenmek olan bizim genel müdür tatilde Kanarya Adaları’nda görüldü. Bu da dünya basınına yansıdı. Sonuç belliydi. Genel müdür tatil dönüşünde gazetecilerle karşılaşmamak için havalimanının arka kapısından çıkıp bağlı olduğu bakanın yanına gitti. Bakan kısa görüşmeden sonra genel müdürün istifa ettiğini ama kendisine bakanlıkta görev verileceğini açıkladı. Yani emekli oluncaya kadar dolgun maaşıyla merkezde devam edecek. Merkeze alınanların sayısı az olmasa gerek ki gazetelerden birinde “Bundan sonra filler mezarlığında çalışacak” diye yazıldı[email protected] Osman İkiz (Stockholm)




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter