News - Haberler
Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği
Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği figure > Joe Biden, 20 Ocak 2021’de Amerika Birleşik Devletleri’nin 46. başkanı olarak göreve başlayacak. Biden, ABD başkanları arasında oldukça ilginç özelliklere sahip biri olarak Beyaz Saray’a girecek. Özelliklere gelince şunları sıralayabiliriz: İLKER BAŞBUĞ / 26. Genelkurmay BaşkanıBirincisi, Biden’ın 78 yaşında başkanlığa başlaması. Biden, göreve en yaşlı olarak başlayan başkan olacak.İkincisi, Biden’ın bugüne kadar gelen başkanlar arasında en fazla oy alarak seçilmiş olması. Biden, 79 milyon seçmenin oyunu aldı.Üçüncüsü, Biden’ın Başkan F. Roosevelt’ten sonra belki de en zor şartlarda başkanlığa başlayacak olması.Bu özelliklerden çıkarılacak ilk sonuç ise şu olabilir:Demokrat Partililer, Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak ortaya çıkanlardan -ki aralarında genç adaylar da vardı- en yaşlısını tercih etti.Demokratların bu kararı, ABD’nin karşı karşıya kaldığı zorluklar karşısında “tecrübe”ye öncelik verildiğini göstermektedir.1942 doğumlu Biden, ABD Senatosu’nda 36 yıl senatörlüğün yanında 8 yıl da Obama’nın başkan yardımcılığını yaptı. 44 yıla yakın kazandığı siyasal tecrübe ile herhalde bugünün koşulları altında en uygun kişiydi.Biden’ın siyasi kariyerine bakılınca onun sahip olduğu nitelikler ise şöyle ifade edilebilir:Siyasal olarak ortada olan bir siyasetçidir. Yani ne tam soldadır ne de tam sağdadır.Siyasette, kurumların varlığına ve güçlü kurumlara sahip olunmasını savunmaktadır.En zor şartlarda bile “uzmanların” tavsiyelerini dikkate almaya, tarafları dinleyerek “konsensus” ile karar almaya çalışmaktadır.Dış politikada “ittifakların” önemli olduğu görüşündedir.Biden’dan kimse devrimci dönüşümler beklememelidir.Bunlara çözüm bulmalıBu özelliklere sahip Biden’ın çözüm bulmak zorunda olduğu öncelikli sorunlar nelerdir?Beyaz Saray’a gelmeden önce Biden’ın ilgilendiği ilk konu, Covid-19 ile mücadele olmuştur. ABD, Covid-19 ile mücadelede başarısız olmuştur. Bu arada, işin ilginç bir noktası da eğer dünya Covid-19 sorununu yaşamasaydı, Trump’ın seçimi rahatlıkla kazanacak olmasıydı.Biden’ın “Oval Ofis”e girdiği an ikinci öncelikle ele alması gereken konu ise elbette ekonomik durum olacak. 2020 yılında ABD’nin ekonomik büyüme hızının eksi yüzde 4.6 olması beklenmektedir. Yani küçülme. Daha da kötüsü aynı süreçte Çin ekonomisinin yüzde 1.8 büyüyeceği hesaplanmaktadır.Biden’ın asıl karşılaşacağı sorun ise ABD toplumunun siyasal olarak tarihinde olmadığı şekilde “bölünmüşlüğü” yani “kutuplaştırılmış” olmasıdır. Bu konuda Biden’ın işi gerçekten zordur.Trump, uyguladığı “kutuplaştırıcı” ve “popülist” politikalarla ABD toplumunu bölmekte oldukça başarılı olmuştur.İki seçimin farkı2016 seçim sonuçları ile 2020 seçim sonuçları karşılaştırıldığında şöyle bir sonuç çıkmaktadır:2020 seçimlerine katılan seçmen sayısında ciddi bir artış olmuştur.Trump, 2016 seçimlerine göre çok ciddi oy kaybı yaşamamıştır. Trump, 73 milyon seçmenin oyunu almayı başarabilmiştir.Trump’ın kutuplaştırıcı siyaseti, “beyaz üstünlüğü” ve “ırkçı yaklaşımlara” dayanmaktadır.Trump, bu seçimde beyaz seçmenlerin yüzde 57’sinin oyunu almayı başarmıştır. Tüm erkekler arasındaki oyları ise 2016’ya göre 2.2 milyon artmıştır. Trump, zenginlerden aldığı desteği de yükseltmiştir. Esas ilginç ve anlaşılmaz olan nokta ise “ırkçı” yaklaşımları destekleyen ve “beyaz üstünlüğü”nü açıkça savunan Trump’ın Afrikalı-Amerikalı, Asyalı-Amerikalı ve Latinlerden aldığı oy oranının da artmış olmasıdır. Genç seçmenlerden ve üniversite mezunlarından fazla oy alamayan Trump’ın her şeye rağmen bu seçimde çok başarısız olmadığı, ABD toplumunun büyük kısmından ciddi destek aldığı ortadadır.Bu şartlar çerçevesinde Biden’ın toplumdaki bu bölünmüşlüğü ve kutuplaşmayı azaltması pek de kolay görünmemektedir.BIDEN’IN DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİBiden’ın dış politika uygulamasında takip edeceği ana çizgiler ise muhtemelen şöyle olacaktır:Çin, ABD’nin dış politikasında birinci öncelikli konu olmaya devam edecektir. Çin’i dengelemede ABD, Hindistan ile olan ilişkilerine ağırlık vermeye çalışacaktır. Güney Çin Denizi, ABD-Çin güvenlik ilişkilerinde odak noktasını oluşturacaktır.Biden, Çin’e karşı yürüteceği politikada Japonya ile de sıkı işbirliği yapacaktır.Çin, Biden’ın seçilmesinden memnun olmuştur. Çin, Trump’ın ani politik çıkışlarla Çin ile Tayvan’ı bir savaş ortamına getireceğinden çekiniyordu. Biden’ın ise hem dikkatli olacağına ve hem de onun ne yapabileceğinin tahmin edilebileceğine inanılıyor.Biden yönetiminde ABD-AB ilişkileri daha olumlu havaya girecektir. ABD’nin Paris İklim Anlaşması’na geri döneceği, Dünya Ticaret Organizasyonu’nu destekleyeceği ve İran’la olan ilişkileri yeniden ele alacağı beklenmektedir. İran’ın nükleer silah üretimini kontrol kolay olmayacaktır. Muhtemelen Biden, İran’a yönelik bazı yaptırımları kaldırarak İran’la görüşmeleri sürdürmek ve bir anlaşmaya varmaya çalışacaktır.Biden, NATO’yu destekleyen politikalar uygularken üye ülkelerin GDP’lerinin yüzde ikisini savunmaya harcamalarını isteyecektir. Biden’ın İsrail’deki ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’ten Tel Aviv’e geri alması ise beklenmemelidir.ABD-Rusya ilişkilerine gelince Trump dönemine göre ilişkilerin soğuk ve mesafeli olacağı söylenebilir.Başkanlar Türkiye’ye karşı tavır almaktan kaçınırBiden döneminde Türk-Amerikan ilişkileri nasıl olacaktır?Öncelikle bazı noktaların iyi anlaşılması gerekir:Birincisi, Türk-Amerikan ilişkilerinin geçmişine bakıldığında, Türkiye’nin ABD ile yaşadığı sorunların kaynağında, ABD başkanlarından ziyade ABD Kongresi’nin olduğu görülür.ABD’nin ulusal çıkarları çerçevesinde hareket etmek zorunluluğunda olan başkanlar, mümkün olduğunca Türkiye’ye karşı tavır almaktan kaçınırlar. Çünkü Türkiye, bulunduğu coğrafya nedeni ile stratejik değere sahip bir ülkedir. Hiçbir başkan, Türkiye’yi kaybetmenin bedelini yüklenmeyi istemez. Bunun en canlı örneği Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu sürecinde görülebilir.19 Eylül 1974’te ABD Senatosu’nda ve 24 Eylül’de de Temsilciler Meclisi’nde “Türkiye’ye Yapılan Silah Satışlarının ve Verilen Askeri Kredilerin Dondurulması” kararı alınmıştı. Başkan Ford, 15 Ekim’de Kongre’nin aldığı bu kararı veto etmişti.16 Ekim’de Temsilciler Meclisi bu sefer silah ambargosu kararını kabul etti. Başkan Ford, bu kararı da veto etti. Ancak Kongre kararlıydı. Kongre, bu sefer başkanın 5 Şubat’a kadar silah ambargosunu başlatması kararını aldı. Kongre’ye direnemeyen Başkan Ford, 30 Aralık 1974’te bu kararları onaylayarak yasalaştırdı. Ve Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu 26 Eylül 1978’e kadar yürürlükte kaldı.İkinci nokta ise ABD Kongresi’ndeki Türkiye aleyhtarlığının neredeyse 1974’ten sonra en ciddi boyutlara gelmiş olmasıdır. Demokrat Partililerin Türkiye’ye daha mesafeli olduğu bir gerçektir. Senatör Biden’ın Türkiye aleyhine hazırlanan bazı kararlarda önemli rol oynadığı da bilinmektedir. Demokratlar, 222 temsilci ile Temsilciler Meclisi’nde sahip oldukları çoğunluğu korudu. Senato’da ise şu anda Demokratların 48 koltuğuna karşı, Cumhuriyetçilerin 50 koltuğa sahip olduğu görülmektedir. Ocak ayında Georgia eyaletinde iki koltuk için seçim yapılacak. Eğer Demokratlar bu iki koltuğu kazanırsa bu, Türkiye için pek de iyi bir haber olmaz. Çünkü Trump, Temsilciler Meclisi’nin Türkiye aleyhine aldığı kararları, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da durdurmuştu.Önümüzdeki süreçte Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlar yaratabilecek öncelikli konuların başında, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’lerin aktive edilmesi, Suriye’de Fırat’ın doğusunda oluşan PKK bağlantılı YPG/PYD yapılanmasına ABD’nin verdiği maddi ve siyasal destek ile Halk Bankası’na ilişkin ABD mahkemesinde devam eden yargılamanın nasıl sonuçlanacağı gelmektedir.Karşı çıkışın iki nedeniABD Kongresi, S-400 konusunda çok keskin bir çizgiye sahiptir. Trump, Türkiye’yi F-35 projesinden uzaklaştırarak Kongre’nin tepkisini azaltmaya ve kontrol etmeye çalışmıştır. ABD’nin özellikle Kongre’nin S-400 konusuna karşı çıkmasının iki nedeni bulunmaktadır:Birinci neden, Rusya’nın özellikle Avrupa üzerindeki etkisinin kırılmasına yöneliktir. Rus firmaları kara listeye alınmıştır. Bu firmalardan alışveriş yapan ülkelere karşı CAATSA diye isimlendirilen yaptırımlar uygulanmaktadır. ABD Kongresi, Türkiye’ye karşı bazı yaptırımlar uygulanmasını Başkan Trump’tan istemiştir. Trump başkanlık yetkisinin kullanılarak yaptırımların uygulanmasını ileri bir tarihe bırakmıştır.İkinci neden ise S-400’lerin aktive edilerek kullanılması durumunda F-35 uçaklarının “görünmezlik” konusunun test edilebilme olasılığının olmasıdır. Zaten bu neden de Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılmasının asıl nedeni olmuştur.S-400 konusu, Biden’ın Türkiye ile ilgili karşı karşıya kalacağı öncelikli sorunlardan birisi olacaktır. Türkiye’ye S-400’ler nedeniyle yaptırımlar uygulanırsa benzer yaptırımların Rusya’dan gelişmiş silah sistemleri alan Hindistan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Katar’a karşı da uygulanması gerekmektedir. Bu, Türkiye açısından bir avantajdır.Halk Bankası’na ilişkin ABD yargısının ne karar vereceği bilinmemektedir. Mahkeme, ceza verilmesine karar verirse cezanın boyutu Hazine Bakanlığı tarafından tayin edilecektir. Her halükârda zaten kırılgan olan Türk ekonomisinin, bu şekilde oluşacak bir karardan ciddi şekilde etkileneceği bilinmelidir. Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 3.9 küçüleceği de dikkate alınırsa sorunun ciddiyeti daha iyi anlaşılır.Türk-Amerikan ilişkilerini sadece bugün değil, orta ve uzun vadede de etkileyecek konu, Suriye’nin kuzeyinde PKK bağlantılı YPG/PYD tarafından oluşturulan siyasi, idari ve güvenlik yapılanmasıdır. Bu oluşan durum Türkiye açısından bir “beka” sorunudur. Biden yönetiminin de Trump döneminde YPG/PYD konusunda uygulanan politikayı devam ettireceği değerlendirilmektedir. Bu durumda Türkiye, bu konunun neden bir “beka” sorunu olarak görüldüğünü ve Suriye’de bulunmasının nedeninin, Suriye’nin kuzeyinde oluşan YPG/PYD yapılanması ile ilgili olduğunu kararlılıkla net olarak ortaya koymalı ve anlatmalıdır.Sonuç olarak yakın zamanda Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini tayin edecek öncelikli konular, S-400 sorununa ilişkin gelişmeler ile Halk Bankası hakkında ABD mahkemesinin vereceği karar olacaktır.Asıl sorun ise Suriye’de oluşan YPG/PYD yapılanmasıdır./Archive/2020/11/28/204616333-blinkensayfa9.jpg Antony BlinkenBiden’ın ve muhtemelen Dışişleri Bakanlığı’na getirilecek Antony Blinken’ın siyasi görüşleri ve dış politika uygulamalarına ilişkin değerlendirmeleri bilinmektedir. Türkiye ile farklı düşündükleri konular vardır. Ancak önemli olan nokta, Biden ve Blinken, Türkiye’yi iyi tanıyan ve Türkiye’nin öneminin farkında olan kişilerdir.Önce kongrede etkinlikBu nedenle Türkiye, öncelikle ABD Kongresi’nde oluşan Türkiye aleyhtarlığını azaltmak üzere Kongre üzerindeki faaliyetlerini etkinlikle artırmak zorundadır. Böylece Kongre’nin başkan üzerinde oluşturacağı baskı azaltılabilir. ABD Kongresi üyelerine Türkiye’nin görüşleri ve haklılığı açıklıkla anlatırken Türkiye aleyhine alınacak kararların Türkiye’yi zora sokabileceği, ancak Türkiye’nin bazı çıkış yollarını bulabileceği, fakat Türkiye’yi kaybeden ABD’nin karşı karşıya kalacağı sorunlar ve zararların çok daha fazla ve telafi edilemeyecek boyutlarda olduğu ortaya konulmalıdır.Bu arada Türkiye’nin dostane ilişkilerde bulunduğu ülke sayısını artırması da elbette Türkiye’nin elini güçlendirir. İlker BaşbuğCHP’li Alban, Marmaris’teki‘Yazlık Saray’için yanıt alamadı:‘Hani bu saraylar milletindi?’
CHP’li Alban, Marmaris’teki ‘Yazlık Saray’ için yanıt alamadı: ‘Hani bu saraylar milletindi?’ figure > CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban, kamuoyunda “Yazlık Saray” olarak bilinen Marmaris Okluk Koyu’ndaki Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi hakkında hiçbir bilgi alamadıklarına dikkat çekerek Cumhurbaşkanlığı’na başvurdu. CHP’li Alban, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında mektubu bizzat Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a verdi. Alban’ın mektubunda, Marmaris’te bulunan ve kamuoyunda “Yazlık Saray” olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı Yazlık Yerleşkesi hakkında yeterli bilgi olmadığına dikkat çekti. Milletin vergileriyle imar edilen bu “Yazlık Saray”ın yapımı için bütçeden ne kadar TL veya döviz cinsinden para harcandığının merak konusu olduğuna dikkat çeken Alban, yine bu yerleşkenin ne kadarlık bir alana kurulduğu, içinde bulunan bina, oda, havuz vb. sayısının da tartışmalara konu edildiğini bildirdi. Alban, Anayasanın 98. maddesi gereğince, bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanarak Oktay’a, bu tesis hakkında yönelttiği sorulara yanıt alamadığını bildirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasında “Bu yapılan eserler, yapılan binalar bizim şahsi malımız değil, milletindir” dediğine işaret eden Alban, şöyle devam etti:“Bu söyleminizden yola çıkarak, Muğla ilini temsil eden bir milletvekili olarak, Marmaris’te yaşayan vatandaşlarımızla birlikte bu Yazlık Saray’ı ziyaret edip, görmek istiyoruz. Gördüklerimizi, milletimizle paylaşmak istiyoruz. Yok, eğer ‘Burası millete kapalı, ziyaret edemezsiniz’ diyorsanız, buranın şahsınıza ait olduğunu düşünüp, adınıza düzenlenmiş tapusunu görmek istiyoruz. Halihazırda TBMM’de 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmeleri devam ederken, milletimizin vergilerinin nereye, ne şekilde harcandığının hesabının yapıldığı aralık ayı içinde, ziyaretimiz için randevu vermenizi talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.” Alban, komisyonda yaptığı konuşmada da Okluk Koyu’ndaki “Cumhurbaşkanlığı Yazlık Sarayı” hakkında kamuoyunun hiçbir bilgisi olmadığını belirterek, “Hükümetiniz buraya, adeta bir ‘hayalet sarayı’ muamelesi yapmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, size verdiğimiz soru önergesine yanıt gelmedi” dedi. Alban, Marmarisliler başta olmak üzere halkın burayı görmek istediğini ancak “yasak” denildiğini söyledi. Denizden de yolun kestirildiğini belirten Alban, sadece yerleşkenin bulunduğu koyun değil diğer tüm alanların da deniz trafiğine kapatıldığını kaydetti. BALIKÇILAR KORKUYORAlban, “Balıkçı tekneleri, ateş açarlar diye yollarını değiştiriyorlar. Kendi milletinden, kendi vatandaşından bu kadar ürkecek, korkacak ne var, yoksa içinde gizli bir şeyler mi saklıyorsunuz, bu gizlilik niye?” sorularını yöneltti. Aynı bölgede 65 hektar alanın kamulaştırıldığını dile getiren Alban, “O insanların gözlerinden yaşları niye akıttınız Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Bu insanların sizin üzerinizde hakkı var, orada yetimin hakkı var, insanlar ağlıyor orada. Burayı da mı Katar Emiri’ne satacaksınız acaba, yüzde 10’unu ona mı vereceksiniz, onun için mi kamulaştırdınız?” diye konuştu. Mustafa ÇakırHalkın taleplerine ret: Komisyonda kabul edilen 2021 bütçesinde KDV vergisi artırıldı
Halkın taleplerine ret: Komisyonda kabul edilen 2021 bütçesinde KDV vergisi artırıldı figure > CHP, İYİ Parti ve HDP’nin önergeleri reddedildi, şehir hastaneleri ve diğer KÖİ projelerinin, Hazine garantilerinin toplum tarafından bilinmesi istenmedi. 2021 bütçesi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilirken iktidar, muhalefetin halkın temel beklentilerine yönelik önergelerinin tümünü reddetti. Emeklilikte yaşa takılanlardan (EYT) asgari ücretteki vergi yüküne, ek gösterge artışından faturalardaki kayıp-kaçak gibi yüklerin azaltılmasına kadar verilen tüm önergeler iktidar tarafından geri çevrildi. Buna karşın iktidar, yurttaşın sırtındaki KDV’den daha fazla gelir elde edileceğini savunarak son dakikada tahmini tutarı 1 milyar lira artırdı.Muhalefetin değişiklik yapmasına izin verilmeyen 2021 bütçesi, önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’na gelecek. Komisyonun son günkü görüşmelerinde bütçenin tamamına yönelik oylamalar yapılırken AKP dikkat çeken bir önerge verdi. Bütçede beklenen KDV geliri 1 milyar TL artırıldı. AKP’nin önergesi hemen kabul edilirken buna karşın CHP, HDP ve İYİ Parti milletvekillerinin kamuyounda yoğun beklenti olan taleplere ilişkin önergelerinin tümü reddedildi. Reddedilen önergelerden bazıları şöyle:l Gelecek yıl kamu-özel işbirliği (KÖİ) projeleri ve yap-işlet-devret projeleri üzerinden sadece Karayolları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın havalimanı projelerinin 31 milyara yakın yük oluşturacağı düşünülüyor. Şehir hastanelerinin, diğer KÖİ projelerinin ve Hazine garantilerinin 5 yıl boyunca getireceği yük toplum tarafından bilinsin. l Eğitim emekçilerinin ek gösterge rakamları artırılsın. l Elektrik faturalarından dağıtım bedeli, sayaç okumaya ilişkin perakende satış hizmet bedeli, kayıp kaçak bedeli, iletim sistemleri bedeli ve benzeri adlar altında herhangi bir ücret talep edilmesin. l Engellilere elektrik ve doğalgaz indirimli tarifeden verilsin. l Asgari ücretlilerden vergi alınmasın. l Sağlık personeli, din personeli, eğitim ve öğretim sınıfı görevlisi öğretmenler ile Emniyet mensuplarının ek gösterge rakamları artırılsın. l Cemevlerinin ve diğer ibadethanelerin tamir ve tadilat giderleri ile bina giderleri Hazine’den karşılansın. l Emeklilikte yaşa takılanların emeklilikleri bir an önce sağlansın. l Çiftçilerin üretimde kullandıkları malların ÖTV ve KDV’ye ilişkin giderlerini Hazine karşılasın. l Ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunu çözülsün. 200 bin öğretmenin ataması yapılsın. l İş bulamadıkları için Kredi ve Yurtlar Kurumu’na borcu bulunan en az 5 milyon gencin borcu silinsin. l Havza-Vezirköprü-Boyabat yolu ile Ayvacık-Erbaa-Taşova yolu projeleri için ödenek artırılsın. l Çiftçilere doğrudan gelir destek ödemeleri artırılsın. l Ayda 2 bin TL’den altı ay süreyle esnafa doğrudan destek ödemesi yapılsın. FAHRETTİN ALTUN ELEŞTİRİSİGörüşmelerde söz alan CHP’li Utku Çakırözer, Katar ile yapılan anlaşmalara dikkat çekerek bu anlaşmaların Meclis’e getirilmesini istedi. Çakırözer, “Varlık Fonu’ndaki o birikim, ne sizin ne Cumhurbaşkanının kendi şahsi birikimi değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin birikimi. İktidar birçok ticari anlaşma yapabilir, ancak bunu şeffaf bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin 83 milyon vatandaşıyla paylaşması gerekir” diye konuştu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın basın özgürlüğü konusundaki olumsuz tutumunu da eleştiren Çakırözer, Fahrettin Altun’un demeçlerinde Türkiye’de bütün basın kuruluşlarının kısıtlama olmaksızın faaliyetlerine devam ettiği yönündeki ifadesini anımsatarak “Bizzat bunu söyleyen kişinin kendisi gazetelere terör davası açıyor, sayfalarca tekzip gönderiyor. Yetmiyor, kendi, doğrudan ve dolaylı kontrolü altındaki Basın İlan Kurumu marifetiyle gazetelere, özellikle de bu haberleri yapanlara ilan ambargosu koyduruyor” dedi.MERCEDES, ‘DEVLET UYGULAMASI’Toplantıda HDP’li Garo Paylan, “Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, diğer bakanlar gibi 10 milyonluk Mercedes’lerle Meclisimize geliyor” eleştirisinde bulundu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bu eleştirilere “Ben Mercedes meraklısı biri değilim. Lüks yaşayan biri de değilim. Dolayısıyla devleti temsilen genel uygulama neyse sadece ona uyumun dışına başka bir şey söz konusu değil, yani devlet meraklısı biri, Mercedes meraklısı biri oturmuyor karşınızda” yanıtını verdi. ALMANLAR YANIT VERMEDİCumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında milletvekilleri, “Altay tankının biteceğine dair açıklamalara rağmen üretime başlanamadığı” eleştirilerinde bulundu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, tankın seri üretim sözleşmesinin 9 Kasım 2018’de Savunma Sanayii Başkanlığı ve BMC firması arasında imzalandığını anımsattı. BMC ve Alman menşeli üreticiler ile MTU ve RENK firmaları arasında alt sözleşmelerin imzalandığını belirten Oktay, “Alman yetkili makamlarının ihracat lisanslarının, hükümet izinlerine yönelik onay alınması maksadıyla başvuruda bulunulmuştur. Alman makamlar tarafından söz konusu izinlere yönelik hâlâ cevap alınmaya çalışılmaktadır” dedi. Mustafa ÇakırCHP’denİstanbul depremi senaryosu: "48 bin binada ağır hasar olacak"
CHP’den İstanbul depremi senaryosu: "48 bin binada ağır hasar olacak" figure > CHP’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunduğu raporda olası bir 7.5 şiddetindeki depremde İstanbul’da ortalama 48 bin binada ağır ya da çok ağır hasar, 146 bin binada ise orta hasar oluşacağı belirtildi. Raporda, İstanbul’da bulunan 790 bin binada risk değerlendirmesinin olmadığına dikkat çekildi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, geçen hafta depreme hazırlık konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u ziyaret ederek olası İstanbul depremiyle ilgili verilerin yer aldığı bir rapor sundu. Raporda şu bilgiler yer aldı: İlçelere göre durum: Arnavutköy’de 2 bin, Ataşehir’de 3 bin, Bağcılar’da 10bin, Bakır-köy’de 6 bin, Beyoğlu’nda 4 bin 200, Büyükçekmece’de 9 bin, Çatalca’da 2 bin, Esenler’de 5 bin, Fatih’te 15 bin, Kâğıthane’de 2 bin, Kartal’da 4 bin, Küçükçekmece’de 13 bin, Sancaktepe’de 3 bin, Silivri’de 9 bin, Sultanbeyli’de 45 bin, Tuz-la’da 7 bin, Üsküdar’da 4 bin yapıda orta ve üstü hasar meydana gelmesi bekleniyor.Devasa barınma ihtiyacı: Avcılar’da 35 bin, Başakşehir’de 13 bin 500, Beylikdüzü’nde 27 bin, Çekmeköy’de 4 bin, Esenyurt’ta 67 bin 410, Gaziosmanpaşa’da 14 bin, Kadıköy’de 17 bin, Maltepe’de 20 bin, Pendik’te 28 bin, Ümraniye’de 16 bin, Sarıyer’de 6 bin 600, Sultangazi’de 10 bin, Şile’de 900, Zeytinburnu’nda 31 bin hane için geçici barınma ihtiyacı ortaya çıkacak.Avcılar ve Silivri: Avcılar’da incelenen 330 yapı arasında, 136 adedinin ağır/çok ağır hasar alacağı ya da yıkılacağı, 93 yapının orta hasar, 51 yapının hafif hasar, 47 yapının ise hasar almayacağı belirlendi. Silivri’de incelenen 62 yapıdan 30’unun ağır/çok ağır hasar ya da yıkılacağı, 22 yapının orta, 7 yapının hafif hasar alacağı, 3 yapının hasar almayacağı belirlendi. Envanter durumu: 39 ilçede bulunan bina sayısı mevcut envanter listesine göre 1 milyon 166 bin adet. Bu binalardan 790 bin adedi 2000 yılından önce yapılmış olup risk değerlendirmeleri yapılmadı. Bu binaların mevcut “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği” şartlarını büyük oranla karşılamadığı görülüyor. Mahmut LıcalıKaçak yapılar sigortalandı
Kaçak yapılar sigortalandı figure > Doğal Afet Sigortalar Kurumu’nun (DASK), nasıl yapıldığı belli olmayan ancak imar barışı ile yapı kayıt belgesi alınan kaçak yapıları da sigortaladığı ortaya çıktı. DASK’ın, yapılara göre farklı uygulaması olmadığını, tapuya göre sigorta yapıldığını söyleyen CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, imar barışındaki “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” hükmüne dikkat çekerek “İmar barışı ile devlet sorumluluğu üzerinden atıyor, ‘yıkılırsa ben sorumlu değilim’ diyor. Bir taraftan da DASK ‘Sigortalıyorum’ diyor. Yıkılırsa sigortaladığı için de ‘Zararı karşılayacağım’ diyor” ifadelerini kullandı. İmar barışı olarak bilinen 2018’deki düzenleme ile milyonlarca kaçak, yani gerekli mühendislik hizmeti almayan yapıya, yapı kayıt belgesi verildi. Böylece kaçak yapılara resmiyet kazandırıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 2019’da “İmar affı binanın sağlam olduğunu göstermiyor” ifadelerini kullanmıştı. İmar barışı, 30 Ekim’deki İzmir depreminin ardından depreme karşı alınabilecek önlemlerin ve depremlerin zararlarının en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Deprem Araştırma Komisyonu’nun ikinci toplantısında gündeme geldi. ‘SİGORTACILIĞA TERS’Komisyon üyesi CHP’li Sındır, çalışmalar için bilgi vermek amacıyla toplantıya katılan DASK Yönetim Kurulu Üyesi Erdal Turgut’a resmiyet kazandırılan kaçak yapının sağlam yapılarla aynı kabul edildiğini söyledi. Turgut ise “Biz değil, onu zaten devlet de öyle kabul ediyor, biz de artık onu öyle kabul ediyoruz. Sigortalanabilir hale geliyor” dedi.Cumhuriyet’e konuşan Sındır, kaçak yapılarla mühendislik hizmeti almış yapıların arasında resmiyette fark olmadığına dikkat çekti. “İmar barışı, seçim öncesi AKP’nin bir yatırımıydı” diyen sigortanın tapuya göre yapıldığının belirtildiğini belirtti. Sındır, “DASK’ın uygulamasında çok fazla ciddiyet göremedim. Sigortacılık anlayışına da aslında ters” dedi. Sefa Uyar128 milyar dolarıkim aldı?
128 milyar doları kim aldı? figure > CHP grup başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç, Merkez Bankası’nın kuru tutmak için döviz rezervlerini harcadığını, net rezervin eksi 55.5 milyar dolara kadar düştüğünü ve satılan rezervin 128-130 milyar dolar civarında olduğunun tahmin edildiğini vurgulayarak rezervin neden satıldığının, kimlerin bundan kazanç sağladığının ve oluşan kamu zararının boyutunun araştırılması için TBMM’de araştırma komisyonu kurulmasını istedi. Araştırma önergesinin gerekçesinde “Tek adam rejiminin Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yok ettiği, ‘sözümüzü dinlemiyor’ denilenerek Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alındığı” anımsatıldı. Merkez Bankası’nın ve kamu bankalarının kaynaklarının döviz satarak dövizi ve faizi düşük tutmaya harcandığı, düşük faizle kullandırılan kredilerle piyasaya çıkan paranın, ithalatı tetikleyip cari işlemler açığını artırırken altın ve dövize olan talebi körüklediği belirtildi. Gerekçede şunlar kaydedildi: “Kuru tutmak için döviz rezervleri harcanmış ve net rezervler swaplar sonrası eksiye düşmüştür. Kredi notumuz ‘çöp’ seviyesine inmiş, Türk Lirası’nın değeri tarihinin en değersiz noktasına düşmüştür. Hatta bazı ülkelerin merkez bankaları ile diğer bankalardan swap yoluyla alınan 63 milyar dolarlık borç düşüldüğünde Merkez Bankası’nın net rezervi eksi 55.5 milyar dolara kadar düşmüştür. Türkiye’nin bu noktaya Cumhurbaşkanı ve dönemin Hazine ve Maliye Bakanı’nın, Merkez Bankası’nı örtülü bir şekilde kamu bankaları aracılığıyla arka kapıdan döviz satmaya zorlaması yüzünden geldiği bilinmekte. Bu yolla satılan rezervin 128-130 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmekte.”‘KİMLER KAZANÇ SAĞLADI?’Buna karşın ne döviz kurunun ne de faiz oranının düşük tutulabildiği aktarılan gerekçede, “Merkez Bankası, yüzde 58’i döviz cinsinden 1.9 trilyon liralık kamu borcu, vergi gelirlerinin yüzde 20’sini yutan faiz yükü, 420 milyar dolarlık dış borç, 245 milyar liralık bütçe açığı ile baş başa kalmıştır” denildi. Önergede, Merkez Bankası’nın döviz rezervini neden satmaya zorlandığının, bu dövizin hangi fiyatla ve kimlere satıldığının, satış işlemlerinin yasal olup olmadığının, kimlerin bundan kazanç sağladığının, kamu bankalarının bu işlemlerden ne kadar zarar ettiğinin, bu zararın Hazine’ye olan yükünün ve bu zararı kaşılamak için ne kadar borçlandırıldığının araştırılması için Meclis araştırması açılması istendi. cumhuriyet.com.trSevinçtenışıldayan gözler
Sevinçten ışıldayan gözler figure > Çocukluğumuzun İstanbulun’da küçük panayırlar vardı, mahalle halkını eğlendirmek amacıyla kurulurdu. Çocukluğumuzda bayram yerleri vardı, genci yaşlısı açılmalarını özlemle beklerdi. Kara tahta salıncakların yanı sıra atlıkarıncalar vardı. Anne babalarının ellerinden tuttuğu küçük çocuklar ilk kez geldikleri bayram yerinde biraz ürkek dolaşırdı. Gözlerini dönme dolaplardan, atlıkarıncılardan, uçan sandalyelerden ayıramazlardı. Pamuk helvacıların, kâğıthelvacıların, dondurmacıların, baloncuların, macuncuların önünden geçerken anne babalarının gözünün içine bakarlardı. Büyük semtlerde büyük alanlara kurulan lunaparklara sirkler de gelirdi. Çadırlarda tel cambazları ve trapezciler nefes kesen gösteriler yapardı. ‘Düşsel oyuncak’En çok anımsadığım, uzun yıllar yaz aylarını geçirdiğimiz Küçüksu’nun çayırındaki, haftalarca süren eğlencelerdi. Salıncakların, atlıkarıncaların yanı sıra çadır tiyatroları da tarihi ağaçların altına kurulurdu. Güldürüler, kukla ve gölge oyunları dört bir yandan gelen insanları keyiflendirirdi. Küçüksu’da sadece yüzmeyi öğrenmedim, sütlü mısırın tadına, bisiklete binmenin zevkine de orada vardım.Almanya Cumhurbaşkanı Walter Steinmeier, konutunun büyük bahçesinde düzenlediği geleneksel dev yaz etkinliğine o yıl günlük yaşamın değişik alanlarında gönüllü görev yapmış, topluma yararlı olmuş 4 bin vatandaşı davet ediyor. İki gün süren açık hava partisine geçen yıl Ahlen’li Fredebeul ailesi de çağırılmıştı. Davet edilmelerinin nedeni, sahip oldukları 1919 Thüringen’de Friedrich Heyn tarafından yapılmış sevimli ve şirin atlıkarıncalarıydı. Bellevue Sarayı’nın parkına kurdukları bu “düşsel oyuncak” on dört tahta hayvandan oluşuyor. Fredebeul’lar onu 2000 yılında mesleğine son vermeye hazırlanan Dinkelsbühl’lü bir panayır göstericisinde keşfetmiş. Almanya’da bir başka benzeri olmayan atlıkarınca şu hayvanlardan oluşuyor: Leopar, dağkeçisi, horoz, domuz, zebra... Bu hayvanları değiştirmek, yerlerine tilki, karaca, inek veya köpek de takmak mümkün.Kısa süre önce bir kitapçıda karşıma çıkan 500 sayfalık, büyük boyut, 3.5 kiloluk dev bir kitabın konusu atlıkarıncaların tarihi! Ahlen’li Susanne Fredebeul bir çılgın, bu yapıta tam 28 yılını vermiş! Ümidini kesip her şeyi bir kenara bıraktığı anlar olmuş, ancak sonra kendini yine toparlamış, “misyonunu” sürdürmüş. İyi de yapmış! Kitap 800 tarihi atlıkarınca ve panayır oyuncaklarının fotoğraflarıyla ender planları da içeriyor. Değişik arşivlerden temin edilen patentler, sayısız belge, geçmiş yüzyıldan gazete makaleleriyle, okur çok kapsamlı bilgilendiriliyor. Onlarca yıldır sürdürdüğü çalışmaları ve yarattıklarıyla unutulmaya karşı bir savaş vermiş, vermeye de devam ediyor.Tahta atların büyüsüSusanne Fredebeul’un dev kitabında yazanlardan öğrendim, Avrupa’da ilk atlıkarınca bundan tam 400 yıl önce, 17 Mayıs 1620’de Osmanlı topraklarındaki Bulgaristan’ın Plovdiv kentinde kurulmuş. Almanya’da ilk atlıkarınca 1780 yılında Hanau’da dönmüş. Onlarca yıl insan gücüyle çalışan atlıkarıncalar, ilk kez 1863’te İngiltere’de buharlı makine gücüyle dönmeye başlamış. Fredebeul’la eşi, ömrünü Almanya ve komşu ülkelerde dikkatlerini çeken tarihi atlıkarıncaları toplayıp restore etmeye vermiş. “Onların çekiciliği beni büyülüyor”, diyor. Fredebeul’ların tutkusu sınırsız. Tarihi atlıkarıncaları sadece cumhurbaşkanının yaz etkinliğine davet edilmiyor, Münih’teki dünyanın en büyük panayırı “Ekim Bira Festivali”ne de son on yıldır sürekli çağrılıyor. Koleksiyonlarındaki bazı asırlık tahta atlar büyük mağazaların vitrinlerine dekor oluyor, televizyon dizilerinde de “rol alıyor”. Fredebeul çifti dev koleksiyonlarıyla “Alman kültür tarihi”ni koruyor. Almanya’da atlıkarınca ve diğer panayır oyuncaklarının merkezi sayılan Thüringen eyaletindeki birçok yapımcıya ve yüzyıllar boyu yarattıklarına kitaplarında geniş yer veriliyor. Tahta atların büyüsü Susanne Fredebeul’un yaşam yolunu belirlemiş. “Onlara baktıkça çocukluk günlerimi anımsıyorum” diyor. Almanya’da yaklaşık 5 bin panayırcı var. Bu yıla kadar işleri fena gitmiyordu, fakat son altı ayda her şey değişti. Yaşam savaşı veriyorlar. Çoğu, devlet desteği olmadan yaşanan krizi atlatamayacak. Küçük aile kuruluşları olan panayırcıların misyonu, insanlara neşe ve sevinç vermek. Aachen’li atlıkarıncalar sahibi Johannes Braun: “Bizi mutlu eden, çocukların sevinçten ışıldayan gözleri...” [email protected] Ahmet Arpad / Almanya (Stuttgart)Alice, harikalar diyarına neden gidemiyor?..
Alice, harikalar diyarına neden gidemiyor?.. figure > Emirates Havayolları, koronavirüs önlemleri kapsamında İstanbul’a yaptığı uçuşları 17 Mart’ta askıya almıştı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dünyayla bağlantısı kesilirken buradaki yabancılar için ne zaman biteceği belli olmayan alacakaranlık kuşağı başlamıştı. “Nasıl olsa geçicidir” deyip beklemeye koyulduk. Seyahat bağlantılarımızın kısıtlandığı dönemi, sanal bağlantılarımızla atlatmaya çalıştık ama aklımız hep oradaydı. Birkaç ay böyle geçti. Dubai Emirliği’nin sahip olduğu Emirates, İstanbul seferlerine yeniden başlayacağını duyurduğunda sevindik. Dilediğimiz zaman uçağa atlayıp İstanbul’a ulaşabileceğimizi düşünüyorduk. Yanılmışız... Emirates seferlerine başlamıştı ancak İstanbul o listede yoktu...Gizli boykot mu?2020’ye kadar İstanbul-Dubai hattı Ortadoğu’nun en yoğun hava köprüsüydü. Haftada 50’ye varan karşılıklı seferlerle milyonlarca kişi bu güzergâhta seyahat ediyordu. İstanbul’un yeni havalimanı, uluslararası yolcuların ekonomik uçuşlar için yeni adresi olmuştu. Şimdilerde bu hatta yılın belli dönemlerinde sadece göçmen kuşlar uçuyor. Birkaç tahliye uçuşu dışında 17 Mart’tan bu yana iki şehir arasında düzenli uçak seferi yapılamıyor. İstanbul’a THY ile uçmak isteyenler konsolosluğun hazırladığı formları doldurup tarihi belli olmayan seferleri beklemek zorunda. Diğer seçenek, ikinci bir ülke üzerinden aktarmalı İstanbul’a ulaşmak. İstanbul’dan Dubai’ye de doğrudan uçuş yok. Dört saatlik yolculuk, yaklaşık iki kat fiyatla 10-18 saatte yapılabiliyor. İşin garip tarafı her iki ülke bu konuda sessizliğini koruyor, seferlerin ne zaman başlayacağını kimse açıklamıyor. THY, “Sorun bizde değil” deyip topu Emirates’e atıyor. Emirates salgına işaret etse de en yoğun hattın neden hâlâ kapalı olduğunu açıklayamıyor. Dubai Konsolosluğu muhatabın THY olduğunu söylüyor. Dışişleri ise sessiz... Onca sorunla uğraşırken kimse bu “önemsiz” konuyu gündeme getirmiyor.Sekiz aydır THY ve Emirates’in web sitelerini ısrarla ziyaret edip uçuşların ne zaman başlayacağını öğrenmeye çalışıyorum ama nafile. THY’nin sayfasında Dubai hakkında “Kendinizi Alice Harikalar Diyarında romanının satır aralarında geziyormuş gibi hissedeceğiniz, BAE’nin en enerjik üyesi Dubai...” ile başlayan bir şeyler yazıyor ancak bilet almak istediğinizde “Seçtiğiniz tarih ve güzergâhta uçuşumuz bulunmuyor” uyarısı çıkıyor. THY bir türlü Alice’i harikalar diyarına uçuramıyor... Emirates’in durumu da farklı değil, rezervasyon yapılamıyor. İstanbul sayfasında ise şunlar yazılı: “Kalabalık pazaryerleri ve lüks restoranların arasında yer alan asırlık mekânları bu şehirde iç içe bulacaksınız.” Doğru! Kalabalık meydanlar, asırlık mekânlar... Ben de biliyorum, hepsi İstanbul’da, niye götürmüyorsunuz?Koronavirüs, hayatımıza bazı bilinmezleri hediye etti. Salgınla ilgili yanıtını veremediğimiz o kadar çok soru var ki... Bunlardan biri de bahsettiğim Dubai-İstanbul seferleri. Aslında bu durumun koronavirüs önlemleriyle bir ilgisi yok. Emirates, İstanbul dışında her yere rahatlıkla uçuyor. Yakında İsrail seferlerine bile başlayacak. Mars’a uydu gönderen, Ay misyonuna hazırlanan BAE, İstanbul’a uçak göndermiyor! “Uç, keşfet” gibi sloganlarıyla bizi baştan çıkaran THY, tahliye seferleri dışında Dubai’ye gelemiyor. Her iki ülke menfaatlarının çakıştığı, kıyasıya rekabetin yaşandığı bu hatta devam eden sorunun ne zaman biteceğini kimse bilmiyor. Son zamanlarda kafamı kurcalayan bu bilinmezi gördüğünüz gibi çözemedim ama gerçeği öğrenene kadar bu işin peşini bırakmamaya kararlıyı[email protected] Remzi Gökdağ-BAEMahallemizden mektup
Mahallemizden mektup figure > İşimiz zor, haber kıtlığına kıran girdi, ne bulup ne yazacağız! Varsa yoksa salgın, virüs; ortalık da iyice kapalı, eve tıkıldık kaldık... Bir yerlere çıkamayınca komşum Mr. Harold ve eşi Mrs. Thelma’yla idare ediyoruz ama bunun da bir haddi var, tabii... Edmonton kar ve virüs altında, diz boyu kardan sokağa zaten çıkılacak gibi değil, hem çıksanız gidip bir kahve içilecek yer bile yok. Starbucks’ların servis penceresi açık; arabanda kahve içeceksen, git! Liverpool’dan 50 sene evvel göç etmiş İngiliz komşum Mr. Harold iyice eve kapandı, eşi arada bir alışverişe gidip geliyor; hepsi o! Derken önceki gün telefonum çaldı, arayan Mr. Harold’dı, bitişik binadan arıyor. “Görüşemiyoruz, eskiden tahta perdelerin ardından, bahçede görüşürdük” dedikten sonra ekliyor: “Bu akşam yemek saatimizde ZOOM üzerinden sohbet edelim mi?” Garibime gitti, duvarı matkapla delsen yandaki odaya elinizi uzatırsınız; şimdi duvarların ardından online video sohbeti edecekmişiz. İşim var, gazeteye yazı yetiştireceğim dedim. Alıngandır, kırılmasın diye gönlünü de aldım. Bu video sohbetler yaygınlaştı ya, ben hiç sevmiyorum. Fakat çaresi de yok, bir bakıma insanın yalnızlığını ortadan bir nebze olsun kaldırıyor. Mr. Harold’a böyle dedikten sonra çalışma odasında turlamaya başladım, canım bir kat daha sıkıldı. Pencereden karşı apartmanın tam benim seviyeme isabet eden balkonunda yaz kış demeden, fakat kışları sadece sigara içmeye, yazları da sefa sürmeye çıkan genç kadına gözüm takıldı; oradaydı. Salgından evvel de hep balkonundaydı. Fakat bu kızcağız geçen seneki genç kız mıdır, bir şişmanlamış, tostoparlak olmuş; fark etmemiştim. Salgından beri hareketsizlikten bu hale gelmiş diyesim var ama kendime de aynada bakınca pek memnun olmuyorum, âleme laf etmemeli. Kadıncağız son zamanlarda yeni bir huy peyda etti, cep telefonuyla balkonundan kuzeydoğu istikametine doğru genişleyen önümüzdeki ormanlık alanın fotoğraflarını çekiyor; ama sürekli. Bu kadar fotoğrafı ne yapacak, bilemedim; depresyonda mıdır, nedir!Bahçeyle haşır neşir...O apartmanla biz karşısındaki tek sıralı ikişer katlı evlerin arasından geçen 105. Cadde’nin az ötesindeki kavşakta bir Çinli karıkoca yaşıyor, sessiz sedasız insanlar; çor çocukları, torun tombalakları da yok. Yaşlarını kestirmesi zordur Çinlilerin, bunlar galiba rahat rahat seksen, seksen beşindeler. Mr. Harold söylemişti, Mao’nun Kültür İhtilali sırasında kızıl muhafızların elinden kaçıp göçmüşler. Her göçüşün bir tarihi, bir hikâyesi vardır tabii... Bahçesi genişçe bir evde yaşıyorlar ve Mr. Harold bu mahalleye 50 sene evvel geldiğinde onlar buradaymış. Adını da kaç kere söyledilerse unuttuğum, bu, mahallemizin sakini Çinli bey, bir botanik bahçesine çevirdiği bahçesinde gün boyu didinir, uğraşır durur. Şimdi buz kesti ortalık, geceleri eksi 20 derecelere düşüyor hava sıcaklığı ve o bitkilerine elbise giydirir gibi örtüler geçiriyor, çevrelerinde titizleniyor. Karısı kaygıyla kapı önüne çıkmış, eşinin botanik bahçesinden içeri gireceği anı bekliyor. Bahçe de bahçe! Nuh’un gemisine hep hayvanları almışlardı, hani bir de bitki-çiçek gemisi olsa, al buradan koy tekneye; yok yok.Mahalleden başka ses gelmiyor, fakat burada yaşayan Türkiyeli bir işadamı arkadaşımdan telefon geldi, açtım, sevindim mi onu da bilemedim! Depresyon biraz da kendi içine dönen girdap gibi, insanı kapatıyor ve kimse aramasın istiyorsun bir süre sonra. Nedense, dargın dargın biraz konuştuk. Hafta sonu kuzey tarafındaki göllerden birisinin kıyısında olan yazlık evini kolaçan etmeye gitmiş, ondan bahsediyordu. Kökünden ev sökülüp taşınır!..Hali vakti yerindedir, bir iki mülk daha aldı buralarda; geri dönesi yok! Geçen yaz göl evine davet etmişti, gittik! Ev 150 yıllık eski bir bina, iki katlı fakat bakımlı. Kısmetin var, böyle göl başında temiz ve eski bir bina bulabildin diyecektim, öyle değilmiş, açıkladı: Meğer, eski binaları kırıp dökmeden, orasına burasına zarar vermeksizin kökünden söküp taşıyan, sen boş arsayı gösterince getirip oraya kuruveren inşaatçılar varmış. Bu ev 1880 tarihli bir antika, yer değiştirmiş, eski yerinden buraya gelmiş. Biraz tuhaf dinlemiştim ama Vancouver’da evini beş kuruş almaksızın bedava vermek isteyen Katie Dunworth’a ait bir haberle karşılaşınca, iyice inandım. Mrs. Katie, 1920 yapımı binasını temelinden bedava veriyor, sadece bu lenduhayı buradan kaldırıp götürecek birisini arıyordu. Söküp götürme maliyetini de hesap etmiş, önceden haber veriyor: 149 bin dolar. Fena alışveriş gibi görünmüyor, bakımlı bir eve sahip olacaksınız, ev ise altındaki arsayı değiştirmiş olacak; hepsi bu! Yıkmaya kalksa daha masraflı olacağını gören Mrs. Katie, arsasına yeni ev yapacağından şimdi evi sırtlayıp götürecekleri bekliyor. Herkes bir şey beklemekte; hepimiz Beckett’in Godot’yu Beklerken eserindeki Vladimir ve Estragon gibi bir şeylerin gelmesini bekliyoruz. O bir gelse, bakın o zaman, Kanada’dan ne haberler gö[email protected] Mahmut Şenol - Kanada (Alberta)Paris’te Noel hazırlığı...
Paris’te Noel hazırlığı... figure > Fransa’da yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının ikinci dalgasını yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Macron, önümüzdeki 2021 yılının ocak ayına kadar kafe ve restoranların kapalı kalacağını ve Noel alışverişlerinin yapılması için mağazaların kısıtlı saatler arasında açılacağını duyurdu. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, geçen pazar gecesi dünyaca ünlü Champs-Élysées (Şanzelize) Caddesi’ndeki yeni yıl ışıkları için düğmeye bastı ve sokaklar ışıl ışıl oldu. Dünyanın dört bir yanından turist akınına uğrayan bu caddenin ihtişamlı ışıltısının sadece yeni yıl ışıklarıyla sınırlı kalacağını kim tahmin edebilirdi ki? Her yıl milyonlarca turist ağırlayan bu caddede, şimdi kahve içecek bir teras bile kalmadı. Mağazalar açıldıParis’in ünlü markalı mağazaları bu hafta itibarıyla Noel ve yılbaşı vitrin süslemeleriyle açılmaya başladı. Hafta sonuna hazırlanan mağaza sahipleri yasağın kalkmasının ayakta durmak için geç de olsa sevindirici olduğunu, Noel ve yılbaşı satışlarının yıllık satışlarından daha fazla olduğunu söylüyorlar. Mağazaların açılmalarına izin verildi fakat diğer taraftan sokağa çıkma kısıtlaması ise devam ediyor. Alışveriş yapmak isteyenler telefonlarından aplikasyon yöntemi ile izin belgesi doldurmak zorunda. Mağazaların açılış çalışmalarına bir göz atmak, sonbahar havasını soluklamak için Paris’in ünlü caddelerine doğru yürüyoruz. Sonbahardan kışa geçiş, sararan ağaç yaprakları ile güneşin ara ara kendini gösterdiği yağmur altında Paris’in güzelliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Şehrin ünlü turistik yerlerinin başında gelen Saint Germain Caddesi üzerindeki kafeler kapalı. Dünyanın farklı ülkelerinden gelen sevgililerin sıkça buluştuğu, romantik aşklara tanıklık eden Cafe de Flore’un kapısı kilitli, terası güvercinlerle dolu. Oysa bu aylarda bu teraslarda yer bulmamız hiç de kolay olmazdı. Notre Dame Katedrali’nin hemen yanındaki Saint Louis Köprüsü’nden geçip Şanzelize Caddesi’ne doğru yürüyorum. Geçen yıl çıkan yangın sonucu çatısı tamamen yanan katedralde tadilat çalışmaları aralıksız devam ediyor, yüksek vinçler ve kalabalık şekilde çalışan işciler göze çarpıyor. Pandemiden önce kalabalıkların olduğu cadde şimdilerde ise tenha...Test çadırlarıParis Belediyesi çeşitli caddelere halkın virüs testlerini yaptırmaları için test çadırları kurmuş. Bu çadırlarda ücretsiz testler yapılıyor. Eğer istiyorsanız ayda veya iki haftada bir bu çadırlara gelip ücret ödemeden test yaptırabiliyorsunuz. Boğaz ve burun yoluyla yapılan testlerin çoğunun sonucunun yaklaşık iki saat içerisinde verildiği belirtiliyor. Benzer test çadırları Fransa genelinde biçok belediye tarafından da uygulanıyor. 25 milyar Avro ek destek paketi açıklandı Günlük vaka ve can kaybı sayılarında rekor düzeyde artışın ardından hükümet ikinci kez sokağa çıkma yasağını tekrar başlatınca sayılar biraz olsun düşüşe geçti. İkinci kez yaşadığımız sokak yasağı bu kez birinci yasağa oranla biraz daha hafifletilerek uygulanılıyor. İlköğretim düzeyindeki okullar eylülden beri derslerine devam ederken üniversiteler ara verdi. Yasakla birlikte işyerlerinin çoğu kapatıldı. Başta restoranlar, kafeler ile birlikte bütün eğlence ve spor merkezleri kapalı tutuluyor. Sinema ve tiyatroların bu ay sonunda açılmasına izin verilecek. Hükümet ikinci kez kapatılan iş yerlerinin ve işine gidemeyen çalışanların kayıplarını karşılamak için 25 milyar Avro’luk bir ek bütçe ayırdı. Bu bütçe ile iş yerlerinin kirası ile çalışmayanların ev kiraları ve maaşları devlet tarafından karşılanıyor. Bütçeden ayrıca şirketlerin geçen yılki aylık cirolarına göre para desteği sağlanıyor. Mart ayında başlayan kapatmalarda devlet garantili beş yıl ödemesiz para desteği ise halen devam ediyor. Önceki yılların yaşam özgürlüklerine kavuşmak için umutlar aşı çalışmalarında, uygulama sürecinin başlatılmasında. Kimi uzman, genelde aşı çalışmalarının en az altı ile on yıl arasında sürdüğüne işaret ederken Covid-19 aşılarının oldukça kısa sürede piyasaya sürülme çabasından kaygılı. Salgınla birlikte kapitalizmin para kazanma hırsının devreye girerek aşı savaşlarının yaşanabileceğine işaret ediyor. [email protected] Süleyman Tosunoğlu /ParisReform ve icra istediler
Reform ve icra istediler figure > Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün ekonomi ve hukukta yapılması planlanan reform öncesi, iş dünyası görüşmelerinin ikinci durağı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) oldu. Sektörlerin salgında yaşadığı sorunların da konuşulduğu toplantıya ilişkin Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, iş ve yatırım dünyasındaki sorunların çözümü için diyalog ortamının önemli olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde gerçekleştirilen toplantıya, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, TCMB Başkanı Naci Ağbal ve TOBB Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu katıldı.Toplantı basına kapalı iki bölüm halinde gerçekleşti. Birinci bölümde TOBB Yönetim Kurulu üyeleri ile reformları konuşan bakanlar, ikinci bölümde ise sektör meclislerinden katılan 60 iş insanının salgın nedeniyle yaşadıkları sorunları dinledi.Elvan’ın “Sonuç odaklı bir toplantı gerçekleştirdik” yorumunu yaptığı toplantıya ilişkin TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu da şunları söyledi:“İş ve yatırım ortamında yaşanan sıkıntıların ve bunlara yönelik çözüm önerilerimizin yapıcı bir diyalog ortamında ele alınmasından büyük memnuniyet duyduk. Sıkıntıları aşma noktasında icracı ve reformcu iş yapma vizyonunun büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Hükümetimizin bu vizyonunun reformların hayata geçmesi ve istikrarın güçlendirilmesi açısından belirleyici olacağını düşünüyoruz.” cumhuriyet.com.tr