News - Haberler
Hekimler: Vaka sayılarınıİl il açıklayın
Hekimler: Vaka sayılarını İl il açıklayın figure > Sağlık Bakanı, vaka verilerinin paylaşılacağını açıkladı. TTB ve tabip odaları, “İl bazında da vakalar ve ölüm sayıları açıklanmalı. Hıfzıssıhha kurulları daha iyi çalışır ve önlem almak daha kolaylaşır” dedi. - TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ (TTB) GENEL SEKRETERİ VEDAT BULUT:İl bazında da vakaları açıklarlarsa daha iyi olur. Hıfzıssıhha kurulları böylece daha iyi çalışır ve tedbirleri almak daha kolay olur. Biz hasta sayılarını öğrenmek için hastanelere telefon ediyoruz. Eğer il il açıklanırsa ne olduğunu görürüz.- İSTANBUL TABİP ODASI GENEL SEKRETERİ OSMAN KÜÇÜKOSMANOĞLU:“İBB’nin ortaya koyduğu rakamların tüm Türkiye için de ortaya konması gerekiyor. Türkiye’de gerçek sayıları görmek istiyoruz” dedi. Küçükosmanoğlu, ancak gerçek sayılar açıklanırsa salgının kontrol altına alınabileceğini belirtti.- İZMİR TABİP ODASI BAŞKANI LÜTFİ ÇAMLI:Biz gerçekleri açıklarken ‘halkı paniğe sürükleyen kişiler’ olduk. Türkiye dünyada günlük vaka sayılarında ilk beşe girdi. Türkiye dünya üzerindeki itibarını, halkımız da güvenini kaybetti. Umarım bu giderilir.” Sarp SağkalUzmanlar: Maske yetersiz, servisler tıka basa
Uzmanlar: Maske yetersiz, servisler tıka basa figure > Covid-19 Denetimleri genelgesi kapsamında pazaryerleri, toplu ulaşım araçları ve alışveriş merkezleri olmak üzere pek çok yerde yoğunlaştırılmış denetimler yapılacak. Uzmanlar bu denetimlerin fabrikalarda, atölyelerde, şantiyelerde, organize sanayi bölgelerinde de yapılması gerektiğini vurguladı. İçişleri Bakanlığı’nın 81 il valiliğine gönderdiği “Covid-19 Denetimleri” genelgesi kapsamında, ülkede 4 gün boyunca başta pazaryerleri, toplu ulaşım araçları ve alışveriş merkezleri olmak üzere yurttaşların kalabalık şekilde bulunduğu yerlere yönelik yoğunlaştırılmış denetimler yapılacak. Eksiklerin tespit edilmesi ve önlem alınması için denetimlerin gerekli olduğuna dikkat çeken Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, emekçilerin çalışma alanlarının da denetlenmesi çağrısı yaparak “Denetim ekiplerini hastane acil servislerinde, fabrikalarda, atölyelerde, şantiyelerde, organize sanayi bölgelerinde göreve davet ediyoruz. Buralarda çalışanlara yeterli maske verilip verilmediğinin tespitine, işverenlerin işçi servislerini tıka basa doldurması ve hiçbir önlem alınmadan hareket ettirmesinin tespitine, yemekhanelerde hijyen kurallarına uyulup uyulmadığının tespitine ve tüm bunları denetlemeye çağırıyoruz” dediler. Sibel BahçetepeCHP’li Ataman, Katarlılara satılacak AVM’deki imar usulsüzlüklerini gündeme getirdi
CHP’li Ataman, Katarlılara satılacak AVM’deki imar usulsüzlüklerini gündeme getirdi figure > Doğuş Holding’in yüzde 42’lik hissesini Katar Holding’e 1 milyar dolara satmaya hazırlandığı İstinyePark’ta, özel plan ve imar değişiklikleri yapılmıştı. projeye çevre yapılanma koşullarının çok üzerinde özel emsal şartları tanındığını söyleyen CHP’li Ataman, konuyla ilgili bir önerge verdi. Doğuş Holding, İstinyePark’taki yüzde 42’lik hissesini dünyanın en büyük fonlarından olan Katar devletinin şirketi Qatar Holding’e 1 milyar dolara satmaya hazırlanırken alışveriş merkezinin geçmişi dikkat çekti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) CHP’li Meclis üyesi Nadir Ataman söz konusu alışveriş merkezi için geçmiş dönemde parsel bazında plan değişikliği yapıldığını ve projeye çevre yapılanma şartlarının çok üzerinde özel emsal şartları tanındığını söyledi. Alışveriş merkezinin bulunduğu caddenin ismi de İBB tarafından 2015 yılında Katar Caddesi olarak değiştirilmişti. İBB’nin CHP’li Meclis üyesi Nadir Ataman alışveriş merkezinin yapılma ve daha sonraki sürecine ilişkin meclis başkanlığına bir soru önergesi verdi. Ataman önergesinde “İBB Meclisi’nde parsel bazında plan değişikliği ile fonksiyonu değiştir. Çevre yapılanma şartlarının çok üzerinde özel emsal şartları al, AVM, rezidans dik, terk alanlarını kamuya terk etme, sonra Katarlı şirkete sat. İşte AKP döneminin imar planı ile zengin ettiği bir iş insanı örneği. Kim kazandı” diye sordu.‘İŞLEM YAPILDI MI?’Ataman önergesinde “Eksi birinci katta 73 mağaza, eksi ikinci katta 22 mağaza, sıfır kat diye belirtilen katta ise 87 mağaza bulunmaktadır. Açıkça görülmektedir ki, plan notlarına göre iskân edilmemesi gereken bodrum katlarında onaylı projesine aykırı olarak mağazalar oluşturulmuştur ve buralardan yıllardır yüksek miktarda haksız kazançlar elde edilmektedir” ifadelerine yer verdi. Ataman özetle şöyle devam etti: “Ayrıca AVM bünyesinde bulunan açık alan cadde mağazaları da yeşil alanları işgal etmiş olup onaylı projesine aykırı olarak imal edilmiştir. AVM ve İstinyePark sitesinin giriş çıkışları ilgili kararlara aykırıdır. Kamu eline geçmesi gereken alanlar işgal altında ve amacı dışında kullanılmaktadır. Bu çerçevede sorularım AVM bloku ve bağlı birimler, ayrıca İstinyePark sitesi için geçerlidir. İskan belgesi var mı? Yapı denetim firması tarafından onaylı projesine aykırılıkları ile ilgili bir işlem yapılmış mıdır? İlgili belediyesince ya da İBB encümenince karar altına alınmış yıkım ya da para cezası kararı var mıdır? Varsa uygulanmış mıdır?”ÖNGÖRÜLÜ CADDE İSMİ!2003 yılında tasarlanan, 2007’de inşaatı tamamlanan İstinye Park, Türkiye’nin en canlı alışveriş merkezlerinden biri. Yaklaşık 300 mağaza ve 90 bin metrekarelik alışveriş merkezinde 3 bin 200 araç kapasiteli otopark bulunuyor. İBB’nin 2015 yılı mart ayındaki meclis toplantısında AVM’nin de bulunduğu Sarıyer’deki İstinye Bayırı Caddesi ile caddenin devamında yer alan Sakıp Sabancı Caddesi’nin birleşmesiyle oluşan yeni yola “Katar Caddesi” isminin verilmesi oyçokluğuyla kabul edilmişti. Hazal OcakKamudaçalışanlar arasında da salgın alarm veriyor
Kamuda çalışanlar arasında da salgın alarm veriyor figure > Koronavirüs salgınında vaka sayısı her geçen gün artarken kamu kurumlarında yeterli önlem alınamıyor. KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) kamu kurumlarına gönderdiği yazıda, kurumların ve birim amirlerinin keyfi tutumları nedeniyle genelge ve talimatlara uyulmadığını vurguladı. Önlemler alınamadığı için salgının önüne geçilemediğine işaret eden sendika, üyelerinden kendilerine ulaşan bilgileri paylaştı. Yazıda şu ifadelere yer verildi: “İşyerlerinde vaka sayılarının her gün arttığı, birimlerde birden fazla Covid-19 vakasının tespit edildiği ve bu personelle yan yana çalışanların dahi temaslı olarak bildirilmediği ve karantina uygulanmadığı, filyasyon ekiplerinin çağrılarak test yaptırılmadığı, kronik hasta ve 60 yaş üstü personelin çalışmaya zorlandığı, uzaktan çalışma/dönüşümlü çalışma modellerine geçilmediği, sosyal mesafe kuralının uygulanmadığı sendikamıza gelen şikâyetler arasında yer almaktadır.” BES bütün kamu kurumlarında şu önlemlerin alınmasını da talep etti: “Hizmet binalarında kalabalık ortamların oluşmasını önlemek için dönüşümlü çalışmanın bakanlık ve bakanlıklara bağlı tüm birimlerde uygulanması, asgari seviyede personel bulundurulması. Yönetici pozisyonunda bulunanlar hariç 60 yaş ve üzerinde olanlar ile kronik hastalığı bulunanların idari izinli sayılmaları konusunda mağduriyet yaratılmasının engellenmesi. Engelli kamu çalışanları ile hamile ve süt izni kullanan kadın çalışanların idari izinli sayılmaları konusunda yeniden düzenleme yapılması. Uzaktan eğitim nedeniyle dönüşümlü ebeveyn izninin kamuda uygulanmasıyla ilgili tedbirlerin alınması.” Mustafa ÇakırKılıçdaroğlu: Başarısız illeri değiştireceğiz
Kılıçdaroğlu: Başarısız illeri değiştireceğiz figure > CHP’nin aralık ayında gerçekleştirilmesi beklenen olağan Parti Meclisi toplantısı yaşanan son gelişmeler ve önümüzdeki dönemde TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinin yapılacağı gerekçesiyle dün düzenlendi. Toplantıda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönemde Millet İttifakı’nın güçlendirilmesinin çok önemli olduğunu vurguladığı; parti örgütüne de “Örgütlerde başarıya endeksli bir çalışma yürüteceğiz. Başarısız olanları değiştireceğiz, başarılı olanlarla yolumuza devam edeceğiz” mesajı verdiği öğrenildi. Cumhur İttifakı’nda hem ekonomide yaşanan buhranın derinleşmesi hem de ABD Başkanlığı’na Joe Biden’ın seçilmesinin bir yansıması olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform çıkışı yaptığı ancak MHP’nin katı duruşunun AKP’ye hareket alanı bırakmadığı değerlendirmesi yapıldı. Mahmut LıcalıBirleşik Metal-İşAnkara’daydı, uygulama ILO Genel Kurulu'na taşınıyor
Birleşik Metal-İş Ankara’daydı, uygulama ILO Genel Kurulu'na taşınıyor figure > Gebze’deki Systemair HSK, Özer Elektrik ve Baldur fabrikalarında Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için tazminatsız işten atılan, ücretsiz izne çıkarılan, sendikadan istifaya zorlanan işçilerin Ankara’daki görüşmelerinin ardından “ücretsiz izin” uygulaması Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Kurulu’na taşınıyor. DİSK Genel Sekreteri, Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve beraberindeki işçiler önceki gün ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, ardından da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem ile görüştü. İlk günkü yürüyüş sırasındaki müdahalede darbe alan Serdaroğlu dün sabah röntgen çektirdi. Serdaroğlu, “Kaburgalarda çatlak var. Alıştık artık bu tür şeylere” dedi. ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan’a dosya sunduklarını belirten Serdaroğlu, “ücretsiz izin” uygulamasının işverenlerin “sopası” haline geldiğini, işçiyi tehdit etmek için kullanıldığını ilettiklerini söyledi. Serdaroğlu, önceden ücretsiz iznin işçinin onayına tabi olduğunu ancak şimdi onun da kalktığını, işverenin istediği zaman işçiyi ücretsiz izne çıkardığını söyledi. Serdaroğlu, şu anda 2.1 milyon işçinin ücretsiz izinde olduğunu, bunun 3-4 milyona çıkacağını bildirdi. Milyonlarca işçinin aylık 1168 liraya mahkûm edildiğine dikkat çeken Serdaroğlu, “Bu değişmezse vay işçinin haline” dedi. Serdaroğlu’nun verdiği bilgiye göre, Özcan da yaşananların ILO Genel Kurulu’na yansıyacağını, Türkiye ile ilgili rapora gireceğini belirtti. Özcan, örgütlenmenin önündeki engelleri de bildiğini söyledi. Serdaroğlu, “Ücretsiz izin uygulaması örgütlenmeyi engellemek için açık açık tehdit olarak kullanılıyor. Yarın (bugün) Manisa’da yine ücretsiz izinle ilgili eylem yapacağız” dedi. İnsanlara zorla mesai yaptırıldığını, fabrikaların “harıl harıl” çalıştırıldığını belirten Serdaroğlu, işçilerin sendikalı olduklarında ise anında ücretsiz izne çıkarıldıklarına dikkat çekti. Serdaroğlu, işten çıkarma yasağının da işçi için sorun haline geldiğine işaret etti. İstisnaların genişliği nedeniyle işverenin bu kez de “yüz kızartıcı suç” gerekçesiyle işçiyi tazminatsız işten atma yoluna gittiğini belirten Serdaroğlu, “İşçi mağdur oluyor. İşten çıkarma yasaksa tazminatsız çıkış da yasaklanmalı. İşçiler yargıda 2-3 yıl uğraşmak zorunda kalacak” diye konuştu. Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem’in de “yaşananlarla ilgili meselenin üzerinde duracağı” sözünü verdiğini anlatan Serdaroğlu, 3 fabrikada eylemlere devam ettiklerini, süreci izleyeceklerini söyledi.‘RAKİP’TEN DESTEKTürk-İş Genel Sekreteri, Türk Metal-Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak rakip sendikalar olmasına karşın Birleşik Metal-İş’e destek mesajı paylaştı. Kavlak, “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam sürmek için anayasal ve yasal haklarını kullanarak Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerin işten atılmaları, sendikal hak ve özgürlüklere vurulmuş bir darbedir. Hak aramak ve seslerini duyurmak için Ankara’ya yürümek isteyen işçilerin engellenmesi kabul edilemez. Türk Metal topluluğu Birleşik Metal-İş üyelerine dayanışma duygularını göndermektedir” dedi.HİNDİSTAN’A DESTEK DİSK’e bağlı Nakliyat-İş, dün Hindastan’da yapılan kitlesel genel grevi desteklemek için Hindistan İstanbul Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. Basın açıklaması sonrasında Hindistan işçi sınıfının taleplerini destekleyen, işçi karşıtı yasaları ve uygulamaları protesto eden mektup, Real market direnişçileri tarafından başkonsolosluğa verildi. Mustafa Çakır12 Mart’ın anlamıüzerinden, siyasal, toplumsal, insan hakları, hak-hukuk, işkenceler odaklıçıkışlar
12 Mart’ın anlamı üzerinden, siyasal, toplumsal, insan hakları, hak-hukuk, işkenceler odaklı çıkışlar figure > 12 Mart’ın, Cumhuriyet devrimleri kazanımları üzerine, 27 Mayıs Anayasası ile gelen örgütlü hak ve özgürlüklere karşı, ülkeyi sağdan ittifaklarla geri çekme savaşlarında,1973 en çatışmacı, çelişkili gelişmelerin dönemeç taşı.. 1971-72 operasyonları, provokasyonları içinde, kitlesel istihbarat örgüt çatıları, kontrgerilla işkencelerinin üzerinden açılan davalardaki senaryolarla toplumun sindirilip teslim alınması kurgusu bir yanda.. Kanıtsız işkence tutanakları üzerinden kurgulanmış davaların satır aralarından da olsa işkencenin vahşetinin ortaya çıkmasının ters tepmeleri, kanıt oluşturamamaya dayalı gerçeklerin ortaya çıkmasıyla, toplumsal tabandan tepkiler de gelişiyor. 1973’ün, ülkeyi, toplumsal kazanımları, köktenci geri çekilebilmesi senaryolarından beklenen sonuçlar için hevesler, galiba, “Geriye çekme kazanımları cepte” 12 Eylül senaryolarına geçişin de önünü açıyor. Döneme ilişkin siyasal çıkışlar da kimi anlamlı ipuçlarını veriyor../Archive/2020/11/27/032714631-sukran1.pngKimin eli kimin cebinde, hangi güç odakları, hangi projeler, hangi gizli çıkar hesapları üzerinden hangi oyunları sahneye koyup, gerçek amaçlarının tam tersi söylemlerle toplumun karşısına çıkıyorlar belli değil. Oyunun yolu, dünya sendikacılığının çok sevdiği bir deyişle “hep aynı oyun”./Archive/2020/11/27/032725130-sukran2.pngÖngörebileceğiniz üzere, kafanızı çok fazla şişirmemek için, 1973 yılı içinden, Cumuhuriyet’in 1. sayfasında yer almış çok sayıda örnek paylaşmadan, göreceli çelişkilere ilişkin ilk gözüme ilişen çarpıcı örneklerle, gidişata ilişkin fikrinize katkı sayılabilecekleri paylaşmakla yetineceğim.. 26 Ağustos 1973’te birinci sayfadan yayımlanan gazete kupürü haberimize göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı Orgeneral Alpkaya’ya teslim eden Orgeneral Batur, yazılı hazırladığı konuşmasının bir metnini gazetecilere dağıtıyor. Haberde özetlenen konuşma metnine göre, 1969 sonrası Türkiye’nin ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmasını anımsatıyor. Sorunlara anayasa dışı yollarla çare aranması nedeniyle de Türkiye’nin milli güvenliği ve geleceğinin tehlikeye girdiğini söylüyor. Bu tehlikeyi önlemek üzere de 12 Mart Muhtırası’nın verildiğinin altını çiziyor. Gayesine ulaşıp ulaşmadığını sorgulayıp ulaşılamadığı sonucuna vardıktan sonra da nedenlerinin sorgulanmasını istiyor. Muhtıraya muhatap, taraf olanların sorulara bitaraf cevap vermelerinin beklenemeyeceğini, sorumluluklarını üstlenmeyeceklerinin vurgusunu yapıyor.DEMİREL: İSTEDİKLERİMİZİN ÇOĞU 12 MART’TAN SONRA GERÇEKLEŞTİ27 Eylül tarihli, Cumhuriyet’in birinci sayfasında yer alan Demirel’in “İstediklerimizin çoğu 12 Mart’tan sonra gerçekleşti” açıklaması, Orgeneral Batur’un sorgulamalarına doğrudan yanıt gibi. Arkadaşımız Ümit Gürtuna’nın Demirel’in Samsun gezisinden aktardığı konuşmasına ilişkin notta, uçakta ABD büyükelçisinin de bulunduğu bilgisi düşülmüş. Sayfayı diğer haberleri ile birlikte okuduğumuzda, çok daha etkili anlamlar çıkıyor. Üniversite yasasının iptali için İstanbul ve Ankara üniversitelerinden gelen itirazlar, İstanbul’da 29 ayda 11 bin kişinin sıkıyönetime ihbar edilmesi, Ecevit’in sıkıyönetim sonrası duyduğu kuşkuları açıklaması.. Demirel’in 4 Ekim tarihli gazetemizde yer alan, Adana, Tarsus, İçel konuşmaları üzerinden haberin başlığına atılan “Demirel: 12 Mart AP’yi hedef almadı” sözleri, muhalefeti yapılan her şeyi kötülemekle suçlaması, ülkemizdeki her dönem geçerli sağ siyasal siyasetlerin çıkışlarını sergilemesi anlamında değişmeyen senaryoları sergilemesi babında düşündürücü../Archive/2020/11/27/032719584-sukran3.pngDEMİREL YİNE 1961 ANAYASASI’NI SUÇLADI. ECEVİT: DOĞUYA KOMANDO DEĞİL KALKINMA GETİRECEĞİZ5 Ekim 1973 günlü Cumhuriyet’in manşetinde yer alan Ankara Haber Merkezi’nin derlediği haberin başlıkları. Demirel yine 1961 Anayasası’nı suçluyor. Ecevit, Doğu’ya komando değil kalkınma getirmekten söz ediyor. DPT’nin köy ve köylüye ilişkin tedbirlerin ancak yüzde 31’inin karşılandığı raporu, MSP İzmir mitinginde kavga, açılan soruşturmanın haberleri TÖB-DER, KESK’in valilikçe kapatılan şubelerinin haberi düşündürücü..YILDIZ, BAŞBAKAN TALU’DAN İŞKENCE İDDİALARININ DOĞRULUĞUNU SORGULUYOR23 Ekim 1973 tarihli haberimize göre Tabii Senatör Ahmet Yıldız, bir soru önergesi ile bazı sanıklara işkence yapıldığına ilişkin iddiaların doğru olup olmadığını, varsa bu çağ ve yasadışı uygulamalara karşı ne gibi işlemlerin yapıldığını ya da yapılacağını Başbakan Naim Talu’dan soruyor. Önergenin içinde somut işkencelere ilişkin ayrıntılı bilgilere de yer veriliyor. Cumhuriyet’te de yer almış haberlere, yüz kızartıcı bu suçlara ilişkin hiçbir işlemin yapılmamış olmasını eleştiriyor./Archive/2020/11/27/032722256-sukran4.png13 Aralık tarihli gazetenin haberleri, Fikret Otyam’ın verdiği Ecevit’in “telefonunun 1.5 yıldır dinlendiği” haberi kuşkusuz dikkat çekici. Nadir Nadi’nin Ecevit’in kaygısına yer veren köşesi, ile ayrıca özel yer verme gereğini duyduğumuz Ali Ulvi’nin karikatürü sonrasında çok doğru çıkacak seçim öngörüsü ile daha bir çarpıcı geliyor../Archive/2020/11/27/032716615-sukran5.png13 Aralık tarihli birinci sayfamızdan iki ayrı haber kupürüne daha, yurtdışından Türkiye’ye bakışın belgeleri olarak yer vermek zorundayız. Birinci kupürümüz Paris kaynaklı. Uluslararası Af Örgütü kongresinde Türkiye’deki işkence uygulamaları protesto ediliyor. 10 -11 Aralık tarihleri arasında yapılan örgüt toplantısında, 34 ülkeden gelmiş işkence iddiaları içinde Türkiye’den gelmiş raporlara da ayrıntılı yer veriliyor. /Archive/2020/11/27/032719490-sukran6.pngTürkiye de içinde, söz konusu hükümetlerin, Birleşmiş Milletler’in işkencelere karşı kararını imzalamaları, yükümlülüklerinin gereğini yapmaları, insanlık suçlarına son verilmesi isteniyor. İzmir’den arkadaşımız Hikmet Çetinkaya’nın Paris Barosu Başkanı ile yaptığı söyleşinin haberinde ise Baro Başkanı’nın devlet güvenlik mahkemelerine gerek olmadığı görüşüne yer veriliyor. 1968 olaylarından Fransa’da hiçbir kişinin yargılanmadığının altı çiziliyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu türden bir mahkemenin gereksizliğinin vurgusu yapılıyor./Archive/2020/11/27/032725631-sukran7.pngFIJ TÜRKİYE’DE BASIN SUÇUNUN KALDIRILMASINI, GAZETECİLERİN SERBEST BIRAKILMALARINI İSTİYORUluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) 12 Mart’ın ilk günlerinden başlayarak, Türkiye gazetecilerine dönük dayanışmasına, Türkiye’de bulunarak, doğrudan destek vermede hiç eksiklik etmiyor. Söz konusu duruşundan 12 Eylül askeri darbe ile Silivri sivil darbeler süreçlerinde de hiç vazgeçmediğinin altını da çizmek gerek. FIJ upuzun bu süreçler içinde, heyetlerle Türkiye’ye gelip, gelişmeleri inceleme, raporlar hazırlama yanında, pek çok örgüt toplantısını İstanbul ve Ankara’ya taşımaktan vazgeçmiyor. 19 Aralık Ankara kaynaklı haberimizde FIJ, Türkiye’de basın suçunun kaldırılması ve gazetecilerin bırakılması için parlamentoya bir kez daha çağrı yapıyor. Uluslararası insan hakları ve düşünce suçlarına ilişkin kurallara geçerlilik kazandırılması isteniyor.İLHAN SELÇUK, KONTRGERİLLA İŞKENCELERİNE İLİŞKİN TANIKLIKLARINI CUMHURİYET OKURLARI İLE PAYLAŞIYOR/Archive/2020/11/27/032725068-sukran8.pngÖnce, Nadir Nadi’nin İlhan Selçuk’un koluna girdiği bu fotoğrafın anlamı, okumasını paylaşmam gerek.. İlhan Ağabey’in yüz ifadesine, Nadir Nadi’nin sıcak koluna girişine bakarak bir şeyler okumuş olabilir misiniz?Okurlarımız Madanoğlu davası üzerinden geçmiş paylaşımlarımdan anımsayabilirler. MİT’in üst görev yöneticisi Mahir Kaynak’ın isminin deşifre edilmesi üzerinden açılmış görünen bu önemli davanın ilk yılının sonunda bize göre düştüğünün altını çizmiştim. Çoğunluk Ankara’da kışlanın içine taşınmış tutuklulukları sürecinde, 12 Mart’ın başlarından ekim ortalarına kadar, deyim yerinde ise gelişme olmaksızın tutuklu kalmışlardı. İlhan Selçuk ve sınırlı sanıklar kendileri için açılmış başka davalar nedeniyle İstanbul’da kalmışlardı. Yıl sonuna doğru dava başlayacakmış gibi İstanbul’a Davutpaşa Kışlası’nın içine taşındılar. Duruşma olmayan, tahliye istekleri ile bağlantı kurulamayacak bir ziyaret gününün gecesinde çoğunluk serbest bırakıldılar. Başka davalardan tutuklulukları sürenler az sayıda. Madanoğlu tutuklandığı Ankara günlerinden Davutpaşa’ya hep savunmayı reddedip, dilekçe vermeyi de reddettiği için tahliyesine formül bulunmada sorun yaşanmıştı. Çözüm bulunamayınca da bir bayram günü kayıtsız serbest bırakılması çözümü seçilmişti.İŞKENCE ODAKLI İKİNCİ TUTUKLAMALAR/Archive/2020/11/27/032723990-sukran9.pngSonrası için 1973’te açılan garabet davanın iddianamesindeki kayıtlara bakmak gerekiyor. Önce Necdet Düvencioğlu, Hıfzı Kaçar, Cengiz Ballıkaya için 17 Ekim 1972 tarihi ile ikinci tutuklama kararları geliyor. Sonrasında Doğan Avcıoğlu için 14 Ekim, İlhami Soysal için 15 Ekim, İlhan Selçuk için 17 Ekim tarihleriyle aynı anlama, dahası tarihe geldiği sayılabilecek, bulundukları yerlerin farkından kaynaklanan tutuklamalar yaşanıyor. Ortak payda kontrgerillada özel işkence. Sonuç olarak hepsi birden 30 Aralık 1972 günü serbest bırakılacaklardır. Arkası, daha o tarihlerde kamuoyuna yansımış ağır işkencelere ilişkin tartışmalardır..Uzatmadan İlhan Selçuk’un kontrgerilla işkencelerine ilişkin Cumhuriyet okurları ile paylaştığı, çok şey anlatan, 30 Ekim tarihli Pencere’den “Son Tango Derken..” yazısını paylaşmak isterim.“Cebinden bir zarf çıkarıp masamın üstüne bıraktı./ -Nedir bu?/ -Tırnaklarım var içinde./ -Ne zaman düştü?/ -Sorgu sırasında. Konuşurken yüz buruştu birden. Elini kaburgalarına götürüp sustu, bir süre kaldı öylece./- Neyin var?/ Kaburgalarım sızdırıyor. Dayak sırasında kırılmış, sonradan farkına vardık. Topallıyordu./ Nasıl oldu bu iş?/ Ayağımdan yaralanmıştım, attılar bir hücreye. Ne doktor ne ilaç. Sakat kaldım, - Nedir o bileğindeki?/- Kelepçe izleri./- Daha yumuşak vuramazlar mı demirleri?/- Vurmazlar. Başgardiyan emir verdi. Ellerinde coplarla koğuşlara daldılar muhafızlar. Kızlara kadınlara vurmaya başladılar. Ortalık birbirine girdi. Çığlıklar, küfürler, yerde yuvarlananlar, ağlayanlar.. Bir süre sonra tutukluları toplayan başgardiyan:/- Azmıştınız kaç günden beri, erkeksizlik başınıza vurmuştu, şimdi rahat edersiniz./ Tutuklular arasında anneler, anneanneler, öğrenci kızlar, öğretmen kadınlar vardı. Çoraplarını çıkarıp kalktı./- Nereye bakıyorsun öyle?/- Şuradaki kemikte bir eğiklik görecek misiniz?/- Neden sordun, eskiden var mıydı?/- Galiba falakadan sonra oldu./- Bir röntgenini çekip bakalım. - Söyleyecek misi ulan?/- Benim suçum yok. Vakit gece yarısı. İskeleden denize attılar adamı. Elleri ayakları zincirli. Yüzü bağlıydı./- Boğuluyorum, çıkarın beni../- Söyleyecek misin? - Sana ne yaptılar?/ -Her şey../ -Falaka?/ -Evet/- Elektrik?/ -Evet/ -Görebildin mi onları?/ -Hayır. Elleri ayakları zincirli, gözleri bağlıydı. Soydular. İşkence başladı. Haykırıyor, çığlıklar atıyor genç kız.../ Banda alınıyordu sesi.../ Daha sonra sorgularda sorguya çekilenlere dinletmek üzere... İzleniyordu./ Muhafız hücrenin kapısına yanaştı./- Ne var?/- Hastayım doktor yok mu?/- Kes sesini.Dün Beyoğlu’na çıkmıştım sinemaya gitmek için. Son Tango’ya niyetlenirken yanlışlıkla Sıradan Faşizm filmine girmişim. Yukarıdaki gibi bir sürü sahne.. Doğrusunu isterseniz ilgimi çekmedi. ‘Son Tango’da dediklerine göre çok ahım şahım bir şey değilmiş. Hem de epey kesmişler. Söylenenlere bakılırsa ‘Sıradan Faşizmi’ de biraz kesmişler, ama ben inanmadım; kesintisiz oynuyor.”NADİR NADİ’NİN “İŞKENCE KONUSU ÜSTÜNE” YAZISIYLA İŞKENCELERLE HESAPLAŞMA ÇAĞRISIÖnce eli yüzünde kara kara düşündüğü fotoğrafının, tarihini tam bilmemekle birklikte, büyük olasılıkla İlhan Selçuk’un Madanoğlu davası yargılamasında ifadesinin alındığı sıkıyönetim mahkemesinden alındığını aktarmalıyım. Fotoğrafın arka planı net olmamakla birlikte kimi yargılamaları izlediğim, tanıdığım mahkeme salonundan alındığını paylaşmalıyım. Duruşma salonundan, duruşma arası elinde telefonla konuşan avukat, bir kısım izleyiciler, Nadir Nadi’nin ayakta izlediği bölümde ise görevli asker ve komutanlar var. Nadir Nadi, ancak özetini paylaşabileceğim 21 Kasım 1973 tarihli yazısına ise “İşkence Konusu Üstüne” yapılmış tartışmaların güncel gelişme, değerlendirmelerini özetleyerek giriş yapmış. Doğal olarak öncelikle ağır suçlanan, terörle bağlantılandırılmış, operasyonlara hedef olmuş sol örgütlenmeler üzerinden çok ağır işkencelere ilişkin bilgilerin, yargılamalar süreci ile birlikte kamuoyuna ulaştığına değinmiş. Fısıltı halindeki bilgilerin çok sayıda davanın sanıklarının yargılanmaları süreçlerinde ortaya çıkan savunmalar, sanık ifadeleri ve belgelendirmeleri üzerinden ağır işkence boyutlarına varmaları ile topluma yansıyan tartışmalara dönüşmesinin altını çizmiş. İşkenceler üzerinden ortalığa saçılan belgelerinin sanıkların mahkemeleri şaşırtma taktikleri olarak sürdürülen savcılıkların tezleri giderek geçerliliğini, inandırıcılığını kaybederken, işkencelerden sorumlu olabilecek sıkıyönetim komutanlıkları, görevliler üzerinden işkencelerin reddi yolundaki yanıtların da geçerliliğinin kalmadığı aşamalara geçilmiştir. Nadir Nadi, duruşma salonlarından işkencelere ilişkin patlamanın yaşandığı ifadeler, bilgiler karşısında vicdanların rahatsızlığının arttığının altını çizmiştir. İşkenceler, kontrgerilla üzerinden bir diğerini tamamlayan çok sayıda davadan, çok fazla seslerin ortalığa saçılmış olması gerçeği karşısında yazısının son paragrafından alıntı yapmalıyız: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Devletimizin şerefini ilgilendiren işkence konusu bir an önce ele alınmalı, aydınlığa kavuşturulmalıdır. Vatandaş kendi devletinin adaletinden kuşkuya düşerse toplumsal huzuru sağlamak olanağını elimizden kaçırabiliriz. Anayasal mekanizmalar, Meclis hızla harekete geçirilmelidir.” Şükran SonerBir ailenin aylık temel ihtiyaçlarıson bir yılda 1348 TL zamlandı
Bir ailenin aylık temel ihtiyaçları son bir yılda 1348 TL zamlandı figure > Türkiye’de asgari ücret 2 bin 324 TL iken, açlık sınırı 2 bin 500 lirayı aştı. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun her ay düzenli olarak yaptığı açlık-yoksulluk araştırması, 2020 Kasım’da dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) aylık 34 TL artarak 2 bin 516 TL’yi aştığını ortaya koydu. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) aylık 112 TL birden artarak 8 bin 197 TL’ye ulaştı. Böylece bir ailenin aylık zorunlu harcamaları 2019 Kasım’da 6 bin 849 TL iken 2020 Kasım’da 8 bin 197 TL’ye yükselmiş oldu. Bekâr bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise, Kasım 2020 itibarıyla aylık 3 bin 73 TL’ye yükseldi. Araştırmada ayrıca, tavuk fiyatlarının aylık bazda yüzde 13.90 zamlandığı belirtildi. Sakatat ürünlerinden (ciğer, yürek, böbrek) dana ciğerinin fiyatının kasımda da arttığını, neredeyse kilogram fiyatının kuşbaşı et fiyatlarına ulaştığına dikkat çekildi. Türk-İş, “Dar ve sabit gelirli kesimlerin daha fazla fedakârlığa takati yok” açıklamasını yaptı.ASGARİ ÜCRET İÇİN İLK TOPLANTI 4 ARALIK’TAAile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun, 2021’de uygulanacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında ilk toplantısını 4 Aralık’ta yapacağını duyurdu. Asgari ücreti, yasa gereği 5’er işçi, işveren ve devlet temsilcisi olmak üzere 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu belirliyor. Bu komisyonda, işveren tarafını TİSK, işçi tarafını ise en fazla üyeye sahip konfederasyon olduğu için Türk-İş temsil ediyor.YERLİNİN DOLARA HÜCUMU SÜRÜYOREkonomi yönetimi değişimi sonrasındaki iyimserliğe rağmen yurtiçi yerleşiklerin yabancı para mevduatı iki haftada 3.9 milyar dolar arttı. Yıl başından bu yana artış 34.5 milyar dolara ulaştı. Yerlilerin döviz alımı kuru da artırıyor. Uzmanlar, ekonomiye ve siyasete güven sorununun ve TL mevduat faizinin uzun süre enflasyonun altında kalmasının dövize hücumda etkili olduğunu, ekonomi yönetimindeki değişim sonrasında yaşanan kur ve altın fiyatı düşünün de alım fırsatı olarak görüldüğüne işaret ediyor. Öte yandan Merkez Bankası’nın kasım ayı Para Politikası Kurulu toplantısı özetlerinde, “Döviz kurlarının yanı sıra uluslararası fiyatlardaki gelişmeler özellikle gıda ve temel mal gruplarında enflasyon eğilimini olumsuz etkilemekte” denildi. cumhuriyet.com.tr15 Temmuz darbe girişiminin karargâhıAkıncıÜssüdavasında ceza yağdı
15 Temmuz darbe girişiminin karargâhı Akıncı Üssü davasında ceza yağdı figure > FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin yönetildiği Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin 475 sanıklı davada karar çıktı. Sivil imamlar Batmaz, Çiçek, Oruç ve Biniş 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ankara’yı vuran pilotlara yakıt sağlayan eski İncirlik 10. Tanker Üs Komutanı Tuğgeneral Van ve pilotlara da ceza yağdı. Sanık Fatih Yarımbaş, mahkeme başkanını “Başkan görüşeceğiz seninle ileride” diyerek tehdit etti. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullanılan Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin davada sanıklara ceza yağdı. Kararın okunmasının ardından bazı sanıklar mahkeme heyetine tepki gösterdi. Eski albay Fatih Yarımbaş, “Başkan, görüşürüz seninle” sözleri ile mahkeme başkanını tehdit etti. Bazı sanıklar da “Esas gülen son gülen olacak”, “Tekrar hesaplaşacağız” ve “Gün gelecek sizinle yer değiştireceğiz” gibi tehditlerde bulundu. 365’i tutuklu 475 sanıklı davanın karar duruşması, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görüldü. Mahkeme, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, darbe girişimi gecesi Akıncı Üssü’nde bulunduğu belirlenen sivil imam Adil Öksüz’ün de aralarında olduğu 6 sanığın dosyalarının ayrılmasına karar verdi. 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde bulunduğu belirlenen sözde sivil imamlar Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Harun Biniş ve Nurettin Oruç ile darbeyi yönettiği belirtilen 15 eski asker, toplam 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldı. Askerler arasında sözde “yurtta sulh konseyi” üyesi ve darbe girişiminin yaşandığı dönemde orgeneral rütbesinde olan eski YAŞ üyesi Akın Öztürk’ün damadı olan eski yarbay Hakan Karakuş, Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’ni ele geçirmeye çalışan eski tuğgeneral Kemal Mutlum, TBMM’yi bombalayan eski pilot yarbay Hasan Hüsnü Balıkçı, TBMM, TÜRKSAT ve Polis Özel Harekât Dairesi’ni bombalayan eski pilot yüzbaşı Hüseyin Türk, Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri eski albay Veysel Kavak, F-16’lara bombalama talimatlarını ileten eski yüzbaşılar Mustafa Mete Kaygusuz ve Ahmet Tosun yer aldı. Bu sanıkların tamamı, farklı suçlardan da toplam 3 bin 901 yıl 6’şar ay hapis cezası aldı. Polis Özel Harekât Başkanlığı’nı bombalayan eski pilot yüzbaşı Uğur Uzunoğlu, 45 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1170 yıl; Cumhurbaşkanlığı Sarayı Kavşağı’nı bombalayarak 15 kişiyi şehit eden eski pilot üsteğmen Müslim Macit 16 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 283 yıl 6 ay; Akıncı Üssü Nizamiyesi’nde toplanan yurttaşların üzerine ateş açan eski albay Ali Erarslan 10 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1548 yıl; darbe girişimi sırasında dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Komutanı Zekai Aksakallı’yı derdest etmeye çalışan ekibin başındaki eski albay Fatih Yarımbaş 9 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1555 yıl 7 ay ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi’yi alıkoyan eski tuğgeneral Timurcan Ermiş bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis hapis cezasına çarptırıldı. Farklı zamanlarda Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü bombalayarak 2 kişiyi şehit eden eski pilotlar yüzbaşı İlhami Aygül, üsteğmenler Mehmet Yurdakul ve Mustafa Özkan’a da 3’er kez “ağırlaştırılmış müebbet hapis” ve 648’er yıl hapis cezası verildi.70 SANIK BERAAT ETTİSivil imamlar, darbenin yöneticisi olduğu belirtilen eski asker sanıklar, darbe gecesi TBMM, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı’nı bombalayan 31 sanık dışında 260 sanığa “anayasayı ihlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet; 46 sanığa da aynı suçtan müebbet hapis cezası verildi. Ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapse çarptırılan sanıklardan bazılarına, ayrıca “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan da 7 yıl 6 ay ile 120 yıl arasında değişen hapis cezası verildi. 19 sanık “anayasayı ihlale yardım” suçundan 12 yıl 6’şar ay ile 16 yıl 8’er ay; 41 kişi de “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay ile 9 yıl arasında değişen sürelerde hapse mahkûm edildi. 70 kişi için beraat, iki sanık için ise hakkında başka mahkemede ceza aldıkları için hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verildi. cumhuriyet.com.trKadınaşiddeti konu alan‘Züleyha’karakterini Melissa Kenter canlandırıyor
Kadına şiddeti konu alan ‘Züleyha’ karakterini Melissa Kenter canlandırıyor figure > Bir kadın... Belki komşumuz, yakın arkadaşımız ya da yolda yanımızdan geçen biri. Tanıyoruz ya da tanımıyoruz ne fark eder. Şiddete uğramış, uğrayan tüm kadınların attığı sessiz çığlıkların sesi Züleyha. Bu bir direnişin öyküsü. Aslında çok güçlü olan kadınların kabuğundan nasıl çıktığını ve yaşama tutunduğunun göstergesi Züleyha. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan kadına şiddeti konu alan “Züleyha” karakterini Melissa Kenter’den yakın zamanda perdeler tekrar açılınca seyredeceğiz. Oyunun yazarı dramaturg Hüseyin Erdoğan, yönetmeni ise Günyol Bakoğlu... Müşfik Kenter’in kızı olan Melissa Kenter ile kadına şiddeti ve Kenter Tiyatrosu’nu konuştuk.- “Züleyha” adlı oyun ne anlatıyor biz seyircilere, nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?Züleyha bir yaranın hikâyesi. Kangren olmuş, temizlenemeyen bir yara. Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada cüzamlı gibi kaçılan bir olgu. Ensest! Şiddetin en acımasız, belki en çok acıtan şekli. Cinsiyet ayırımı olmadan, hem kız çocuklarının hem erkek çocuklarının hayatlarını tamamen değiştiren, bazen sonlandıran ve en yakınlarımızdan, en güvendiklerimizden gördüğümüz bir şiddet. “Züleyha” yaşadığı her şeye rağmen ayakta kalabilmiş. On üç yıl ensest şiddete maruz kalmış ancak yaşama olan bağlılığını, hayata bakışındaki mizah duygusunu az da olsa korumuş, kendiyle ve hayatla olan hesaplaşmasını ağır yaralar alarak ve vererek devam ettirmiş çok güçlü bir kadın. Benim kahramanım.- Oyunu sahneleme fikri nasıl oluştu? Neydi ‘Züleyha’da sizi etkileyen?Züleyha tekstini okuduğum zaman evet, beni çok etkiledi. Sahnelenmesi zor ve riskli bir oyundu. Ciddi gişe kaygısı yaratıyordu. Popüler kültürün bu kadar revaçta olduğu bir dönemde, bu kadar trajik bir oyuna seyirci gelmesi çok zor. Son on beş yirmi yılda seyircinin istekleri değişti. Tiyatro sadece komedi olmalı, biraz da televizyonda izlediğimiz oyuncular oynamalı gibi bir hal aldı maalesef. Bu söylediklerim ödenekli tiyatroların repertuvarları ile ilgili değildir. Ama özel tiyatrolarda ayakta kalabilmek için izlenen bir yol olmaya başladı. Ben bütün zorluklarını bilerek oyunu sahnelemeye karar verdim. “Züleyha” adı altında ensest mağduru birçok insanın sesi olmak istedim. Onların atamadığı çığlığı atmak istedim.ZOR BİR OYUN- Oynaması zor evet, ama seyretmesi de zor bir oyun. Toplumumuzun gözünü, kulağını ve ağzını kapadığı, görmezden gelinen bir yaraya parmak basıyorsunuz. Seyirlik hale getirmek için nasıl bir yol izlediniz. Sahneleme aşamasını anlatır mısınız?Züleyha hem oyuncu hem yönetmen için evet zor bir oyun. Oyunu seyirlik hale getirmek için yönetmen Günyol ile uzun bir masa başı çalışması yaptık. Seyirciyi sıkmayan ama düşündüren ve canını acıtan bir hale getirmeye çalıştık. Evet, seyircinin canını acıtıyor ve düşündürüyor. İnsanlar ertesi gün Züleyha’nın yaşadıklarını düşünüyorlar. Bana gelen geri dönüşlerden biliyorum bunu. Ben bu konu için ne yaptım ya da ne yapmadım diyorlar. Bir şey yapabilir miyim acaba diyorlar. Bu anlamda oyunun bir farkındalık yarattığına inanıyorum.- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sahip çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Sayın Ekrem İmamoğlu halamın cenazesinde verdiği sözü tuttu. Ve bir sene gibi kısa bir sürede bunu hayata geçirdi. Bu tiyatronun tiyatro olarak kalacak olması benim için çok önemli. Sadece benim için değil, sanırım hepimiz için çok önemli. Bir gün yeniden orada sahneye çıkabilme hayalimi yaşattığı için...‘BABAM İLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞMANIN ONURUNU YAŞADIM’- Siz oyunculuğa nasıl başladınız, ilk adımı atmanızda babanız Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in bir etkisi oldu mu?Tabii ki babam ve halamın etkisi oldu oyunculuğu seçmemde. Büyüdüğüm ortamın da etkisi oldu. Bir tiyatronun içinde büyüdüm. Küçücükken turnelere gittim. Hayatımın en keyifli yaz tatillerini geçirdim o turnelerde. İzmir Fuarı’nın o eşsiz havasını soludum. Türkiye’nin birçok yerini o zamanlarda gördüm. Kuliste uyudum, oynadım, öğrendim. Dekor atölyesinde boya yapıp çivi çakmayı öğrendim. Bir özel tiyatroyu ayakta tutmanın nasıl insanüstü bir çaba gerektirdiğini gördüm. Ben konservatuvara orta birde piyano bölümüyle başladım. Sonrasında iki sene de şan bölümünde okudum, ardından üniversitede tiyatro bölümü sınavlarına girdim. Babama ezber tutarak sonrasında asistanlığını yaparak başlayan tiyatro yolculuğum, onun öğrencisi ve sonrasında sahnede partneri olarak devam etti. Hem babamla hem halamla aynı sahneyi paylaşma şansını ve onurunu yakaladım. Bana yaşattıkları ve öğrettikleri her şey için minnettarım.- Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in büyük emekleri, alın terleri olan, Türk tiyatro tarihinde de büyük öneme sahip Kenter Tiyatrosu neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı sizce, aile birleşip sahip çıkamaz mıydı?Kenter Tiyatrosu, Kent Oyuncuları Türk tiyatro tarihinin en önemli yapıtaşlarından biridir. Sayısız oyunlar sahnelemiş, sayısız öğrenci, oyuncu yetiştirmiş bir okuldur... Ayrıca İstanbul’un en güzel sahnelerinden biridir. Babam ve halam hayattayken, onlar oynarken bile defalarca kapanma tehlikesiyle karşılaşmış (maddi zorluklardan dolayı), büyük emeklerle ayakta kalmıştır. Keşke biz aile olarak bu tiyatroyu yaşatabilseydik. Ancak öyle bir maddi gücümüz yok. Şu anda aktif olarak benden başka tiyatro yapan da yok. Öznur Oğraş ÇolakDiego Armando Maradona: Tanrı’nın Sol eli
Diego Armando Maradona: Tanrı’nın Sol eli figure > Amerika’nın yoksulu orduya, Latin Amerika’nın yoksulu futbola yazılır. Diego Armando Maradona’nın kaderi de öyle oldu. Doğuştan yetenekli olduğu futbolla 9 yaşında, “ikinci babam gibi olmuştu” dediği Castro ile tanıştığında 26 yaşındaydı. Onunla aynı gün öldü. Üç gün yas ilan edildi. O da biliyordu gerçeği. Saklamadı zaten; İngiltere’yi kupadan eleyen o maçta golü eliyle attığını “o tanrının eliydi” diyerek kabullenmişti. Tek farkla: O “Tanrı” kendisiydi. Sonrası, yaşadığı coğrafyanın dini iklimine çok uygun gelişti. Katolik Papalık karşıtı, “Hıristiyan Sosyalizmi”nin kuramı “kurtuluş teolojisi”nin vücut bulduğu o coğrafyada, yoksul düşmanı papalıkla alay edercesine adına Tanrı’nın Eli Kilisesi kuruldu. /Archive/2020/11/27/043830260-diego-03-max-rnk-arka.jpg10 maddelik emri olan, 3 ritüelli, binlerce “cemaati” olan bir kilise. “Tanrı” yani Maradona, Papa’nın bir konuşmasını dinledikten sonra yanındakilere “Vatikan’daydım; tüm o altın tavanları gördüm, ardından Papa’nın Kilise’nin fakir çocukların refahı konusunda endişelendiğini söylediğini duydum. Tavanını sat o zaman amigo, bir şeyler yap!” dedi. Tanrı’nın “dili” de “eli” kadar hızlıydı. Maradona’yı o nedenle çok sevdi Arjantinliler, Brezilyalılar, Bolivyalılar, Kolombiyalılar. İnsan aklının yarattığı hiçbir tanrı, yoksullara onun dokunduğu gibi dokunamamıştır. Ölen tek “tanrı” odur, ardından üç gün yas tutulan tek “tanrı” da./Archive/2020/11/27/043901651-diego-09-max-rnk-arka.jpgPERONİST, YOKSUL, HAMAL BİR BABAMaradonalar, Corrientes eyaletindeki Esquina adlı bir kasabadan geliyordu. Maradona’nın kendisiyle aynı adı taşıyan babası burada mavnalara sandıklar, balyalar yükleyen bir hamaldı. Tota lakaplı annesi Dalma Salvadora Franco -ki İtalyan asıllıdır- kocası ile kilden, gübreden yapılmış bir kulübede yaşıyordu. Ama anne ile baba, “yoksulların generali” Juan Peron destekçisidirler. /Archive/2020/11/27/043817026-diego-05-max-rnk-arka.jpgPeron, aslında yoksulların başkaldırısını bastırmak için olsa da başta spor kulüpleri olmak üzere kimi kurumlara para akıtan bir devlet adamıdır. Esquina’dan kopup geldikleri başkent Buenos Aires’in gecekondu semti Villa Fiorito’da hurda metallerden, kartonlardan yapılmış evde doğar küçük Diego.BAŞINI DİK TUT DİEGODoğduğu hastanenin adı da Eva Peron’un adını taşır: Polyclinicó Evita de Lanus. Annesi onu doğurduğunda, “goool” diye bağırdı derler. Bu, bir yakıştırmadır muhtemelen ama o kadar inanılmıştır ki doğruluğuna, benimsenmiştir sevenlerince. /Archive/2020/11/27/043810010-diego-06-max-rnk-arka.jpgEvin “banyosu” açık bir lağım çukurudur. Mahallenin bir tarafı, selüloz fabrikalarından gelen akıştan zehirlenen kokuşmuş kahverengi bir kanal olan Riachuelo ile çevrilidir. Bir gün fosseptik kuyusuna düşer Diego. Kurtarmaya gelen dayısının yetişip, “başını bokun üstünde dik tut Diego” deyişi yüreğine öyle yerleşmiştir ki, ünlü bir futbolcu olduğunda başı hep yukarıda olmuştur, kafasındaki topun iradesi dışında düşmesine asla izin vermeyişi o zamandan kalma bir alışkanlıktır. /Archive/2020/11/27/043804042-diego-07-max-rnk-arka.jpgEkonomisi büyük Amerika’nın yoksulu orduya, toprağı büyük Latin Amerika’nın yoksulu futbola yazılır. Maradona’nın kaderi de öyle oldu. Futbol 9 yaşından beri hayatındadır. Uyurken topuna sarılarak uyurdu. Zorlukla alınan ayakkabısı yıprandığında babasından çok dayak yemiştir.SESSİZLERİN SESİYİMFutbola yoğunlaşmak için okulu bıraktı. 1976’da 15 yaşındayken Argentinos Juniors turnuvasında ilk kez sahneye çıktı. Lig tarihinin en genç oyuncusuydu. Arjantinliler için ne ifade ettiği merak ediliyorsa, milli takımdan arkadaşı Jorge Valdano’nun sözleri belki yardımcı olur: “Maradona Arjantinlilere kolektif hayal kırıklıklarından kurtulmanın bir yolunu sundu”. İdol oluşunun nedeni budur. Ama böyle olmanın acısını da çekti Maradona. /Archive/2020/11/27/043756886-diego-13-max-rnk-arka.png1970’lerde Las Vegas’ta tatil yaptığı, bir yüzme havuzunda fotoğraf çektirdiği için sevenleri ona uzun süre küstü. Sağcıları, faşistleri hiç sevmedi. Daha sonra gittiği İspanya’da oynadığı bir maçta rakip taraftar tribünlerinden bir portakal attılar ona. Ayağında dakikalarca top sektirir gibi oynadı onunla. Saha yıkıldı alkıştan. Zidane’ı hiç sevmeyen Fransız futbol adamı eski futbolcu Platini, “Zidane’ın topla yaptığını Maradona portakalla yapar” deyişi bu yüzdendir. Kim ne derse desin, politik bir figürdü. /Archive/2020/11/27/043736901-diego-10-dek-arka.jpgFidel’in, Chavez’in sadece hayranı değil, onların “yoldaşı”ydı da. “Chávez’e inanıyorum, ben Chávista’yım. Fidel’in yaptığı her şey, Chavez’in yaptığı her şey benim için en iyisidir.” derken inandığı için söyledi bunu. Kollarında hem Fidel’in hem de Che Guevara’nın dövmeleri vardı. En meşhur cümlesi “ben halkın temsilcisi, sessizlerin sesiyim. Ben El Diego’yum”dur.HOŞ BİR YALAN“Yalancıydı”. Ama durun, bildiğiniz anlamda değil. O coğrafyada Viveza dedikleri bir kavram vardır. Kurallara güvenemediğinizde, her kurum sizi aldatmak, sizi mahvetmek için var olduğunda, kazanmanın tek yolu onları alt etmektir. Önce onları aldatmak için başvurulur “yalan”a. Hayatta kalmanın bir yoludur Viveza. İngiltere’ye elle attığı golü “Tanrı’nın eli” diye açıklaması da hoş bir “yalan”dı. Başka güzel “yalanları” da vardı. Asla karşılaşmadığı “halkın generali” Juan Peron’la birlikte göründüğü sahte bir fotoğrafı nereye giderse gitsin yanında taşırdı. /Archive/2020/11/27/043704730-diego-04-max-rnk-arka.jpgArjantin gururu için kimse onun kadar çabalamadı. Yurtseverdi. ABD Başkanı George W. Bush’un Arjantin’i ziyaret etme ihtimali bile delirtmişti onu: “O bir katil. Arjantin toprağına ayak basarsa ona karşı yürüyenlerin arasında olacağım” cümlesini duymayan kalmadı. Ülkesinde solcu Kirchner’in ateşli bir destekçisi oldu. O coğrafyaya özgü, “kurumlaşmış Hıristiyanlık karşıtı” bir Hıristiyandı. “Tanrı benim iyi oynamamı sağlıyor. Bu yüzden sahaya çıktığımda hep haç işareti yapıyorum. Yapmazsam O’na ihanet edeceğimi hissediyorum” deyişi bundandır. Uyuşturucu içti, alkolik oldu, bedenini hırpaladı. Kendi kendinin mağdurudur. Ama başını yine de hep “dik” tuttu. Ona “futbolun tanrısı” denmesi hoş bir yakıştırmadır ama inandığı tanrının “sol eli” olduğu kesindir.ÜÇ GÜNLÜK ULUSAL YASMaradona’nın hayatını kaybettiği ev ile doğduğu ve gençliğini geçirdiği evlerin çevresi, Arjantin’deki birçok stadyum ve Buenos Aires’in merkezi hem gözyaşı döken hem de Maradona için sloganlar atan halk ile doldu. Arjantin’de hükümet, 3 gün ulusal yas ilan etti. Devlet Başkanı Alberto Fernandez, Maradona’nın naaşının Devlet Başkanlığı binası Casa Rosada’ya getirileceğini ve cenaze merasiminin halka açık olarak yapılacağını açıklamasının ardından milyonlar bölgeye akın etti. Yerel saatle 06.00’da kapılarını ziyaretçilere açan Casa Rosada’da futbolseverler, efsane oyuncuya son kez veda etmek için uzun kuyruklar oluşturdu. Maradona’nın naaşı 3 gün boyunca defnedilmeyecek ve tüm dünyadan gelecek ziyaretçilere açık olacak./Archive/2020/11/27/043700246-diego-08-max-rnk-arka.jpg10 NUMARA ÖNERİSİMaradona’nın vefat haberi, 8 yıl boyunca top koşturduğu İtalya’da da büyük üzüntüyle karşılandı. Napoli kulübü, “Dünya bizim sözlerimizi bekliyor ama acımızı tarif edecek kelime yok. Şimdi yas tutma zamanı” mesajını paylaştı. Kentteki “San Paolo Stadı’nın adının Diego Armando Maradona olarak değiştirilmesi önerisine kulüp de sıcak yaklaştı. Ünlü futbol adamı Andre Villas-Boas, tüm takımların 10 numarayı emekli etmesini önerdi./Archive/2020/11/27/043803620-diego-14-max-rnk-arka.jpgFİDEL’LE AYNI GÜNKüba Dışişleri Bakanlığı da Arjantinli efsane için bir paylaşım yaptı. Küba’nın simge liderlerinden Fidel Castro’nun yakın arkadaşı olan Maradona’nın, Castro gibi 25 Kasım’da hayatını kaybetmesi hatırlatılarak “Tarih aynı gün gitmelerini istedi” ifadeleri kullanıldı. Mustafa K Erdemol