News - Haberler
Harcamalar karanlıkta kaldı
Harcamalar karanlıkta kaldı figure > TBMM’nin, şeffaf olmadığı gerekçesiyle eleştiri konusu olan Kamu İhale Yasası’nın 21/b maddesi kapsamında 10 yılda 6 ihale yaptığı ortaya çıktı. Bu ihaleler bütün isteklilerin teklif verebildiği “açık ihale usulü” yerine “pazarlık usulü” ile gerçekleştiriliyor. Doğal afet gibi öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine başvurulması gerekiyor ancak çoğunlukla bu kurala da uyulmuyor. Hangi firmalara, hangi iş karşılığı, kaç TL verildiği soruları yanıtsız kaldı. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “TBMM ve bağlı kuruluşlarında 1 Ocak 2003’ten beri Kamu İhale Kanunu’nun 21/b maddesi kapsamında kaç ihale verilmiştir? Bu ihaleler hangi firmalara, hangi iş karşılığında, kaç TL’ye verilmiştir?” sorularını yöneltti. Kamu İhale Yasası’na göre, idarelerce mal veya hizmet alımları ile yapım işleri ihalelerinde, “açık ihale usulü, belli istekliler arasında ihale usulü ve pazarlık usulü” uygulanıyor, “doğrudan temin” yoluna da gidilebiliyor. Yasanın 21. maddesi “pazarlık usulü” ihalelerin hangi hallerde yapılabileceğini düzenliyor. Bu maddenin “b” bendine göre, şu hallerde de pazarlık usulü ihale yapılabiliyor: “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani veya yapım tekniği açısından özellik arz eden veya yapı veya can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından ivedilikle yapılması gerekliliği idarece belirlenen hallerde veyahut idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması.” Kamu kurumları “olağanüstü durumlarda” başvurulması gereken bu ihale yoluna sıklıkla başvuruyor. TBMM Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç, mali evrakların 10 yıl süre ile saklandıklarını belirtti. 2010’dan sonraki mali evrakların incelendiğini belirten Bilgiç, Kamu İhale Yasası’nın 21/b maddesi kapsamında TBMM ve bağlı kuruluşlarınca 6 ihale yapıldığını bildirdi. Bilgiç, hangi firmalara, kaç TL verildiği sorularını ise yanıtsız bıraktı. Mustafa ÇakırCHPİstanbul Milletvekili Mahmut Tanal:‘Vekilin görevi kamunun yararı’
CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal: ‘Vekilin görevi kamunun yararı’ figure > CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’de yönetici olarak görev yapan bir kişinin emekli olmasının ardından yerine sınavsız olarak oğlunu atadığını belirtti. CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’de yönetici olarak görev yapan bir kişinin emekli olmasının ardından yerine sınavsız olarak oğlunun atandığı iddialarını gündeme getirerek TBMM Başkanlığı’na konuyla ilgili soru önergesi verdi. Tanal önergesinde, TBMM Genel Sekreterliği bünyesinde kaç kişinin çalıştığı, 2018-2019 yıllarında TBMM Genel Sekreterliği bünyesinde müşavir olarak istihdam edilirken herhangi bir nedenle görevinden ayrılanların olup olmadığını sorularını yöneltti. TBMM Başkanlığı söz konusu önergeyi mevzuat kapsamında özel hayatın gizliliğini ihlal edeceği gerekçesiyle yanıt vermedi. Tanal bunun üzerine Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na başvurdu. Kurulda yapılan değerlendirmede TBMM lehine karar çıkarken bir üye ise karşı oy verdi. Karşı oy yazısında başvuru sahibinin milletvekili olduğuna dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi: “Milletvekili görev yaptığı dönemlerde temsil ettiği vatandaşlara karşı açık ve şeffaf olmalıdır. 4982 sayılı yasa gereğince kurum ve kuruluşlar, ellerinde bulunan belgeleri demokratik yönetim anlayışıyla, eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkeleri doğrultusunda, kanunda yer alan istisnalar dışında, bilgi edinme hakkının kullanılmasına sunmak zorundadırlar. Başvuru sahibinin itirazının tümünün kabulü gerekirken taleplerinin özel hayatın gizliliği ve tavsiye mütalaa olarak değerlendirilmek suretiyle reddi yönünde oluşan Sayın çoğunluğa katılmıyorum.” Mahmut LıcalıMuhabirimiz Hazal Ocak’a kentödülü
Muhabirimiz Hazal Ocak’a kent ödülü figure > Muhabirimiz Hazal Ocak, TMMOB'un düzenlediği “kent planlama” basın ödüllerinde ödüle layık görüldü. TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi tarafından her yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu kapsamında verilen “kent planlama” basın ödülleri dün açıklandı. Muhabirimiz Hazal Ocak da ödüle layık görüldü. Ödül açıklamasında “yaptıkları haber veya yayınlarla kentsel sorunları ve kamusal alanlara dair müdahaleleri gündemleştirmeleri, kent kültürüne ve kentlilik bilincine yaptıkları katkıların yanı sıra, Şehir ve Bölge Planlama bilimi ile mesleğin bilimsel ve teknik görüşlerine duyarlılık gösterdikleri düşünülen basın kuruluşlarına ve/veya basın mensuplarına verilmektedir” denildi. Diğer ödül alan basın mensupları ise şöyle:- Ahmet Kanbal (Mezopotamya Ajansı) - Ayrancım Gazetesi - Hayrullah Yıldız (a3haber.com) - İsmail Arı (Birgün Gazetesi) - Melis Oğuz (Medyascope Tv) - Mustafa Yılmaz (egeligazete.com) - Osman Güdü (KRT Tv) - Selahattin Özcan (Son Nokta Gazetesi) - TV A ( Adana) - Yeni Adana Gazetesi. cumhuriyet.com.trFındıklıhalkı,Çağlayan Deresi’nden suçeken balıkçiftliğine direniyor
Fındıklı halkı, Çağlayan Deresi’nden su çeken balık çiftliğine direniyor figure > Rize’nin Fındıklı ilçesinde bölge sakinleri suları için mücadele ediyor. Fındıklı halkı, bugüne kadar Çağlayan Deresi’nde hiçbir hidroelektrik santralına (HES) geçit vermemişler. Bölge sakinleri bugün balık çiftliğinin derenin suyuna el koyduğunu belirterek “Suyuma dokunma” diyor. Bölge sakini Mete Hacaloğlu, “Dere tüm insanlığın malıdır” ifadelerini kullandı. Çok sayıda bölge sakini, balık çiftliğinin sahibi Kuzuoğlu Grup şirketlerine karşı dava açtı. Bir yurttaş dava dilekçesinde rızaları dışında arazilerine iş makinesi sokularak metrelerce derin kuyular açıldığını, hendekler kazıldığını ve bu hendeklere devasa borular döşendiğini anlattı. Yurttaş, arazilerinin doğal yapısının bozulduğunu, ağaçların kesildiğini ve tahrip edildiğini belirterek mala zarar verme suçunun işlendiğini söyledi. Açılan davanın dosyasına şirketin itirazı da girdi.‘YIKIM KARARI VAR’Yurttaş itiraza verdiği cevapta ise şirketin, kiraladığı arazinin balık çiftliği faaliyetine uygun olmadığı halde kiralandığı, akabinde balık çiftliği inşa edildiği ve tesisin faaliyete geçebilmesi için boru hattıyla tesise tonlarca su taşımak istediği belirtildi. Mahkeme heyeti, geçen pazartesi günü bölgede keşif yaptı. Bölge sakinleri keşif sırasında “Çağlayan Deresi ağlayan deresi olmasın” yazılı pankart açtı. Gazetemize konuşan Rize Fındıklılı Mete Hacaloğlu da bu derenin köy için son derece önemli olduğunu belirterek “15 yıl önce başlayan HES furyasının zararlarını gören Fındıklı halkı mücadele etti ve dereye HES yaptırmadı. Çağlayan Deresi üzerinde, derenin suyu kullanılarak beton havuzlarda alabalık yetiştiriciliğinin endüstriyel boyutlarda yapılması temel sıkıntımız. Daha önceden küçük çaplı havuzlar oluyordu. Vadi ve dere kapasitesini aşmıyordu. 3-4 yıl önce devralındı. Daha büyük havuzlar yapıldı, daha çok su ihtiyacı oldu. Bu çiftlik için dere yatağına keyfiyata dayalı derenin suyunu alabilecek bir düzenek yapıldı. Buna ilişkin Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yıkım kararı çıkarıldı fakat 8 aydır uygulaması yapılmadı. Kontrol edip de ‘Neden yıkılmadı’ diyen de olmadı’’ dedi.‘BAZEN KOMPLE KURUYABİLİYOR’Çağlayan Deresi’nin geniş bir yatağı olduğunu vurgulayan Hacaloğlu, “Suyun alınması nedeniyle kontrol de olmadığı için kimi zamanlar dere yatağı komple kuruyabiliyor. Buraya has, endemik bir balık türümüz var: Deniz alası. Bu dere kuruyunca ya da dere yatağında yapılan herhangi bir müdahale, su alma düzenekleri gibi, bu canlının hayatını etkiliyor’’ diye konuştu. Hacaloğlu, çiftliğin büyümesiyle atık sorununun da oluştuğuna değinerek özellikle havuzların temizlendiği zamanlar dereye boşaltım yapıldığını anlattı. Hacaloğlu özetle “Yanına yaklaşamadığımız, kokusundan duramadığımız zamanlar oldu. Dere, insanlığın malıdır, ticari kaygılarla yaklaşılan bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil’’ ifadelerini kullandı. Taleplerini de sıralayan Hacaloğlu, öncelikle o boruların sökülmesi gerektiğine dikkat çekerek atıkların ileri düzeyde bir arıtma sisteminden geçmesi gerektiğini anlattı. Hacaloğlu, son olarak dereden suyun takibinin yapılabildiği bir usulle alınması gerektiğini söyledi. Hazal OcakPolitika faizi piyasa beklentisine paralelşekilde yüzde 10.25’ten yüzde 15’eçıktı
Politika faizi piyasa beklentisine paralel şekilde yüzde 10.25’ten yüzde 15’e çıktı figure > Dünkü PPK sonrasında “aslında bir faiz artırımı yapılmadığına” dikkat çeken ekonomistler uyarıyor: “Çok ciddi bozulmuş ekonomik göstergelerden dolayı köşeye sıkışmış bir iktidar, bu hamlelerle sorunları öteliyor.” Merkez Bankası (TCMB), Naci Ağbal başkanlığındaki ilk toplantıda politika faizini piyasa beklentilerine paralel 475 baz puan artışla yüzde 15’e yükseltti. Ancak ortalama fonlama maliyetinin zaten yüzde 14.8 olduğu düşünüldüğünde, politika faizinin yüzde 15’e yükseltilmesinin ‘sınırlı bir artırım’ olduğu ve ancak kısa vadeli çözüm sunduğu belirtildi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, bu durumu “İçeride uygulanan fiyatı, dükkânın camına da yazmış oldular” şeklinde yorumladı. Uzun vadede ise serbest piyasa ilkelerine uygun, öngörülebilir iktisat politikalarına ve hukuk reformuna ihtiyaç duyuluyor. Karar öncesinde 7.73 seviyesindeki dolar/TL, 7.5320 seviyesine kadar geriledi. Ancak yeniden 7.64’ü aştı. Ekonomist Mahfi Eğilmez, kurdaki bu hareketi “Merkez’in ortalama faizi zaten yüzde 15 idi. Piyasa bu artışın gerçekte bir artış olmadığını anlayınca kur yine yükseldi” şeklinde değerlendirdi.‘KÖŞEYE SIKIŞMIŞLARDI’Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yalçın Karatepe, söz konusu faiz artırımının piyasalara “sizinle uyumlu çalışacağız” mesajı olduğunu aktardı. Karatepe, geçen hafta ekonomi yönetiminin değişmesi, Erdoğan’ın dahi “piyasa dostu” sayılabilecek mesajları ve dün yapılan faiz artırımını “zihniyet değişimi değil, çok ciddi bozulmuş ekonomik göstergelerden dolayı köşeye sıkışmış bir iktidarın, bu hamlelerle sorunları bir süre daha ötelemeye çalışması” olarak gördüğünü dile getirdi.BELİRSİZLİK SÜRÜYOREkonomist Uğur Gürses ise “Mevcut enflasyon karşısında bu artırım yeterli değil” diyor. “Sevinen bir piyasa var ama geleceğe yönelik belirsizlikler sürüyor” diyen Gürses, “Belki bugün politika faizi yüzde 17’ye çıksaydı, o zaman hakikaten enflasyon konusunda ciddi olduğunu gösteren bir Merkez Bankası olduğunu ve siyasetçileri dinlemediğini düşünürdük. Ancak Merkez, gelecek aylarda enflasyona ilişkin ne yapacağını söylemiyor, yine ‘Cumhurbaşkanına sorarız’ fotoğrafı var” diye konuştu. Hem Karatepe hem Gürses, mevcut ekonomik sorunların üzerinden faiz artırımıyla çıkılamayacağının da altını çiziyor. Gürses, “hukuk reformuna” dikkat çekerken Karatepe ise “TL’ye duyulacak güveni, faizi yüzde 15’e çıkartarak sağlayamazsınız. Bütün sorumluluğu Merkez’e yıkarak Türkiye’nin düze çıkmasını beklemek fazla iyimser olur” diye konuştu.MERKEZ’DEN İTİRAF METNİMerkez’in dünkü PPK sonrası yayımlanan metninde “Kasıma ilişkin takip edilen veriler, enflasyonda döviz kuru oynaklığı kaynaklı bir yükselişe işaret ediyor” denildi. Metinde ayrıca, ekonomiye ilişkin daha önce resmi ağızdan dillendirilmeyen söylemlerin yer alması da dikkat çekti. Metinde “Düşük enflasyon ortamının kalıcı olarak tesisinin, ülke risk primlerinin düşmesi, dolarizasyon eğiliminin tersine dönmesi, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla, makroekonomik ve finansal istikrarı olumlu etkileyeceği değerlendirilmiştir” denildi. İktisatçı Hayri Kozanoğlu, “Merkez Bankası metni sanki ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ “tezini çürütmek için kaleme alınmış” değerlendirmesini yaptı. Gamze BalBorcun milli gelire oranında en fazla artışLübnan,Çin ve Türkiye’de
Borcun milli gelire oranında en fazla artış Lübnan, Çin ve Türkiye’de figure > Türkiye borcu en hızlı artan ülkeler arasında rekor kırdı. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün Küresel Borç İzleme Raporu’na göre Türkiye’de borçların milli gelire oranı yüzde 137.6’dan 167.2’ye, toplam borç 1.24 trilyon dolara ulaştı. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), küresel borcun Eylül 2020’de 272 trilyon doları aşarak rekor kırdığını duyurdu. Borcu milli gelire oranı yüzde 167’yi aşan Türkiye, bu alanda en hızlı artış gösteren ülkeler arasında. IIF’nin yayımladığı “Küresel Borç İzleme” raporuna göre:- Ocak-eylül dönemindeki küresel borç artışı 15 trilyon doları geçti. Yıl başında yüzde 320 olan borcun küresel gelire oranı yüzde 364’e yaklaştı. - IIF, 2020 sonunda küresel borcun 277 trilyon dolara, borcun küresel gelire oranının da yüzde 365’e ulaşmasını bekliyor. - Gelişmekte olan ülkelerin toplam borcu 70.6 trilyon dolardan 76 trilyon dolara yükseldi. - Borcun milli gelire oranında gelişmekte olan ülkelerde en fazla artışlar sırasıyla Lübnan, Çin, Malezya ve Türkiye’de oldu. - Türkiye’de borçların milli gelire (GSYH) oranları dikkate alındığında, 2020’nin üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre hanehalkı borçları yüzde 14.7’den yüzde 18’e, finansal olmayan şirket borçları yüzde 65’ten yüzde 77.5’e, banka gibi finansal şirketlere ait borçlar yüzde 25.2’den yüzde 28.7’ye ve kamu borçları yüzde 32.3’ten yüzde 43’e yükseldi. - Türkiye’de borçların milli gelire oranı yüzde 137.6’dan 167.2’ye, toplam borç 1.24 trilyon dolara ulaştı. Bu borcun 50.9’u TL, yüzde 49.1’i döviz cinsinden. cumhuriyet.com.trNG Hotels Sapanca’daki ikinci otelini açtı
NG Hotels Sapanca’daki ikinci otelini açtı figure > NG Hotels, NG Sapanca ve NG Afyon’dan sonra Sapanca’daki ikinci oteli NG Sapanca Enjoy’u hizmete açtı. Otel; orman, havuz ve göl manzaralı toplam 270 odayla hizmet verecek. NG Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür, Sapanca’da düzenlediği toplantıda, oteli normalinde geçen mayıs ayında açmayı planladıklarını ancak salgın nedeniyle açılışı ertelediklerini belirterek, “Boşa giden bir zaman ve büyük bir emek var burada. Gözümüzü kararttık ve açtık. İlk rezervasyonu da kral dairesine aldık” dedi. Güral Gül, otel için ilk başta 300 milyon TL yatırım planladıklarını ancak, döviz kuru da dahil öngörmedikleri maliyet artışları olduğunu ve toplam yatırımın 450 milyon liraya çıktığını söyledi. Güral Gül, “Pandemi döneminde sektörde birçok işletme mevcut otelini bile açamazken, 450 milyon TL yatırımı yapmamız gerçekten cesaret işi” diye konuştu. Gelecek 1-2 yılın turizm açısından belirsiz olacağını İstanbul’da da bir 400 odalı otel projelerinin olduğunu ancak piyasalar düzelinceye kadar açılışı ertelediklerini ifade eden Gül, İstanbul’daki otellerde yaz döneminde bir hareketlenme olduğunu ancak şu anda yeniden boşalmaya başladığını ifade etti. Gül, geçen yıl otellerindeki doluluk oranının yüzde 72 olduğunu bu yıl bunun yarıya ineceğini, cirodaki kaybın ise daha fazla olacağını aktardı. Şehriban Kıraç12 Mart darbesinin gerçek yüzüişkenceye, kontrgerillaya dayalıdavalardan okunabilir
12 Mart darbesinin gerçek yüzü işkenceye, kontrgerillaya dayalı davalardan okunabilir figure > 12 Mart darbesinin iç hesaplaşmasında 1973, işkencelere, kontrgerillaya dayalı senaryolarla yazılmış, açılmış sayısız suç örgütü davası ile toplumu sindirme, yönlendirmelerle susturma yılı. Cumhuriyet’in birinci sayfasında ağırlıklı yayımlanan davalar haberlerinin içinde kurulu tuzaklara ilişkin, sanık ifadeleri ile oluşmuş tutanakların yayımlanmasına öncelik veriliyor. Tek tek çok önemli isimlerin, açılmış davaların içeriklerinde kurulmuş tuzaklar, senaryoların perde arkasına ilişkin kamuoyu uyarılmaya çalışılıyor.. Kamuoyu komplo davaların senaryoları ile aldatılıyor, sindiriliyor. THKO Davasında Töre idama mahkûm oldu. Osman Bahadır, Yavuz Yıldırımtürk ve Oktay Kaynak hakkındaki idam cezaları müebbet hapse çevrildi./Archive/2020/11/20/035821832-sukran1.png30 Mayıs 1973 tarihli birinci sayfamızda yayımlanan haberin kupürüne göre, ihtilal yoluyla Türkiye’de Marksist-Leninist bir rejimi gerçekleştirmek amacıyla THKO adlı gizli bir örgüt kurup silahlı eyleme geçmekten sanık Nahit Töre ve arkadaşlarının yargılanmaları 29 Mayıs günü İstanbul 3 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yürütülen dava karara bağlanmıştır. Aynı suça farklı katıldıkları gerekçesiyle 5 yıl ağır hapis verilen diğer sanıklar ise Tayfur Cinemre, Kadir Dursun Çağlı, Elif Gönül Tolun, Zerruh Vakıfahmetoğlu, Erol Torpar’dır. Sanık Cemal Alpaslan ise 5 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Sanık Cemal Alpaslan Ertuğ ise 8 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Cezaları 4 yıl ile 2 aya indirilen dört sanık Ali Aydın Çığ, Mehmet Faruk Kurtuluş, Rukiye Dülger ve Hasan Tayfur Cinemre’dir. Bu on sanığa ayrıca, hapis cezalarının üçte biri kadar çeşitli yerlere sürgün cezası verilmiştir. Selamiçeşme’deki banka soygunu faili olarak 12 Mart’tan önce yakalanan, ilk duruşmada beraat eden ancak gördüğü işkencenin fotoğrafının basında yer almasını gittiği duruşmada ayaklarını gösterek kanıtlayan Salman Kaya ise daha sonra THKO davasına dahil edilmiştir. Mahkeme bu sanığın sadece taşıdığı silah nedeni ile suçlulara yardım etme gerekçesiyle yargılanması cezasını verdikten sonra, tutuklu kaldığı sürenin verilen cezayı aşmış olması nedeniyle tahliyesine karar vermiştir.ÜÇ FİDANIN YOL ARKADAŞIDavanın adını, sanıklarını tanımayan okurlar için, kimi özel bilgi ve tanıklıkları da paylaşmak gerek. Kısaca Yassıada idamlarına yanıt havasında verilmiş Deniz Gezmiş’lerin, idam edilen “üç fidan”ın yakın arkadaşları, “Bizim 68’liler”den olduklarını anımsatmak gerek. İçlerinde bireysel açıklamalarına göre, kontenjan yükseltilerek fazla alınan iki yılın sonunda öğrenciliklerine son verilmek istenen, kapıları tutarak sabah boykotu başlatan öğrenci gruplarının içinde çok fazla sayıda kimlikleri de bilinen 1. Şube’den üst kademe görevli polisler de vardı. Önce kapılarını tutulması olarak başlatılan boykot, öğleden sonra gelen DevGenç’lilerin ağırlık kazanması ile işgal eylemine dönüşmüştü. “Bizim 68’liler”aralarında konuşarak, üniversitelerde reform arayışlarına, tartışmalara uygun eylem için, ortamın uygun olduğu sonucuna varmış olarak, üniversite işgaline karar verdiklerinde, gerek boykot gerekse reform gerekçelerine ilişkin olumlu yanıt vermeyen, toplantı halindeki üniversite senatosunun bulunduğu rektörlük binasının işgali eylemine akşam saatlerine doğru geçiş kararı verdiklerinde, gazeteci olarak giriş kapısının camları önünde sıkışıp kalmıştım. Arkada kalanların kapı tahtalarına dayanarak camların kırılmasını önledikleri, sonunda kapıların zorla açılmasını sağladıkları ortamda soluğu hep birlikte toplantı salonu, rektör makamı önündeki koridoru doldurmuştuk.İKTİSAT DEKANININ NAHİT TÖRE’Yİ TEHDİDİ GEÇERLİ Mİ?Öğrenci isteklerini kabul etmeme eğilimindeki rektör ve dekanlar binayı hızla terk ederlerken, dönemin İktisat Fakültesi Dekanı’nın bağırması ile başımı çevirdiğimde, hedefinde Nahit Töre’nin olduğunu görmüştüm. Nahit Töre İktisat Fakültesi’ne girdiği, üniversite giriş sınavının fakülte birincisiydi. Dekan, “Nahit Töre seni tanıdım. Sen benim öğrencimsin, bundan sonra sana hayat hakkı vermem, bu fakülteden mezun olamayacaksın” diye bağırıyordu.. Dediğini ne kadarı ile yaptı, başına gelenlerde katkısı ne oldu bilemem.. Nahit Töre’nin yaşamından bildiğim, haberinin kupürünü yayımlandığımız karara göre verilmiş idam kararı cezası gerçekleşmiş olmasa da yaşamının çok ama çok uzun yılları hepislerde, çok ağır bedeller ödenmiş olarak geçti.. Hayatı kaydı..BİRİNCİ SAYFAMIZ HEMEN HER GÜN BİRDEN FAZLA SÜRDÜRÜLEN DAVALARIN HABERLERİYLE DOLUP TAŞARKEN/Archive/2020/11/20/035824738-sukran2.pngArşivden arkadaşlarımızın taramaları sayesinde hemen öne çıkan kimilerinden örnekleri paylaşırsak.. 26 Mayıs 1973 tarihli sayfamızda Ankara’dan Milli Demokratik Devrimciler haberinin kupürü var. 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sürdürülen davada esas hakkındaki mütalaasını okuyan savcı 29 sanık için 2-15 yıl arasında hapis istemiş. Haklarında 15 yıla kadar ağır hapis istenmiş sanıklar arasında Vahap Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Muammer Soysal, Kaya Güvenç, Ahmet Karadam, Kayhan Edip Sakarya, Sevim Belli, Hüseyin Haldun Daşman, Erhan Yıldırım, Mustafa Bor, Adnan Bardan, Wael Musa Steil, Macit Sabri, Hüseyin Aslan, Siper Güvenç var. Yazar, meslek örgütlerinde çok önemli görev almış bu isimlerin devamındaki listelerden de çok tanıdıkları bulabilirsiniz. Yer nedeni ile listelerin tamamını vermemeyi seçtim. Önce 10 Temmuz tarihli gazetemizin kupürüne göre işçi kesimi davasında 15 sanığın tahliye istediklerinin haberi veriliyor. Aynı davaya ilişkin 14 Temmuz 1. sayfamızdaki haberde ise “Kıvılcımlı ve Belli ile örgüt kurmaktan sanık 5 kişinin 5-15 yıl arasında hapsi isteniyor” başlığı yer alıyor. Haberin girişinde yurtdışına kaçtıktan sonra Belgrad’da ölen Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşlerine uygun olarak Marksist-Leninist örgüt kurmaktan yargılanan 5 kişinin yargılandıkları 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki gelişmelere yer veriliyor. 27 Mayıs’tan sonra yaşanan gelişmelere ilişkin bir mütalaa yapan Askeri Savcı Hâkim Binbaşı Taylan Erimer’in bu ilginç mütalaasını okurla paylaşmamak olmazdı: “Anayasamızın öngördüğü demokratik görüşlerin arkasına sığınanların Türkiye’de komünist bir düzenin kurulması için geniş bir faaliyet gösterdiklerini davası açılan her örgütte genç militanların ortaya çıktığını, ancak halkın aradığı perde arkasındaki liderlerin gözükmediğini, bunlardan en çok bilinenlerin Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı olduğunu belirtmiştir.” Ancak davası açılmış örgütün liderinin yakalanmamış olması nedeniyle, suç delilleri kanıtlanamayan söz konusu davadaki çoğu işçi kökenli sanıklar için delil yetersizliğinden beraat verilmesi zorunluluğunun doğduğunun da altı çizilmiştir.”/Archive/2020/11/20/035824316-sukran3.pngİŞKENCE, KONTRGERİLLAYA İLİŞKİN KAYITLARA GİREN BİLGİLERAsıl sürprizi bilerek en sona bıraktık. İşçilerin tahliye istedikleri 10 Temmuz tarihli haberin başlığında yer verilememiş, sanıklara dayalı işkence, kontrgerillada yaşadıklarına ilişkin tutanaklara geçmiş bilgileri özetle paylaşalım: 1959 yılında Yugoslavya’dan göç eden Recep Servet Bursa ve Adapazarı’nda oturduktan sonra İstanbul Sağmalcılar’a yerleşiyor. Sağmalcılar Belediye Meclisi’ne, 1968 seçimlerinde TİP’ten üye olarak seçiliyor. 11 Temmuz 1972 yılında Tekel Tütün Fabrikası’ndan alınarak önce Emniyet’e götürülüyor. Sonra Kadıköy’de elleri ve gözleri bağlı olarak kontrgerillaya götürüldüğünü ileri sürüyor. Bir arabanın içine yatırıldığını, üzerine battaniye örtüldüğünü, durumunu kurbanlık koyun gibi gördüğünü anlatıyor. Elleri ve ayakları zincire bağlı tuvalete götürüldüğünü, taharetlenemediğini belirtiyor. Kontrgerillanın kanuna bağlı bir yer mi, yoksa insan mezbahası mı olduğunu sorguluyor. İki sanığın yakın sorgularından sonra 15 işçi mahkemeye başvurarak tahliyelerini istiyorlar. Tahliye istemlerini değerlendirmek üzere mahkeme bir gün sonraya erteleniyor.DENİZ SUBAY VE ASTSUBAY DAVASINDA İŞKENCE VE KONTRGERİLLA İŞKENCELERİNE İLİŞKİN İFADELER20 Kasım 1973 tarihinde yayımlanmış haberin başlığında da sadece iki sanığın tahliyesine ilişkin bilgiler yer almış. Oysa İstanbul 3 Numaralı Mahkeme’de yürütülen davanın içeriğinde de sanıkların gördükleri işkenceler ve kontrgerillada yaşadıklarına ilişkin ifadeleri var. Abdullah Akın sorgusunun yapılması sırasında kontrgerillada gördüğü işkenceleri anlatırken ayakkabılarını çıkarıp çoraplarını sıyırarak mahkemeye dökülen tırnaklarını göstermiş, “İşte gördüğüm işkencelein ayaklarımda kalan izleri” demiştir. Sanık Akın tutuklandıktan sonra iki dişini çektirmek zorunda da kaldığını söylemiştir. Aynı duruşmada sorguları yapılan Sezai Çifter, Nedret Salbaş ie Ertan Noyan da gözaltına alındıktan sonra kontrgerillaya götürüldüklerini ve işkence altında istenilen ifadeleri vermek zorunda kaldıklarını, imzaladıkları bu ifadelerini reddettiklerini söylemişlerdir. Tutuksuz sanık Sezai Çifter daima Atatürk ilkelerine bağlı kaldığının altını çizdikten sonra, imza atmış olduğu ifadeleri tümüyle reddetmiştir. Diğer iki sanık da ifadelerini gördükleri ağır işkenceler altında imzalamak zorunda kaldıklarını, sorgucuların “bilmiyorum, haberim yok” türünden ifade veremeyeceklerinde direttiklerini, “Her söyleneni bileceksin ve kabul edeceksin” diyerek imzalarının alındığını açıklamışlardır. Sanık Ertan Noyan sorgusunu yapanların kendisine iki yıl önce tutuklandığını da hatırlatarak, serbest kaldığı günlerin geçtiğini, istedikleri gibi ifade vermezse sakat bırakacaklarını anlatmış, ifade tarihlerinden gerçeklerin saptanabileceğini belirtmiştir.BOMBA OLAYI SANIKLARINDAN 12’Sİ İÇİN İDAM İSTENDİ/Archive/2020/11/20/035826613-sukran4.png5 Mayıs 1973 tarihli haberin kupüründe, Aksaray’da elindeki bomba zamansız patlamış ağır yaralı İbrahim Çenet’in fotoğrafı eşliğinde verilen bilgide iki kolu ve bir bacağını kaybettiği bilgisi veriliyor. Haberin içeriğinde anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmek amacıyla İstanbul’un çeşitli yerlerinde bomba patlatmak, mağazaları tahrip etmek ve Boğaz köprüsünü uçurmayı tasarlamak iddialarına yer veriliyor. 3 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde başlayan davada, Askeri Savcı Nevzat Çizmeci sanıkların 2’si için idam, geri kalanları için de 5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istiyor. TCK’nin 146/1. maddesine göre idamı istenen sanıklar şunlar: M. Talat Turhan (E.Kur.Yb), Memduh Nabi Eren (doktor), Fevzi Özkaya (Hv.Ulaş. Yzb), M. Nuri Yazıcı (avukat), Selim Yavuz (avukat), Yüksel Çengel (Mali müşavir), Abdülvahap Mutlugün (avukat), Turhan Önalan (öğrenci), Sabahattin Küçük (İktisatçı), Selahattin Uzunismail (öğrenci), Mümtaz Aktaş (öğrenci), Servet Çevik (öğrenci), 5 yıl ile 15 yıl hapsi istenenlerin ise çoğunluğu öğrenci. 14 Haziran günü yapılan yargılamaya ilişkin haberde ise ifadeleri alınan sanıkların üst üste gördükleri işkencelere ilişkin ifade vermiş olmalarının sonrasında çok ilginç bir askeri hastane raporu sunuluyor. Askeri hastanenin raporuna göre sanık Yalçınkaya’nın ayağındaki “işkence izi değil, varis..” Aynı haberin içinde Numan Esin’in mahkemeyi ret talebi reddediliyor. /Archive/2020/11/20/035822426-sukran5.png/Archive/2020/11/20/035824222-sukran6.pngSanıklardan Atamer Erol kırık dişini hâkime veriyor. Yeni öğrenci sanıkların eklenmesi ile sanık sayısı 57’ye yükselmiş oluyor. Bu arada askeri savcının itirazına karşın, mahkeme Numan Esin’in reddi hâkimdeki iddialarının doğruluğunu kabul etmediğini açıklamakla birlikte öğleden sonraki duruşmada çekilme kararı alıyor. Bu arada birçok sanık daha gördüğü işkencelere ilişkin ifadeler vermiş bulunuyorlardı. İfadelerine ilişkin mahkemeden gelen itirazlar karşısında, soyunup işkence kanıtlarını göstermek isteyenlerin sayıları kabarmıştı. Numan Esin de yeniden söz alarak kendisine yapılmış işkencelerin izlerini bedeninde gösterebileceğinin altını çizmişti. 17 Haziran günü yayımlanan gazetemizin haberinin kupüründe ise, Talat Turhan’ın ifadesinin alındığı duruşmada, İstanbul mafyasının Sunay Çankayası’na kadar uzandığı ileri sürülmüştür. Çok sayıda daha sanık ifadelerinde gördükleri işkenceler üzerinden kanıtlanması kolay izlerin bedenlerinde bulunduğu ifadelerini sürdürmüşlerdir. Numan Esin, Hasan Yalçınkaya işkence izlerine ilişkin soruşturmaların derinleştirilmesinde ısrarcı olmuşlardır. Aynı duruşmada tahliyesine karar verilen Alp Kuran ise yurtdışına çıkış yasağının konulmasının hukuka aykırılığı üzerinden bir savunma daha yapmıştır. Talat Turhan’ın devam eden sorgulaması sürecine ilişkin 27 Haziran tarihi ile gazetemizde yayımlanan haberde ise Turhan, “Savcıya kalsa Gürler, Kayacan, Batur, Erim de burada olurdu” başlığına yer verilmiştir. Talat Turhan devam edilen ifadesinde “Gözaltında bulunduğumuz süreç içinde bir ay üstümüze mermi boşaltmak da dahil olmak üzere işkenceye maruz tutulduk. Huzurunuzdaki sanıkların çoğu ve ben o tarihlerde kuvvet komutanı olan Orgeneral Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan’ı suçlamaya zorlandık. Çünkü bizi bir iktidar kavgasında kullanmak isteyen gayri meşru bir örgüt esir almıştı. Bu tabir benim değil onlarındır” demiştir. İddianameyi günler süren sorgulaması içinde satır satır eleştiren Talat Turhan, başlığa alınmış isimlerin ötesinde Madanoğlu da içinde, 27 Mayıs sonrası süreçten pek çok subayın daha aleyhinde ifadeler alınmak üzere zorlanmalarından sayısız örnekler vermiştir. Gördükleri işkencelere ilişkin ısrarcı olarak söz alan çok sayıda sanık. Askeri hastaneden alınan raporların aynı komplonun ürünü olduğu yolunda ısrarcı olmuşlardır. 1 Ağustos 1973 tarihli haberimizde ise savcı sanıkların işkence edebiyatı yaptıklarını ileri sürmüştür. Söz alan sanıkların ifadeleri ısrarları karşısında tartışmalar çıkmıştır. 11 Ağustos günlü haberimizde ise bomba davası sanığı Dr. Eren kendisine ilişkin tüm iddiaları tek tek reddederken, yine ayrıntılı bilgilendirmeler ile kendisine ve diğer sanıklara yapılan işkencelerden, kontrgerilla uygulamalarından ayrıntılı bilgilendirmelere yer vermiştir. Orada yapılan çeşitli psikolojik uygulamaların da değerlendirmesini yaparken, çeşitli mekanik işlemler, uygulanan işkencelerle insanların egosunun yıkılmasının hedeflendiğini söylemiştir. 9 Eylül günlü birinci sayfamızda yer alan Nuri Yazıcı’nın ifadesinde ise gördüğü işkenceleri ve dayatılan sorgu cevaplarını ayrıntılarıyla anlatırken, 27 Mayıs’çı olmak, 27 Mayıs kulübüne katılmakla da suçlandığını anlatmıştır. Birçok tanınmış fikir adamının yer aldığı kulübün üyeliğinin suç belgesi gibi kullanılmaya çalışılmasının anlamının sorgulanmasını istemiştir. Nuri Yazıcı, 12 Eylül tarihli gazetemizde yayımlanan ifadesinde ise üç kez kontrgerillaya götürüldüğü gerçeğinin de altını çizmiştir./Archive/2020/11/20/035823894-sukran7.png31 Temmuz tarihinde ilk ifadesi alınan bir kolu ve iki bacağı patlayan bomba ile kesilerek ağır yaralanıp, sakat kalan İbrahim Çenet, baygın, narkoz altında tedavi görürken, MİT elemanları ile hastane görevlisi olduğu söylenen kişiler tarafından, teyp tutularak ifadeye zorlanmasını ayrıntılı anlatmıştır. 14 Eylül tarihli davaya ilişkin haberimizde ise kolu ve ayaklarında kopuk olan sanık İbrahim Çenet tedavi için gittiği Haydarpaşa Hastanesi’nde dövüldüğünü öne sürmüştür. Sağlam kalan bacağının bölümlerinin de istenen ifadeleri vermezse kırılacağı tehdidini yapan doktorun dahi adını vermiştir. 30 Eylül tarihli haberimizde ise bomba olayı davasında iki sanığın ajan olarak suçlandıkları haberine yer verilmiştir. 17 Ekim tarihli aynı davaya ilişkin haberimizde ifade veren Erkan Mete, farklı daktilolara dayalı verdiği örneklerden sonra bomba olayları davasında kontrgerillayı CIA’nın kurdurduğu iddiasını ortaya atmış, iddiasına dayanak olarak birden fazla farklı daktilolar elinden çıkmış ifade yazanakları üzerinden tezini kanıtlamak istemiştir. 27 Kasım 1973 tarihinde yapılan duruşmada idamı istenen Osman Deniz’in tahliye edilmesi dikkat çekmiştir. 4 Aralık tarihinde bomba olayı sanığı MBK üyesi ve 14’lerden Numan Esin, 23 Mayıs 1973 günü evinden alınarak Emniyet amirliği, arkasından kontrgerillaya götürülerek, 13 günlük süreç içinde her tür ifadeye zorlanması, her türden işkenceden geçirilmesini ayrıntılarıyla anlatmıştır. Şükran SonerE-ticaret evrimleşti h-ticarete oldu
E-ticaret evrimleşti h-ticarete oldu figure > Tüketiciler e-ticaret üzerinden satın aldıkları ürünlerin tesliminde giderek daha sabırsız hale geldi. Günlük alışverişlerin en önemli kriteri ise mümkün olduğu kadar çabuk teslimat oldu. Pandemi dönemi ve gelişen teknolojilerin de etkisiyle yeni nesil tüketiciler her şey hemen o an olsun istiyor. Bu anlamda e-ticaret evrimleşerek yerini hızlı ticaret dediğimiz h-ticarete bıraktı. Özellikle günlük ihtiyaçlarda hızlı teslimat oldukça önem kazandı. Türkiye e-ticaret için ciddi bir potansiyele sahip. Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye’nin e-ticaret hacmi 2020’nin ilk yarısında, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 64’lük artışla, 91.7 milyar TL’ye çıktı. Bankalararası Kart Merkezi’nin verileri de bu artışı teyit eder nitelikte. Banka kartları ve kredi kartları ile 2020 Ekim’de 110.3 milyar TL’lik ödeme yapıldı. Toplam kartlı ödemelerin büyümesi yüzde 28 buldu. Birçok klasik perakende şirketi 5 yıl sonrası için hedefledikleri online penetrasyon oranlarına daha şimdiden ulaştı ve bu seviyelerin de kalıcı olmasını bekliyor. E-Ticaretteki büyüme, ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasına dönük taşımacılık ve lojistik faaliyetlerini yakından ilgilendiriyor. Ürünlerin en hızlı, en az maliyetle ve sağlam şekilde alıcıya ulaştırılması müşteri memnuniyetini etkileyen en önemli faktör. Artan e-ticaret hacmine öncelikle cevap vermesi ve kendini adapte etmesi gereken sektör lojistik ve kargo firmaları. Bu noktada pek çok yeniliği de gözlemliyoruz. Drone ve otonom araçlarla dağıtım sistemlerinden, robotik sistemler, dijital çözümler ve esnek çalışan uygulamaları ile verimlilik ve hızın artırılmasına yönelik arayışlar devam ediyor. Büyük online ticaret oyuncularının kendi lojistik mekanizmalarını kurması ise geleneksel kargo ve lojistik firmaları ile rekabeti artıracak gibi görünüyor. Bu noktada kargo firmalarının teknoloji, Ar-Ge ve yenilikçi iş modellerine yatırım yapmaları, geleceğin perakende ticaret modellerine uyum için zorunlu görünüyor.KENDİ KARGO ŞİRKETLERİNİ KURUYORLARKPMG’ye göre, e-ticaret sektöründe önemli perakende şirketlerinin kendi lojistik şirketlerini kurması ve kargo şirketlerinin bu yönde yatırımlarını arttırmalarına sebep oluyor. Bu sebeple sektörde e-ticaret altyapısına yönelik uzmanlaşan yeni kargo şirketleri ve depoculuk yatırımlarıyla karşılaşıyoruz. Sektörde artan şirket birleşme ve satın alma eğilimleri de bu yönelime göre gelişecek. Şehriban KıraçKültür ve sanat yeni yasaklarla, yeni koşullarda devam ediyor
Kültür ve sanat yeni yasaklarla, yeni koşullarda devam ediyor figure > 11. Şefika Kutluer Festivali başladı. Sanatçı şehir şehir dolaşıyor. Sihirli Flüt unvanlı sanatçı Şefika Kutluer adına düzenlenen festivalin 11’incisi bu sene 18 Kasım-27 Aralık tarihleri arasında yapılıyor. Bu sene festival, çevrimiçi değil, yine canlı ve seyircili olacak. Festivalin açılışı Portekiz’den gelen gitar sanatçıları eşliğinde (Artur Caldeira, Daniel Paredes) Şefika Kutluer tarafından Kapadokya Eleni Kilisesi’nde yapıldı. Kutluer ve müzisyenler konserde “Klasik’ten Latin’e” temalı bir resital sundu. Yoğun ilgi gören bir saatlik konser, seyircilerin yoğun isteği üzerine 80 dakikaya uzatıldı. Ankara’da doğan festival, son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ankara dışına da taşınıyor. Kapadokya’nın yanı sıra Aydın ve Tarsus gibi Anadolu’nun farklı köşelerine ulaşıyor. Bu sene Festival’e Portekiz, Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’den sanatçılar katılacak. Ayrıca Şefika Kutluer’in yeni çıkacak solo CD’sinin dünya prömiyeri olacak. Kapadokya’da yapılan konser, bugün Aydın Kültür Merkezi Hidayet Sayın Salonu’nda (20.00), 22 Kasım’da da Devlet Opera Ve Balesi Ankara Opera Sahnesi’nde tekrar edilecek. Ankara’daki bu konser, 65 yaş üstü dinleyicilere de hitap etmek için saat 14.00’te düzenlenecek.ÖĞRETMENLER İÇİN...Şefika Kutluer, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği konserde saat 19.00’da sahneye çıkacak. Kutluer’e Ankara Yaylılar Topluluğu eşlik edecek. Eski Sovyetler Birliği ülkeleri müzisyenlerinden oluşan Ankara Yaylılar Topluluğu üyeleri halen Bilkent Senfoni Orkestası’nda ve Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyorlar ve hepsi Rus ekolü ile yetişmiş uzmanlar. Festivalin kapanış konseri, Tarsus’un Kurtuluş Günü olan 27 Kasım’da St. Paul Kilisesi’nde yapılacak. Şefika Kutluer, burada orkestra eşliğinde konser verecek.YENİ ALBÜM LANSMANIÖte yandan, 6 Aralık’ta ise Şefika Kutluer’in yeni solo CD’sinin dünya lansmanı yapılacak. Konser 65 yaş üstü dinleyiciler için saat 14.00’te Ankara Opera Sahnesi’nde olacak. Kutluer bu albümünde flüt repertuvarının en önemli solo eserleri ile birlikte annesi için yaptığı bir besteyi de seslendiriyor. Kutluer, annesine adadığı bu albümün ismini de “Melek Anneme Ağıt” olarak belirledi. Albümde ayrıca Âşık Veysel’in “Uzun İnce bir Yoldayım” adlı eseri Kutluer’in özel yorumu ile yer alıyor. Ankara Opera Sahnesi’nde konserin ardından albüm tüm dünyada ve Türkiye’de dağıtılmaya başlanacak. Festivalde konserlerin oturma düzeni ve saatleri pandemi kurallarına uygun olarak ayarlanıyor. Detaylı bilgi ve konser programı “www.sefikakutluerfest.com” adresinde. Biletler Biletix’te satışta.DEVLET TİYATROLARI’NDA SAAT DEĞİŞİKLİĞİDevlet Tiyatrolar’ında cumartesi günleri saat 19.30’da başlayacak gösterimler, 21 Kasım Cumartesi gününden itibaren daha erken başlayacak. Devlet Tiyatroları’ndan yapılan açıklamaya göre, yerleşik ve turne sahnelerinde cumartesi günleri saat 19.30’da başlayacak gösterimlerin başlama saatleri, 21 Kasım Cumartesi gününden itibaren salgın tedbirleri nedeniyle 15.00’e alındı.‘OPERET GECESİ’NİN SAATİ DEĞİŞTİAnkara Devlet Opera ve Balesi (ADOB), 21 Kasım Cumartesi günü akşam saatlerinde vereceği “Operet Gecesi” konserinin saatinin değiştiğini açıkladı. Konser saat 15.00’te Opera Sahnesi’nde yapılacak. Orkestra şefi Andrea Solinas, soprano Funda Saltaş Ateşoğlu, Görkem Ezgi Yıldırım, mezzo soprano Ezgi Karakaya, tenor Ayhan Uştuk ve bariton Arda Aktar’ın sahneye çıkacağı konserde “Yarasa”, “Şen Dul”, “Çardaş Prensesi” ve “Tebessümler Diyarı” operetlerinden en sevilen aryalar seslendirilecek. Konser hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uygun olarak düzenlenen yeni seyirci oturma düzeni yapılacak.İDOB’UN KONSERLERİ SÜRÜYORİstanbul Devlet Opera ve Balesi, konserlerini pandemi kuralları çerçevesinde izleyiciyle buluşturmayı sürdürüyor. Yaklaşık 50 dakika sürecek olan “Bale Gala” isimli konserler bu akşam ve 3 Aralık’ta saat 20.00’de. 24, 28 Kasım ve 5 Aralık saat 16.00’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde verilecek.. “Uyuyan Güzel”, “Kuğu Gölü”, “Paquita”, “Don Kişot”, “Giselle”, “Diana ve Acteon”, “Dört Mevsim”, “Fındıkkıran”, “Le Corsaire”, “La Bayadére” balelerinden bölümler bu “Bale Gala” programında yer alacak eserler. Bu eserlerin bazılarına Azeri piyanist Mushfig Quliyev eşlik edecek. cumhuriyet.com.trÇocuklar için her yer mavi
Çocuklar için her yer mavi figure > İsteyen herkes, sosyal medya üzerinden #DünyaÇocukGünü ve #WorldChildrensDay etiketleriyle çocuklar için hayallerini yazabilir. Dünya genelinde çocuk haklarının anıldığı özel bir gün olarak kabul edilen 20 Kasım Dünya Çocuk Günü, bu yıl da farkındalık çalışmaları ile kutlanacak. Dünya Çocuk Günü etkinlikleri kapsamında İstanbul’da Kız Kulesi ve Galata Kulesi, Ankara’da Atakule, Eskişehir Masal Şatosu’nun yanı sıra Göbekli Tepe, Ankara Cumhuriyet Müzesi, Çorum Hattuşa Surları, Patara Ören Yeri, Efes Celcus Kütüphanesi ve Hadrian Tapınağı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi gibi tarihi yapı ve mekânlar maviye bürünecek. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ardından her yıl 20 Kasım günü, dünya genelinde çocuk haklarına vurgu yapılan özel bir gün olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve ortakları tarafından 190 ülkede bu güne özel etkinlikler gerçekleştiriliyor. Dünyanın farklı ülkelerinden 13-24 yaş arası çocuk ve genç, daha yeşil ve sürdürülebilir, herkes için daha iyi eğitim koşullarına sahip, fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklı ve iyi hissettikleri, hiçbir ayrımcılığın olmadığı bir dünyaya ilişkin hayallerini istedikleri malzemeyi kullanarak sanata dönüştürdü. UNICEF, bu etkinlik kapsamında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerden yollanan eserleri tüm dünya ile sosyal medya kanaları ve web sitesi üzerinden paylaşmaya devam ediyor.OYUN HAZIRLANDIUNICEF Türkiye, 20 Kasım Dünya Çocuk Günü öncesinde dezavantajlı çocuklarla ilgili önyargıları aşmak ve çocukların potansiyelini, becerilerini ve yaratıcılığını ortaya çıkarmak için çevrimiçi oyundan faydalanan yeni bir girişim başlatıyor. “Potansiyellerini açığa çıkar” mini oyunu, dezavantajlı geçmişlerden gelen üç çocuğun gerçek hayat hikâyelerine ve gelecek hayallerine dayanıyor. Figen Atalay