Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Thursday, 05.15.2025, 04:42 AM (GMT)

News - Haberler

Bakanlık, tepkiye rağmen tarikatlarla işbirliğini sürdürüyor

Bakanlık, tepkiye rağmen tarikatlarla işbirliğini sürdürüyor Nakşibendi tarikatının “HakYolcular” olarak bilinen kolu İskenderpaşa cemaatine yakın Server Yaşam Vakfı, bu yıl da Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile işbirliğine gitti. Vakıf tarafından düzenlenecek ve 18 Ocak-5 Haziran tarihlerine yayılan “9. Ufka Yolculuk Bilgi ve Kültür Yarışması” etkinliği, MEB Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün resmi yazısı ile duyuruldu. Yarışma için 81 ilde proje ortağı olarak belirlenen sivil toplum kuruluşlarının adları da okulların yaptığı duyurularda yer aldı. KİTAPLAR ‘ŞEYH’ İLE İÇ İÇEYarışmanın bu yıl teması ise “Sağlıklı Yaşam” olarak belirlendi. “Doğal ve sağlıklı beslenme, uyku düzeni, bağışıklık sistemi ve hastalıklardan korunma, koruyucu hekimlik uygulamaları, özdenetim ve ruh sağlığı, aile içi iletişim gibi birçok konu üzerinde durulacağı” belirtilen yarışma; ilkokul, ortaokul ve lise olmak üzere üç kategoride gerçekleştirilecek. Öğrenciler, yarışmaya özel olarak hazırlanan, “Server Yayınları” tarafından basılan ve 15 liraya satılan kitaplardan sorumlu olacak. Ağırlıklı olarak dini kitapları basan ve “Sahih bilgi kaynağı” sloganı ile faaliyet gösteren Server Yayınları’nın yayımladığı eserler arasında Nakşibendi Şeyhi Mahmud Esad Coşan’ın kitaplarının da bulunması dikkat çekiyor. Yarışma, çevrimiçi olarak iki aşamalı şekilde gerçekleştirilecek. İlkokul öğrencilerine “Nereden Geliyor Bu Sesler?”, ortaokul öğrencilerine “Bir Acayip Yolculuk” ve lise öğrencilerine “Sağlık Olsun” adlı kitaplardaki bilgilere yönelik sorular sorulacak. Yarışmada dereceye girenler için ödül töreni 5 Haziran’da İstanbul’da olacak. İlk 3 derecede bulunan yarışmacılar ile yanlarındaki bir refakatçinin ödül töreni için gidiş-geliş yol ücretleri ve bir gecelik konaklama ücretleri vakıf tarafından karşılanacak.Vakfın önceki yarışmalarının konu başlıklarını “Büyük İslam ilmihali”, “Hadis”, “Kuran ve sünnet bütünlüğü” ve “Güzel ahlak” gibi konular oluşturmuştu. Vakfın internet sitesinde yer alan bilgilere göre, söz konusu yarışmalara 8 yılda, 81 il 922 ilçeden toplam 3 milyon 354 bin 224 kişi katıldı.‘MÜZİK HARAM, TOKALAŞMAK YASAK’2018’de düzenlenen yarışmada kaynak olarak Nakşibendi Şeyhi Mahmud Esad Coşan’ın “Sünnet Olmadan Ümmet Olmaz” adlı kitabı; 2020’de ise “Edeb Mektebi” ve “İletişim, Nezaket ve Adap” adlı kitaplar belirlenmişti. “Ebed Mektebi” kitabında “müziğin haram, kadınları ön plana çıkaran filmlerin sakıncalı olduğu”; “İletişim, Nezaket ve Adap” kitabında “kadın ve erkeklerin tokalaşmasının yasak olduğu” yönündeki ifadelerin yer alması tepki çekmişti. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “proje, protokol gibi çalışmalar kapsamında çeşitli kurum ve kuruluşlarca öğrencilere dağıtılmak üzere okullara gönderilen kitapların detaylı ve yeterli inceleme yapıldıktan sonra öğrencilerin kullanımına sunulduğunu” savunmuştu. Sefa Uyar

Ressam Mehmet Ali Doğan: "Çok renkçi bir ressam olmaktan mutluyum"

Ressam Mehmet Ali Doğan: "Çok renkçi bir ressam olmaktan mutluyum" Mehmet Ali Doğan’ın sanal sergisi, Krişna Sanat Merkezi’nde açıldı. Ressam Mehmet Ali Doğan’ın sanal resim sergisi, Ankara’da, Krişna Sanat Merkezi’nde açıldı. Çarpıcı renklerle yapılmış geometrik resimleriyle tanınan Mehmet Ali Doğan, çok renkçi bir ressam olmanın kendisini mutlu ettiğinden söz ediyor.Mehmet Ali Doğan, sanal sergisine ilişkin sorularımızı yanıtladı:- Geometrik bir resim anlayışınız var. Tam soyut resim de diyemeyiz galiba yapıtlarınıza...Resimlerimde dikdörtgen form içerisinde üçgen, helezonik çizgiler ve birbirinden farklı dikdörtgen biçimler kullanarak kompozisyon oluşturuyorum. İnsanlık tarihinin tüm kültür katmanlarına gönderme yapmak istiyorum. Geometrik düzen içinde, insanların dünya yüzeyini, yeraltı kaynaklarını parsel parsel bölme planları yaptıklarını göstermeye çalışıyorum. İnsanlar, bir diğer kültürü yok ederek birbirlerini savaşlar ile katlederek kendilerine yaşam alanları açmışlar. Günümüzde de süren bu sömürü durumunu bir metafor olarak tasarlıyorum resimlerimde./Archive/2021/3/9/015008588-kul-isik-rnk.jpg- Canlı, çarpıcı renklerle çalışmak, etkileyici olmak için mi?Birbirinden farklı ve de çok renkli geometrik biçimlerden oluşturduğum resimlerim, içsel olarak nedenini bilemediğim ayrı bir konu benim için. Çok renkli geometrik resimler yapıyor olmamın nedeni, insanların kültürel olarak çok farklı ritüeller ve birikimlerle kendi tarihlerini oluşturma gayretleridir. Bu farklılıklar, benim resimlerime Anadolu’daki kilim motiflerimizde olduğu gibi canlı renkler olarak yansıyor. Ayrıca çok renkçi bir ressam olmak beni mutlu ediyor.- Salgın, resim sanatını ve ressamları nasıl etkiledi?Pandemi sürecinde sürekli durmadan resim yaptım diyebilirim. Evimdeki bir koltuk benim atölyem oldu. Bu süreçte; Taş Üstüne Taş, Örselenmiş Ruhlar ve Virüsün Gözü olmak üzere üç seri resim yaptım. Benim gibi diğer sanatçı arkadaşlarımız da daha çok resim ürettiler. İnancım odur ki pandemi sonrası sanat, insanların yaşamında daha çok var olacak çünkü artık tasarımın ve yazılımın öne çıktığı bir çağdayız. Işık Kansu

Sonat Bağcan,“Çağırayım Mevlam Seni”ilahisine klipçekti

Sonat Bağcan, “Çağırayım Mevlam Seni” ilahisine klip çekti Sonat Bağcan, Yunus Emre’nin “Çağırayım Mevlam Seni” ilahisine klip çekti. Klip, ilahinin sözlerine, duygusuna ve derinliğine uygun, bu toprakların tüm dinleri kucaklayan yapısıyla her daim canlı olan kadim kültürünü yansıtacak içeriğiyle, izleyenlerle buluşuyor. “Anadolu Türk şiiri, Yunus Emre ile başlar diyebiliriz. 600 yıl önce insanı sefaletten, yalnızlıktan, ümitsizlikten, sıkıntıdan kurtaracak ebedi çarenin, “sevgi” olduğunu söylemiştir Yunus’un dili, gönlü..“Bir ben vardır bende, benden içeri” cümlesiyle, çok katmanlı insana, yüzyıllar önce ışık tutmuş; insan-ı kamil boyutundan haberdar etmiştir. Hâlâ ışığıyla ‘yol’umuzu bulmaya çalıştığımız nice değerinden biri, bu toprağın..” diyor Sonat Bağcan... Herkesin bir yolu, bu yola ışık olanı vardır. Bağcan için de Yunus Emre yoluna ışık olanlardan biri... Bağcan’ın, sözü Yunus Emre’ye, bestesi sanatçıya ait olan ve Sine-i Saf EP’sinde yer alan “Çağırayım Mevlam Seni” adlı ilahi için hazırladığı klip, müzikseverlerle buluştu.Bizde sanatçı ile bu yolculuğu konuştuk. - Sine-i Saf Ep’sinin çıkış hikâyesi nedir? Şarkılar nasıl belirlendi?Aslında bu bir seri. Kavl ve Asvat’tan sonra Sine-i Saf’ta da topraklarımızın aydınlanmış erenlerinin, pirlerinin ve nebilerinin ayak izlerini takip ediyoruz.Koç Baba, Şarkışla Yöresi’nde, koç katım merasimlerinde okunan, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait, bestesi anonim bir deyiş.Ep’de yer alan, şu an klibi de yayında olan, ilahimiz Çağırayım Mevlam Seni’nin sözleri Yunus Emre’nin, bestesi benden aktı. Hepimizin bildiği Beyaz Giyme Toz Olur Türküsü ise albümlerin yapımcılığını birlikte üstlendiğimiz sevgili eşim Ferit Taneri’nin özel isteği..- Klibi neden “Çağırayım Mevlam Seni” adlı parçaya çektiniz?İnsanı, insana ait tüm inançları kucaklayan; her dinde “Yaradan”ın aynı “Yaradan” olduğuna vurgu yapan ve yeryüzünde nereye bakarsan bak, her canlıda ve her cansızda onun tezahürü ile karşılaştığına dair bilince bir davet aslında klibimiz..Virüs sayesinde, kibir ve cehaletimizin gezegeni ne hale getirdiğine, hep birlikte tanık olduk. Belki kibirlerin yıkılması ve muhtaciyetimizin, acziyetimizin dile gelmesidir, Çağırayım Mevlam Seni...Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni derken, Yunus, yaratımın her parçasında “bir”liği ve yaratımın “öz”ünü görüyor ve sesleniyor. O yüzden ilk klibimiz, bu esere çekildi. Yeri gelmişken Sathmahal Gülistan Yüksek Bilinç Okulu’ndaki tüm dostlarıma, klibe katkılarından ve sponsorluklarından ötürü teşekkür ederim.- Dün, Dünya Kadınlar Günü’ydü, hafta boyu çeşitli etkinlikler var. Üreten, müzisyen, emekçi bir kadın olarak neler söylemek istersiniz?Gönlümden ne geliyorsa yapma özgürlüğünü bırakmadığım için ve böyle gönlündekini yapma dirayetini gösterebilen bir aileden geldiğim için çok şanslı hissediyorum kendimi.Değişim, dönüşüm, doğurganlık, yaratma dişil enerjinin işidir ve her bireyde mevcuttur!Siz etkinlik deyince, pandemiden önceki 4 Bağcan Kadını konserlerimiz geldi aklıma; halam Selda Bağcan, Serenad ve Seda, her birimiz kendi tarzımızda ama hep birlikte yaptığımız, çok renkli konserler. En kısa zamanda normale dönüp, o etkinliklere dahil olabilmeyi diliyorum.. Öznur Oğraş Çolak

MersinŞehir Tiyatrosu'nun yeni oyun: 'Halktan Biri'

Mersin Şehir Tiyatrosu'nun yeni oyun: 'Halktan Biri' Mersin Şehir Tiyatrosu’nun iki genç oyuncusunun sahnelediği 'Halktan Biri' oyunu izleyicilerle buluştu. “Halktan Biri” oyunu, dünyanın neresinde oynanırsa o ülke için yazılmış izlenimi doğuran, herkese tanıdık gelen bir taşlama. Mersin Şehir Tiyatrosu’nun iki genç oyuncusunun sahnedeki başarısı da görülmeye değerdi. Murat Atak yönetimindeki Mersin Şehir Tiyatrosu koronavirüs günlerinde boş durmadı ve bir oyun daha çıkardı, oyunu az sayıda davetli için küçük bir salonda, büyük bir özenle sergiledi. Toplantı salonundan küçük bir tiyatro sahnesine dönüştürülen mekânda sesten ışığa, oyunculuktan dekora kadar her şey sanki oyunu yüzlerce kişi izleyecekmiş gibi özenle hazırlanmıştı. Murat Atak’ın yönettiği “Halktan Biri” oyunu, Amerikalı yazar Sam Bobrick’in metninden Ekin Tunçay Turan tarafından Türkçeye çevrilmiş.  Murat Atak, oyunu yerelleştirmek için bir çabaya girmediklerini, orijinal metindeki olay örgüsü ve ana mesaja bağlı kaldıklarını söylüyor. Sadece oyunun cinayet gibi keskin bir sonla bitmesine müdahale edilmiş ve oyun herhangi bir ölme, öldürme olmadan, ucu açık şekilde, seyirciye sorular sorarak bitirilmiş.  Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik ve siyasal sistemine Amerikan işçisinin gözünden bakan bir oyun olmasına rağmen “Halktan Biri” oyunu, dünyanın neresinde oynanırsa o ülke için yazılmış izlenimi doğuran, herkese tanıdık gelen bir taşlama.  Hikâye sanki bizden Oyunda canlandırılan karakterler Amerikalı, sözü edilen kurumlar Amerikan kurumları, sözü edilen başkan Amerikalı, sözü edilen eyaletler, şehirler Amerika’da ama hikâye bizden sanki, çok tanıdık. İşsiz kalan, işsizliğin sorumlusu olarak mültecileri gören, sürekli geriye gidişe isyan eden, açlık çeken, sosyal güvencesi olmadığı için ilaç alamayan bir vatandaş. Şirketleri zenginleştiren, seçimleri şaibeli hale getiren, kendine suikast düzenletip oyunu artıran, sonra kendini kral ilan eden, saraya yerleşen bir devlet başkanı. Ve tüm bu süreçte “halktan biri” olan Travis Pine’ı, gerçeği haykıran mektupları yazmasın diye ikna etmeye çalışan, Travis Pine’a devlette önemli görevler verip bir anlamda suça ortak eden, en sonunda onu ortadan kaldırmaya çalışan FBI ajanı Tom Walker... Mersin Şehir Tiyatrosu’nun sergilediği “Halktan Biri” oyunu, Anadolu’daki şehir tiyatrolarında uzun zamandır görmediğimiz politik taşlamanın başarılı bir örneği olarak tiyatro repertuvarında yerini alacak gibi. Ülkesindeki kötü gidişi gören ama bir türlü durduramayan Travis Pine’ın “Birilerinin artık bu adama dur demesi gerek” şeklindeki repliği ise oyunu da dönemi de özetliyordu. Abidin Yağmur

Yeliz lakaplıAhmet HamdiÇamlı'dan vefat eden RasimÖztekin için tepkiçeken paylaşımı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Yeliz lakaplı Ahmet Hamdi Çamlı'dan vefat eden Rasim Öztekin için tepki çeken paylaşımı Yeliz lakaplı Ahmet Hamdi Çamlı'nın, Rasim Öztekin’in vefatının ardından sosyal medya hesabında paylaştığı tweet gündem oldu. İşte o paylaşımlar;/Archive/2021/3/9/012554185-ekran-goruntusu-2021-03-09-012315.jpg/Archive/2021/3/9/012605154-ekran-goruntusu-2021-03-09-012357.jpg cumhuriyet.com.tr

İllere göre haftalık Covid-19 vaka oranlarıaçıklandı

İllere göre haftalık Covid-19 vaka oranları açıklandı Sağlık Bakanlığı, illere göre vaka yoğunluğuyla ilgili verileri açıkladı. 27 Şubat-5 Mart tarihleri arasını kapsayan bilgilere göre, vaka yoğunluğunun en fazla olduğu il Samsun, en az olduğu il ise Hakkari. Sağlık Bakanlığı, illere göre 7 günlük her 100 bin kişide görülen koronavirüs (Covid-19) güncel vaka sayılarını açıkladı.Geçen haftaya göre birçok ilde vaka yoğunluklarında artış meydana geldi.Vaka yoğunluğunun en fazla olduğu il 100 bin kişide 348 ile Samsun oldu. Samsun'u yüz binde 314 ile Sinop, yüz binde 282 ile Giresun, yüz binde 280 ile Ordu ve yüz binde 228 ile Tokat takip etti. İstanbul'da her yüz bin kişiden 111'inde virüs tespit edilirken, Ankara'da her yüz bin kişinin 54'ünde, İzmir'de ise her yüz bin kişiden 66'sında virüs görüldü. cumhuriyet.com.tr

Meghan Markle ve Prens Harry'nin röportajındaöğrendiğimiz 12 konu

Meghan Markle ve Prens Harry'nin röportajında öğrendiğimiz 12 konu İngiltere Kraliçesi 2'nci Elizabeth'in torunu Prens Harry ve eşi Sussex Düşesi Meghan Markle, ünlü televizyon sunucusu Oprah Winfrey'e verdikleri röpörtajda Kraliyet Ailesi'ndeki yaşamlarını anlattı. İngiltere Kraliçesi 2'nci Elizabeth'in torunu Prens Harry ve eşi Sussex Düşesi Meghan Markle, ünlü televizyon sunucusu Oprah Winfrey'e verdikleri röpörtajda Kraliyet Ailesi'ndeki yaşamlarını anlattı.Çift, CBS Televizyonu'nda dün akşam yayımlanan röportajda, diğer kraliyet mensuplarıyla ilişkileri, ırkçılık ve yaşadıklarının akıl sağlıklarına etkileriyle ilgili açıklamalarda bulundu.Tüm dünyada merakla beklenen röportajın büyük bölümünde Meghan Markle konuştu. Daha sonra söyleşiye Prens Harry de katıldı.Röportaj bu akşam da İngiltere'de yayımlanacak.1. Meghan'ın bebeğinin teni ne kadar koyu olacak' Röportajın en çarpıcı bölümlerden biri, çiftin bebeğinin teninin ne kadar "koyu" olacağına ilişkin kraliyet ailesi üyeleri arasında yapıldığı söylenen yorumlarla ilgiliydi.Meghan, "Hamileliğim sırasında oğlum doğduğunda teninin ne kadar koyu olacağına ilişkin kaygılar ve konuşmalar vardı" dedi.Düşes Meghan, bu konuşmaların Prens Harry'yle yapıldığını, eşinin de bunları kendisine aktardığını söyledi. Çift, bu kişinin hangi kraliyet ailesi ailesi üyesi olduğunu söylemedi.Harry, "Bu konuşmaları kimseyle paylaşmayacağım. O dönem bu konuşmalar tuhaftı ve şoke olmuştum" dedi.Harry ayrıca, kraliyet ailesinin çiftle ilgili haber ve manşetlerdeki "sömürgecilik tonuna" tepki göstermemesinin kendisini üzdüğünü söyledi.Getty ImagesMeghan Markle, "Basın iyi kahramana karşı kötü kadın senaryosu istedi" diyor.2. 'Meghan'ı Kate değil, Kate Meghan'ı ağlattı'Birkaç yıl önce gazetelerde Meghan'ın düğün öncesinde bir çiçekli elbise yüzünden yaşadıkları gerginlik nedeniyle Cambridge Düşesi Kate'i (Harry'nin ağabeyi Prens William'ın eşi) ağlattığı iddia edilmişti.Meghan röportajda gerçeğin tam tersi olduğunu belirterek "Düğünden birkaç gün önce o (Kate) beni ağlattı" dedi. Merhan daha sonra Kate'in özür dilediğini, kendisine çiçek ve bir not göndererek izahatta bulunduğunu söyledi.Meghan, Kate'in kendisi hakkındaki "küçümseyici" tavrını anlatmayacağını belirterek "Kate'in iyi bir insan olduğunu' ve yanlış aktarılan hikayenin düzeltilmesini isteyeceğini umduğunu söyledi.ReutersSussex Dükü Harry ve Düşesi Megan3. 'İntiharın eşiğine geldim, yardım almamı istemediler' Meghan, Kraliyet Ailesi'ne katıldıktan sonra kendini yalnız ve özgürlüğünü kaybetmiş hissettiğini söyledi, "Aileye katıldıktan sonra buraya gelinceye kadar pasaportumu, ehliyetimi, anahtarlarımı hiç görmedim. Bunları sonra bana iade ettiler" dedi.Susex Düşesi, akıl sağlığının kötüleştiğini ve "artık yaşamak istemediğini" belirterek "Kuruma (saray idaresi) gittim ve yardım için başka bir yere gitmem gerektiğini söyledim. 'Daha önce hiç böyle hissetmedim ve bir yerlere gitmem gerekiyor' dedim. Bana gidemeyeceğimi, bunun kraliyet ailesi için iyi olmayacağını söylediler" diye konuştu.Meghan, önce Kraliyet Ailesi'nin en üst düzey üyelerinden birine sonra da sarayın insan kaynakları departmanına gittiğini ama hiçbir şey yapılmadığını anlattı.4. Meghan Diana'nın arkadaşlarından biriyle konuştu Meghan, "Kime gideceğimi bilmiyordum. Açıldığım kişilerden biri hala dostumuz ve sırdaşımız olan, kocamın annesinin (Prenses Diana) en yakın dostlarından biriydi. İçeride gerçekten neler yaşandığını başka kim anlayabilirdi" dedi.Getty ImagesPrens Harry babası Prens Charles için "Düş kırıklığına uğradım çünkü o da benzer şeyler yaşamıştı. Bunun acısının nasıl olduğunu biliyor" dedi.5. Harry: Babam beni hayal kırıklığına uğrattı Röportajda Oprah Winfrey, Prens Harry'ye ailesi; özellikle de babası Prens Charles ve ağabeyi Prens William'la ilişkilerinin nasıl olduğunu sordu.Prens Harry, kraliyet ailesindeki resmi görevlerinden çekildikten sonra babasının, telefonlarına yanıt vermemeye başladığını söyledi.Harry "Düş kırıklığına uğradım çünkü o da benzer şeyler yaşamıştı. Bunun acısının nasıl olduğunu biliyor. Ayrıca Archie, onun torunu. Ama tabii onu sevmeye devam edeceğim. Çok fazla acı yaşandı. Bu ilişkiyi düzeltmek için çaba harcamayı önceliklerimden biri yapmaya devam edeceğim" dedi.Harry, Prens William için de "Onu çok sevdim. Birlikte büyük acılar yaşadık. Ama farklı yollardaydık" diye konuştu.6. Çiftin Kraliçe'yle ilişkisi 'iyi' Prens Harry, büyükannesiyle (Kraliçe) ilişkisinin 'gerçekten iyi olduğunu", geçen yıl Kraliçe ile yıllardır hiç olmadığı kadar çok konuştuğunu - Archie'yle görüntülü konuşmalar dahil- söyledi. O benim "komutanım. Her zaman öyle olmaya da devam edecek" dedi.Meghan da Kraliçe'nin kendisine hep iyi davrandığını, nişanda kendisine takılar hediye ettiğini söyledi.7. 'Mali kaynaklarımı kestiler' Prens Harry, 2020'nin ilk çeyreğinde ailesinin mali kaynaklarını kestiğini belirterek "Meghan'ın Netflix ve Spotify ile anlaşmalar yapması planın bir parçası değildi. Ama güvenlik masraflarımızı karşılamak zorundaydım. Fakat annemin bana bıraktıkları vardı. Onlar olmasaydı, bunları yapamazdım" dedi.Çift, ailesinin mali kaynaklarını kestikten sonra Amerikalı milyarder ve medya patronu Tyler Perry'nin geçen yıl Kanada'dan California'ya yerleştiklerinde kendilerine ev verdiğini ve güvenliklerini sağladığını anlattı.8. Fotoğrafın arkasındaki gerçek Meghan, Harry'ye intiharın eşiğinde olduğunu söyledikten sonraki akşam Royal Albert Hall'da resmi bir etkinliğe katıldıklarını ve orada çekilen bir fotoğrafın kendisine hep kötü şeyler anımsattığını söyledi.Meghan Markle, bir dostlarının ne kadar "harika göründüğünü" söylediğini belirterek "Ama o fotoğrafa yakından bakarsanız, Harry'nin ellerini benim ellerime ne kadar sıkı kenetlediğini görüyorum. Gülümsüyoruz ve görevimizi yapıyoruz. Ama birbirimize tutunmaya çalışıyoruz. Kraliyet locasında ışıklar söndükten sonra ağlamaya başlamıştım" dedi.9. Kraliyet ailesiyle ilgili araştırma yapmadım' Meghan röportajda Kraliçe'yle ilk tanıştığında reverans yapmanın normal bir şey olduğunu bilmediğini, saraya gelmeden önce Kraliyet Ailesi'yle ilgili bir araştırma yapmadığını, Harry'le görüşmeye başladıklarında internette kocasını araştırmadığını anlattı.Getty ImagesPrens Harry, Susex düşesi Meghan Markle ve oğulları Archie10. 'Düğünden 3 gün önce evlendik' Harry ve Markle'ın Windsor Sarayı'nda 2018'de yapılan düğününü milyonlarca kişi izlemişti. Ancak çift, düğünden üç gün önce Canterbury Başpiskoposunun sadece bir törenle nikahları kıydığını açıkladı.Meghan, "Başpiskoposu aradık. Bakın, bu tören dünya için. Biz nikahın aramızda olmasını istiyoruz. Arka bahçede sadece ikimiz' dedik" diye konuştu.11. Archie'nin en sevdiği cümle Prens Harry oğlu Archie'nin oğluyla çıktığı bisiklet gezintilerinden büyük keyif aldığını, oğullarının son haftalarda kendilerine evden çıkarken hep "su için" ve dikkatli sürün" dediğini aktardı.12. 'İkinci bebek kız olacak'Çift röportajda bu yaz bir kız bebek beklediklerini doğruladı. "Başka ne isteyebilirsiniz ki" diyen Harry ikinci bebekleri doğduktan sonra başka çocuk yapmayacaklarını söyledi.Röportajın sonlarında Winfrey, Meghan'a Harry'yle "muradına erip" ermediğini sordu.Meghan bu soruya "Okuduğunuz tüm masallardakinden daha harika" diye yanıt verdi. BBC Türkçe

Kadın savaşçılar...

Kadın savaşçılar... Köleliğe karşı çıkan bu zorlu kadın savaşçıların sömürgecilik tarihindeki yerlerine ve vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküler; Ayrıntı Yayınları’ndan kadın savaşçılara dair şu üç yetkin incelemede okurlara sunuluyor: Assata: Bir Otobiyografi (Assata Shakur), Afrikalı Amazonlar - Dahomey'in Kadın Savaşçıları (Stanley B. Alpern) ve Kurtlarla Koşan Kadınlar - Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler (Clarissa Pinkola Estes)… /Archive/2021/3/8/205853321-ic2.jpgAssata: Bir Otobiyografi / Assata Shakur / Çeviren: Ece Kıvılcım Karabacak / Ayrıntı Yayınları / 384 s.“Siyah erkek kardeşlerim, siyah kız kardeşlerim: Adım Assata Shakur, köle ismim JoAnne Chesimard. Ben bir siyah devrimciyim. Bu da şu demek: Ben kadınlarımıza tecavüz eden, erkeklerimizi hadım eden, bebeklerimizin karnını aç bırakan bütün güçlere savaş açtım. Varlıklarını yoksulluğumuzla büyüten zenginlere, yüzlerimize gülerek bize yalan söyleyen siyasetçilere, onları ve mülkiyetlerini koruyan tüm kalpsiz robotlara karşı savaş açtım. Ben siyah bir devrimciyim ve bu yüzden de Amerika’nın gücünün yetebildiği bütün öfkenin, nefretin ve iftiranın kurbanıyım. Amerika, diğer tüm siyah devrimcilere yaptığı gibi beni de linç etmeye çalışıyor.”Assata Shakur kendisini bir 21. yüzyıl kölesi olarak tanımlıyor. Bağımsızlık arzusuna ket vurulamayan bu özgür ruh, Amerikan adalet sisteminin önüne çıkardığı tüm engelleri büyük bir güçle aşıyor. Aktif mücadelesini 60’lı ve 70’li yıllarda vermiş olmasına karşın, 2013 yılında FBI’ın En Çok Aranan Teröristler listesine girerek tarihte bu listede adı geçen ilk kadın olan Assata, hayat hikâyesinde de tarihte durduğu yerin ve savunduğu temellerin zamansız olduğunu gösteriyor:“... New Jersey tarihinde gözaltında ya da tutuklu hiçbir kadın, devamlı bir şekilde erkekler cezaevine konulmamış, en mahrem anları dahil yirmi dört saat gözetlenmemiş; hiçbir kadın, tutuklu kaldığı yıllar boyu entelektüel destekten, uygun tıbbi yardımdan, fiziksel egzersizden ve diğer kadınların refakatinden böylesine bilfiil mahrum bırakılmamıştır. Şahsına özel barbarca muameleyle ilgili dava üzerine dava açtık. Fakat başarı oranımız düşüktü. Hikâyesini okudukça lütfen söz konusu koşulların bu onurlu ve duyarlı kadının üzerinde yaratacağı etkiyi hayal etmeye çalışın. ...”İnsanlık değerlerini böylesine içselleştirebilmiş bir kadının, dünyanın en büyük ülkelerinden birinde azılı bir terörist olarak aranmasındaki çelişki, alışageldiğimiz gerçeklere ve algı biçimlerimize tekrar dönüp bakmaya zorluyor bizleri.Devletin ve medyanın bir “ibret vakası” haline getirmeye çalıştığı Assata, onurlu duruşuyla, 37 yıldır siyasi mülteci olarak yaşadığı Küba’dan hâlâ bize seslenmeye devam ediyor./Archive/2021/3/8/205914243-ic3.jpgAfrikalı Amazonlar - Dahomey'in Kadın Savaşçıları / Stanley B. Alpern / Çeviren: İpek Yardımcı / Ayrıntı Yayınları / 320 s.Antik çağların fantezileştirilmiş amazonları ile Dahomey'in gerçek amazonlarının ortak özellikleri oldukça fazlaydı. Her ikisinde de kız çocukları küçük yaşlardan itibaren savaşmayı, silah tutmayı, güçlü, hızlı ve dayanıklı olmayı ve acıyla baş etmeyi öğreniyorlardı.Avcılık, dans ve enstrümantal müzik bu kız çocuklarının yeteneklerinden sadece bazılarıydı. Hayattaki asıl amaçları savaşmaktı. Savaşmayı arzuluyor, kan dondurucu çığlıklarla savaşa koşuyor, savaştan zevk alıyor, öfke ve yüreklilikle savaşıyorlardı.Korkuya bağışıklık kazandıkları aşikârdı. Zafer kazanınca ise acımasız oluyorlardı. Komşularına korku salıyorlardı. Erkekler onları, saygın ve amansız düşmanları olarak görüyorlardı.Stanley B. Alpern araştırmasında, köleliğe karşı çıkan bu zorlu kadın savaşçıların sömürgecilik tarihindeki yerlerine ışık tutuyor. Bir mitten öteye geçemeyen Amazonlar'ın vücut bulmuş hali olan Dahomey'in kadın savaşçıları, erkek egemen dünyanın kıtalarından biri olan Afrika'da ataerkil geleneğin ezberini bozuyor.Bu kapsamlı çalışmada devletin kökenlerinden 1892 yılındaki Fransa yenilgisine kadar Dahomey Amazonları'nın tarihi gözler önüne seriliyor: Kadınların ne yedikleri, nasıl işe alındıkları, nasıl eğitildikleri ve savaşın olmadığı dönemlerde neler yaptıkları hakkında görsel ve yazınsal belgeler sunuluyor. Erkek egemen tarih yazımına alternatif çarpıcı bir tarih kitabı./Archive/2021/3/8/205919758-ic4.jpgKurtlarla Koşan Kadınlar - Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler / Clarissa Pinkola Estes / Çeviren: Hakan Atalay / Ayrıntı Yayınları / 390 s.Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar'da kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. XIX. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin içindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri sürüyor.Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: Masallar!İnsanlığın ortak bilinçaltının aynaları olduğunu düşündüğü masallar aracılığı ile kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve birçok açmazdan kurtulmalarına yardımcı olacak masal tadında terapiler uyguluyor.Estes'e göre, kurtlarla kadınlar arasında, vahşilikleri, zerafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır. Kurtlar ve kadınlar arasındaki bu benzerlik, Vahşi Kadın arketipinde ortaya çıkar.Estes'in ilginç örneklerle betimlediği bu arketip, doğayla bağını kopartmamış ve seçimlerini yaparken duygularını temel alan kadınları içeriyor.Kitaptaki farklı kültürlerden derlenen masallar, kadınların ilişkileri, kişisel imgeleri ve hatta bağımlılık gibi temalar çevresinde gelişiyor.Örneğin Afrika kökenli bir öykü, kadının ikili doğasını yansıtıyor. Ortadoğu'ya ait bir masal, sıradan bir kilim gibi görünen büyülü bir halının toplumun önyargılarını ve görünüşe ne kadar kolay aldandığını ortaya koyuyor.Yayımlandığında büyük övgüler almış bu sıra dışı kitap, kadınları vahşi derinliklerine doğru heyecanlı bir yolculuğa çağırırken, kadın psişesinin bugüne dek hazırlanmış en büyük sözlüğü olarak da okunabilir. Cumhuriyet Kitap Eki

AltyazıSinema Dergisi kadın sinemacılara odaklanan sayılarınıücretsiz erişime açtı

Altyazı Sinema Dergisi kadın sinemacılara odaklanan sayılarını ücretsiz erişime açtı Altyazı Sinema Dergisi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın sinemacılara odaklanan sayılarını ücretsiz erişime açtı. /Archive/2021/3/8/163639832-altyazi-sinema-dergisi-ucretsiz-erisim.jpgAltyazı Sinema Dergisi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın sinemacılara odaklanan sayılarını ücretsiz erişime açtı.Altyazı, aralarında “Cléo de 5 à 7” (Beşten Yediye Cléo), “Visages villages” (Mekânlar ve Yüzler) ve “Sans toit ni loi” (Yersiz Yurtsuz) gibi filmlerde imzası olan Fransız Yeni Dalgası’nın öncülerinden Agnès Varda, François Truffaut’dan Louis Malle’ye birçok yönetmenin filmde başrol oynayan BAFTA Ödüllü oyuncu Jeanne Moreau, Belçikalı yönetmen ve sanatçı Chantal Akkerman ve “İyi İş” (Beau travail), “35 Tek Rom” (35 rhums) ve İçimdeki Güneş” (Let the Sunshine In) gibi filmleriyle tanınan Fransız yönetmen Claire Denis’in de olduğu,  kadın sinemacıları mercek altına alan sayılarını 8 Mart dolayısıyla erişime açtı. Dergiler 1 hafta boyunca ücretsiz okunabilecek.Altyazı‘nın kadın sinemacılara odaklanan sayılarına buradan erişilebilir.Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!Kadın sinemacılara odaklanan sayılarımıza 1 hafta boyunca ücretsiz erişebilirsiniz: https://t.co/BxU6gTPscn Dayanışmayla... #8M2021 pic.twitter.com/MqIsV9RP7W— Altyazı Sinema Dergisi (@altyazidergisi) March 8, 2021 cumhuriyet.com.tr

Annie Ernaux'dan 'Seneler'

Annie Ernaux'dan 'Seneler' Annie Ernaux, “bütün görüntüler yok olup gidecek” diyerek başladığı Seneler’de, kendi kişisel tarihini günlük, not defteri, film, video, resim ve fotoğraf gibi malzemeler üzerinden, 2. Dünya Savaşı sonrası Fransa toplumsal ve siyasal tarihiyle harmanlayarak anlatıyor. Kitapta bu malzemelere dair görsellere yer vermeyen Ernaux, yapıtın kurgusuyla anlatının temel meselesini bütünleştiriyor. /Archive/2021/3/8/205631602-ic2.jpg Annie Ernaux’nun 1966 yazında Annecy’de genç bir edebiyat öğretmeniyken aklına düşen ve kırk sene boyunca zihin dünyasını meşgul eden “düş”¹, “bir kadın varoluşu”² üzerine yazmaktır. 2008’de Gallimard tarafından Les Années (Seneler) başlığıyla somutlaşan bu düş Ernaux’nun yazınsal aidiyetlerini de simgeler.Ernaux, Seneler’in ana hatlarının zihninde belirdiği yıllarda, bugün “ruh kardeşi” olarak kabul edilen Virginia Woolf’un yoğun etkisi altında olduğunu kabul eder. İlginçtir ki Woolf’un 1937’de yayınlanan aynı başlığa sahip romanında bir ailenin 1880’den 1930’lu yılların sonuna kadar süren hikâyesi, dönemin iktisadi koşulları ve ahlaki normlarında yaşanan değişimlere paralel olarak ve kadınlar üzerinden anlatılır.Ernaux’nun Seneler’i ise neredeyse Woolf’un kaldığı yerden, yani 1940’ların başından başlar ve günümüze kadar gelir. Ne var ki Ernaux, bu iki yapıt arasındaki isim benzerliği için “basit bir rastlantı” 3 demekten öteye gitmeyecek ve yapıtlar arasındaki metinlerarası bağı itiraf etmeyecektir.HİBRİD EDEBİ METİNSeneler, 20. yüzyılın ikinci yarısında rastladığımız hibrid edebi metinler bağlamındadır. Bu çalışma Ernaux’nun oto-sosyobiyografi olarak tanımladığı yazım tarzında, daha önce deneyimlemediği bir anlatım şekline pencere açar:Önceki yapıtlarında birinci tekil şahıs anlatıcıyı kullanan Ernaux, burada, kendinden bahsederken kullandığı elle4 zamiriyle ikili bir etki yaratır. Öncelikle Ernaux’ya göre, anlatılarda alışılagelen erkek bakışı ancak bu kullanım ile aşılabilir5. Diğer yandan, bu kullanım kendi kişisel tarihini kişisellikten arındırır.Ernaux’nun, ait olduğu kuşağın toplumsal ve siyasal tarihini anlatmak için kullandığı nous6 ve on7 kişi zamirleri ise, kişisel ile kolektif ve politiği birbiri içinde eritir.Bu yöntem, bir dönem kendisinin de aktif parçası olduğu feminist hareketin meşhur sloganı olan “kişisel olan politiktir”e gönderme yapar görünmekledir. Ayrıca bu yöntemle, Seneler’in bir “kadın anlatısı” olmanın ötesine geçerek herkesi kapsayan bir anlatı halini aldığını gözlemleriz./Archive/2021/3/8/205614243-ic1.jpgİMGELERİN KULLANIMISeneler’in kurgu özgünlüğünün diğer bir kaynak noktası imgelerdir. Anlatıda dört tür imge dikkat çeker: görsel imgeler, bellek imgeleri, hayalet imgeler ve olay akışının sağlanmasında kullanılan imgeler.Yapıtta görsel imgeler çeşitlidir. Anlatıcının hayatındaki her yeni dönem, o dönemin özelliklerini taşıyan ve Ernaux’ya ait bir fotoğrafın anlatımıyla başlar.“Hayatın hızının bisiklet” olduğu, “gece kovalarının gübre olarak bahçeye boşaltıldığı” taşrada, yoklukla geçen çocukluk yıllarını ve “şehre inmek, hayal kurmak, kendini tatmin etmek ve beklemek”ten öteye gidemeyen ergenlik dönemini anlatırken fotoğrafların kullanımı ağırlıklıdır.Anlatıdaki hareketli görsel imgeler ise birbirine zıt işlevlere sahip gibidir. Anlatıda filmin kullanıldığı bölümde anlatıcı çocuklarıyla birliktedir ve çekim eşi tarafından gerçekleştirilir. İlginç olan, filmde bir hareketsizlik duygusunun hâkim olmasıdır. Anlatıcı kamera karşısında, “bir türlü çekilemeyen bir fotoğraf için poz veriyormuş gibi”dir.Diğer yandan, anlatıdaki kadının “doğal olamayacak kadar gecikmeli” olan gülüşü hem fotoğrafik bir etkiyi hem de anlatıcının o dönemki yaşamındaki durağanlığı akla getirir.GEÇMİŞ ZAMAN VE ‘BEN’LER!Video kaset görüntüsünün anlatıldığı bölümdeyse, anlatıcıyı konferans vermek üzere bir lisede görürüz. Ernaux, buradaki heyecanının film çekimindeki gerginliğinden apayrı olduğunu ve boşanıp yeni bir yaşam kurduğu o dönemde hayatına, bıraktığı yerden yeniden başladığını hissettiğini ifade eder.Bellek imgeleri ise anlatıcının geçmişe dönmesini sağlar. Fakat bu geçmiş zaman, aslında kendisi için geçmiş gibi değildir. Ernaux bunu şu şekilde ifade eder: “Yalnız olduğu zamanların görüntüleri düşüyor sık sık zihnine, şehrin yürüdüğü sokaklarında, oturduğu odalarda (…) kendini gözünün önüne getiriyor”. Bu ‘ben’lerin oralarda var olmaya devam ediyormuş gibi geldiğini söyler Ernaux.Anlatıcı için bellek imgeleri bazen bir çeşit gündüz düşü etkisi de yaratır. Sevgilisiyle sevişme sonrası uykuyla uyanıklık arasında ortaya çıkan bu anlar, anlatıcı üzerinde geçmişe dönüş ya da geçmişi yeniden yaşama hissi yaratır.Ernaux bu anlardaki hissini “palimpsest (eski zamanda üzerindeki yazı silinerek başka yazı yazılmış parşömen) hissi” olarak tanımlar:“Hayatın farklı anlarında hissediyor kendisini, birinden diğerine kayıp gidiyor. (…) Geçmişin ve şimdinin birbiriyle karışmadan üst üste bindiği ve bugüne kadar var olmuş bütün hallerinin bir çırpıda beliriverdiği bir zaman”. Onu bir çeşit “saflığa” sevk eden “bu his onu sözcüklerden (…) [ve] dilden uzağa, anıların olmadığı ilk yıllara, beşiğinin pembe sıcaklığına doğru çeker”./Archive/2021/3/8/205646368-kapakic3.jpgYAZMAK GERÇEĞE ULAŞMAKTIR!Anlatıda hayalet imgelerin kullanımı anlatıcının özellikle hayalinde canlandırmakta zorlandığı gelecek ile kurduğu ilişkilerde ortaya çıkar. “Yirmi yıl sonraki kadın bir fikir, bir hayalet. Asla o yaşa erişmeyecek” der geleceğini düşünürken.Olay akışının sağlanmasında kullanılan imgeler ise, anlatıcının hem kişisel hem de toplumsal olayları bir slayt gösterisinde akıyor gibi ifade etmesini sağlar. Burada görülen imge akışı süreklilik arz etse de her zaman birbiriyle bağlantılı değildir.Annie Ernaux için yazmak bir daha asla dahilinde “olamayacağımız zamandan bir şey kurtarmak” ve gerçeğe ulaşmaktır. Çünkü gerçek hiçbir zaman en baştan bize sunulmaz8.«Les Années», le livre d’une vie d’Annie Ernaux’ [«Seneler», Annie Ernaux’nun bir yaşam kitabı]. Le Monde, 7.2.2008.2 Bacholle-Boskovic, M. «Annie Ernaux: De la perte au corps glorieux» [“Annie Ernaux: kayıptan görkemli bedene”]. Presses universitaires de Rennes, 2011.3 «Les Années», a.g.e.4 Fransızcada “o” anlamına gelen dişil üçüncü tekil şahıs.5 Ferniot, C., Delaroche, P. «Entretien avec Annie Ernuax [Annie Ernaux ile röportaj]». L’Express: culture avec lire. 1.2.2008.6 Fransızcada “biz” anlamına gelen birinci çoğul şahıs.7 Fransızcada “biz” anlamında da kullanılan nötr üçüncü tekil şahıs.8 Rerolle, R. «Annie Ernaux. Entretien avec Raphaëlle Rérolle [Annie Ernaux. Raphaëlle Rérolle ile Röportaj]». Écrire, écrire, pourquoi? [Yazmak, yazmak, neden?]. Éditions de la Bibliothèque publique d’information, 2011.Seneler / Annie Ernaux / Can Yayınları / 232 s. / 2021. Çiçek Doğu

Suyun ve toprağın isyanı;‘Fontamara’

Suyun ve toprağın isyanı; ‘Fontamara’ Ignazio Silone’nin Fontamara köylülerinin acılı ve umutsuz yaşamlarını anlattığı yapıtı Fontamara’nın yeniden basımında; Sabahattin Ali’nin 1943’te AKBA Kitabevi tarafından yayınlanan çevirisinde yer almayan kısımları da Tonguç Ok’un İtalyanca aslıyla karşılaştırarak metne eklendi. /Archive/2021/3/8/205318276-ic1.jpgIgnazio Silone’nin Fontamara köylülerinin acılı ve umutsuz yaşamlarını anlattığı yapıtı Fontamara’nın yeniden basımında; Sabahattin Ali’nin 1943’te AKBA Kitabevi tarafından yayınlanan çevirisinde yer almayan kısımları da Tonguç Ok’un İtalyanca aslıyla karşılaştırarak metne eklendi.Kitabın üçüncü baskısına “sunu” yazan Can Yücel, Fontamara ve Sabahattin Ali için yazmış:“Faşizmi bizlere sergilemek için Sabahattin Bey’in cıvıl cıvıl gözleriyle, sekmez sezgisiyle seçtiği bu kitap, zaten mütegallibe sultası altında inleyen bir köylülüğün faşizmden de nasibini alınca nasıl direnç bilincini devşirdiğini anlatır. Sabahattin Bey örnek bir çeviri çıkarmıştır ortaya, her yapıtında olduğu gibi Fontamara’da da tam bir usta vardır önümüzde. Ey sevgili usta, toprağın memleket topraklarınca bol olsun…”/Archive/2021/3/8/205333729-kapakic2.jpgFontamara köylülerinin acılı ve umutsuz yaşamları anlatılır Fontamara’da. Kanun, korku ve koku’nun anlatıldığı kısımlar çok çarpıcı:“Roma artık dayanılmaz bir hale geldi. Her gün başka, her gün yeni bir kanun çıkıyor her yeni hükümet elbette yeni kanunlar yapmıştır, fakat şimdiki hükümet her gün bir yenisini çıkarıyor…”Bir başka özlü ifadeyle YOK KANUN, YAP KANUN!Devam ediyor: “Kanunlar ne kadar çoğalırsa sefalet de o kadar artıyor. Sefalet ne kadar çoğalırsa kanunlar da o kadar artıyor. Roma sahiden dayanılmaz bir hale geldi.”Roma’da nedeni belirsiz koku yayılmakta: “Havası zehirlendi. Ro¬ma’nın havası pis kokuyor… Bazıları bu kokunun farelerden geldiğini söylediler. Beledi¬ye meclisi farelere harp açtı, bunları yok etmek için zehir da¬ğıttı, binlerce, on binlerce fare yok edildi. Fakat pis koku kaldı…”Pis koku sineklerden geliyor olabilir mi?“Bunun üzerine belediye meclisi sineklere harp açtı, bütün Roma halkına, bunları yok etmek için tozlar, zehirli şerbetler dağıttı, bu sineklerin bilmem artık kaç milyonu yok edildi. Ama pis koku kaldı…”İhtiyar Peygamber, Peppino Goriano (?) mu cevaplıyor:“Roma’daki bu pis kokunun membaını, hiç kimse bulup çıkaramadı. Halk mahallelerinde… o kadar kuvvetli değil… Buna karşılık şehrin orta yerinde, nazırlıklarla Sen Piyer civarında, kıran kokusu gibi korkunç bir hal alıyor…”/Archive/2021/3/8/205350932-ic4.jpgRoma’da pis koku önlenemiyor. Korku da… Korku’dan korkuluyor. Neden korkudan korkuyorlar sorusuna ihtiyar cevap veriyor: Neden olduğunu kimse bilmiyor... şu faşist dedikleri adamlar çok daha fazla korkuyorlar. Onlar da bu işin böyle sürüp gidemeyeceğini hem biliyorlar hem söylüyorlar, ama bundan korkuyorlar... Cinayetleri arttıkça korkuları da artıyor... Korkuları arttıkça da cinayetleri artıyor…Peygambere soruluyor, ne mi soruluyor, kitapta var ve okunmalı, cevabı “Korkusu çok kuvvetli” diye cevap veriyor. Papa korkuya ne diyor ve yapıyor.Cevap hazır: “Papa da korkuyor... Papa yeni hükümetten iki milyar liret aldı, otomobiller tedarik etti, bir radyo istasyonu kurdur¬du, hiçbir zaman seyahat etmediği halde, kendine mahsus bir tren istasyonu yaptırdı, daha başka lüks işlere kalkıştı; şimdi bunlar onu korkutmaya başlıyor... Roma’daki kiliselerle manastırlara bir yazı göndermiş, daha fazla fukara çorbası dağı¬tılmasını istiyor. Bu, korku çorbasıdır… son zamanlarda… çorbaya birer parça domuz yağı pastırması atıyor. Bu da korku yağıdır. Ama iki milyarı unutturmak için çok çorbalar, çok yağlar lâzım!..”Sonra!.../Archive/2021/3/8/205401229-ic5.jpgFontamara okunmalı. “Bu kitapçığı ya rejime düşman olan biri alay olsun diye yazmış yahut da tımarhanede yazılmış…”, Musa’nın on emrinden biri şudur: “Hırsızlık etmeyeceksin” “Bugün Musa’nın hükmü yürümüyor, Mussolini’nin hükmü yürüyor.”, “Her gün efendiler lehine yeni yeni kanunlar çıkıyor; ama eski kanunlardan yalnız köylülerin lehine olanları kaldırılıyordu.” cümleleri neden yazılmış, anlamak için tekrar tekrar okumalı!Faşistlerin kullanılmış mendil gibi attıkları ihtiyar’ın yanıtları ilginç ve düşündürücü. Üçüncü kez okuduğumda kanunun, kokunun, korkunun vb. ayırdına vardım.Fontamara / Ignazio Silone / Çeviren: Sabahattin Ali / Kor Kitap / 192 s. Hamdi Yaver Aktan

Halkınşöleni

Halkın şöleni Didier Daeninckx, Açların Şöleni’ninde Komün günlerini romanın başkahramanı olan Yahudi sürgünü Portekizli bir gazetecinin gözünden anlatıyor. /Archive/2021/3/8/205150949-ic1.jpg“Artık daha fazla imtiyaz ve baskı istemiyoruz, aklen ve bedenen başkalarından daha zayıf olanların da aynı şekilde var olma haklarının olduğu bir toplum oluşturacağız.”Maxime Lisbonne (1839-1905) hayatının büyük bir kısmını sürgünde geçirmiş, karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmiş, bulunduğu bölgelerdeki politik dönüşümleri, sosyo-ekonomik dalgalanmaları iyi gözlemlemiş biri.Sürekli idam cezasına çarptırılan ama idam mangasının önünde de dimdik durabilmeyi başaran, devrime gönül vermiş, ilk kez ordudayken tiyatro eğiliminin olduğunu keşfetmiş bir asker.Beni en çok heyecanlandıran yer işte tam da burası. Tiyatro, Komün sahnesinde önemli bir yerde duruyor. Lisbonne’un tiyatroya gönül vermiş biri olması onun hayalperest kişiliğiyle ve dönemin içindeki atmosferi nasıl daha yaşanılır kılma isteğiyle da yakından ilgili.Tiyatroya yer verilmesi romana ayrı bir hava katmış. Bu romanı bilindik kuru bir tarihi anlatım olmaktan kurtarmış./Archive/2021/3/8/205128637-kapakic2.jpgLisbonne, yaşadığı tüm serüvenleri kendi hayatını bir tiyatro sahnesine çevirerek yaşayan biri. Hastaneye kaldırıldığında, mahkemeye çıkarıldığında, disiplin cezasına çarptırıldığında, işkence gördüğünde…“Her şeyi kabul ediyorum, hayatım boyunca üstlendiğim bütün rolleri. La Belle Poule’un kapkara güvertesinde Çaylak Miço, Sivastopol Kuşatması sırasında sahneye konan oyunda Zouave askeri oyuncusu, Cezayir’de kepaze olmuş bir asker, bir komedyen ve hatta bir soytarı, imparatorluğun mezar kazıcısı, Komün’ün albayı, kostümsüz tiyatronun yaratıcısı, yayınlarına son verilen bir yığın gazetenin kurucusu, hatip, dişleri dökülmüş aslan terbiyecisi...”Lisbonne, tarihin rastlantılardan ibaret olduğunu düşündüğü için kaderine boyun eğen biridir aslında. Onu Fransız halkına bağlayan şey kafasındaki sonsuz özgürlük hayalidir. Bu yüzden savaşmaktan bir an olsun vazgeçmez.Bu onun için tıpkı bir oyunda kendini seyirciye sunan bir oyuncunun görsel töreni gibidir. Örneğin Orleansville Hastanesinde çıkan bir yangında gösterdiği fadakârlık, onun affedilmesini sağlar ve Fransa’ya döner. 1870’e kadar des Follies-Saint-Antoine Tiyatrosu’nu yönetir. Fakat maddi imkânlarının elverişsiz olması, onun eline tekrardan silah almasına neden olur. Yaralanıp esir alınır ve sonra da idama mahkûm edilir. Cezası sonradan zorla çalıştırılmaya çevrilir ve af çıkınca da Fransa’ya geri döner./Archive/2021/3/8/205205105-kapakic3.jpgMEKTUP-ROMAN-TİYATROLisbonne, varoluşunu dışa vurduğu mektupları okyanusları aştığı uzun yolculuklarda yazmıştır. Romanın yoğun bir şekilde tiyatro eserlerinden bahsedildiği bölümleri, bir geminin güvertesinin aniden, yüzen bir tiyatroya dönüştüğü sahnede görebiliriz.Lisbonne, Fransa’ya geri döndükten sonra adına bir dayanışma gecesi düzenlenir Tüm oyuncu, şair, müzisyenler yeteneklerini onun için sergilerler. Toplanan bağışlar, Lisbonne’a verilir.Tiyatro yöneticiliği yapmaya başlar. “Kapıcılar Casino’su” ve “Devrimci Patates Kızartmaları” gibi kabare girişimleri olur. Oyunlar oynanır fakat kasa hep boştur.Lisbonne, her ne kadar neşesini yüzünden eksik etmese de maddi sıkıntılardan dolayı artık daha fazla devam edemez ve köşesine çekilir. 66 yaşında Ferre Alais’de ölür.Açların Şöleni, Maxime Lisbonne gibi tiyatro sevdalısı, devrime gönül vermiş bir askerin hayatını ve mücadelesini, komün barikatlarından tiyatro sahnelerine taşır mı bilmiyorum. Bu kitap ile belki tiyatro sahnelerine yeniden konu olur Paris Komünü. Kim bilir!Açların Şöleni / Didier Daeninckx / Çeviren: Emrullah Ataseven / Dipnot Yay / 230 s. Esma Özlen




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter