Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 06.17.2025, 11:56 PM (GMT)

Search by date: 1/9/2021

İngiliz Prens ve eşi nefret söylemleri nedeniyle sosyal medyayıbıraktı

İngiliz Prens ve eşi nefret söylemleri nedeniyle sosyal medyayı bıraktı figure > İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in torunu Sussex Dükü Prens Harry ile eşi Düşes Meghan Markle'ın, nefret söylemlerinden dolayı sosyal medyayı terk ettiği öne sürüldü. Times gazetesinin haberinde, çifte yakın bir kaynağın, uzun süredir paylaşım yapmayan çiftin sosyal medyaya dönme ihtimallerinin "çok düşük" olduğunu söylediği belirtildi.Çiftin ayrıca, Archewell Vakfı için de sosyal medyayı kullanma planları olmadığı aktarıldı.Haberde, Prens Harry ile eşinin, Twitter veya Facebook gibi sosyal medya platformlarında karşılaştıkları "nefret" nedeniyle hayal kırıklığına uğradığı vurgulandı.Geçen sene Kraliyetle ilgili görevlerini bırakan çiftin, Instagram'daki "sussexroyal" hesabından en son 30 Mart'ta paylaşım yaptığı görüldü.Haberin, Twitter ve Facebook'un ABD Başkanı Donald Trump'ın hesaplarını kapatması veya süresiz olarak askıya almasının ardından gelmesi dikkati çekti.Markle, Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla verdiği bir röportajda 2019'da "dünyanın en trollü kişisi" olduğunu belirterek, yapılan saldırılar için "dayanılamaz" ifadesini kullanmıştı.Prens Harry de daha önce sosyal medyanın "nefret krizi, sağlık krizi ve hakikat krizi" yaratmaya yardım ettiğini dile getirmişti.Siyahi bir anne ile beyaz bir babanın kızı olan Markle, sosyal medyada en çok ırkçı ifadelerle karşılaşıyordu. AA

BirinciİnönüSavaşı’nın 100. Yıldönümü: Milli Mücadele’nin sınır taşı

Birinci İnönü Savaşı’nın 100. Yıldönümü: Milli Mücadele’nin sınır taşı figure > Bugün, 10 Ocak 1921’de yaşanan I. İnönü Savaşı’nın 100. yıldönümü... Bugün, 10 Ocak 1921’de yaşanan I. İnönü Savaşı’nın 100. yıldönümü...I. İnönü Savaşı, Milli Mücadele’nin ilk zaferidir ve Milli Mücadele’nin çok önemli bir sınır taşıdır. I. İnönü Savaşı’nın önemini anlayabilmek için günün koşullarına kuşbakışı bakmamız, savaş öncesi arka planı, altyapıyı ve nirengi noktalarını anımsamamız gerekiyor. 13 Kasım 1918’de işgal edilmiş olan İstanbul, 16 Mart 1920’de açıkça yeniden işgal ediliyordu. Harbiye Bakanlığı sarılıyor, son Osmanlı meclisi basılıyordu. Aydınlar ve kimi milletvekilleri bir bir toplanıp Malta’ya sürgün ediliyordu. Mustafa Kemal de 19 Mart 1920’de Anadolu’ya gönderdiği genelgeyle her sancakta seçim yapılmasını, yeni seçilen meclisin Ankara’da toplanacağını bildirmişti. İşgal güçleri, Anadolu’da toplanacak bir meclisin Kuvayi Milliyecileri merkezi bir duruma getireceğini ve bunun çok tehlikeli olacağını çok iyi biliyorlardı. Emperyalist İngiltere, Padişah Vahdettin ve ona bağlı işbirlikçi İstanbul Hükümeti hemen önlem aldılar. İSYANLAR BAŞLIYORAnkara’da meclis açılış hazırlıkları yapılırken, İstanbul Hükümeti de iç isyanları başlattı. 16 Şubat 1920’de İkinci Anzavur Ayaklanması, 13 Nisan’da Düzce Ayaklanması, 18 Nisan 1920’de Kuvayi Milliye’ye karşı padişahın İngilizlerle birleşerek Kuvayi İnzibatiye ordusunu kurdurması, Düzce’de başlayan isyanın Bolu’ya sıçraması...İsyanlar, meclisin açılacağı sıralarda Ankara’nın ilçeleri Nallıhan ve Beypazarı’na kadar gelmişti. İsyanlar meclisin açılışından sonra da devam etti ve Anzavur kuvvetleri 10 Mayıs 1920’de Adapazarı’nı işgal ettiler. 15 Mayıs 1920’de Yozgat’ta Çapanoğlu İsyanı başladı. Bununla yetinilmiyor, 1 Haziran 1920’de Doğu’da Milli Aşireti İsyanı başlıyordu.ÇEMBERE ALINMAK İSTENİYORMustafa Kemal, çembere alınmak isteniyordu. Ne ordusu ne de askeri vardı. Anzavurlar, “gâvur imamlar” İslam Teali Cemiyeti, Kuvayi İnzibatiye savaş halinde Ankara’yı ve Mustafa Kemal’i ateş çemberine almak istiyordu. Öte yandan padişaha bağlı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın yayımladığı fetvada “Mustafa Kemal asidir”, “dinen ‘Katli-vacip’, öldürülmesi zorunlu kişidir” deniliyordu.Evet, Meclis 23 Nisan 1920’de açıldı. Ancak isyanlar durmuyordu. Mustafa Kemal bunlarla uğraşıyor, öte yandan da düzenli orduyu kurmaya çalışıyordu.Meclis’in ve Kuvayi Milliye’nin güçlenmeden dağılmasını sağlamak amacıyla, işgal devletleri de bu tarihlerde Avrupa’da toplantılar yapıyorlardı. San Remo’da toplanan İngiltere, Fransa, İtalya başbakanları, Anadolu’da savaş kararı aldılar. Nitekim kısa bir süre sonra, Yunan askeri birlikleri, 22 Haziran 1920’de Milne hattındaki cephe boyunca Ankara’nın toparlamaya çalıştığı ordusuna karşı saldırıya geçti. İngilizler, Yunan saldırılarına yardım etmek amacıyla 25 Haziran 1920’de Mudanya’ya, 2 Temmuz’da Bandırma’ya denizden askeri birlik çıkardılar. Mustafa Kemal, çembere alınmak isteniyordu.  Ne ordusu ne de askeri vardı. Anzavurlar, ‘gâvur imamlar’ İslam Teali Cemiyeti, Kuvayi İnzibatiye savaş halinde Ankara’yı ve Mustafa Kemal’i ateş çemberine almak istiyordu. Mustafa Kemal bunlarla uğraşıyor, öte yandan da düzenli orduyu kurmaya çalışıyordu.BURSA’NIN İŞGALİYunan askeri güçleri de güneyden yürüyorlardı; 30 Haziran 1920’ye kadar Kula, Eşme, Sındırgı ve Edremit’i, daha sonra da Susurluk ve Bandırma’yı ele geçirdiler. İlerleyen Yunan ordusu 8 Temmuz 1920’de Bursa’yı işgal etti.Meclis açılalı henüz 76 gün olmuştu, milletvekillerini yas bağlamıştı. Bu arada 31 milletvekili tarafından verilen bir önerge oybirliği ile kabul edilerek Meclis kürsüsüne siyah bir örtü serildi. Bu örtü işgal güçlerinin ülkeyi terk ettiği tarihe kadar Meclis kürsüsünde kaldı.Yunan işgal birliklerinin yürüyüşleri sürüyordu. 20 Temmuz 1920’de bir İngiliz savaş filosunun desteği altında Tekirdağ da işgal edildi. Trakya’ya çıkan Yunan askeri birlikleri 25 Temmuz’da Kırklareli ve Edirne’yi de aldılar. Böylece Osmanlı Devleti’nin tarih boyunca başkentleri olan Bursa, Edirne ve İstanbul yabancı askerlerin işgali altına geçmişti. Utanmaz mütareke basını ise şöyle yazıyordu: “Kuvayi Milliye parlak sözlerle milleti aldattı. Bursa’yı, Edirne’yi savunamadı. Boş yere kan dökülmesine sebep oldu.” Kuvayi Milliye vatanı kurtarmaya çalışıyor, işbirlikçi Alemdar gazetesi ise demagoji yapıyordu. SEVR DAYATILIYORYunan birlikleri Bursa, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi işgal ederken, Batılı emperyalist devletler de o tarihte Sevr Antlaşması’nı dayatıyordu. Nitekim, 22 Temmuz 1920’de padişahın başkanlığında toplanan İstanbul’daki Saltanat Şûrası Sevr’i kabul etti.Kuvayi Milliye Meclisi moral ezikliği içindeydi. Mustafa Kemal, düzenli orduyu kurabilmek, zorluklarla başedebilmek için uğraşıyordu. ALİ FUAT PAŞA VE GEDİZ SALDIRISI Yunan güçlerinin Bursa’yı işgal etmeleri nedeniyle yenilme duygusunun verdiği öfke ve Meclis ile kamuoyunun artan baskısı karşısında Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Gediz bölgesinde mevzilenmiş olan bir Yunan tümenine karşı saldırıya geçme düşüncesini, Ankara’ya, Genelkurmay Başkanlığı’na bildirdi. Yunan ordusunun üç tümeni Bursa bölgesinde, bir tümeni Uşak’ta, bir tümeni Aydın bölgesindeydi. Gediz’deki Yunan tümeni diğer ana kuvvetlerden ayrı ve bağlantısız görünüyordu.Ali Fuat Paşa, bu bağımsız Yunan tümenine baskın yaparak bir başarı sağlamak istiyordu.Mustafa Kemal böyle bir saldırıya karşıydı. Genelkurmay Başkanı İsmet İnönü’yü Ali Fuat Paşa’nın yanına göndererek “ordunun henüz hazır olmaması nedeniyle böyle bir saldırıya karşı olduğunu” bildirdi.Ancak, Ali Fuat Paşa ısrar ediyordu. Sonunda, Batı Cephesi Birlikleri, 24 Ekim 1920 gecesi Yunan birliklerine karşı saldırıya geçtiler. Ne yazık ki sonuç yenilgi oldu. Yeni kurulan ordu ve Meclis bir yenilgi daha almıştı. Bunun sonunda, Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Moskova’ya büyükelçi olarak gönderildi. Batı Cephesi Komutanlığı’na Albay İsmet Bey atandı. DÜZENLİ ORDUMustafa Kemal’in temel düşüncesi bir an önce disiplinli ve düzenli ordunun kurulmasını sağlamaktı. Ancak Milli Mücadele’nin zor günlerinde, isyanlara karşı savaşan ve Milli Mücadele’ye yardım eden Çerkez Ethem kuvvetleri, düzenli ordu kurulmasını istemiyorlardı. Örneğin, Çerkez Ethem’in kardeşi Saruhan Milletvekili Reşit Bey bir toplantıda Mustafa Kemal’e “Hâlâ şu erkânı harp beylerle mi (kurmay subaylarla mı) gâvuru kovacağınızı sanıyorsunuz?” diyor ve “1893’ten beri talim ve terbiye ile kazanılmış tek bir savaş olmadığını” ileriye sürüyordu.Buna karşın, 10 Kasım 1920’de göreve başlayan Albay İsmet Bey, düzenli ordu için hızla çalışmaya başlamıştı. Cephe Komutanı İsmet Bey iki ateş arasında kalmıştı. Bir yandan Ethem sorununu çözmek için uğraşırken öte yandan Yunan işgal güçlerinin saldırısını da durdurmak gerekiyordu.  Askerin İnönü mevzilerine bir an önce ulaştırılması gerekiyordu. Birlikler iki günlük mesafeyi bir günde almak zorundaydılar. ÇERKEZ ETHEM İSTANBUL’A YANAŞIYORİngilizler de durumu izliyorlardı. Düzenli orduya karşı olan Çerkez Ethem, İstanbul Hükümeti’ne yanaşıyordu. 2 Ocak 1921 günü, Çerkez Ethem, İstanbul’daki sadrazama çektiği tel-grafta, Ankara’ya karşı harekete geçtiği, Yunan komutanlığı ile anlaşmaya vardığı bilgisini veriyor ve “tutulacak yol konusunda yüksek sadrazamlık katının destek ve onayını almaya gerekli gördüm” diyordu.Ethem, böylece isyanını ve Yunan Komutanlığı ile işbirliği yaptığını İstanbul Hükümeti’ne resmen bildiriyordu.Aynı günlerde, çaresiz olarak Kütahya’da Ethem kuvvetleriyle Batı Cephesi Kuvvetleri arasında çatışma çıktı. Ethem kuvvetleri 6-7 Ocak tarihlerinde, Gediz’deki milli orduya topçu ateşiyle savaş açarak, düzenli birlikleri epeyce zor durumda bırakmıştı. Batı Cephesi birlikleri ile isyan eden Ethem birlikleri arasında çatışmalar sürerken, tam bu sırada, 6 Ocak 1921 Perşembe günü sabah 10.30’da Cephe Komutanı Albay İsmet Bey’e şu haber verildi:“Yunan Ordusu, Bursa ve Uşak’tan bu sabah ileri harekete geçmiştir.”İKİ ATEŞ ARASINDAYunan kuvvetleri ilerliyorlardı; Banaz, İnegöl ve Yenişehir’i işgal ettiler. Cephe Komutanı İsmet Bey iki ateş arasında kalmıştı. Bir yandan Ethem sorununu çözmek için uğraşırken öte yandan Yunan işgal güçlerinin saldırısını da durdurmak gerekiyordu. İnönü bölgesi yönünde harekete geçmiş olan Yunan birliklerine ulaşmak için tren yoluna ve en yakın tren istasyonuna varmak için askerlerin 80 kilometre yol yürümeleri gerekiyordu. Bu durumda Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey, Ethem üzerine yapılan hareketi bir süre için askıya aldı. Gediz bölgesinde 61. Tümen Komutanı Yarbay İzzettin Çalışlar’ı bırakarak, Yunan saldırısını durdurmak amacıyla İnönü bölgesine yöneldi.KAPANIN ORTASINDAAskeri açıdan Cephe Komutanı İsmet Bey tam bir kurt kapanının ortasında kalmıştı. Önünde Ethem ve iki kanatta güçlü Yunan birlikleri vardı...Askerin İnönü mevzilerine bir an önce ulaştırılması gerekiyordu. Yunan güçleri İnönü mevzilerine yakındı ama Batı Cephesi birlikleri daha uzaktı. İki günlük mesafeyi bir günde almak zorundaydılar. Bu savaşlara bizzat katılmış olan Yüzbaşı Rahmi Apak durumu şöyle anlatıyor: “Batı Cephesi kıtaları, beş günden beri uzun yürüyüşlerle çok yorgun düşmüşlerdi. Mevsim kıştı. Askerin çoğunun kaputları yoktu. Öksürüyorlardı. Erat cılızdı. Hayvanlar ayakta yürürken uyuyorlar ve düşüyorlardı. Yollar kötü ve çamurdu.”Bugünkü yazımızda, savaşa giderken genel durum ve koşullar ele alınmıştır. Yarın da I. İnönü Savaşı üzerinde durulacaktır.  Alev Coşkun

AKP Genel Başkan YardımcısıNurettin Canikli’den, Twitter’ın Trump kararına tepki

AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’den, Twitter’ın Trump kararına tepki figure > AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Twitter hesabından, ABD Başkanı Donald Trump'ın sosyal medya hesabını süresiz askıya alan Twitter'ı eleştirdi. Trump'un hesabının süresiz askıya alınmasını 'ABD'ye karşı yapılmış bir darbe' olarak nitelendiren Canikli, "Bu darbe ile artık demokrasi çağı bitmiş 'kapitalokrasi' çağı başlamıştır" dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Twitter hesabından, ABD Başkanı Donald Trump'ın sosyal medya hesabını süresiz askıya alan Twitter'ı eleştirdi. Trump'un hesabının süresiz askıya alınmasını 'ABD'ye karşı yapılmış bir darbe' olarak nitelendiren Canikli, "Bu darbe ile artık demokrasi çağı bitmiş 'kapitalokrasi' çağı başlamıştır" dedi.AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Canikli, Twitter'ın ABD'de yaşanan şiddet olaylarını 'daha fazla kışkırtma' riski nedeniyle ABD Başkanı Donald Trump'ın hesabını süresiz askıya almasına tepki gösterdi. Cankli twitter hesabı üzerinden şu paylaşımları yaptı:-Twitter’ın, Trump’ın hesabını süresiz olarak askıya alması, sermayenin Amerika Birleşik Devletine karşı yaptığı darbedir.-Bu darbe ile artık demokrasi çağı bitmiş kapitalokrasi çağı başlamıştır.-Kapitalokraside (capitalocracy) yasama, yürütme ve yargı yetkisi sermaye tarafından kullanılır.-Mahkeme kararı olmadan, anayasal bir hak olan ifade özgürlüğünün sınırlandırılması fiilen yargı ve yürütme yetkisinin gasp edilmesi anlamına gelir. Fiilen anayasa da değiştirilmektedir. Sonuç itibariyle, 3 erk tek bir güç tarafından yönetilir hale gelmektedir./Archive/2021/1/9/230734148-2.png/Archive/2021/1/9/230734929-1.png ANKA

Başakşehir'den Galatasaray'a kahve fincanlıcevap

Başakşehir'den Galatasaray'a kahve fincanlı cevap figure > Başakşehir sosyal medya hesaplarına İrfan Can Kahveci’nin soyadına da gönderme yaparak, ‘’Kahve fincanlarımız Başakşehir Store’da satışa çıkmıştır’’ mesajını paylaştı. Süper Lig'in 18. haftasında Gençlerbirliği'ni 6-0 mağlup eden Galatasaray'da teknik direktör Fatih Terim, karşılaşmanın ardından İrfan Can Kahveci’yi transfer etmek istediklerini söyleyince İstanbul ekibinden yıldırım cevap geldi.Terim, ‘’İrfan Can Kahveci'yi istiyoruz. İrfan Can’ın da bizi istediğini istiyoruz. Resmi görüşmeler olur, konuşulur. Daha resmi, daha ciddi şeyler yapmalıyız’’ dedi. Bunun üzerine turuncu - lacivertliler, sosyal medya hesaplarına İrfan Can Kahveci’nin soyadına da gönderme yaparak, ‘’Kahve fincanlarımız Başakşehir Store’da satışa çıkmıştır’’ mesajını paylaştı. cumhuriyet.com.tr

İsrail BaşbakanıNetanyahu, Covid-19 aşısının ikinci dozunu yaptırdı

İsrail Başbakanı Netanyahu, Covid-19 aşısının ikinci dozunu yaptırdı figure > İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Sağlık Bakanı Yuli Edelstein, koronavirüs aşısının 2. dozunu yaptırdı. Dünya genelinde yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını ile mücadele kapsamında virüse karşı aşılama süreci birçok ülkede devam ediyor. İsrail’de aşılamanın ikinci aşamasının bu akşamdan itibaren başlaması ile ülkede Covid-19 aşısının ikinci dozunu olan ilk kişi Başbakan Binyamin Netanyahu oldu.Tel Aviv yakınlarındaki Ramat Gan’da bulunan Sheba Tıp Merkezi’nde aşının ikinci dozunu, yaptıran Netanyahu, "Pfizer ile 16 yaşın üzerindeki tüm İsrail vatandaşlarını 2 ay içinde aşılamamızı sağlayacak büyüklükte aşı sevkiyatı konusunda anlaştım" dedi. Netanyahu’nun hemen ardından Sağlık Bakanı Yuli Edelstein de Covid-19 aşısının ikinci dozunu yaptırdı.AŞININ İLK DOZUNU DA BİRLİKTE YAPTIRMIŞLARDIBaşbakan Netanyahu ve Sağlık Bakanı Edelstein, 19 Aralık’ta Alman BioNTech ile ABD’li Pfizer’ın geliştirdiği Covid-19 aşısının ilk dozunu yaptırmıştı.Öte yandan İsrail, 9,3 milyonluk nüfusunun yaklaşık yüzde 15’ini aşılmasının ardından Covid-19’a karşı aşılama konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri oldu. cumhuriyet.com.tr

Galatasaray Teknik DirektörüFatihTerim'den ince gönderme: Biz istiyoruz başkalarıalıyor

Galatasaray Teknik Direktörü FatihTerim'den ince gönderme: Biz istiyoruz başkaları alıyor figure > Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Gençlerbirliği’ni 6-0 mağlup ettikleri maçın ardından transferle ilgili konuştu ve istediği oyuncuları açıkladı. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Gençlerbirliği’ni 6-0 mağlup ettikleri maçın ardından transferle ilgili konuştu ve istediği oyuncuları açıkladı. Sarı kırmızılı takımda uzun süredir gündemi meşgul eden transfer haberleri ile ilgili konuşan deneyimli teknik adam, “İrfan Can Kahveci ve Onyekuru’yu istiyoruz, Muhammet’i istiyoruz, Visca’yı istiyoruz. Yazdıkları için söylüyorum. Sayın başkan ve yönetimimiz, değişim zamanında da oluyorsa bunu zorlayacağız. Bazı oyuncularla yolları ayıracağız. Biz hamleleri genelde devre arasında yapıyoruz” ifadelerini kullandı. İşte tecrübeli teknik adamın yaptığı açıklamalarından satır başları:‘NE OLURSA OLSUN KENDİLERİNİ KUTLUYORUM’”Oyuncularımı canı gönülden kutluyorum. Çok iyi oynadılar. Umarım televizyonlarının başındaki tüm futbolseverlerin ve Galatasaraylıların keyfi yerine gelmiştir. Gençlerbirliği’ne geçmiş olsun. Ama bu skorun ortaya çıkmasının sebeplerinden biri de onların oynama isteğiydi. Ne olursa olsun kendilerini kutluyorum.”/Archive%5C2021%5C1%5C9%5C213948045-galatasaray-genclerbirligi-ek-fotograflar_7.jpg‘TEMMUZ AYINDA HİÇBİR ŞEY HARCAMADIK’”Birçok isim çıkıyor, çoğuyla alakamız yok. Listemizi verdik. Galatasaraylılar’ın bilmesini istediğim bir şey var; çok fazla imkânımız var da yapmıyoruz gibi bir şey yok. Tam tersi, olmayan imkânları zorlayarak daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. Yönetimimizin elinden geleceğini yapacağına inanıyorum. Hatta elinden gelenin fazlasını yapmasını istiyorum. Bazı oyuncularımızla yollarımızı ayıracağız. Temmuz ayında hiçbir şey harcamadık. Sadece Etebo’yu kiraladık, onun dışında her oyuncuyu bonservissiz aldık. Bize rakamsal olarak geri dönüşü olabilecek oyuncuları almak istiyoruz. Ama benim her söylediğim ismi başkaları alıyor. Başkalarına scoutluk yapmaktan yorulduk.”‘İRFAN CAN, VİSCA, ONYEKURU VE MUHAMMET’İ İSTİYORUZ’”Galatasaray’ın değişime ihtiyacı var. Yönetimimizin bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceğini düşünüyorum. Teknik olarak kimseyi almadan, kimseyi göndermek de istemiyorum. Hafta içinde Galatasaraylıları bilgilendirmek adına beyaz gömlek giyebiliriz. Doğru bilgiyi alsınlar. İrfan Can, Visca, Onyekuru ve Muhammet’i istiyoruz.” cumhuriyet.com.tr

Özhaseki’den AKP’li belediye başkanlarının tartışmasıhakkında açıklama

Özhaseki’den AKP’li belediye başkanlarının tartışması hakkında açıklama figure > AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı'nın "Erciyes ve Kayseri" açıklamasıyla ilgili, "Açıkça niyetini yazmasını ve insanlardan özür dilemesi gerektiğini söyledim. O da yakışanı yaptı." dedi. Özhakesi, Kayserispor - Yeni Malatyaspor maçını izledikten sonra stadyum çıkışı gazetecilere, Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı'nın Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç'a "Memduh ağabey, bak canımı sıkma. Eğer bir defa daha Kayseri Kapadokya’nın merkezi dersen Erciyes'i elinden alırım." şeklindeki ifadeleri ile ilgili açıklama yaptı.Arı'nın, 2020 yılı icraatlarını değerlendirdiği basın toplantısındaki sözlerine ilişkin Özhaseki, şunları kaydetti:"Günün sürprizi de Nevşehir Belediye Başkanımızdı. Sabah erkenden telefonuma mesajlar düşmeye başlayınca baktım Nevşehir'de böyle şeyler söylemiş. Kendisini aradım. Gencecik bir arkadaş var orada. Biraz heyecanlı. Başarılı ve gayretli, takip de ediyorum. Orada basın toplantısı yaparken öyle bir şey söylemiş. Ne olduğunu sordum, 'Espri yapmıştım' dedi. Kamuda herkese açık yapılan hatanın iki kişilik özrü olmayacağını söyledim. Açıkça niyetini yazmasını ve insanlardan özür dilemesi gerektiğini söyledim. O da yakışanı yaptı. Arkadaşımızın bir hatası oldu, telafi etti. Helallik istedi. Nevşehir bizim en yakın ilimiz. Oradaki arkadaşları da seviyoruz. Belediye Başkanımızın da anketlerini yaptırıyorum, çok başarılı. Biraz espri katarak söylediği bir şey ama yanlış anlamaya müsaitti. O da geçti, kapattık o defteri. Bir gün Rasim'i Erciyes'e çağırıp çay kahve ikram edeceğim. Erciyes'in Kayseri'ye ait olduğunu da tekrarlatacağız."Başkan Arı, yaptığı yazılı açıklamada, toplantıda bir gazetecinin sorusu üzerine, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç ile aralarında geçen esprili konuşmayı naklettiğini, beyanının bazı basın kuruluşlarınca çarpıtıldığını belirtmişti. AA

Yanlışumut sendromuna dikkat!

Yanlış umut sendromuna dikkat! figure > Uzman Psikolog Nazım Serin yazdı: Yeni yıl dilekleri ve yanlış umut sendromu... Serin, "Yeni yılda dünyanın daha iyi bir yer olmasına yönelik dileklerimizin yanında, kendimiz de yenilenmek isteriz. Örneğin, sigarayı bırakmaya, kilo vermeye, bazı olumsuz huylarımızı değiştirmeye vs. karar veririz" diyor. Her yılbaşı insanların bitmek bilmeyen değişim arzu ve umutlarının en üst düzeye çıktığı bir dönemdir. Hele 2020 yılı başta Covid – 19 pandemisi ve onun getirdiği zorluklar olmak üzere ülkemizde depremler, yangınlar, insan kayıpları ve maddi kayıplarla dolu unutulmaz bir yıl oldu. Bu yüzden yeni yılın gelişini geçmiş yıllara nazaran daha sabırsız bir halde bekliyoruz. Ne de olsa yeni yıl, yeni umutlar demektir.Yeni yılda dünyanın daha iyi bir yer olmasına yönelik dileklerimizin yanında, kendimiz de yenilenmek isteriz. Örneğin, sigarayı bırakmaya, kilo vermeye, bazı olumsuz huylarımızı değiştirmeye vs. karar veririz. Arzu ettiğimiz değişimle elde etmeyi hayal ettiğimiz sonuçlar bizi motive eder. Değişimin cazibesine kapılmamız, aslında bizi, farkında olmadığımız bir hayal kırıklığı riskinin de kıyısına taşımış olur. Şöyle ki; kendimizi geliştirmek için verdiğimiz karar, “öz-kontrol” algımızı, yani “kontrolün bizde olduğu algısını” yükseltir. Eğer verdiğimiz değişim kararlarını, psikolojik yapımız veya yeteneklerimiz açısından hayata geçirmeye elverişli olmadığımız halde, sırf değişimin cazibesine kapıldığımız için vermişsek, yanlış bir özgüven duygusu içine gireriz. Bu yanlış özgüven de bizi “yanlış umut sendromu” (the false-hope syndrome) denilen bir durumla karşı karşıya getirir. Gerçekçi olmayan beklentilerden dolayı ortaya çıkan yanlış umut sendromunun sonucu ise, ne yazık ki, değişmeyi umut ettiğimiz konularla ilgili üzücü bir hayal kırıklığıdır.    ***Birçok sözde “kişisel gelişim” kitabı insanları, yanlış umut sendromuna götürecek şekilde istismar eder. Bu kitaplar, insanlara, çaba sarf etmeden ve hızlı bir şekilde değişim vaat ederler. Araştırmalar da gösteriyor ki; insanlar kendi değişimlerini istedikleri yönde sonuçlandırma olasılıklarını abartmaya, fakat diğer insanların aynı konularda değişebilme olasılıklarına inanmamaya eğilimlidir. Araştırmaların bir diğer bulgusu ise, değişmeye çalışan insanların, geçmişte yaptıkları değişim girişimleriyle ilgili elde ettikleri başarıları, başarısız oldukları girişimlere nazaran daha fazla hatırlamaya yatkın olduklarıdır. Bu faktörlerin etkisiyle değişim için tekrar denemek oldukça cazip görünmeye başlar. Fakat değişim girişiminin başlangıcına eşlik eden iyimserlik, değişimin zorlukları yaşanmaya başladıkça dağılmaya başlar.  ***Peki, ne yapılmalı? İyimser ve umutlu olmak yanlış mıdır? Değişmeye çalışmak boş bir çaba mıdır? Tabii ki hayır! Yine de yanlış umut sendromuna düşmememiz için dikkat etmemiz gereken hususlar var: 1 Daha önceki başarısızlıklarımızı unutmamalı, onlardan ders çıkarmalı ve çok kısa sürede sonuç beklememeliyiz.2 Kendimizi kandırmamalı ve değişim için aynı yöntemleri tekrar tekrar kullanmak yerine daha farklı bakış açıları geliştirmeye çalışmalıyız. 3 Ulaşılması zor ve gerçekçi olmayan hedefler koyarak bunlara büyük umutlar beslemekten kaçınmalıyız. 4 Herkes değişebilir ve gelişebilir, ancak ilk değiştirmemiz gereken şey değişime olan bakış açımızdır. 5 Umut etmekten korkmayın ama aynı hataları yapmaktan korkun. Yeni yılda daha güzel bir dünyaya dair dilediğimiz dileklerimizin gerçekleşmesi için belki başkalarını değiştiremeyiz ama kendimizle ilgili gerçekçi beklentilere dayanan değişimler gerçekleştirip özlediğimiz dünyanın oluşumuna katkıda bulunabiliriz. Hepinize yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizin ışığında değişim çaba ve umutlarınızın birer birer gerçekleştiği bir yıl diliyorum. Mutlu yıllar!Uzman Psikolog Nazım SerinKaynak : Polivy, J., & Herman, C. P. (2000). The false-hope syndrome: Unfulfilled expectations of self-change. Current Directions in Psychological Science, 9(4), 128-131. Cumhuriyet Pazar

Galatasaraylıoyuncuların gol sevinciyle transferçağrısına olumlu yanıt

Galatasaraylı oyuncuların gol sevinciyle transfer çağrısına olumlu yanıt figure > Adı Galatasaray ile anılan Başakşehir'in yıldızı İrfan Can'ın gol sevinç hareketini taklit eden Oğulcan'a takım arkadaşı Taylan Antalyalı da ayak uydurdu /Archive/2021/1/9/223136419-can.jpgGalatasaray’ın başarılı futbolcusu Oğulcan Çağlayan, Gençlerbirliği maçında attığı golle bu sezon ligdeki 3. golünü kaydederken, genç yıldızın gol sevincinde ince bir mesaj vardı.Adı Galatasaray ile anılan Başakşehir'in yıldızı İrfan Can'ın gol sevinç hareketini taklit eden Oğulcan'a takım arkadaşı Taylan Antalyalı da ayak uydurdu. Taylan o fotoğrafı Instagram hesabından paylaştı, İrfan Can Kahveci de fotoğrafı beğendi.  3 oyuncu çeşitli dönemlerde aynı ekiplerde forma giymişlerdi. Yine 3 oyuncu tatillerini birlikte geçiriyorlar./Archive/2021/1/9/222026599-ogulcan-caglayan-3-golunu-kaydetti_1.jpg3. GOLSüper Lig’in 18. haftasında sahasında Gençlerbirliği’ni farklı mağlup eden Galatasaray’da Oğulcan Çağlayan da gollerden birini attı. Mücadelenin 64. dakikasında sahneye çıkan 24 yaşındaki futbolcu, takımının 5. golünü kaydetti. Oğulcan attığı golle bu sezon Süper Lig’deki 3. gol sevincini yaşadı. Bu golleri de oynadığı son 4 karşılaşmada attı.Karşılaşmaya 11’de başlayan başarılı futbolcu, 65. dakikada yerini Ryan Babel’e bıraktı. İHA

ABD'de protestolara katılanlara gözaltılar başladı

ABD'de protestolara katılanlara gözaltılar başladı figure > ABD'de Kongre binasına zorla giren ve suça karıştığı düşünülen göstericiler tespit edilirken, Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi'nin kürsüsünü çalan göstericinin de gözaltına alındığı bildirildi. Amerikan Kongre binası ve çevresinde 6 Ocak günü yaşanan şiddet eylemleri sırasında, Nancy Pelosi'nin kürsüsünü binanın dışına taşıdığı görüntüleri sosyal medyada yayınlanan Adam Johnson isimli göstericinin Florida eyaletinde yakalandığı açıklandı.Amerikan CNN televizyonunun internet sayfasında yer alan bilgiye göre, Adalet Bakanlığının talebi üzerine gözaltına alınan 36 yaşındaki Johnson'un cuma gecesi Pinellas İlçe Hapishanesine götürüldüğü ve Kongre binasının yağmalanması suçundan yargılanacağı belirtildi.PELOSİ'NİN MASASINI DAĞITAN GÖSTERİCİ DE GÖZALTINDAAdalet Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, ABD Kongre binasının Trump yanlıları tarafından kuşatılması sırasında Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin ofisine girip masasını dağıtan Richard Barnett'in de tutuklandığını söyledi.Arkansas eyaletinde gözaltına alındığı belirtilen Barnett, Kongre binası baskını esnasında Pelosi'nin masasının üzerine ayaklarını uzatmış vaziyetteki fotoğrafı ile sosyal medyada en çok yer alan isimlerden biri olmuştu.Johnson ve Barnett'in dışında, olaylarda ön plana çıkan 12 göstericinin daha gözaltına alındığı kaydedildi.ABD KONGRE BİNASINDA ÇIKAN OLAYLARABD Kongresi, 6 Ocak'ta Başkanlık Seçimi Seçiciler Kurulu Oylamasını onaylamak üzere ortak oturumla toplanırken, ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'ın önünde miting düzenlemişti.Mitinge katılan on binlerce gösterici daha sonra Kongreye yürümüş ve Kongre binasına girmeye çalışmıştı. Polisle göstericiler arasında arbede yaşanırken, yüzlerce gösterici barikatları aşıp Kongre binasına girmişti.Olaylara müdahale etmek üzere Kongreye Ulusal Muhafızlar sevk edilmiş, yaklaşık 4 saat süren baskının ardından güvenlik güçleri asayişi sağlamıştı. Olaylarda biri polis toplam 5 kişi hayatını kaybetmiş, onlarca kişi de yaralanmıştı. cumhuriyet.com.tr

İyi, kötüveçirkin

İyi, kötü ve çirkin figure > “Kahvenin ışıkları gözünü aldığı için Bayan L. kapıdan çıkarken kadının ölüsüne takılıp düştü. Bir ölüye takıldığını fark edince havaleler geçirmeye başladı, hiç kimse onu sakinleştiremiyordu…." Aşağıda Piyanist adlı kitaptan alıntıladığım bir pasajı bulacaksınız (yakında benim çevirimle Koridor Yayıncılık’tan çıkacak olan kitap) . Evet, bildiğiniz o Piyanist adlı filme kaynaklık etmiş olan anı kitabı bu. Elbette kitap filmden daha fazla bir şeydir.Pasajda anlatılan olay Varşova gettosunda geçiyor, yani Nazilerin işgal ettiği kentte yaşayan Yahudilerin –ölüm kamplarına gönderilmeden önce- zorunlu olarak yerleştirildikleri ya da hapsedildikleri, çevresi duvarlarla çevrili mahallede. Sözünü ettiğim kitap da kurmaca değil, olayları yaşamış bir piyanistin günlüğü, gerçekten olmuş şeyler. ***“18 Temmuz cumartesi günü Goldfeder’le ikimiz Leszno Sokağın’daki Pod Fontana kahvesinde bir konser veriyorduk, konser bir zamanlar Chopin yarışmasını kazanmış olan ünlü piyanist Leon Borunski yararınaydı. Borunski vereme yakalanmıştı, Otwock gettosunda yoksulluk içinde yaşıyordu. Kahvenin bahçesi tıklım tıklım doluydu. Toplumun elitleri oradaydı, yeni elitler de eksik değildi. Bu kadar insan en son ne zaman böyle bir araya gelmişti, kimse hatırlamıyordu ama dinleyiciler arasında bir heyecan vardıysa bambaşka bir nedenden dolayı vardı: Varlıklı kesimin zarif bayanlarıyla sonradan görme uyanıklar bugün acaba Bayan L., Bayan K. ile  konuşacak mı diye merak ediyorlardı. Bu iki bayan da hayır işleriyle ilgilenmekteydi, yoksullara yardım etmek amacıyla, varlıklıların binalarının çoğunda oluşturulmuş komitelerin etkinliklerinde aktif olarak çalışıyorlardı.  Yardımseverlik işi özellikle hoş bir işti çünkü sık sık balolar düzenlemeniz gerekiyordu ve insanlar balolarda dans ediyor, eğleniyor, içki içiyor, gecenin geliri de yardım için kullanılmak üzere bağışlanıyordu. ***O iki bayan, birkaç gün önce Sztuka kahvesinde aralarında geçen bir olay yüzünden birbirleri için iyi şeyler hissetmiyordu. Her ikisi de kendince çok güzeldi, birbirlerinden fazlasıyla nefret ediyor,  birbirlerinin hayranlarını çalmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu iki bayan da, demiryolu işletmeciliği yapan ve bir Gestapo ajanı olan Maurycy Kohn’u büyük ikramiye olarak görürdü, o yakışıklı adamın, aktör yüzü gibi ifadeli ve hoş bir yüzü vardı. “O gece ikisi Sztuka’da hoşça vakit geçirmekte, barda kendi küçük hayran kalabalığıyla birlikte oturmaktaydı,  ikisi de en seçme içkileri ısmarlamakta ve caz topluluğunun akordeoncusuna en sevilen müzik parçalarını kendi masalarında çaldırmakta birbiriyle yarışmaktaydı. Önce Bayan L kahveden ayrıldı. Kendisi içerdeyken dışarda, açlıktan ölmek üzere olan bir kadının sokakta sürünürken tam barın kapısının önünde can vererek kapının önüne yığıldığından haberi yoktu.  “Kahvenin ışıkları gözünü aldığı için Bayan L. kapıdan çıkarken kadının ölüsüne takılıp düştü. Bir ölüye takıldığını fark edince havaleler geçirmeye başladı, hiç kimse onu sakinleştiremiyordu…. Bayan K. kapıdan dışarı çıktığı zaman dehşete kapıldı, çok korkunç bir çığlık attı ama hemen kendisini toparladı, sanki çok üzülmüş gibi yapıp hemen ölmüş kadının yanına gitti, el çantasından beş yüz zloti çıkardı, kendisinin tam arkasında duran Kohn’a uzattı, ‘Al şunu, ne gerekiyorsa yap,’ dedi. ‘Doğru dürüst gömülmesi için ne gerekiyorsa.’“Bunun üzerine kadının çevresindeki bayanlardan biri herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle, ‘Buyurun, işte her zamanki gibi, bir iyilik meleği!’ dedi.”***Pasajı okudunuz. Birkaç soruyla bitireceğim yazımı: Burada siz bir “iyilik meleği” görebiliyor musunuz? Çirkinlik görebiliyor musunuz? Pekiyi ya kötülük?   Ülker İnce

İşcan'ın kitabıyeniçıktı: "Edebiyata yeni bir afacan geldi"

İşcan'ın kitabı yeni çıktı: "Edebiyata yeni bir afacan geldi" figure > Hasan Okan İşcan'ın "Açılırken Tek Kilitli" isimli kitabı çıktı. Hasan Okan İşcan, "Açılırken Tek Kilitli" isimli kitap çıkardı. Açık Gazte'de kitaba ilişkin değerlendirmelerde bulunan Serdar Müteferrika Serhatlı, kitabı anlattı. /Archive/2021/1/9/213240456-a-44-207x300.jpgSerhatlı'nın, "Edebiyata yeni bir afacan geldi" başlıklı yazısı şöyle:"Edebiyatın yaramaz çocuk hâlleri olduğuna öteden beri inanırım. Meraklıdır ve karıştırır, alttakini çekerken üsttekileri devirir.Afacandır, zira zekâsı parlaktır. Tatlı ve sevimli hâllerine diyelim kaş çattınız, fazla kızamazsınız, iki dakikada sizi tebessüm ettirir; işte edebiyat budur…Sözün, söylemenin, anlatmanın gücü her zaman bu yaramaz çocuğun zihninde yeni soru işaretlerine, türlü arayışlara dönüşür. Haşarı çocuğun çaya sirke katmak, üstüne tuz ekip biraz da ketçap eklemesi gibi edebiyatın yaramazlık hâlleri, bütün bu yeniliklerin beşiği olur; oradan yepyeni tarzlar türeyecektir.İşte böylesi bir edebiyat denemesi kısa süre önce raflarda yerini aldı:¨Açılırken Tek Kilitli¨H.Okan İşcan’ı, birkaç yıldır, internet ortamlarında takip ediyorduk; seyahatlerini anlamlandıran kısa kısa yazdığı deneme notları birikiyordu sanki, bu satırlardan bir kitabın geleceğini görüyorduk. Nitekim geldi! İşcan işi icabı Evliya Çelebi’liğe çıkmış biridir; nazar değmesin ama herkese kısmet olmaz böylesi. Hem işini yapacaksın hem de gezeceksin… Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat bari, denilse Okan İşcan’ın gezi notlarından, bunların tümünden bir seyahatnâme çıkardı elbette. Fakat, İşcan edebiyatın her yere uzanan kollarına, her şeye dokunan ellerine birer cümle bırakmak istemiştir. Kim bilir, belki gezi notlarından ileride başka metinler de okuruz, ancak şimdi gezdiği bunca yerden dostlarına birer mektup gönderiyormuş gibi, onlara hitaben ve ithafla, yazmayı tercih etmiş olmalı. Yüz on sekiz sayfalık, kısa cümleler, şiirsel seslenişler, öyküyü anımsatan küçük mekân tasvirleriyle ve edebiyatın deneme tarzına yakışan aforizmalarıyla, aslında 40-50 sayfalık bir bütüncül metin var, elimizde: ¨Açılırken Tek Kilitli…¨Danimarka’da bir trende yazıp, o günden beri biriken küçük notlarını, daha ilk girişinde, mesela ¨Leyla ve Süheyla¨ya ithaf ediyor. Böylece bizi de bir merak alıyor. Leyla ve Süheyla kim, ama söylemiyor ki yazarımız. Leyla ve Süheyla aklımızda birer isim olarak kalıyor, biz kendimize göre birer Leyla ve Süheyla yaratıyoruz zihnimizde. Leyla’lar, Süheyla’lar çoğalıyor…Zaten bütün okumalar bir zihin çözümlemesi değil midir?Bu isimler kurmaca mıdır, yoksa gerçekten İşcan’ın yaşamında Leyla ve Süheyla var mıdır? Sayfalar ilerledikçe soy isimleri görülmeyen pek çok başka isimler birikiyor ve bu kez biz yazarın zihin dünyasını kavramaya, çözmeye, anlamaya çalışmak için kâh küçük şiir dizeleri gibi kâh devrik cümleyle kapanmış bir vurgunun peşine düşüyoruz. Ne ki İşcan, saklambaç oyununa çıkmış küçük bir afacan gibi derhal saklanıyor, bir tek ¨Elma dersem çık, armut dersem çıkma!¨ diyesimiz kalıyor.İşcan’ın edebiyat ve kitap dünyasına giriş yaptığı bu eserinde bilinçaltı akımı~Sürrealizmin izlerini görerek okudukça izler, rüyâlar, sebil çeşmeler, sık sık tren düdükleri, uykusuz gecelerinde saat tik takları apaçık ve apak biçimde ¨Hey okur! Ben saklanacağım, haydi gel beni bul!¨ diye seslenmektedir. Ah, hele saatler; Okan İşcan için saatlerin önemi…Dedesinden kalan köstekli saatin yanında anneannesinden miras kol saatini yan yana koyarken geçmiş zamanı durdurduğuna şahit oluruz; kendi kaybolan dede saatlerimize yanarız.İşcan’ın eseri başlı başına oturup, baştan sona okunacak bir metin değildir. Orasından burasından eşelenip deşelenecek, karnı tok tavuğun yine de iştahla sapı samanı gagaladığı gibi, bir edebiyat iştahına ihtiyaç gösteren yazı türü olarak karşımızdadır. Romandan hikâyeye, şiirden düz yazı ve denemeye kadar belki de bütün türlerin bir kokteyli bulunuyor elimizde…Hele, gazetemizin yazarlarından Mahmut Şenol’un Arkitera Mimarlık dergisinde 2016’da yayınlanmış ¨Meşgul Görünmek Sanatı¨  başlıklı deneme-hikâye yazısından alıntı yaptığı Yusuf Kalfa karakterini tekrar bize hatırlatması dikkatimizi çekmiştir. Sizin de hayata dair küçücük gibi görünen ve üzerinde durmayı ihmal ettiğiniz nice şeyleri, bir daha durup düşünüp, satır satır ve yavaş bir ritimle tekrar tekrar okuyabileceğiniz yepyeni bir tarz sunan, mektup-öykü ve şiirin bezediği sessiz bir zihin  yolculuğu kitabı, tarafımdan tavsiye edilir…Rahmetli şairimiz Gülten Akın’ın, ¨Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya¨ dizeleri kulaklarımızda çınlıyorsa, işte şimdi İşcan’ın sözcüklerini dinleyerek ince şeylerin peşine düşmek vaktidir." cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter