Çocuğuyla birlikte çöp konteynerlerinden sebze ve tarihi geçmiş yumurta toplayan kadınlar
İstanbul Beşiktaş'ta, konteynere atılmış sebze ve tarihi geçmiş yumurta gibi gıdaları çocuklarıyla birlikte toplayan kadınlar, giderek artan geçim sıkıntısını bir kez daha gözler önüne serdi.
Beşiktaş'ın, çevresinde restoran, paket servisi yapan büfe ve marketlerin yoğun olduğu Ortabahçe Caddesi üzerindeki çöp konteyneri, atıklarla beslenen ve ev geçindirmeye çalışanların uğrak yerlerinden birisi haline geldi. Aynı konteynerden kağıt atıklarını toplayanlar da var, çürük veya ezilmiş sebze, meyve, tarihi geçmiş yumurta, tavuk eti gibi gıda maddeleri toplayanlar da. Bir kadının çocuğuyla birlikte çöpü karıştırarak yiyecek toplaması ise karşı binadaki birisinin cep telefonu video kaydına yansıdı.Görüntülerde, 5-6 yaşlarındaki bir çocuk konteynerin yanında park halindeki bir motosikletin üzerinde ve çevresinde oynarken, annesi olduğu tahmin edilen kadın çöpleri karıştırarak yiyecekleri ayırmaya başlıyor. Dakikalarca konteyneri karıştıran kadın, önce atıkları koyacağı bir karton kutu buluyor ve ardından seçerek ayırdığı yenilebilecek durumdaki domates, sebze ve meyveyi bu kutuya yerleştiriyor.Bu arada, aynı çöp konteynerinden bir şeyler bulmak umuduyla yaklaşan adamın ise kadının itirazı ve çevredeki esnafın uyarısı üzerine oradan uzaklaşması dikkat çekiyor.Çöp konteynerinden yiyecek bulmaya çalışan kadının yanına gelen bir başka kadın da ona yardımcı oluyor. Bu arada, kadınların, tarihi geçmiş bir yumurta paketinin içindeki kırıkları ayıkladıktan sonra geri kalanını alırken, yine tarihi geçmiş tavuk kanadı gibi paketli hazır gıdaları da yanlarındaki kutuya koydular.Kadınların yiyecek aradığı çöp konteynerinin yanına gelen bir genç ise kağıt atıklarını toplamaya başlıyor. Yiyecek arayan kadınlar ve kağıt toplayıcısının işini bitirmesinin ardından ise gecenin ilerleyen saatlerinde belediye görevlileri kalan çöpleri atık arıtma istasyonuna götürecek.
cumhuriyet.com.tr
Rusya, AB ülkelerinden diplomatları sınır dışı ediyor
Rusya, Navalni protestolarına katıldıkları gerekçesiyle Almanya, İsveç ve Polonya'dan diplomatları "istenmeyen kişi" ilan etti, diplomatlardan ülkeyi terk etmeleri istendi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, muhalif siyasetçi Aleksey Navalni'ye destek gösterilerine katılmakla suçladığı İsveç, Almanya ve Polonya'dan diplomatların sınır dışı edileceğini açıkladı.Bakanlıktan Cuma günü yapılan açıklamada, cezaevinde bulunan Navalni'ye destek için düzenlenen "yasa dışı gösterilere" katılan diplomatların "istenmeyen kişi" ilan edildiği belirtildi. Açıklamada, diplomatlardan kısa sürede ülkeyi terk etmelerinin istendiği kaydedildi, ancak kaç diplomatın sınır dışı edileceği belirtilmedi.Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, St. Petersburg'daki İsveç ve Polonya konsoloslukları ile Moskova'da Alman Büyükelçiliği'nde görevli diplomatların 23 Ocak'taki "izinsiz protestolara" katıldığının tespit edildiği belirtildi. Bunun "diplomatik statü ile bağdaşmayan ve kabul edilemez" bir tutum olduğu vurgulandı.Ayrıca, konu ile ilgili olarak Avrupa Birliği (AB) üyesi İsveç, Polonya ve Almanya büyükelçilerinin Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak protesto notası verildiği vurgulandı.MERKEL KARARA TEPKİ GÖSTERDİDW Türkçe'de yer alan habere göre, Rusya'nın Alman, İsveçli ve Polonyalı diplomatları "istenmeyen kişi" ilan etmesi Almanya'da tepkiyle karşılandı. Moskova'nın adımının "gerekçesiz" olduğunu belirten Almanya Başbakanı Angela Merkel, diplomatların sınır dışı edilecek olmasını sert bir dille eleştirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Berlin'deki ortak basın toplantısında açıklama yapan Merkel, Moskova'nın bu tutumunun "Rusya'da gözlemlenen hukukun üstünlüğünden oldukça uzak olunmasının" başka bir yönü olduğunu söyledi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da diplomatların sınır dışı edilecek olmasının Rusya ile AB arasındaki ilişkilere zarar vereceğini belirtti. Maas, Rusya bu adımı gözden geçirmezsse, bunun "yanıtsız kalmayacağını" vurguladı.
cumhuriyet.com.tr
Yeni Şafak yazarı Böhürler: Boğaziçi’nde dindar öğrencilerin sayısı 2001’ den sonra arttı, öncesinde çok azdı
Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, Boğaziçi Üniversitesi'nde "dindar" öğrencilerin sayısının 2001 öncesinde çok az olduğunu, bu durumun AKP'nin iktidara gelmesiyle değiştiğini yazdı.
AKP'ye yakın Yeni Şafak Gazetesi'nin yazarlarından Ayşe Böhürler "Kimlik savrulmaları ve aklıselim" başlıklı bugünkü köşe yazısında, okullarına AKP'li rektör ataması yapılmasına karşı protestolarını haftalardır sürdüren Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini ele aldı.Boğaziçi öğrencilerinin "kimlik karmaşası" yaşadığını öne süren Ayşe Böhürler, yeni bir tecrübeyle karşı karşıya olunduğunu belirtirken üniversitedeki öğrencilerin "din"le ilişkisini AKP'nin iktidara gelişiyle bağlantılandırdı.Üniversitede dindar öğrencilerin sayısının 2001 öncesinde çok az olduğunu öne süren Böhürler, AKP'yle birlikte bu sayının artışa geçtiğini ifade edip "Bu artışta Ak Parti iktidarının politikalarının ve üniversitenin kontenjanlarının her yıl artırılmasının payı büyük" diye yazdı.Böhürler yazısının ilgili kısmının devamını öğrencilerin 'kimlik' sorunlarına ilişkin "tespit"leriyle şöyle tamamladı:"Bugün geldiğimiz noktada medyaya yansıyan tartışmalarda Üniversite’nin yerleşik kurumsal kimliğiyle öğrencilerin kimliği arasındaki tenakuzların sonuçlarını gördüğümüz düşünüyorum. Diğer taraftan da İslamcı aileler çocuklarına Kemalizme ve devlete muhalif olmaya dair çocukluktan başlayarak bir bilinç verdiler ama yerliliği benimsemediler. Kimlik savrulmalarının geçen haftaki yazımda da izini sürdüğüm İsmail Kara’nın tespitleriyle çok alakalı olduğunu görüyorum"
cumhuriyet.com.tr
Bilim Kurulu üyesi Prof. İlhan: Mutasyon görülen illerde yeni tedbirler olabilir
Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, Türkiye'de mutasyonlu virüsün görüldüğü şehirlerde yeni kısıtlamaları düşünmek gerektiğini söyledi. İlhan, "Türkiye'nin her yerinde var. Bir ilçede, bir mahallede görülmüş olsa oranın karantina altına alınması söz konusu olabilir; ama bu vatandaşlarımız içinde tedavileri evlerde ve hastanelerde sürenler var" dedi.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya'daki koronavirüs mutasyonlarının Türkiye'de görülmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. İlhan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın mutasyonlu virüsün 20'den fazla ilde görüldüğünü açıkladığını anımsatarak, "Bakanımız, Afrika'dan ve Brezilya'dan da gelen mutant virüslerin ülkemizde göründüğünü söyledi. Demek ki mutant virüs ülkemizde de farklı yerlerde görünüyor, yayılma riski artıyor gibi düşünmek gerekiyor. Mutant virüsün en büyük sorunu daha bulaşıcı olması. Daha bulaşıcı olması önlemlere en az bir kat daha fazla dikkat etmeyi gerektiriyor açıkçası" dedi.YENİ KISITLAMALAR GELİR Mİ?Prof. Dr. İlhan, ülkede mutasyonlu virüsün görülmesiyle yeni kısıtlamaların gündeme gelip gelmeyeceğine ilişkin, "'Farklı kısıtlamalar olabilir mi' bunu düşünmek gerekiyor. Mutasyonun yoğun olduğu yerler varsa bu illerle ilgili kısıtlamalar yapılabilir elbet; ama şu an için böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü Türkiye'nin her yerinde var. Bir ilçede, bir mahallede görülmüş olsa oranın karantina altına alınması söz konusu olabilir; ama bu vatandaşlarımız içinde tedavileri evlerde ve hastanelerde sürenler var. Zor bir dönemden geçiyoruz, bazı esnaf grubumuz zorlanıyor, insanlarımız evde kalmaktan sıkıldı; ama şimdi kısıtlamaları gevşetmenin zamanı değil, hepimizin de şahit olduğu üzere. Kurallara uymazsak mutant virüsün her ilde yayılımı söz konusu olur" ifadesini kullandı. Prof. Dr. İlhan, İngiltere'de görülen mutasyonlu virüs gibi Güney Afrika ve Brezilya'dakinin de bulaştırıcılığının yüksek olduğuna ilişkin bilgiler geldiğini belirtti. Mutasyonlu koronavirüse karşı vatandaşlara uyarılarda bulunan Prof. Dr. İlhan, "20 civarı ilimizde mutasyonlu virüs görüldü, artık bu noktadan sonra vatandaşlarımızın kapalı ortamda bir araya gelmekten çekinmesi gerekiyor. Hafta sonu kapalı ortamda birden fazla ailenin bir araya gelmemesi, turistik yerlerde birden fazla ailenin bir araya gelmemesi, ev kiralama, hafta sonu bir arada olma, tatil yapma gibi anlayışlardan kesinlikle kaçınılması gerekiyor" dedi. 'AŞIDAN SONRA REHAVETE KAPILMAMAK GEREK'Prof. Dr. İlhan, sağlık çalışanlarının ikinci doz koronavirüs aşılarının gelecek hafta perşembe günü başlayacağını belirterek, "Sağlık çalışanlarının da yine 5-6 gün içerisinde aşılanacaklarını bekliyorum ben. Geçen sefer de öyle olmuştu. Önümüzdeki hafta başlarsa bir sonraki haftaya kadar onların aşılanması tamamlanır. Ama biliyoruz ki en yoğun antikor düzeyine ilk aşıdan 7 ila 8 haftadan sonra ulaşılıyor. Elbette sağlıkçılarımız bilinçli; ama topluma yönelik bir mesaj vermek gerekirse; birinci aşıyı olduktan 4 hafta sonra ikinci aşının ardından 3 ila 4 hafta sonra en yoğun antikor düzeyinin oluştuğunu, aşı olduktan sonra rehavete kapılmaması gerektiğini söylemek gerekiyor" dedi.
(DHA)
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Çorum Valisi ve AKP’liler, Kuvayi Milliye düşmanının mezarının başında: Devlet erkânı İskilipli Atıf’ı andı
Milli Mücadele döneminde İngilizlerin desteği ile gerici isyanlara destek veren ve Kuvayi Milliye’ye düşman Teali İslam Cemiyeti’nin yöneticisi İskilipli Atıf, ölümünün 95. yılında devlet erkânı ve AKP’lilerin de katıldığı törenle anıldı.
4 Şubat 1926 yılında idam edilen İskilipli Atıf, önceki gün Çorum’un İskilip ilçesindeki mezarı başında Atıf Derneği’nce organize edilen programla anıldı. Anmaya Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, İskilip Kaymakamı Muharrem Eligül, Atıf Derneği Başkanı Mustafa Lek, Atıf’ın aile yakınları katıldı. Burada konuşan AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, “İskilipli Atıf Hoca, talimatla kurulan, idam mangaları, sabıkalı İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği karar neticesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde idam ediliyor. Vatanı, milleti, inancı uğruna canını feda eden Atıf Hoca’yı zulmen idam eden zihniyetin bir özür borcu vardır” dedi. Çorum Valiliği de sosyal medya hesabından anmaya ait fotoğrafları, “İskilipli Mehmet Atıf Hoca şehadetinin 95. yıldönümünde mezarı başında dualarla anıldı” diye paylaştı. Çorum Valiliği’nin paylaşımının altına çok sayıda tepki mesajı geldi.İskilipli Atıf’ın ikinci başkanlığını yaptığı Teali İslam Cemiyeti, 26 Eylül 1919’da yayımladığı Milli Mücadele karşıtı bildiri, Kuvayı Milliyeciler için “adi eşkıya”, “kudurmuş haydutlar”, “aldanmışlar” ifadelerini kullandı. Söz konusu bildiri Yunan uçakları tarafından Anadolu’nun çeşitli yerlerine atılarak Milli Mücadele’nin önünün kesilmesi amaçlanmıştı.
cumhuriyet.com.tr
AKP halkı unuttu. Türkiye en az nakit desteği veren ülke oldu: Destek binde bir
Zengin ülkeler, salgında yurttaşlarına milli gelirlerinin yüzde 12.7’si kadar nakit kaynak ayırırken bu oran, yoksul ülkelerde yüzde 1.6, Türkiye’de yüzde 1.1.
DİSK Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) yeni “Dünyada ve Türkiye’de Covid-19’un Sosyal ve Ekonomik Etkileri ile Mücadeleye Ayrılan Kaynaklar” raporu, AKP iktidarının önceliğinin küresel Covid-19 salgınında da emekçiler olmadığını ortaya koydu. İşte detaylar:BİNDE 1’DE KALDI- Geçen yıl Covid-19 sürecinde dünya genelinde devletler toplam 7.8 trilyon dolar destek harcaması yaptı. Zengin ülkeler yurttaşlarına gayrisafi yurtiçi hasılalarının yüzde 12.7’si kadar nakit harcama ve gelir desteği verirken bu oran, orta gelirli ülkelerde yüzde 3.6, yoksul ülkelerde yüzde 1.6 oldu. Bu oran Türkiye’de yüzde 1.1. - Böylece Türkiye, sağlık harcamaları dahil 7.6 milyar dolarla dünyada en az nakit desteği ayıran iki ülkeden biri olarak kayıtlara geçti. Ayrıca Türkiye’nin yaptığı harcama, 7.8 trilyon dolarlık küresel gelir desteği ve nakit harcamanın içinde sadece binde 1’de kaldı.- Yine dünya genelinde nakit harcamaların toplam ekonomik ve parasal desteklere oranına bakıldığında yüzde 90 ile Avustralya, yüzde 88 ile Yeni Zelanda ve yüzde 87 ile ABD ilk sıralarda yer aldı. Türkiye’de bu oran yüzde 11’de kaldı. Türkiye’deki toplam ekonomik desteklerin yüzde 89’u işletmelere, şirketlere ve bankalara (sermayeye) sağlanan kolaylıklar ve destekler oldu.BAĞIŞ İSTEYEN AZ- Ayrıca Türkiye’deki nakit desteğin aslan payı bütçeden değil, işsizlik sigortası fonundan karşılandı. Toplam 42.8 milyar TL’lik nakit transferin 35 milyar TL’si işsizlik sigortası fonundan alındı.- Salgında Türkiye dışında bağış kampanyası başlatan ülkeler Irak, Lübnan, Sri Lanka, Güney Afrika ve Senegal oldu.
Serhat Aligil/ Mustafa Çakır
‘Ellerinin İzinde’ şiirinin izinde...
Bizim olmasıyla gurur duyduğumuz ama dünyaya mal olmuş, kitapları dünyanın her yerinde basılmış, şiirleri her dilde söylenmiş şairimiz Nâzım Hikmet’in külliyatı, Nâzım’a 119. doğum günü armağanı.
Küçükçekmece Belediyesi’nin Nâzım Hikmet’in 119. yaş günü için Nâzım’a ve dünya kitaplığına, araştırmacılara sunduğu “Nâzım Hikmet’in Ellerinin İzinde” kitabının bu sayfada kısa haberini yapmıştık. Kitabı görüp inceleyince bu çabanın çok daha fazlasını hak ettiğini anladım. Yalnızca 1100 adet basılan, numaralı, koleksiyon değerinde, prestij kitap olarak yayımlanan 704 sayfalık çalışma, özel olarak tasarlanmış olmasının yanında çok büyük bir arşiv çalışmasını içeriyor. Bir Nâzım Hikmet bibliyografik biyografisi niteliğinde. Her sayfada, bir başka ülkede basılmış kitabın kapağını ve bilgilerini bulmak mümkün. Araştırmacılar ve kütüphaneler için de çok değerli. Kitabın editörlüğünü Turgay Fişekçi, değişik grafik tasarımını Aykut Genç yapmış ama tabii asıl yük, bir Nâzım Hikmet araştırmacısı olan M. Melih Güneş’in. Ve böyle büyük değeri olan bir çalışmayı kültür mirasımıza kazandıran Küçükçekmece Belediyesi ve başkanı Kemal Çebi’nin./Archive/2021/2/6/032557141-manset2-kulturmaxrnk.jpgMOSKOVA’DAN İSTANBUL’AMelih Güneş, kitaba, Nâzım Hikmet’in eşi Vera Tulyakova Hikmet’i Moskova’da ziyaret ettiğinde onun vasiyetiyle karar vermiş. Vera, Güneş’e “Ben öldükten sonra arşivime beş yıl dokunmayın ama sonra bu eve ne olacağına Anna Stepanova ile beraber karar verin” demiş. Anna, Vera’nın kızı. Vera’nın 2001 yılındaki ölümünden sonra beş yıl geçmiş. Güneş, tesadüf bu ya, o ara Moskova’da yaşıyor. Anna ile arşive ve Nâzım’ın odasına girerek yavaş yavaş çalışmaya başlamışlar. Bu çalışmaların bazıları sergiye dönüşmüş, bazıları kitaba. Nâzım’ın çeşitli şehir ve ülkelerdeki yaşamı, onun bütün kitap ve dokümanlarını toparlamaya el vermese de Güneş, Moskova’daki odadan bazı parçaları İstanbul’a taşımış. Nâzım’ın edebi asistanı Antonina Karlovna ile yayımlanmış ve yayımlanmamış kitap ve şiirlerinin dökümlerini çıkarmışlar. Rusya’da yaşayan Mehmet Perinçek de kütüphaneleri tarayarak yardımcı olmuş. Sonunda şairin eserleri hakkında araştırmacılara da kaynak olabilecek çok değerli bilgiler bu kitapta toplanmış. Hatta Arnavutluk’tan Meksika’ya, Çin’e, Yugoslavya’da yayımlanmış kitaplarına da ulaşmış Güneş. Benim de Nâzım Hikmet’in şiirleriyle ilk tanışmam, Bulgaristan baskılı kitabıyla olmuştu, çünkü uzun yıllar Nâzım’ın kitaplarının basılması kendi ülkesinde yasaktı! Ne utanç... Bunların 40’tan fazla dilde yayımlanmış kapak fotoğrafları, yayın bilgileri tek tek yer alıyor kitapta./Archive/2021/2/6/032544376-manset1-kulturmaxrnk.jpgTesadüf bu ya, karıştırır ve şiirlerine bakmak isterken ilk açtığım sayfada ilk kez haberdar olduğum “Kore’ye Giden Gemi” şiiri çıkmasın mı? (Bilenler bilir, babam da bu gemilerle Kore’ye gitmiş ve bir daha dönmemiş bir şehit subay.) Galiba gerçekten hayatta hiçbir şey tesadüf değil! Şöyle yazmış Nâzım, Kore’ye giden askerlerimizin gemisi için:Gemi uzaklaşıyor İzmir’den,incirle mi yüklü keresteyle mi?gemi uzaklaşıyor İzmir’den,insan etiyle yüklü,gemi ilerliyor masmavi denizde,hep daha hızlı,daha hızlı.Acı taşıyor gemi tonlarca,Kore’ye...Kore’ye...Şiir uzun. Yerimiz dar. Burada bu kadar. Melih Güneş, bu çok değerli çalışmasını şöyle noktalıyor:“Bu kitap, aynı zamanda Nâzım Hikmet’in külliyatına girmemiş onlarca eserin varlığının da bir ‘KANIT’ı ve eserlerinin tekrar dikkatlice gözden geçirilerek kültürümüze daha eksiksiz, daha doğru kazandırılması için bir ‘ÇAĞRI’dır. Bu çağrının duyulması dileğiyle, çünkü bir Nâzım Hikmet sık dünyaya gelmiyor, kolay olunmuyor, değerinin bilinmesi sadece bizim için değil, bütün insanlık ve kültür varlığı için önemli!”
Yazgülü Aldoğan
Kamu İhale Kurulu’nun iptal ettiği ihaleyi Beykoz Belediyesi tekrar yaptı: Arkadan dolandılar
Kamu İhale Kurulu’nun (KİK) Beykoz Belediyesi’nin araç kiralama ihalesini iptal ettiği ortaya çıktı. Benzer ihale bu kez belediye şirketi BEYTAŞ üzerinden yapıldı. Belediye, toplam 16 aracın kiralaması için yılda milyonlarca lira ödeyecek.
Beykoz Belediye Başkanlığı Destek Hizmetleri Müdürlüğü, 26 Kasım 2020 tarihinde “2021 ve 2022 yıllarına ait muhtelif cins ve miktarlarda iş makinesi ve araç kiralama hizmet alımı işi” ihalesi yaptı. İhale, şikâyet üzerine 14 Aralık 2020 tarihinde KİK tarafından iptal edildi. Kurul, kararında “ihaleye katılımı engelleyici ve rekabeti daraltıcı nitelikte düzenlemeler” saptadı. Benzer ihale bu kez 30 Kasım 2020 tarihinde belediye şirketi BEYTAŞ tarafından yapıldı. “2021 - 2023 yılları arasında kullanılmak üzere muhtelif cins ve miktarlarda araç kiralama işi” ihalesini 5 milyon 844 bin 960 lira bedelle Sarılar İnşaat ve Elektrik şirketi aldı.İhaleler, belediyenin şubat ayı meclis toplantıları gündemine de geldi. Mecliste konuşan ilçe belediyesinin CHP’li meclis üyesi Cemal Sataloğlu, “İhale kapsamında çalıştırılacak araç parkının farklı tür ve uzmanlıklar kapsamındaki araçlardan oluştuğu idarece tüm araç parkı tek bir dosyada birleştirilerek katılımcı sayısının kısıtlandığı gerekçesiyle ihaleye itiraz edilmiş ve bu itiraz haklı görülerek ihale iptal edilmiştir” ifadelerini kullandı. Sataloğlu, özetle şöyle konuştu: “Sanki bu ihale konusu iş ile ilgili hiçbir şey olmamış gibi, KİK’i adeta yok sayarak hukuk arkadan dolanılıp BEYTAŞ üzerinden tekrar ihale yapıldı. Üstelik iptal edilme gerekçeleri dikkate alınmadı. Hazırlanan şartnamede sert yüzey temizleme ve kanal açma aracının ve mobil mutfak aracının yakıtı yükleniciye ait. Diğer 14 aracın yakıtı ise idareye ait. Toplam 16 araç 3 yıl için kiralanacak sizce hangi tutar ile sözleşme imzalanmıştır? 5 milyon 844 bin 960 lira, artı KDV ile sözleşme imzalanmış. Yani KDV dahil yaklaşık 7 milyon lira. 16 araç kirası için yılda yaklaşık 2 milyon 350 bin lira kiralama tutarı ödeyecek BEYTAŞ. Beykozlu esnaf siftah yapmıyor. 16 araç kiralaması için 3 yılda toplam yaklaşık 7 milyon lira ödenir mi? Teftiş kurulunu BEYTAŞ’ın yaptığı işlemleri incelemeye ve görevini yapmaya davet ediyorum.”
Hazal Ocak
10 milyon doz daha gelecek
Çin’den sipariş edilen 50 milyon dozluk koronavirüs aşısının 10 milyon dozluk 3. bölümünün önümüzdeki hafta geleceği öğrenildi.
Siparişin ikinci bölümünde gelen 10 milyon dozluk aşının, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndaki incelemelerinin önümüzdeki hafta tamamlanmasıyla, toplam 20 milyon doz aşının, öğretmenlerin de bulunduğu 2. grupta kullanılması bekleniyor. Türkiye’nin Çin’den sipariş verdiği 50 milyon dozluk koronavirüs aşısının 3 milyon dozluk ilk sevkıyatı, aralık sonunda geldi. Ardından 10 milyon dozluk ikinci sevkıyat, 6.5 milyon ve 3.5 milyon doz olarak bölünerek Türkiye’ye ulaştı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Bilim Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamaya göre bu aşıların bir bölümü, aşı sıralamasında yer alan 2. grup için kullanılacak. Söz konusu grupta Milli Savunma Bakanlığı personeli, İçişleri Bakanlığı personeli, kritik görevlerdeki kişiler, zabıtalar, özel güvenlikler, Adalet Bakanlığı personeli, cezaevleri personeli, öğretmenler, öğretim üyeleri, gıda sektörü çalışanları ve taşımacılık çalışanları bulunuyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 15 Şubat’ta köy okullarında yüz yüze eğitime başlayacak öğretmenlerin aşılarının öncelikli olarak yapılacağını belirtti.
Sarp Sağkal
Boğaziçi Üniversitesi protestolarında 2 gösterici daha tutuklandı: Öğrenciler için orantısız karar
Öğrencilerin tutuklandığı suçun cezasının 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasını öngördüğünü belirten avukatlar yeni infaz yasasına göre öğrencilerin tutuklanmaması gerektiğini belirtti.
Boğaziçi öğrencilerine destek için geçen salı günü Kadıköy’de düzenlenen gösteri sırasında gözaltına alınanlara, hâkimlik sorgusunda “Senin Boğaziçi ile ne işin var?”, “Sizi bu eylemlere kim sürükledi”, “Bu eylemleri üzerine vazife olarak mı görüyorsun” soruları yöneltildi. Bir öğrencinin “demokratik hakkını kullandığını” söylemesi üzerine hâkimin öfkelenerek, “Senin yaptığının demokratik hak olup olmadığına ben karar veririm” dedi. Bir başka öğrencinin Anayasanın ilgili maddelerini hatırlatması üzerine bu kez hâkimin, “anayasanın maddelerini nerden biliyorsun?” dediği bildirildi. Avukatlar, hâkime, yöneltilen soruların hukuka ve usule uygun olmadığı gerekçesiyle itiraz etti. Kadıköy’de gözaltına alınanların Anadolu Adliyesi’ndeki savcılık ifadesi önceki gün tamamlandı. Savcılık, “gösteri kanununa muhalefet” suçlamasıyla aralarında öğrenci ve yurttaşların olduğu 10 kişiyi tutuklama, 13 kişiyi adli kontrol talebiyle İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk etti. Hâkimlik, 2 gösterici hakkında tutuklama kararı, diğer öğrenciler için çeşitli adli kontrol hükümleri ile serbest bırakılmasına karar verdi. Daha önce tutuklananlarla birlikte tutuklu öğrenci sayısı 4’e çıktı. Öğrencilerin tutuklandığı suçun cezası 6 aydan 3 yıla hapis cezasını öngörüyor. Hukukçular, üst sınırdan ceza alsa dahi yeni infaz yasasına göre öğrencilerin tutuklanmaması gerektiğini belirtti. Tutuklama kararını değerlendiren avukat Engin Deniz Ergin, “Verilen karar suçlamayla çok orantısız ve ağır” dedi. AVUKATLARA MÜDAHALESorgu sırasında hâkiminin öğrencilere “Daha önce böyle bir eyleme katıldın mı? Daha önceki rektör değişikliğinde böyle eylemler yaptın mı? Bu rektör seçimi yasal değil mi” sorularını yönelttiği öğrenildi. Avukatlar hâkimin sorularına itiraz etti. Hâkimlik 2 öğrencinin tutuklanmasına karar verince avukatlar kararı alkışlar ve “yalnız değilsiniz” sloganları ile protesto etti. Çevik kuvvet amiri ise polislere, “süpürün” diyerek talimat verdi. Bunun üzerine ekipler kalkanlarla avukatlara müdahalede bulundu. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin avukatlarından Ezgi Önalan, “Öğrencilere manipülatif sorular yöneltildi. Müvekkillerimiz ise eyleme katılarak demokratik haklarını kullandıklarını belirttiler. Bizlerde savunmalarımızda sürekli olarak Türkiye’nin AİHM tarafından ‘gösteri ve toplantı yürüyüşleri kanununa muhalefet’ suçuna ilişkin verdiği cezalardan mahkûm edildiğini anımsattık” diye konuştu.
Seyhan Avşar
ABD, S-400 için baskıyı sürdürüyor
Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi Ankara-Washington hattında kriz başlıklarından.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, Ankara-Washington hattında krize neden olan S-400 konusunda ABD’nin tutumunda bir değişiklik olmadığını belirtti. “Ocak ayı sonunda yürürlüğe giren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için Türkiye’nin S-400’e sahip olmamasını şart koşuyor. Bu yeni ve daha katı bir yasal zorunluluk, fakat bu bir ABD yasası” dedi. Satterfield, Ankara’da göreve başlamasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra ilk kez bir grup gazeteciyle bir araya gelerek yeni dönemdeki Türk-Amerikan ilişkilerine dair açıklamalar yaptı. ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve başlamasının ardından Türkiye ile ABD arasındaki ilk üst düzey temasın Cumhurbaşkanı İbrahim Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile yapılan telefon görüşmesiyle kurulduğunu kaydeden Satterfield, “Washington’daki planlamalar çerçevesinde yakın zamanda başka telefon görüşmelerinin de olacağını umuyorum” dedi.‘S-400 ÇALIŞMA GRUBU KURULMAYACAK’Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sisteminin teslimatının başladığı Temmuz 2019’da Ankara’ya gelen Satterfield, ilişkilerde yaşanan S-400 kriziyle ilgili de değerlendirmelerde bulundu. “Türkiye, bizim için değerli ve önemli bir NATO ortağı ve stratejik müttefiktir” diyen Satterfield, Trump yönetiminin S-400 alımı nedeniyle Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlarla ilgili şu görüşlerini dile getirdi: “S-400 meselesi, önceki ABD yönetimini yürürlükteki yasayı uygulayarak Türkiye’ye CAATSA kapsamında yaptırım uygulamak zorunda bıraktı. Fakat yaptırımların hedefi çok hassas bir şekilde belirlendi. Türk Savunma Sanayii’ni bir bütün olarak hedef almadık, sadece Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) alacağı lisanslar hedef alındı. Bu adımı üzülerek atmak durumunda kaldık. Türkiye’nin S-400 alımının yarattığı sorun karşısında bir yıldan fazla süreyle tatmin edici bir çözüme ulaşmayı ummuştuk, fakat nihayetinde bu mümkün olmadı ve ABD yasası uygulandı.” Ocak ayı sonunda yürürlüğe giren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için Türkiye’nin S-400’e sahip olmamasını şart koştuğunu belirten Satterfield, “Bu yeni ve daha katı bir yasal zorunluluk, fakat bu bir ABD yasası” dedi. Türkiye ile ABD arasında S-400’ler konusunda bir çalışma grubu kurulacağı iddiasını da kesin bir dille yalanlayarak “S-400 konusunda bir çalışma grubu yok, olmayacak. Mesele, ABD yasalarının uygulanması meselesidir. S-400 meselesinin çözülmesini umuyoruz. Fakat çözülemese de uygulamaya koyduğumuz yaptırımlardan doğrudan etkilenmeyen alanlardaki işbirliğimize odaklanmayı sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.SOYLU’YA TEPKİÖte yandan Satterfield, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “15 Temmuz’un arkasında ABD var” açıklamasını da “temelsiz iddia” olarak nitelendirdi. “Bu tür açıklamalar, bir müttefik ve stratejik ortağın yapacağı sorumlu açıklamalar değildir, bu açıklamalardan üzütü duyuyoruz” dedi.Biden yönetiminin transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesine vurgu yaptığını, ABD’nin NATO müttefikleri ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerine de önem atfettiğini vurgulayan Satterfield, “Türkiye ve AB arasındaki bağların güçlendirilmesini destekliyoruz” diye konuştu. Satterfield, Libya’daki gelişmelere de değindi. BM öncülüğünde sürdürülen siyasi diyalog sürecini desteklediklerini belirtti. “Ülkedeki tüm yabancı güçlerin çekilmesini öngören BM öncülüğünde sürdürülen sürecin desteklenmesi, herkesin çıkarınadır” ifadelerini kullandı.
Hüseyin Hayatsever
Parlak bir zekâ, güçlü bir irade: Mustafa Kemal
ABD Kara Kuvvetleri resmi yayın organı Military Review’de çıkan “Gelibolu Kayası. Mustafa Kemal’in liderliği” başlıklı makalede, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’nda Türk kuvvetlerini zafere götüren liderliği ve uygulamaya koyduğu taktikler, Amerikan subaylarına bir ders niteliğinde tüm ayrıntılarıyla ele alındı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, İtilaf Devletleri’ne karşı, Alman İmparatorluğu’nun da dahil olduğu İttifak Devletleri’ne katılmasıyla birlikte zaten kötü olan durum daha da kötüleşmişti. Almanya’nın Paris’ten sadece birkaç kilometre uzakta olduğu ve Rusların da sahada bütün ordularını kaybettiği gerçeğinin ortaya çıkmasıyla birlikte, İtilaf Devletleri uzun süreli bir savaşa uzun bir süre dayanamayacağını anlamıştı. Kafkaslar’da Ruslar, Mısır ve Mezopotamya’da ise İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı sınırları boyunca birçok cepheye saldırdı. Bu çabalar başarılı olmasına olmuştu, ancak bir etki yaratamayacak kadar da yavaştı. Osmanlılar Rusları açlıktan öldürmekle tehdit ediyordu; Rusların mevcut tek limanı Kırım’dı ve dış dünyaya tek erişimleri doğrudan İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçiyordu. Kraliyet Donanması 1. Komutanı Winston Churchill, Rusya için suyollarını güvenli hale getirmek ve Türkiye’nin kalbine saldırmak için cüretkâr bir plan önerdi. İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı’nda yer alan ve Osmanlı başkenti İstanbul ile Rusya’ya erişimi sağlayan Gelibolu adındaki küçük bir bölgeyi işgal edeceklerdi.24 NİSAN GECESİHazırlıklar, İngiliz donanmasının mart ayında sahildeki kaleleri bombalamasıyla, işgal ise bir ay sonra başladı. Türkler, 24 Nisan gecesi ufukta İtilaf Devletleri filosu ile uyudular; şafakta uyandıklarında ise sahilde ve daha da fazlası sahile ulaşmakta olan bir ordu buldular. Tüm harekâtın kaderi adeta ilk birkaç saate bağlıydı. Tek bir yanlış adım başarı veya başarısızlığı getirebilirdi. Ancak şans Türklerden yanaydı. Zira parlak bir zekâ ve güçlü bir iradeye sahip yetkin bir komutanları vardı. 19. Tümen ve 5. Ordu bünyesindeki tüm yedek kuvvetlerin komutanı olan Mustafa Kemal, Arı Burnu’ndaki çıkarmalara yedi kilometre uzaklıktaki Bigalı’da bulunuyordu. Doğru zamanda doğru donanımla doğru yerdeydi, ancak bu tek başına zaferi garanti altına almıyordu. Bu noktada, önderlik, sevk ve idare kabiliyeti devreye girdi.Mustafa Kemal, harekât sürecinde gerçekleştirilmesi gereken altı faaliyetten ilk beşini etkili bir biçimde gerçekleştirdi ve birliklerini motive ederek düşmanı durdurdu. Mustafa Kemal’in komuta faaliyetine yönelik güçlü kavrayışı, Çanakkale Savaşı’nın ilk saatlerinde durumun Türkler lehine dönmesini sağladı. Mustafa Kemal, oldukça karmaşık bir durumu başarıyla teşhis etti, başarı için gerekli olan koşulları görselleştirdi ve bunları da astlarına anlattı, bu şekilde birliklerini ve savaşı yönetti; cesur ama hırpalanmış bir düşman karşısında kendi pozisyonunu sürekli olarak gözden geçirdi./Archive/2021/2/6/011455782-birol.jpg‘GERİ ÇEKİLECEK BİR YER YOKTU’Mustafa Kemal, işgale ilişkin herhangi bir istihbarata sahip değildi. Çıkarmadan sonraki ilk iki saat boyunca kolordu komutanından bu yönde hiçbir kılavuzluk almamıştı; sadece 9. Tümen komutanından aralıklı olarak raporlar almaktaydı. Halil Sami Bey’in tümeni, güneyde Cehennem Burnu boyunca savunma hattını elinde tutmaktaydı. 27. Alay’dan bir bölük ise hattın kuzey ucunda Arıburnu’nu savunmaktaydı. Sami Bey, 27. Alay’ın, Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusundan (Anzak) bir taburla kuzeydoğuya, Conkbayırı sırtlarına doğru hareket ettiğini bildirdi. Sami Bey, bunun bir aldatmacanın parçası olduğuna inanıyordu, ancak yine de Mustafa Kemal’den, 9. Tümen’in kuzey hattını güçlendirmek için taburlarından birini kaydırmasını talep etti. Mustafa Kemal, bu bölgenin bir ana çıkarma bölgesi olduğunu düşündü. Ayrıca araziyi o kadar iyi tanıyordu ki Conkbayırı boyunca uzanan üç sırtı kim kontrol ederse civardaki en yakın yerleşim yeri ve Türk savunması için de kilit konumda olan Eceabat’a erişimi kontrol altına alabilirdi. Bu hamleyi Anzak güçleri yaparsa denizden gelerek şehri ele geçirebilir, 5. Ordu’yu ikiye bölebilir ve Türk savunmasını saf dışı bırakabilirdi. Mustafa Kemal ne kadar Anzak askeriyle karşılaşacağını bilmiyor, ancak onları durdurmak için ne kadar kuvvete sahip olması gerektiğini iyi biliyordu. Kısıtlı miktarda istihbaratla kuvvetlerine hareket emri verdi. Durum çok kötüydü. Anzak güçleri, yarımadayı ikiye bölmek ve Conkbayırı’nın kilit bölgelerini ele geçirmek için birinci ve ikinci sırtlar boyunca saldırmaktaydı. Bu önemli arazinin kaybedilmesi, savunmanın başarısız olması ve Gelibolu’nun kaybedilmesi anlamına gelecekti. Mustafa Kemal, son durumu gözünde canlandırdı. Türk kuvvetleri savunma hattını korumak zorundaydı; geri çekilecek bir yer ve verecek bir toprak yoktu...‘CEPHANENİZ YOKSA SÜNGÜNÜZ VAR’Düşman, sahile uzanan sırtların üzerinde veya ötesinde bir mevzi oluşturamadı; öyle ki ancak hâkim bir tepe güçlü bir mevzi olabilir ve Anzakların hatlarını genişletmesine izin vererek takviye kuvvetlerin Türk savunmasına baskı yapmasına olanak tanıyabilirdi. Mustafa Kemal’in kuvvetleri Anzakları sahilde tutmak zorundaydı. O da bu hedef doğrultusunda ve ciddi bir hızla kuvvetlerini hâkim tepelere çıkardı.19. Tümen, 5. Ordu’nun Çanakkale savunmasındaki tüm gücüydü ve harekete geçebilmeleri için 5. Ordu Komutanı Orgeneral Liman von Sanders veya en azından 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa tarafından hareket emrinin tebliğ edilmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal bu noktada, Anzak güçlerinin tepelere yaklaştığını görüyor ve emirleri beklemeye vakit olmadığını biliyordu. Doğrusu, kurmaylarını toplamak için bile yeterli zamanı yoktu; karargâhın onayını beklemeden saldırı emrini verdi. Önce 57. ve 77. alayların komutanlarını bilgilendirdi ve 72. alayı yedekte bıraktı. Genelkurmay Başkanı ise 77. Alay’ı bir araya getirme görevini üstlendi. 57. Alay zaten bir eğitim tatbikatı için sahadaydı, Mustafa Kemal de onlara katıldı. Astlarını, Arı Burnu sırtına yönelik saldırı ve Anzakları denize itmeyi öngören görev hakkında bilgilendirdi. Mustafa Kemal açık konuştu: “Düşmandan kaçış yok, düşmanla mücadele vardır. Cephaneniz yoksa süngünüz var. Süngü tak!” İlk müdahaleyi gerçekleştirenler onlardı ve Müttefik kuvvetlerin, sırtın herhangi bir bölümünü almasına izin veremezlerdi. Bir dağ bataryası ile takviye edilen alay, yarımadanın batısına doğru ilerledi.DAĞ BATARYASI KEMALYERİ’NDE Mustafa Kemal, öncü birliklerle birlikte 180 Rakımlı Tepe (Baby 700) ve Muharebe Gemisi Tepesi’ne (Big 700) doğru yola çıktı. Yaklaşma sırasında, geri çekilmekte olan 9. Tümen’in 27. Alayı’ndan askerlerle karşılaştılar. Mustafa Kemal adamlarına baskı yaptı. Alay komutanı, zorlu arazide kuvvetleriyle temasını yitirmişti, bu nedenle, Mustafa Kemal emirleri tabur komutanlarına verdi. İlk tabur, Muharebe Gemisi Tepesi ve Havan Tepe’nin güneybatısına, ikinci tabur ise Muharebe Gemisi Tepesi üzerinden kuzey-kuzeybatı yönüne ve Cesarettepe’den aşağıya doğru saldıracaktı. Üçüncü tabur yedekti. Dağ bataryası, alayın arkasındaki Kemalyeri’ne yerleştirildi. Mustafa Kemal, 27. Alay’ı bozulmuş halde gördükten sonra, 57. ve 27. alayların arasındaki bölgeye 77. Alay’ı sevk etmek için Bigalı köyündeki karargâhıyla temas kurdu. Bu durumda, 5. Ordu bünyesinde yedek tek bir alay kalmıştı, diğerleri üst emir olmaksızın taarruz etti.Mustafa Kemal, kolordu komutanıyla görüşmek zorunda kalmıştı. Esat Paşa’yı bilgilendirmek ve karşı karşıya olduğu kuvvetin Müttefik ana kuvvetleri olduğuna dair endişesini açıklığa kavuşturmak için Eceabat’a geri döndü. Esat Paşa günün ilk teyidinde Mustafa Kemal’in eylemlerini onayladı. Mustafa Kemal de 72. Alay’ı, nerede, ne zaman ve nasıl kullanacağına karar verinceye dek Bigalı’da tuttu. Savaşın ilk saatlerindeki açık ve net talimatları, Arıburnu’ndaki mücadelenin sürdürülmesini sağlamıştı. Eceabat’taki istişarelerin ardından savaşı yönetmek için yeniden ve aceleyle cepheye geri döndü.Yazan: Binbaşı ErIc VendIttIYARIN: MUSTAFA KEMAL’DEN HARP TARİHİNE MİRAS ÜÇ DERS
M.Birol Güger