Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 05.25.2024, 12:00 AM (GMT)

Search by date: 3/29/2021

Suzuki AkıllıHibrit SUV ailesi Türkiye’de!

Suzuki Akıllı Hibrit SUV ailesi Türkiye’de! Doğan Holding çatısı altında faaliyet gösteren Doğan Trend Otomotiv’in Türkiye’de temsil ettiği Suzuki, geçen yıl satışa sunduğu Swift Hibrit modelinden sonra Vitara hem SX4 S-Cross modellerinin hibrit teknolojili versiyonlarını eşzamanlı olarak satışa sundu. Böylelikle tüm model yelpazesini hibrit teknolojisiyle donatılmış olarak yenileyen Suzuki, bu sayede yüzde 20’yi aşan yakıt tasarrufuyla birlikte tüm modellerinde standart olarak sunduğu ileri güvenlik özellikleriyle dikkat çekiyor. Suzuki, 2020 yılından bu yana tüm Swift modellerinde kullanılan 12V Hibrit sistemiyle pazara öncülük yapmıştı. Benzer bir prensibe sahip olan hem Vitara hem SX4 S-Cross modelleri için geliştirilen yeni 48V Hibrit güç-aktarma sistemi, hafif tasarımıyla dikkat çekerken tüm bileşenleriyle aracın toplam ağırlığına 15 kilgramdan daha az ekliyor. Batarya ve DC / DC dönüştürücü ünitesi, ağırlık dağılımına yardımcı olmak için ön koltukların altına yerleştiriliyor. 48V sistem ayrıca yeni tork doldurma kontrolü ve tork yükseltme özelliklerine sahip. Bu çözüm, hızlanma esnasında elektromotorun torkuyla içten yanmalı motorun torkunu destekleyerek sürüş hissini artırıyor. Sistem, motor ECU’su, motor devri ve gaz kelebeği konumuna bağlı olarak sürücünün ne zaman hızlanacağını tespit ediyor ve içten yanmalı motoru desteklemek üzere elektromotoru devreye sokuyor.Suzuki Marka Direktörü Şirin Mumcu Yurtseven, “Artık Türkiye pazarındaki Jimny hariç tüm modellerimiz hibrit olarak yer alacak. Swift Hibrit ile yakaladığımız ivmeyi Vitara Hibrit ve SX4 S-Cross Hibrit’le birlikte güçlendireceğiz. 2020 yılı sonundan bu yılın ilk çeyreğine kadar olan dönem bizim için bir geçiş süreciydi. Ailenin tamamlanmasıyla, geçen yıl Swift Hibrit’le yakaladığımız başarıyı, SUV modellerimizi de satışa sunarak artıracağımıza inanıyoruz. Bu kapsamda, sene sonuna kadar 4 bin adede yakın hibrit araç satışı gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Vitara ve SX4 S-Cross Hibrit için sadık müşterilerimize sınırlı sayıda özel fırsatlar sunduk. Avantajlı takas imkânlarımızla birlikte hibrit ailesini ilk olarak onlarla tanıştırdık. Bunun sonucunda, 100 adet Suzuki Vitara Hibrit ve SX4 S-Cross Hibrit’in ön satışını da ilk haftada gerçekleştirdik” açıklamasında bulundu. Mart ayı itibarıyla satışa sunulan Suzuki Vitara Hibrit ailesi 296 bin 900 TL’den başlayan fiyatlarla dikkat çekerken, SX4 S-Cross Hibrit ise 306 bin 900 TL’lik anahtar teslim satış fiyatıyla müşterilerin beğenisine sunuluyor. Suzuki Vitara Hibrit hem 4x2 hem 4x4 versiyonlarıyla tercih edilebilirken, SX4 S-Cross Hibrit ise sadece önden çekişli olarak müşterilerin beğenisine sunuluyor.LETGO, İKİNCİ EL OTOMOBİL PAZARINA GİRDİTürkiye’nin ikinci el platformu letgo, araba alım satım sürecindeki tüm pürüzleri ortadan kaldırarak araba alım satımını kolay ve güvenilir hale getiren yeni bir iş modeli hayata geçirdi.  letgo oto+ araba alım ve satıma dair tüm hizmetleri tek bir platform altında topluyor, dijitalden fiziksele uçtan uca eksiksiz bir müşteri deneyimi sunuyor.letgo oto+’nın zengin portföyündeki tüm arabalar letgo oto+ güvencesiyle standart olarak gelen üç temel özellikle tüketiciyle buluşuyor. Birincisi, tüm arabalar şeffaf bir şekilde, TSE onaylı ekspertiz raporu ve en ufak ayrıntıları dahi gösteren fotoğraflar ile satışa sunuluyor. Böylece, arabanın durumuyla ilgili akılda hiçbir soru kalmıyor. İkinci olarak, 12 ay/20 bin km garanti verilerek, alım sonrasında yaşanabilecek riskler de güvence altına alınıyor. Son olarak, alıcılar hiçbir neden belirtmeden 14 gün/500 km içinde değişim imkânından faydalanabiliyor. Üstelik, letgo oto+ tüm bu özellikleri ücretsiz olarak sunuyor. Ayrıca, çözüm ortaklarıyla birlikte sağlanılan sigorta ve finansman gibi değer yaratan hizmetlerin yanı sıra, Türkiye’nin her yerine, kapıya teslim ve takas imkânıyla araba alımındaki tüm ihtiyaçlara cevap veriliyor. letgo Genel Müdürü Onur Kavak, “Artık sadece alım satımın hızlı bir şekilde yapılabildiği bir pazaryeri olmak yeterli değil. Araba alım-satım esnasında ve sonrasında yaşanabilecek sorunları ortadan kaldıran ve alışveriş deneyiminin tamamını sahiplenen bir çözüm ortağı olmak gerekiyor. Türkiye’de henüz çok yeni olan bu iş modeli sayesinde Türkiye’nin ikinci el araba denildiğinde akla en çok gelen ve tercih edilen çözüm ortağı olmak istiyoruz” dedi./Archive/2021/3/29/043246547-jaguar-f-pace-dis.jpgJAGUAR F-PACE YENİLENDİİngiliz otomotiv şirketi Jaguar’ın Türkiye’de de çok beğenilen SUV modeli olan F-Pace yenilendi. Yeni Jaguar F-Pace, kesintisiz ön tasarımının yanında, geniş ön ızgarası ve yeniden tasarlanmış hava girişleriyle dinamik bir görünüme kavuşmuş. Yeni çift “J” blade signature farlar dikkat çekerken entegre egzoz kaplamaları yeniden tasarlanan arka rüzgârlığı tamamlıyor.F-Pace, daha da artırılan lüks hissiyatı, gelişmiş bağlantı özellikleri ve yepyeni bir araç içi deneyimi sunarken, sürücüye odaklanan yeni kokpit tasarımı dikkat çekiyor. F-Pace, bir dizi yeni teknolojiyi destekleyen, EVA 2.0 olarak adlandırılan Jaguar’ın gelişmiş Elektronik Araç Mimarisine ve Pivi Pro bilgi-eğlence teknolojisine sahip. Sisteme tamamen yeni 11.4 inç kavisli cam HD dokunmatik ekrandan erişilebilirken, basitleştirilmiş menü yapıları, sürücülerin iki dokunuşla ana ekrandan ortak görevlerin yüzde 90’ına erişebilmesine olanak tanıyor. F-Pace ayrıca tam ekran navigasyon gösterebilen, gelişmiş grafiklere ve yapılandırılabilir bir düzene sahip yeni 12.3 inç İnteraktif Sürücü Ekranıyla dikkat çekiyor. Opsiyonel Head-up Display teknolojisi sürücülerin ihtiyaç duydukları tüm bilgilere en az dikkat dağıtıcı şekilde görüntüleyebilmelerini sağlıyor. Otomobil verimli 2.0 litre dizel motor seçeneğiyle düşük yakıt tüketimi sunarken aynı zamanda performanstan da ödün vermiyor. 204 beygir güç üreten motor gücünü dört tekerleğe birden 8 ileri otomatik şanzıman ile iletiyor. /Archive/2021/3/29/043247531-toyota-proace-city.jpgPROACE CITY SADECE İŞ İÇİN DEĞİLToyota, kompakt hafif ticari araç segmentinde yeni Proace City modeli ile yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor. Türkiye’de Hilux ile hafif ticari araç pazarında uzun yıllardır farkını ortaya koyan Toyota, Proace City camlı van modelini de pazara sunarak segmentteki iddiasını daha da yukarıya taşıyor.Pratik özelliklerinin yanı sıra yüksek konfor unsurlarıyla da öne çıkan Proace City sadece yük taşıyacak şekilde değil araç içerisindekilerin konforunu da odak noktasına alarak geliştirildi.821 kg taşıma kapasitesi ve 1000 kg’lik römork çekme kapasitesiyle öne çıkan Proace City, aynı zamanda verimli motor seçenekleri sunuyor. Proace City, standart olarak sunulan 8 inç dokunmatik multimedya ekran Apple CarPlay ve Android Auto ile akıllı telefonun kolayca entegre edilmesini sağlıyor. Segmentinde tek yansıtmalı renkli gösterge ekranına da (head-up display) sahip olan Proace City, önemli verileri ekrana aracın camına yansıtarak sürüş konforunu ve güvenliğini artırıyor. Proace City’de otomatik frenleme yapan yaya algılama özellikli ön çarpışma önleyici, trafik işareti algılama sistemi, adaptif hız sabitleme sistemi, otomatik yanan uzun farlar, römork savrulma kontrol sistemi, kör nokta uyarı sistemive akıllı park destek sistemi gibi özellikler yer alıyor.Proace City, iki farklı dizel motor seçeneğiyle tercih edilebilecek. 100 beygir ve 130 beygirlik 1.5 litre dizel motorlar, düşük yakıt tüketimi ve düşük CO2 emisyon değerleriyle öne çıkıyor. Proace City’nin daha yüksek performans sunan 130 beygirlik 1.5 litre dizel motoru ise 8 ileri otomatik şanzıman ile eşleştiriliyor. Kilometrede 114 gram karbondioksit emisyon salımı olan aracın, 100 kilometrede tüketimi ise 4.4 litre./Archive/2021/3/29/043248609-yeni-bmw-m5-cs.jpgBMW İDRİVE DAHA SEZGİSEL, DAHA KİŞİSEL, DAHA AKILLI...BMW, sürücü ile otomobil arasındaki etkileşimi yeni bir boyuta taşıyan sekizinci nesil BMW iDrive’ı tanıttı. Yeni nesil BMW iDrive ilk olarak iX ve i4 modelleriyle birlikte sunulacak. Merkezinde BMW İşletim Sistemi 8’in yer aldığı yeni nesil iDrive, sürüş bilgileri, ekranlar, kontroller ve sürücü arasında bağlantı kuruyor. Yeni nesil bilgi eğlence sisteminin entegre olduğu BMW Kavisli Ekran, 12.3 inçlik bilgi ekranı ile 14.9 inçlik kontrol ekranını bir araya getiriyor. Sürücü, kişisel tercihe veya sürüş durumuna göre üç mod arasında geçiş yapabiliyor. “Drive” modu, ayrı ayrı seçilebilen bilgileri göstermek için bilgi ekranının ortasında dinamik olarak değişen bir alanı kullanırken “Focus” modu dinamik sürüş durumları için tasarlanmış. “Gallery” modu ise widget içeriğine mümkün olduğu kadar çok yer açmak için sürüş bilgisi görünümünü en aza indiriyor.BMW Akıllı Kişisel Asistan otomobilde bulunanlarla ne zaman ve nasıl iletişim kuracağını düşünürken çevresindeki durumu hesaba katabiliyor. Ayrıca BMW Akıllı Kişisel Asistan, onunla kimin konuştuğunu ayırt edebiliyor. “Modlarım” özelliği otomobildeki on farklı parametreyi hassas bir şekilde birleştirebiliyor. Bu parametreler, sürüş sistemi, şanzıman kontrolü, direksiyon özellikleri ve şasi ayarları gibi önceki sürüş deneyimlerini içeriyor. Sistem “Efficient”, “Sport” ve “Personal” modlarına sahip. /Archive/2021/3/29/043249578-xlv.jpgXLV, GÜVENLİ YAŞAM TUTKUNLARI İÇİN GELİYOR2007’den bu yana Türkiye’de Şahsuvaroğlu Otomotiv tarafından temsil edilen Güney Koreli SsangYong, C- SUV segmentindeki en yeni temsilcisi yeni XLV’yi Türkiye’ye getiriyor. Sahip olduğu donanımıyla güç, konfor ve dinamizm arasında iyi bir denge sunan, yenilikçi güvenlik sistemleri ile sürücü güvenliğini geliştiren XLV, bu özellikleriyle “Heyecan verici güvenli yaşam tutkunları”nı can evinden vuracak. Yeni nesil C-SUV segmentinin en gelişmiş modellerinden biri olan yeni XLV, oldukça cömert boyutları sayesinde aydınlık ve ferah bir iç mekân ortamı yaratıyor. Sahip olduğu yeni nesil direksiyonu ile sunduğu güvenli sürüş konforunu destekliyor.Yeni XLV, 6 ileri otomatik şanzıman (AISIN) ve 6 ileri manuel şanzıman seçeneğiyle, 128 beygir güç üreten 1.5 litrelik motoruyla konfor ve dinamizmi yeniden tanımlıyor. Bu kombinasyonuyla da ideal sürüş keyfini zirveye çıkarıyor. Önden çarpışma riski uyarısı, özerk acil durum frenlemesi, şerit kalkış uyarısı, kiriş yardımı ve trafik işareti tanıma sistemine sahip olan yeni önleyici güvenlik sistemiyle güvenlikte sınırları aşan bir yaklaşım sunuyor. Dış tasarımındaki nazik kıvrımlarıyla C-SUV segmentinde yeni bir tarz yaratıyor. Hakan Akarsu

Tiyatro binasıyapan müteahhit

Tiyatro binası yapan müteahhit Dünya Tiyatro Günü’nün, Uluslararası Tiyatrolar Birliği (ITI) tarafından 1961 yılında kabul edilişinin üzerinden tam altmış yıl geçmiş, kaç tiyatro açık kalabildi? Konuk Yazar: Emel SeçenNe Gedikpaşa Tiyatrosu, ne Ayfer Feray, 1987 yangınıyla kül olan Şan, Dormen ve Kenter, artık eskisi gibi. Hatta Atlas Pasajı içinde Muhsin Ertuğrul’un 1951 yılında kurduğu Küçük Sahne. Bir tek, Ses (Orta Oyuncular) Tiyatrosu, Ferhan Şensoy ile ses veriyor, yıllarca korudu kolladı orayı. Ne Altan Karındaş ve Arkadaşları, Yeşil Sahne, Azak Tiyatrosu ne Gazanfer Özcan & Gönül Ülkü. Yok! Sanki hiç olmamışlar gibi.../Archive/2021/3/29/050510715-kul-manset-rnk.jpgElde avuçta kalan, tam köşe başımızda Çevre Tiyatrosu. Parası olan, sanatı İngiltere’de tiyatro izlemek ile ölçerken, Türkiye’nin zor dönemlerinde 70’li yıllarında, Karadenizli bir müteahhit ne AVM ne iş merkezi, tiyatro salonu yapar; Çevre Tiyatrosu. Altan Erbulak, Haldun Dormen Tiyatrosu’nda çok güçlü bir kadro ile oyun sergilerken yoldaşı Metin Serezli ile ayrılmaya karar verir. Yıl yetmişler, tiyatro yapmak zor, Milliyet’teki “Taş Arabası” köşesinden bir ilan verir Erbulak: “Elinde, tiyatro binası olmaya yarayacak birileri varsa, bana başvursun”. Karadenizli müteahhit Hasan Zengin gelir: “Elimde tiyatro binası yok, ama istersen yaparım!” der. Hasan Zengin, Altan Erbulak’a Kocamustafapaşa’da bir arsa gösterir. “Burası iyi mi” diye sorarken toprağın üzerine bir çarpı işareti yapar, “işte tiyatronun tam ortası burası olacak.” Ve Altan Erbulak’ı köşedeki kahvede tavla partisine davet eder. İkisi tavla oynarken iki kocaman dozer gelmiş arsayı kazmaya başlamıştır bile! İkisi tavla oynamaya o gün akşama kadar ve daha sonraki günlerde devam ederken tiyatro binası da yükselmeye başlar! 2 ay sonra kaba inşaat bitmiş, tiyatronun tavanının betonu bile dökülmüştür! Altan Erbulak bu macerayı gazetedeki sütununda yazarken Metin Serezli ile ceplerinde 25 kuruş bile yoktur. “Hasan Ağabey, niçin yapıyorsunuz bütün bunları? Herhalde bu işten çok para kazanacağınızı sanmıyorsunuz değil mi” diye sorar. Aldığı yanıt: “Her şey para değildir. Bu çevre bana çok şey verdi. Buraya geldiğimde hiçbir şeyim yoktu. Buralara evler, apartmanlar, binalar yaptım ve şimdi çevreye teşekkür olarak bir ‘tiyatro’ yapıyorum. Fena mı?” olur. /Archive/2021/3/29/050749401-kul-hasanzenginaltanerbulakmetinserezli-rnk.jpgBİR LİRALIK KONTRATAltan Erbulak anlatmaya devam eder: “Eylül ayının ortalarında, “tiyatro binamızın” hemen hemen her şeyi tamamlanmıştı. Koltukları, perdesi, ışıkları, soyunma odaları, hatta, gene Hasan Ağabey’in deyimi ile “dedikodu odası” bile hazırdı. İşte Kocamustafapaşa’da bir tiyatro vardı artık. Adını, “mahalle” sözcüğü çok Arapça olacağından, “ÇEVRE TİYATROSU” koydum. Biz “beş kuruş” harcamamıştık, her şeyi Hasan Ağabey yapmıştı. İş kontrata geldi dayandı. Korka korka sordum. “Hasan Ağabey, kontrat?”- “Ne kontratı. Biz birbirimize söz vermedik mi? Bir kâğıt parçası sözümüzden kıymetli mi?”- “Aman Hasan Ağabey, elektrik için gerekli bu. Şimdi söyle bana, aylık kaç para kira yazayım?”- “Ne istersen onu yaz.”- “Olur mu? Bana kalırsa ben ‘1 Lira’ yazarım.”- “Yazmazsan şerefsizsin.” Ve “1 Lira” yazdım kontrata. 1971 yılının ekim, kasım, aralık aylarında koskoca tiyatro binasına ayda “1 Lira” kira ödedim.” Kandemir Konuk’un yazdığı, ilk oyun Yüzsüz Zühtü, Metin Serezli (Deve Hasan), Altan Erbulak (**** Nuri) izleyen seyirci sayısı ile elli bini bulacaktır. Tam sekiz yıl full geçen dönem, seksen darbesinin ayak sesleri ile bozulur ve bir gece artık rutine dönüşen dükkân, kahvehane silahlı taramalar sonucu bu güzel insanlar burayı terk eder ve tekrar Haldun Dormen Tiyatrosu’na geçerler.O dönemde, Suna Keskin dahil olmak üzere Hulusi Kentmen, Adile Naşit’i ilk kez yan yana görmüş, sahnede Füsun Erbulak, Ayşen Gruda, Hadi Çaman ve Bodrum’daki Pencere adlı oyunla beni küçük yaşımda büyüleyen Yıldız Kenter’i ilk kez, o sahnede izlemiş biriyim, onların peşlerinden Levent Kırca, Nejat Uygur, Lale Oraloğlu geldi, geçti... Rüzgâr gibi...Çocuk dünyanızda, sanatın tiyatro alanını bu devlerden öğreniyorsunuz. Sağınıza bakıyorsunuz, yer yok ilave sandalye. Dışarı çıkıyorsunuz, Çevre Tiyatrosu, pasajın içinde babacan tavrı ve masası üzerinde tespihi, güleç yüzüyle Hasan Zengin. Biraz ilerliyorsunuz yazlık ve kışlık olmak üzere topu topu üç sokaklık mekânda sekiz sinema salonu. Çevre Tiyatrosu, Işıl Kasapoğlu ile yeniden ayağa kalkmıştı. O gün bugün kaynıyor, Semaver Kumpanya.Altmış yılda ne kadar geriye düştüğümüzü belki anlatabildim sizlere, Dünya Tiyatro Günü Kutlu Olsun! Yürekleri sanat aşkı ile dolu gerçek gönül zenginlerini bulmak ümidi ile. cumhuriyet.com.tr

Sanatta bu hafta

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Sanatta bu hafta Bu hafta kültür-sanatta neler var? ‘KİBARLIK BUDALASI’ ONLİNE Başrolünü Haldun Dormen’in oynadığı Moliere’in ölümsüz eseri Kibarlık Budalası’nı, 3 Nisan akşamı online olarak seyretix üzerinden saat 20.30’dan, 23.59’a kadar  izleyebilirsiniz.Hakan Altıner’in yönettiği oyunda ayrıca Göksel Kortay, Hakan Altıner, Damla Cercisoğlu, Efe Yeşilay, Anıl Yülek, Sadi Özen, Reyhan Aydınsel ve  Burcu Akyürek rol alıyor./Archive/2021/3/29/051252227-kul-heykeller-rnk.jpgHEYKELLER CERMODERN’DECerModern Güney Hangar Galerisi’nde ziyarete açılan “ha:ar” sergisinde heykeltıraş Hande Şekerciler ve Dijital Sanatçı Arda Yalkın’ın işleri ziyaretçilerle buluşuyor. 18 Mayıs tarihine kadar devam edecek olan sergide “Sanat, gerçek yaşam pratiğinde ve dijital ortamda gerçekleşirken ne kadar farklıdır birbirinden ya da aslında farklı mıdır” sorusuna yanıt aranıyor.Şekerciler ve Yalkın’ın İstanbul ve New York’ta süren uzun yıllara dayanan ortak birikimlerini yansıtan dijital çalışmalarında, bu soruya verdikleri ufuk açıcı cevaplar yer alıyor. Ayrıca ikili, işlerinde günlük yaşamın, mitlerin ve iki dünya arasında gerçeğin nerede durduğunu da masaya yatırıyor. Öznur Oğraş Çolak

Petrol rafinerisindeÅŸiddetli patlama

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Petrol rafinerisinde şiddetli patlama Endonezya’nın başkenti Cakarta'daki Balongan Petrol Rafinerisi’nde şiddetli patlama meydana geldi. Endonezya’nın en büyük petrol rafinerisinde meydana gelen şiddetli patlamanın sesi kilometrelerce öteden duyuldu. Ülkenin önemli petrol rafinerinden biri olan Balongan rafinerinde günde 125 bin varil petrolün işlendiği tahmin ediliyor. Görgü tanıkları tarafından amatör kameraya yansıyan görüntülerde, alevlerin gökyüzünü kapladığı görüldü. Patlamanın nedeninin henüz belli olmadığı ifade edildi. Ayrıntılar geliyor... DHA

Orhan Veli’yi yaşamak! Ataol Behramoğlu'nun yazısı

Orhan Veli’yi yaşamak! Ataol Behramoğlu'nun yazısı “Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır… Orhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?... Orhan Veli’nin şiirlerinde şairin yaşamının her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temaları ön sıradadır. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.” /Archive/2021/3/26/184520706-1-.jpgBir şair öncelikle bir dil dünyasıdır. O dilin içine girer çıkar, o dilin sözcükleriyle yıkanır, sesleriyle söyleşir, kavramlarıyla düşünür tartışır duygulanırsınız. En önce, hepsinden önce, her şeyden önce gelen dildir, dilin kendisidir. Bu ise, şairin söylediklerinden önce, onları nasıl söylediğinin gelmesi demektir. Çünkü şairin iç sesi,kişiliği, onu o şair yapan şey, söylediklerinin ne olduğundan da daha çok, onları nasıl söylediğindedir.Konular, temalar aslında geneldir ve sınırlıdır. Yaşam, ölüm, aşk, özlem, keder, savaş, barış, yalnızlık, ayrılık, mutluluk, mutsuzluk; bütün bunlara ilişkin sayısız ayrıntı… Şairin, bunlardan hangilerini şiirinin konusu, teması yaptığı belirleyicidir kuşkusuz… Fakat şiirin gizemi, şairin onları söyleyişinde, onları nasıl söylediğindedir… Şairi (şiirlerini) yaşamak ise; konulardan, temalardan önce, asıl bu özgünlüğü duyumsayabilmektir…/Archive/2021/3/26/184532862-2-.jpgÂŞIKANE ‘OARISTYS’…Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır…Ne demek “oaristys”? Bugün de ilk okuyuşumdaki gibi aynı duygulukla sevdiğim şiirin adının ne anlama geldiğini o günlerde çok da merak mı etmedim, yoksa arayıp bulamadım mı, şimdi anımsamıyorum… Çok sonra, eski Yunancadan ve edebiyatından Fransızcaya ve edebiyatına girmiş bu edebiyat teriminin “âşıkane bir söyleşi, iç dökme, içli-üzünçlü şiir” anlamına geldiğini öğrenecektim…1936’da Varlık Dergisinde, demek ki şair 24 yaşındayken yayınlanmış bu şiiri, zihnimdeki ve gönlümdeki yerini koruyagelmiştir…/Archive/2021/3/26/184541175-3-.jpg“Ey hâtırası içimde yemin kadar büyükEy bahçesinin hoş günlere açık kapısıHâlâ rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,Kanımın akışını yenileştiren damar,Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlarİçime yeni bir fecir gibi doğan çocuk. (…) Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacıVe o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;Atları çıngıraklı arabanın ardındanBeyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.”/Archive/2021/3/26/184603409-4-.jpgOrhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat yukarıdaki ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?.../Archive/2021/3/26/184615049-5-.jpg‘ESKİ BİÇİMLİ ŞİİRLERİ’“Oaristys” genç şairin Mehmet Ali Sel takma adını kullanarak dergilerde yayınladığı, ölümünden sonraki yayınlarda “eski biçimli şiirleri” başlığı altında toplu şiirleri arasında yer alan şiirlerinin ilkidir.Bu şiirlere “eski biçimli” denilmesi, “Garip”te ve sonrasındaki şiirlerden farklı olarak ölçülü-uyaklı yazılmış şiirler olmaları nedeniyledir. Yoksa, ölçü ve uyak , neden eski biçim unsurları sayılsın?Kaldı ki Orhan Veli’nin sonraki şiirlerinde de, bilinen kalıplarıyla olmasa da, ölçü ve uyak unsurları kuşkusuz ki söz konusudur. (Fakat bu, genel olarak “özgür koşuk” kavramıyla ilgili bir başka konudur…)Ölçülü-uyaklı bu ilk şiirlerine gelince, bunlar, sadece bu kadarla kalınmış bile olsa, bir şairin edebiyat tarihinde yer almasını sağlayacak şiirler olduğu gibi, Orhan Veli şiirini doğru anlamak için incelenmesi, irdelenmesi ve dahası zevkle okunacak şiirlerdir…Şimdi, şu anda, bu satırları yazmaktayken masamdaki kitabını karıştırdığımda, sözünü ettiğim ilk şiirler arasında karşıma çıkan (1936 tarihinde yazılıp yayınlanmış, ölçülü-uyaklı) “Odamda” adlı şiirin şu ilk dizelerine bakalım:/Archive/2021/3/26/184623080-6-.jpg“Ben miyim bu şeylerin sahibi?Kafamda bir çocuk var meraksız.İç âlemim oyuncaktan farksızOdam, içime bir ayna gibi.”Bu da “Garip” ve sonrasının ilk şiirlerinden “Sevdaya mı Tutuldum?” adlı şiiridir:“Benim de mi sevdalarım olacaktı?Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?Çok sevdiğim salatayı bileAramaz mı olacaktım?Ben böyle mi olacaktım?”İlki oldukça uzun bu iki şiirde tümüyle bambaşka şeylerden söz ediliyor olsa da, ikisi arasındaki dil aynılığı dikkat çekicidir…/Archive/2021/3/26/184634768-7-.jpgYAŞAMA SEVİNCİ VE ÖZGÜRLÜKOrhan Veli’nin şiirlerini konu-tema bakımından sınıflandıracak olursak, bu şiirlerin (ve şairin yaşamının) her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temalarının ön sırada olduğunu göreceğiz. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.01.12.1949’da; talihsiz, beklenmedik ölümünden kısa süre önce “Yaprak” dergisinde yayınlanan “Dalga”, bu iki temanın ve bize Orhan Veli’yi, onun özgün ve büyük şiirini yaşatan dil ve tema birlikteliğin bir sentezi gibidir…“Mesut sanmak için kendimiNe kâğıt isterim, ne kalemParmaklarımda sigaramDalar giderim mavisinden içeriKarşımda duran resmin.. Giderim deniz çekerDeniz çeker, dünya tutarİçkiye benzer birşey mi varBirşey mi var ki havadaDeli eder insanı, sarhoş eder? Bilirim, yalan, hepsi yalanTaka olduğum, tekne olduğum yalanSuların kaburgalarımdaki serinliğiİskotada uğuldayan rüzgarHaftalarca dinmeyen motor sesiYalan.... Ama gene deGene de güzel günler geçirebilirimGeçirebilirim bu mavilikteSuda yüzen karpuz kabuğundan farksızAğacın gökyüzüne vuran aksindenHer sabah erikleri saran buğudanBuğudan, sisten, ışıktan, kokudan... Ne kâğıt yeter ne kalemMesut sanmam için kendimiBunların hepsi... hepsi fasafisoNe takayım, ne tekneyimÖyle bir yerde olmalıyımÖyle bir yerde olmalıyım kiNe ışık, ne sis, ne buğu gibiİnsan gibi.” Ataol Behramoğlu

‘Aylaklar Kumsalı’Emek Yurdakul'un yazısı...

‘Aylaklar Kumsalı’ Emek Yurdakul'un yazısı... İlk sıralarda sayacağımız çocuk kitaplarına baktığımızda, sisteme muhalif, güçlü, kendi olmaktan son derece mutlu karakterlere rastlıyoruz: Pippi Uzunçorap, Matilda, Kumkurdu vb. Bu açıdan rahatça diyebilirim ki Aylaklar Kumsalı, bu dönemin toplumsal yapısına eleştirel bakışıyla diğerlerinin yanında yerini alacaktır. /Archive/2021/3/26/184235318-ic1.jpg “İsmim Sofia. On bir buçuk yaşındayım, büyüyünce aylak olmak istiyorum.” Kitap Sofia’nın kendine yolculuğunun ilk tümcesiyle açılıyor ve nasıl “Aylaklar Kumsalı”na dönüşüyor? Son yıllarda, yeni eğitim modellerinin, eğitimcilerin ve psikologların ebeveynlere çocukların zihinsel ve dolayısıyla bedensel sağlıklarının iyiliği için salık verdiği, çocuğun doğayla bağını kurma/ kuvvetlendirme ve ailenin paylaştığı zaman dilimlerini artırma önerileri üzerine, kentten kırsala taşınmalara çokça rastlıyoruz. Sofia’nın kendini tanıma serüvenini tetikleyen de bu taşınmalardan birini ailesiyle göğüsleme çabası. AYLAK NEDİR? Gün içerisinde kendime tavana bakma saatleri ayırmayı pandemi döneminde anımsadım: Sistemde benim gibi boğulmuş diğerlerince onaylanmak, bilhassa içsel onayımı sağlamak için koştururken unuttuğum “durma”yı da! Her gün, sistemin tabiriyle boş boş oturmanın keyfini sürdüm. Sürekli bir şey yapma zorunluluğu duymaktan yorgun düşmüşlüğümü hissettim. Sadece olduğum gibi durdum; güneşte, yağmurda, neşeyle, sıkıntıyla, sessizlikle, susmayan zihnimle, pencereden dışarı ya da tavana bakarak ama seyretmeden… Kitapta Sofia’yla birlikte ilerledikçe, tavana bakma vakitlerimin, aylaklar kumsalımda geçirdiğim zamanlarım olduğunu fark ettim. Peki, “aylaklık” gerçekten de kötü mü? Kitabın sonundaki nota ekleyecek çok da bir şeyim yok açıkçası: “…bu sistemde işe yarar olmanın anlamı üretken davranmamızı, para kazanmamızı ve kazandığımız parayı anında harcayarak döngüden asla çıkmamamızı sağlayan uğraşlara indirgendi!.. İşe yarayan şeyler yapmamak sistem karşıtlığına dönüştü. Sanat, müzik, felsefe, düşüncelere dalmak, vahşi doğa… bizi insan yapan bütün bu kavramlar toplumun geniş kesimlerince aylaklık olarak görülüyor!.. İşe yararlığın öne çıkarıldığı dünyaya Sofia gibi bir karakter aracılığıyla isyan ettiğim için bana saftirik denirse bunu iltifat kabul ederim...” /Archive/2021/3/26/184250224-kapakic2.jpg AYLAKLIK, ÜRETMEK VE YETENEĞİNİ ARAMAK… Proje çocuklar döneminde büyümüş biri olarak, yeteneğim var mı diye alandan alana sürüklenirken ceplerim, tabi ebeveynlerimin cepleri başarısız olduğum onlarca şeyle doldu. Neyse ki, “çocuğumuz bizden şanslı olsun, eğitim sistemi de henüz bunu destekler nitelikte olmadığına göre biz araştıralım”ın şekli değişti de hem ebeveynlerin sırtından yük indi hem de çocuklar hayata başarılarından ziyade başarısızlıklarının bilinciyle başlamıyor artık. Peki, kötü müdür çocuğunuzun yeteneğini aramak? Sevdiği işi keşfetmesine yardım etmek veya mutlu bir hayatı olsun diye mutlu olacağı alanı bulmaya çalışmak? Yaratılmış bu dönemsel yöntem ve bunun gibi arayışlar yokken nasıl buluyordu insanlık kendini? Bu üç sorunun da, sorulması gereken asıl soruyu görmemizi engellediğini fark edersek, büyümenin ve keyifli yetişkinliğin/yaşamın o kadar da didiklenerek, külfetle elde edilen bir şey olmadığını görüp rahat bir nefes alabiliriz. Sofia’nın keşifleriyle önümüze serdiği yol, dünyanın da var olmanın da özünü anımsatıyor: “Derken deniz benimle konuştu. Dalgalar dalgadır. Martılar martı. Bulutlar buluttur. Sofia’nın tek yapması gereken Sofia olmaktır.” Ve “olmak”, üretmemek anlamına da gelmez ki! Kendisiyle bağını kopararak büyümüş, öğretim sistemi içinde yetenekli olduğunda onaylanacağı alanları sınırlandırılmış, bu alanlarda kazanımlar elde edişine göre başarılı-başarısız diye etiketleneceği bilinciyle büyümüş yetişkinlerle dolu bugün dünya. Her derste başarılı olup bir veya birkaçında uzman olmanız bekleniyor. “Neden” ise öğretim sistemince bilinçle yok edilen ilk soru olduğu için, çoğumuzun aklına düşmüyor. Neden tüm branşları bilmeliyim? Matematikten iyi not almış ama muhakeme yeteneği gelişmemiş yüzlerce insan varken bir şeyler ters gitmiyor mu? Elbette yaşamın işleyişine uyum sağlayabilme fikrine katılıyorum. Yaşamın işleyişinden ne kastettiğimize bağlı olarak tabii ki. Doğum ve ölüm gibi, teknolojiyi, hayatımızı kolaylaştırırken çevreye verdiği zararları gözeterek kullanmak gibi, tıbbın gelişmesine sevinip ilaçlara müteşekkir olurken sağlık sisteminin ilaç sanayisince yönetildiğinin bilincine varmak gibi… Uyum sağlama içgüdüsüyse, insanın doğasında var; büyürken kontrol edemeyeceğimiz şeylere kaygılanmayı öğrenip körelmiş biçimde artık ona sağır olsak da. UYUMLANMAK AMA NASIL? Sofia’nın dönüşümü yolculuğunda da uyumlanmanın nasıl’ı, adapte olmak ve asimile olmak arasındaki kafa karışıklığıyla keşfediliyor. Sofia’nın ailesi, uyum sağlamak yerine asimile olmaya çalışıyor farkına varmadan. Kentte çiçekçi dükkânında son derece mutlu anne, kırsala taşınınca kendisini var eden üretiminden vazgeçiyor. Bu ekonomik eksiklik babayı daha çok çalışıp daha sinirli olmaya sürüklüyor. Bütün bu kırsala taşınma planı, daha huzurlu, daha dingin, doğayla ve aileyle daha çok vakit içinken işler ters gidiyor. Yaşadığınız ortamı değiştirdiğinizde zihniniz hâlâ kaygılarla doluysa dışsal dinginlik size ne sağlayabilir? Sofia da bu ters köşelere savrulan deneyimi şaşkınlıkla izliyor: “Babam koca bir ‘Hayır’a dönüştü… Ayrıca serbest çalışıyormuş... Bence babam köleye benziyor… Annem bir melektir. Hüzün meleği. Köye taşınmak uğruna çiçekçi dükkânını kapattı, yavaş yavaş soldu. Bahçesinde çiçekleri olsa da insanları özlüyor...” Ve ekliyor: “Buranın havası temiz olsa da insanı boğuyor.” Sofia’nın doğayla uyumlanmasına paralel ilerleyen kendisiyle buluşma yolculuğu, sistemsel kaygılarla sarılı babayı hiç memnun etmiyor. Ebeveynleriyle çatışan bakış açısına rağmen Sofia, keşfettiği kendinden vazgeçmezken, pek çok çocuk kitabından farklı bir ters köşeyle yazar, ebeveynlerin Sofia’yı kendilerine örnek aldığı noktaya bağlıyor hikâyenin sonunu. Aylaklar Kumsalı / Alex Nogues / Resimleyen: Bea Enriquez / Çeviren: Emrah İmre / 88 s. / 9+ / 2021. Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Haftanın güncelçocuk kitapları...

Haftanın güncel çocuk kitapları... Güncel çocuk kitaplarına ilişkin haftanın seçkisinde şu kitaplar yer alıyor: Neon Leon (Jane Clark-Britta Teckentrup), Küçük Siyah Bir Şey (Reza Dalvand), Rengini Değiştirmek İsteyen Kurt (Orianne Lallemand), Pibalu Gezegeni’ne Dönüş( Emre Şimşek). /Archive/2021/3/26/184018038-ic1.jpgNeon Leon / Jane Clark-Britta Teckentrup / Çev.: Gökçe Yavaş / Altın Kitaplar / 24 s. / 3+ / 2020.Leon bir bukalemun. Birçok da arkadaşı var. Hepsi, bulundukları yere uyum sağlamak için renk değiştiriyor. Ağaçların dallarında, yapraklar arasında zor fark ediliyorlar. Bulabilir misiniz onları? Hepsi de yeşil sanki. Yeşilin de ne çok tonu var öyle! Peki, kumda nasıl görünürle acaba? Şimdi de kayaların üstündeler. Hepsi yine ortama uyum sağlamış. Ama Leon, nereye giderse gitsin hep tupturuncu. Yalnız kalsa, üzülse de vazgeçmiyor renginden. Ortama uymak, ona göre giyinmek iyi belki ne var ki ışığını, ışıltını, gerçek rengini unutmak fena. Arkadaş mı? Seni sen olduğun için sevendir gerçek arkadaş./Archive/2021/3/26/184033866-ic2.jpgKüçük Siyah Bir Şey / Reza Dalvand / Çev.: Osman Tunaman / Arden Yay. / 28s. / 4+ / 2021.Sabahın ilk saatlerinde orman ışıl ışıldı. Her şey alışıldığı yerdeydi de ağaçların arasındaki bir açıklıkta, yerde duran siyah şey herkesin dikkatini çekti. Gören fikir yürüttüyse de uzak durdu ondan. Ortama yabancı, bilmediğimiz, ilk kez karşılaştığımız nesneler ya da davranışlar; kimi zaman merakımızı harekete geçirse de korkutur bizi. Temkinli olmaktan çok tedirginlik duyarız. Oysa anlamaya, önyargılarımızı ve temeli olmayan korkularımızı bir yana bırakıp bizi ürkütenin ne olduğunu öğrenmeye çalışmak varsıllaştırır hayatımızı. Unutmayalım ki her farklılık, karşılaştığımız her yeni kişi ya da varlık hayatımıza yepyeni renkler ve boyutlar katar./Archive/2021/3/26/184052413-ic3.jpgRengini Değiştirmek İsteyen Kurt / Orianne Lallemand / Resimleyen: E. Thuillier / Çev.: Ersel Topraktepe / YKY / 30 s. / 3+ / 2021.Sizin renginiz size uygun mu? Kurt’a sorarsanız onunki ona uygun değil. O da rengini bulmak için başlıyor arayışa. Kırmızı, turuncu, pembe… olacak iş değil, hiçbirinden memnun olamıyor. O ararken biz de bolca gülüyoruz. Sonunda uyuyan bir tavusun tüylerini çalıp kuşanıyor rengârenk. Beğeniyor da beğenmesine ama dişi kurtlar daha çok beğeniyor onu bu haliyle. Sarıp sarmalıyorlar. Yine bir rahata kavuşamayan Kurt’un sinirleri iyice bozuluyor ve dönüyor kendi rengine. Biz hâlâ rengimizi arıyoruz; size de Kurt’la keyifli arayışlar…/Archive/2021/3/26/184059944-ic4.jpgPibalu Gezegeni’ne Dönüş / Emre Şimşek / Redhouse Kidz / 36 s. / 5+ / 2021.Pibalu’da sorun var. Eray da arkadaşı Pırıltı’nın yardım isteğiyle yola koyuluyor. Pırıltı daha girişte uyarıyor Eray’ı: “Eskiden gezegenimizde müzik dinlenirdi, şimdiyse her yeri ekranlar kapladı. Herkesin önünde bir ekran, başka hiçbir şeyi umursamıyorlar.” Ne kadar tanıdık değil mi? Emre Şimşek’in yazıp resimlediği bu üçüncü kitabında, Pibalu Gezegeni’ni ekranlardan beslenen bir robot ele geçirmeye çalışıyor. Robottan kurtulma sürecinin başındaysa unutulan “Merhaba” sözcüğünü anımsatıyor Eray, Pibalululara ve başlıyor yüz yüze iletişim. Ayrıca ekranların başımıza açtığı dertlerden sabırsızlık ve kolaycılık da Pibalu’nun başına dert olmuş durumda. Biz okurken günümüze tekrar tekrar baktık, toplumsal inceleme boyutundan da son derece keyif aldık. Emre Şimşek’in yenilerini merakla bekliyoruz. Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

LiseÖğretmeni Pedersen’in uyanışı!

Lise Öğretmeni Pedersen’in uyanışı! Dag Solstad, lise öğretmeni Pedersen’in şahsında bütün bir kuşağın hayallerini, dünyayı değiştirme arzusunu, mağlubiyetten sonraki şaşkınlığını ve iç hesaplaşmalarını bazen hüzün bazen mizahla, ama hep tutkuyla anlatıyor. /Archive/2021/3/26/183853929-ic.jpgÇiçeği burnunda öğretmen Knut Pedersen ilk görev yeri olan taşra kasabasına geldiğinde, hayalleri aile kurmanın ve saygın bir öğretmen olarak sade bir hayat sürdürmenin ötesine uzanmaz. Ne var ki yıllardan 1968’dir ve dünyanın dört bir yanında esen değişim rüzgârı Norveç’in taşrasına da ulaşmıştır: Pedersen okulda yaşayacağı beklenmedik bir olaydan sonra gittikçe büyüyen bir siyasi harekete kapılacağından ve hayatını başka türlü amaçlara adayacağından habersizdir.Dag Solstad, Türkçedeki yolculuğuna Mahcubiyet ve Haysiyet’le unutulmaz bir başlangıç yapmış, okurlardan büyük ilgi görmüştü. Şimdiyse lise öğretmeni Pedersen’in şahsında bütün bir kuşağın hayallerini, dünyayı değiştirme arzusunu, mağlubiyetten sonraki şaşkınlığını ve iç hesaplaşmalarını bazen hüzün bazen mizahla, ama hep tutkuyla anlatıyor.Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı / Dag Solstad / Çeviren: Banu Gürsaler Syvertsen / Yapı Kredi Yayınları / 232 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter