Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajans? - Haberler

Tuesday, 01.14.2025, 08:33 AM (GMT)

İşcan'ın kitabıyeniçıktı: "Edebiyata yeni bir afacan geldi"

İşcan'ın kitabı yeni çıktı: "Edebiyata yeni bir afacan geldi" figure > Hasan Okan İşcan'ın "Açılırken Tek Kilitli" isimli kitabı çıktı. Hasan Okan İşcan, "Açılırken Tek Kilitli" isimli kitap çıkardı. Açık Gazte'de kitaba ilişkin değerlendirmelerde bulunan Serdar Müteferrika Serhatlı, kitabı anlattı. /Archive/2021/1/9/213240456-a-44-207x300.jpgSerhatlı'nın, "Edebiyata yeni bir afacan geldi" başlıklı yazısı şöyle:"Edebiyatın yaramaz çocuk hâlleri olduğuna öteden beri inanırım. Meraklıdır ve karıştırır, alttakini çekerken üsttekileri devirir.Afacandır, zira zekâsı parlaktır. Tatlı ve sevimli hâllerine diyelim kaş çattınız, fazla kızamazsınız, iki dakikada sizi tebessüm ettirir; işte edebiyat budur…Sözün, söylemenin, anlatmanın gücü her zaman bu yaramaz çocuğun zihninde yeni soru işaretlerine, türlü arayışlara dönüşür. Haşarı çocuğun çaya sirke katmak, üstüne tuz ekip biraz da ketçap eklemesi gibi edebiyatın yaramazlık hâlleri, bütün bu yeniliklerin beşiği olur; oradan yepyeni tarzlar türeyecektir.İşte böylesi bir edebiyat denemesi kısa süre önce raflarda yerini aldı:¨Açılırken Tek Kilitli¨H.Okan İşcan’ı, birkaç yıldır, internet ortamlarında takip ediyorduk; seyahatlerini anlamlandıran kısa kısa yazdığı deneme notları birikiyordu sanki, bu satırlardan bir kitabın geleceğini görüyorduk. Nitekim geldi! İşcan işi icabı Evliya Çelebi’liğe çıkmış biridir; nazar değmesin ama herkese kısmet olmaz böylesi. Hem işini yapacaksın hem de gezeceksin… Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat bari, denilse Okan İşcan’ın gezi notlarından, bunların tümünden bir seyahatnâme çıkardı elbette. Fakat, İşcan edebiyatın her yere uzanan kollarına, her şeye dokunan ellerine birer cümle bırakmak istemiştir. Kim bilir, belki gezi notlarından ileride başka metinler de okuruz, ancak şimdi gezdiği bunca yerden dostlarına birer mektup gönderiyormuş gibi, onlara hitaben ve ithafla, yazmayı tercih etmiş olmalı. Yüz on sekiz sayfalık, kısa cümleler, şiirsel seslenişler, öyküyü anımsatan küçük mekân tasvirleriyle ve edebiyatın deneme tarzına yakışan aforizmalarıyla, aslında 40-50 sayfalık bir bütüncül metin var, elimizde: ¨Açılırken Tek Kilitli…¨Danimarka’da bir trende yazıp, o günden beri biriken küçük notlarını, daha ilk girişinde, mesela ¨Leyla ve Süheyla¨ya ithaf ediyor. Böylece bizi de bir merak alıyor. Leyla ve Süheyla kim, ama söylemiyor ki yazarımız. Leyla ve Süheyla aklımızda birer isim olarak kalıyor, biz kendimize göre birer Leyla ve Süheyla yaratıyoruz zihnimizde. Leyla’lar, Süheyla’lar çoğalıyor…Zaten bütün okumalar bir zihin çözümlemesi değil midir?Bu isimler kurmaca mıdır, yoksa gerçekten İşcan’ın yaşamında Leyla ve Süheyla var mıdır? Sayfalar ilerledikçe soy isimleri görülmeyen pek çok başka isimler birikiyor ve bu kez biz yazarın zihin dünyasını kavramaya, çözmeye, anlamaya çalışmak için kâh küçük şiir dizeleri gibi kâh devrik cümleyle kapanmış bir vurgunun peşine düşüyoruz. Ne ki İşcan, saklambaç oyununa çıkmış küçük bir afacan gibi derhal saklanıyor, bir tek ¨Elma dersem çık, armut dersem çıkma!¨ diyesimiz kalıyor.İşcan’ın edebiyat ve kitap dünyasına giriş yaptığı bu eserinde bilinçaltı akımı~Sürrealizmin izlerini görerek okudukça izler, rüyâlar, sebil çeşmeler, sık sık tren düdükleri, uykusuz gecelerinde saat tik takları apaçık ve apak biçimde ¨Hey okur! Ben saklanacağım, haydi gel beni bul!¨ diye seslenmektedir. Ah, hele saatler; Okan İşcan için saatlerin önemi…Dedesinden kalan köstekli saatin yanında anneannesinden miras kol saatini yan yana koyarken geçmiş zamanı durdurduğuna şahit oluruz; kendi kaybolan dede saatlerimize yanarız.İşcan’ın eseri başlı başına oturup, baştan sona okunacak bir metin değildir. Orasından burasından eşelenip deşelenecek, karnı tok tavuğun yine de iştahla sapı samanı gagaladığı gibi, bir edebiyat iştahına ihtiyaç gösteren yazı türü olarak karşımızdadır. Romandan hikâyeye, şiirden düz yazı ve denemeye kadar belki de bütün türlerin bir kokteyli bulunuyor elimizde…Hele, gazetemizin yazarlarından Mahmut Şenol’un Arkitera Mimarlık dergisinde 2016’da yayınlanmış ¨Meşgul Görünmek Sanatı¨  başlıklı deneme-hikâye yazısından alıntı yaptığı Yusuf Kalfa karakterini tekrar bize hatırlatması dikkatimizi çekmiştir. Sizin de hayata dair küçücük gibi görünen ve üzerinde durmayı ihmal ettiğiniz nice şeyleri, bir daha durup düşünüp, satır satır ve yavaş bir ritimle tekrar tekrar okuyabileceğiniz yepyeni bir tarz sunan, mektup-öykü ve şiirin bezediği sessiz bir zihin  yolculuğu kitabı, tarafımdan tavsiye edilir…Rahmetli şairimiz Gülten Akın’ın, ¨Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya¨ dizeleri kulaklarımızda çınlıyorsa, işte şimdi İşcan’ın sözcüklerini dinleyerek ince şeylerin peşine düşmek vaktidir." cumhuriyet.com.tr

Salgınlar, felaketler ve yeni yıl

Salgınlar, felaketler ve yeni yıl figure > Aşı tek başına bir pandemiyi sonlandıramaz diyor DSÖ Genel Direktörü Tedros Ghebreyesus, “gözetim, test, takip, karantina ve tedbirlere devam etmemiz gerek.” 2020 kuşkusuz zor bir yıldı. Bir virüs hayatımızı başından sonuna değiştirdi. Gündelik hayatımız yapbozlara döndü. Haftalık kararlarla haftasonu evde kalıp kalmayacağımız, kimlerin hangi saatlerde dışarda kalacağı belli oldu, ona göre hayatımızı her gün yeniden saatlere göre düzenlemeye başladık. İnternet hayatımızın her yerine girmeye başladı. Toplantılar, eğitimler, alışverişler… Kafamızı ekranlardan kaldırmak imkansız oldu. 2020’nin son günlerinde, Dünya Sağlık Örgütü’nden bir açıklama geldi: “Aşı olan bireylerin virüsü alıp başkalarına bulaştırmayacağına yönelik kanıta sahip değiliz” dedi Soumya Swaminathan. Aşı olanların da önlemlere dikkat etmeye devam etmesi gerektiğini vurguladılar. Bu haberin üzerine bir de DSÖ acil durum ekip lideri Doktor Mike Ryan, bu salgının “en büyük” salgın olmadığını ve de uyarı alarmı olduğunu söyledi. ***Aşı tek başına bir pandemiyi sonlandıramaz diyor DSÖ Genel Direktörü Tedros Ghebreyesus, “gözetim, test, takip, karantina ve tedbirlere devam etmemiz gerek.” Yine DSÖ’ye göre, aşılar, Faz 1, nüfusun yüzde 3’ü olan sağlık ve sosyal hizmet çalışanları, Faz 2, nüfusun yüzde 20’si yani 65 yaş üstü ve riskli gruplar ile nüfusun diğer yüzde 20’si olan Faz 3’e uygulanacak. Ülkelerin tamamına nüfuslarının yüzde 20’sine yetecek kadar aşı edinmeden önce ise diğer üyelere bu oranın üzerinde aşı verilmeyeceğini söylüyor Aşım Platformu Covax. ***Salgın yetmezmiş gibi, 2021’de küresel ısınmaya bağlı “aşırı” doğa olayları dünyayı tarumar etti. Çin ve Hindistan’daki seller 2 binden fazla insanın ölmesine ve 40 milyar doları aşan bir zarara neden oldu. Amerika’daki kasırga ve orman yangını 60 milyar dolarlık bir zarara neden olmuş. Afrika’da ekinlerin ve bitki örtüsünün yok olmasına neden olan çekirge istilaları 8,5 milyar dolarlık bir zarar yaratmış. Güney Sudan’daki seller 138 kişinin ölümüne neden oldu, bir de bir yıllık tarım üretimi tamamen ziyan oldu.  2021’i umutla beklemeden önce, kuraklık, iklim değişikliği, çekirge istilaları ve salgınlarla karşılaşacağımızı ve hayatlarımızın ilk gündem maddelerini bu konuların oluşturacağını düşünmemek elde değil. Yine de sağlıkla ve umutla geçireceğimiz iyi bir olması dileklerimle.İyi pazarlar…Not: 2020’nin son günlerinde çok değerli bir bilim insanı ve yönetici olan Prof. Dr. Ahmet Acar’ı kaybettik. ODTÜ’nün “seçilmiş” son rektörü olmasının yanında, çalkantılı dönemlerde ODTÜ’ye sahip çıkması, siyasi baskılara boyun eğmemesi ve gösterdiği dirayetli yöneticilikle hatıralarımızda hep olanca saygınlığıyla kalacak. Ailesinin, öğrencilerinin ve tüm sevenlerinin başı sağolsun.  Özge Mumcu Aybars/ Statik Enerji

KuyruÄŸu uzun hayaller

Kuyruğu uzun hayaller figure > Kentin en kalabalık caddesinde yürüsek ya da…Hiç korkmadan, tedirgin olmadan insan denizinin içine atlasak. Omuzlar ve parfümler çarpsa bedenimize..Dalgayla bir o yana bir bu yana sallansak… Gelin birlikte hayal kuralım…Gözümüz ve ruhumuzu açık tutarak. Günün  yoğun tasalarından kaçarak tutunabileceğimiz kuyruğu uzun hayaller olsun…Dünyayı eve kapatan, yüzbinlerin canını alan, milyonlarcasını hasta eden bir salgının bitmesiyle başlayan hayaller.. ‘Salgın sona erdi’ haberini aldığımız günün ertesini düşünelim..Belki bir yaz, belki bir ilkbahar günü, ya da sarı yapraklara dolanmış ağaçların altında serin bir Ekim sabahı… Haberi paylaşmak için sevdiklerimize koştuğumuz bir gün olsun mesela…Dışarı çıkıp topluca sevinci paylaşsak…Çocuklar maskesiz, mesafesiz sokağa ve parka fırlasa..Onların cıvıltıları evleri doldursa…/Archive/2021/1/9/212420570-elcin.jpgDokunmanın gücüÇok özlediğimiz birisiyle denize gitsek ya da…Omuz omuza, sıfır mesafe el ele yürüsek..Çakıllı sahilde adım atan ayak seslerimizi dinlesek. Dalgalar ayaklarımızı yalasa…Paçaları sıvayıp suya girsek..Günü ufukta batırana kadar dışarıda kalabilsek, gençler sahilde ateş yaksa, bizi de çağırsa, katılsak ve Akdeniz şarkıları söylesek yüzümüz ateşten kırmızı..Gencecik yeni aşkları görüp ısınsak, birbirine dokunmanın gücünü yeniden keşfetsek…Bir Ege köyünde zeytinlerin altına uzun bir masa kursak ya da…Salgında kutlayamadığımız her şeyin acısını çıkarmak için…Beyaz örtüler koysak masaya..Kenarlarında kiraz desenleri olan…Eş, dost, konu, komşu, tanıdık, yaşlı, genç, herkes bir kap yemek ve bir şişe getirse…Arkada Ege müzikleri çalsa…Yakalar açık, elbiseler ince olsa…Yavaş yavaş sarhoş olsak…Biri eteğini sallandırarak dans etse..İzlesek ve ıslık çalsak dansına…Başka birileri tempo tutsa…Güzel kadınlara, güzel erkeklere kadeh kaldırsak…Sevincin bizi güzelleştirdiğini anlasak…Hır gürü, hırsı ve kötüyü uykuya yatırsak…Tekneyle bir geziye çıksak ya da…En yakın dostları çağırıp maviye açılsak…Koy koy gezerken dünyanın en güzel topraklarına baktığımızı düşünsek…Turkuaza dalsak, saçımızda tuz ve deniz, tenimizde sarı güneş…Günlerce üstümüzde denizle gezsek..Balığın en tazesini, domatesin en kırmızısını yesek..Ve ayın en parlak ışığında beraber yıkansak…Kapkara bir gece denizine dalıp, titresek…Biri bir türkü tuttursa, diğeri ona katılsa ve hep birlikte geceye şarkı söylesek…Güneşli hayallerBir doğum, bir ölüm, bir düğün, bir mezuniyet, yeni bir iş, yeni bir ev…Her neyse bahanemiz aileyle bir araya gelsek. Büyükannemizin en nefis yemekleri masayı süslese…Mutfaktan kokular ve kahkahalar yükselse…Bayram sabahındaki gibi yepyeni giysilerimiz ve parlak pabuçlarımız olsa…Tüm aile iki dirhem bir çekirdek giyinse…Yaşlı bir akrabanız herkesi bir arada görmekten duygulanınca kucağına bir çocuk tırmansa onu teselli etmek için…Eski kavgalar, kırgınlıklar, politika ve salgın hiç konuşulmasa…Yeni dönemin neşesi ve umudu evi sarsa…Birisi ‘Mercimek köftesi de ye’ diye ısrar etse…Evin gençleri arka odaya kaçıp, kendi başlarına sohbete koyulsa…Bu dünyadan göçenler komik öykülerle, gülerek anılsa…Kentin en kalabalık caddesinde yürüsek ya da…Hiç korkmadan, tedirgin olmadan insan denizinin içine atlasak. Omuzlar ve parfümler çarpsa bedenimize..Dalgayla bir o yana bir bu yana sallansak…Dört bir yandan ayrı müzik sesi gelse, sokak sanatçılarının çevresinde halka olup seyretsek…Kalabalık bir kafeye gidip koyu bir Türk kahvesi söylesek..Karşımızda Boğaz’ın moru…Az sonra gelecek dostları sabırsızlıkla beklesek…Sıkı sıkı sarılsak geldiklerinde…Sohbetin en koyusu, kahkahanın en yükseği, neşenin en hafifini beklesek…Her şeyin en iyisini birlikte yapmayı seçsek…En çok da uçurtması en yükseğe çıkan güneşli hayaller kursak… cumhuriyet.com.tr

Cami imamından skandal "aşı" açıklaması

Cami imamından skandal "aşı" açıklaması figure > Tokat Erbaa'da cami imamlığı yaptığı öne sürülen Ayhan Keskin, "Aşıyı önce CHP'lilere yapalım; işe yararsa millet kurtulur, işe yaramazsa vatan kurtulur" ifadelerini kullandı. CHP Parti Meclis Üyesi Eren Erdem, Tokat'ın Erbaa ilçesinde cami imamlığı yapan Ayhan Keskin'in aşı ile ilgili skandal mesajını paylaştı. Keskin mesajında, "Aşıyı önce CHP'lilere yapalım; işe yararsa millet kurtulur, işe yaramazsa vatan kurtulur" ifadelerini kullandı.Mesajı paylaşan Eren Erdem, "Bu kişi Tokat Erbaa ilçesinde Cami imamı. Ne denir buna?" dedi./Archive/2021/1/9/212336196-erdem.jpg cumhuriyet.com.tr

Komünal emek gücüİşçi Evi’ni yarattı

Komünal emek gücü İşçi Evi’ni yarattı figure > 2021 Wartley Hall’ün Platin Yılı olarak kutlanacaktı. Ancak pandemi buna izin vermiyor. Yöneticileri yapabilecekleri oranda kutlamalar düzenleyip bağış toplayacaklar yine de. Büyük Nazım’ın Yapıcılar şiiri nasıl da uyuyor Wartley Hall emekçilerine: Yapıcılar türkü söylüyor/ yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama/Bu iş biraz daha zor/Yapıcıların yüreği/ bayram yeri gibi cıvıl cıvıl. Her şey ülkenin önde gelen sosyalist madenci lideri Büyük Britanya Komünist Partisi üyesi Vin Williams’ın sorusuyla başladı: “Görkemli yapılara neden sadece zenginler sahip olsun?”. Williams’ın gayretiyle gerçekleşen emekçi dayanışması sonucu, tek derdi bu olmasa da, İngiliz işçi sınıfı ya da en azından bölgenin emekçileri ünlü saray yavrusu Wortley Hall’ün sahibi oldu.Sheffield’ın kuzeyine düşen bir bölgededir Wortley Hall. Bir kere gidip görmüşlüğüm vardır. Wharncliffe Kontu’na ait olan bu muhteşem yapıya İkinci Dünya savaşı sırasında ordu tarafından el konulmuştu. Kont, savaşın bittiği 1945’de yapıyı kiralamak için uygun birilerini bulamadı, çünkü savaş henüz bitmiş, insanlar ekonomik sıkıntılarla boğuşmakta. Kim kiralamak ister ki böylesine lüks, pahalı bir yapıyı?Önceleri zengin de olsalar, savaş sonrası koşulların durumlarını zorlaştırdığı soylular, bankerler kiralayamazlardı ama örgütlü olmaları halinde herkesten zengin, herkesten güçlü olabilen emekçiler pekala kiralayabilirlerdi. Williams’ın “neden sadece zenginlerin olsun” sorusuyla işçi sendikalarını, emekçi örgütlerini harekete geçirmesiyle birlikte 15 yıllığına kira sözleşmesi imzalanır mülk sahibi Kont’la. İlk yıl için 50 sterlin olarak belirlenen kira bedeli sonraki yıl arttırılarak 500 sterlin olacaktır anlaşmaya göre. Binanın yenilenme masrafları da sendikalarca karşılanacaktır. Komünist Parti üyesi gençler binaya girip eksiğini, gediğini Williams’a bildirirler. Getirilen uzmanlar da binanın içinin yenilenmesi için 50 bin sterlin gerekebileceğini söylerler. Komünal emek gücü devreye girince bunun bir önemi yok tabii. İşlerinin ustası emekçiler binayı tamamen yenilerler, sadece 9 bin sterline hem de. Maden, inşaat, demiryolu, döküm işçileri, ev kadınları, yöre esnafı, serbest meslek sahipleri tümü birden günlerce gönüllü olarak çalışır. 1951’de çalışmalar biter, 5 Mayıs’ta bir eğitim/tatil merkezi olarak emekçilere açar kapılarını Wortley Hall.  O adı resmi olarak İşçi Evi olan bir malikanedir artık. Kont öldükten sonra da yöredeki işçi kooperatifi tüm binayı 1954’de 10 bin sterline satın alır.  ASIL SAHİPLERİNE DÖNDÜBu görkemli malikenin bir emekçi yapısına dönüşmesinin anlamı büyüktür. Çünkü sahipleri olan Wharncliffe Kontları Güney Yorkshire'da sahip oldukları kömür madenciliğinden elde ettikleri gelirle yaptırmışlarDı malikaneyi. Emekçi teri, kanı vardır yani temelinde. Bir devrimle ele geçirilmemiş de olsa, müthiş bir emekçi dayanışmasıyla ait olduğu “sınıfa” dönmüştür artık. Dahası da var; malikenin de içinde yer aldığı Wharncliffe ailesine ait arazilerin hisseleri de yine dayanışmayla, imeceyle satın alınır. İşçilerin kendi toprakları da vardır artık.  O hisseler borsada işlem görmez, yasal olarak oluşturulan kar amacı gütmeyen bir kooperatife bağlanır tüm mülkiyet. İşletilen arazilerden, Worthley Hall’daki etkinlerden gelen gelirler çalışanlara eşitçe paylaştırıldıktan sonra işçi sınıfı mücadelesine harcanır. Kooperatif Başkanı, Siyasi Sekreter, Genel Müdür üç ayda bir hissedarlara rapor verir. Siyasi sekreter haricinde, hiçbir yönetim kurulu üyesi herhangi bir ödeme almaz, gönüllülük esasına göre çalışır./Archive/2021/1/9/212018729-pd-mkeson.pngSylvia Pankhurst’ün adını taşıyan kütüphane...ODALARIN İSİMLERİNE BAKAR MISINIZ?Salondaki odaların çoğu sendikalar veya bağış yapan kuruluşların, sosyalist hareketin önemli figürlerinin adlarını taşıyor. Örneğin İtfaiye Birliği Yemek Odası, Ulusal Kadınlar Meclisi Odası, Sendika Balo Salonu bunlardan birkaçı. Ünlü sosyalist feminist Sylvia Pankhurst’ün adını taşıyan kütüphane çok zengindir. Keir Hardie, Tom Mann, George Lansbury, Abe Moffat, Alfred Hague, Harry Johnson gibi sosyalist hareket içinde çok önemli rol oynamış insanların adlarını da görebilirsiniz. Wortley Hall, barış, dayanışma, enternasyonalist düşünce çerçevesinde dünyanın her yerinden uluslararası delegasyonları ağırlıyor. Bulgaristan, Sovyetler Birliği, Küba’yla, Güney Afrika’da ırkçı yönetimi yıkan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ile yakın ilişkiler kurdu. Kültürel faaliyetlere de hiç ara verilmiş değil. İşçi Müzik Topluluğu, emekçilerin kurduğu Clarion Bisiklet Kulübü çalışmalarını Wortley Hall’de sürdürüyorlar örneğin. Tiyatro gösterileri, resim sergileri okuma akşamları her gün var nerdeyse.Nelere tanık olmadı ki bu muhteşem yaptı.. En yakın örnek İngiltere’de 1984-85 madenci grevinde olanlardır. Malikanenin tüm salonları grevci madenciler ile ailelerine ayrıldı, greve katılan işçilere günlerce yemek sağlandı.Her şey değişiyor elbette. Wortley Hall de ilkelerini koruyarak bu değişikliklere uyum sağlıyor. Ama asla değişmeyen şu ilke: Sendika ya da işçi hareketinden gelmiş de olsa hiçbir kişi veya kuruluş, Wortley Hall'un genel kontrolüne sahip olamaz. Yapının en güçlü yönlerinden biridir bu. Üyelerince yönetilen gerçek bir işbirliğine dayalı bir girişim olduğu asla unutturulmaz.“BURASI SOSYALİZM VAHASI”Malikenin eski başkanlarından Stuart Charnley "burası bizim sosyalizm vahamız; onun başarılı bir şekilde devam etmesini sağlayalım" diyor. Son derece haklı. Bunun için de kuruluş ilkelerine uygun, amaçlarını korur bir biçimde ticari faaliyetler de gösteriyor Wortley Hall. Pandemi bu güzel emekçi işletmesini de vurdu tabii. Şimdiki Başkan Graham Benton, "Mirasımız, Covid-19'un tüm zorluklarına rağmen yönetim kurulunun korumaya kararlı olduğu bir miras. Personelimiz, yöneticilerimiz, izin verildiğinde bir hizmet sunmak için ellerinden geleni yaptılar. Ancak anlaşılabilir kısıtlamalar onları da mali durumumuzu da zorladı” diyor. Sonuçta gönüllü çalışanların dışında ücretli çalışanların sayısı azaltıldı, istenemese de. Benton durumu "bir otel zincirinin parçası değiliz, asla da olmayacağız, emekçiler dışında büyük hayırseverlerimiz de yok. Gelirimiz sendikadan, geniş işçi hareketinden, yaptığımıZ küçük ticari işlerden geliyor” sözleriyle açıklıyor.2021 Wartley Hall’ün Platin Yılı olarak kutlanacaktı. Ancak pandemi buna izin vermiyor. Yöneticileri yapabilecekleri oranda kutlamalar düzenleyip bağış toplayacaklar yine de. Büyük Nazım’ın Yapıcılar şiiri nasıl da uyuyor Wartley Hall emekçilerine: Yapıcılar türkü söylüyor/  yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama/Bu iş biraz daha zor/Yapıcıların yüreği/ bayram yeri gibi cıvıl cıvıl.Öyle gerçekten.Wortley Hall’ün emekçileri de 70 yıldır “cıvıl cıvıl”. Mustafa K. Erdemol

Modernşizofreniçağı!

Modern şizofreni çağı! figure > Sabah çevrimiçi atölye çalışması yaptım, öğlen saatlerinde kızımın konserini ekrandan izledim, derken akşam televizyon yayınına yine bu yolla bağlandım. Ev içinde tüm dünyaya ulaştım sandım. Dönüp bakınca debelenmenin dışında elimde ne var diye düşündüm. Yeni döneme uyum sağlamak şart mı? 1 Gençlikte yılbaşı kutlamalarına heyecanla hazırlanırdık. Arkadaş evinde toplanmak için fırsat kollayan gençlerdik.  Kızlı erkekli eğlenmek pek kolay değildi. Ailelerimiz yanında isterdi bizi. Geç saatlere dek dışarıda olmak kaygılandırıyordu. Yılbaşı yemeklerini ailelerimizle yer, sonra kimin ev koşulları uygunsa orada toplanırdık. Dans eder, şarkı söyler, çakırkeyif olur, gün aydınlanana dek sürdürürdük eğlenceyi. Yeni yıl, temiz sayfa demekti, bir öncekinden kalan düşlerin gerçekleşeceğine inanılırdı. Genç insanın uçsuz bucaksız düşleri vardır, hepimiz gönlümüzü birine kaptırmış halde olurduk. Karşılık bulduysak tadını çıkaracak düşler kurardık, eğer tersiyse vaziyet, kavuşmayı dilerdik…2 Melih Cevdet “Kişi yaşlı olduğunu bilmez” der. Hakkı var. Aksi halde yaşama tutunmak mümkün müdür? Şu ya da bu şekilde, büyük oranda güdülerimizle, soluk almaya devam etmek isteriz. İnsanın garip özelliklerinden biri de hiçbir felaketin, kötülüğün başına gelmeyeceğini sanmasıdır. Geçen yıla baktım, bildik, ortak sorunlar dışında, benim için ayrıca zorlu geçmiş. Ardı ardına ameliyatlar, derken yakınların ölüm haberi, başka hastalıklar… Tuhaf, o güç hastane günleri çok uzak gelir, hatta yaşanmamış gibi, bulanık.Dostoyevski “İnsan öyle aşağılık yaratıktır ki her şeyi unutur” demişti. Bazı kaynaklar “alışır” diyor. Yaşama tutunmak, ayakta kalmak için başka seçenek var mı? Yaşlılığı bilemeyiz, “yaşlı” saydığımız kimselerle kendimizi yan yana koyduğumuzda, nedense fotoğrafta diri duran hep kendi suretimizdir. Başkasının gözünden görmek lazım o fotoğrafı. Şu “hiç değişmemişsin”  cümlesi her derde deva görünür,  oysa değişiriz, hem de çokça!3 Yılsonunda basın neler olupbitti diye döker önümüze. Giderek iyi haberlerin azaldığı, felaketlerin çoğaldığı duygusuna kapılıyoruz. Hakikaten böyle mi? Yaşam dünden daha kötüye mi gidiyor, yoksa hep aynı da, içinde bulunduğumuz zamanın duygusundan mı bu umutsuz, karamsar halimiz. Sabah çevrimiçi atölye çalışması yaptım, öğlen saatlerinde kızımın konserini ekrandan izledim, derken akşam televizyon yayınına yine bu yolla bağlandım. Ev içinde tüm dünyaya ulaştım sandım. Dönüp bakınca debelenmenin dışında elimde ne var diye düşündüm. Yeni döneme uyum sağlamak şart mı? Alışkanlıklarıma daha çok sahip çıkmaya karar verdim.4 Korona ile boğuştuk, gelecek yıl kurtulacak gibi değiliz bu dertten. Bilimciler benzer salgınların artarak devam edeceğini öngörüyor. Denilen şu: “Artık çevrimiçi, maskeli, mesafeli olmaya alışın!” Dünya “yeni normal” kavramını da tartışıyor. Doğrusu bunca değişime benim makinem uygun değil. Bedenim, aklım kavramakta güçlük çekiyor. Sanal meyhane kurup kadeh kaldıranlara katılmam mümkün değil. Pek insan canlısı sayılmam ama tamamen sanal ortama ayak uyduracak halim de yok.İnsan varoluşa dair sorularını çeşitlendiriyor. Öz hep aynı, yıkıcı, ürkütücü yabancılık hali! 5 Kadın cinayetlerinin/düşmanlığının tahammül edilemez seviyeye geldiğini ibretle görüyoruz. Sene biterken vahşet sürüyor. Her eğitim seviyesinde, iktisadi koşulda şiddet sürüyor. Katliam desek daha doğru! Mücadeleyi bırakmak istemiyor insan, neticede umut kırılıyor, direnç azalıyor. Teslim olacak halimiz yok, lakin “yeni olan yıl güzellikler getirecek” temennisi pek ikna edici değil. Bazen kimselere söylemezsin ama içinde tedirginlik büyür, karanlık kaplar ruhunu… Temel sorun toplumun geniş kesimlerinin sağırlığı, körlüğü. Dar aydın, entelektüel çevre dışında “kadın” meselesi pek de tartışılmıyor. Gericilik azgın saldırısını sürdürüyor. Hayat dolu kadınları toprağa vererek girildi yeni(!) yıla!6 Bu yıl da astrolog, guru, çakra açıcı, kişisel gelişimci tacirlerin eline düştü insanlık. Bilimsel bilginin yanına “kadim bilgi” denen zevzeklik kondu. Okumuş kimseleri nasıl kazıklıyorlar! Bu “modern gericilik” felaketimiz olacak. Kendine “yaşam koçu”  diyen ahmaklardan geçilmiyor ortalık. Ahali dünyanın parasını ödeyip bunlardan randevu alıyor,  yer bulursa elbette. Herhangi bir orta zekâlının, sırdan metinlerden öğreneceği ağdalı lafları kusuyorlar ortalığa bu şarlatanlar. Pusula bu işte!İşin ilginç yanı “misyon”, “vizyon”, “insan odaklı” lafları havada uçuşurken, “hakikat” gizleniyor. Modern şizofreni çağı bu! Ürkütücü… 7 Görsel saldırı altındayız. Otuz saniye bile katlanamıyor insanlar herhangi bir konuya. Düşünmenin sonlandığı günlerdeyiz. Artık sanılar,  kanılar, uydurmalar ve yalanlar üzerine inşa ediliyor her şey. Sosyal medya cehenneminde, söz kolayca yayılıyor. Can Yücel’e ait olmayan binlerce dize dolaşımda mesela. Nasıl düzelecek ki? Hal böyle olunca şair sormaz mı: “Madem benim dizelerimi tahrip edeceksiniz, ne gerek var bana?” diye.Yılın son günlerinde,  yine,  inatla yazıya sığınıyorum. Kitaplarım var, okumaya niyetlendiğim, okuduğum, ertelediğim, sıraya koyduğum.  Şunu öğrenmek gerek, herkese derdimizi aktarmak zorunda değiliz. Bizi işitmeye niyeti olanı bulur yazdıklarımız. Ya da bulmaz… Gelecek nedir?Bazı okurlar “umutlu yaz” diyorlar, neden yalan söylemeliyim? Kim için? Enver Aysever/Kurşunkalem

Fatih Terim'in sarı-kırmızılı8 bininci günü

Fatih Terim'in sarı-kırmızılı 8 bininci günü figure > Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, kulüpte aktif olarak görev aldığı 8 bininci gününü yaşadı. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, kulüpte aktif olarak görev aldığı 8 bininci gününü yaşadı.Sarı-kırmızılı kulüpten yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:"8 Temmuz 1974'te Adana Demirspor'dan Galatasaray'a transfer olarak, efsane olacağı sarı-kırmızılı camiaya ilk kez adım atan Fatih Terim, 4046 gün Galatasaray formasını giyerek burada profesyonel futbolculuk kariyerini noktaladı.1 Temmuz 1996 tarihinde teknik direktör olarak Galatasaray'a geri dönen Fatih Terim, teknik direktör olarak dört dönemde 3954 gün görev yaptı.Fatih Terim futbolculuk dönemimde Galatasaray'da 4 Türkiye Kupası ve bir Süper Kupa şampiyonluğu başarılarını yaşadı. Teknik direktörlük döneminde ise Galatasaray'da bir UEFA Kupası, 8 Süper Lig şampiyonluğu, 3 Türkiye Kupası, 5 Türkiye Süper Kupası şampiyonluğu ve 3 TSYD Kupası başarılarını yaşayan hocamız, adını unutulmazlar arasına yazdırdı."/Archive%5C2021%5C1%5C9%5C213945810-galatasaray-genclerbirligi-ek-fotograflar_4.jpg DHA

Golüilk adımda atınca!

Golü ilk adımda atınca! figure > Rakibin 1. kalecisi sakatlanıp, kaleye genç bir isim geçti, 27. saniyedeki gol direnci kırdı Cimbom farka gitti. Galatasaray'ın geçen hafta içinde kaybettiği 5 puandan sonra soluklanmaya, yara sarmaya, tedaviye ihtiyacı vardı;Gençlerbirliği de merhem oldu bu tabloya..Öncelikle maça golle başlarsanız, bir başka ifadeyle sezonun en erken golünü (27. saniye) atıp skor üstünlüğünü yakalarsanız o maçı rahat rahat kazanırsınız.Hele rakibin oynamaya alıştığı usta kaleci Nordfeldt son anda sakatlanıp kaleye genç takım kalecisi Übeyd geçmişse farka gidersiniz; bugünkü gibi.Direnemedi bile Gençlerbirliği. Belki Galatasaray bu sezonun en rahat galibiyetini aldı. Ellerini, kollarını sallaya sallaya gol attılar adeta!Gençlerbirliği hiç yoktu dedik ama Galatasaray'ın istekli, istenç dolu futbolunun da hakkını verelim.Öncelikli iki yerli bek  Şener ve Emre Taşdemir, ithal arkadaşlarını aratmadılar. Özellikle  sol bek Emre Taşdemir müthiş oynuyor. Savunmada var, çalım yemiyor, hücumda var, top kesiyor, orta yapıyor, Arda ile ikiye bire giriyor. Saracchi döndüğünde Fatih Terim formayı almamalı bu genç isimden... İki bek iyi dedik, orta alana Taylan'ın dönüşü uzun pasları da beraberinde getirmiş. Böyle olunca Belhanda da rahat oynuyor. O kadar rahattı ki, biri kaleci, ikisi savunma hatasından 3 güzel gol buldu; kimileri, "sözleşme uzatmak için oynamaya başladı" dese de Belhanda oynamak istediğinde takıma sınıf atlattırıyor. Bunda elbette Kaptan Arda Turan'ın da payı var.  Onun da sol kenardan içeri sık sık girişi Belhanda'nın boş kalmasını sağlıyor. Fatih Hoca bu komibini iyi kullandı dün.Belhanda'nın ilk yarıda yağmur gibi gelen golleri sonrası maç bitti ilk yarıda. Kaleci Übeyd için şanssız bir geceydi. Galatasaray'ın şansı oldu genç kaleci. 2. yarı arkadaşları daha kontrollü oynadılar tarihi farka gitmesin diye maç.. Yine de basit bir penaltı, Oğulcan'ın arka direk takip golü Galatasaray'ın son 2 haftada bozulan averajını düzeltti.Beşiktaş derbisi öncesi moral buldular. Kimse sakatlanmadı, kimse cezalı duruma düşmedi. Elbette maç 'kemale erince' Terim'in oyuncu değişiklikleri  Beşiktaş derbi merkezliydi.Peki bu futbol derbiye yeter mi? Bu 11'in yetmeyeceği kesin, savunmayı elden geçirecektir deneyimli hoca. Yine Feghouli'nin yetişme olasılığını ekleyince ilginç bir derbi izleyeceğimize emin olabilirsiniz.Evet, güneş gibi parladılar, yağmurlu havada.Yeri gelmişken Cemal Süreya'nın dizeleriyle bitirelim geceyi;"Bir yere geldik kiGüneş, heyy!Ay, ayy!" Arif Kızılyalın

Uluslararasıbasında BoğaziçiÜniversitesi protestosu

Uluslararası basında Boğaziçi Üniversitesi protestosu figure > AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan, Rektör Melih Bulu’ya gösterilen tepkiler dış basında da yer aldı. The Guardian tarafından yapılan yorumda, ’barışçıl protestolara yönelik devlet baskısı adeta bir norm haline geldi’ denildi. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak Melih Bulu’nun atanmasına yönelik öğrencilerin ve öğretim üyelerinin protestoları uluslararası basınında gündemine girdi. The Guardian, Al-Monitor ve The Wire tarafından yapılan haberlerde, 2016'da Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Cumhurbaşkanı’na doğrudan rektör atama yetkisi verildiğine dikkat çekilerek öğrenci görüşlerine yer verildi.“DEMOKRATİK OLARAK SEÇİLMEDİ”The Guardian tarafından yapılan haberde, İstanbul’da gerçekleşen protestoların nedeni, “1980 askeri darbesinden sonra üniversite dışından bir rektör seçildiği dile getirilerek öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından, akademik özgürlükleri kısıtlama girişimi olarak öfke ile karşılandı” şeklinde aktarıldı.The Guardian’a konuşan bir öğrenci, “Bulu bizim rektörümüz ve akademisyenimiz değil, demokratik olarak seçilmedi” dedi. Haberde, Boğaziçi’nin Türkiye’nin prestijli üniversitelerinden biri olduğu, hoşgörü ve fikirsel bağımsızlığa önem vermesiyle bir üne sahip olduğu belirtildi. The Guardian tarafından aynı zamanda AKP’nin Bulu’nun atanmasını yasal olarak savunduğu belirtilerek Ömer Çelik’in, “Bir insanın siyasi kimliğinin olması suç değil” açıklamasından da bahsedildi.“PROTESTOLARIN SİYASİ MUHALEFETİ HAREKETE GEÇİRME İHTİMALİ DÜŞÜK”Guardian haberinde atama kararının neden olduğu tepkiye ilişkin ise “Beklenmedik şekilde gelişmiş olsalar da; barışçıl protestolara yönelik devlet baskısının adeta bir norm haline geldiği son derece kutuplaşmış bir ülkede, üniversite protestolarının siyasi muhalefeti harekete geçirme olasılığı oldukça düşüktür. Neredeyse 20 senedir süren AKP iktidarı, Türk kurumlarını ve toplumunu dönüştürdü, ancak eleştirenler, Erdoğan'ın iktidar üzerindeki tekelinin ve demokratik normların altını oymasının, 2016’dan bu yana arttığı” yorumunda bulundu.Haber, “Son 5 yılda binlerce akademisyen, avukat, gazeteci, memur ve ordu mensubu terörle bağlantılı oldukları iddiasıyla tutuklandı veya gözaltına alındı. 2016 yılından bu yana Erdoğan, daha önce seçimlerle atanan üniversite rektörlerini doğrudan seçme hakkını da kendinde saklı tuttu ve ülke çapında bir düzineden fazla üniversite kapatıldı” denildi.“BİR TÜR HAREKETLE SONUÇLANDI”The Wire ise Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin basın açıklaması metnine yer verdiği haberinde, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisiyle bağlantılı Melih Bulu’nun rektör olarak atanması, birçok eleştirilere yol açarak siyasi müdahaleden uzak, akademik özgürlüğü güvence altına almak için bir tür hareketle sonuçlandı’ şeklinde aktardı.‘1980’DEN SONRA DURAKLATILMIŞTI’Al- Monitor öğrenci görüşlerine yer verdiği haberinde, “Yüksek Eğitim Kurulu (YÖK) yönergesi gereğince rektörler, akademik kurum içerisinde yapılan seçimlerin ardından, havuzdan en yüksek oy alan adayı belirleme usulüyle seçilir. İlk olarak bu uygulama Türkiye’de 1980 yılında yapılan askeri darbe sonrasında duraklatılmış, ardından 1990’larda yeniden eski haline getirilmiş daha sonra 2016 yılında OHAL kuralları altında yeniden kaldırılmıştır” denildi.Al-Monitor’a konuşan bir öğrenci ise protestolara ilişkin, “Biz şimdi üniversite dışından olan bir yabancıyı getiriyoruz ve onun tek itibarı Erdoğan’ın partisinin üyesi olmak” değerlendirmesinde bulundu. cumhuriyet.com.tr

ÖzgürÖzel'den Süleyman Soylu'ya "kışlada siyaset" tepkisi

Özgür Özel'den Süleyman Soylu'ya "kışlada siyaset" tepkisi figure > CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Süleyman Soylu'ya seslenerek, "Bir İçişleri Bakanı yalanlarıyla partimizi, öğrencileri ve gazetecileri hedef göstererek askere istikamet çizemez" dedi. Foça Jandarma Uzman Erbaş Komando Temel Kursu Mezuniyet Töreni'nde konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun CHP'yi ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini hedef gösterdiğini ifade eden Özgür Özel tepki gösterdi."Kışlaya siyaset girmez. Bu dil, başlı başına sorunludur, sorunların en büyüğüdür" diyen Özel, "Uzman erbaşlarımızın mezuniyet töreninde, bir İçişleri Bakanı siyaset yapamaz" uyarısında bulundu.Soylu'nun kışlaya siyaset soktuğunu belirten Özel, "Bir İçişleri Bakanı yalanlarıyla partimizi, öğrencileri ve gazetecileri hedef göstererek askere istikamet çizemez. Kışlaya siyaset girmez. Bu dil, başlı başına sorunludur, sorunların en büyüğüdür" dedi./Archive/2021/1/9/205209104-ozel.jpg cumhuriyet.com.tr

AB Komisyonu Başkanıile görüşen Erdoğan: Türkiye'nin geleceğini Avrupa'da görüyoruz

AB Komisyonu Başkanı ile görüşen Erdoğan: Türkiye'nin geleceğini Avrupa'da görüyoruz figure > AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile video konferansla görüştü. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bir video konferans görüşmesi gerçekleştirdi.Görüşmede, Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik hususlar ele alındı ve bölgesel gelişmeler değerlendirildi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, AB'nin Türkiye'nin gündeminde öncelikli konumda olduğunu ve Türkiye'nin geleceğini Avrupa'da gördüklerini ifade etti.Yeni yılda AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak istediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'nin bazı üyelerinin kaprisleri ve ürettikleri yapay sorunlar nedeniyle 2020 yılının yeterince değerlendirilemediğini, bu durumun sadece ilişkilerin geleceği bakımından değil, geniş ortak coğrafya açısından da sürdürülebilir olmadığını dile getirdi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu gündem için ilk aşamada kullanılacak en önemli aracın 18 Mart Mutabakatı'nın güncellenmesi olduğunu belirterek, 2021 yılının göç alanında başlatılacak yeni iş birliği açısından verimli bir ortam sunduğuna işaret etti.Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması ve üyelik müzakerelerinde adım atılması gerektiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi, istişare mekanizmalarının yeniden işletilmesi, komşudan öte müzakere sürecindeki aday ülke olan Türkiye'ye yönelik dışlayıcı, ayrımcı eylem ve söylemlere son verilmesi gerektiğini vurguladı.Cumhurbaşkanı Erdoğan, düzenli Türkiye-AB zirvelerini ve üst düzey diyalog toplantılarını yeniden başlatmakta fayda gördüğünü ifade etti. AA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter