Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 10.19.2025, 01:19 AM (GMT)

Search by date: 3/13/2021

MHP’li başkan Koloğlu, AKP’li Tuna dönemi için suçduyurusunda bulundu

MHP’li başkan Koloğlu, AKP’li Tuna dönemi için suç duyurusunda bulundu Düzce’de MHP’li Cumayeri ilçesinin belediye başkanı Mustafa Koloğlu, eski AKP’li belediye başkanı Recep Tuna döneminde altyapı ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Eski başkan ve 10 kişi hakkında ağır ceza mahkemesinde dava açıldı. Ayrıca hukuk mahkemesi kararıyla sanıkların mal varlıklarına tedbir konuldu. İddiaya göre 2014 yılında Cumayeri’nde meydana gelen sel afeti sonrası, yaraların sarılması için devletten belediyeye 3 milyon TL ödenek geldi. Recep Tuna ve yönetimi, bu ödeneğin 1 milyon 336 bin lirası ile altyapı ihalesi yapma kararı aldı. Meclisten geçen taleple ihale düzenlendi. İhale sonucunda altyapı yapım işini alan KGK isimli firmaya, 1 milyon 336 bin TL ödeme yapıldı. Ancak altyapıya yönelik herhangi bir düzenleme ve iyileştirme yapılmadı. Yurttaşların şikâyetleri her geçen gün daha da arttı. Yeni başkan ise yaşananlar üzerine belediye personelleri ve ihaleyi alan firma hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda bulunduğu gün açıklamalarda bulunan başkan Koloğlu, “Cumayeri Belediyesi’nden haksız şekilde yolsuzluk adı altında alınmış 1 milyon 336 bin TL’nin tekrardan Cumayeri Belediyesi’ne iadesi için çalışmalarımızı yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir belediye başkanıyız. İttifak ortağımız olan Cumhur İttifakı’nın ortağı olan, o partiden belediye başkanlığı yapmış olan birisiyle alakalı suç duyurusunda bulunuyoruz. Tabii bu ittifaka zarar verir mi, bunların değerlendirilmesi lazım” ifadelerini kullandı. ANKARA’DAN UYARISuç duyurusunun ardından AKP’li eski başkan ve 10 sanık hakkında ağır ceza mahkemesinde çeşitli suçlardan dava açıldı. Ayrıca belediyenin kasasından çıkan paranın iadesi için ise hukuk mahkemesinde ayrı bir dava daha açıldı. Mahkeme, 11 sanığın mal varlığına tedbir koydu. Telefonla ulaştığımız MHP’li başkan Koloğlu ise susmayı tercih etti. “Kamuoyunun bu olayı bilmeye hakkı yok mu” diye sorduğumuz Koloğlu, “Elbette kamuoyunun her şeyi bilmeye hakkı var. Ama konu yargıda. Bu konuyu artık dillendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum” dedi. Ancak belediyeden edindiğimiz bilgiye göre AKP Genel Merkezi’nde yerel yönetimler başkan yardımcısı, bu olaya ilişkin MHP’li başkana uyarılarda bulunarak bu konunun uzatılmamasını istedi.‘YIPRATMAYA ÇALIŞIYOR’Eski başkan Recep Tuna, hakkındaki iddiaları reddederek “İhale sonucu altyapı çalışmaları yapıldı. Açılmayan noktalar vardı. Onunla ilgili parayla ise personel giderleri ödendi. Mal varlığıma tedbir konuldu. Ancak itirazlarımızı yaptık. Kaldırılmasını bekliyoruz. Henüz bir mahkeme kararı ortada yok. Mustafa Koloğlu belediye başkanı seçildiği günden beri AK Parti’yi ve beni yıpratmaya çalışıyor. Göreve gelir gelmez AK Partili personelleri işten çıkardı” ifadelerini kullandı.  Seyhan Avşar

Personel alımlarıtek sistemden yapılacak

Personel alımları tek sistemden yapılacak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, kamu personeli alımlarının Elektronik Kamu İstihdamı Portalı (EKİP) adı verilen tek bir sistem üzerinden yapılacağını açıkladı. Selçuk, “Böylece kamuya yapılacak tüm personel alım ilanlarının tek adresten ve en güvenilir şekilde yapılmasını planlıyoruz” dedi. Halihazırda kamu personeli alım ilanlarının birçok platform üzerinden yayımlandığına dikkat çeken Selçuk, “Proje ile artık tüm kamu personeli alım ilanlarının internet sitesi üzerinden yayımlanmasını sağlayacaklarını” bildirdi. EKİP’i ayrıca e-Devlet ile entegre edeceklerini kaydeden Selçuk, “Özellikle kamu personeli adayları istihdama ilişkin bilgilere ve birçok çevrimiçi işleme 7/24 ulaşabilecek” dedi. Selçuk, fiziki evrak üzerinden görülen birçok işlemin de sanal ortama aktarılacağını, projenin kamu personel planlama işlemlerine de katkı sağlayacağını belirtti. Selçuk’un açıklamalarını değerlendiren kamu çalışanları, sosyal medya platformlarında öncelikli sorunlarının “mülakat” olduğuna dikkat çekti. Kamu çalışanları, mülakatın “torpile kapı açtığına” dikkat çekerek kaldırılmasını istedi. Kamuya alımların KPSS ile yapılmasını talep etti.‘AMAÇ MUHALİF BELEDİYELER’  Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, bu düzenlemenin tek amacının muhalefetin elindeki belediyelerin memur ve işçi alımını kontrol etmek olduğunu söyledi. Bakanlıklar başta olmak üzere kamuya alımların zaten iktidarın kontrolünde olduğuna dikkat çeken Balık, “Mülakat yapıyorlar. Kendi istedikleri personeli alıyorlar. Buralarda sorun yok. Hükümete göre sorun nerede? Muhalefetin elindeki belediyelerde. Belediyelerin işçi ve memur alımlarında. Bunu ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi. Balık, belediyelerin işçi ve memur alım ilanlarına iktidarın karışamadığını vurgulayarak şöyle devam etti:“Şimdi muhalefetin elinde olan imkânları ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Belediyeler her yıl binlerce işçi, memur alıyor. Nasıl alıyor? Kendi ilanlarını yayımlayarak. Alımı da belediyenin kendisi yapıyor. İktidar buna karışamıyor. Şimdi ‘ilanlar tek bir merkezden yayımlanacak’ deniliyor. Belediyelerin personel alımı için ilana çıkmaları engellenecek. Örneğin İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi büyükşehir belediyeleri personel alımı için ilan yayımlayamayacak. Bu düzenleme çıktıktan sonra da hemen ‘ilanı biz yayımladık, mülakatı da biz yapacağız’ diyecekler. Belediyelere alınacak personelin mülakatını iktidarın kendisi yapacak. Amaç bu.” Balık, mülakatın tamamen “torpil” anlamına geldiğini belirterek “Mülakat iktidara oy verenlerin, biat edenlerin işe alınması demek” eleştirisinde bulundu. Mustafa Çakır

Gaziantep’te eski AKPİl Gençlik KollarıBaşkanıve kardeşi başarısına 'başarı' kattı

Gaziantep’te eski AKP İl Gençlik Kolları Başkanı ve kardeşi başarısına 'başarı' kattı Gaziantep’te kamudan üç ihale alan ve geçen hafta görevi devreden AKP İl Gençlik Kolları Başkanı Abdullah Korkmaz’ın aile şirketi ODOKEM bir “başarıya” daha imza attı. Valiliğin açtığı öğretmenevi yapım işi, bir firmayla birlikte ODOKEM’e verildi. Şirketin ihaleyi alış süreci ise dikkat çekici. AKP Gaziantep İl Gençlik Kolları Başkanlığı’na 2017 yılında getirilen Abdullah Korkmaz, görevini geçen hafta avukat Mesut Bozatlı’ya devretti. Korkmaz’ın aile şirketi ODOKEM’in başkanlık yaptığı dönemde aldığı ihaleler tepki çekmişti. Gaziantep Valiliği ve Şahinbey Belediyesi’nden daha önce toplamı 21 milyon lirayı bulan 3 ihale alan şirketin, Korkmaz’ın başkan olduğu dönemde tartışma yaratacak bir ihaleye daha imza attığı ortaya çıktı. Süreç şöyle gerçekleşti:Gaziantep Valiliği 1 Haziran 2020 tarihinde Gaziantep Şehitkamil ilçesinde 260 yataklı öğretmen evi yapım işi ihalesi yaptı. Toplam 50 firma teklif verdi, 20’si geçerli sayıldı. Teklif verenlerden biri de Korkmaz’ın aile şirketi ODOKEM’di. Ticaret sicil kayıtlarına göre şirket, ihaleye girdiği sırada Abdullah Korkmaz’ın ortaklığı sürüyor. 21 Temmuz 2020 tarihinde Korkmaz, payını 22 yaşındaki kardeşi Osman Korkmaz’a devrediyor. Şirkette tek ortak Osman Korkmaz kalıyor. Pay devir işlemlerinin ardından ihale sonucu geçen 13 Ocak’ta açıklandı. İhaleyi 52 milyon 90 bin lira bedelle Azizoğlu Uluslararası Nakliyat şirketi ile Korkmaz’ın aile şirketi ODOKEM İnşaat iş ortaklığıyla kazandı. 5 Ocak’ta valilik ile şirketler arasında sözleşme imzalandı. 14 Ocak 2021’de başlayan iş, 2 Şubat 2023’te sona erecek.KARDEŞİNE DEVRETTİKorkmaz, ihaleye geçen yıl girdi, ihale sonucu açıklanmadan şirketteki payını 22 yaşındaki kardeşi Osman Korkmaz’a devretti.KALKAN: GELENEK BOZULMADIGazetemize konuşan CHP Şahinbey Belediye Meclis üyesi Uğur Kalkan, “Her zaman söylüyoruz, biz kimsenin ihale almasına karşı değiliz. Biz hem AKP’de siyaset yapıp hem de ihale peşinde koşulmasına karşıyız. Söz konusu ihalede 81 kişinin doküman alıp 50 kişinin teklif vermesini ve 30 teklifin elenmesini kalan 20 teklifin de en uygununun ‘AKP Gençlik Kolları Başkanı’nın ve ailesinin firması olması konusunda Gaziantep Valiliği’nden kamuoyunu aydınlatıcı açıklama bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Hazal Ocak

Danıştay’dan‘Andımız’kararı: Artık okunmayacak

Danıştay’dan ‘Andımız’ kararı: Artık okunmayacak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay 8. Dairesi’nin Öğrenci Andı’nı kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliğini iptal eden kararını bozdu. Bu kararın ardından artık okullarda Öğrenci Andı okunmayacak. Türkiye’de “Çözüm Süreci” döneminde Öğrenci Andı kaldırılmış, buna karşın Türk Eğitim-Sen, düzenlemenin iptali istemiyle Danıştay’a dava açmıştı. Danıştay 8. Dairesi, Öğrenci Andı’nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal ederken andımız yeniden okunmaya başlanmamış MEB yürütmenin durdurulmasını istemişti. İki yıla yakın bir zamandır Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu gündeminde bulunan dosya, geçen ay karara bağlandı. Öğrenci Andı’nın okunmasını yürürlükten kaldıran yönetmeliğin iptaline karar veren Danıştay 8. Dairesi’nin kararı bozuldu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda 11’e karşı 4 oyla alınan kararın gerekçesinin önümüzdeki günlerde yazılacağı kaydedildi. Dosya, yeniden Danıştay 8. Dairesi’ne gönderilecek. cumhuriyet.com.tr

Orduda‘temizlik harekâtı’

Orduda ‘temizlik harekâtı’ Beş general, bir amiral, 35 albay emekliye sevk edildi. 12 Mart sürecinde 600 subay ve askeri öğrenci tasfiye edildi. Çizim: Zafer TemoçinYazı dizinin il sayısına buradan ulaşabilirsiniz.12 MART DÖNEMİNİN TAHRİBATIMuhtırayla birlikte sıkıyönetim ilan edildi, sol kesimde yoğun bir tutuklama süreci başlatıldı. Ziverbey Köşkü’nde işkenceler, ordudan devrimci subayların tasfiyesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı gerçekleşti. Sosyalist parti TİP kapatıldı. Birtakım anayasal ve sosyal haklar kısıtlandı. 1961 Anayasası ile birlikte oluşan özgürlükçü ortam, işçi ve gençlik mücadelesinin de gelişmesine olanak sağladı. Öğrenci gençliği, 1968’den itibaren üniversitelerde eğitim reformu talebiyle harekete geçti, ardından anti-Amerikancı eylemler başladı. İlerici ve devrimci gençler, Amerikan 6. filosuna karşı gösterilerde bulundu, güvenlik güçleriyle çatışma çıktı. Daha sonraki eylemlerle devrimci gençlerin öldürülmesi, olayların tırmanmasına neden oldu.16 Şubat 1969’da “Kanlı Pazar” olayı meydana geldi. Camiden çıkan ve kışkırtılan gerici bir grup, Taksim’de yasal bir miting için toplanan devrimci ve solcu gençlere saldırdı. Bu saldırıda, iki genç öldürüldü. Olay, toplumda büyük bir tepkiye yol açtı.Ekonomik darboğaz, 1970 devalüasyonu, düşük ücretler, işçi sınıfının da hareketlenmesine neden oldu. Grevler, fabrika işgalleri ve nihayetinde sendikal örgütlenmeyi kısıtlayan yasaya karşı işçiler 15-16 Haziran 1970’te büyük bir direnişe geçti.Bu gelişmeler üzerine zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, şu veciz sözü sarf etti: “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aşmıştır...”ORDUDA ‘TEMİZLİK HAREKÂTI’Silahlı Kuvvetler’de, 1965 seçimleri sonrasında iktidara gelen Adalet Partisi’ne (AP) karşı bir tavır gelişti; AP, 27 Mayıs karşıtı bir güç olarak tanımlanıyordu. 28 Nisan 1966’da Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Cemal Tural, aşırı sol akımlar ve Nurculukla mücadeleye ilişkin orduya bir genelge yayımladı.Bir grup deniz subayı, 1969 yılında bir bildiri yayımlayarak gençlerin öldürülmesini kınadı. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur da 1970 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir mektup göndererek ekonomik ve sosyal bunalıma dikkati çekti.Öte yandan ülkeyi yöneten hâkim sınıflar arasında da çatlaklar meydana geldi. 1965’te tek başına iktidara gelen AP, sanayi ve ticaret burjuvazisi, esnaf, tarım kesimi ve toprak ağalarından oluşan egemen sınıf blokunu tek bir partide toplayabiliyordu.Ancak ekonomik kriz, 1970 devalüasyonu, sermaye kesiminin fraksiyonları arasında çıkar ve güç çatışmasına yol açtı. Sanayi ve ticaret burjuvazisi arasında bir güç çatışması oluyordu. Bu durum siyasal yaşama da yansıdı.11 Şubat 1970’te TBMM’de yapılan bütçe oylamasında 41 AP’li, Demirel hükümeti aleyhine oy kullandı ve hükümet düştü. Demirel yeniden hükümet kurdu ancak 18 Aralık 1970’te AP’den ayrılan 26 milletvekili Demokratik Parti’yi kurdu. Bu parti daha ziyade ticaret, tarım ve esnaf kesimine dayanıyordu. Bu arada Necmettin Erbakan’ın liderliğinde Milli Nizam Partisi (MNP) adıyla İslamcı eğilimli ve daha ziyade Anadolu sermayesine dayanan bir parti daha kuruldu.19 Ocak 1971 tarihinde ise AP, Meclis’teki salt çoğunluğunu yitirdi ve Demirel’in siyasi gücü de iyice zayıfladı.12 MART MUHTIRASIBu siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), emir komuta zinciri içerisinde 12 Mart 1971 tarihinde yayımladığı bir muhtırayla hükümetin istifasını istedi. Muhtırada, “partilerüstü bir anlayışla anarşik durumu giderecek ve anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak bir hükümetin kurulması, aksi takdirde TSK’nin idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlı olduğu” bildirildi.Muhtırayı Genelkurmay başkanı ile birlikte üç kuvvet komutanı da imzaladı. Demirel hükümeti istifa etti. Yerine partilerüstü Nihat Erim hükümeti kuruldu. Bu arada ilk etapta ordu içerisinde bir “temizlik harekâtı” başlatıldı, beş general, bir amiral ve 35 albay emekliye sevk edildi. 12 Mart sürecinin tümünde 600 dolayında subay ve askeri öğrenci ordudan tasfiye edildi.Erim hükümeti, 26 Nisan 1971’de İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 11 ilde sıkıyönetim ilan etti, sol kesime yönelik bir baskı dönemi başladı. 17 Mayıs 1971’de İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Elrom’un kaçırılması ve ölü bulunması üzerine tutuklamalar genişledi, çok sayıda aydın, sendikacı ve ilerici, devrimci gözaltına alındı.Silahlı mücadeleye başlayan devrimci örgütlerin üzerine gidildi, THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi) liderlerinden Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı Kızıldere’de,  THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) liderlerinden Sinan Cemgil ve iki arkadaşı da Nurhak’da güvenlik güçlerince öldürüldü, bu örgütlerin üyelerinin büyük bölümü de yakalanarak yargılandı. Yine THKO liderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, 6 Mayıs 1972’de idam edildi.12 Mart döneminde ayrıca sosyalist TİP (Türkiye İşçi Partisi) ile ve siyasal İslamcı MNP (Milli Nizam Partisi)  Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı. Sendika ve meslek örgütlerinin bütün toplantı ve seminerleri yasaklandı, kimi grevler ertelendi, gözaltı süresi 15 güne çıkarıldı, bazı gazetelerin yayını durduruldu, birçok kitap yasaklandı, devrimci gençlik örgütleri kapatıldı.Anayasada değişiklik yapılarak memurlara sendika hakkı yasaklandı, TRT’nin özerkliği kaldırıldı, devlet güvenlik mahkemeleri (DGM) kuruldu, hükümete kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi tanındı./Archive/2021/3/13/043337122-talat-turhan084.jpgUğur Mumcu, 12 Mart döneminde Ziverbey Köşkü’nde işkence gören Emekli Yarbay Talat Turhan, köşkün önünde.ZİVERBEY KÖŞKÜ’NDE İŞKENCEZiverbey Köşkü’nde işkence sonrası güzel bir yemek getirildi. Aslında bu yemek, köşkün komutanı ve babamın sınıf arkadaşı Eyüp Özalkuş’un yemeğiydi. Kendi durumuma gelince: ordu içinde devrimci bir örgütlenme çalışmasına katılmam, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışına yardımcı olmam gibi hususlar nedeniyle 13 Şubat 1972 günü Tatvan’da gözaltına alındım. Kartal Maltepe’de bulunan 2. Zırhlı Tugay’daki görevimden sonra 1971 yazında Tatvan’daki 10. Tümen’e tayin olmuştum, üsteğmen rütbesindeydim.Gözaltına alındıktan kısa bir süre sonra İstanbul’daki Harbiye Merkez Komutanlığı nezarethanesine getirildim. 30 gün hücrede kaldıktan sonra yeni ikametgâhım, meşhur Ziverbey Köşkü, yani namı diğer Kontrgerilla Karargâhı’ydı.NEDEN BÖYLE BİR YEMEK?Ziverbey Köşkü’ndeki işkence faslından sonra sözlü ifademin yazılı hale getirilmesi istendi. Beni tekrar kaldığım küçük odaya çıkardılar. O günkü koşullarda gayet güzel sayılabilecek bir yemek getirdiler. Çünkü o zamana kadar hayatımızı idame ettirecek kadar ufak tefek yiyecekler veriyorlardı.Gelen yemeği hiç unutamam; yumurtalı ıspanak, barbunya pilaki ve yanında samsa tatlısı vardı. Bu yemek ifademin karşılığı olamazdı. Evet, bazı konularda konuşup bilgi vermiştim ama birçok şeyi de söylememiştim, örneğin Mahir Çayan’ların Maltepe Cezaevi’nden firarıyla ilgili olarak kaçma planının krokisini çizmem gibi bir konudan hiç söz etmemiştim.O halde neden böyle bir yemekle taltif (!) edilmiştim. İfademi yazdıktan bir süre sonra başı açık, sivil giyimli bir komutan, etrafındaki görevlilerle birlikte kaldığım odaya girdi. Bana aynen şunları söyledi: “Vahim bir durumla karşı karşıyayız. Lütfü, Harp Okulu’nda iken hiç böyle biri değildi, vatansever, milliyetçi bir kişiydi. Siz iki kardeş niçin bu işlere bulaştınız? Annen, baban ayrıldığı için mi bu hallere düştünüz?”KARDEŞİM, BABAM, BENKardeşim Olcay Özsever de 1968 Kara Harp Okulu mezunu piyade subayıydı ve o da devrimci faaliyetler içerisinde yer almıştı. Odama gelen komutanın Lütfü dediği kişi ise babam Lütfü Özsever’di. 1943 yılında Harp Okulu’ndan topçu subayı olarak mezun olmuştu.Bana bu güzel yemeği, daha doğrusu oradaki görevli subaylara verilen bu yemeği gönderen kişinin biraz önce sözünü ettiğim komutan olduğunu tahmin ediyorum. Daha sonra ismini öğrendim. Bu kişi, Ziverbey Köşkü’ndeki MİT Bölge Komutanı Yarbay Eyüp Özalkuş idi.Hapisten çıktıktan sonra babama da sorduğumda, “Kel Eyüp namıyla maruf Eyüp Özalkuş, hem Harp Okulu’ndan, hem de Topçu Okulu’ndan sınıf arkadaşımdı” demişti. Demek ki işkencede bile böyle küçük “torpiller” işe yarıyordu.../Archive/2021/3/13/043818291-ekran-goruntusu-2021-03-13-043803.jpgHAPİSHANE ARKADAŞIM YILMAZ GÜNEYZiverbey Köşkü’nden sonra Selimiye Askeri Cezaevi’ne getirildim, savcılığa ifade verdim. Önce birkaç kişinin kaldığı odalara yerleştirildik Bu küçük odada üç kişiydik, diğer iki kişi havacı subayı olan arkadaşlarımdı.Askerler sabahtan gelip ihtiyaçlarımızı sorarlardı. Sigara, gazete, yiyecek gibi ihtiyaç siparişi verirdik. Her seferinde askerin malzeme taşıdığı sepette fazlasıyla maydanoz görürdüm. Bir keresinde bu maydanozları kimin istediğini sordum. Görevli asker, “Yan odada bir artist var, o aldırıyor” dedi.Daha sonra 30 kişilik koğuşlara geçtiğimizde tesadüf olarak o artistle aynı ranzada altlı üstlü kalmaya başladık. Bu artist, sanatçı Yılmaz Güney’di. Yılmaz Güney’e “Neden bu kadar çok maydanoz aldırıyorsun?” dediğimde kendisi “En fazla C ve D vitamini maydanozda var. Vücudumuz güneş görmüyor, bari C ve D vitaminini maydanozdan alalım” diye yanıt vermişti.BİRLİKTE VOLTA ATTIK...Yılmaz Güney’le THKP-C davasından birlikte yargılandık, aynı koğuşta kaldık, birlikte volta attık. 30 kişilik koğuşta her gün bir kişi nöbet tutardı. Nöbetçi arkadaşımız, koğuşun temizliğinden sorumlu olmasının yanı sıra yemek dağıtımı, bulaşık yıkama gibi görevleri de ifa ederdi.Koğuş nöbeti Yılmaz Güney’e geldiğinde, kendisi sabah erkenden kalkar, tabakları yerleştirir, herkesin tabağının yanına bir de renkli kâğıt peçete koyardı. O zaman kâğıt peçetenin kullanımı bu kadar yaygın değildi. Bizim küçüklüğümüzde elbezleri vardı. Güney, kendi parasıyla dışarıdan renkli peçeteler aldırır, nöbetine büyük bir özen gösterirdi. Hapishanede renkli bir kâğıt peçete bile insana moral kaynağı olurdu.    TAHTADAN OYUNCAKLAR VE RENKLİ KALEMLERİN ÖYKÜSÜ       Yılmaz’ın eşi Fatoş Güney, görüşme günlerine muntazaman gelirdi. Sürücü ehliyeti de oldukça yeniydi. Yılmaz, eşini uğurladıktan sonra hemen koğuşun Haydarpaşa Köprüsü’ne bakan tarafına geçer, Fatoş’un arabasını nasıl kullandığını meraklı bir biçimde izlerdi. Heyecan içersinde “Aman Fatoş dikkatli sür, karşıdan araba geliyor” diye mırıldanırdı.Bir gün Fatoş’a verdiği siparişler arasında çok sayıda renkli boya kalemi dikkatimi çekmişti. Nedenini sorduğumda, “Çocukluğumda hiç böyle kalemlerim olmadı, hiç olmazsa bu yaşta bu özlemimi gidereyim” diyordu. O sıralarda 3-4 yaşlarında olan oğlu Yılmaz için tahtadan oyuncaklar yapar ve annesiyle gönderirdi.YARIN: 12 MART’IN RÖVANŞI Atilla Özsever

AKP’li meclisüyesine istismar suçlaması

AKP’li meclis üyesine istismar suçlaması Kırıkkale’nin Delice ilçesinde 28 yaşındaki akli dengesi yerinde olmayan E.G’ye cinsel istismarda bulundukları iddia edilen Delice Belediyesi’nin AK Partili Meclis üyesi H.A.E. (62) ile belediyede işçi olarak çalışan A.Ö. (32) gözaltına alındı. Savcılık sorgularının ardından mahkemeye çıkarılan iki şüpheli, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Kırıkkale’nin Delice ilçesinde yaşayan, akli dengesi yerine olmayan E.G., iki kişi tarafından farklı zamanlarda cinsel istismara uğradığı iddiasıyla şikâyetçi oldu. E.G., psikolog eşliğinde verdiği ifadesinde, “silahla tehdit edilerek götürüldüğü kırsal alanda, farklı zamanlarda Delice Belediyesi’nin AK Partili Meclis üyesi H.A.E. ve belediye işçisi A.Ö. tarafından istismar edildiğini” anlattı. Mağdurun ifadesine eşlik eden psikolog, “E.G.’nin anlattıklarının hayal ürünü olmadığı” yönünde görüş bildirdi. Bunun üzerine soruşturma başlatan Delice Cumhuriyet Başsavcılığı, süphelilerin ifadelerini aldı. SERBEST KALDILARSavcılık, şüphelileri “nitelikli cinsel saldırı” suçundan mahkemeye sevk etti. Delice Sulh Ceza Mahkemesi, “kuvvetli suç şüphesinin varlığı”, “çelişkili şüpheli beyanları” ve “delillerin toplanmamış” olması gerekçeleriyle şüphelilerin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmalarına hükmetti. Mahkeme, soruşturma tamamlanıp kamu davası açılana dek şüphelilere yurtdışı çıkış yasağı getirdi. Erdem Sevgi

Salgın hastalık uzmanıDr. Syra Madad, "Dünya virüsten kurtulacak"

Salgın hastalık uzmanı Dr. Syra Madad, "Dünya virüsten kurtulacak" Uzmanlar, Covid-19 ile ilgili tüm merak edilen soruları ‘Virüse Karşı Yarış’ adlı belgeselde yanıtlıyor. Belgesel yarın 19.55’te DMAX’te ekrana gelecek. Belgeselde yer alan uzmanlardan Dr. Syra Madad ile salgını ve aşıyı konuştuk. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisini durdurmak için yürütülen küresel aşı çalışmaları, modern tarihin bilimsel başarısı olarak adından söz ettirecek mi? Aşı nasıl geliştiriliyor, güvenliği nasıl sağlanıyor? Uzmanlar tüm bunları “Virüse Karşı Yarış” adlı belgeselde yanıtlıyor. Belgesel yarın 19.55’te DMAX’te, 28 Mart’ta ise saat 22.50’de Discovery Channel’da gösterilecek.Bu uzmanlardan Dr. Syra Madad sadece Cumhuriyet’e konuştu.Dünyaca tanınan bir epidemiyolog olan doktor Syra Madad, pek çok akademik çalışmasının, araştırmalarının yanı sıra New York City & Hospitals sağlık kurumunda özel patojenler bölümünde kıdemli direktör olarak görev alıyor. Madad, Amerikalı bir patojen hazırlığı uzmanı ve bulaşıcı hastalık epidemiyoloğu. Aynı zamanda NYC Health + Hospitals’ta sistem genelindeki özel patojenler programının kıdemli direktörü ve New York City’nin 11 hastanesinde koronavirüs hastalığı pandemisini denetleyen yönetici liderlik ekibinden...Madad ile tüm merak edilen soruları konuştuk./Archive/2021/3/13/040025454-s1-syra.jpegBELGESEL IŞIK TUTACAK- İlk olarak, “Belgeselden çıkardığınız dersler nedir” diye sormak isterim.Belgeselde, aşının Covid-19’u yendiğini görüyoruz. Öte yandan belgesel birçok farklı konuya da ışık tutacak. Öncelikle işbirliğinin ve nasıl bir krizle mücadele ettiğimizin bilincinde olmak gerçekten önemli; rekor denilebilecek kadar kısa bir süre içerisinde güvenilir ve etkili bir aşı geliştirebilmek için güçlerimizi birleştiriyoruz. Bilimsellikten uzaklaşmadan, kestirmeden gitmeye çalışmadan yolumuza devam ediyor ve nihayetinde salgını bitirecek o güvenilir, etkili aşıyı elde ediyoruz. Belgeselde, ayrıca gönüllülerin bu güvenilir ve etkili aşının elde edilmesi yolunda ne kadar önemli bir katkıda bulunduğunu görüyoruz.- Peki, aşının nasıl geliştiğini yani tüm bu süreçleri de görebilecek miyiz?Evet, bir Covid-19 aşısı geliştirmek için neler yapıldığına ve bu aşının nasıl ortaya çıktığına da şahitlik ediyoruz. Ayrıca belgeselde dünyanın her yerinde şu anda ve gelecekte aşıya sahip olma gereksiniminin önemini açıkça görebiliyoruz. Sonuç olarak aşı, virüsten kurtulma stratejimizin bir parçası. Güvenilir ve etkili bir aşı olmadığı sürece, bu virüsten kurtulmamız mümkün değil. Hem çok kısa zamanda hem de usulüne uygun şekilde geliştirerek tamamen güvenilir ve etkili bir aşı elde edebilmek, başlı başına büyük bir bilimsel başarı.VİRÜS DOĞAL KAYNAKLI MI?- Covid-19 virüsü nasıl ortaya çıktı? Bir bilim insanı olarak bu virüsün insan üretimi bir virüs olduğu söylentilerine ne diyorsunuz?Virüsün doğal kaynaklı olduğu konusunda artık karara varıldı diye düşünüyorum. Bu konuda bize yardımcı olabilecek, virüsün kesinlikle insan üretimi olmadığına ya da laboratuvardan sızdırılmış bir virüs olmadığına dair birçok çalışma var. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde çalışan ve hâlâ bu virüsün kökenini araştıran ekipler de var.- “Soru işaretleri tamamen ortadan kalktı” diyebilir miyiz peki?Kendi açımdan baktığımda, virüsün doğal yollardan ortaya çıktığını belirten çalışmalar beni daha çok rahatlatıp memnun ediyor. Ben şahsen, bu virüsün art niyetle ya da kötü amaçlar için oluşturulduğunu ya da bilinçli olarak kullanıldığını düşünmüyorum. Bu nedenle virüsün doğal yolla ortaya çıktığını doğrulayan bilgiler gelmeye devam ettikçe açıkçası kendimizi daha iyi hissedebiliyor, bu soru işaretini ortadan kaldırmaya bir adım daha yaklaşıyoruz.- Çin, vatandaşlarını aşıladı mı yoksa (duyulmuyor) farklı bir yöntem mi kullandı?Çin hükümeti kendi Covid-19 aşılarını üretiyor. Kullandıkları bu aşılar güvenli ve etkili gözüküyor. Baktığınızda, aşıların birçok farklı ülkede de kullanıldığını görüyorsunuz. Çoğu ülke ya kendi geliştirdiği ya da çeşitli ticari işbirliği faaliyetleri sonucu edindiği Covid-19 aşılarını kullanıyor.Bu noktada, önemli bir hususa parmak basmak durumundayız. Refah seviyesi yüksek ülkelere baktığınızda, mesela Amerika gibi ülke nüfusunun iki katına yetecek kadar aşımız var. Kanada, İngiltere, Avustralya ve Brezilya’nın da aynı şekilde aşı siparişi verdiğini görmek mümkün. Bazı ülkeler, diğerlerden daha çok aşı sipariş ediyor elbette. Bugüne kadar zannediyorum ki 100 civarında ülke Covid-19 aşılama programlarına şimdiden başlamış durumda.AŞIDA REKOR GELİŞME- Kısa sürede aşı geliştirebilmek ve bu aşıyı insanlarda uygulamak mümkün mü?Kesinlikle. Yani, sonuç olarak şu an geldiğimiz noktada bunun gerçekleştiğini görebiliyoruz. Farklı birçok Covid-19 aşısının, rekor denilebilecek kadar kısa bir sürede geliştirildiğine şahit oluyoruz. Bu noktada, Amerika’da yaşayan birisi olarak, burada üretilen aşıların uzun yıllardır çalışılıp kurulan birtakım süreçlerden geçerek geliştirildiğini, aşıların güvenliğini, etkinliğini doğrulamak adına belli düzenlemelerin hayata geçirildiğini ve bu ürünlerin piyasaya sürülen son hallerinin salgını yenme yolunda bizlere yardımcı olacağını kesin olarak söyleyebilirim.Amerika’da, bir aşı geliştirileceği zaman karşınıza ciddi ve önemli bir süreç çıkar. Bu süreçte ince eleyip sık dokumanız gerekiyor. Sonuç olarak, geliştirdiğiniz bu ürünü insanlar üzerinde kullanacaksınız. Her aşamada çok daha dikkatli olmanız gerekiyor, çünkü bu aşıyı sağlıklı insanlara uyguluyorsunuz. Bu durum, hasta insanlar için ilaç geliştirmekle aynı şey değil. Olaya bu gözle baktığınızda, bu aşıların düzenlemeye tabi tutulması, geliştirilmesi gibi aşamalar aslında bir hayli katı ve titiz bir yaklaşımla tamamlanıyor. Mesela insanlar genellikle hız konusuna takılabiliyor. Yani “Bu aşı nasıl bu kadar kısa sürede geliştirildi?” gibi bir soru işareti oluşabiliyor; fakat konu mRNA aşıları olduğunda bu aşıların yıllardır sürdürülen araştırmalara dayandırıldığı, oldukça kullanışlı olduğu ve geliştirdiğimiz prototip mRNA aşıları konusunda bu araştırmalara sonuna kadar güvenebileceğimiz gibi gerçekler mevcut.GÜVENİRLİLİK...- O zaman sıfırdan başlanmış olmuyor zaten... Öyle, dolayısıyla burada sıfırdan başlamak gibi bir durum söz konusu değil. Son yıllarda başlangıç fazlarını hızlandırmak için belirli bir temel oluşturmak amacıyla çok sayıda araştırma ve bilimsel çalışma yürütüldü. Biz, inanılmaz sayılarda ve oldukça kısa bir sürede elde ettiğimiz bir aşıdan bahsediyoruz burada. Bu, aynı zamanda finansal risk almak demektir; eşzamanlı klinik deneyler yapılmış demektir. Bu noktada, harcayacağınız zamanı kısaltacak ve aşı geliştirme sürecinize hız kazandıracak yollar var ama buna rağmen süreci eksiksiz biçimde tamamladığınızdan da emin olacaksınız. Burada yaptığınız işte esas olan güvenilirliktir. Elbette ürününüz düzenlemelere tabi tutulmalı, içeriden ve dışarıdan kişiler bu ürünü veriler ışığında değerlendirmeli, faaliyetiniz farklı yaklaşımları benimseyen çok sayıda kaynakla desteklenmelidir.‘AŞININ HERKESE ULAŞMASI 2022’Yİ BULACAK’- Aşının herkese yani tüm dünyaya ulaşması bu yıl mümkün görünüyor mu?Covid-19 aşısını herkese ulaştırmamız, muhtemelen 2022 yılını bulacak. Aşının tüm dünyaya dağıtılması vakit alacaktır. Salgının bir anda buharlaşıp yok olmasını bekleyemeyiz; elbette virüsün yok olması belli bir zaman alacak. Bu gerçeği bilerek ona göre hareket etmemiz gerekiyor.- Diğer yandan aşıların yan etkilerine ilişkin çeşitli söylentiler dolaşıyor. Bu konuda bizi biraz aydınlatabilir misiniz?Covid-19 aşıları ve yan etkileri konusunda, özellikle de anafilaksi (alerjik şok ya da yapılan aşıya karşı aşırı duyarlılık) konusuna yoğunlaşalım. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC) tarafından aktarılan en güncel verilere göre anafilaksi, Moderna aşısı uygulanan kişilerde 1 milyon dozda 2.5 oranında vakada görülüyor ve bu oran Pfizer aşısı içinse 1 milyon dozda 4.7 düzeyinde kalıyor. Bu oranlar ciddi anlamda düşük. Herhangi bir ciddi yan etki veya anafilaksi söz konusu olduğunda, bu durumların çok kısa bir süre içerisinde ortaya çıkacağını, bu süre içinde tıbbi destek alabileceğinizi ifade etmem gerek. Yani aşıların çoğunun başarılı sonuçlara ulaştığını söyleyebilirim.Genel olarak konuşmam gerekirse, diğer aşılarla ve tedavilerle kıyaslandığında bu yan etkilerin ciddi sorunlar oluşturacak kadar yüksek veya kaygı verici olduğunu düşünmüyorum. Zaten kimlerin Covid-19 aşısı olmaması gerektiğine yönelik bilgilendirme yazıları mevcut. Bu kişiler, kendi tıbbi geçmişlerine bakılarak belirleniyor, ama bu nedenle aşıların güvenilir ve etkili olduğu kanaatindeyim. Ayrıca aşılanacak kişi, kendi tıbbi geçmişini düşünerek herhangi bir endişe duyuyorsa, kendisi bu konuyu aşı olacağı yerdeki yetkililerle karşılıklı olarak değerlendirmelidir.AŞI PASAPORTU...- Son olarak, gerçekten her yıl aşılanmamız gerekip gerekmediğini sormak istiyorum. Ayrıca son zamanlarda aşı pasaportuyla ilgili haberler çıkıyor. Sizce aşı pasaportu, kişisel verilerin ihlal edilmesine yol açabilir mi?Aşı pasaportu konusunda bazı alengirli durumlar söz konusu; fakat biliyoruz ki bir insanın aşılama işlemi tamamlanmışsa, açıkçası bu kişinin aşılanmamış kişilere nazaran bir nevi güç sahibi olabileceğini söyleyebilirim. Aşıların fazlasıyla etkili olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak aşılanmış insanların birçok şiddetli etkiden korunabileceği aşikâr; yani bu insanların hastalığın şiddetli seyreden hallerinden, hastaneye yatma ve tedavi görme gerekliliğinden, hatta ve hatta ölümden bile korunabileceğini söyleyebiliriz. Demek istediğim, herhangi bir pasaporttan veya benzeri bir belgeden bahsedeceksek, bence bu tarz şeyleri her yönüyle irdelemeli ve bu konulara daha soğukkanlı şekilde eğilmeliyiz. Açıkçası, bu pasaportların önümüzdeki dönemlerde karşımıza çıkmaya devam edeceğini düşünüyorum. Sonuç olarak aşılanmış bireyler, aşılanmamış kişilere veya henüz Covid-19 geçirmemiş ve bu yolla doğal bağışıklık kazanmamış insanlara göre daha özgür olacaklar.‘COVİD-19 BİR SÜRE DAHA BİZİMLE’- Salgın sona erecek mi?Bu özel durumun bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. “Bir süre” dediğimde bu salgının bitmeyeceği gibi bir düşüncenin ortaya çıkmasını istemem; bu salgın kesinlikle sona erecek. Gidişat ve süre her ülke, her bölge için farklı olacak. Sonuçta bu gibi şeyler verilere dayalı bir durum değil. Hangi ülkede bulunduğunuz fark etmez; tam bir netlikle “Bu salgını 2021’in yazında veya sonbaharında bitireceğiz” diyemiyoruz.Tekrar söyleyeyim: Meselenin büyük bölümü verilere dayalı olarak ilerliyor. Olay, aslında virüsün toplum içinde yayılmasıyla, aşılama oranlarınızın yüksek olmasını sağlamakla ve hastanelerde yatan korona hastalarının ölüm vakalarının sayısını azaltmakla alakalı. Seyir raporlarının durumu ya da bu salgının bittiğini açıklamaya benzer bir girişimde bulunabileceğiniz tarih gibi meseleleri değerlendirmenin çok fazla ölçütü söz konusu. Hususi olarak salgının ne zaman biteceği gibi bir soru soruyorsak, bilmemiz gereken şu ki Covid-19 bir süre daha bizimle olacak. Koronavirüsün şaşırtıcı ve ani etkiler yarattığını, her yerde farklı sorunlara yol açtığını görmeye devam edeceğiz; fakat bu sorunların, önceden baş etmek zorunda kaldığımız tıbbi sorunlardan herhangi bir farkı yok. Geçmişte de böyle sıkıntılarla uğraştık ve bir şekilde yaşamaya devam ettik. Aşılarımızı olarak yaşamaya devam etmeyi öğreneceğiz. Her yıl Covid-19 aşısı olmaya yönelik meseleleri içselleştireceğiz. Aşıların insanları ne kadar süreyle koruduğuna ilişkin bilgilerimiz artmaya devam ediyor; dolayısıyla bu durumun olasılık dışı olduğunu düşünmüyorum.- Covid-19 aşısı olduktan sonra ek bir aşı gerekecek mi?Şu an için elimizde olan bilgilere göre aşılar, bir ya da iki yıl içinde her yere ulaşmış olacak. Ek aşılamanız tamamlandıktan sonra bir aşı daha olmanız gerekebilir. Bence bu konuların birçoğu hâlâ değerlendiriliyor. Bu meselelerin tamamı, aslında şu an içinde bulunduğumuz durumun bir parçası. Yani, ben bu konuda hâlâ çözdük bitti gibi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu konuyu ele alırken aslında şunun farkına varmamız gerekiyor: Bu salgının sahip olduğu tek sürekli değişken, bizatihi değişimdir. Dolayısıyla inişli çıkışlı bir gidişat içinde yer alacağımızı biliyoruz. Geçmişteki örneklerden mevsimsel grip gibi, yine istikrarlı şekilde devam eden bir aşılama programını oturtmamız gerekiyor. Edineceğimiz bilgiler arttıkça bu sorulara vereceğimiz cevaplar daha net hale gelecek ve önümüzdeki tablo, daha da netleşecektir diye düşünüyorum. Öznur Oğraş Çolak

Vitrindeki Albümler

Vitrindeki Albümler Vitrindeki Albümler'de bugün: Seyyal Taner & Kurtalan Ekspres ‘Âşıklar / Bir Dede Korkut Masalı’ (Plak ve Ben) ve Toz ve Toz ‘Jest Of’ (Vaykorus Records) SEYYAL TANER & KURTALAN EKSPRES ‘ÂŞIKLAR / BİR DEDE KORKUT MASALI’ (PLAK VE BEN)Kurtalan Ekspres, 2014 yılında solist olarak bir kadın düşünmüş, bunun için de Seyyal Taner’i münasip görmüştü. Birkaç denemenin sonucu harikaydı. Müteakip günlerde konserler verilmiş, bazı kayıtlar yapılmıştı. Gelişmeleri izleyen Plak ve Ben firmasının sahibi Nejat Pakyüz plak teklifinde bulunmuştu. Araya salgın girince bu işi nihayete erdirmek için fırsat bulmuşlardı. “Âşıklar/Bir Dede Korkut Masalı” iyi düşünülmüş ve kurgulanmış bir senfonik rock albümü, Anadolu ozanlarının yüce düşünceleriyle bezenmiş bir rock şiiri. Albümün elle çizilmiş, ilmek ilmek örülmüş bir hayat ağacını gösteren, çerçevesinde ikonik figürlerin yer aldığı kapağı ise ruhunu eksiksiz yansıtıyor. O ruh, Pir Sultan Abdal’dan Karacaoğlan’a uzanan Anadolu bilgeliği. Bazı eserlerin hücum kayıt olarak yapıldığı albümde repertuvar kuvvetli. Türkülerimizin yanı sıra Anadolu rock geçmişine selam duran çalışmada Musa Eroğlu, Âşık Mahsuni, Cemil Cankat, Barış Manço, Fikret Kızılok, Esin Afşar, Ergüder Yoldaş besteleri var. Çiçek kız Seyyal Taner ile Kurtalan Ekspres, bu parçaları beş yıldır sahnede yoğuruyordu. Plak baskısının ses kalitesi çok iyi. Bir özelliği de iki parçadaki varlığıyla davulcu Sefa Ulaştır’ın çaldığı son albüm oluşu. /Archive/2021/3/13/035016085-vitrin2-kulturmaxrnk.jpgTOZ VE TOZ ‘JEST OF’ (VAYKORUS RECORDS) Albüm yapmamış olmasına rağmen hafızalarda kendine sıcak bir köşe bulmuş Toz ve Toz adında topluluk vardı. Kadıköy’de semtin birbirine yakın yerlerinde mekân işletmiş, çalmış, çalışmış aynı kuşak üyesi üç genç (gitarda Can Tan, tuşlu çalgılar ve vokalde Gaye Su Akyol, davulda Taylan Turan) tarafından 2007 yılında kurulmuş, 2012 yılında da dağılmıştı. Disiplinli ve istikrarlı bir çalışma sistemi kurdukları söylenemezdi ama şaşırtıcı bir biçimde üretkenlerdi. Ruhen kayıttan ziyade canlı çalmaya, hücum kayıtlara yatkınlardı. Amatörlükle profesyonellik arasındaki o yüce anlamı yakalamışlardı. Öyle ki Tarantino filmlerini çağrıştıran surf parçalar çalarak saykodelik atmosferler kurmalarına rağmen onları tarif ederken bir Kadıköy ruhu, sound’u, hatta Kadıköy new-wave türünden sıfatlar kullanılıyordu. Bir de 2011 yılı sonunda Guardian’da Music Alliance Pact Günü kapsamında yer almışlardı.Dağıldıktan sonra arkalarında sayısız kayıt bırakmışlardı. Şimdi onlardan 15 tanesini “Jest Of” adı altında Onat Hafız’ın, Gaye’nin çizimlerinden oluşan kapak tasarımıyla bir kasette topladı Vaykorus Records ya da yeraltı müzik camiasının Ödemiş şubesi Tolga Havran.  Not: Bu kaset seri üretim değil, sadece 106 adet çoğaltıldı. cumhuriyet.com.tr

‘Üzüntüve isyanınşarkısı...’

‘Üzüntü ve isyanın şarkısı...’ Elif Kaya’nın “Bebek” isimli şarkısı yayımlandı. “Ben yalnızca bir aracıyım” diyen Kaya’nın teklisinin düzenlemesi Selim Çaldıran’a ait. Şarkı, Kaya’nın kendi kurduğu yapım şirketi Elf Records’tan çıkaracağı ilk çalışma. Şarkıcı, “Yeni bir başlangıç yapıyorum, umuda ve sevgiye doğru, yana yana” diyor. Kaya, şarkıyla ilgili şunları söylüyor: “İnsanın doğaya ve canlı yaşama yaptığı zulüm, miras olarak çöplük bıraktığımız çocuklarımız, kadın cinayetleri, cinsiyetçilik, savaşlar, iklim değişikliğiyle göz göre göre gelen kuraklık ve açlık... Saymakla bitmeyecek bu acıları sosyal medyada bir hashtag’le paylaşıyor, ertesi gün unutuyoruz. Bu şarkı aynı kayıpların, aynı şiddetin tekrarından doğan üzüntü ve isyanın şarkısı.” cumhuriyet.com.tr

PEN,‘Ayın Kitabı’nıaçıkladı

PEN, ‘Ayın Kitabı’nı açıkladı PEN Türkiye Yazarlar Derneği, “Ayın Kitabı” olarak “Tamaşa-yi Dünya ve Cefakâr u Cefakeş” kitabının seçildiğini açıkladı. Yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “İlk Türkçe romanlardan biri Rum yurttaşımız Evangelinos Misailidis’in kaleminden doğmuştu: 1872’de yayımlanan roman Karamanlı Türkçesi ile. Aleko Favini adlı renkli bir kişinin İstanbul’da başlayan maceraları Romanya, Rusya, İtalya, İngiltere ve Fransa’da sürdükten sonra Yunanistan’da son buluyor. Çeşitli kültürlerde mizahi bir üslupla müthiş bir şölen. Türk abecesi ile ilk kez 1987’de Robert Anhegger ve Vedat Günyol tarafından kısmen sadeleştirilmiş ve bazı bölümleri çıkarılmış olarak yayımlanmıştı. Donanımı ile derya olan Peri Efe’nin titiz emeği sayesinde roman açıklamalı tam metin olarak bizimle, Yapı Kredi Yayınları - Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nde. Mart 2021 için Ayın Kitabı olarak seçtik. İlk romancılarımızdan Misailidis’e ve bu harika romanı bugüne taşıyan herkese teşekkür ederiz.” cumhuriyet.com.tr

İzzet Keribar Kupasısahibini bekliyor

İzzet Keribar Kupası sahibini bekliyor Fotoğraf yarışmalarını dijital ortamda düzenleyen PhotoCup tarafından Türkiye’nin değerli fotoğraf sanatçıları adına açılan kupaların bir gelenek haline getirilmesinin hedeflendiği açıklandı. İlk olarak Ahmet Turgut anısına açılan fotoğraf kupasını, bu ay İzzet Keribar adına düzenlenen “Gezi” temalı kupa izliyor. Dileyen herkesin kendi çektiği fotoğrafları photocup.com internet adresinden ya da PhotoCup’ın mobil uygulamasından yükleyerek katılabildiği İzzet Keribar Kupası’nın başvuruları 17 Mart Çarşamba gününe kadar devam ediyor. Toplam 5 bin ödüllü İzzet Keribar Kupası’nda hem birinci, ikinci ve üçüncü olan fotoğrafçılar hem de en iyi oy veren üç kişi de para ödülü kazanacak. cumhuriyet.com.tr

Alp Ersönmez,‘Plağın heyecanınıözlüyorum’

Alp Ersönmez, ‘Plağın heyecanını özlüyorum’ Alp Ersönmez’in uzun bir bekleyişin ardından çıkan yeni albümü “Cereyanlı”, müzikseverlere “dans kokulu bir caz” sunuyor... Alp Ersönmez’in yıllardır beklenen albümü “Cereyanlı”nın dört parçadan oluşan ilk bölümü “Cereyanlı-A”, Space Goats etiketiyle yayımlandı. Ersönmez, bu albümünde “dans kokulu caz” adını verdiği bir müziğin peşinde olduğunu belirtiyor. Albümü dinlediğinizde siz de Ersönmez’in bu amaca ulaştığına tanık olabilirsiniz.Alp Ersönmez’in dünya çapında bilinen ve birbirinden değerli müzisyenlerle birlikte 2013 yılında kayıtlarını tamamladığı projesi “Cereyanlı”nın her bir parçasında Ersönmez’in müziğine eşlik eden önemli isimler ile karşılaşıyoruz. İsveç’ten rapçi Papa Dee, Brezilya’dan etkileyici sesiyle Thalma de Freitas, Fransa’dan duayen trompetçi Erik Truffaz, Norveç’ten eşsiz caz piyanistliği ile Bugge Wesseltoft, Türkiye’den ise Arto Tunçboyacıyan, Bulut Gülen, Can Çankaya, Can Şengün, Çağrı Sertel, Doruk Gönentür, Ediz Hafızoğlu, Engin Recepoğulları, İmer Demirer, Serhan Erkol bir araya gelerek “Cereyanlı”nın müzik dünyasını yaratmışlar. Ersönmez ile konuştuk...- Öncelikle albümün neden bu kadar geciktiğini soralım... Cereyanlı’nın kayıtlarına 2013 Şubatı’nda başladık. Kayıtların bitmesi ve toparlanmasının hemen ardından Gezi olayları başladı. Gezi’den sonra da ülkede devam eden gerginlikler, sonu gelmeyen olaylar, o dönemin albüm çıkarmak için doğru bir zaman olmadığını düşündürdü bana. Daha sonra yoğunlaşan konser programları, İstanbul Sessions, Dilek Türkan, MadenÖktemErsönmez gibi çok fazla zamanımı ayırmam gereken projelerle birlikte albümün çıkışı bu zamana kadar kaldı.- Solo kariyer ve başka isimlerle birlikte yaptığınız çalışmalar arasında bir önceliğiniz var mı? Bir sanatçı için en önemli konu, sanatçı kişiliğini ve rengini yer aldığı her üretimde duyurabilmektir bence. Bununla beraber sanatçının asıl hedefi, her zaman beste yapmak olmalıdır. Bestelerimi sunabildiğim işlerim, gruplarım ve projelerim, kendi sesimi ve rengimi daha çok duyurabildiğim ortamlar sağladığı için biraz daha özel oluyor benim için. Ama daha önemliler anlamına gelmiyor bu. Pop müzik sanatçılarıyla veya pop müzik albümlerinde çalarken de bu rengi elimden geldiğince yansıtmaya çalışıyorum. ‘RUH KATTILAR’ - Albümde birçok önemli isimli var. Ne kattılar bu albüme?Albümün ruhunu! Çekirdek kadro zaten beraber uzun zamandır çalıştığım arkadaşlarım. Ama albüme dahil olan diğer isimler, zaten ara ara beraber konserler ve kayıtlar yaptığım, her zaman bağlantım ve bağım olan sanatçılar. Yurtdışında yaşayan sanatçı dostlarımı yakaladıkça stüdyoya soktum (gülüyor).- “Cereyanlı” ismi nereden çıktı? Albüm fotoğrafları da çok etkileyici, fikir nasıl bulundu?“Cereyanlı” enerjiyi vurgulayan bir isim ve kapaktaki fotoğraf da kaynak makinesinden çıkan kıvılcımlar ile bu enerjiye atıfta bulunuyor. “Dans kokulu caz” diye bir mottosu var Cereyanlı’nın. Koku ve ses, çok soyut kavramlar ve insandaki çağrışımları konusunda da çok benzerlik gösteriyorlar bence. İçeriğinden ve derinliğinden ödün vermeden, eğlenceli ve enerjik bir müzik yakalamaya çalıştım. Kapak ve fotoğraflar, kayıtları yaptığımız 2013’ten beri hayalimdi. Heykeltıraş arkadaşım İbrahim Koç, kapaktaki demir kaplanmış bas gitarı o zaman benim için yapmıştı. Matart bize atölyesini açtı ve fotoğraf sanatçısı Cem Gültepe, kafamdakinden daha güzel bir kapak çekti.‘SABAHLARI İLK İŞ...’ - Twitter’da “Cereyanlı’yı, ‘kasetlerin arka yüzünü de aynı heyecanla dinlediğimiz dönemlere’ adıyorum” dediniz, yani?Beklediğim kasetler çarşıdaki plakçılara gelecek diye dükkânların önünden ayrılmamış, sabah ilk iş kontrole gitmiş biriyim. O kapaklardaki şarkı sözleri ezberlenir, kim ne çalmış, hangi stüdyoda kaydedilmiş öğrenilir, kasede göz gibi bakılır, kasetteki her şarkıya şans tanınırdı. Şimdi “öneri”lerde en üstte ne çıkıyorsa onu dinleme eğilimdeyiz. Üretim ve tüketim o kadar arttı ki hepimiz bu şekilde müzik dinliyoruz artık. O heyecanı özlüyorum ama yapacak bir şey yok.‘TAKSİM’E GİTMEK İÇİMDEN GELMİYOR’- Siz Beyoğlu’nda birçok mekânda sahneye çıktınız. Taksim’in bugünkü durumunu nasıl yorumlarsınız?Yorumlayabileceğim bir ortam kalmadı ne yazık ki. Pandemiden bağımsız konuşuyorum; Taksim’in ruhunda çok önemli yeri olan canlı müzik mekânlarının birer birer kapanması bundan çok daha önceye dayanıyor. Ranta ve ucuzcu turiste teslim edilmiş bir Taksim’e gitmek içimden gelmiyor artık.‘ÖRGÜTLENME ŞART’- Ayrıca bu pandemi döneminde müzisyenlerin yaşadığı zor durumla ilgili çözüm önerileriniz var mı?Bu iş dernekle falan olmaz, kapsayıcı bir meslek odası veya sendika şart. Yapılan işler için taban fiyatlar belirlenmesi, çalışma saatleri ve koşulları gibi konuların sektörel olarak oturtulabilmesi açısından bu önemli. Mevcut bir sendika var, ben de yıllar önce üye olmuştum ama aranıp sorulmadığım için bir süre sonra üyelikten çıktım. Şimdi pandemiyle tekrar bir hareket oldu galiba ama sonuç yine yok. İnsanlar MESAM’a, MSG’ye yüklendiler ama onların görev tanımında zor durumdaki müzisyenlere yardım etmek yok. İşlevsel bir sendika, meslek odası bunun takibini yapar ve bu öncelikli görevlerinden biri olarak tanımlanırsa, bir daha bu sorunlar yaşandığında daha hafif şiddette atlatılır. Orhun Atmış




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter