Pandeminin mutluluk aşısı 90'ların müziği oldu
figure >
Pandemi başta olmak üzere 2020’de yaşanan felaketler, psikolojik birçok problemi de beraberinde getirdi. Toplumu olumsuz etkileyen bu olaylar nedeniyle insanlar rahatlamak için farklı yollar arayışına girdi. Araştırmalar bunlardan birinin de 90’lar Türkçe pop şarkıları olduğunu ortaya koydu.
2020 yılı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de depresif bir yıl olarak tarihe geçti. Ancak son dönemde yapılan araştırmalar, 90'lar Türkçe pop şarkılarının insan vücudu ve psikolojisi üzerinde iyileştirici bir etkisi olduğu ortaya çıkardı. Yine son zamanlarda sıklıkla kullanılan ‘hadi oradan bir 90'lar Türkçe pop falan açın da kendimize gelelim' cümlesi ise, sıkıntılı ortamda en çok kullanılan cümleler arasına girdi.“MİLENYUM ÇOCUKLARI 90’LAR ŞARKILARINI EZBERE BİLİYOR”90’lı yıllardaki şarkılarının ruhumuza işlediğini ve unutmanın da mümkün olmadığını söyleyen ‘Zaman Tüneli’ adlı programda 90’lı yılların şarkılarını çalan Radyocu Fatih Uslu, “90’lı yılları yaşamış olanlar şu an 90’lar Türkçe pop şarkıları dinlerken anılarına gidiyor. Dolayısıyla 30 yaş üzeri insanlar 90’lar şarkılarını çok seviyor. Ancak şunu görüyoruz ki gençler de 90’lardaki şarkıları çok seviyor. 2000’lerden sonra doğmuş kişiler 90’lardaki şarkıları ezbere biliyor. Pandemi döneminde insanlar evlerine kapandı. Televizyon izlemek bile bir yerden sonra yetersiz geldi ve radyolar tekrar canlandı. Benim de her akşam yaptığım 90’lar müziğine de bir artış oldu. Şu an günümüzdeki şarkıları çok çabuk tüketiyoruz. Bir şarkı çıkıyor 2 ya da 3 ay sonra o şarkıyı unutuyoruz. Günümüzde popüler olan sanatçılar 90’lı yıllara ait şarkıları cover yapıp seslendiriyor. Genç nesil ise o şarkıyı yeni sanıyor. Araştırmaya başladığında 90’lı yıllara ait olduğunu anlıyor ve diğer 90’lı şarkıları da buluyor. 90’lı yıllar unutulmaz yıllar, bizlerde radyocular olarak bu yılları unutturmamaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı./Archive%5C2021%5C1%5C9%5C114257503-pandeminin-mutluluk-asisi-90larin-muzigi-oldu_10.jpg“İNSANLAR 90’LAR TÜRKÇE POP İLE PANDEMİYE KATLANDI”90’lı yılların şarkıları pandeminin aşısı olduğunu belirten Uslu, “90’lı yılların şarkıları dinleyen herkesi mutlu ediyor. İnsanları geçmişte yaşamış olduğu anılara götürüyor. Geçmişi tekrar hatırlattığı içinde 90’lar müziğini dinlerken insanlar hem pandemiyi hem de dertlerini unutuyor. 90'lar döneminde birçok hit şarkı var. Mesela Serdar Ortaç Karabiberim şarkısı çok istek alan şarkılar arasında. Mirkelam Her Gece, Mustafa Sandal Araba yine Mustafa Sandal Suç Bende, Candan Erçetin Yalan, Tarkan Aacayipsin albümü ve yine Tarkan'dan Ölürüm Sana albümü Sezen Aksu Gülümse albümü en çok istek alan şarkılar arasında yerini yıllardır koruyor” dedi.“90’LAR MÜZİĞİ HAYAT DEVAM EDİYOR MESAJI VERİYOR”90'lar şarkılarının insanlar üzerindeki etkilerinden bahseden Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilge Uzun, “Bilimsel araştırmalar müziğin insan psikolojisine ve bedenine çok iyi geldiğini söylüyor. 90’lar müziğinin insanların motivasyonlarını arttırıcı bazı özellikleri var. Bilimsel araştırmalar kalp ritminden bir nebze hızlı vuruşları olan müziklerin kişinin bedeninde mutluluk hormonu salgıladığı için insanların daha mutlu ve motive olmasına neden olduğunu söylüyor. 90’lar şarkılarında genel özelliği acıya karşı dirençsiz bir kabullenme söz konusu. Hayat devam ediyor şeklinde bir psikoloji var. Örneğin Sezen Aksu'nun sözlerini yazdığı Aldatıldık şarkısında da bu ruh hissediliyor. Aslında aldatılmak olumsuz bir kavram ancak Sezen Aksu bu olumsuz kelimeyi şarkıda bir ritimle dinleyicinin beğenisine sunuyor” dedi./Archive%5C2021%5C1%5C9%5C114255503-pandeminin-mutluluk-asisi-90larin-muzigi-oldu_4.jpg“90’LAR MÜZİĞİ STRES HORMONU YERİNE MUTLULUK HORMONU SALGILIYOR”90’lar şarkılarını hem güldüren hem de düşündüren bir yönü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bilge Uzun, “90’lı yıllar dediğimizde Demet Sağıroğlu'nun Arnavut kaldırımı şarkısı da sıkça karşımıza çıkıyor. Şarkıda bulunan ‘biten, sevgilerin, ardından ağlayamam ben böyle yas tutamam’ sözleri hayatın tüm geliş ve gidişiyle bize ait olduğunu söylüyor. Aynı zamanda bilimsel araştırmalar şunu da söylüyor, kapalı havalarda ya da kendinizi depresif hissettiğiniz zamanlarda müziğin ritmini arttırmak bedendeki hormonal yapıyı etkiliyor. 90'lar müziği stres hormonu yerine mutluluk hormonu salgılanmasını sağlıyor” ifadelerini kullandı. “90’LAR MÜZİĞİNDE HAYATA KARŞI HEP BİR UMUTLU OLMA HALİ VAR”90’lar müziğini ritmik tınılarıyla kişinin kendine dönüşünü ve parasempatik sinir sistemini aktive ettiğini vurgulayan Prof. Dr. Bilge Uzun, “İnsanlar stresli bir ortamda olduğunda bu stresi dağıtmak için müziğe ihtiyaç duyar. ‘Hadi çal şuradan bir 90’lar Türkçe pop müziği de keyfimiz yerine gelsin’ cümlesi pandemi döneminde en sık kullanılan cümleler arasında. Günümüzde artık bireysel şarkıcılar ön planda ama 90’lı yıllarda MFÖ, Athena ve Oya -Bora grup bilincini gösteren şarkıcılar vardı. Bunun yanı sıra 90’lar müziğinde hayata karşı hep bir umutlu olma hali var” diye konuştu."90’LAR TÜRKÇE POP MÜZİKLERİNDEN SIKILMIYORUM"90’lar Türkçe pop müziğinin daha kaliteli olduğunu söyleyen 24 yaşındaki Ezgi Doğan, “90’lar müziğinden en çok Tarkan ve Gülşen dinliyorum. Şu an yapılan müzikleri birkaç kez dinledikten sonra sıkılıyorum. Ama 90’lar Türkçe pop müziklerinden sıkılmıyorum” dedi. Ömer Mirza Dörtel ise “90’lar Türkçe pop müzikleri arasında en çok Serdar Ortaç'tan Karabiberim şarkısını dinliyorum. Daha iç açısı ve eğlenceli geliyor” diye konuştu. Mehmet Polat ise “Bizler hala 90’lar müziğini dinliyoruz. Bugüne uyum sağlayamıyoruz” ifadelerini kullandı./Archive%5C2021%5C1%5C9%5C114255800-pandeminin-mutluluk-asisi-90larin-muzigi-oldu_5.jpg“ESKİ ŞARKILAR YENİ ŞARKILARDAN DAHA ANLAMLI”90’lar müziğini her yaşa hitap ettiğini söyleyen 18 yaşındaki Baran Veysel, “90’lardan en çok Sezen Aksu'dan Şinanay, Tarkan’dan ise Kuzu Kuzu şarkılarını dinliyorum. Yeni şarkılar eski şarkılar gibi anlamlı ve güzel değil ve insan enerjisini yükseltmiyor” ifadelerini kullandı. 15 yaşındaki Buket Gül ve Esranur Üreni ise, “En çok Serdar Ortaç ve Sezen Aksu dinliyorum. O dönemin müzikleri çok kaliteli. Üzgün olduğumda kesinlikle Serdar Ortaç’ı açıyorum ve arkadaşlarımla kopuyoruz. Aynı zamanda sınav döneminde motive olmamızda Serdar Ortaç aşırı etkili” dedi.
DHA
Ankara büyükşehir şirketlerinden PORTAŞ da lüks araç satışına çıkıyor
figure >
İsrafla mücadele kapsamında tasarruf genelgesi yayımlayarak tüm belediye birimlerine gönderen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, geçmiş dönemde alınan ve masrafı yüksek olan lüks araçların satışına onay verdi. Bu kapsamda PORTAŞ da muhammen bedeli 487 bin 500 TL olan 1 adet lüks araç için 12 Ocak 2021 tarihinde ihaleye çıkacak.
Ankara Büyükşehir Belediyesi birimleri başta olmak üzere iştirakler de lüks araç satışlarını hızlandırdı. Proje Organizasyon İnşaat Doğalgaz İnşaat ve Dış Ticaret Sanayi Anonim Şirketi (PORTAŞ) de 1 adet lüks araç için 12 Ocak 2021 tarihinde ihaleye çıkacak.LÜKS ARAÇLARIN SATIŞI DEVAM EDİYORMuhammen bedeli 487 bin 500 TL olan 2016 model bir adet lüks araç için 12 Ocak 2021 tarihinde saat 14.00’da kapalı zarf ve açık artırma usulüyle ihale düzenlenecek. İhale tarihinde satış işleminin olmaması halinde ihaleye 21 Ocak 2021 tarihinde ikinci kez yeniden çıkılacak.PORTAŞ AYKOME Şube Ceyhun Atuf Kansu Caddesi İsmet Yamak İş Merkezi No: 110/11 Çankaya adresinde yapılacak olan ihale ABB TV ve Büyükşehir Belediyesinin sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayınlanacak.İlgilenenler, ihale şartnamesinin temini ve şartname bedeli için PORTAŞ Genel Müdürlük binasının yer aldığı Dikmen Caddesi Yeşilvadi Sokak, No:8/C Çankaya adresine başvuruda bulunabilecek. İhale ile ilgili çıkılan ihale duyurusu ve detaylarına ‘https://www.portas.com.tr/1-adet-arac-satis-ihalesi.html’ adresi üzerinden ulaşılabilecek.Büyükşehir Belediyesi lüks araç satışları kapsamında 13 Şubat 2020’de 3 adet lüks aracın ihale yoluyla satışından 2 milyon 101 bin TL, 19 Kasım 2020’de BELKA A.Ş’ye ait 4 aracın satışından 2 milyon 277 bin 500 TL, 7 Aralık 2020 tarihinde de ANFA’ya ait toplam 9 aracın satışından da 1 milyon 244 bin TL gelir elde etti.
ANKA
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Atama Kararları Resmi Gazete'de yayımlandı
figure >
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığına ilişkin atama kararları Resmi Gazete'de yayımlandı.
Bazı bakanlık, kurum ve kuruluşlara ilişkin atama ve görevden alma kararları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandı. AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞIAile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında açık bulunan Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne Strateji Geliştirme Başkanı Zeliha Sağlam, Strateji Geliştirme Başkanlığına ise Hasan Basri Alagöz getirildi.ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞIÇevre ve Şehircilik Bakanlığı Ankara Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Ali Vedat Çiftçi, Tarım ve Orman Bakanlığı Rize İl Tarım ve Orman Müdürü Şafak Bulut, Ticaret Bakanlığı Erzurum Ticaret İl Müdürü Muhammet Güneş, Adli Tıp Kurumu İkinci Adli Tıp İhtisas Kurulu Adli Tıp Üyesi Uzman Dr. Yüksel Aydın Yazıcı, Elektrik Üretim A.Ş Genel Müdür Yardımcısı Nurettin Kulalı, Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Nuri Ekici ve Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkan Yardımcısı Yusuf Mengi görevden alındı.KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞIKültür ve Turizm Bakanlığında açık bulunan Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcılığına Ali Odabaş, Milli Eğitim Bakanlığında açık bulunan Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğüne Muammer Öztürk ve Karabük İl Milli Eğitim Müdürlüğüne Nevzat Akbaş atandı.TARIM VE ORMAN BAKANLIĞITarım ve Orman Bakanlığında açık bulunan Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcılığına Osman Yıldız, Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığına Bülent Sezgin, 5. Bölge Müdürlüğüne Şahin Çılgın, 7. Bölge Müdürlüğüne Turgut Çangır, Burdur İl Tarım ve Orman Müdürlüğüne Mehmet Tuğrul, Orman Genel Müdürlüğünde açık bulunan Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğüne Birol Dündar ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünde açık bulunan Genel Müdür Yardımcılıklarına Muharrem Akyaka ve Cihan Soyalp getirildi.Kararlara göre, Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Mustafa Aksu görevden alınarak yerine Ayşe Ayşin Işıkgece atandı.Rize İl Tarım ve Orman Müdürlüğüne Murat Genç, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığına Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Ziya Alim atandı.TİCARET BAKANLIĞITicaret Bakanlığında açık bulunan Ticaret Başmüfettişliklerine Ticaret Müfettişleri Vehbi Günaydın, Güngör Yıldırım, Hamit Can Narttürk, İsmail Tüfekçi, Mustafa Hakan Kaşıkcı, Mehmet Mustafa Gül, Zeki Vural, Salih Çalal, Cengiz Turgut, Ayhan Doğan, Alperen Küçük, Ömer Ertuğrul ve Hasan Doğan görevlendirildi.Bartın Ticaret İl Müdürlüğüne Erhan Özcan, Denizli Ticaret İl Müdürlüğüne Cihat Özdemir, Düzce Ticaret İl Müdürlüğüne Çiğdem Acar, Eskişehir Ticaret İl Müdürlüğüne Cemil Kürkçü, Isparta Ticaret İl Müdürlüğüne Mehmet Akif Ülger, Muş Ticaret İl Müdürlüğüne Sadık Taşçı, Samsun Ticaret İl Müdürlüğüne Kürşat Turpçu ve Tokat Ticaret İl Müdürlüğüne de Ali Osman Sakar atandı.Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığında (TİKA) açık bulunan başkan yardımcılığı görevlerine Mahmut Zühtü Çevik ile Naci Yorulmaz getirildi.Kişisel Verileri Koruma Kurulu üyeliklerine Hasan Aydın ve Murat Karakaya, Adli Tıp Kurumu İkinci Adli Tıp İhtisas Kurulu Adli Tıp Üyeliğine Uzman Dr. Gülay Gündoğdu, Elektrik Üretim A.Ş Genel Müdürlüğünde açık bulunan yönetim kurulu üyeliğine Yakup Güler, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünde açık bulunan yönetim kurulu üyeliklerine Özgür Saç ve Tabip Gülbay, Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkan Yardımcılığına ise Şeref Demir atandı.
AA
Twitter, Trump'ın hesabını kalıcı olarak askıya aldı!
figure >
Twitter, ABD Başkanı Donald Trump'ın hesabını kalıcı olarak askıya aldığını açıkladı.
Twitter'ın güvenlik ekibinden yapılan yazılı açıklamada, "Trump'ın hesabından paylaştığı son mesajları ve bağlamlarını yakından inceledikten ve özellikle bu paylaşımların nasıl tepki aldığına baktıktan sonra, daha çok şiddeti kışkırtma riskinden dolayı, bu hesabı kalıcı olarak askıya aldık." ifadesi kullanıldı. Açıklamada, Twitter'ın, halkın seçilmiş yetkililerin ve dünya liderlerinin sesini duymasına olanak sağladığının altı çizilerek, "Ancak son yıllarda, liderlerin hesaplarının bizim kurallarımızdan daha üstün olmadığını ve Twitter'ı şiddeti yaymak için kullanamayacaklarını net bir şekilde belirttik. Politikalarımız ve uygulanma şekilleri hakkında şeffaf davranmayı sürdüreceğiz." bilgisi paylaşıldı. Öte yandan Twitter, Trump'ın daha etkin olduğu ve "realDonaldTrump" kullanıcı adına sahip hesabı kapatırken, ABD başkanları için açılan resmi "POTUS" kullanıcı adlı hesabın aktif olduğu görüldü./Archive/2021/1/9/071604394-oguzhan2021ocakaskiyaalindi.jpgTRUMP'TAN HESABINI ASKIYA ALAN TWİTTER'A "BİZİ SUSTURAMAYACAKSINIZ" MESAJI Trump, resmi Twitter hesabının kalıcı olarak askıya alınmasının ardından başkanlık makamının resmi hesabı olan "POTUS" hesabından yaptığı yazılı açıklamada, "Uzun zamandır Twitter'ın ifade özgürlüğünü yasaklamakta çok ileri gittiğini söylüyordum ve bugün Twitter çalışanları, beni susturmak adına hesabımı bu platformdan kaldırmak için Demokratlar ve radikal solcularla iş birliği yapmıştır." ifadesini kullandı. Kendisine oy veren 75 milyon kişiye hitaben ise Trump, "Twitter, özel bir şirket olabilir ancak hükümetin onlara sağladığı yasal koruma olmadan uzun süre hayatta kalmayacaklardır." değerlendirmesinde bulundu. Trump, Twitter'ın hesabını askıya alacağını tahmin ettiğini belirterek, "Birçok diğer site ile iletişim halindeydik ve yakın zamanda büyük bir duyurumuz olacak. Aynı zamanda yakın gelecekte kendi platformumuzu kurma ihtimallerini de değerlendiriyoruz. Bizi susturamayacaksınız." mesajını paylaştı.Twitter'ın, ifade özgürlüğünü sağlamadığını savunan Trump, "Twitter, dünyadaki en tehlikeli kişilerin özgürce konuştuğu ve aşırı solu yükselten bir platformdur. Bizi izlemeye devam edin." yorumu yaptı. Twitter, Trump'ın "POTUS" hesabından yaptığı açıklamayı da sildi "realDonaldTrump" kullanıcı isimli hesabı askıya alınan Trump, söz konusu yazılı açıklamayı başkanlık makamının resmi hesabı olan "POTUS" hesabından paylaştı. Ancak paylaşımdan kısa süre sonra Twitter, Trump'ın bu paylaşımını da sildi. GRAHAM'DEN TRUMP'IN TWİTTER HESABININ ASKIYA ALINMASINA TEPKİ Trump'ın Twitter hesabının kalıcı olarak askıya alınması, Cumhuriyetçi bazı isimlerin de tepkisini çekti. Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Twitter beni bu açıklamayı yapıyorum diye engelleyebilir ancak ben bu kadere razıyım: Trump'ın hesabını kalıcı olarak askıya alma kararınız ciddi bir hata. Ayetullah (Hamaney) tweet atabiliyor ama Trump atamıyor. Bu durum, Twitter'ı kimlerin yönettiğine dair çok şey anlatıyor." ifadeleriyle tepkisini dile getirdi.Sosyal medya şirketlerine koruma sağlayan 230 numaralı federal düzenlemenin kaldırılması için çalışacağının altını çizen Graham, "Büyük teknoloji şirketleri, eylemleri nedeniyle davalardan muaf olan tek Amerikan şirketleri, bunun nedeni de Kongrenin onları koruma altına almış olması." paylaşımı yaptı.TWİTTER, TRUMP'IN SEÇİM KAMPANYA EKİBİNİN HESABINI DA ASKIYA ALDI Sosyal medya platformu Twitter, kişisel hesabını kapattığı ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim kampanya ekibinin hesabını da askıya aldı. Trump'ın "realDonaldTrump" kullanıcı adlı hesabını, "şiddete teşvik" gerekçesiyle askıya alan Twitter'dan yeni bir adım daha geldi. Twitter, Trump'ın seçim kampanya ekibi tarafından kullanılan ve 2,4 milyon takipçisi olan "TeamTrump" adlı hesabı da askıya aldı.Söz konusu adımın, hesaptan Trump'ın Twitter'a tepki gösterdiği açıklamayı paylaşmasının ardından gelmesi dikkati çekti.Twitter, çarşamba günkü Kongre baskınının ardından Trump'ın hesabını 12 saatliğine askıya almış ve şiddete teşvik eden paylaşımların sürmesi durumunda hesabın kapatılacağını duyurmuştu.Sosyal medya platformları Facebook ve Instagram da Trump'ın paylaşımları nedeniyle, başkanın her iki platformadaki hesaplarını askıya almıştı.
AA
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 09 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları
figure >
Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz.
BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/8/223813948-a1.png/Archive/2021/1/8/223813869-1.jpg/Archive/2021/1/8/223816057-2.jpg/Archive/2021/1/8/223815541-3.jpg/Archive/2021/1/8/223813963-4.jpg/Archive/2021/1/8/223814979-5.jpg/Archive/2021/1/8/223814463-6.jpg
cumhuriyet.com.tr
‘AKP’nin yaptığı silahsız iç savaştır!’
figure >
Özdemir İnce, laik cumhuriyeti İslamileştirme fesadını ortaya koyuyor.
Özdemir İnce, yakın tarihimize ve günümüze ilişkin toplumsal, sosyal, siyasi alanlarda bütünlenen yazılarından oluşan Türk Aydınlanması ve Laiklik (Sia Kitap) isimli kitabının ilk bölümünde, Tanzimat’tan Birinci Meşrutiyet’e, İttihat Terakki’den Cumhuriyetin ilanına ve Cumhuriyet Devrimlerine kadar aydınlanma mücadelesinin siyasi ve ideolojik temellerini inceliyor. İkinci bölümde ise aydınlanmanın temeli olarak laikliğe ve özellikle AKP döneminde Türk siyasetinin laiklik karşıtı faaliyetlerine ışık tutuyor. Özdemir İnce ile kitabı üzerine konuştuk.Yazılarınızın hangi tarih aralıklarında yayımlandığını sorarak başlayalım söyleşimize?Kitapta 23 Nisan 2012 - 2 Haziran 2014 tarihleri arasında Aydınlık’ta yayımlanan yazılar yer alıyor. Bu fırsattan yararlanarak bir derdimi açmak istiyorum: Şairliğimle ilgi bir doktora tezi yazıldı, Dr. Soner Akpınar yazdı. Celal Soycan ve Metin Cengiz inceleme kitapları yazdılar. Ama bunların dışında dişe dokunur bir eleştiri yazısı yok. Oysa her biri 500-600 sayfalık 4 cilt olarak Tekin Yayınevi tarafından yayımlanacak 70 yıllık bir “yapıt” söz konusu. Dört kuramsal (poetika) kitabım üzerine tek yazı yayımlanmadı. Gazetelerde yayımlanan makalelerin toplandığı kitaplar hakkında tek yazı yazılmadı. Düşünce yazılarından korkuluyor ülkemizde. Yazmak için belki de ölmemi bekliyorlar. Çeviri yapmayı, programım tamamlanınca, yıllar önce bırakmıştım. Şiir yazmayı da 2019 yılında, Gençler İçin 50 Turfanda Miir’in yayımlanmasıyla bıraktım. Bu söyleşi ile kitaplarım hakkında söyleşi faslını da bırakıyorum. Yeter artık!TÜRKLÜK BİLİNCİYusuf Akçura’nın 1904 tarihli 32 sayfalık makalesinde irdelediği üç temel yöntem; Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük çerçevesinde “Üç Tarz-ı Siyaset”in önemini nasıl yorumluyorsunuz?Üç Tarz-ı Siyaset 1904 yılında yayımlandığı zaman önemli bir kitaptı. Günümüzde de tarihsel bir önemi var. Çokuluslu, çok dinli ve kültürlü bir imparatorlukta bir Osmanlı kimliği yaratmak mümkün değildi. İslamcılık da mümkün değildi. Abdülhamit tarafından desteklenen Panislamizim ise bir hayaldi. Türkçülük’e gelince Anadolu’nun cahil Türkleri kendilerini Türk saymıyordu. Halkta Türklük bilinci Cumhuriyetten sonra oluştu. Çok etnisiteli, çok dinli bir imparatorlukta ırka dayalı bir Türk ulusu yaratmak da simyacılıktan da öte bir şeydi. DİN VE DÜNYA PARSELLERİ AYRILMALIZiya Gökalp’in 1929 yılında kitaplaşan üçlü sorgulaması; Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak ne yönde bir ivme olarak nitelenmiştir?Bugün, sorunuzdaki üç “...leşmek”ten sadece muasırlaşmak (çağdaşlaşmak) önemlidir. Hedef Avrupa’nın uygarlık düzeyine erişmektir. Batı’nın tekniğini alıp kültürüne sırtını dönmek mümkün olmadığı gibi aynı zamanda bol çıkmazlı bir çelişkidir. Çünkü uygarlık, tanesini kemirip koçanını fırlatıp atacağınız bir mısır değildir. “Muasırlaşmak” bilimin ve aklın yöntemini ve erişim alanlarını kabul etmektir. İslam dünyasının büyük trajedisi buradadır: Hem akla ve bilime muhalefet edip bu ikiliyi İslamın doğmalarıyla çarpıştıracaksınız; hem Kuran’da, bilimsel çalışmaların ürünlerini onaylayacak ayetler arayıp bulacaksınız... Bunun mümkün olmadığına İslam dünyasındaki “vaziyetin durumu” tanıklık ediyor. Önce dinin egemenlik alanı ile dünyanın egemenlik alanındaki sınırı çizerek parselleri ayıracaksın! TÜRKİYE’DE YAŞARIMTarihte yaşamak istemediğiniz bir dönem var mı?İstememekle olmaz. İstemediğiniz şeyle, şeylerle mücadele edeceksiniz. İstediğiniz hale getireceksiniz onu. Bana başka ülkelerde güvenlik içinde yaşamam önerildi. Elbette resmen değil. Dostlar arasında. Yaşarsam Türkiye’de yaşarım, onu kimseye bırakmam.Türk, Türklük ve Anadolu emsal özdeşleşmesine ilişkin vargılarınız nelerdir?Greklerin Anadolu dedikleri, Haçlı Seferleri’nden bu yana Türkiye olarak tanımlanan topraklarda yerleşik Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik ve pasaportuna sahip insanların yurdudur burası. Bu kimlik ve pasaporta sahip insanlara da soy ve dinine bakılmaksızın, “Türk” denir. Türklük bir ırk değildir. TC’nin pasaport ve kimliğine sahip olmaktır.Lozan Konferansı öncesini Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay’ın gözünden nasıl aktarıyorsunuz?Evet! Lozan öncesinde Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa Cumhuriyeti hedefliyordu. Öteki iki paşanın böyle bir hedefi yoktu. Dahası karşıydılar. Ama daha sonra, uyum sağlamasalar da kabul ettiler.AKP’nin yaptığına iç savaş denebilir mi?Silahsız iç savaş elbette.Kahramanları olduğu kadar, hainleri de bol bir kitap desem haksızlık etmemiş olurum sanırım?Kahramanın olduğu yerde her zaman hain de vardır.DURUM ZOR AMA UMUTSUZ DEĞİLCumhuriyetin kurucu durakları olan Siyasi Devrimler, Toplumsal Devrimler ve Hukuk Devrimi başlıklarında gruplanan 15 yasadan bugün yerinde yeller estirilenleri sıralarsanız sizce hangileri başa güreşir?Durum zor ama umutsuz değil! Anayasa ve Devrim yasaları yerinde duruyor. Cumhuriyetçi hükümet kurulunca şoför de değişmiş olur. Çağdaş şoför kontağı çevirir ve marşa basar. Dosdoğru soralım: Kitapta üzerine yazdığınız bir dizi yazınızı bileştirdiğiniz Mahmut Esat Bozkurt’un Türk tanımı nedir?Siz, dedikleri gibi, Bozkurt’un gerçekten ırkçı/faşist olup olmadığını soruyorsunuz bana. Bozkurt ırkçı falan değildir. Dr. Reşit Galip gibi, Şükrü Saracoğlu gibi sol ulusalcı tutumlarıyla geleneksel mürteci tayfasının düşmanlığına hedef olmuş bir devrimcidir. Onlar Cumhuriyete “Halk Cumhuriyeti” derler. Atatürk’e doğrudan çatamayanlar bu değerli insanlara saldırmışlardır. Bunlardan birini Türk Aydınlanması ve Laiklik’te teşhir ettim. Bu kimse Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç oluyor. (Kitabın ikinci baskısında adı dipnotu olarak verilecek.)Kitabın 137. sayfasında söyle bir cümle vardır: [“Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en belirli zıddıdır. Yahudiler göçebe değil asalaktır.” Kavgam adlı kitabında Adolf Hitler mi söylüyor? Hayır efendim, Atatürk İhtilali adlı kitabında Mahmut Esat Bozkurt söylüyor.]Dur hele: Bunları Sabah gazetesi yazıcısı Engin Ardıç, 20.2.2010 tarihli ve “Bozkurtların Bilmemnesi” başlıklı yazısında yazıyor. Alıntıladığı cümle Hitler’in Kavgam adlı kitabından alıntı. M.E. Bozkurt, “Atatürk İhtilali I, II” (Kaynak Yayınları, 2003) adlı kitabının 50. sayfasında Hitlerciliği tanımlarken Kavgam’dan bu alıntıyı yapıyor. “Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik, o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en bariz zıddıdır. Yahudiler, göçebe değil sığıntıdır. Irkın muhafazası mevcudiyetinin gayesidir. Köylülük ırkın ambarı, muhafazasıdır.” (Hitler, Kavgam, III. Bölüm. Irk, Toprak ve Kan).Kendisi az buçuk tahsil gördüğü, milletin Kavgam ve Anadolu İhtilali’ni okumadığını (kendisi de baştan sona okumamıştır) düşündüğü için asparagas yapmaktadır. Kafası bu türden yalanlarla dolu. Bir gün, birinin çıkıp yaptığı haydutluğu yakalayacağını düşünmemiştir. Devrimlere ve devrimcilere çamur atarak, CHP karşısında kabadayılık yaparak para kazanır. Ayrıca, Dr. Abdullah Cevdet’in, Türk ırkını ıslah etmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirtmeyi düşündüğü iftirasına, Cumhuriyet düşmanı mürtecilerin çıkardığı yalana dayanarak yazı yazacak kadar da meslek ahlakından yoksundur!
Gamze Akdemir
Emniyet’in atamaları ‘keyfi’ bulundu
figure >
Mahkeme, 500 polisin eski görevlerine dönmesine hükmetti ama Emniyet, yargı kararına uymadı.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) geçen temmuz ve ağustos aylarında yaptığı atamalar mahkemelik oldu. İdare mahkemesi, tercih sunulmadan ve gerekçe gösterilmeden yapılan atamaların kanuna uygun olmadığına hükmederek Emniyet mensuplarının eski görevlerine dönmelerine karar verdi. EGM’nin mahkeme kararını yerine getirmediğini öne süren polisler CİMER’e başvurdu. Polis memurları ile Emniyet müdürlerinin de aralarında olduğu yaklaşık bin Emniyet mensubunun geçen temmuz ve ağustos aylarında ataması yapıldı. Ataması yapılan Emniyet mensuplarının bir kısmının henüz görev süresinin dolmadığı da öğrenildi. Polis memurları, herhangi bir tercih dahi sunulmadan atandıklarını savunarak kanuna aykırı atamaları yargıya taşıdı. İdare mahkemesine başvuran memurların birçoğu davayı kazandı. Bir kısmının ise görev yerinde kalmasına hükmedildi. Haklı bulunan emniyet mensuplarına ise İdare Mahkemesi’nin İdare Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesine göre 30 gün içerisinde eski çalıştığı görev yerine dönmesine karar verildi. EGM, idare mahkemesinin kararına uymayarak Bölge İdare Mahkemeleri’nden karar gelmesini bekledi. Bölge İdare Mahkemeleri de polis memurlarının eski görev yerlerine dönmesi yönünde karara imza attı. Ancak EGM’nin bu karara da uymadığı öğrenildi. İsmini vermek istemeyen bir polis memuru, sürecin kasıtlı olarak uzatıldığını belirterek “Yaklaşık beş yüz polis arkadaşımızın eski görev yerlerine dönmesi hakkında karar verildi ama EGM bu karara uymayarak bizi zor durumda bıraktı. İl ve ilçe Emniyet müdürlerinin keyfiyeti yüzünden zor durumda bırakıldık. CİMER ve EGM’ye başvurdum ancak yanıt gelmedi” şeklinde konuştu.
Çağatan Akyol
"Emri, depremde ölenlerden aldım"
figure >
Kalitesiz beton ürettiğini tespit ettiği bir beton firmasının sahibi, kendisine kestiği cezaları gerekçe göstererek ismini KHK listelerine yazdırdığı mimar Alev Şahin, 4 yıl sürdürdüğü “işimi geri istiyorum” eylemleri nedeniyle eylül ayından bu yana tutuklu. Kayseri Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan mimar Alev Şahin sorularımızı yanıtladı.
1999 depreminden sonra mimar olmaya karar verdiğini belirterek “İddia edildiği gibi direnme talimatını terör örgütlerinden değil, 1999 depreminde hayatını kaybeden insanlarımızdan aldım” dedi. “Deprem mi öldürüyor yoksa sermaye düzeni mi öldürüyor” diye soran Şahin, “Bu, ‘Neden depremde hep yoksullar ölüyor’ sorusuyla ilişkili aslında. Bu ilişkinin temelinde kâr, rant politikaları, çoğunluğu inşaat ve yan dallarla uğraşan vekillerin yasa koyucu olmaları her şeyi açıklıyor. Sermaye düzeni değişmedikçe, çarklar emekçiden ve halktan yana dönmedikçe sadece nasıl öldüğümüz değişecektir ne yazık ki” ifadelerini kullandı. ‘EMNİYET ÖRGÜT MÜ ARIYOR?’4 yıldır sadece işine iade edilmek için eylemler yaptığını dile getiren Şahin, kamuoyu desteğinden iktidarın rahatsız olduğunu söyledi. Örgüt bağı kurma zorlamasıyla kendisine verilen kamuoyu desteğinin bitirilmek istendiğini ifade eden Şahin şöyle konuştu: “Olmayan bir şeyi yani ‘örgüt irtibatın var’ demek için dostlarımızla içtiğimiz çayı, gazetecilerle telefon konuşmalarımızın tapelerini çıkararak kriminalize etmeye çalışıyorlar. Doğada her canlı varlığına yönelen her tehdide karşı direniş gösterir. Sorgusuz sualsiz işten atılıp açlığa mahkûm edileceğim ama direnmeyecek miyim? Betona ceza kesince PKK’li, ihraç edilince FETÖ’cü, 4 yıl direnince DHKP-C’li mi oluyorum? Emniyet bana örgüt mü arıyor? O olmazsa bundan tutturruz mu diyorlar?”
Zehra Özdilek
Vitrindeki Albümler
figure >
Sertab Erener ‘Ah Şişede La’l’ (Kala Music)
Sertab Erener 1994 yılında çıkardığı “La’l” albümünden kısa bir süre sonra çok istediği bir şeyi gerçekleştirmiş, o zamanlar yeni yeni popüler olan unplugged bir konser yapmıştı, televizyon için. Bu konserde “La’l” albümünde yer alan 10 şarkıdan (Mustafa Sandal bestesi “Büyü de Gel” dışında) dokuzunu karışık bir sıra ile çalmışlardı. Konser kadrosu da albümden biraz farklıydı; davulda Ahmet Altuğ, vurmalılarda Turan Üğrük, piyanoda Tarık Sezer, akustik gitarlarda Tahsin Endersoy ile Erdem Sökmen, basta Levent Yüksel yer alıyordu. Canlı Fişsiz adıyla çekilen kayıtlar, çeyrek asır boyunca İzzet Öz’ün çekmesinde uyumuş; Sertab ve arkasındaki müzisyenler bile kaydı çoktan unutmuşlardı. Ancak yakın zamanda Öz, zulayı patlatıp kayıtların plak olarak basılması fikrini ortaya atınca olanlar oldu; “La’l” albümünün tarihi akustik konseri ilk kez “Ah Şişede La’l” adıyla plak formatında piyasaya çıktı. Kayıtlar haliyle, anlaşılabilir nedenlerle çok parlak değiller ama bu durum yine de konserin güzelliğinden hiçbir şey eksiltmiyor. Son derece içten çalınmış bu konserin en güzel yanlarından biri Sertab’ın şarkı aralarında yaptığı kısa ve nahif konuşmalar. 1994 yılına ait kayıtlar ama plak sanki yepyeni.../Archive/2021/1/8/214922461-vitrin1-kulturmaxrnk.jpgSertab Erener ‘Ben Yaşarım’ (Kala Müzik)Sertab Erener’in çift plak halinde basılan yeni albümü “Ben Yaşarım”ın kapısını çaldığınızda, karşınızda genç ressam Dicle Çiftçi’nin harika grafik portrelerini buluyorsunuz. İçeri girdiğinizde (biri versiyon olmakla) 14 cesur şarkı tarafından karşılanıyorsunuz. Cesur, çünkü piyasa standartlarını zorlayan şarkılar, kalıpların dışına çıkan denemeler, yenilikten çekinmeyen korkmayan sound’larla dolu içerisi. “Ben Yaşarım”, Sertab’ın on üçüncü stüdyo albümü. Dört yıl önce çıkardığı “Kırık Kalpler Albümü”nün kısmen devamı, ancak ondan bir adım ileride. İleride olmasını sağlayan şey de ileriye bakan anlayışıyla birlikte, Sertab’ın geçmişindeki çalışmalara da uzanıyor oluşu. Sertab, kariyerinin satırlarını uzattıkça kişisel hesaplaşmalara ve sosyal muhasebelere eskisinden daha fazla giriyor. Örneğin burada Björk’vari elektronik şarkı “Aç Sesini”, üzeri örtük sistem eleştirisi yapması nedeniyle önemli. Yapımcılığını gitarcı eşi Emre Kula ile üstlendiği albümde ikilinin yanı sıra Sezen Aksu, Can Bonomo, Doğan Duru, Ersel Serdarlı imzalı parçalar var. Albüm, gitar ağırlıklı pop tarzında, ince düşünülmüş, sağlam düzenlemelere sahip, akılda kalıcı şarkılara ev sahipliği yapıyor; genel havası ise umutlu ve olgun.
Murat Beşer
İhracatçı yeniden umutlandı
figure >
İstanbul Sanayi Odası İhracat İklimi Endeksi, geçen ay 50.5 puana çıktı.
Geçen yılı 2019 yılına kıyasla yüzde 6.3 düşüşle 169.5 milyar dolar dış satımla kapatan ihracatçılar, yeni yıla daha umutlu giriyor. Bunu ortaya koyan önemli verileriden birini, dün İstanbul Sanayi Odası (İSO) açıkladı. İSO Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi, aralık ayında yeniden 50 puanlık eşik değerin üzerine çıkarak 50.5 oldu. Bu değer kasım ayında 48.9 puandı. Kasım ayındaki kısıtlamaların ardından Avrupa’nın bazı bölgelerinde Covid-19 salgınına yönelik sınırlamaların gevşetilmesi, ihracat pazarlarının talep koşullarındaki güçlenmede etkili oldu. BELİRSİZLİK SÜRÜYORTürk imalat sanayi ihracat pazarının yaklaşık yüzde 5’ini oluşturan ABD’de devam eden büyüme, Avrupa’daki toparlanma işaretleri ve Ortadoğu’nun bazı bölgelerindeki iyileşmeler, ihracat iklimindeki güçlenmeyi destekledi. Endeks hakkında değerlendirme yapan IHS Markit Ekonomi Direktörü Andrew Harker ise şu noktaya dikkat çekti: “Salgın geniş çapta yayılmaya devam ettiği için yakın gelecek halen yüksek derecede belirsizlik taşıyor. Ancak aşı alanında yaşanan gelişmeler, ihracatçılar için 2021 yılının ilerleyen dönemlerinde daha güvenilir talep iyileşmeleri olabileceği yönünde umut veriyor.”
cumhuriyet.com.tr
Godot’yu bekler gibi reform bekliyoruz
figure >
Reformların sürekli dillendirildiği halde bir türlü yapılamaması tepki çekiyor. Ekonomist Cevdet Akçay: “Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım.”
Kurdaki artışı dizginleyebilmek için eldeki kısıtlı rezervleri eritme, büyümeyi krediler üzerinden sağlama gibi temel hataların yapıldığı ekonomide, bu yıl da batık kredilerin artması, yüksek enflasyon ile yüksek işsizliğin sürmesi ve hanehalkındaki yoksulluğun artması bekleniyor.Koç Üniversitesi ile TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen panelde, yıllardır halı altına süpürülerek ötelenen sorunlarla artık yüzleşilmesi gerektiği, ertelemeye vakit kalmadığı vurgulandı. /Archive/2021/1/8/204022079-1.jpgEkonomist Uğur GürsesSİYASET NORMALLEŞMELİMevcut ekonomik krizin yanında bir de politika krizi olduğuna dikkat çeken ekonomist Uğur Gürses, ancak siyasetin normalleşmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla sorunların çözülebileceğini bir kez daha yineledi. Bugüne kadar, sorunların yabancı sermaye akışıyla ötelendiğine, son 2-3 yıldır da kredi büyümesiyle pansumanlandığına dikkat çeken Gürses, “Artık böyle bir imkân yok. Aşırı bir kredi genişlemesiyle şirketler borçlu. Dışarıdan para gelmiyor. Gayrimenkul hariç doğrudan yatırımlar 2003’ten bu yana ilk defa negatife döndü. Buna eşlik eden sermaye çıkışları ve istihdam kaybı var. Durgunluk belirginleşecek. Şirketlerin bilançoları küçülecek. Bir kısmı batacak. İşsizlik artacak. Bunlar hanehalkları nezdinde bir yoksullaşma yaratacak” dedi.Gürses, şöyle devam etti: “Toplum, 1994 ve 2001’de siyaseti değiştirmiş. 2019’da da bunun sinyalleri verildi. Bundan sonraki süreçte demokratik yollarla siyasetin değişeceğini düşünüyorum, kimse karamsarlığa kapılmasın.”/Archive/2021/1/8/204022408-2.jpgTÜSİAD Başekonomisti Gizem Öztok AltınsaçMERKEZ HAVLU ATTIEkonomi yönetiminin çok büyük iki hata yaptığını dile getiren TÜSİAD Başekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, bunları “düşük rezervlere rağmen kuru sabitlemeye çalışmak” ve “muazzam krediler” olarak sıralarken; Koç Üniversitesi Ekonomi Profesörü Selva Demiralp ise pandemiye çift haneli enflasyonla yakalanmanın ve diğer hatalı politikaların nasıl ayak bağına dönüştüğünü anlattı.Demiralp, şöyle konuştu: “İhtiyaç duyulduğu zamanda ve miktarda ekonomiye para sürebilmek aslında bir lüks. Ve biz bu lükse sahip değildik. Enflasyon pahasına büyümeye çalışmak ayak bağı oluyor. Bir de elinizdeki rezervleri, kuru kontrol altına almak için eritmek bir intihar. Elde rezerv kalmayınca havlu atmak zorunda kalındı. Duvara çarpma noktasına gelince de tekrar geleneksel Ortodoks para politikalarına dönüldü. Bu daha erken yapılmalıydı.”Ekonomist Cevdet Akçay ise şöyle konuştu: “Reform kelimesinin arkasındaki muğlaklıktan sıkıldım. Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım.”/Archive/2021/1/8/204022908-3.jpgTÜSİAD Başkanı Simone KaslowskiGÜVEN ZAMAN ALACAKGelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranı yüzde 3-4 bandında düşük seyrederken, Türkiye’deki enflasyonun yüzde14’lerin üzerinde olduğuna dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, ekonomide güven ortamı yaratmanın ilk koşulunun düşük enflasyon olduğunu vurguladı.“Ekonomide yeniden güven sağlamanın uzun bir zaman alacağını bilerek doğru adımlarla ilerlemeliyiz” diyen Kaslowski, “Bir ekonomide istikrar sağlamadan, önümüzü görmeden ve güven ortamı inşa etmeden kalıcı büyüme sağlanamaz. Sağlıklı yatırım ve üretim kararları almak da imkânsız hale gelir. Önümüzde enflasyonla mücadelede oldukça uzun bir yol var. Bu yolun zorluğunu bilerek tüm ekonomik aktörler tarafından tam mutabakat sağlanmasının son derece kritik olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.KAYNAKLAR İSRAF EDİLİYORParanın değersiz olduğu ekonomilerdeki belirsizliğe ve plan yapılamadığına değinen Kaslowski, şöyle devam etti: “Böyle bir ortam, reel kesimin herhangi bir üretim ya da yatırım kararı almasını zorlaştırıyor ve arzu ettiğimiz büyümeye ulaşamıyoruz. Aksi şekilde, yüksek enflasyonla mücadeleyi erteleyip, her ne pahasına olursa olsun büyüyelim dediğimizde de var olan kaynaklarımızı tasarruflu kullanamayarak israf ediyoruz. Ve yine bu süreç büyüme üzerinde baskı ile sonuçlanıyor. Ülkece bu sarmaldan çıkmalıyız.”
Gamze Bal
Uzmanlar ABD Kongresi’ne ‘Trump’ baskınını değerlendirdi: ‘ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü’
figure >
ABD Başkanı Donald Trump’ın yönlendirdiği göstericilerin ABD Kongre binasına baskınıyla yaşanan gelişmelerin ABD iç ve dış siyasetinde yaratacağı sonuçlar tartışılıyor. Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. İlhan Uzgel, yaşananları “ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü” olarak nitelendirirken Prof. Dr. Mustafa Türkeş, “Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü” diye konuştu.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş, Trump’ın Amerikan siyasetinde merkez sağa oturduğunu, Demokrat Parti’nin de benzer bir konumda olduğunu belirtti. “Kongre’de yaşananlara baktığımızda ise Amerikan siyasetinin, merkezin dışındaki unsurlara açık hale geldiğini görüyoruz” diyen Türkeş, şu görüşlerini dile getirdi: “Bundan sonra hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat parti içinde tartışmaların başlayacağını söyleyebiliriz. Joe Biden’ın, Demokrat Parti içinde büyük sermaye ile ilişki içinde olduğu kanadı temsil ettiğini biliyoruz. Öte taraftan ittifak yaptığı gruplar arasında kendini sol olarak tanımlayanlar da var, bunlar arasındaki ilişki nereye evrilecek? Amerikan toplumunda anlamlı bir sol çıkışla sisteme çekidüzen vermeye yönelik bir hareket gelişebilir, öte taraftan daha sağa kayma riski de var. Trump’ı, Cumhuriyetçi Parti içinde kendi örgütü savunmadı. Orada da bir yeniden yapılanma ve müzakereler başlayacaktır. Trump’ın büyük sermaye dışındaki gruplarla nasıl bir ilişki kurduğunun anlaşılması gerekiyor.”‘SONRAKİ SEÇİM SÜRECİ İÇİN HAMLE’Trump’ın, Biden’ın seçilmesinin tescilini ötelemek için bir hamle yaptığını kaydeden Türkeş, “Hiç düşünülmeden yapılmış bir hamle gibi görünmüyor ama iyi düşünülmüş bir hamle değil. Burada Trump’ın başka bir hesabı olabilir, seçim sonrası sürece yatırım yapıyor olabilir. Cumhuriyetçi Parti içinde de mücadeleler mevcut” diye konuştu.‘ABD’NİN HEGEMONİK LİDERLİĞİ SONA ERDİ’Türkeş, ABD’nin küresel konumu açısından ise yaşananların Amerikan hegemonyası için ciddi bir olay olduğunu dile getirdi. “Çünkü Soğuk Savaş boyunca ABD demokrasisi kendi içindeki denge-denetleme gibi unsurlarıyla tüm dünyaya örnek olarak gösterildi. Fakat Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü. ABD sisteminin başındaki Trump çıkıp açık açık ‘ben iktidarı devretmek istemiyorum’ dedi. Trump bunu söylerken akıl sağlığı yerinde olmadığı için yapmıyor, bunu gayet planlı bir şekilde yapıyor. Buradaki hesabı, kendi kitlesinin başka yere gitmesini önlemek. Trump, önümüzdeki dört yıl boyunca buna oynayacak, öyle görünüyor” dedi. Biden’ın ise tüm seçim propagandasını ABD’nin küresel konumunu düzelteceği söylemi üzerine kurduğuna işeret eden Türkeş, “Fakat gelinen noktada Biden yönetiminin bu düzeltmeyi yapabileceği üzerinde de soru işaretleri bulunuyor. Hegemonyasını yeniden üretmeye çalışmak için başlayacağı yer Avrupa olacaktır. Bu politika çalışır mı, burada da soru işareti var. ABD, eskisi gibi dilediği şeyi yaptırabileceği, ‘hegemonik düzenin lideriyim’ diyebileceği bir konumda değil” ifadesini kullandı.Prof. Dr. İlhan Uzgel ise “Hem Pence hem Pompeo hem de Lindsey Graham’ın kendilerini Trump’tan ayrıştırdıklarını gördük, bu olayı bir kırılma noktası olarak gördüler. Çünkü bu girişim siyasetin meşru sınırlarının dışına çıktı, dolayısıyla kendilerini hukuken ve siyaseten bunun dışında tutmaya çalıştılar” görüşünü dile getirdi. ‘OTORİTER LİDERLER SEÇİMLE GİTMEK İSTEMİYOR’Uzgel, “Amerikan ve dünya tarihi açısından çok önemli bir olay, siyasi bir 11 Eylül vakası yaşandı. Otoriter yönetimler açısından dikkat çekici bir yönü var bu olayın, ABD’de de olsa otoriter liderler seçimle gitmek istemiyor. Seçimle gelenlerin seçimle iktidarı bırakmak istemedikleri bir döneme girdik. Bunu Rusya’dan, İsrail’e, Türkiye’ye örneklerini görüyoruz. Bu açıdan tersinden bir örnek olarak görüyoruz” dedi.Trump’ın iktidarı bırakmamak için darbe benzeri son bir hamle yaptığını kaydeden Uzgel, “Kendisine yönelik bir yargılama olabilir. Çünkü ortada meclisin çalışmasını engelleme suçu var, halkı galeyena getirmek, kışkırtmak gibi suçlamalar da yöneltilebilir. Eğer burada bir yargılama olursa simgesel bir önem taşıyacak ve bir mesaj olacak. Böyle bir gelişme seçilmiş otoriterlerin siyaset yapma biçimleri ve bunun sınırlarını göstermesi bakımından önemli olur” diye konuştu.Trump’ın ABD’de “sağ popülizm” damarını açığa çıkardığına dikkat çeken Uzgel, “ABD’nin güney eyaletlerinde aşırı sağ fikirler çok güçlü. Bunun üzerine küreselleşme eklendi, gelir dağılımının giderek bozulması, orta sınıfın gelirden aldığı payın artmaması gibi faktörler eklenince popülist liderler için uygun bir zemin oluştu. Trump da bunu kullandı. Obama döneminde çok kültürcü söylem en üst noktasına ulaşmıştı. Trump dönemi de bunun karşıtını oluşturdu, bu da diyalektik bir şey. Şimdi tekrar Biden, çok kültürcü bir politikaya dönmeye çalışıyor” dedi.
Hüseyin Hayatsever