Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 10.22.2025, 07:58 PM (GMT)

Moskova'da açılan 'Stal'in Döner' sosyal medyayıkarıştırdı

Moskova'da açılan 'Stal'in Döner' sosyal medyayı karıştırdı figure > Sosyal paylaşım platformu Facebook'un Rus kullanıcıları, Moskova'da açılan ve Sovyet lideri Josef Stalin'in adını taşıyan bir dönerciyi tartışıyor. Facebook kullanıcılarından Olga Marşeva, "Voykovskaya metrosu yakınlarında bir yerde. Serviste, (Sovyet Birliği'nin gizli polis teşkilatı) NKVD memurları, menüde '(SSCB İçişleri Halk Komiseri Lavrentiy) Berya'dan tkemali soslu' döner (eti neden en iyisi sormayın). Tam bir cehennem çöpü" paylaşımında bulundu.Dönerci sahibinin böyle bir pazarlama yöntemine başvurması sosyal medya kullanıcılarını kızdırdı.Bazıları, "Tamamen delirdiler" derken, "Köksüz ve vicdansız ahlaksızlar. Üstelik hafızaları da yok" ifadelerinin yer aldığı paylaşımlar da yapıldı.Ancak 'Stal'in Döner'i olumlu karşılayanlar da oldu.Konsepti, tartışmak üzere PR bloğuna alacağını belirtenlerin yanı sıra, takipçilerden biri, dönerciyi eleştirenleri hedef alarak "Gözünüzdeki merteği görmüyorsunuz, değil mi?" ifadelerini kullandı.? ?????? ????????? ?????????? ??????. ??? ???????? ???????? ??? ? ??????? ?????? ?? ????? ? ?????? ???????.Alex Tversky paylaştı: 7 Ocak 2021 Perşembe cumhuriyet.com.tr

CumhurbaşkanıErdoğan'ın ardından: Soylu'dan Kaftancıoğlu'na ağır hakaretler!

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ardından: Soylu'dan Kaftancıoğlu'na ağır hakaretler! figure > İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında ağır ithamlarda bulundu. Soylu, "Canan Kaftancıoğlu, terör örgütlerinin soytarısıdır" dedi. Twitter hesabından açıklamada bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şunları kaydetti:"Canan Kaftancıoğlu, terör örgütlerinin soytarısıdır.CHP İstanbul İl Başkanı DHKP-C, PKK/KCK ve MLKP Terör Örgütlerinin elemanıdır.DHKP-C ve PKK/KCK propagandası yapmaktan İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesindeki 2019/171 esas no’lu dosya kapsamında 1 yıl 8 ay ceza almıştır . MLKP’nin sözde kurucu liderlerinden Hasan Ocak, PKK’nın kurucularından Sakine Cansız, DHKP-C’li Ebru Timtik... Sözde liderleştirdiği teröristlerden sadece bir kaçıdır"/Archive/2021/1/9/164047156-screenshot10.jpgSoylu, dün de Kaftancıoğlu için,  "Buradan sormak istiyorum, bir siyasi parti il başkanının, üniversitedeki bir rektör atamasında oranın önüne terörle iltisaklı militanlarıyla beraber gelenlerin içerisinde ne işi var? Bu ülke, çok badire geçirdi, çok zorluklardan geçti, bu tip militan ruhlu insanları da ülkenin huzurunu bozmak isteyen siyasileri de çok gördü. Ama bu tezgaha bu ülke bir kez daha düşmez. Vandallar gibi üniversitenin kapısını kırdılar, orası bilim yuvası" ifadelerini kullanmıştı./Archive/2021/1/9/164657963-121405501-screenshot10.jpg"CHP'Lİ İL BAŞKANLARI  HAKLI MÜCADELENİN YANINDA OLUR"Kaftancıoğlu Soylu'nun açıklamalarına Twitter'dan cevap vermişti.CHP'nin ve CHP'li il başkanlarının, illerindeki tüm kesimlerin sorunlarıyla ilgilendiğini ve haklı mücadelenin yanında olduğunu belirten Kaftancıoğlu şunları ifade etmişti:"Kibir göstermez davetlere de icabet ederler. Kıskanmayın ne olur, çalışın sizin de bizler gibi il başkanlarınız olur."ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cuma namazının ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olaylar üzerinden CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nu hedef alarak, "Öğrenciler bu işin içinde değil. Bu işin içinde teröristler var. Öğrencilerle alakası olmayan CHP'nin İstanbul İl Başkanı orada. Kendisi DHKP-C militanıdır" dedi.CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, kendisini ‘DHKP-C militanı’ olmakla suçlayan AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yanıt vererek “Bu saçma suçlamasına ilişkin elinde hangi delili varsa derhal kamuoyuna açıklamak zorundadır. Suç duyurusunda bulunacağımı ve ayrıca tazminat davası açacağımı kamuoyuna duyururum” demişti. cumhuriyet.com.tr

Trump’ısosyal medyadan atmak aşırılıkçısöylemleri engeller mi?

ABD Başkanı Donald Trump'ın 8 Ocak günü Twitter'da 'kalıcı olarak' askıya alınması, 'platformsuzlaştırma' (de-platforming) tartışmalarını tekrar gündeme getirdi. Peki, bu stratejiden sonuç alınabilir mi? Kadir Has Üniversitesi'nden Akın Ünver yazdı.Habere Gitmek için Tıklayın

Altun'dan 'basınözgürlüğü' mesajı: 20 yılöncesine kıyasla...

Altun'dan 'basın özgürlüğü' mesajı: 20 yıl öncesine kıyasla... figure > Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. CHP bugün yayımladığı raporda '2020 yılında 97 gazeteci sansür nedeniyle istifa etti, basın mensupları yazacak mecra bulamıyor' derken; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun,"Ülkemizde basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti alanı da 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde genişletilmiş ve güvence altına alınmıştır" ifadelerini kullanması dikkat çekti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 10 Ocak C¸alıs¸an Gazeteciler Gu¨nu¨ dolayısıyla yayımladığı mesajında, “Demokratik, ahlaki ve toplumsal sorumluluk bilinciyle mesleğini ifa eden haber emekçilerinin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyorum.” dedi.Altun, mesajında özetle şunları söyledi: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ: Türkiye’nin son yıllarda her alanda kat ettiği ilerleme, medyada da çeşitliliğe sahip özgürlükçü bir ortamın oluşmasıyla kendini göstermektedir. Ülkemizde basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti alanı da 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde genişletilmiş ve güvence altına alınmıştır. Bu gerçeğe rağmen ne yazık ki bu kavramlar içeride ve dışarıda Türkiye karşıtı çevrelerce çarpıtılmış değerlendirmelerle istismar edilmekte, aleyhe algı oluşturmak için mesnetsiz yorumlarla kullanılmaya çalışılmaktadır.HAKİKATİN TEMSİLCİSİ: Basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti kavramlarının terör örgütlerinin propagandasını yapma, vatandaşlarımız arasında ayrımcılık, nifak ve nefret tohumları serpme ya da vesayet ve darbe dönemlerini yüceltme gibi ifsat edici emeller için kalkan olarak kullanılmasına, herkesten önce 'hakikat temsilcisi' olan gazetecilerin müsaade etmemesi gerekmektedir.MEDYA MENSUPLARININ DESTEKÇİSİ OLMAYI SÜRDÜRECEĞİZ: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak, mesleki ilkelerden ödün vermeden görevlerini ifa ederken, ülkemizin gelişmesine ve ilerlemesine, birlik ve beraberlik ikliminin güçlenmesine katkıda bulunan kıymetli medya mensuplarımızın her zaman destekçisi olmayı sürdüreceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında fedakarca görev yapan gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü tekrar kutluyor, görevleri başında vefat eden gazetecilere Allah’tan rahmet diliyorum." cumhuriyet.com.tr

FatoşGüney: Aynıyolu bir kez bile düşünmeden yine yürürüm

Fatoş Güney: Aynı yolu bir kez bile düşünmeden yine yürürüm figure > Fatoş Güney ile zorluklara göğüs gererek serpilen, cezaevi, sürgün, ayrılık gibi çetin süreçlerle daha da güçlenip büyüyen masalsı aşkı ve Yılmaz Güney’in bilinmeyen gerçeğini tüm detaylarıyla konuştuk Fatoş Güney ile yeni kitabı Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun için buluştuk ve doyumsuz bir sohbet ettik. Çok zarif, özel ve güçlü bir kadın. Zorluklara göğüs gererek serpilen, cezaevi, sürgün, ayrılık gibi çetin süreçlerle daha da güçlenip büyüyen masalsı aşkı ve Yılmaz Güney’in bilinmeyen gerçeğini tüm detaylarıyla konuştuk. - Bu kitap Yılmaz Güney gerçeğini anlatmak için mi yazıldı?Yılmaz Güney gerçeğini göstermek için yola çıktım. Bugüne kadar hakkında birçok kitap yayınlandı ancak ben hiçbirinde gerçek Yılmaz’ı bulamadım. Biz çok uzun bir dönemi birlikte paylaştık. 16 yıl gibi bir süre beraberdik, çoğunlukla demir parmaklıklar arkasındaydı ama yine de birlikteydik. Sanıyorum en gerçeğe yakın bu kitap oldu.- 17 yaşında güzel, henüz öğrenci bir genç kız. Bir gün karşısına kendinden büyük, çok farklı bir çevrede yetişmiş bir Yeşilçam oyuncusu çıkıyor. Nasıl tanıştınız? Ve cidden ilk görüşte aşk mıydı?  (Gülüyor) Hayat tesadüflerden ibaret.  Bir arkadaşımla filmin çekildiği seti görmeye gittik. Yılmaz Güney adını o güne kadar hiç duymamıştım. Hatta “Ediz Hun, Kartal Tibet, Türkan Şoray olsaydı keşke, onları görmüş olurdum” diye içimden geçirmiştim. (gülüyor) Tanıştık.  Biraz daha vakit geçirsek ağabey diye görebileceğim birisi olarak düşündüm hatta. Ancak o ertesi gün beni tekrar sete çağırarak evlenme teklifi etti. Çok şaşırdım, şok oldum. “Siz dalga mı geçiyorsunuz benimle, böyle bir şey olabilir mi? İnsan ilk gördüğü kişiye tanımadan evlenme teklifi eder mi?” dedim. “Sen insan sarrafı nedir bilir misin?” diye sordu. (gülüyor) Yeşilçam’ın çemberinden geçmiş, deneyimli bir insandı. İnsan sarrafıydı cidden. İlgisinden, kişiliğinden, halinden, tavrından, gülüşünden, bakışından her şeyinden etkilendim. Muş’ta askerliğini yaparken bir yıl boyunca uzun mektuplar yazıp kendisini anlattı. “Boynu Bükük Öldüler” kitabını okudum, hayata bakışım değişti. Kitapta; Çukurova insanları, Yılmaz’ın geldiği hayat vardı. Sonunda ailemin razı olmayışına rağmen evlenme teklifini kabul ettim.- Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?Ailemi çok üzdüğümü düşünüyorum. Onlar için büyük bir yıkımdı. Bir mektup bırakarak evi terk ettim. Ancak Yılmaz bende tarifsiz bir güven yaratmıştı. Söyleyeceklerinin hepsini yapacağına inanmıştım. Kişiliği çok etkili olmuştu. Söylediklerini yaparken diğer bir yandan da kader ağlarını ördü (gülüyor).- İlişkinizin ilk yıllarında size yazdığı mektuplarda hep kendini anlatan ve sizi tanımlayan, şekillendiren hatta “benim aşkım senin için başarıdır” diyen bir Yılmaz Güney var. Bundan hiç yorulmadınız mı, kırılmadınız mı? Tabii tabii. O sözü üzerine ayrılmaya karar verdim ve “sen mektepli kız küçüktür diye düşünmüşsün ama sandığın kadar değil” diye bir mektup yazdım ve bana verdiği yüzüğü, küçük kol saatini iade ettim. Ama sonradan beni yine birlikte olmaya ikna etti. (gülüyor)- Diğer bir yandan da sizi hep yanında, eksikliklerini tamamlayan bir yoldaş gibi görmüş sanki..Yılmaz, “senin lisanların var, sinema kitapları okuyabilirsin, sinemada bana asistanlık yapabilirsin, ilerde sen de film yapabilirsin” şeklinde ileriye dönük planlar yapıyordu. Ortak hayallerimiz vardı. Ev hanımı olarak kalmamı hiç istemedi. Beraberliğimiz boyunca da hem kendi hayatının hem de gerçek hayatın içine ortak etti. Birlikte yol aldık.- Cezaevinde geçen yıllar, askerlik ve uzun ayrılıklar. Hiç bitmeyen büyülü bir aşk. Sevginiz ayrılıklarla besleniyor muydu?İki sevgili uzak kalınca birbirini daha yüceltiyor, değerinin farkına varıyor. Sevgimiz mutlaka ayrılıklarla daha da büyüdü.- Hiç umutsuzluğa kapılıp yeter artık dediğiniz bir dönem oldu mu? Dedim ama Yılmaz o kadar güçlü bir kişilikti ki. Taş duvarların, demir parmakların arkasından bile bana ışığını, duygularını, sevgisini geçirebiliyordu. Bu nasıl bir mucizeydi. 25 yaşlarında genç bir kadınla, 10 yıl duvar arkasındaki bir adamın aşkı nasıl sürer? Bunu düşündüğüm zaman sıra dışı, olağanüstü, masalsı bir aşk yaşadığımızı düşünüyorum.  - İstanbul’a ilk geldiğinde Bebek’te yaşlı bir madamın pansiyonunun kapısını çalıyor ‘Ne için geldin?’ sorusuna İstanbul’u fethetmek için cevabı veriyor. O yaşta bir genç için müthiş bir özgüven. Her zaman kendine ve zekâsına çok güvenir miydi? Güvenirdi. Büyük bir özgüveni ve azmi vardı. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz derler ya. Yılmaz da o kadar azimliydi ki, yapmayı istediklerini kafasında planlar ve adım adım gerçekleştirirdi.- Çok çalışır mıydı?Çok çalışkandı. Gece saat 03.00’de kalkar daktilosunun başına geçer ve senaryosunu yazardı. Birkaç saat uyuyup sürekli çalışırdı. Çalışmadan bir şey olmuyor, çok çalışmak lazım. Düşünmek, istemek yapmanın anasıdır Ebrucum.- Yazar olma umutları, Atıf Yılmaz’la tanışma ve kamera arkasından kamera önüne zorunlu geçiş. Hikâyeyi sizden dinleyelim mi?İstanbul’a ilk geldiğinde daha çok yönetmenlik yapmak istiyor, aktörlük pek düşünmüyormuş. O dönem de Cumhuriyet gazetesinde çalışan Yaşar Kemal’le tanışıyorlar. Yaşar Kemal’e “ben küçük bir öykümden ötürü ceza aldım ve hapiste yatıcam” diyor. Yaşar Kemal de şaşırarak “küçük bir öyküden mi?” diye soruyor. O da evet “beni komünizm propagandası yapmakla suçluyorlar, oysa ben komünizmin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum” diyor. Yaşar Kemal’le aralarında bir yakınlık doğuyor ve hikâyeciliğinden Yılmaz’ı Atıf Yılmaz’a yönlendiriyor. Atıf Yılmaz da o sırada bir senaryo üzerinde çalışıyor. Yılmaz bu çalışmanın içine dahil oluyor ve farklı fikirler sunuyor. Bunun üzerine Atıf Yılmaz filminde oynatıyor ve sinemaya adım atmış oluyor.   - Yaşar Kemal ile büyük dostluk ilk ne zaman çatırdamaya başladı?Yunanistan’daki Akdeniz Uluslararası Kültürel İşbirliği toplantısına davet edildik. Türkiye’den Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli’nin de katılacağını söylediler. Özellikle yıllar sonra Yaşar Kemal’i göreceğimiz için çocuklar gibi şendik. Adaya vardığımızda ilk olarak Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli’nin toplantıya son anda katılmaktan vazgeçtiklerini öğrendik. Bu bizim için çok yıpratıcı oldu. Bilhassa Yılmaz’a “oğlum” diyen Yaşar Kemal’in bizimle buluşmaktan, birlikte görüntü vermekten çekinmesi içimize dert olmuştu. Türkiye’de Yılmaz’a karşı yürütülen kara propagandanın haddi hesabı yoktu, bu yeterince can sıkıcı değilmiş gibi insanların bizden el etek çektiğini görmek moral bozucuydu. 12 Eylül dönemiydi, çekindiler, gelemediler  ama çok kırıldık tabii ki. - Sinemada yükseliş dönemi çok karışık ve gürültülü. İdealist bir düşünce adamının yoldan çıkması adeta. Ancak sizinle tanıştıktan sonra her şeyi geride bırakıp yeni bir yol çiziyor. Tam olarak bu dönüş nasıl oldu?Bu dönüş kendi isteğiyle, kendi içinde bulunduğu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Benimle tanışıp hayatını birleştirmeye karar verdiği zamandaki duygusu da buydu. Askerden dönmüştü. Eski hatalarından, çevresinden kurtulup hayatında yeni bir sayfa açmak istiyordu. Bu isteği benimle olan ilişkisinde de büyük rol oynadı. Ben de ona vesile oldum. Birbirimize tutunduk. Yılmaz istediğini başarıyordu. Tabii ki yüzde 100 mükemmele ulaşmak mümkün değil. Hayat bu. Önünüze bir çok engel çıkarıyor. Her zaman çok büyük gayret içerisindeydi.- Çok zeki, vicdan sahibi ve duyarlı bir kişi neden bu kadar şiddete düşkün biri olarak lanse edildi? Şiddete mi düşkündü yoksa haksızlığa mı tahammül edemiyordu?Asla şiddete düşkün biri değildi. Şiddete karşıydı. Benim delikanlılık filmleri dediğim dönemde elinde silahlar, düşmanlar vs. O filmleriyle kişiliği o kadar iç içe geçmişti ki bir dönem hangisi gerçek, hangisi film ayırt edemeyip karıştırmış, savrulmuş. Gördüğü her haksızlığa karşı çıkan bir tepki göstermeye başlamış, ben o dönemleri bilmiyorum. Sonradan anladığım bu oldu. Şiddet gösterdiğine hiç tanık olmadım. Zaten olsaydım dayanamazdım. Ben de Arnavut kadınıyım (gülüyor).- Yılmaz Güney çekeceği filmleri kare kare önce kafasında canlandırıp daha sonra senaryolaştırıyor muydu? Kare kare canlandırıyordu hatta oyunculara da oynuyordu. Örneğin Yol filmi için Tarık Akan ve Halil Ergün’e hapishane ziyaretlerinlerinde canlandıracakları karakterleri anlatıp oynardı. Nasıl bir ışıkta o sahneyi görmek isteğini belirtmek için saatleri yazardı. Ancak bu kadar detaylı senaryoları sadece hapishanede yazdı. Daha önce senaryosuz film çekerdi. Umut filmi senaryosuz çekilmiştir mesela. - Adana’ya ilk gidişiniz ve İstanbul’a farklı bir Fatoş olarak dönüşünüz. Nasıl bir sorgulama içindeydiniz?Çukurova’daki hayatı görünce ve İstanbul’a kendi hayatımıza geri dönünce büyük bir rahatsızlık hissettim. İnsanlar çadırlarda yaşarken yarınları yokken biz böyle lüks içinde yaşayamayız, bütün bunlardan vazgeçelim, gidip bir gecekonduya yerleşelim, hatta ben işçi olarak çalışayım, hayatımı kazanayım dedim. Tabii bu düşüncelerin hepsi çocukça ve gerçekten uzaktı. Yılmaz da “bizim yaşam tarzımızı değiştirmemiz olanaksız. Bizim amacımız herkesi iyi bir yaşam seviyesine yükseltmektir, iyi yaşayanları sefilleştirmek değil. Yalnızca benim, senin yaşam şartlarımızı değiştirmemizle hiçbir şey değişmez ki! Bireysel çabalar yetersizdir, hem sonra gerçekçi olalım; ne ben otobüsle işe gidip gelebilirim ne de sen işçi, ırgat olabilirsin. İşçi olmaya gelince, sen hayatında hiç çalışmadın ki! Kendin için daha verimli şeyler yapmak mümkünken, işçi olmak, ırgat olmak  kolay mı sanıyorsun?” dedi. Yılmaz’ın söyledikleri doğruydu, anlıyordum. - 12 Mart’ta Selimiye Cezaevi’nde yaşadıklarından sonra Yılmaz Güney nasıl bir değişim yaşıyor?Selimiye’den çok farklı bir insan olarak çıktı. Biraz sertleşmişti. Hayata, ilişkilerine daha farklı bakıyordu. İki yıl boyunca hapishanede kalmasının da etkisi büyüktü. Çok mutsuzdu. Gerçi 10 yıl boyunca her dönem hapishaneden çıktığında bazı çelişkiler, adaptasyon sorunları yaşardı. Ama her seferinde daha yeni fikirlerle normale hayata dönerdi. Selimiye Cezaevi yaşadıklarından sonra da Çirkin Kral dönemini kapatıp devrimci döneme geçti.  ‘Arkadaş’ filminin çekiminin ardından yeniden normalleşme sürecine girdi. - Tuncel Kurtiz, Yılmaz Güneyi anlatırken “Yılmaz kumar oynardı, içki içerdi kötü alışkanlıkları vardı ama kişiliğinden, duruşundan hiçbir zaman taviz vermedi, kişiliğini hep korudu” diyor. Bunca iniş çıkışlarda kişiliğini korumayı nasıl başardı?Kişisel özelliklerinden kaynaklanıyordu. Çamura düşmüş pırlanta gibi. Pırlanta nasıl kirlenmezse o da insani değerler açısından hiç kirlenmedi. Kendisini yeniden yapılandırma çerçevesinde kumar oynamama, içki içmemek, olay çıkarmamak da vardı. - Fatoşnağme de önemliymiş ama?(Kahkalar) Evet Fatoşnağme vardı. Ben de az değilmişim. “Korkarım karımdan derdi” (gülüyor).- Pariste kaldığınız sürgün yılları sizde nasıl bir iz bıraktı?Çok zordu. Özellikle çocuklar üzerinde o kadar zordu ki anlatamam. Oğlumun yaşı, Elif’ten daha küçüktü çok kötü etkilendik. Başka bir çaremiz yoktu. Bazen her şeyi şartlar belirler ya o günleri de şartlar belirliyordu. İnterpol tarafından dünyada aranıyorduk mecburduk sürgün yaşamaya.- Sürü uluslararası arenada ödüle layık görülürken Türkiye’de sansür kurulunun oybirliğiyle aldığı karar gereği yasaklanmıştı. Bu haksızlık karşısında nasıl hisssetiniz?Yasakladılar ve de gösterime girdiği sinemayı bombaladılar. Dört kişinin kolları, bacakları koptu. Korkunç bir olaydı. Günlerce, aylarca etkisinden kurtulamadık. Çok acıydı. Sürü bugün bile dünya klasikleri arasına girmiş kült bir film. Gördüğümüz tüm haksızlıklara karşı bir bıçak gibi bilendim. Kin tutmak iyi değil biliyorum ama kinlendim. Yılmaz  benden daha olgun karşılıyordu, alışıktı bu tip yasaklanmalara. İnsanlar acılarla olgunlaşıyor, güçleniyor ve hayata karşı daha sağlam duruyor./Archive/2021/1/8/001705187-fatos-guney.jpg- Yılmaz Güney müthiş tutkulu bir aşık. İmralı'dayken ve Paris'teyken iki özel sürpriz yapıyor. Nasıl süprizlerdi? Yılmaz sürpriz yapmayı çok severdi. Hediyesiz, çiçeksiz, eli boş asla eve gelmezdi. Çok istisnai, sıra dışı ve olağanüstü bir insandı. İlk büyük süprizinde, İmralı'dayken sekiz senelik evliliğimizin her günü için kıyıdan özenle seçerek çakıl taşı toplamıştı. 2620 ç¸akıl taşı. İkincisi ise Paris’teki tartışmamızdan sonra, içinde daha önce görüp hayran olduğum mandalina ağaçlarının da olduğu bir kamyon dolusu çiçek (gülüyor) göndermesiydi. Ev çiçek dolup taşmıştı. (gülüyor). Hâlâ kokusu burnumda. Akdeniz kokusunu içimize çekmiştik. Ruhumuz ısınmıştı. Unutulmaz günlerdi.- Hafızalarımıza kazınan Yol filmi ve tüm dünyaya açılan yol. Cannes Film Festivali. Maddi sıkıntılar yaşarken gelen büyük ödül? Yılmaz Güney’in ve sizin duygularınızı anlatır mısınız?Film festivalde gösterildiği andan itibaren büyük bir etki yarattı. Müthiş ilgi gördü. Bir ödül bekliyorduk ama en büyük ödülü alacağımızı doğrusu pek ummuyorduk. Altın Palmiye’yi alınca çok sevindik. Muhteşemdi. Anlatılmaz yaşanır denilen o anlardan biriydi. Ertesi gün tüm dünya Yılmaz Güney’i ve Yol filmini tanıdı, Kürt halkının varlığından haberdar oldu. Bu nedenle Kürtlerin Yılmaz Güney’e çok şey borçlu olduklarını düşünüyorum. - Kitabı bitirdikten sonra uzun uzun fotoğraflara baktım ve yüzler değişse de tarihte her şeye tekerrürden ibaret... Filmlerinin hâlâ ülkemizde oynatılmaması çok acı. Ne hissediyorsunuz bu konuda? Gerçekten bu konuda ne diyeceğimi şaşırıyorum. Diyecek sözüm de kalmadı. Yıllardır bu düğümü çözmeye çalışıyorum. Hâlâ başarılı olamadım. Büyük merciilerle görüşüp anlatmak istedim. Ancak bu fırsatı bile tanımadılar. Türkiye’nin daha demokratik günlere kavuşmasını bekliyoruz.- Yılmaz Güney Müzesi?Yılmaz Güney müzesi için de uğraşıyorum. Ölümünden 36 yıl geçmesine rağmen hâlâ unutulmayan, bu kadar çok sevilen kim var? Hangi artist onun kadar anılıyor? Sinema tarihinde başka bir örnek yok. Sadece sinemacı değil bir mücadele insanı ve gerçek bir entellektüeldi Yılmaz Güney. Kulaktan dolma konuşmazdı. Bizzat okur, araştırırdı. O yüzden bir müze mutlaka gerekli. Müze derken ölüm ya da doğum günlerinde açılan/kapatılan bir yer değil elbet, bir kültür sanat merkezi. - Kitabınızı senaryolaştırmayı düşünüyor musunuz?Film  projemiz var. 3-4 sene içerisinde gerçekleştirmeyi umut ediyorum. Gerçekten çaba gösteriyorum. Her günüm bu faaliyetleri düşünmekle geçiyor.- Yönetmen olarak düşündüğünüz isim?Yabancı bir yönetmen düşünüyorum. İran’dan çok ünlü yönetmenler var. Alejandro Gonzalez Inarritu olmasını çok isterim mesela. Neden biliyor musun? İnarritu film yapmaya Yılmaz Güney’in Yol filmini izledikten sonra karar vermiş. Bunu kendisi açıkladı. Ona projemi anlatan bir mail yazdım. Hemen cevap verdi. Dedi ki “şu anda kendi projelerimi odaklandım, hemen yapamam ama bu ilerde yapamayacağım anlamında değil.” Olmasını umut ediyorum./Archive/2021/1/8/001625953-fatosguney-28.bmp- Elif Güney bir röpörtajında babasının çok güzel yemek yaptığını ve yemek yaparken de kendisine hayat dersleri verdiğini anlatıyor. Gerçekten güzel yemek yapar mıydı?Çok güzel yemek yapardı. Zaten o mutfağa girince ben çıkardım. Elif ona yardım ederdi. Bana “sen sofrayı kur, yeter” derdi. Yemek yapmayı çok sevmiyorum. Böyle bir tarafım var ne yazık ki, ama yaptığım zaman da güzel yaparım (gülüyor). Yılmaz da bu yönümü bildiğinden mutfağa hep o girerdi (gülüyor). Çok çeşit yapardı. Bir yapmaya başladı mı durduramazdık.- En güzel yaptığı yemek?Her yemeği çok güzel yapardı. Bir gün Paris’te oturuyorduk, hastaydı, artık son günlerindeydi. Canım çerkez tavuğu istedi. “Hemen yaparım ciğerim” dedi. “Dur, Yılmaz öylesine söyledim” dedim. “Yok, yok hemen yaparım” dedi. Her şeyleri ayarladı, hatta ceviz yağını tülbentten süzerek üzerine akıttı. İnanılmazdı. Enfes bir çerkez tavuğuydu. Her yörenin yemeklerini yapardı. Hapishanede de yemek yaparmış. Gelen karavanalar tatsız, tutsuz olduğundan onlara da bir takım baharatlar ekleyerek güzelleştirirmiş. Hatta bir hapishane arkadaşı “Yılmaz ağabey karavanalara öyle çok şey karıştırıyordu ki, belki diş macunu bile koymuştur” demişti. (kahkahalar) Yemek yapmayı çok severdi.- Pazara alışverişe gider miydi?Hem de nasıl. Çok meraklıydı. Paris'teki evimizin çok yakınında açık pazar yeri vardı. Dünyanın her tarafından gelen meyveler, sebzeler, peynirler. Müthişti. Hepsini tek tek incelerdik beraber. Elimiz, kolumuz taşıyamayacağımız kadar çok yükle eve dönerdik. Mutfak ve pazar hayatında önemli bir yer tutardı. Çok severdi. - Dostlar sofranızda kimler vardı? Neler konuşulurdu? Hadi biraz bize anlatın.Biz evlendikten sonra, ben de oyuncu olmadığım için Yeşilçam’la iç içe değildik. Değişik bir çevremiz oldu. O dönemde Yaşar Kemal’le çok sık görüşürdük. Ünlü isimlerden kimse gelmezdi. Onlar hapishane döneminde bile aramadılar. Maalesef öyle bir vefasızlık da söz konusu. Fransa’ya gidince ise orada çok dostlarımız oldu. Costa Gavras aile dostumuzdu mesela. Latin Amerikalı müzisyenler, yönetmenler ve Fransa’nın içişleri bakanı gibi üst düzey devlet kişileriyle dostluklarımız vardı. Mitterant’larla özel bir dostluğumuz vardı. Bayan Mitterant olağanüstü bir insandı. Karı-koca müthiş insanlardı bir daha da öylesi gelmedi.- Birlikteyken nasıl eğlenirdiniz? Mesela dans eder miydiniz?Evimizde dans ederdik. Yılmaz güzel bir müzik duyduğu zaman hemen dans ederdi. - Ne tür müzik severdi?Her tür müzik dinlerdi. İspanya ve Yunanistan’a  gittiğimizde yerel albümler almıştık. Onları çok dinliyorduk. - Oğlunuz Yılmaz, İmralı da babasıyla bir hafta kalıyor. Oğlunuz şimdi nasıl hatırlıyor günleri?Oğlum babasına aşık bir çocuktu hâlâ da öyle. Duygularını içinde saklar ve çok paylaşmaz. Babası onun içinde büyük bir yaradır. Çok kıymetli, çok ender vakit geçirdiği zamanlardan biridir İmralı günleri. - Bugünden geriye baktığınızda neler hissediyorsunuz? Ve her şeye rağmen yine onunla aynı yolu yürürüm der misiniz?Aynı yolu bir kez bile düşünmeden yine yürürüm.  Ebru D. Dedeoğlu

Teknolojişirketleri 2021 Türkiye planlarınıaçıkladı!İşte detaylar

Teknoloji şirketleri 2021 Türkiye planlarını açıkladı! İşte detaylar figure > Türkiye’deki genç nüfus ise teknoloji şirketleri için büyük potansiyel barındırıyor. İşte teknoloji devlerinin 2021 Türkiye ajandası... Türkiye’de yılda ortalama 10-11 milyon dolayında cep telefonu satılıyor. Mobil abone sayısı ise 82 milyonu aşarken, 2021’de sayının 84 milyona ulaşması bekleniyor.Türkiye’deki genç nüfus ise teknoloji şirketleri için büyük potansiyel barındırıyor. Aralarında Samsung, Huawei, Xiaomi, Oppo, Casper’in de olduğu birçok şirket yeni yılda birçok son model teknoloji cihazını ve cep telefonlarını Türkiye pazarına sunmayı amaçlıyor. Türkiye pazarına güvenen şirketlerden yatırım yapmayı planlayan da var. İşte teknoloji şirketlerinin 2021 Türkiye ajandası:/Archive/2021/1/8/000122290-samsung-sedef-ozgur.jpgSAMSUNG: BÜYÜMEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZSamsung Electronics Türkiye Mobil Ürünler ve Stratejiden Sorumlu Direktör Sedef Özgür: Türkiye;  Orta Doğu,  Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika pazarlarının hepsini ilgilendiren çok önemli bir pazar konumunda bulunuyor. Samsung da ülkemizin potansiyelini bilerek Türkiye’ye bu bölgedeki bir merkez olarak bakıyor. Türkiye sahip olduğu genç, dinamik nüfusu ve teknolojik ürünler konusundaki hızlı adaptasyonu sayesinde dünyada önemli büyüklükteki pazarlardan biri konumunda bulunuyor. Samsung olarak Türkiye’nin potansiyeline inanıyor ve yatırımlarımıza devam ediyoruz. Türkiye’de özellikle genç nesil akıllı cihazları gündelik hayatlarının vazgeçilmez bir parçası olarak görüyor. Tüketiciler, bu cihazların hayatlarını kolaylaştırdığının ve zenginleştirdiğinin farkında. Bu nedenle alabilecekleri en iyi ürünü almak istiyorlar. Biz de bu noktada kendilerine destek olmak amacıyla hem diledikleri özelliklere sahip hem de her bütçeye uygun akıllı telefon, tablet ve giyilebilir ürünler geliştirmeye devam ediyoruz. 2021 yılında da bu yaklaşımımız doğrultusunda ürün gamımızı genişletmeye devam edecek, yepyeni cihazlarımızı pazara sunarken büyümemizi de sürdüreceğiz. Öte yandan Covid-19 salgınıyla birlikte ortaya çıkan yeni trendler geleceğe damgasını vuracak teknolojiler üzerine yeni planlar yapılmasını da gerekli hale getirdi. Özellikle bulut, makine öğrenimi, nesnelerin interneti, yapay zekâ ve sanal gerçeklik alanlarında ses getirecek yenilikler olacak. Önümüzdeki yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye pazarında da hem bu yeni trendleri hem de insanların beklentilerini dikkate alarak, geleceğe dönük stratejilerimiz doğrultusunda, akıllı mobil cihazlardan beyaz eşyalara kadar uzanan ve her biri kendi alanında çığır açacak yeni ürünlerimizi pazara sunmaya devam edeceğiz./Archive/2021/1/8/000155949-huawei-seth-wang.jpg HUAWEİ:  PAZARDA YEPYENİ ÜRÜNLERİMİZLE YER ALACAĞIZHuawei Türkiye Tüketici Elektroniği Grubu Ülke Müdürü Seth Wang: 2020 yılı kimsenin beklemediği ve hayatlarını büyük ölçüde değiştirdiği olaylara sahne oldu. 2020 yılında bunun teknoloji dünyasına yansımalarını çok net bir şekilde gördük. Dijitalleşmenin vites yükselterek hızlanması, evden çalışmayı belki de hayatlarında ilk defa deneyimleyen kişileri, bambaşka bir paradigmanın içerisine itti. Bu değişimi, özellikle dizüstü bilgisayar ve tablet satışlarının tüm ülke genelinde artmasıyla da sayısal olarak gözlemleme şansını elde ettik. Huawei olarak, 2020 yılında piyasanın talepleri doğrultusunda ekosistemizin bir parçası olarak farklı kategorilerde yer alan birçok yeni ürünü de tüketicilerimizle buluşturduk. MateBook serimizin hemen her kullanıcıya hitap eden farklı modelleri, evde çalışmanın olmazsa olmazı kişisel güvenlik ve mahremiyete yönelik inovasyonlarıyla tüketiciler tarafından çok beğenildi. Bu yönelimlerin, 2021 yılında da süreceğini, ancak tüketicilerin ilk satın alma paniği dalgasını atlattıktan sonra çok daha bilinçli ve seçici kararlar vereceğini düşünüyoruz. 2021 yılında, yine bu dinamiklere göre pazarda yepyeni ürünlerimiz ile yer alacağız. Yeni amiral gemisi telefonumuz, öncekilere ek olarak daha farklı ve inovatif dizüstü bilgisayar çözümlerimiz, tabletlerimiz ve sürpriz bazı ürünlerimiz ile kullanıcıları fazlasıyla memnun edeceğimizi düşünüyoruz.Huawei’nin geliştirdiği ve PC ile cep telefonu arasındaki ayrımı ortadan kaldıran Çoklu Ekran İş Birliği gibi teknolojiler, tam da bu dönemde şirketin teknoloji vizyonunun ne kadar doğru bir yolda olduğunu gösterdi. Artık hangi cihazda hangi işin yapıldığının bir öneminin kalmadığı akıllı teknoloji çağında, özellikle evden çalışan ve evden eğitim gören kişilere büyük kolaylıklar sağlayan bu teknolojileri geliştirmeye devam edeceğiz.Kendi uygulama ve yazılım ekosistemini var etmiş bir şirket olarak Huawei, her zaman Türkiye’ye güveniyor. Bu var olmanın temel yapı taşlarından olan Türk yazılım mühendislerine ve bizi her zaman destekleyen Türk halkına ne kadar teşekkür etsek azdır. 2021 yılı, umuyoruz ki herkes için daha iyi bir yıl olacak./Archive/2021/1/8/000233492-xiaomi-irfan-ozturk.jpgXİAOMİ:  DAHA FAZLA 5G’Lİ CİHAZIMIZ OLACAKXiaomi Türkiye Satış Direktörü İrfan Öztürk: 2021 yılında sektörde önemli yenilikler bekleniyor. Bu yeniliklerin başında 5G özelliğine sahip daha fazla sayıda telefonun son kullanıcılarla buluşturulması yer alıyor. 2020 yılında Mi 10, Mi 10T Pro, Mi 10T ve POCO F2 Pro modellerimizde 5G özelliğine sahip cihazları tüketicilerimizin beğenisine sunduk. 2021 yılında 5G özelliğine sahip daha fazla cihazımız olacak. Yeni yılda amiral gemisi serimizin ve Türkiye’de ve dünyada en çok satan akıllı telefonlar arasında yer alan Redmi Note serisinin yeni modellerini de kullanıcılarımızla buluşturmayı hedefliyoruz. 2021 yılında ayrıca salgının hafiflemesi ve aşı sürecinin başlaması ile normalleşme sürecinin hızlanmasını, bu doğrultuda da fiziksel mağazalarda ziyaretlerin ve satışların artmasını bekliyoruz. Bu bağlamda Türkiye’de yeni Mi Store’lar açmaya devam edeceğiz./Archive/2021/1/8/000314570-oppo-weijian-zhou.jpgOPPO: TÜRKİYE’YE YATIRIM YAPMA KARARI ALDIOppo Türkiye Genel Müdürü Weijian Zhou: Akıllı telefon pazarında dünya çapında 40'tan fazla ülkede başarılı bir geçmişi ve güçlü hedefleri bulunan, lider akıllı telefon üreticisi Oppo, Türkiye'deki büyümesine paralel olarak bölgeye yatırım yapma kararı almıştır. Oppo Türkiye Genel Müdürü Weijian Zhou'nun, yatırım kararı ile ilgili açıklamaları şu şekilde: "Oppo, yerli topluma vermiş olduğu sözün bir parçası olarak bir süredir Türkiye'ye daha fazla yatırım yapmayı düşünüyordu. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı yetkilileriyle olumlu görüşmeler yaptıktan sonra, yatırım kararımızla ilgili yakında sizlerle daha fazla bilgi paylaşmayı umuyoruz. Bu vesileyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı'na da gösterdikleri çaba ve olumlu destekleri için teşekkür ederiz./Archive/2021/1/8/000350273-casper-ahmet.jpgCASPER: MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ ÖN PLANDA OLACAKCasper Pazarlama İletişimi ve Kurumsal İletişim Direktörü Ahmet Beliktay: “Teknoloji gelişmeye ve çeşitlenmeye devam ederken 2020 yılında yaşadığımız pandemi nedeniyle hepimiz bu gelişime ayak uydurmak durumunda kaldık. Dijitalleşme sürecine daha hızlı adaptasyon sağlamamız gerekti. Kullanıcılar, teknolojinin aslında bir “ihtiyaç” olduğunu fark etti ve alışveriş alışkanlıklarına bu doğrultuda yön verdi. Online eğitim, evden çalışma gibi nedenlerden evlerde bilgisayar ve tabletlerin kullanımı arttı. Bu süreçte gerek firmalar gerek çalışanlar, teknolojik çözümler ile uzaktan çalışma fikrini benimsemek durumunda kaldı.2020 yılında yaşananlar ön görülebilir olmadığından ithalat yapan ya da parça temin eden teknoloji şirketleri oldukça sıkıntılı dönemler geçirdi. Arz-talep eğrisinin önceden tahmin edilebilir olmadığı bu gibi durumlar için, şirketler önlemler almaya başladı. Bizler de kullanıcıların teknoloji pazarında ihtiyaçlarını ve taleplerini takip ederek bu ihtiyaçlara yanıt vermeyi hedefleyerek çalışmaya devam ediyoruz.2021 yılında oyun ve performans serimiz Excalibur bilgisayarlar ile kullanıcıların tüm ihtiyaçlarına yanıt vermeye ve bu noktada ön planda olacağız. Müşteri memnuniyeti ve üstün satış sonrası hizmet sunmayı hedeflediğimiz bir yıl bizleri bekliyor. 2021 yılında Casper olarak kullanıcılarımıza değişen alışkanlıkları son teknolojilerle yakalamaları için hizmet vermeye devam edeceğiz. Casper kurulduğu günden bu yana en yeni teknolojileri kullanıcılarına ulaştırmaya çalışan bir markadır. 2021 yılında deneyim ve ihtiyaca yönelik hazırlayacağımız ürünler ile sektörde insanlar için faydalı ürünler geliştirmeye devam edeceğiz. ŞEHRİBAN KIRAÇ

Gaziantep Futbol Kulübü'nden Sumudica açıklaması

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Gaziantep Futbol Kulübü'nden Sumudica açıklaması figure > Gaziantep FK, Sumudica ile ilgili yaptığı açıklamada, "Ücret arttırımıyla birlikte yeni sözleşme teklif edildi. Sumudica'nın yanıtı beklenmektedir" ifadelerine yer verdi. Gaziantep Futbol Kulübü, ülkesinin basınına konuşan ve reddedemeyeceği bir teklif aldığını ve önümüzdeki hafta takımdan ayrılabileceğini iddia eden Teknik Direktör Marius Sumudica ile ilgili yaptığı açıklamada, "Ücret arttırımıyla birlikte yeni sözleşme teklif edildi. Sumudica'nın yanıtı beklenmektedir" ifadelerine yer verdi.Sumudica Gaziantep'i zirveye ortak yapmış, Suudi Arabistan takımlarından da 1.8 milyon Avroluk teklif almıştı. DHA

Özel okullarınücret iadesine ilişkin emsal karar

Özel okulların ücret iadesine ilişkin emsal karar figure > Ankara’da tüketici hakem heyeti emsal bir karara imza atarak yönergelerini ve online eğitimlerini yerine getiren özel okulların ücret iadesine gerek olmadığına karar verdi. Başkent Ankara'da özel okulda eğitim alan bir öğrencinin velisi pandemi sebebi ile eğitim alamadıklarını ve ücretin iadesini talep etmesi üzerine Etimesgut İlçe Tüketici Hakem Heyeti emsal bir karara imza attı. Heyet, Milli Eğitim Bakanlığının yönergelerini ve online eğitimlerini yerine getiren özel okulların ücret iadesine gerek olmadığına karar verdi.“ÖZEL OKULLARIN ÜCRET İADESİNE İLİŞKİN LEHİMİZE OLAN EMSAL BİR KARAR”Ankara Barosu'na kayıtlı olarak 4 yıldır görev yapan ayrıca Özel okul danışmanlığı ve vekilliği de yapan Avukat Sinem Kızılbuğa, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine konuştu. Avukat Kızılbuğa, “2019-2020 döneminde eğitim gören bir öğrencinin velisi, tüketici ilçe hakem heyetine başvurarak pandemi döneminde alamadığı eğitimin ücretin iadesini talep etti. Bununla ilgili olarak okuldan savunma istenildi. Hazırlayıp gönderdiğimiz savunmanın içeriği ise online eğitimlerin gereğini yerine getirdiğimizi, yönetmeliklere uyduğumuzu belgeleri ile sunduk. Milli Eğitim Bakanlığı'nın izin verdiği ve kaymakamlıktan da Haziran ayında telafi eğitimi için izin almıştık bunları da belgeleyerek okulumuzun pandemi döneminde her hangi bir sorumluluk kabul etmediğini ve öğrencilerin eğitimlerini almaları için tüm gereklilikleri yerine getirdiğini savunduk. Ardından karar lehimize çıktı. Özel okulların ücret iadesine ilişkin lehimize olan emsal bir karar” ifadelerini kullandı.“Tüketici hakem heyeti kararda, Milli Eğitim Bakanlığının online eğitimi ile yüz yüze eğitimini eşit gördüğünün altını çizmiş”Kızılbuğa, “Daha önce pandemi nedeniyle böyle bir karar çıkmadı. Yönetmeliklerin ve yönergelerin tüm gerekliliklerini yerine getirmiş olan bütün özel okulların aslında ücretini hak ettiğini hizmeti verdikleri için velilerden ücretleri almaları gerektiğini belirten bir karar oldu. Tüketici hakem heyeti kararda, Milli Eğitim Bakanlığının online eğitimi ile yüz yüze eğitimini eşit gördüğünün altını çizerek. Daha sonrasında ise okulun tüm gerekliliklerini yerine getirdiğini göz önüne almış ve tüketicinin ücret iadesine gerek olmadığına karar vermiş” şeklinde konuştu. IHA

"10 Ocak'ıişsizlik, sansür, gözaltıve tutuklamalarla karşılıyoruz"

"10 Ocak'ı işsizlik, sansür, gözaltı ve tutuklamalarla karşılıyoruz" figure > TGC ve TGS, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle açıklama yayınladı. Açıklamalarda, 'bayram' olarak ilan edilen 10 Ocak'ın, gazeteciler için artık kutlanmasının mümkün olmadığı ifade edildi. Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından yayınlanan açıklamalarda gazetecilerin işsiz ve güvencesiz çalışma koşullarına dikkat çekildi. TGC açıklamasında, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde bu yıl da demokratikleşme, çok seslilik, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünden söz edemiyoruz. Basın Kanunu’nun çıkarılması için verilen mücadele sonucu 1961’de gazeteciler için önce ‘bayram’ olarak ilân edilen, 1971’de ise basına uygulanan baskı nedeniyle adı ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak değiştirilen 10 Ocak’ta sansür, işsizlik, düşük ücret, sosyal güvencesizlik, sendikasızlık, gözaltı ve tutuklama gündemin ilk maddelerini oluşturuyor" ifadelerini kullanırken TGS'den yapılan açıklamada, "Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) olarak 10 Ocak’ı uzun yıllardır bir ‘mücadele’ günü olarak tanımlıyoruz. Günümüz Türkiye’sinde 10 Ocak’ı sadece ‘Çalışan Gazeteciler’ günü olarak tanımlamak oldukça zor. Çünkü sektördeki işsizliğin ülke ortalamasının iki katı olduğu, güvencesiz ve sendikasız çalışmanın yüzde 90’ı aştığı, 67 gazetecinin cezaevinde olduğu medya sektöründe 10 Ocak, kutlanmayı değil, mücadele edilmeyi gerektiriyor." denildi.TGC'nin açıklamasında şunlar kaydedildi:GAZETECİLERİN YÜZDE 30’U İŞSİZ"180 ülke arasında basın özgürlüğü sıralamasında 154. sırada yer alan Türkiye’de gazetecilerin yüzde 30’u işsiz. İletişim fakültelerinden her yıl mezun olan binlerce gençten ancak yüzde beşi medya sektöründe iş bulabiliyor. İktidar baskısıyla halkın haber alması engelleniyor ve gazeteciler sadece işlerini yaptığı için gözaltına alınıyor, hapis cezası alıyor. 70 gazeteci halen cezaevinde tutuluyor.GAZETECİLERİN KIDEM TAZMİNATI ÖDENMİYOR10 Ocak’ın sağladığı haklar gazetecilere kullandırılmazken ülkede gazetecileri bekleyen sıkıntılar ve tehlikeler de giderek artıyor. Basın sektöründe haberin görünmediği gazetelerini satamayan, televizyonlarını izlettiremeyen medya patronları zararı kapamanın yolunu işten gazeteci atmakta buluyor, kıdem tazminatı bile ödemiyor.GAZETELERİN YAŞAM KAYNAKLARI KESİLMEYE ÇALIŞILIYORYalnızca iktidara biat eden gazetecilere devletten ve çeşitli kaynaklardan olanak sağlanırken kamuoyunu haberle buluşturmak isteyen yaygın ya da yerel bağımsız gazeteler çeşitli ekonomik baskılar altına alınıyor.Basın İlan Kurumu bu tür gazetelere sudan bahanelerle ilan kesintileri uyguluyor, bu gazetelerin yaşama kaynaklarını kesmeye çalışıyor.5953 sayılı yasayla çalışanlar lehine değiştirilen 212 sayılı Basın İş Kanunu’na göre basın kartı gazetecilerin kimliği kabul ediliyor. Bu kimliği olmayanlara ‘gazeteci değildir’ deniliyor. Ancak gerçekte basın kartı olmayan, fiilen gazetecilik yapanların sayısı, basın kartı olanların en az iki katına ulaştı. Meslektaşlarımız düşük ücretle, güvencesiz olarak çalıştırılıyor.BİNLERCE GAZETECİNİN BASIN KARTI ‘İNCELEMEDE’ DİYEREK VERİLMİYORTBMM’den geçen torba yasayla gazetecilerin erken emekli olmasını sağlayan yıpranma hakkı basın kartı şartına bağlandı. İletişim Başkanlığı ise binlerce gazetecinin basın kartını gerekçe belirtmeden ‘incelemede’ diyerek vermiyor. Basın kartlarını alamadıkları için gazeteciler yıpranma hakkından mahrum ediliyor, dava açmak zorunda bırakılıyorlar.RTÜK ise iktidarın hoşuna gitmeyen haberleri yayınladıkları için bağımsız televizyonlara ağır para cezaları ve yayın durdurmayla sansür uyguluyor. Halkın haber alma hakkını engelliyor.10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde iktidar ve muhalefeti gazetecilik mesleğinin yapılmasının önündeki engelleri kaldırmaya çağırıyoruz.Kamu kurumları olması gereken BİK, RTÜK ve İletişim Başkanlığı’nı bağımsız medya kuruluşlarını ve çalışanlarının iş güvenliğini, çalışma koşullarını zora sokan, halkın haber alma hakkını engelleyen uygulamalardan vazgeçmeye davet ediyoruz.Gazeteciliği suç saymaya çalışan, gazetecileri potansiyel terörist görmek isteyen bir anlayış olsa da hak odaklı, insan odaklı gazeteciliğe gönül vermiş, yürekten inanmış gazetecilerin mesleklerini yapmaya devam edeceklerini kamuoyunun bilgisine bir kez daha sunuyoruz.”TGS'nin açıklamasından satır başları ise şöyle:GAZETECİLER ÜZERİNDEKİ BASKI: İŞSİZLİK"Kayıtlı çalışan sayısına ilişkin verileri, sektördeki işsizlik rakamları ile birlikte değerlendirmek yararlı olacaktır. TÜİK verilerine göre Türkiye geneli işsizlik oranı 2016 ve 2017 yılında %10,9; 2018 yılında %11; 2019 yılında %13,7’dir. En son açıklanan Ağustos 2020 verilerine göre ise işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre %0,8 azalarak %13,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Yıl sonu işsizlik oranının ise, pandemi nedeniyle daralan ekonomik faaliyetler nedeniyle görece yüksek çıkması beklenmektedir. Ülkenin önemli meselelerinden birisi olan işsizlik sorunu, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik engellerle boğuşan gazeteciler üzerinde daha yakıcı bir tehdit olmaktadır. Gazetecilik bölümü mezunları içinde işsizlik oranı TÜİK işgücü istatistiklerine göre 2016’da %19,2; 2017 yılında %19,1; 2018’de %23,8’dir. 20 Mart 2020’de açıklanan TÜİK işgücü istatistiklerine göre ise 2019 yılında bu oran %21,8’dir. 2018 yılında olduğu gibi 2019 yılında da gazetecilik bölümü mezunları, sosyal hizmet mezunlarının (%24) hemen ardından en yüksek işsizliğe maruz kalan kitle olmaktadır. Her ne kadar bir önceki yıla göre gazetecilik mezunları içinde resmi işsizlik oranı az da olsa bir düşüş gösterse de gazeteciler arasında işsizlik oranının kayıt dışı istihdam ile birlikte yüzde 25-30 seviyelerinde olduğu da tahmin edilmektedir. İşsizliğin görece yüksek olması, gazeteciler içinde güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaşmasına ve iş güvencesinin kırılganlığının artmasına neden olan önemli bir sorundur."ORMAN KANUNLARINA SON VERMEYE ÇAĞIRIYORUZ"Sonuç olarak 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün 60. yılında gazeteciler, işsizlik, güvencesizlik, örgütsüz ve sağlıksız koşullarda çalışmaya zorlanmaktadır. Ayrıca kanunun tanıdığı haklar budanmakta, kalemleri üzerindeki baskılar artmaktadır. Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak 10 Ocak’ın yeniden bir bayram havasında kutlanabilmesi için tüm gazetecileri dayanışmaya, birlikte mücadeleye ve basın sektöründeki orman kanunlarına son vermeye çağırıyoruz."GAZETECİLERİN TEMEL SORUNLARITGS’nin yıl içinde yaptığı görüşmeler ve sahada elde ettiği veriler ışığında gazetecilerin temel sorunları özetle şu şekilde:1-      Kısmi çalışma ödeneğine başvurulan işletmelerde çalışan gazetecilerin gelirlerinde yaşanan düşüş,2-      Kısmi çalışma kapsamında olmasına rağmen tam zamanlı çalıştırılmaya devam etme,3-      Ücretsiz izine çıkartma nedeniyle gelirde düşüş,4-      Ücretsiz izne çıkartılmasına rağmen çalıştırılmaya devam etme,5-      İşten çıkarma yasağı nedeniyle işinden memnun olmayan gazetecilerin yaşadığı sorunlar,6-      Ücret ve kıdem tazminatı alacakları konusunda işverenlerle anlaşmazlıklar,7-      Pandemi ile birlikte evden çalışmaya geçen işletmelerde artan iş yükü,8-      Tatmin etmeyen ücret seviyesi,9-      İş sağlığı ve güvenliği önlemlerindeki yetersizlikler,10-  Pandemi nedeniyle daralan ekonomik faaliyetler nedeniyle gazetecilerin iş güvencesinde aşınma. Diğer bir deyişle işini kaybetme korkusunun artması,11-  Kayıt dışı çalıştırılma,12-  Farklı iş koluna kayıtlı basın kuruluşlarında istihdamdan dolayı TGS üyesi olamama.10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ OLARAK NASIL İLAN EDİLDİ?4 Ocak 1961'de basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlayan 212 sayılı Basın İş Kanunu Resmi Gazete ’de yayınlandı. Ancak dokuz gazete patronu, 212 sayılı yasaya ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasaya karşı çıktılar. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah’ın patronları ortak bildiriye imza atarak gazetelerini üç gün kapattıklarını duyurdu. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti  (TGC) ve İstanbul Gazeteciler Sendikası ise çalışanlarla birlikte karara katılmadıklarını açıkladı. Ellerinde “Simidimiz ve hürriyetimiz için”,  “Çalışan gazeteciye cop, patrona hazırlop” gibi dövizler taşıdılar. “Dokuz patron olayı” olarak basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler üç gün boyunca İstanbul Gazeteciler Sendikası çatısı altında ‘Basın’ adlı bir gazete yayımladı. Basın Gazetesi 11 Ocak günü yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında yayınını sürdürdü. Üç gün süren bu dayanışmanın ardından 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra gazetecilere yönelik ağır baskılar nedeniyle günün adı, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirildi. cumhuriyet.com.tr

Kongre binasına saldırmıştı: Brooklyn Yüksek Mahkemesi yargıcının oğlu olduğu ortayaçıktı

Kongre binasına saldırmıştı: Brooklyn Yüksek Mahkemesi yargıcının oğlu olduğu ortaya çıktı figure > ABD’de polisin kongre baskını olayı nedeniyle hakkında arama kararı çıkardığı ve “polis kalkanı ve sopasıyla” görüntülenen Aaron Mostofsky, evinin önünde görüldü. ABD Kongre Binası’nı basan Trump destekçilerinin fotoğraflarını yayınlayan Washington Polisi, başlatılan soruşturma kapsamında söz konusu kişilerin her yerde arandığını duyurdu. Mostofsky ise evinin önünde görüldü.Uluslararası medyanın gündeminde yer alan Mostofsky’ın aynı zamanda Brooklyn Yüksek Mahkemesi yargıcı Shlomo Mostofsky’ın oğlu olduğu ortaya çıktı.DAVALAR AÇILDIWashington DC’deki Metropolitan Polis Departmanı, dün ABD Kongre Binası’na saldıran isyancıların bazılarının tespit edilmesi için sosyal medya hesabından da halktan yardım istedi. Washington’daki federal savcılar, ABD Kongre Binası’nın basılmasına ilişkin 15 ceza davası açtı. Columbia Bölgesi’nden ABD Başsavcısı Vekili Michael Sherwin, davaların çoğunun kongre binasına izinsiz girişler nedeniye açıldığını belirtti. DHA

CHP'li vekil Yıldırım Kaya'dan 'atama' tepkisi : AKP, yandaş5şirketi milyonlara boğarken,öğretmenleri açlığa itiyor!

CHP'li vekil Yıldırım Kaya'dan 'atama' tepkisi : AKP, yandaş 5 şirketi milyonlara boğarken, öğretmenleri açlığa itiyor! figure > Yeni yıl için öğretmen atamaları yaklaşırken öğretmenler atanacak sayıya tepkili. Öğretmen adaylarının bu tepkisine muhalefet de destek veriyor. CHP Ankara Milletvekili ve Eğitim-Sen kurucusu Yıldırım Kaya, AKP'nin yandaş 5 şirkete tüm kaynakları aktardığını, öğretmenleri ise açlığa mahkum ettiğini söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı her yıl yaptığı gibi 2021 yılında da öğretmen ataması için işlem yapacak. Yurt genelinde binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren öğretmen atamasında son sürece girilirken, adaylar seslerini duyurmak için sosyal medyada bir araya geldi. 2021 yılında atanmak isteyen öğretmen adayları, 60 bin kişi atama talebini yineledi. Öğretmenlerin kampanyasına birçok siyasetçi de destek verdi.CHP Ankara Milletvekili ve Eğitim-Sen kurucusu Yıldırım Kaya atamaların kaç kişi olması gerektiğini ve iktidarın eğitimdeki politikalarını Cumhuriyet.com.tr'ye değerlendirdi./Archive/2021/1/9/124729887-kapak015948.jpg"PANDEMİDE EĞİTİMİN DEVAM EDEBİLMESİ İÇİN ÖĞRETMEN ATAMASI GEREKLİ"15 Şubat tarihinde yüz yüze eğitimin başlayacağının söylendiğinin fakat eğitime sağlıklı olarak devam etmek için en az 60 bin öğretmen ataması yapılması gerektiğini söyleyen Kaya, "Öğretmen atamalarında 3 boyutlu bir sorun var. Birincisi eş durumu tayini. Yıllardır bu tayin yapılmıyor ve öğretmenler büyük bir mağduriyet yaşıyor. İkincisi iller arası eş durumu tayini yaklaşık 1500 kilometre uzaklıkta çalışan eşler var. Yani temel olarak eşlerin birleşememe durumu var. Üçüncü olarak ise eğitim öğretimin yapılabilmesi için çok acil olarak öğretmen atamasına ihtiyaç var. 15 Şubat tarihinde yüz yüze eğitimin başlayacağı söyleniyor fakat daha önceki hataların aynısı yapılmaya devam ediliyor. Öğretmen ihtiyacı ısrarla karşılanmıyor, derslikler eğitime hazır hale getirilmiyor, önlemler alınmıyor. Daha sonra da eğitime tekrar ara veriliyor. Eğitime ara verilmesi özellikle ilkokul ve ortaokul öğrencilerinde psikolojik tahribata neden oluyor" dedi.SAYIŞTAY RAPORLARI İHTİYACI ORTAYA ÇIKARDISayıştay raporlarında 138 bin 346 öğretmen ihtiyacı olduğunun ortaya çıktığını vurgulayan Kaya,"Sayıştay raporlarında 138 bin 346 öğretmen ihtiyacı olduğu tespit edilmiştir. Bizim tespitlerimize göre ihtiyaç çok daha yüksek ama biz şu anlık iktidarın verilerini ele alalım. Bu rakamlara göre en az 60 bin öğretmen ataması yapılmalıdır. 60 bin öğretmenin atanması demek kapalı olan köy okullarının açılması, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin bir nebzede olsa giderilmesine demektir" diye konuştu.AKP iktidarının hiçbir şeyden yapmadığı tasarrufu eğitimden yaptığın aktaran Kaya sözlerini şöyle tamamladı: "İktidar Türkiye'nin para kaynaklarını yandaş 5 şirkete peşkeş çektiği için öğretmenler ihtiyaçlarına yönelik harcama yapmıyor. Öğretmen atamak yerine ücretli öğretmenler ile sorunu çözmeye çalışıyor. Fakat eğitimden tasarruf olmaz, olmamalıdır. AKP iktidarı bu uygulamaları ile öğretmenleri açlığa, köleliğe mahkum ediyor."MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI 20 BİN ATAMA YAPACAK"Tahminlerimize göre 20 bin civarında öğretmen ataması yapılacak. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un daha önceki açıklamalarından da göreceğimiz gibi öğretmen atamak yerine daha az maliyetli olduğu için ücretli öğretmen ile sorunu çözmeye çalışıyorlar. Bu da eğitim öğretim açısından kabul edilebilir bir durum değil.Ayrıca ücretli öğretmenlerin aldığı ücret çok çok az bir ücret. Arkadaşlarımız açlığa mahkum olduğu için bu ücretlere çalışıyorlar." Arda Özarda




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter