Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 09.16.2025, 01:18 PM (GMT)

"Türkiye’ye para girmesi gerekli"

"Türkiye’ye para girmesi gerekli" figure > Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Prof. Dr. Daron Acemoğlu, ekonomik olarak Türkiye’nin önünde çok zor dönemler olduğuna dikkat çekti. Bilim Akademisi’nin toplantısında konuşan ve “Asıl problem içeride” diyen Acemoğlu, şu noktalara dikkat çekti:“En başta demokrasinin kuvvetlendirilmesi lazım. Ekonomik kurumlardaki iyileşme araçlarının daha bağımsız, otonom hale gelmesi lazım. Makroekonomik olarak da şirket ve bankaların bilançolarının düzelmesi gerekiyor. Bunun için de yurtdışından para gelmesi lazım. Şu anda sadece kurumsal açılardan yapılacak reformlarla Türkiye büyüyemez. Çünkü bankaların ve şirketlerin bilançoları o kadar kötü durumda ki bunun için yeni bir kaynak yaratılması lazım.”Dünyada demokrasinin krizden geçtiğini, bunun en net Türkiye’de görüldüğünü ifade eden Acemoğlu, kurumların kalitesinin özelikle 2008’den sonra bozulduğunu anlattı ve şu örneği verdi: “Dünya Bankası raporuna göre ekonomi konusundaki kararnameler ve yeni kurallarda 2008’den sonra korkunç bir artış var. 500’den 4 bine çıkıyor. Bunların büyük kısmının keyfi ve denetlemeye tabi olmadan Cumhurbaşkanı, Başbakanlık kararı ya da başka denetlemeye tabi olmayan kararnameler olduğunu görüyoruz.”   cumhuriyet.com.tr

Sokağın müzikle isyanı

Sokağın müzikle isyanı figure > Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek alamayan ama Avrupa’nın önemli festivallerinden birinden ödülle dönen ‘Bir Nefes Daha’ filminin yönetmeni Nisan Dağ ile konuştuk. Hayatlarını çeşitli zorluklarla sürdüren gençler günümüzde kendilerini rap müzikle ifade ediyor. Diğer yandan da sistematik olarak uyuşturucuya itiliyorlar. Geçen senelerde ana haberlere konu olan bonzai bağımlısı genç görüntüleri hâlâ herkesin hafızalarında. İşte bu güncel konulara dair bir film, “Bir Nefes Daha”. Fehmi (Oktay Çabuk), İstanbul’un “çetin” mahallelerinden birinde rap yapan, ileride ünlenerek “hayatını kurtarmaya” çalışan bir genç. Mahallesindeki çocuklara yardım yapan Devin’e (Hayal Köseoğlu) âşık oluyor. Devin de kendine ait dertlerinden müzikle kurtulmaya çalışırken Fehmi ve rap müzikle tanışıyor. Fehmi için Devin bir aşk ve kurtuluş hikâyesine dönüşüyor... Akıcı senaryosu ve iyi oyunculuklarıyla “Bir Nefes Daha”, 26 film arasında yarıştığı 24. Tallinn Siyah Geceler Film Festivali’nde Nisan Dağ’a “En İyi Yönetmen Ödülü”nü getirdi. 2020 yılı, kadın oyuncu ve yönetmenlerin ödülleri birbiri ardına kazandığı bir yıl oldu. “Bir Nefes Daha”, 2021’de de festival yolculuğuna devam edecek. Dağ ile filmini ve sektördeki eşitsizlikleri konuştuk. ‘BAĞIMSIZ BİR FİLM’“Deniz Seviyesi” filminizin 5 yıl ardından geldi “Bir Nefes Daha”. Üç yıl süren zorlu bir yapım süreci olduğunu söylüyorsunuz. Ne gibi zorluklarla karşılaştınız bu süreçte?Gerçek anlamda “bağımsız” film yapan yönetmenlerin filmografisine bakarsanız, filmlerinin arasında yaklaşık 3 yıl olduğunu görebilirsiniz. Bağımsız filmlerin finansman süreçleri, Avrupa ortak yapımları da devreye girdiğinde epey uzuyor. Film proje aşamasındayken, Berlinale’nin prestijli Ortak Yapım Marketi’ne senelerdir Türkiye’den seçilen tek filmdi. Hamburg ve Eurimages fonlarını almış, Köprüde Buluşmalar ve Antalya Film Forum platformlarından ödüllerle dönmüştük ancak bu başarılara rağmen Kültür Bakanlığı filme maddi yapım desteği vermedi. Nedenini anlamak mümkün değil. Biz tabii ki pes etmedik ve özel yatırımlarla finansmanı tamamladık. Eğer bir yapımcı en başından ihtiyacımız olan bütün parayı bize verseydi, biz bu filmi iki sene önce çekmiş olurduk. Aslında böyle bir teklif gelmişti bir yapımcıdan, ama şöyle demişti kendisi: “Rap müziği arabesk yap, filmden uyuşturucuyu çıkart, istediğin kadar para veririm.” Kabul etmemiştik, çünkü yapmak istediğimiz film o değildi. HİP HOP KÜLTÜRÜ...Sokak kültürünü ve güncel olayları kayda geçmesi açısından “Bir Nefes Daha”yı önemli buluyorum. Hikâyenin nasıl geliştiğini anlatır mısınız? 2015 yılında MTV için yönettiğim Rebel Music belgeseli sayesinde, o zamanlar daha çok arka mahallelerde yaygın olan rap altkültürünü keşfettim. Belgesel süreci yaklaşık bir seneyi buldu, ardından Fatih’in çetin diyebileceğiniz mahallelerinde iki seneye yakın vakit geçirdim, bu süreçte o mahallelerden birindeki gençlik atölyesinde gönüllü animasyon dersi verdim. Gençlerin zor yaşam koşulları ile mücadelesinde hip hop kültüründen nasıl ilham ve güç aldıklarını görmek beni çok etkiledi. Sokak köşelerinde şeker, sakız gibi satılan uyuşturucuya itilmenin çok da zor olmadığı mahallelerde, bonzai bağımlısı gençlerin parıltısının yitip gittiğine tanıklık etmek beni derinden yaraladı. Hikâye anlatmak elimdeki en büyük güç olduğu için bu durum ile film yaparak başa çıkmayı seçtim. Animasyon “trip” sahneleri anlatılan gerçek hikâyelerle mi yaratıldı? Neden insanlar bu uyuşturucuya yöneliyor? Bonzainin sebep olduğu ölüm tribini birçok eski bağımlıdan dinledim, en tipik etkisi dış dünyanın olduğundan korkutucu gözükmesi, etraftaki unsurların bir tehlike olarak algılanması. Bundan yola çıkarak animasyon sahnelerini kendim tasarladım... Kafası bu kadar berbat olan bir maddeye bir insan neden yönelir diye ben de çok sorguladım. Bu mahallelerde hayatın gerçekleri bazen ölüm tribinden daha korkunç olabiliyor, sanırım insanlar bir kaçış umuduyla yöneliyorlar uyuşturucuya, sonunda sadece zarar veriyor aslında tabii.‘DAYANIŞMAYA BORÇLUYUZ’Bu yıl kadın sinemacıların aldığı ödüller çok konuşuldu. Sektördeki cinsiyet eşitsizliği hakkında neler söylemek istersiniz?Toplumumuzda erkek egemen kültürün son yıllarda gittikçe baskın hale getirilmeye çalışılmasına rağmen bugün sektörde kadınlar, Türkiye’de her zamankinden daha güçlü ve giderek de güçleniyoruz. Bunu kadın dayanışmasına borçluyuz. Yurtdışında başlayan #Metoo hareketi Türkiye’deki kadınlara ilham verdi. 2018’den beri güçlenerek büyüyen #SusmaBitsin platformunun varlığı ve sürdürdüğü çalışmalar bu anlamda çok kıymetli. Geleceğe dair çok umutluyum. Orhun Atmış

Çarşıpazarın tadıkaçtı

Çarşı pazarın tadı kaçtı figure > Her şey geçen seneye göre ortalama yüzde 30 zamlı. Bazı ürünlerde bu zamlar yüzde 80’i buluyor. Mevsimlik sebze meyveler dahi çok pahalı. Bir kilo mandalina 5-8 liradan, portakal 10, üzüm 15 liradan satılıyor. Kilosu 16 TL’ye kadar çıkan sivribiberden ise ancak 250 gram alınabiliyor. Ülkedeki mevcut ekonomik kriz, Covid-19 salgınıyla daha da derinleşince çarşı pazarın tadı kaçtı. Halk artık gramla değil, taneyle alım yapıyor. Yılbaşı hareketliliğinden de umudunu kesen esnaf ise satışlarının geçen seneye göre yüzde 50-80 düşmesinden şikâyetçi.Hem yurttaşın hem esnafın pandemi sürecinden ekonomik olarak nasıl etkilendiklerini yerinde görmek için Eminönü’ne ve Beyoğlu’na gittik. Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı, Mahmutpaşa ve bir semt pazarında hem son fiyatları hem çarşı pazardaki durgunluğu gözlemledik. Kuruyemişinden sebze ve meyvesine her şey, geçen seneye göre ortalama yüzde 25-30 zamlı. Mısır Çarşısı’ndaki bir esnaf, “TEFE, TÜFE’yi nasıl hesaplıyorlar bilmiyorum. Bizdeki zamlar bazı ürünlerde yüzde 80’i buluyor. En iyimseri yüzde 60” diyor. Öyle ki esnaf dahi sattığı ürünün pahalılığından şaşkın. 1940’tan bu yana Mısır Çarşısı’nda yer alan Malatya Pazarı’nın yetkisili, “40 senelik esnafım, müşteri fiyat sorunca artık söylemeye utanıyorum. Geçiştirmeye çalışıp etiketleri gösteriyorum” diyor.  Örneğin, geçen sene 40 lira olan kuru incir bu yıl 65 TL’ye; 50 lira olan fındık, 80 TL’ye; 75 TL olan badem ve kaju 88 TL’ye çıkmış. Malatya Pazarı’nın yetkilisi, fıstıklı lokumun içinde artık antepfıstığı değil, yerfıstığı olduğunu söylüyor. Mısır Çarşısı’nın dışında, çarşı içine göre daha ucuz olan tezgâhlarda bile en ucuz kuruyemiş 40-48 liradan başlıyor. En çok talep gören karışık kuruyemişlerin leblebili olanları 40-48; fındıklı, bademli ve kajulu olanları 90 lira. /Archive/2020/12/19/195355732-gamzesayfa13renk.jpg30 senelik bir pazarcı esnafı, satış yaptıkları tezgâhtan 4 ailenin geçindiğini, geçen sene günlük 1000-1500 TL ciro yaparken bu yıl bazen 200 lirayla eve döndüklerini söylüyor.ATEŞ PAHASISemt pazarında da özellikle meyveler ateş pahası. Bir kilo mandalina 6-8, ayva 7, nar 5-8, portakal 10, üzüm 15 liradan satılıyor. Beyoğlu Piyalepaşa Semt Pazarı’nda gördüğümüz domatesin kilosu 5 liradan başlayıp 10 liraya kadar çıkıyor. Patates ve soğanın kilosu da 5 TL’den başlıyor. Sivribiberin kilosu ise 16 liraya çıkıyor. Esnaf, yurttaşın ancak 250 gram biber alabildiğini söylüyor.Elindeki poşetleri göstererek pahalılığa dikkat çeken bir yurttaş, “Daha yemeklik doğru düzgün bir şey almadım, 65 lira tuttu” diyor. Vatandaşın artık taneyle alım yaptığını söyleyen bir esnaf ise şöyle konuşuyor: “Gücüm yetmiyor diyerek 4 tane salatalık isteyen müşteri var. Hafta boyunca taneyle satın aldıkları kadar yemek zorundalar.”Pazarcı esnafının satışlarında yaşadığı kayıp, yurttaşın alım gücünün ne kadar azaldığını ortaya koyması bakımından önemli. 35 senelik bir esnaf, geçen yıl bu dönem günlük 30-40 kasa domates satarken şimdi 10 kasa satamadıklarını anlatıyor. 30 senelik bir başka esnaf da satış yaptıkları tezgâhtan 4 ailenin geçindiğini, geçen sene günlük 1000-1500 TL ciro yaparken bu yıl bazen 200 lirayla eve döndüklerini söylüyor.DESTEKLER GÜLÜNÇEsnafın nabzını tutmaya ise Mısır Çarşısı’ndan başlıyoruz. 2016’dan bu yana düzenli olarak gittiğimiz çarşıda, bir şey dikkatimizi çekiyor: Esnaf artık kapıda durup “Kahve ikram edelim” diyerek vatandaşı çekmeye çalışıyor. Tarihi Yarımada’daki esnafın ortak vurgusu, bu süreçte devlet tarafından yeterli desteği göremediklerini ve yalnız bırakıldıklarını söylemeleri oldu. Mahmutpaşa’daki bir esnaf, “Devlet böyle zamanda lazım. Ama şu ana kadar bir yardım göremedik” diyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta esnaf için açıkladığı destekleri nasıl bulduklarını sorduğumuzda ise acı gülüşmeler başlıyor. Esnafın hemen hemen hepsi açıklanan destek rakamlarını gülünç bulduklarını, “hiçbir derde derman olmayacağını” vurguluyor. “70 bin TL kira ödeyen insanlar var. 750 liralık kira desteğini ne yapsın? Elemanlarına yemek ısmarlar...” diyen de var, “Nasıl harcayacağımızı bilemiyoruz. Çar çur da etmek istemiyoruz” diyerek dalga geçen de... Mısır Çarşısı’ndaki bir esnaf ise “Yılbaşından sonra kiralarımıza yüzde 11.7 zam gelecek. Bu zammın ötelenmesini beklerdik” diyor. Son 8 aydır yapılan satışlar üst üste konulduğunda bir aylık masrafın ancak çıktığına dikkat çeken Mahmutpaşa’daki bir esnaf da hükümetin nakdi yardımlarını yaygınlaştırması gerektiğine vurgu yaptı:“Artık telefonla müşterinin ayağına giderek işlerimizi sürdürmeye çalışıyoruz” diyen bir başka esnaf ise umutsuzluğunu esprili bir dille şöyle ifade ediyor: “Şu an kapı kapı dolaşıyoruz, bir isteğiniz var mı diye soruyoruz ki satış yapabilelim. Ümidimizi kaybetmek istemiyoruz ama tünelin sonundaki ışık maalesef henüz görünmüyor. Gözükecek gibi de değil uzun vadede. Belki de bizim gözlerimizin uzağı görmede bir sıkıntısı vardır.” Gamze Bal

Yılbaşıiçin satışbeklentisi düşük

Yılbaşı için satış beklentisi düşük figure > Yeni yıla sayılı günler kalmasına rağmen esnafın satışlarda bir hareketlilik beklentisi yok. Kimsenin önünü göremediğini, insanların korkarak harcama yaptığına dikkat çeken bir çalışan, “Yılbaşı yaklaştı ama hareketlilik de beklemiyoruz. Biz asıl satışlarımızı turistlere yapardık. Bu yıl o da yok. Vatandaş ancak 250 gramlık alım yapabiliyor” dedi. Çalışan, ayrıca satışlar azalınca patronun işçi çıkarmaya gittiğini, 10 kişiden 5-6 kişiye düştüklerini ve her ay iki çalışanın 15’er gün izne ayrılmak zorunda kaldığını anlatıyor. Mısır Çarşısı’nın dışında kalan pazarda geçen sene günlük 20 bin TL ciro yaparken bu yıl 8 bin liraya kadar düştüklerini kaydeden çalışan, “Kiralar çok yüksek. Giderler hiç azalmadı ama satışlar sürekli düşüyor. Eminönü’nde bu cirolar kurtarmaz” diye konuştu.SİCİL AFFI TALEBİEsnafın bu süreçteki acil taleplerinden biri, sicil affı gelmesi. Mevcut kredi borcunu başka borçlarla kapattığı için kara listeye alındığını söyleyen Mahmutpaşa’daki bir esnaf, sicili bozuk olduğu için de yeni kredi alamadığından yakındı. “Geçen sene günlük 5 bin TL ciro yaparken şimdi haftada 4 bin TL ciro yapabiliyorum” diyen esnaf, “Zararına satışa razıyız. Bunca yıldır bankalarla iş yapıyorum, yeni kredi çekmek isteyince vermiyorlar. Acilen sicil affı çıkamaları lazım esnafa” diye konuştu.   cumhuriyet.com.tr

Esnaf‘Marketler hafta sonu açık biz neden kapalıyız’diye sordu

Esnaf ‘Marketler hafta sonu açık biz neden kapalıyız’ diye sordu figure > Koronavirüs salgınında Türkiye’deki durum ciddiyetini korumayı sürdürürken ekonominin nabzının attığı pazaryerleri de ekonomideki durgunluktan payını almış durumda. Başkentin dört ayrı noktasında; Altındağ’da Aydınlıkevler, Çankaya’da Balgat ve Ayrancı ile Keçiören’in Mecidiye pazarlarını dolaştık. Pazarcılar ve alışveriş yapan yurttaşlarla konuştuk.  Hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle olağan durumda hafta sonu kurulan pazarlar, hafta içi günlere alınmış. Pazaryerleri 10.00-18.30 saatleri arasında çalışabiliyor. Pazaryerlerinin tamamında belediye zabıtalarının maske denetimi yaptığını gördük. Zabıta memurları, pazarcıların çoğunluğunun maske zorunluluğuna uyduğunu, uymayanları da sık sık uyardıklarını belirtiyor. Pazaryerlerinin tamamında salgın öncesine göre mesafelerin geniş tutulduğunu görüyoruz, bu nedenle önceki döneme daha az sayıda pazar tezgâhı kurulmuş durumda. Pazaryerlerinde alışılageldik kalabalık görüntüler yok. Pazarcılar, yasaklar nedeniyle çalışan yurttaşların hafta içi pazara gelemediklerini, akşam 18.30’da tezgâhlarını kapatma zorunlulukları nedeniyle akşam alışverişinin de mümkün olmadığını söylüyor. HAFTA SONU SORUSUİşlerinin durumunu sorduğumuz pazarcıların tamamına yakını, hafta sonu sokağa çıkma yasağında çalışamamaktan şikâyetçi. Özellikle marketlere izin verilmesine rağmen açık pazaryerlerine izin verilmemesini “haksız rekabet” olarak görüyorlar. Balgat Pazaryeri’nde konuştuğumuz bir pazarcı, “Bu pandemi dedikleri en çok bizi vurdu. Hafta sonu sokağa çıkmak yasak, tamam. Süpermarketler açık, pazaryerleri kapalı. Şu anda açık havadayız, mesafemiz var; burası virüsün yayılması için tehlikeli ama kapalı mekân süpermarketlerin açık olmasında bir mesele yok. Bu haksızlıktır. Yani en kolay feda edilecek kesim biz pazarcı esnafı mıydık?” diye isyanını dile getiriyor. Başka bir pazarcı da bu konuşmaya hak veriyor ve son dönemde sayıları hızla artan ve mahallelere yayılan market zincirlerinden şikâyet ediyor: “Biz küçük esnaflarız, bu şartlarda bizim süpermarketlerle rekabet etmemiz mümkün mü? Zaten bu pandemiden önce durumumuz kötüydü, şimdi gücümüz tükeniyor. Ben onlara üç harfliler diyorum, bizi bu üç harfli marketler vurdu. Bunlar zaten hükümet sermayesi, biz bunlarla nasıl savaşacağız? Diğer yabancıları hiç saymıyorum bile, bunlar hepsi bizi bitirecek.”‘ASGARİ ÜCRETLİNİN VAY HALİNE’Bazı pazarcılar ise salgın şartlarına rağmen işlerinden memnun. Aydınlıkevler pazaryerindeki bir pazarcı, “Halimize şükür, durumumuz iyi. Başka pazaryerlerinde de tezgâhlarım var, oralar da çalışıyor, o tezgâhların başındakine 150’şer lira yevmiye veriyorum, bizi kurtarıyor. Bizim durumumuz iyi ama asgari ücret alıp geçinmeye çalışanın vay haline.” Başka bir pazarcı ise salgın sonrasını düşünüyor: “Çok şükür hasta olmadık, yaşıyoruz ama bu virüs hepimizin kafasına balyoz gibi indi. Hastalık atlatılır da bu işler nasıl toparlanır, inşallah bunu düşünenler vardır.”65 YAŞ ÜSTÜ PAZARDASabah saatlerinde gittiğimiz Ayrancı pazarında bir pazarcı, “Şu anda 65 yaş üstüne serbest olduğu için onlar var, saat 13.00 olunca onlar da gidecek, iyice tenhalaşacak burası” diyor.Pazaryerlerindeki sebze-meyve fiyatları, her zaman olduğu gibi süpermarketlerle karşılaştırıldığında daha uygun ancak pazarcı esnafı maliyetlerinin arttığını, bunu fiyatlara aynı ölçüde yansıtmadıklarını söylüyorlar. Ankara’daki pazaryerlerinde patatesin kilosu 1.5 ile 3.5 TL arasında. Soğan 1.5-2 lira, mevsim sebzeleri ıspanak 3 ile 5 lira, karnabahar 6-8 lira, havuç ise 2-3 liradan satılıyor. Biber ise el yakıyor, kilosu 8 ile 12 TL arasında. Mevsim meyveleri mandalina 3.5 ile 7 lira, portakal 4-6 lira, nar 4-7 lira, her mevsim tezgâhlarda olan elmanın fiyatı ise 2.5 liradan başlayıp 7 liraya kadar çıkıyor. Hüseyin Hayatsever

Yurttaşyoğun bakımda

Yurttaş yoğun bakımda figure > İzmir’in sokaklarına, çarşısına ve pazarlarına indik. Yurttaşa ekonomiyi ve geçimi sorduk. Bir dokunduk, bin ah işittik... Yıllardır kötü yönetilen ekonomi ve ardından Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs, yurttaşı, sanayiciyi ve esnafı da mağdur etti. AKP hükümetinden beklediği desteği alamayan esnaf siftah yapmadan işyerini kapatmak zorunda kalıyor. Günlük kazanç elde edenin parası ise elektrik, su ve kirasına zor yetiyor. Böyle giderse, “Dükkânın kapısına kilit vururuz” diyen işletmeci karamsar şekilde kara kara düşünürken, asgari ücretle geçinen, yurttaşı ise işsizlik ve gelecek korkusu sardı. 1 yıl önce 50 lira ile pazar alışverişini yapan yurttaş bugün ise 150 liradan aşağı pazar arabasını dolduramıyor. En ucuz yemek kuru fasulye yüzde 40 arttı...İzmir’de 2019 yılında 28 icra dairesinde açılan davaların sayısı 458 bine ulaştı. Yani her 10 kişiden biri icralık durumda. “Ekonomide umut var mı” diye soruyoruz, “Güneş her gün doğar. Umudumuz tükenmez. Ama bu sistemle, bu ekonomi ile zor” cevabını alıyoruz.KIT KANAAT GEÇİNİYORUZEren Karaca (Pazarcı)“Vergiler çok yüksek. Her şeyden vergi alınıyor. Buna rağmen bütün hizmetler paralı. Halkın alım gücü çok düşük, tezgâha gelip dakikalarca alıp almamak arasında düşünen insanlar görüyoruz. Vatandaş her üründen azar azar alıyor. Çoğu alışveriş arabasını doldurmadan evine dönüyor. Bu yüzden biz de para kazanamıyoruz, kıt kanaat geçiniyoruz.”Mustafa Kara (Esnaf)“Kiraları ödeyemiyoruz, benim ve ailemin kredi kartları patladı. İşlerin olmamasından dolayı işçi çıkarmak zorunda kaldım. Geçen yıllara göre, günlük ciro yüzde 95 düştü. Kemeraltı Çarşısı’nda adım atacak yer bulunmazdı. Şimdi ise sokaktan geçen müşterinin gelmesi için gözünün içine bakıyoruz. 20 lira siftah yaptığım günler oluyor. Bu para ile elektrik, su, kirayı mı ödeyeyim. Yoksa günlük 18 lira otopark parasını mı ödeyeyim. Herkes için sıkıntılı bir dönem. Umudumuz kalmadı. Bu ülkede geçinmek ve yaşamak zor oldu artık. Yıllardır kötü giden ekonomi pandemi ile tamamen bizi boynumuzu kırdı.”Ali Ceran (Bakliyatçı)“Fiyatlar yüzde 50 oranında arttı. Biz toptancıdan pahalı alıyoruz. Mecburen yurttaşa yansıtmak zorundayız. Kuru fasulye geçen sene 13 lira idi, şimdi 18 ile 20 lira arasında değişiyor. 4 ay önce aldığım un torbasına 30 lira zam gelmiş. Ekonomi kötü olduğu için alım gücü düştü. Artık vatandaş işyerinin önünden geçmeye korkuyor. ‘Fiyatlar uçmuş’ yorumunu yapıyor ama bizim burada bir suçumuz yok. Her şey pahalılaştı. Yurttaş ve esnaf zor durumda. Kiramızı zor çıkarıyoruz. Bazı aylar kirayı ödeyemiyorum. Emekli maaşımı kiraya yatırmak zorunda kalıyorum. Birçok esnaf senedi ve çekleri ödenmediği izin haciz durumuna düştü. 2-3 yıldır herkes zor durumda. Açık ve net olarak yurttaş iç kanama geçiriyor. Her an ölebilir, yere yıkılabiliriz.”İlknur Meral (İşçi)“Daha önce 70 lira ile girdiğim pazardan şimdi 150 liradan aşağı çıkamıyorum. Her şey zamlı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Önceliklerimiz artık gıda oldu. Çocuklarımızın istediklerini alıyoruz sadece. Lüks alımları erteledik. Birçok insan zor durumda. Evine ekmek götüremeyen insanlar var. Ülkede bazı şeyler değişirse, ekonominin de değişeceğine ve düzeleceğine inanıyorum.”İsmail Telbaş (Emekli)“Emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyoruz. Ev kira olmadığı halde ek hesaptan para çekmek zorundayız. Her şey o kadar pahalı olmuş ki 3 ay önce 7 liraya aldığım 15 adet adet yumurta şimdi 15 lira olmuş. Herşey otomatik zamlanıyor ama bizim emekli maaşları yerinde sayıyor. Bir mal alıyorsun dolar yüzünden pahalı diyorlar. Artık zaruri ihtiyaç dışında hiçbir şey alamaz olduk. Artık evi kirada olan, asgari ücretli çocuklu ailenin halini düşünemiyorum.”İsmail Saka (Mimar)“13 aydır bir tane proje çizemedim. Bir ülkenin ekonomisinin iyi gidip gitmediğini inşaatlardan, fabrikalar ve yapılan projelerden anlayabilirsiniz. Eğer bunlar yapılmıyor yerinde duruyorsa ekonomi bitmiştir. Mühendislerin yüzde 95’inin işsiz kaldığı Türkiye’de yine umutsuz değiliz. Her gün güneş doğuyor, umudumuz var. Ama bu sistem ve ekonomi ile yürümez.” Mehmet İnmez

Diz boyu usulsüzlük: Sayıştay 2019 Denetim Raporu’ndaçarpıcıtespitler

Diz boyu usulsüzlük: Sayıştay 2019 Denetim Raporu’nda çarpıcı tespitler figure > Sayıştay’ın raporuna göre Üsküdar, Fatih, Sakarya ve Ordu belediyelerinde çok sayıda usulsüzlük belirlendi. Sayıştay Başkanlığı, “Sayıştay raporları uçtu” adlı haberimizin ardından belediyelere ilişkin 2019 yılı denetim raporlarını dün sabah saatlerinde tekrar okumaya açtı. Çarpıcı tespitlerin yer aldığı raporlara göre birçok belediyede ihale süreçlerinde usulsüzlük belirlendi. Üsküdar Belediyesi’nin özel hallerde kullanılan pazarlık usulüyle 72 ihale yaptığı, bu ihalelerin toplam sözleşme bedelinin 162 milyon 352 bin 569 lira olduğu tespit edildi. Ordu Büyükşehir Belediyesi aynı alımları bölerek ihale etti. Fatih Belediyesi’nde özel kalem müdürlüğü kadrosu sınavsız geçişin bir yolu olarak kullanıldı.Ordu Büyükşehir Belediyesi 2019 Sayıştay Denetim raporunda, aynı tarihte, aynı müdürlük tarafından, aynı mahiyette ve aynı yükleniciden yapılan birçok alımın Kamu İhale Kanunu’nda belirtilen ihale usulleri ile alınması gerekirken kısımlara bölünerek yine aynı kanunda özel alım usulü olarak belirtilen doğrudan temin usulü ile gerçekleştirildiği vurgulandı. Rapora göre 2019 yılı içerisinde bazı çiçek ve bitki mal alımları da ihalesiz temin edildi. Belediye, Özel Kalem Müdürlüğü’nü de memuriyete sınavsız giriş aracı olarak kullandı. 2019 Sayıştay Denetim Raporu’nda Üsküdar Belediyesi’nin mal ve hizmet alımlarında “pazarlık ihale usulü”nü yaygın şekilde kullandığı belirlendi.  Pazarlık ihale usulünün sadece doğal afet, salgın hastalıklar gibi özel haller durumunda kullanıldığına dikkat çeken Sayıştay “bunun belediyede genel bir uygulama haline getirilmesini kanuna aykırı” buldu. HAKSIZ KADROLAŞMASayıştaş raporunda İstanbul Fatih Belediyesi, özel kalem müdürlüğü kadrosunun sınavsız geçişin bir yolu olarak kullandığı anlatıldı. Ayrıca raporda Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü ile Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne yönetmelikte öngörülen sınav şartı ile öğrenim durumunu sağlamayan personel atandığı tespit edildi. Belediyede programcı kadrosunda sözleşmeli çalışan iki personelin asgari yabancı dil şartını sağlamadığı ifade edilen raporda belediye tarafından Zabıta Müdürlüğü’ne de öngörülen sınav şartını sağlamayan personel atandığı tespit edildi. Sakarya Büyükşehir Belediyesi 2019 Sayıştay Denetim Raporu’nda belediyeye ait Yeni Sakraya Stadyumu’nu sportif faaliyetlerde kullanılmak üzere Sakaryaspor Tesis İşletmeleri Şirketi’ne 11 aylığına 325 bin TL+KDV’ye kiraladığı ancak kiranın ödenmediği tespit edildi. Belediyenin elektrik, doğalgaz, su, temizlik ve çim bakımı masraflarını da üstlendiği belirlendi. Sayıştay kiranın tahsil edilmesini istedi.Sayıştay, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim vaadi olan 4 yaş ve altındaki çocukların annelerine verilen ücretsiz ulaşım kartını da mevzuata aykırı bulundu. Bu konuda yetkinin cumhurbaşkanında olduğu belirtildi. Ayrıca, 3 Kasım 2011 ve 3 Haziran 2014 tarihinde bir kamu bankası ile imzalanan protokolle iki lüks aracın İBB’ye teslim edildiği ancak yürürlük süresinin belirlenmemesi nedeniyle halen devam ettiği vurgulandı. Bu konuda işlem tesis edildiği belirtildi. Hazal Ocak

SGK yazısıkafalarıkarıştırdı

SGK yazısı kafaları karıştırdı figure > SGK’nin yazısı, koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanları için ‘meslek hastalığı’ genelgesi olarak yorumlandı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının meslek hastalığı ve vazife malullüğüne ilişkin yapılacak işlemlere dair yol haritasını belirledi. SGK, sürecin hızlanması için Sağlık Bakanlığı’na yazı gönderdi. SGK’nin yazısı kamuoyunda, sağlık çalışanları için “meslek hastalığı” genelgesi olarak yorumlandı. Yazının, hastalık nedeniyle mağduriyet yaşayan çalışanların evraklarının SGK’ye gönderilmesi prosedürünü anlatan bir yönlendirme yazısından ibaret olduğunu savunan Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, “Covid-19 hastalığı ivedilikle meslek hastalığı olarak tanımlansın” çağrısı yaptı. Dr. Kılıç ve Demir, “Bir hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı, çalışanın meslek hastalığı veya vazife malullüğü hükümlerinden faydalanıp faydalanamayacağı konusunda kararı verme yetkisi SGK’ye aittir. Dolayısıyla bakanlığın bu yazısı ile sağlık çalışanlarının meslek hastalığı/vazife malullüğü hükümlerinden doğrudan yararlanacaklarını söylemek doğru değildir” dedi. Sibel bahçetepe

TÜGVA’ya kira sorusu

TÜGVA’ya kira sorusu figure > Tunceli’de sivil toplum kuruluşları ve halkın, devlet destekli tarikat ve dinci yapıların örgütlenmesine karşı giriştiği mücadele üzerine Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Tunceli Temsilciliği tabelasını indirdi. Dersim Araştırmaları Merkezi’nin (DAM) kentte çok sayıda tarikatın ve dinci vakfın farklı isimler altında faaliyet yürüttüğü raporunun Cumhuriyet tarafından haberleştirilmesi üzerine kamuoyunda büyük tepki oluştu. Tepkiler halen sürerken TÜGVA Tunceli Temsilciliği tabelasını indirdi. DAM Başkanı Selman Yeşilgöz, “Tabelanın indirilmesi tabii ki önemli ama esas önemli olan Dersim’deki tüm bu tarikat, cemaat ve vakıfların faaliyetlerinin durdurulmasıdır” dedi. TÜGVA temsilciliğinin kamuya ait Tunceli Atatürk Stadyumu’nda bulunduğunu söyleyen Yeşilgöz, “Tunceli Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ne sormak lazım TÜGVA’ya kamuya ait bir binada yer verdiniz. Bu yeri verirken kira aldınız mı? Aynı bina içerisinde kitap kafe diye bir yer var. Orası TÜGVA’ya mı ait. TÜGVA temsilcisi aynı zamanda Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda çalışıyor. Tüm bunlar kamu kaynaklarının ve kamu yerlerinin bu tip vakıflara peşkeş çekildiğini düşünmemize neden oluyor” diye konuştu. Dersim Dernekler Federasyonu Genel Sekreteri Hasan Şen de “Sadece tabelanın indirilmesi bir anlam ifade etmez. Faaliyetlerin de durmasını talep ediyoruz. Başta rektör olmak üzere üniversitedeki tarikatları temsil edenlerin de görevine son verilmeli. Bölgeyi anlayan, bilim üreten bir üniversite istiyoruz” dedi. TÜGVA’dan yapılan açıklamada ise yeni il binasında çalışmaların yürütüleceği belirtildi. Kayhan Ayhan

TBMM’de ABD yaptırımlarının kınanmasından saatlerönce AKP, Washington’da lobicilik faaliyetlerindeydi

TBMM’de ABD yaptırımlarının kınanmasından saatler önce AKP, Washington’da lobicilik faaliyetlerindeydi figure > TUSAŞ adına Capitol Counsel şirketiyle yapılan anlaşmanın amacı, Pakistan’a 1.5 milyar dolarlık ATAK helikopteri satışına yönelik ABD engelinin aşılması. ABD Başkanı Donald Trump’ın giderayak S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırımları onaylamasıyla iki ülke arasında ilişkiler yeni bir aşamaya geçti. ABD ilk kez bir NATO müttefiki ülkeye “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA)” kapsamında yaptırım uyguladı. Bu yaptırım kararına bir gün sonra TBMM’den iktidarıyla, muhalefetiyle ortak bir bildiriyle tepki geldi. AKP, MHP ile birlikte ortak açıklamaya ana muhalefet partisi CHP ve Millet İttifakı’ndan İYİ Parti de imzalarıyla destek verdi.Tarih: 14 Aralık 2020... Yaptırımın açıklandığı gün... Türkiye’nin ABD’nin CAATSA yaptırımlarına uğramasından sadece dakikalar sonra ABD’de tartışma yaratacak bir başvuru yaşandı. Ankara, ABD Adalet Bakanlığı’na TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI) adına Washington’da yeni bir lobi şirketinin tutulduğunu bildirdi. TUSAŞ’ın ikinci büyük ortağı (yüzde 45.45) ABD’nin yaptırım uyguladığı Savunma Sanayi Başkanlığı...MOTOR ABD ŞİRKETİNDENCapitol Counsel isimli şirketle yapılan lobicilik anlaşmasının amacı ise “Türkiye’nin Pakistan’a satmaya çalıştığı 30 adet T-129 ATAK helikopterine konan ABD engelinin kaldırılmasını” sağlamak. Türkiye ve Pakistan arasındaki 1.5 milyar dolarlık anlaşma, Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlikten dolayı gerçekleştirilemiyor. T-129 ATAK helikopterleri Türkiye’de üretilse de helikopterlerin motoru Rolls Royce ve bir ABD şirketi olan Honeywell tarafından üretiliyor. ABD’li şirketlerin ihracat için ABD Federal Devleti’nden izin alma zorunluluğu bulunuyor. ABD’de yaptırım açıklandıktan sonra yapılan başvuruyu CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan Cumhuriyet’e şöyle yorumladı:“ABD Adalet Bakanlığı’na sunulan belgeler, aylık 25 bin dolar olan lobicilik anlaşmasının 8 Aralık’ta imzalandığını ancak Türkiye’ye yaptırımlar açıklandıktan dakikalar sonra 14 Aralık’ta ABD Adalet Bakanlığı’na bildirildiğini gösteriyor. Satamadığımız 1.5 milyar dolar değerindeki 30 ATAK helikopteri, yanlış dış politikanın maliyetlerine yenisini ekliyor. Sıralayalım... 2.5 milyar dolar: S-400’e ödenen para... 1.5 milyar dolar: F-35’e yatırıp, geri alamadığımız kapora... 12 milyar dolar: F-35 projesinde ortak üreticilik statümüzü kaybetmemizden kaynaklanan Türk savunma sanayiinin gelir kaybı. 1.5 milyar dolar: Motorunu ABD’den alamadığımızdan dolayı Pakistan’a ihraç edemediğimiz ATAK helikopterlerinin geliri... Toplamda 17.5 milyar dolar... AKP hükümeti dış politika meselelerini Türkiye’de bir hamaset aracı olarak kullanırken, Washington’da ise lobiler üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Bu hataların bedeli ne yazık ki 83 milyon vatandaşa kesiliyor.”ABD’de lobi şirketleriyle anlaşmalar yapılması yasal. Ülkelerin lobicilik faaliyetleri için ABD’de milyonlarca dolar harcadığı ise bilinen bir durum. 15 Aralık günü Meclis’te muhalefetin desteğiyle “ABD’ye yanlıştan dön” mesajı veren hükümetin bu bildiriden 24 saat önce Washington’daki “lobicilik” girişimi AKP iktidarının dış politikada “zamanlamayı bile beceremediğinin” bir göstergesi olarak okunabilir... Aykut Küçükkaya

Vitrindeki Albümler

Vitrindeki Albümler figure > Vitrindeki Albümler /Archive/2020/12/19/225136861-vitrin1-kulturmaxrnk.jpgFerdi Özbeğen ‘20. Sanat Yılı Şan Konseri’ (Yaşar Kekeva Plakçılık)1974 petrol krizinin ardından büyük orkestraların sonu gelmiş, müzisyenler dar bütçe ve kadrolarla çalışmak zorunda kalmıştı. Piyanosu ile çalıp söyleyenlerin ilk örneklerinden olan Ferdi Özbeğen ise bu işin yolunu açanların başında yer alıyordu. 30 Eylül 1983 Cuma akşamı başlayan maraton, dokuz gün sürmüştü. İki bölümden oluşan her bir konser iki buçuk saati aşıyor, piyanosunun başına oturmuş beyaz ceketli şantözün arkasındaki 30 kişilik orkestrayı Osman İşmen yönetiyordu. Vokal topluluğu ile birlikte sahneye giren çıkan insan sayısı elliyi aşıyordu. Maraton öncesi repertuvar seçimlerine yoğun provalar eşlik ederken fiziken de iyi görünmek için beş ay boyunca kampa girip yedi kilo veren Özbeğen, yirminci sanat yılını böylesine ihtişamlı bir etkinlikle kutluyordu. Konserlerin ardından seçilen parçalar ikili bir plakta toplanıyordu: “Yirminci Sanat Yılı Şan Konseri”. Zamanında çok yüksek teknik imkânlarla olmasa da kayıt altına alınan ve yayımlanan bu konser, tarihi bir belge olma niteliğini taşıyordu. Bir dizi filmde çalınan parçalarıyla yeni kuşakların da ilgisini çeken Özbeğen’in konser plağı, 1983 yılından sonra ilk kez dönemin makara bantlarından analog olarak yeniden 2 bin adet basıldı. /Archive/2020/12/19/225150689-vitrin2-kulturmaxrnk.jpgKazım Koyuncu ‘Dünyada Bir Yerdeyim’ (Halkevleri) Şair Ceketli Çocuk diyorlardı, hırsızın uğursuzun değil, Karadeniz’in uşağıydı. Eşlik ettiği sanatçıları ve içinde yer aldığı Dinmeyen ile Zugaşi Berepe topluluklarının çalışmalarını saymazsak Kazım Koyuncu kısa yaşamına iki solo albüm sığdırmıştı: “Viya!” ile “Hayde”. “Dünyada Bir Yerlerdeyim” Kazım’ın henüz 33 yaşındayken 2005 yılındaki vefatının bir buçuk yıl ardından, 2006 yılında Halkevleri tarafından geride kalan ancak daha önce yayımlanmamış kayıtlarının derlenmesinden oluşturulmuştu. CD ve kaset formatında basılan, (beşi konser kaydı olmak üzere) 16 parçadan oluşan albümün kâr amacı bulunmuyordu. Geliri (yanı sıra manevi birikimi) Kazım’ın adını yaşatacak bir başka projeye aktarılacaktı. Albümde Kazım’ın hayatının içinden bir şekilde geçmiş sayısız insanın emeği vardı; bu nedenle de buram buram içtenlik, coşku ve inanç kokuyordu. Şimdi tıpkı basımı ilk kez plak formatında yapılan “Dünyada Bir Yerlerdeyim”in tek farkı kapağı. Orijinalinin kapağında yer alan Kazım’ın elindeki gitarla gülümseyerek şarkı söylediği fotoğraf, burada güzel bir grafik çizime dönüştürülmüş.İnsanı bir yandan mesut ediyor, beri taraftan elemini kederini yeniden anımsatıyor; Kazım’ın sesini ilk defa plaktan dinlemek... Murat Beşer

Konut fiyatlarıAntalya ve Muğla’da uçuşa geçti

Konut fiyatları Antalya ve Muğla’da uçuşa geçti figure > Salgından korunma ve rahat yaşama arayışı, Akdeniz ve Ege’ye ilgiyi artırdı. Halkın gelecek için güven aracı olarak gördüğü ev sahibi olma isteği, ekonomik şartlar nedeniyle iniş ve çıkışlar gösterse de bu, pazarın ve özellikle fiyatların her zaman hareketli olmasına neden oluyor. 2020 yılının öne çıkan belirleyenleri ise salgından korunma arayışı, ekonomiyi suni de olsa büyütme isteği ve daha özgür yaşam talebiydi. İşte detaylar:GENELDE YÜZDE 29- TÜİK verilerine göre ilk 11 ayda yüzde 21.5 artışla yaklaşık 1.4 milyon adet konut satıldı.-Merkez Bankası’nın “Konut Fiyat Endeksi” verilerine göre ekim ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla Türkiye geneli yıllık artış yüzde 29.2 ile zirve yaptı. Bu artış yeni konutlarda yüzde 30.4, diğerlerinde yüzde 28.5 oldu. Yine ülke genelinde, metrekare başına ortalama birim fiyat ise 2 bin 843 liradan 3 bin 713 liraya yükseldi.- Bölgesel bazda en yüksek yıllık artışlar yüzde 41.8 ile “Antalya, Burdur, Isparta” ve yüzde 39.6 ile “Aydın, Denizli, Muğla”da, en az artışlar da yüzde 16.8 ile “Erzurum, Erzincan, Bayburt” ve yüzde 18.8 ile “Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon”da görüldü.-Yıllık artışlar İstanbul’da yüzde 27.3, İzmir’de yüzde 28.9 ve Ankara’da yüzde 29.1 oldu.-TBB Risk Merkezi’nin verilerine göre Ekim 2020 sonu itibarıyla 2019’un aynı dönemine kıyasla konut kredisi hacmi yüzde 44.4 artarak 287.2 milyar liraya ulaştı. Ekim sonu itibarıyla kredi kullanan 2 milyon 628 bin kişinin ortalama borcu da 109 bin 287 TL.- Konut kredisine BDDK’nin il verileri üzerinden bakıldığında da geçen yılın aynı dönemine kıyasla Eylül 2020 itibarıyla en yüksek artış yüzde 74.3 ile Aksaray’da. Bu ili yüzde 72.2 ile Elazığ izledi. En az artış ise yüzde 27.2 ile Hakkâri ve yüzde 28.3 ile Çankırı’da hesaplandı. l Ekonomi Servisi  cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter