Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Friday, 05.02.2025, 09:57 AM (GMT)

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap!

Türkçe Haberler En Son Başlıklar YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap! Sayı 1619! YARIN yayınlanacak 1619’uncu sayımızın kapağında, yeni romanı Empedokles’in Dostları’nı konuştuğumuz Amin Maalouf yer alıyor. Maalouf ile “yeni” romanını, “yeni” çağı, yükseldiğine inandığı “yeni” devrimi, mümkün olduğuna inandığı “yeni” dünyayı ve değişen dengeleri konuştuk. Gamze Akdemir’in söyleşisi… Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… /Archive/2021/2/24/003246924-1619-kitap-kapak-ic-.jpg- Sayı 1619! Cumhuriyet Kitap Dergi’nin YARIN yayımlanacak 1619’uncu sayısının kapağında, yeni romanı Empedokles’in Dostları’nı konuştuğumuz Amin Maalouf yer alıyor.Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche Adası merkezli yeni romanını; insanlığın, yaşamı kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin artık sonu getirmek üzere olduğu bir eşikte kurtarıcılarıyla tanışması üzerine geliştiriyor Maalouf.İleri bir teknoloji, tıp bilgisi ve yüzen hastaneleriyle birlikte, karmaşaya son vermek üzere çıkagelen bir grup gizemli insan üzerinden, hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı pek yakın bir geleceği kurguluyor.Amin Maalouf ile ‘Empedokles’in Dostları’nı, yeni çağı, yükseldiğine inandığı yeni devrimi, mümkün olduğuna inandığı “yeni dünya”yı ve değişen dengeleri konuştuk. Gamze Akdemir’in söyleşisi…- Üçüncü sayfamızda bu hafta; Francis Bacon’ın ‘Antik Bilgelik’ini incelediği yazısıyla Hikmet Temel Akarsu yer alıyor.- Nedim Gürsel; yazın ve düşün dünyası, kişiliği, kendisindeki derin izleri, dostluğu üzerinden kısa süre önce yitirdiğimiz, roman, öykü, anlatı ve deneme türündeki usta yapıtlarıyla 50 kuşağının, Modern Türk Edebiyatının ustalarından Demir Özlü’yü yazıyor.- Çağdaş Bayraktar; ‘Muammer Sun, Cumhuriyettir!’ başlıklı yazısında yakın zamanda yitirdiğimiz Muammer Sun’u ve kızı Sinemis Adige Sun’un kaleme aldığı yaşam öyküsü ‘Karnında Güneş Olan Adam’ı yazıyor.- Fuat Sevimay; Mehmet Fırat Pürselim’in mavisi ve beyazı, bulutu ve sonsuzluğu, kuşları ve kanatları, kışları ve baharıyla göğü sunduğu öyküleri ‘Sakarmeke’yi inceliyor.- Neşe Doster; yürekli Cumhuriyet aydını, eğitimci Nuri Gökçek’in kitabı, Öğretmenim Sen Hiç Boyun Eğmedin’i inceliyor.- Mehmet Emin Arıcı; Haluk Uygur ile fotoğraf makinesinin tarihini değil, bir düşünme sisteminin öyküsünü, sanatın diğer alanlarında da etkileşim yaratacak birçok düşünme faaliyetinin öyküsüyle birlikte anlattığı Fotografik Düşünme Tarihi’ni konuşuyor.- Deniz Burak Bayrak; Isabel Allende’nin ilk bakışta klasik bir aşk romanı gibi görünse de büyülü kurgusu ve yazarın sarsıcı sözcükleriyle aslında politikanın insanlara yaşattığı acının anlatıldığı, bıçak gibi keskin yapıtı ‘Aşktan ve Gölgeden’i merceğe alıyor.- Y. Bekir Yurdakul; Aşkın Güngör’ün, okurun merakını ince bir derenin sessizliğiyle arttıran ‘Beş Benzemez-Dinozorlar Şehri’ni yazıyor.- Emek Yurdakul; Eşref Karadağ’ın ‘Dedem Bir Maymun’ kitabını değerlendiriyor.- Vitrindekiler ve Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşelerimizde düşün trafiği sürüyor.İyi okumalar…EditördenUnutmayın her gün Cumhuriyet, her Perşembe Cumhuriyet Kitap okunur!Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… Cumhuriyet Kitap Eki

Dijital toplumdaçalışma ve yaşam

Dijital toplumda çalışma ve yaşam “Küresel Dijital Ekonomide Emek” adlı kitabında Ursula Huws, yaşanan değişim ve dönüşümlerin teknolojik, kültürel ve siyasal boyutlarını mercek altına alıyor. Emeğin sosyalleşmesinde sosyal medya, cep telefonları ve tabletlerin başat konuma gelmesiyle toplumsal yaşamların tümüyle değişmesi de çok çarpıcı bir tartışma olarak yer alıyor kitapta. Yazara göre sosyalliklerin piyasa tarafından sömürgeleştirilmesi, yalnızca yeni bir kâr kaynağı olmakla kalmayıp toplumsal hayatların dokusuna hasar vererek gelecekteki dayanışmanın temellerini baltalıyor. /Archive/2021/2/24/002415429-ic1-.jpgİktisadi, siyasi, teknolojik ve kültürel yapılarda ani ve köklü değişimlerin gerçekleştiği bir dönemden geçiyoruz. Yaptığımız iş, yaşadığımız kent, sosyalleştiğimiz insanlar ve sosyalleşme biçimlerimiz değişip dönüşüyor. Bizler de oradan oraya savrulurken anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Yirmi birinci yüzyıl kapitalizminde emek ve yaşam ne ifade ediyor?Küresel Dijital Ekonomide Emek adlı kitabında Ursula Huws, bu temel soruya yanıt arıyor. Huws, yeni metalaştırma alanlarının kapitalizmi dönemsel bunalımlardan sağ çıkardığını vurguluyor. Bu alanların kapitalizme yenilenmiş bir dinçlik sağladığının ve emekle ilişkisini taze şartlarda kuracağı süreçler yarattığının altını çiziyor./Archive/2021/2/24/002433710-kapakic2.jpgDAHA FAZLA KÂR İÇİN DENETİMKitap, Ursula Huws’un 2006-2013 arasında yazdığı makalelerden oluşuyor. Bunlar, yaşanan değişim ve dönüşümlerin teknolojik, kültürel ve siyasal boyutlarını mercek altına alıyor. Her makale, yaşananlara dair bir boyutu daha yakından sorgulamaya imkân veriyor.Kitapta emeğe dair en önemli saptamalardan biri, meslekî kimliklerin yok olması. Bu noktada, Huws’un şu sorusu oldukça çarpıcı: “Gelecekte insanlar bize, ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ diye sorduğunda ne cevap vereceğiz?”Günümüzde işverenler, dijital okur-yazar, kendi kendini motive eden, iyi takım oyuncusu, sosyal becerili, istihdam edilebilir, girişimci insanlar istiyor. Bu beceriler, yeterlilikler ve yetenekler nasıl bir araya getirilirse getirilsin istikrarlı meslekî kimlikler tanımlamaz. Tek istenilen gerek duyulduğunda işe alınabilecek, gerek duyulduğunda işten atılabilecek işçi arzıdır./Archive/2021/2/24/002450741-ic3.jpgEmeğe dair Huws’un yaptığı bir başka saptama ise işlerin sabit, gezgin ve bölüntülü doğasıdır. Bu süreç kimin hangi işi, nerede, ne zaman ve nasıl yaptığı ile ilgilidir.Kentlerdeki sabit işler (lokanta, taksi, vb.) göçmen emeğine, gezgin (mobil) işler ise uluslararası siber bir işçi sınıfının oluşumuna işaret ediyor.Bölüntülü iş ise sabit ve gezgin işlerin karmaşık bir araya gelişi olarak karşımıza çıkıyor. Evden internet üzerinden çalışan kadının işinin arasına uykudan uyanan çocuğunun girmesi gibi.Düşünsel faaliyetin metalaşması da en çarpıcı gerçekliklerden biri olarak vurgulanıyor. Bilim ve teknoloji ile yaratıcılık piyasa koşullarında daha fazla kâr için denetleniyor ve sanat işçileri, her geçen gün, kendini büyük şirketlere ya da bürokrasilere gittikçe daha fazla yalvarır ve övünür hâlde buluyor.Kitapta, emeğin kamu hizmetlerinin metalaşması ile içine girdiği süreç de etraflıca irdeleniyor. Kamu hizmetleri olarak devletin sunduğu hizmetler, işgücünü yeniden üretme açısından sermaye için şüphesiz işlevsel bir rol oynar.Diğer yandan ise emekli maaşı, ücretsiz sağlık ve emeklilik hizmetleri, işsizlik ve hastalık yardımları emekçi sınıfın uzun süreli mücadelesinin kazanımlarıdır. Bu hizmetleri piyasaya açmanın ise çok geniş kapsamlı ve boyutlu etkileri vardır. “SİBERTARYA” KAVRAMIEmeğin sosyalleşmesinde sosyal medya, cep telefonları ve tabletlerin başat konuma gelmesiyle toplumsal yaşamların tümüyle değişmesi çok çarpıcı bir tartışma olarak yer alıyor kitapta.Sosyalliklerin piyasa tarafından sömürgeleştirilmesi, yalnızca yeni bir kâr kaynağı olmakla kalmayıp toplumsal hayatların dokusuna hasar vererek gelecekteki dayanışmanın temellerini baltalıyor.Değişimleri saptamadaki gücü, kaleminin kıvraklığı bir yana Huws, sona doğru şöyle bir tespit yapıyor:“Karl Marx tarafından kullanılan ‘sınıf’, ‘meta’ ve ‘emek’ terimlerini de kapsayan en temel kavramlara yeni tanımlar bulmamız gerek gibi görünüyor.”Yazar bu tespitiyle son dönemin en tartışmalı sürecine de katılıyor. Emek-değer teorisinin geçerliliği, üretken emek-üretken olmayan emek ayrımı, proletaryanın yerine prekaryanın önerilmesi bu alanın en sıcak tartışmaları. Huws, bu tartışmaların içine katılmakla kalmıyor, “sibertarya” diye bir kavram da öneriyor./Archive/2021/2/24/002512038-ic4.jpgKuramsal geleneklerin gücü, sahip oldukları kavramların sosyal gerçekliğini açıklamasında yatar. Kavramlar, farklı zaman ve mekânlardaki görünümlere göre değişmez, bilakis bu görünümleri açıklamak için oradadır.Bu noktada, Huws’un Marksizmin güncelliği için samimi çabasının yönü ve içeriği tartışmaya açıktır. Bu çaba, kavramları genişletmenin yeni sosyal koşulları açıklamaya katkıda bulunarak Marksizmi zenginleştirip Marksizmi emek-değer eksenli olmayan başka bir teoriye dönüştürme arasındaki ince çizginin ne tarafında durduğuna göre dikkatle ele alınmalıdır.Küresel Dijital Ekonomide Emek kitabına dair son sözü Huws’a verelim:“İşte bunlar” diyor yazar, “yirmi birinci yüzyılda emeğin sermayeyle yüzleştiği yeni görünümün özelliklerinin bazıları (...) umarım bu derlemedeki denemeler bu ilişkinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda emeğin bunu yönlendirme yeteneğini geliştirebilecek birtakım yollar ve farklı varış noktalarına doğru yeni rotalar gösterebilir.”Küresel Dijital Ekonomide Emek / Ursula Huws / Çeviren: Cemre Şenesen / Yordam Kitap / 208 s. Gamze Yücesan Özdemir

Ödül!

Ödül! Ödül, Avusturyalı fizikçi Lise Meitner ve Alman kimyager Otto Hahn’ın Stockholm’deki bir otelde geçmişleriyle yüzleşmelerini konu ediniyor. Gerçek olaylara dayanan edebi kurgu türündeki anlatı, II. Dünya Savaşı atmosferi, Yahudi olmak, kadın olmak, bilim insanlarının olayların yaşandığı dönemde karşılaştığı zorluklar gibi konuları ele alıyor. /Archive/2021/2/24/002019041-ic1.jpg“Olanlar değişmedi, sadece geçmişi yorumlama biçimi değişiyor...”Kitaptan10 Aralık 1946’da Stockholm’deki Grand Hotel’de Otto Hahn, Kimya alanında değer görüldüğü Nobel Ödülü’nü almak üzere bekliyor. Törene sadece birkaç saat kalmış. Ve o sırada Lise Meitner beliriyor süitinde: Otuz yılı aşkın bir süredir birlikte çalıştığı eski dostu, meslektaşı, tecrübeli bir bilim insanı.Fakat Lise, Otto’yu tebrik etmek için orada bulunmuyor. Onun meselesi geçmiş ve dolayısıyla gelecek. Lise sadece hesaplaşmak istiyor. Ömrünü adadığı işin hayattaki karşılığıyla yüzleşmek… Kapalı kapılar ardında, bir otel odasında olup bitiyor her şey. Karlı ve soğuk bir günde.Cyril Gély, tiyatrodan gelen ustalığını diyaloglar üzerinden akan bu hikâyede konuşturuyor: Tarihle, vicdanla, insanlıkla boğuşan iki bilim insanının gerçeğiyle yüzleşiyor./Archive/2021/2/24/002035354-kapakic2.jpgÖdül, Avusturyalı fizikçi Lise Meitner ve Alman kimyager Otto Hahn’ın Stockholm’deki bir otelde geçmişleriyle yüzleşmelerini konu ediniyor. Gerçek olaylara dayanan edebi kurgu türündeki anlatı, II. Dünya Savaşı atmosferi, Yahudi olmak, kadın olmak, bilim insanlarının olayların yaşandığı dönemde karşılaştığı zorluklar gibi konuları ele alıyor.Roman kurgusunu tek mekân olarak bir otel odası ve bir öğleden sonrayla çerçeveleyen Cyril Gély, tiyatrodaki başarısını diyaloglar üzerine inşa ettiği üslubuyla sergiliyor.Cyril Gély, tarihin gölgesinde kalmış olanı açığa çıkarıyor. Ödül’de, kibirden sağduyuya, gururdan ihanete, gafletten fırsatçı körlüğe kadar insana dair tüm belirsizlikleri ustalıkla gözler önüne seriyor.Keder ve sevgi arasında gidip gelen diyaloglar ve dokunuşlarla, yazar birbirine rakip iki arkadaş arasındaki muğlak ilişkiyi resmediyor. Turner resimleriyle dekore edilmiş bir otel odasında tarih yeniden yazılıyor.Gély, araştırmacıların kapalı dünyasında kadının yerini, tanınmamaktan kaynaklı acıyı ve başarı için verilen savaşı ustalıkla yazıyor.Ödül / Cyril Gely / Çeviren: Esma Fethiye Güçlü / Timaş Yayınları / 208 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Masalsıbir kasaba, korkunçbir kötülük

Masalsı bir kasaba, korkunç bir kötülük İtalyan Alpleri’nin eteklerinde, ormanların gölgesinde yer alan, masalsı görünümlü Traveni kasabası akla hayale gelmeyecek sırlara sahipti. Ve o sırlar ormanda bulunan çıplak bir erkek cesediyle beraber gün ışığına çıkmak üzereydi. /Archive/2021/2/24/001640170-kapakic2.jpgİlaria Tuti’nin ilk romanı Cehennem Çiçekleri peş peşe 3 baskı yapmış, 14 dile çevrilmiş. Romanın satırlarında ilerlerken, hikâyenin bu kadar beğenilmesinin sebepsiz olmadığını anladım. Cinsel dürtüleriyle hareket edip sadistçe öldüren sıradan bir seri katil hikâyesinin çok ötesinde bir hikâye vardı karşımda. Öncelikle insani duygular, polisiye romanlarda görmeye pek alışık olmadığımız tarzda derinlikli olarak işlenmişti.Hikâyenin baş kahramanı dedektif Teresa Battaglia, öteki kadın yazarların yarattığı dedektiflerle kıyaslandığında farklı bir karakter çizer. Öncelikle o, sıradan biridir. Hiçbir üstün özelliği yoktur. Zor bir hayat geçirmiştir. Eşinden gördüğü şiddet yüzünden çocuk sahibi olamamıştır. Yazarının tanımlamasıyla, “merhametli” bir insandır. İnsani ilişkileri zayıf bir kadın değildir. Ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşurken bile katilin peşini asla bırakmaz. Ona ilişkin sıralanabilecek yegane kusurlar; baskıcı davranışları ve dominant karakteri oluşudur ki; bu da zor bir hayat geçirmesinden kaynaklanır.KURBAN EDİLEN BEBEKLERBaş kahramanın kendine özgü tarzı dışında hikâyenin en vurucu yanı, sözüm ona bilim adına yapılan deneyler ve bu deneyler uğruna kurban edilen bebekler oldu. Hikâyede, yeni doğan bebeklerde "anne yoksunluğu sendromu"nun yıkıcı etkilerini inceleyen Avusturyalı psikanalist Rene Spitz’in yolundan giden bir doktorun, yetimhanede kalan bebekleri her türlü sevgiden ve ilgiden mahrum bırakarak onların gelişimini inceleyişine tanık oluruz.Kısa zaman içerisinde bebeklerin bitkisel hayata girmesiyle sonuçlanan araştırma, bu bebeklerin hayatta kalabilmek için sadece fiziksel bakıma değil, şefkate, güçlü bir duygusal bağa da ihtiyaç duyduklarını ortaya çıkarır. Bu deney yıllar sonra, sakin Traveni kasabasına büyük bir kötülük getirecektir.Dedektif Teresa Battaglia, kurbanın gözlerinin çıkarıldığını, kollarının iki yana açılarak sırt üstü yatırıldığını ve de kanlı kıyafetlerinden insan figürü yapıldığını gördüğünde bu olayda hastalıklı, korkunç bir şey olduğu hemen anlar. Soruşturmayı yürütürken bir yandan da diyabetiyle ve tansiyonuyla uğraşmak zorundadır. Tüm bu sağlık sorunlarından çok daha önemli olan Alzheimer hastalığı da zihnini yok etmektedir./Archive/2021/2/24/001656857-ic3.jpgSeri katiller kurbanlarını belli kriterlere göre seçerler. Bu yüzden kurbanların ortak özellikleri olur. Ama bu kurbanlarda hiçbir ortak bir özellik belirlenememektedir. Sonunda, Teresa bütün bu olayların yaşları sekiz ile on arasında değişen Oliver, Lucia, Diago ve Mathias isimli çocukların etrafında döndüğünü keşfeder.İlk kurban Diago’nun babası, ikinci kurbansa Lucia'nın annesidir. Lucia ve Diego aynı sınıftadırlar. Derisi yüzülen hademe de çocuklarının gittiği okulda çalışmaktadır. Kurbanların ortak noktası bu çocuklardır ve katil çocuklara zarar veren yetişkinleri cezalandırmaktadır. Çünkü, Diego, kendisini ezen, şefkatsiz bir babaya sahiptir. Lucia’nın annesi uyuşturucu bağımlısıdır ve sık sık ortadan kaybolur. Oliver ise sadist bir hademe tarafından rahatsız edilir.Masalsı köylerin, vadilerin, göllerin, ormanların coğrafyasında Teresa Battaglia, 39 numaralı çocuğun başına gelenleri öğrendiğinde, korkunç sırrı ve katilin kim olduğunu ortaya çıkarır.Cehennem Çiçekleri / Ilaria Tuti / Portakal Yayınları / 355 s. Çağatay Yaşmut

Saramago…‘Körlük’te görmedikleri,‘Görmek’te gördükleri

Saramago… ‘Körlük’te görmedikleri, ‘Görmek’te gördükleri Salgın ile ülkemizde seyirci kaldığımız siyasi manzaranın bir benzeri Saramago’nun kaleminden yıllar önce çıkmış. Körlük, tıpkı Covid 19’un tüm hayatımızı birkaç hafta içinde felce uğratması gibi, ölümcül bir virüsün aniden yayılarak insanları paniğe ve kaosa sürüklemesini anlatıyor. /Archive/2021/2/24/001143689-ic1.jpgFotoğraf: VEDAT ARIKPortekizli yazar José Saramago, 7 Aralık 1998 tarihli Nobel Edebiyat Ödülü kabul konuşmasını bitirirken, Körlük romanını yazma amacına bir cümleyle değinir ve şöyle der: “Amacım okurlara yaşamı hor görürken mantığımızı sapkınca kullandığımızı, insan denen varlığın onurunun her gün dünyamızdaki güç sahiplerinin hakaretine uğradığını, evrensel yalanın çoğul hakikatlerin yerini aldığını, insanın benzerine olan saygısını yitirerek, kendisine saygı duymayı bıraktığını hatırlatmaktı.”Saramago’nun bu vurgusu buzdağının sadece görünen kısmıydı, zira katman katman derinleşen roman, söz ve hatta imla oyunlarıyla çatallanan, toplumsal gözlemlerle bezenmiş, insan psikolojisinin tüm kuytularına girip çıkan bir anlatı harikasıydı. 1995’te kaleme aldığı Körlük romanına, 2004’te devam niteliğinde yazdığı Görmek de eklenince hikâye bir başyapıta dönüştü.YENİDEN GÜNDEMDEPeki, Türkiye’de her iki romanın da bu kadar çok okunmasının, hele ki son günlerde okurların elinden dilinden düşmemesinin sebebi nedir? Yanıtı basit: Gündemimize bir gülle gibi oturan, çoğumuzu eve kapatan ve hatta bize eve kapanmayı bir ayrıcalık (!) saydıran Covid 19 salgını ile ülkemizde seyirci kaldığımız siyasi manzaranın bir benzerinin Saramago’nun kaleminden yıllar önce çıkmış olması. Tıpkı okuruna “Nasıl da günümüzü anlatıyor!” dedirten 1984’ün yazarı George Orwell gibi Saramago da yıllar öncesinden bize sesleniyor.Körlük, tıpkı Covid 19’un tüm hayatımızı birkaç hafta içinde felce uğratması gibi, ölümcül bir virüsün aniden yayılarak insanları paniğe ve kaosa sürüklemesini anlatıyor. Trafik ışıklarında yeşil yandığı halde geçmeyen adamın aniden kör olmasıyla başlayan roman, daha sonra sırasıyla onu evine götüren adamın, eve gelen karısının, gittikleri göz doktorunun, doktorun sekreterinin ve muayenehanede bekleyen öteki hastaların da aniden kör olmasıyla ilerliyor.BULAŞICI KÖRLÜKHükümet, körlüğün bulaşıcı olduğunu anlar anlamaz, ilk kör olanları karantinaya alma kararı alıyor ve mekân olarak bir akıl hastanesi seçiliyor! İşte bundan sonrası tam bir hayatta kalma savaşı.Açlıkla savaşmak, tıkanmış tuvaletlere, akmayan sulara çare bulmak zorundalar. Bir süre sonra ölülerini gömmeyi bıraktıkları ve bedensel ihtiyaçlarını hijyenik koşullarda gideremedikleri için pis kokuyla boğuşuyorlar.Bu da yetmiyor, yan taraftaki “ahlaksızlar koğuşu”, gelen yemek sandıklarına el koyup onlara, kadın göndermedikleri sürece aç kalacaklarını söylüyor. Aç kalmamak uğruna bedenlerini feda eden ve tecavüze uğrayan kadınlar koğuşlarına ekmekle döndüklerinde artık romanda ciddi bir eşik atlanmış oluyor.Ölümcül bir virüse yakalanmaktan daha kötü bir şey varsa o da bu virüse totaliter bir rejimin baskısı altında yakalanmak, çünkü baskıyla rejim de virüs gibi kendini dayatarak bedenlerde, zihinlerde, dilde üreyip çoğalıyor. “Sosyal mesafe” giderek kapanırken sıkışma kör bir şiddet doğuruyor.Körlerin pek çoğu askerler tarafından vurulup öldürülüyor. Karantinadan kaçmayı başaranları ise belirsizlikle birlikte sokaklarda çok daha çetin koşullar bekliyor; çöpleri eşeleyip yiyecek arayan insanlar, yağmalanmış raflar, cesetler, cesetleri parçalayan aç hayvanlar...Her yönüyle sistem çökmüş olsa da insanlar evlerine dönmek istiyor; ev bir sığınak onlar için... Ta ki simgesel açıdan bu en korunaklı ve en mahrem yerin yağmacılar tarafından ele geçirildiğini görene kadar. Ev, uyanılan bu cehennemde bir kapana dönüşüveriyor!/Archive/2021/2/24/001400578-kapakkkk.jpgŞİFACIRomanda görme yetisini kaybetmeyen bir kadın var. Kadim gelenekten gelen bu bilge kadın, şifacı dişi arketipi, Saramago’nun kaleminde tüm olağanlığı içinde kahramanlaşıyor.Ölümcül ve bulaşıcı virüsle birlikte insanlığın irtifa kaybettiği toplumda kişisel özellikler, kazanımlar, eğitim ve gelir durumu önemini kaybediyor. Sosyal ve ekonomik olarak “düzlenen”, fiziksel kuvvetin, direncin ve dayanıklılığın öne çıktığı bu yeni düzende, güçlünün güçsüzü ezmesi ve toplumsal çürüme ayyuka çıkıyor.“GÖRMEK”Görmek romanı da bu olayların dört sene sonrasında, aynı isimsiz şehirde, aynı isimsiz kahramanlarla anlatılırken Saramago bu kez bir insanlık dramına değil, kendiliğinden gelişen bir politik tavır alışa vurgu yapıyor.Genel seçim gününde on dört numaralı sandık başkanının görevinin başına geçmesi, ancak hiçbir vatandaşın oy vermeye gelmemesiyle başlıyor roman!Seçimlerin tekrarlanmasına rağmen oy pusulalarının yüzde seksen üçü sandıktan boş çıkınca, seçmen hükümetin elindeki tüm imkânlar ve aygıtlarla yarattığı baskı iklimine maruz kalıyor. Olağanüstü hâl ilan edilmesi, tecrit, gizli servis ve muhbirlerin iç ve dış düşman arayışı, “boş” kelimesinin bile yasaklanması, patlayan bombalar ve en önemlisi demokratik hakkını kullanıp boş oy atan her bir seçmenin “terörist” damgasını yemesi romanın ana gövdesini teşkil ediyor.“Beyaz körlük” ya da “süt beyazı” olarak tarif edilen körlük, ikinci romanda beyaz, boş bir oy pusulasına dönüşüyor. Yazara göre ikisi de birer salgın! Ama her iki salgın, her iki felaket de belirsizlik ve düzensizliğin yarattığı şiddete ve kaosa rağmen, gelecek adına umutlanmamızı sağlayan; cesaret, korku, şefkat gibi insan doğasının en temel duyguları içinden bir direnişin, hiç değilse bir kıpırdanış ve uyanışın filizlenmesine yol açıyor. Saramago insanlığı önce dibe vurdurup sonra da küllerinden doğan Anka kuşu örneği yeniden yükseltiyor.Körleşen insanoğlu kendi gerçeğiyle yüzleştikten sonra yeniden ayakları üzerinde yükseliyor. Hükümetlerin baskıcı uygulamalarına, toplumun bağrındaki çürümüşlüğe, maddi ve manevi kayıplara rağmen yaralar sarılıyor. Her şey aniden başladığı gibi aniden bitiyor.Ne diyordu Nobel Komitesi, Saramago’nun ödülü alma gerekçesinde, “hayal gücü, şefkati ve ironisiyle anlaşılması en zor gerçekliği anlamamızı sağladığı için...”Sıkı bir Saramago okuru olarak şunu da eklemek istiyorum: “Kucağımıza bir tutam umut bıraktığı için.”Evlerimizde kaldığımız Corona günlerinde umudunuzu asla yitirmemeniz dileklerimle...Körlük / José Saramago / Çeviren: Işık Ergüden / Kırmızı Kedi Yayınevi / 336 s.Görmek / José Saramago / Çeviren: Işık Ergüden / Kırmızı Kedi Yayınevi / 324 s. İrem Uzunhasanoğlu

Jancar ile‘Mayıs, Kasım’

Jancar ile ‘Mayıs, Kasım’ Viyana’dan Ljubljana’ya uzanan bir savruluşu konu ediyor Mayıs, Kasım. Drago Jancar, okurunu bu kez devasa şirketlere, başarısızlığı taç hâline getirmiş bir müzisyene ve bolca aryanın olduğu uzak bir bakışa davet ediyor. /Archive/2021/2/24/000934753-ic2.jpg“Herkesin ona güveni tamdı zira hepsi biliyordu ki Dobernik onu bir metro istasyonundan çıkarıp getirmişti. Çünkü Ciril hiç kimseydi. Şirketten hisse kapmaya, kimsenin işine burnunu sokmaya kalkışmayacak bir hiç kimse. Adam yerine konduğu, hem de kısa zamanda benimsendiği için şükran duyması gereken bir hiç kimse. Öyle bir hiç kimseydi ki başka bir hayatta işsiz güçsüz bir aylak, bir sokak müzisyeni, bir kemancıyken, kendinden ne beklediklerini anlamadığı kişilerin kurduğu yeni hayatında, televizyon kameralarının önünde Piscanec’i şantiyede tozun içine yuvarlanmaktan kurtarmak zorunda kalmıştı.”Ciril gündüzleri metrolarda, geceleri üçüncü sınıf bir barda müzik yapan bir kemancı. Ne akademiye girecek kadar yetenekli ne müstakil bir evde yaşayacak kadar paralı ne de gönlünce bir aşk yaşayacak kadar şanslı. O, her şeyin ortalaması; bir vasatlık prensi.Ve bu prensin, Stefan Dobernik’le tanışmasıyla bütün hayatı değişiyor, altüst oluyor. Her adımda hayallerinden daha da uzaklaştığını bildiği hâlde yürümek zorunda kalıyor.Viyana’dan Ljubljana’ya uzanan bir savruluşu konu ediyor Mayıs, Kasım. Drago Jancar, okurunu bu kez devasa şirketlere, başarısızlığı taç hâline getirmiş bir müzisyene ve bolca aryanın olduğu uzak bir bakışa davet ediyor.Mayıs, Kasım / Drago Jancar / Çeviren: Neşe Ay Başman / Dedalus Kitap / 352 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Maistre’den‘Odamda Yolculuk’

Maistre’den ‘Odamda Yolculuk’ Odamda Yolculuk, Xavier de Maistre’in insanlığa yüzyıllar önce armağan ettiği bir seyahat biçimi; oda hapsiyle cezalandırılmış genç bir subayın, çevresi otuz altı adımdan ibaret ‘kocaman’ odasında dört duvarın sınırlarını sonsuzluğa evrilttiği düşsel bir yolculuk. /Archive/2021/2/24/000651973-9.jpg“Beni bir şehri dolaşmaktan men ettiler. Hepsi bu. Ama bütün bir evreni bana bıraktılar: Uçsuz bucaksızlık ve sonsuzluk emrime amadedir.” Kitaptan…Odamda Yolculuk, Xavier de Maistre’in insanlığa yüzyıllar önce armağan ettiği bir seyahat biçimi; oda hapsiyle cezalandırılmış genç bir subayın, çevresi otuz altı adımdan ibaret ‘kocaman’ odasında dört duvarın sınırlarını sonsuzluğa evrilttiği düşsel bir yolculuk.İzlenecek güzergâh, mola verilecek duraklar, deneyimlenecek coğrafyalar bellidir; hatta her seyahatte olduğu gibi beklenmedik kazalar dahi gerçekleşecektir.Zamanı ve mekânı önemsemeksizin bu zorunlu istirahatini, kapatana yönelik bir eleştiriye dönüştüren, ruh ve beden bütünlüğüne dair tartışmalar kadar dönemin politik atmosferini de satır aralarından yansıtan ve günümüze kadar ulaşan üç asırlık bir metin...Dünyanın gizli saklı köşelerini, cennet mekânlarını ve zorlu güzergâhlarını dolaşan yolcuları şaşırtacak, genellikle küçümsenen ve göz ardı edilen bir coğrafyanın ilk gezi rehberini yazmıştır Xavier de Maistre. Tutsaklığını ironik bir özgürlük metnine dönüştürmeyi becererek edebiyat tarihine geçmiştir.Kendisini kısıtlayan dış koşullara inat, insanın kendi bedeniyle ruhunu birbirinden ayrıştırmasının mümkün olduğunu öne sürer Maistre; ruhunu istediği her yere, görmeyi arzuladığı her türlü güzelliğe gönderebilmekle birlikte, bedeninin bu yolculukta karşılaştığı yataktan koltuğa, masadan duvarlarda asılı tablolara kadar odanın topografyasını da ayrıntılı biçimde anlatmaktan geri kalmaz.Bir yolcunun özgürlüğünü esaret altında bile hissedebilenlerin gayet iyi anlayacağı metinlerden biri Odamda Yolculuk.Odamda Yolculuk / Xavier de Maistre / Çeviren: Işık Ergüden / Sel Yayıncılık / 96 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Akciğer kanseri nedir? Belirtileri nelerdir?

Akciğer kanseri nedir? Belirtileri nelerdir? Akciğerde yer alan hücrelerin dengesiz bir şekilde çoğalması sonucu meydana gelen kötü huylu tümöral oluşumların yol açtığı akciğer kanseri; oldukça sık görülen ve ciddi sonuçları olan kanser türlerinin başında geliyor. Vücudun en önemli organlarından biri olan akciğer; yaşamsal faaliyetlerin devam edebilmesi için solunum yoluyla vücuda oksijen alınması ve ortaya çıkan karbondioksitin dışarı atılması görevini yürütür. Akciğerde yer alan doku ve hücrelerin yaptığı bu işlev sayesinde vücut, gereksinim duyduğu oksijeni düzenli olarak alırken atık olarak nitelendirilebilen karbondioksiti vücut dışına gönderir. Akciğerlerde yer alan doku ve hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması durumu ise akciğer kanseri olarak adlandırılır. Tümör hücresi olarak da tanımlanabilen bu hücreler, hızla çoğalır ve zamanla kitlesel bir yapı oluşturur. Kanserin ilerlemesiyle birlikte kanser hücreleri, çevre doku ve organlara yayılır.Peki en sık görülen kanser türlerinden biri olan akciğer kanseri nedir? Belirtileri nelerdir? Tedavisi nasıl yapılır?AKCİĞER KANSERİ NEDİR?Akciğerde yer alan hücrelerin dengesiz bir şekilde çoğalması sonucu meydana gelen kötü huylu tümöral oluşumlara akciğer kanseri adı verilir. Çünkü kanser oluşumu, vücuttaki tüm dokuların yapı taşını oluşturan hücrelerde başlar. Akciğerler de diğer tüm organlar gibi hücrelerden oluşur. Bu hücreler, akciğerin sağlıklı bir şekilde görevini yapabilmesi için gerek duyulduğunda bölünerek çoğalır. Yapısal anlamda normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı olarak çoğalması durumunda ise akciğer kanseri meydana gelir.İleri evrelere gelindiği zaman ise çevre doku ve organlara yayılım gösterir. Erken evrelerde genellikle belirti vermediği için teşhis edildiğinde hastalık sıklıkla ileri evreye gelmiştir. Bu nedenle risk altında olan bireylerin düzenli olarak tarama yaptırmaları önemlidir.AKCİĞER KANSERİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?Dünya genelinde en çok ölüme yol açan kanser türü olan akciğer kanseri, genellikle belirgin bir şekilde belirti vermeden sessizce ilerler. Bazen de belirtiler, kanserin nereye yerleştiğine ve tümörün boyutuna göre farklılık gösterebilir. Bazen akciğer kanseri belirtilerinin ortaya çıkması yıllar alabilir. Hatta hastaların yüzde 25'inde kanser hiçbir belirtiye yol açmadan son evreye kadar ilerleyebilir. Hastalığın en önemli belirtilerinden biri ise inatçı öksürüklerdir. Sıklıkla görülen akciğer kanseri belirtilerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:-İnatçı öksürük,-Öksürüğe bağlı sırt ağrısı,-Balgam renginde değişim,-Kanlı balgam,-Hırıltılı nefes alma,-Sesin boğuklaşması,-Solunum güçlüğü,-Boğazda takılma hissi,-Yutkunma güçlüğü,-Sıklıkla zatürre ve bronşit olmak,-Boyun ve yüz bölgelerinde şişlik,-El ve ayak parmak uçlarının şişmesi,-Kemik ağrısı,-Anemi,-Göz kapağında düşme, cumhuriyet.com.tr

İnsan yüzlüyavru köpek balığıbulundu

İnsan yüzlü yavru köpek balığı bulundu Endonezya'da insan yüzlü yavru köpek balığı bulundu Endonezya'da Abdullah Nuren isimli balıkçı, annesinin karnından çıkan insan yüzlü yavru köpek balığının görüntülerini paylaştı. Nuren, mutasyon geçirmiş olan yavru köpek balığının kendisine şans getireceğine inandığını söyledi. Endonezya'daki Rote Ndao adasında ava çıktığı sırada insan yüzlü bir yavru köpek balığına rastlayan balıkçı Abdullah Nuren, mutasyonlu yavru balığın henüz doğumunun gerçekleşmediğini ve annesinin karnından çıktığını söyledi. Köpek balığının üç yavruya hamile olduğunu ve bu yavrulardan birinin farklı bir özelliği olduğunu ilk başta fark etmediğini söyleyen Nuren, mutasyonlu yavrunun burnunun altında iki büyük gözü olduğunu fark edince şoka uğradığını ifade etti.The real-life baby shark! Mutant fish is born with 'a human face' https://t.co/H6gVZ3ZkLs— Daily Mail Online (@MailOnline) February 23, 2021Olaya ilişkin konuşan Nuren, "Başlangıçta ağıma yakalanmış bir anne köpekbalığı buldum. Ertesi gün anne köpek balığının karnını yardım ve midesinden üç yavru çıktı. İkisi annesi gibi sıradan köpek balıklarıydı ancak bu yavru, insan yüzünü andırıyordu. Sonrasında balığın mutasyona uğradığını anladım. Bu balığın bana şans getireceğine inanıyorum" ifadelerini kullandı. Olayı bir video ile paylaşan Nuren'in, yavru köpek balığını bir karton kutuya yerleştirip kayda aldığı görülüyor.Kaynak: Sputnik cumhuriyet.com.tr

Hollanda'da sokağaçıkma kısıtlamasıuzatıldı

Hollanda'da sokağa çıkma kısıtlaması uzatıldı Hollanda'da yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınıyla mücadele tedbirleri kapsamında ülke genelinde 23 Ocak'ta yürürlüğe giren sokağa çıkma kısıtlamasının süresi 15 Mart'a kadar uzatıldı. Hollanda'da geçici hükümetin Başbakanı Mark Rutte, Sağlık Bakanı Hugo de Jonge ile ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında, 21.00-04.30 saatleri arasında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasının üçüncü kez uzatıldığını ve yeni tarihin 15 Mart olduğunu açıkladı.Başbakan Rutte, ilk kez İngiltere'de tespit edilen Covid-19'un mutasyona uğrayarak daha hızlı yayılan tipi sebebiyle vaka sayılarının yeniden yükselme eğilimi gösterdiğini ve muhtemel bir üçüncü dalganın başladığını belirtti.Rutte, vaka sayılarında artış görülmesine rağmen özellikle gençlerde ve yaşlılarda görülen yalnızlık hissindeki artış ve ruh sağlığındaki olumsuz etkilerin ortadan kalkması için bazı tedbirlerde gevşemeye gittiklerini kaydetti.Sağlık Bakanı de Jonge, İngiliz-İsveç ilaç firması AstraZeneca'nın Avrupa'ya teslim edeceği Covid-19 aşılarında yaşanacak gecikmenin zor bir durum oluşturacağını söyledi.AstraZeneca'nın karmaşık yapısının anlaşmaların uygulanmasını zorlaştırdığını belirten de Jonge: "3-4 günde bir şartlar değişiyor, çıldırtıcı bir durum" ifadelerini kullandı.DİĞER TEDBİRLERDE GEVŞEMEYE GİDİLDİBuna göre, kademeli olarak açılan ilkokul ve kreşler 1 Mart'tan itibaren tam zamanlı yüz yüze eğitime başlayacak.Orta öğretim okulları ve liseler ise haftanın bir günü yüz yüze eğitim yapacak.Orta öğretimde kurumları hangi gün yüz yüze eğitim yapılacağını kendisi belirleyecek ve bu süre en az 1,5 saat olacak.Sürücü kursları, berberler ve güzellik salonları gibi yakın temas gerektiren iş yerleri, müşteri sayısına ve hijyen kurallarına dikkat etmek kaydıyla 3 Mart tarihinden itibaren randevulu müşterilere hizmet vermeye başlayacak.3 Mart itibarıyla mağaza ve dükkanlar, randevusu olan müşterilerini kat başına 2 kişiyi geçmeyecek şekilde 10 dakika boyunca içeri alabilecek.Yine 3 Mart itibarıyla 27 yaşın altındakiler takım sporlarına başlayabilecek.Evlere kabul edilebilecek misafir sayısı 1 kişiyle sınırlandırılmaya devam edecek.Kafe, restoran, sinema, müze ve tiyatrolar kapalı kalmaya devam ederken üniversiteler de online eğitime devam edecek.Hollanda'da 20 bin üyesi olan Kafe ve Restoranlar Derneği (KHN), kafe ve restoranların tekrar açılması ve daha fazla destek için hükümete karşı dava açmıştı.Öte yandan Ulusal Stres ve Tükenmişliği Önleme Merkezi’nin (NCPSB) yaptığı araştırmada, Hollanda'da gençlerin yüzde 82'sinin, Kovid-19 nedeniyle tükenmişlik sendromu yaşadığı ve neredeyse tüm gençlerde psikolojik sorun tehlikesi bulunduğu tespit edilmişti.SOKAĞA ÇIKMA KISITLAMASINDAN MUAF OLANLARYasak saatlerinde işe gidenler ve yemek dağıtımı yapanlar, iş yerlerinden aldıkları belgeyle sokağa çıkabiliyor.Polis, itfaiye ve ambulans çalışanları, tren, metro, tramvay, otobüs ve taksi sürücüleri, uçak mürettebatı ve kondüktörler, izin belgesi olmaksızın kısıtlamadan muaf tutuluyor.Hastalık, acil durum, hava yoluyla seyahat, adli işlemler, cenazeye katılma ve evcil hayvan gezdirme gibi nedenlerle sokağa çıkanlar da kısıtlama kapsamında yer almıyor.Yasağı ihlal edenlere 95 Euro idari para cezası uygulanıyor. AA

Çorum'da kömür madeninde patlama!

Çorum'da kömür madeninde patlama! Çorum'un İskilip ilçesindeki kömür ocağında gaz sıkışması nedeniyle meydana gelen patlamada 2 işçi yaralandı. Çomu köyü yakınlarındaki maden ocağında metan gazı sıkışması sonucu patlama oldu. Yerin 1,5 kilometre altında meydana gelen patlamanın ardından jandarma ve sağlık ekipleri maden ocağına sevk edildi. HASTANEYE KALDIRILDIPatlamada yaralanan işçilerden Nihat Yağlı ambulansla Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesine, Recep Kurt da İskilipli Atıf Hoca Devlet Hastanesine kaldırıldı. 1 KİŞİNİN DURUMU CİDDİYETİNİ KORUYORTedavileri süren işçilerden Yağlı'nın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi. Öte yandan madendeki göçük altında başka işçinin olmadığı bildirildi. AA

İki gündür haber alınamayan kişiölübulundu

İki gündür haber alınamayan kişi ölü bulundu Mersin'de, iki gündür kayıp olarak aranırken su kuyusunda cesedine ulaşılan kişinin katil zanlısı olduğu iddia edilen 3 kişi gözaltına alındı. Mezitli ilçesinde 76 yaşındaki Remzi Kuzal'ın iki gündür kayıp olduğu ihbarı üzerine Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, çalışma başlattı. Kuzal'ın son görüldüğü bölgedeki güvenlik kameralarını inceleyen ekipler, şüpheli H.B'yi gözaltına aldı. H.B.'nin ifadesinde, tartıştığı Kuzal'ı 2 arkadaşının yardımıyla öldürüp cesedini araçla götürdükleri Yenişehir ilçesi Emirler Mahallesi'ndeki bir su kuyusuna attıklarını itiraf etmesi üzerine bölgeye ulaşan ekipler, itfaiye ekipleriyle arama yaptı.CANSIZ BEDENİNE ULAŞILDIEkipler, yaptıkları aramalarda Kuzal'ın cansız bedenine ulaştı. Su kuyusundan çıkarılan Kuzal'ın cesedi otopsi yapılmak üzere hastaneye götürüldü.3 KİŞİ GÖZALTINA ALINDIEkipler, olayın ardından H.B'nin arkadaşı 2 kişiyi de gözaltına aldı. Zanlıların emniyetteki sorgusunun sürdüğü öğrenildi. AA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter