Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 06.14.2025, 05:24 AM (GMT)

Search by date: 3/22/2021

Merkez Bankasıeski Başekonomisti Hakan Kara'dan dolarçıkışı:Ülkem içinçok amaçoküzgünüm

Merkez Bankası eski Başekonomisti Hakan Kara'dan dolar çıkışı: Ülkem için çok ama çok üzgünüm Merkez Bankası eski Başekonomisti Hakan Kara'dan doların sert bir şekilde yükselmesinin ardından sitem dolu paylaşım geldi. İktisatçıların ve piyasa uzmanlarının tersine “faiz neden, enflasyon sonuçtur” ısrarını sürdüren ve her fırsatta bunu dile getiren AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi 18 Mart’ta beklentilerin üzerinde 200 puan artırmasının ardından, dün bu kez TCMB Başkanı Naci Ağbal’ı görevden aldı. Sadece 4.5 ay görevde kalabilen Ağbal’ın yerine ise yine eski AKP milletvekili olan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu atandı.Merkez Bankası Başkanlığı'ndan Naci Ağbal'ın görevden alınarak yerine Şahap Kavcıoğlu'nu getirilmesi sonrası doların ateşi bir kez daha yükseldi.Asya’da ilk kotasyonlarda dolar/TL yüzde 16,2’ye kadar yükselişle 8,3880’e kadar çıktı.''ÜLKEM İÇİN ÇOK AMA ÇOK ÜZGÜNÜM''Doların sert bir şekilde yükselmesinin ardından sitem dolu paylaşım yapan Merkez Bankası eski Başekonomisti Hakan Kara, ''Neden sessiz kaldığım soruluyor. İnanın içimden bir şey söylemek gelmiyor. Bütün kariyerimi verdiğim kurumum ve çalışma arkadaşlarım adına üzgünüm. Ülkem için çok ama çok üzgünüm…” diye yazdı./Archive/2021/3/22/021533899-kara-tweet.png cumhuriyet.com.tr

Televizyon kanallarıdolar bilgisini kaldırdı

Televizyon kanalları dolar bilgisini kaldırdı Dolar'ın beklenmedik yükselişi medyada da şok etkisi yarattı. Ulusal kanallar yayın akışlarında dolar bilgisini gizledi. CNNTürk ve HaberTürk televizyon kanalları kur bilgisini canlı vermemeye başladı./Archive/2021/3/22/010705971-basliksiz-1.jpg cumhuriyet.com.tr

İstanbul'da hissedilen deprem meydana geldi

Türkçe Haberler En Son Başlıklar İstanbul'da hissedilen deprem meydana geldi Marmara Denizi açıklarında 3.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Ayrıntılar geliyor... cumhuriyet.com.tr

Yazarın cehennemi...

Yazarın cehennemi... Yeryüzü yargıçlarla dolu. Hatta ecel celâlileriyle, zebanilerle. İşte böyle bir dünyada nerede yaşarsınız? Gabriel Garica Marquez; şöyle diyor: “Bana öyle geliyor ki, bir yazarı cennet ya da cehennemde yaşama ikilemiyle yüz yüze getirirseniz, cehennemi seçer... Orada daha çok edebî malzeme bulur.” /Archive/2021/3/21/200955545-ic1.jpgYazarın cenneti kalemiyle baş başa kaldığı anıdır. Bence asıl cehennem dışarıdadır. Rimbaud demişti sanırım; “Cehennem başkalarıdır!” Onun yazıdaki seçimi yaşamdaki seçimidir. Ne anlamlar yüklerseniz yükleyin, bir yazar yazdığındadır. Yazarak yarattığı iklimde. Göze göz, dişe diş bir hayat onun uzağındadır.Yolu acıdan geçmeyen bir bakışın yazabileceğine inanmıyorum. Yazmak için insanın ağrısı olmalı dünyayla, hayatla, kendisiyle. Zira bir yazar yazarak hayatı savunur, yani insana insanı / insanlığı anlatır. Bu da onun vicdan duygusunun sesidir elbette. Uyarır, gösterir, heyecanlandırır, sarsar, hatta tokat atar...Nabokov, Lolita romanından dolayı yargıç karşısına çıktığında, suçlamalara itiraz eder. “Hayır! Yanılıyorsunuz, ensesti övmedim; tam tersi ben bu romanı aileleri uyarmak için yazdım,” der.TAŞRADAN GELMEKMarquez, Kolombiya’nın taşrasından gelen bir yazar. Romanları, öyküleri yarattığı anlatı coğrafyasının nasıl biçimlendiğini de gösterir bize. Başyapıtı Yüzyıllık Yalnızlık’a onu getiren anlatıları çıkıp geldiği taşranın gerçekliğini anlatır. Yarattığı anlatı adası/karası Mancondo kendi taşrasının yeniden yaratımını içerir. Onu yazıya, yazmaya çağıran, adeta bir “vahiy” gibi gördüğü Kafka’nın Dönüşüm anlatısı söylemsel retoriğini kurma esini taşır.“Ben de yazabilirim,” cesaretini veren üç bileşeni vardır: yaşantı zenginliğini var eden yer - coğrafya / edebî bellek / esinleyici usta. Onu yeni, özgün kılanı Yüzyıllık Yalnızlık romanında buluruz pekâlâ. Ama o gelişini açıklayan döneme dair şu bakışını da yabana atmamalı:“Edebiyat söz konusu olduğunda Karayip sahili yoktur. Edebiyat hayattan koparılıp kapalı çevrelere tıkıldığında bir uçurum açılır ve o uçurumu taşralılar doldurur... Retoriğe dönüştürerek edebiyatı kurtarırlar.” (*)YAZDIĞINI SEVMEKYazmak için ne gerekiyor derseniz; tutku derim ilkten. Sonra merak, sonra dünyayı dost edinmek; insanı anlamak... Her biri bir yolculuktur aslında. Yaşamın size sunabildiklerini algı ve duyularınızın imbiğinden geçirerek yazıyorsunuz. Elbette ki size bu ivmeyi taşıyan birçok neden var. Ama hayata karşı duruşunuz, yaşama sevginiz her şeyin başı. Kaleminizin gölgesi kâğıda dokunduğunda anlatacaklarınız insanın insanda çoğalan sesi olacaktır bir süre sonra. Eğer bu tutkulu yolculuğun dervişi kesilmişseniz; sözcükleriniz hayatı her yerde, her mevsimde savunacaktır, emin olun bundan.Ne diyordu Ferîdüddin Attâr: “İster var olsun ister yok; her şey, sözün avucunda muma döner.” (**)Eğer ki; Marquezvari bir başlama noktanız olmuşsa, sabırla yaza yaza yol almışsanız ve o ilk yazdıklarınıza da onun gibi dönüp sevgiyle bakabiliyorsanız, emin olun sesiniz çoğalacaktır:Şunu diyordu Marquez, o ilk yapıtı için: “Yaprak Fırtınası’nı çok severim. Tabiî, onu yazan adama da çok sevgi besliyorum. Onu kusursuzca görebiliyorum. Hayatta balka bir şey yazamayacağını, tek şansının bu olduğunu düşünen ve hatırladığı her şeyi, okuduğu her yazardan edebî teknik ve derinlik hakkında kaptığı her şeyi kâğıda dökmeye gayret eden yirmi iki, yirmi üç yaşlarında bir delikanlı.”/Archive/2021/3/21/200916077-kapakic2.jpgNEDEN YAZIYORUM?Her sözünün aynasındadır insanın neden yazdığı. “Başka bir şey yapamadığım için yazıyorum,’’ diyenlerden değilimdir. Yazının ucuyla hayata bakmak gerektiğine inandığım için yazanlardanım.Her birimiz biriktirerek yazarız. Farkında olsak da olmasak da bu böyle!Yazmak, farkına vararak görmektir; ayırdında olmak, ayırarak sezmek, sezgileriyle de o ayrı olanların neden niçinlerini sorgulamaktır. Bu bir yeti midir? Evet! Ama doğuşla gelen değil, sonradan kurulandır. O geleni bazen ‘yetenek’ diye adlandırırız. Öyle de alınsa yüzdelendiğinde ‘bir’dir o.Kurulan dedim ya; işte aslolanı da budur. Neyi/ nasıl/ neden kurabileceğini öğretmek yolculuğudur da yazmak. “Öğrendim artık, bitti,’’ demek değildir. Yazdıkça, ama sürekli, öğrenir / görür; neden yazdığınızın bir ömür boyu yolcusu kesilirsiniz. Yaza yaza biriktirdiklerimizdedir uğraşınızın sırrı.Evet, yazmak; eninde sonunda bir uğraştır. Bunun için de kendini/zi vermek, dahası adamak gerekir. Aslında her uğraşın da bizden istediği bu değil midir? Yazmak, benim için dünyada var olmanın sesidir. Bu bazen çığlığa da dönüşebilir. İşte asıl orada aramalıyız “neden yazıyorum” sorusunun yanıtını. Cehennemse işte geldiğiniz o kıyıdır!(*) Gabriel Garcia Marquez’le Konuşmalar, Derl: Gene H. Bell-Villada, Çev.: Osman Akınhay, 2017, Agora Kitaplığı, 237 s.(**) İlâhiname, Ferîdüddin Attâr, Çev Abdülbaki Gölpınarlı 1992, MEB. Yay., 291 s. Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki

GençBernhard’ın sorgulamaları

Genç Bernhard’ın sorgulamaları Thomas Bernhard, otobiyografik beşlemesinin ilk kitabı Neden-Bir Değini'de, orta ve lise öğrenim döneminde yaşadıklarını son derece çarpıcı bir biçimde yansıtıyor. Kendi yaşanmışlıklarından damıttığı yapıtında, sert, eleştirel üslubu ve derinlikli sorgulamalarıyla baskı ve disiplinin, aile ve eğitimin körelticiliğine ışık tutarken bir karşı çıkış, bir direniş destanı yaratmayı da başarıyor. /Archive/2021/3/21/200727625-kapak-.jpgThomas Bernhard, otobiyografik beşlemesinin ilk kitabı Neden-Bir Değini'de, orta ve lise öğrenim döneminde yaşadıklarını son derece çarpıcı bir biçimde yansıtıyor.Doğal güzellikleri faşist ve Katolik yapısıyla gölgelenen Salzburg'da yetişen bir gencin ruhen kötürümleşmesi yalnızca bombardımanlara ve savaşın yıkıcı etkilerine bağlı değildir.Önce Nasyonal Sosyalizmin, sonra Katolikliğin çarkları arasında öğütülen şey, körpe zihinlerin yaratıcılığıdır ve bu karanlık içinde intihar daima cazip bir kurtuluş kaynağıdır.Bernhard, kendi yaşanmışlıklarından damıttığı yapıtında, sert, eleştirel üslubu ve derinlikli sorgulamalarıyla baskı ve disiplinin, aile ve eğitimin körelticiliğine ışık tutarken bir karşı çıkış, bir direniş destanı yaratmayı da başarıyor.Neden-Bir Değini / Thomas Bernhard / Çeviren: Sezer Duru / Sel Yayıncılık / 93 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Dolarşoku sonrasıMuharremİnce'den yurttaşlaraçağrı

Dolar şoku sonrası Muharrem İnce'den yurttaşlara çağrı Döviz kurunun yükselmesi ve ekonomi alanında yaşanan son gelişmelerle ilgili olarak Muharrem İnce açıklamalarda bulundu. Dolar kurunun yükselmesine siyasilerden tepki ve değerlendirmeler gelmeye devam ediyor. CHP ile yollarını ayıran Muharrem İnce, Türk Lirası'nın dolar karşısında değer kaybetmesine yönelik sosyal medya hesabından paylaşım yaptı.İŞTE O PAYLAŞIMLAR  * Merkez Bankası Başkanı değişikliğinden sonra piyasalarda yaşanan gelişmeler milletimizde maalesef büyük bir umutsuzluğa sebep olmuştur.* Bana inanın bu zor günleri de milletimize zor günleri yaşatan iktidarı da geride bırakacağız. Türkiye'nin tek sorunu Kötü Yönetim sorunudur. Referansı akıl ve bilim olan liyakat sahibi yöneticiler elinde hızla güzel günlere yelken açacağız.* Türkiye'nin geleceği için 3B projesi demiştim: Barışacağız, büyüyeceğiz ve hakça bölüşeceğiz. Türkiye'nin geleceğine olan inancımızı sakın kaybetmeyelim. Bu kötü günler de geride kalacaktır. cumhuriyet.com.tr

Halkbilimciİlhan Başgöz etrafında iki yayın

Halkbilimci İlhan Başgöz etrafında iki yayın Son zamanlarda okuduğum iki ilginç e-kitaptan söz etmek istiyorum: Türkiye’nin İlk Folklor Yaz Okulu İlhan Başgöz Güre Yaz Kursu, İlhan Başgöz ile Güre Folklor Yaz Okulu Katılımcıları Buluşması - 18 Temmuz 2020. İki kitap da geçtiğimiz günlerde ABD’den Türkiye’ye dönen ünlü halkbilimci İlhan Başgöz’ü ve çalışmalarını doğrudan ele almıyorsa da, onun etrafında, özellikle onun bir girişimi hakkında. İkisinin de hazırlayanı Prof. Serpil Aygün Cengiz. /Archive/2021/3/21/200349019-ic1.jpgProf. İlhan Başgöz, 1990’ların ikinci yarısında ABD’de uzun yıllar ders verdiği Indiana Üniversitesi’nden emekli olup Türkiye’ye döndü. 2010’ların ortasına kadar ülkenin değişik üniversitelerinde ders verdi. Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü Etnoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Serpil Aygün Cengiz’in yayıma hazırladığı Türkiye’nin İlk Folklor Yaz Okulu İlhan Başgöz Güre Yaz Kursu isimli kitap; Balıkesir’in Güre köyünde, 1997’de kurduğu ve ders verdiği, 2003’e kadar faaliyette kalan yaz okuluna katılmış olanların tanıklıklarından oluşuyor.Kitap, hem okul binasını tasarlayıp inşa etmiş, hem de okulda ders vermiş olan, 20 Mart’ta kaybettiğimiz mimar, şair Cengiz Bektaş’a ithaf edilmiş.TÜRKİYE’DE FOLKLOR ADASIİlk göze çarpan, kitabı estetik bir yapıya ulaştıran ve adeta görsel bir şölen sunan, çoğu bugün için artık belge niteliğinde olan fotoğraflar.Prof. Cengiz, Halil İnalcık’tan Henri Glassie’ye birçok uluslararası tanınmış öğretim üyesinin ders verdiği okulu, “Türkiye’de folklor adası” olarak tanımlıyor. Kitaptaki yazılı tanıklıklar bu açıdan paha biçilmez. Sadece halkbilim alanında olanlar için değil, Türk toplumuyla ilgili olduğu kadar uluslararası halkbilimi açısından ilginç, özgün, ilk kez yayımlanan birçok tanıklık sunuluyor.Alanla ilgilenenler için içerdiği bilgiler arasında ne Başgöz’ün kendi otobiyografisinde, ne kendisiyle yapılan nehir söyleşide, ne de onuruna hazırlanan armağan kitabında yer alan ayrıntılar aktarılmış. Dolayısıyla yapıt başvuru kitabı olmaya aday.DAYANIŞMA VE ANADOLU SEVGİSİTanıklık satırlarında süregelen bir işbirliği ve dayanışma ruhu hissediliyor. Bir de sadece Kaz Dağları’ndan, Balıkesir’den, Güre’den söz ediliyor görünse de, inanılmaz bir Anadolu sevgisi hissediliyor bütün metinlerde.Ancak, bir bütün olarak bakılırsa kitabın asıl önemi Başgöz’ün bizzat yönetmiş olduğu ve o haliyle son bulmuş olan yaz okulunun tarihe kaydedilmiş olması. Ne yazık ki son bulmuş olan bir emeğin, bir çabanın unutulmasına engel olunması.Okulun yazgısı konusunda, Cengiz kendi yazısında, “akademideki hallerimiz için çok tipik” demekte. Yakın zamanda yaşanmış olayların, insanlar henüz hayattayken, henüz anılar tazeyken kaydedilmesi özellikle unutkan bir toplum olan bizler için çok yerinde bir girişim. Bu açıdan anlatılanlar halkbilimini, folkloru aşıyor. Kanımca kitabın en kayda değer, çarpıcı yanı bu./Archive/2021/3/21/200403753-ic2.jpgGENİŞ İLGİYİ HAK EDİYORProf. Serpil Aygün Cengiz, kitabının tanıtımını 18 Temmuz 2020 günü Zoom yoluyla yaptı. Ve bu görüşmeyi de kitaplaştırdı. “Folklor Sokağı Atölyesi” üyeleri Pınar Ekinci, Can Çara, Şenel Vural, Seda Güzel ve Züleyha Durak Özen’in katkılarıyla hazırlanan eserin aktardığı sanal buluşma dört saatten fazla sürmüştü.En duygulandırıcı ânı da, İlhan Başgöz’ün Indiana’daki evinde cep telefonu kamerasından, kimini yıllardır görmemiş olduğu eski öğrencilerine hitap etmesiydi.İlhan Başgöz ile Güre Folklor Yaz Okulu Katılımcıları Buluşması işte çeşitli katılımcıların söz alarak anlattıklarının dışında bu ânı, okyanus ötesi buluşmayı da aktarıyor. Sağladığı ek özgül bilgiler dolayısıyla da halkbilimcilerini mutlaka ilgilendirecek bir kitap. Geniş ilgiyi hak ediyor.Türkiye’nin İlk Folklor Yaz Okulu İlhan Başgöz Güre Yaz Kursu / Serpil Aygün Cengiz /Ankara: Ürün / e-kitap / 220 s. / 2020.http://sedatveyisornek.humanity.ankara.edu.tr/files/2020/06/Turkiyenin-ilk-folklor-yaz-okulu.pdfİlhan Başgöz ile Güre Folklor Yaz Okulu Katılımcıları Buluşması - 18 Temmuz 2020 / Serpil Aygün Cengiz ve diğ. / Ankara: Ürün / e-kitap / 97 s. / 2020.sedatveyisornek.humanity.ankara.edu.tr/files/2020/11/Ilhan_Basgoz_ile_Gure_Folklor_Yaz_Okulu.pdf.Gemerek nire, Bloomington nire: Hayat hikâyem / İlhan Başgöz / Türkiye İş Bankası Kültür / 480 s. / 2017.Kardeşliğe bin selâm: İlhan Başgöz ile söyleşi - Gönül Pultar, Serpil Aygün Cengiz / Yayına Hazırlayan: Gönül Pultar / Tetragon / 243 s. / 2003.https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/71356Folklor - edebiyat dergisi Prof. Dr. İlhan Başgöz özel sayısı cilt 25, sayı 100 / 600 s. / 2019.https://dergipark.org.tr/tr/pub/fe/issue/50278 Gönül Pultar

Sarah Bernhardt!

Sarah Bernhardt! Arthur Gold, Robert Fizdale’in kaleme aldıkları kitap; Avrupa’ya, Amerika’ya, Rusya’ya defalarca turne yapacak kadar izleyici çeken, ABD’de Red Kit çizgi romanına dahil olan, İstanbul’da Abdülhamit’ten ihsanlar alan dünyanın ilk süperstarı Sarah Bernhardt’ın (1844-1923), bacağı kesildikten sonra bile kopmadığı sahne tutkusunu ve coşkulu hayatını anlatıyor. /Archive/2021/3/21/200032849-ic1.jpgDünyanın ilk süperstarı Sarah Bernhardt (1844-1923), etkileyici fiziği, yeteneği ve çelik gibi iradesiyle yıllar içinde Fransa’nın itibarlı tiyatrosu Comédie Française’in en dikkat çekici aktrisi olmuş, sonra kendi tiyatrosunu kurarak kimi zaman mali açıdan zorlansa da sahnelerden kazandığını yine mesleğine yatırmış ve Paris’e enfes bir tiyatro binası kazandırmıştır.Sadece seyircisini esir eden müthiş oyunculuğuyla ve erkekleri bağlayan baskın kişiliğiyle değil, aklına estiği gibi yaşamasıyla, aşk skandallarıyla ve geniş çevresiyle de her zaman kendinden söz ettirmiştir. Sahnede yüzden fazla karakter canlandırmıştır. Hem Ophelia’yı hem de Hamlet’i oynama başarısını gösteren sayılı oyunculardandır./Archive/2021/3/21/200047848-ic2.jpgAlexandre Dumas’nın Kamelyalı Kadın’ı ile Oscar Wilde’ın Salomé’sine ilham vermiştir. Marcel Proust tarafından Kayıp Zamanın İzinde’deki Berma karakteriyle ölümsüzleştirilmiştir.Avrupa’ya, Amerika’ya, Rusya’ya defalarca turne yapacak kadar izleyici çeken, ABD’de Red Kit çizgi romanına dahil olan, İstanbul’da Abdülhamit’ten ihsanlar alan büyük aktris, bacağı kesildikten sonra bile kopmadığı sahne tutkusunu ve coşkulu hayatını hakkıyla dile getiren elinizdeki biyografide hayat buluyor./Archive/2021/3/21/200113270-ic3.jpg“Sarah Bernhardt’ın bir benzeri yoktur. Bütün zekâsını, bütün içgüdülerini ve deneyimlerinden edindiği sahne bilgisini rolüne katar.” Oscar Wilde“Beş tür aktris vardır: Kötü aktris, ortalama aktris, iyi aktris, büyük aktris ve Sarah Bernhardt.” Mark Twain“Ben böyle bir kadına aşık olabilir, onu delice sevebilirdim; yalnızca saf ve vahşi tutkusu uğruna. Bernhardt’ı izlemeye gidecekseniz dikkatli olun.” D.H.Lawrence“İlginç bir varlık: Yaşamında da sahnedekinden farklı davranmasına gerek kalmadığını düşünebiliyorum.” Sigmund Freud“Hizmetkârınızım, madam.” Victor HugoSarah Bernhardt / Arthur Gold, Robert Fizdale / Çeviren: Fadime Kâhya / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 342 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Glenn Meade:‘Unutturmamak istiyorum!’

Glenn Meade: ‘Unutturmamak istiyorum!’ İrlandalı yazar Glenn Meade ile terörün, fanatizmin ve ihanetin kol gezdiği bir dünyada, sırlar ve cinayetlerle çevreleyerek kurguladığı ‘Brandenburg’ başta olmak üzere yapıtları ve yazarlığı üzerine konuştuk. /Archive/2021/3/21/195730725-kapakic1.jpg- Yazdığınız dönemlerin genellikle bir takip kurgusunda savaş, korku ve gerilim iklimlerinin hüküm sürdüğü dönemler olmasını sadece polisiye yazarlığıyla açıklayamayız sanırım.İktidar uğruna özellikle diktatörlerin toplumlar üzerinde tarih boyunca ustaca manipüle edebildiği -hâlâ da ettiği- dinler ve kültürler arası farklılıklar sonucu çıkardığı savaşlar romanlarımın temel konusu. Bir misyon gibi görüyorum bunu. Tarihi arka plan araştırmalarına çok vakit ayırırım ve okura doğru şekilde sunmaya çalışırım. Havada süzülen bir halı gibi çeşitli açılardan ve mesafelerden görmeye, manzaraya hâkim olmaya çalışarak yazıyorum. Yaşanan acıları unutturmamak istiyorum. Kafalardaki kimi sorulara yanıt getirebilmeyi; sorgulatabilmeyi, daha derin düşündürebilmeyi amaçlıyorum.- Bu bağlamda ‘Brandenburg’ okura nasıl sesleniyor?Farkında ve tedbirli olun. Hazır olun, bunlar oldu ve yine olabilir diyor. Amerika’da Trump’ı da gördükten sonra şunu bir kez daha anlıyoruz ki; demokrasi gibi değerler her yerde çok kolay ayaklar altına alınabilir. Halklar manipüle edilebilir, diktatörlükler dirilebilir ve işler hızla karanlık dönemlere dönebilir. Çok rahatlamamalı, uyuşmamalıyız.‘DRAMA ÇELİŞKİLERDE YATIYOR!’- Önce pilottunuz sonra bir dönem oyun yazarlığı yaptınız. Nasıl deneyimler olarak anıyorsunuz?Yazı ile hep ilgiliydim. Üniversiteden itibaren gazetelerde bu nedenle yazdım. Yine severek yaptığım pilotluk dönemimde de yazdım. Yazar bir arkadaşımın önerisiyle bir drama grubuna katıldım. Bugüne kadar sekiz oyun yazdım, bazılarını yönettim. Yaşamımın en yaratıcı, eğitici ve keyifli dönemiydi. Dario Fo’nun “Accidental Death of an Anarchist”tinde (Bir Anarşistin Kazara Ölümü) oyunculuk da yaptım. Bir kadın hemşireyi canlandırdım. Aman tanrım berbattım! (gülerek) Tüm bu yapıcı deneyimler bana kurguyu ve imgeselliği başarıyla kurabilme pratiği sağladı.- Nasıl kurguluyorsunuz? Karakter yapılarında kesin demeyelim ama kesif çizgiler dikkat çekiyor.İki tutku, iki arzu arasında olmalarını, aşk ile görev arasında kalmalarını tercih ediyorum. Arzu etmek belki iyi fakat şeytana uymak kötü! Aşk, hikâyeyi insan doğasıyla dramatize ederken; görev, gerçekliği öne çıkararak çelişkiyi, ikilemi güçlendiriyor. Kahramanlarımın hiçbiri süper insan değil! Çok yönlü ve çelişkili olmalılar; bir şeye takıntılı, saplantılı olmalılar ve seçim yapmalılar. Bu hikâyeyi harekete geçirir, yakıt görevi görür. Tüm drama oradadır. Bu konuda Shakespeare okumalarımın çok faydasını gördüm. İnsan doğasına dair davranış biçimleri ve karakter yapılarının adeta kataloğunu sunar Shakespeare. İnsan doğasını anlamaya, karakter yapılarını çözümlemeye çalışmak yazarlığın hem zorlu hem keyifli yanı, hediyesi./Archive/2021/3/21/195812053-ic4.jpg‘OKUR, KAHRAMAN ÇABALASIN İSTER’- Bunca araştırmanın ve yaşam deneyiminin ardından size göre erdemleri veya zaaflarıyla o insan doğasının yapıtlarınızı da besleyen değişmezlerinin başında neler geliyor?Aşk, hırs ve kötücüllük! ‘Brandenburg’da tüm o zaafları görürüz. Öğrendiğim şeylerden biri; kişinin kaderini seçimleri kadar karakterinin de etkilediği. Büyükannem şöyle derdi: “Davranışın, tavrın senin düşmanın da olabilir, dostun da”. Bu, kahramanlarım için de geçerli.- Kahramanlarınız kendilerini pek de değiştirmiyor.Hayır. Bazıları deniyor. Hep arada kalıyorlar. Öyle kayıp vakalar değiller ama.. Kitabın kavisleri içinde önemli olan kahramanın bunu en azından denemesi. Bir söz vardır; “Tanrı çabalayanı sever”. Okur da böyledir; kahramanla birlikte hareket eder, onun çabasını destekler. Edebiyat insanı, hayatı anlattığına göre o çaba yoksa hayat da yok!- 4 yaşındayken büyükannenizin evinde hapishaneden kaçmış bir adamla karşılaştığınızı okumuştum. Ne macera!Matrak bir anıdır. Hapishaneden kaçmış değilmiş aslında. Christmas nedeniyle hapishaneden izinli çıkmış. Dört günün sonunda geri dönmesi gerekiyormuş ama dönmemiş! Büyükannemin evindeki partiye sızmış. Masanın altına saklanmıştı. Bir ayak gördüm ve baktım ki orada. Masanın altına girdim, çığlık atacağımdan korkmuş olmalı. Suçluydu evet ama gayet kibar bir insandı. Bana amcamı hatırlatmıştı, amcam da biraz suçlu tipli bir adamdı, aşinaydım yani (gülerek). Elimde çizgi roman vardı. Konusu ne diye sormuştu. Sonra da bir hikâye anlatırsan bir şilin veririm demişti. Sonraları bu konuda şaka yapardım; o gün benim kitaplarda para olduğunu fark ettiğim gündür diye. O adama ne oldu hiç bilmiyorum.SAVAŞ, TERÖR, DİN VE İNSAN..- Belli başlı diğer romanlarınızı kısaca yorumlamanızı rica etsek neler söylersiniz?‘Huzursuz Hayaletler’, Irak Savaşının görünen yüzü kadar karanlık arka planda dönen oyunlarıyla kişileştirerek incelenmesidir. Gazetecilik yönümün en devreye girdiği romanım diyebilirim. ‘İkinci Mesih’i yazarken Roma’ya gittim, Vatikan’da görevli rahiplerle ve din tarihçileriyle konuştum. Romanda başlangıca dönmek ve dinin özündeki yalınlığı, mütevazılığı anımsatmak istedim. ‘Sakkara’nın Kumları’nı yazarken ise İkinci Dünya Savaşı döneminde muhafızlık yapmış, olayları ilk elden bilen iki kişiyle söyleşiler yaptım. ‘Son Tanık’ta, parçalanan Yugoslavya’da yaşanan soykırımın etkileri üzerinden ilerledim.‘Sekizinci Gün’ü 11 Eylül saldırılarından önce yazmıştım. Öngörülü, sonrasında yaşanacak acı gerçeğe çok yakın bir roman olması kimilerini tedirgin etti, ABD’de yayımlanması reddedilmişti. ‘Kar Kurdu’, Soğuk Savaş döneminde geçer. Eisenhower’ın, Stalin’e suikast düzenletmek isteyecek kadar gözünü karartmasından hareketle, paranoyanın sınırlarını zorlayarak korku atmosferinin boyutlarını vurgulamak istedim.‘Doktor Jivago’ en etkilendiğim filmdir. ‘Romanov Komplosu’nu yazarken hep o filmi düşündüm. Rusya’da Çar ve ailesinin yok edilmesinin ardından savaş döneminin o günkü ve sonrasındaki normlarıyla koşut gelişen romanımda; çaprazlama ilişkiler içindeki kahramanlarımı yine şiddetli ikilemlerle hesaplaştırdım.Brandenburg / Glenn Meade / Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu / Kırmızı Kedi Yayınevi / 596 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

‘MizahÜzerine’...

‘Mizah Üzerine’... Simon Critchley “Mizah Üzerine” isimli kitabında komikliği ve kahkahayı çözümlüyor. İnsan olmanın gülmekle kurucu bağını ortaya koyuyor: “Gülmek bizim hem yüceliğimiz hem çaresizliğimizdir, ikisinde temellenir bizim insan oluşumuz. Gülmek gerçek bir anti-depresandır, özgürleştirir ve hafifletir.” /Archive/2021/3/21/195426055-kapak.jpgMizah, egonun kendisini gülünç bulmasıyla harekete geçen bir anti-depresan. Özne kendini adi bir nesne olarak görünce, acı acı ağlamak yerine, kendine gülerek teselli bulur. Mizah egoyu körelten, Prozak kaynaklı sersemlik gibi işleyen bir anti-depresan olmaktansa, bir tür kendini tanıma ilişkisi.Mizah genellikle karanlık ama her zaman berrak. Kişinin kendisi ve dünyası ile kurduğu derinlemesine bilişsel bir ilişki. Mizahın insan durumunun tevazusu ve sınırlılığını; trajik-kahramansı bir olumlamaya değil güldürücü onaya, Prometheusçu bir otantikliğe değil, otantik olmamanın komikliğine çağrıda bulunan bir sınırlılığı hatırlattığını ileri sürüyor Simon Critchley:“Benim için gülümseme - sahip olmak ile olmamakla, haz ile acıyla, insan durumunun yüceliği ve acısıyla alay eden - mizahın özüdür. Bu, en yüce gülüş, gülmeye gülen gülüş, mutsuzluğa gülen gülüş, epigrafın bu kitaba karşı neşesiz gülüşüdür, risus purus’tur. Yine de bu gülümseme mutsuzluk değil yükselme, serbestlik, özgürlük ve tesellinin duruluğunu getirir. Bu nedenle, biz, melankolik hayvanlar yani insanlar aynı zamanda en güler yüzlü olanlarız. Gülümseriz, kendimizi gülünç buluruz. Biçareliğimizden gelir yüceliğimiz.”Mizah Üzerine / Simon Critchley / Çev.: Seyran Sam / Monokl Kitap / 136 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter