Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 09.20.2025, 08:23 AM (GMT)

Koffi, caz,özgürlük ve bira!

Koffi, caz, özgürlük ve bira! /Archive/2020/11/17/123204557-kapakic.jpgAfrika’nın çatışmalarla kuşatılmış topraklarında ayakta kalmayı başarmış bir fabrika, savaştan galip çıkmış iki eli kanlı soytarı, şimdiyi yok edenlerin gelecek düşleri, barış, refah ve demokrasi vaatleri: Bira Fabrikası.Cellâtla kurbanının, sanatçıyla ilham perisinin, öfkeyle sessizliğin yüzleşmesi. Gösteri toplumunun arzularına seslenen baş döndürücü bir şiddet gösterisi. Deliliğe, kışkırtmaya direnen bir suskunluk: Big Shoot.Arızalanan bir asansörün sonsuzluğunda mahsur kalan bir adam ve bir kadın. Tahammül etmesi giderek zorlaşan bir zaman ve mekânda kurulan tuhaf bir samimiyet, zapt edilmesi gereken arzular ve teslimiyete zorlayan korkular: Blue-S-cat.Caz müziğinin özgür ritimlerinden beslenen Koffi Kwahulé tiyatrosu, şiddetli, şaşırtıcı, zengin anlatımıyla, okurunu ve seyircisini, savaşın yıkıcılığına, şiddetin cazibesine ve insanın arzularıyla mücadelesine yüzleşmeye davet ediyor.Bira Fabrikası, Big Shoot, Blue S Cat / Koffi Kwahule / Çeviren: Ezgi Coşkun / İmge Kitabevi / 304 s. Cumhuriyet Kitap Eki

TTB, Türkiye’nin borçlarınedeniyle ilaçbulmakta sıkıntıçekeceğini belirtti

TTB, Türkiye’nin borçları nedeniyle ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini belirtti Türk Tabipleri Birliği (TTB), "Şehir/Şirket" hastanelerinin kamuya bağlı devlet hastanelerine dönüştürülmesini, zenginlerden ve kurumlardan alınan gelir vergisi payının arttırılıp asgari ücretten gelir vergisi alınmamasını istedi. TTB, Türkiye'nin ilaç üretiminde dışa bağımlı olduğunu, Ar-Ge'nin yok denecek kadar az olduğu için ilaç ve aşı üretilemediğini belirterek, Türkiye'nin borçları yüzünden ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini söyledi.TTB, Meclis'te görüşülmekte olan 2021 yılı bütçesine yönelik değerlendirme ve görüş yayımladı. TTB, salgınla mücadelenin koruyucu ve kamusal bir sağlık politikasıyla olacağını söyleyerek, 2021 yılı bütçesinin önceki yıllardan farklı olarak salgın koşullarına göre düzenlenmesi gerektiğini belirtti. TTB, gelir ve kazanç vergileri içinde kurumlar vergisi oranının 2011’de yüzde 36,4’ken 2017’de yüzde 33,3’e indiğini, buna karşılık maaş ve ücretlerden kesilen vergilerin oranının yüzde 63,6’dan yüzde 66,7’ye çıktığını bildirerek, vergi sisteminin adaletsizliği arttırdığını vurguladı. TTB, "Ekonomide krizi aşmak için 'itibar' denilen aşırı ve lüks tüketimden vazgeçilmelidir" dedi."TÜRKİYE, İLAÇ VE AŞIDA DIŞA BAĞIMLI"Türkiye'nin ilaç üretiminde dışa bağımlı olduğunu söyleyen TTB, Türkiye’de sadece patentli ilaç üretimi yapıldığını, ilaç sanayinde AR-GE’nin yok denecek kadar az olmasından kaynaklı molekülden ilaç üretimi gerçekleştirilemediğini ve bu durumun influenza aşısı üretmek, Covid19 aşını bulmak ve seri üretim için de geçerli olduğunu savundu. TTB, Türkiye'nin borçları yüzünden ilaç bulmakta sıkıntı çekeceğini belirterek, Türkiye ilaç endüstrisinin yıllık AR-GE harcamasının yaklaşık 400 milyon TL olduğunu bildirdi."COVİD-19 İLE İLGİLİ BİR BAŞLIK OLUŞTURULMAMIŞ"TTB, Sağlık Bakanlığı bütçesinde Koruyucu Sağlık Programı adı altında Aile Hekimliği Hizmetleri için ayrılan bütçe hedeflerinin özellikle pandemi döneminde yeterli olmadığını belirtti. TTB, Covid-19 ile ilgili bir başlık oluşturulmamasını eksiklik olarak değerlendirdi."HASTANELER TIBBİ CİHAZ VE MALZEME ALACAK PARAYI BULAMIYOR"TTB, üniversite ve kamu hastanelerinin tıbbi cihaz üreticisi ve tedarikçisi firmalara borcunun yaklaşık 17 milyar TL’ye ulaştığını ve bu sayının, Şehir Hastanelerine 2021 yılında ayrılan bütçe ile eşit olduğunu kaydetti. TTB, kamu ve üniversite hastanelerinin tıbbi cihaz ve malzeme alacak parayı bulamadığını öne sürdü."ZENGİNLERDEN ARTTIRILIP, ASGARİ ÜCRETTEN ALINMAMALI"TTB, bütçe görüşmelerine yönelik isteklerini şöyle sıraladı:- Sağlık Bakanlığı bütçesi pandemi koşullarına uygun hale getirilmelidir. Tedavi edici değil, koruyucu sağlık hizmetlerinin payı artırılmalıdır.- Sağlık Bakanlığı bütçesi genel bütçenin en az %10’unun üzerinde olmalıdır.- Genel bütçe gelirleri içinde gelir vergisinin payı zenginlerden ve kurumlardan olacak şekilde artırılmalıdır. Özellikle önümüzdeki yıllar için servet vergisi uygulaması düşünülmelidir. Dolaylı vergiler, temel gıda, elektrik, su, ulaşım gibi ihtiyaçlar üzerinden kaldırılmalı ya da azaltılmalı. Asgari ücret üzerinden gelir vergisi alınmamalıdır.- Şehir/şirket hastaneleri statüsünden vazgeçilerek kamuya bağlı devlet hastanelerine dönüştürülmeli, dolar üzerinden ödenen fahiş kiralardan vazgeçilmelidir.- Son yıllarda giderek azalan genel bütçe yılsonu ödeneğinin Gayri Safi Yurtiçi Gelir içindeki payı yeniden artırılmalı, %40’ın altında olmamalıdır.- Bütçeden personel giderleri çıkarılarak, sağlık hizmetlerine aktarılmalıdır.- Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hane halkları harcamalarının payı azaltılmalı, SGK’ye genel bütçeden aktarılan pay artırılmalıdır. SGK’nin özel hastanelere yaptığı ödemeler azaltılmalıdır.- Ekonomideki krizi aşmak için çözüm olarak “acı reçete” çıkışının yerine resmi kurumlara alınan araç filolarından, kiralanan konutlardan, “itibar” denilen aşırı ve lüks tüketimden vazgeçilmelidir. ANKA

Pınar Kür'den Füsun Akatlı’ya mektup

Pınar Kür'den Füsun Akatlı’ya mektup /Archive/2020/11/17/122340281-kapak-.jpg FÜSUN NE DİYECEK?Sevgili Füsun,Küba yolculuğumuz ne kadar güzeldi! Bizi Türk Elçiliğine götüren otobüs yanlışlıkla Fidel Castro’nun sarayının bahçesine girdiğinde önümüzü kesen muhafızlar ne tüfek ne tabanca çekmişler, “yüz metre gidin, sola dönün” diyerek yol göstermişlerdi. Özgür bir ülkede olduğumuzu hissetmiştik. Ne keyifli günlerdi…Ocak ayı, yıl 2010. Sağlıklıydın.Sonra değildin.Seni kaybettiğimiz gün canımın nasıl yandığını benden başkası bilemez. Çok değerli, çok sevgili bir dostumu yitirmiştim. Kimi kez tartışsak da çoğu kez uzun uzun dertleşirdik. Paylaşacağımız çok şey vardı. Ayrı ülkelerde büyüdüğümüz için geç sayılabilecek bir yaşta tanışmıştık. Gene de 12 Mart döneminde, Ankara’da geçirdiğim iki buçuk yıl zarfında, aynı çevrelerde dolaştığımız halde neden hiç karşılaşmadık, bilmiyorum. Neyse, geç de olsa. Temelli bir dostluk kurabilmiştik./Archive/2020/11/17/122403531-ic2.jpg“DUR BAKALIM FÜSUN NE DİYECEK?”İlk üç romanımdan sonra ne zaman bir romanın ya da öykünün sonuna yaklaşsam, “Dur bakalım, Füsun ne diyecek?” derdim kendi kendime. Çünkü ilk iki romanıma yazdığın “orta halli” eleştiriler bana bir şeyler öğretmişti. Ve ne yazık ki başka hiçbir anlı şanlı eleştirmen bana hiçbir şey öğretmedi.Gittiğinde en çok buna üzülmüştüm: Füsun’un ne diyeceğini nerden bileceğim?Pirandello’nun bir oyununda mealen (mealen çünkü tezi yazalı 51 yıl oldu) şöyle bir laf vardır: Biri öldüğünde, o sizin hayatınızdan çıkmaz; geride kalanı asıl üzen ölenin gözünde kendisini kaybetmiş olmaktır. Aynen öyle, sen beni artık okumuyorsun, düşüncelerini benimle paylaşmıyorsun./Archive/2020/11/17/122412312-ic3.jpgSEN ARAMIZDAN AYRILALISen aramızdan ayrılalı geçen on yıl içinde neler oldu neler. Hiçbirimizin aklına gelmeyen, hafsalasına sığmayan bir dikta rejiminin içine sıkıştık kaldık. En güçlü, en zorba, en astığı astık kestiği kestik padişahların bile yaşatmadığı zulümlere maruz kaldık. Eskiden de baskı vardı, biliyorsun; ama hiç değilse çıkarıldığımız mahkemelerde (hattâ sıkıyönetim mahkemelerinde) aklanır, işimize devam ederdik. Geçti o günler. Şimdilerde başkasının yazdığı bir twiti beğendi diye seksen yaşındaki dedeyi sorgusuz sualsiz içeri tıkıyorlar. Güler misin, ağlar mısın? Osman Kavala diye son derece nazik, son derece akıllı ve sakin, son derece uygar ve kültürlü bir adam vardı, hani. Onun günün birinde hapislerde sürüneceğini söyleselerdi inanabilir miydik? Üç yıldan fazla bir süredir içerde. Hem de bir sürü uydurma suçlamalardan beraat ettiği halde, hem de AHİM’in verdiği tahliye kararına rağmen… Yazar, çizer, gazeteci arkadaşlarımızın (yaşıtlarımızın) kaç tanesinin tutuklu olduğunu söylemek bile istemiyorum. Dünya genelinde, hapisteki gazeteci sayısında başı çekiyoruz.Peki. Dışardakiler iyi mi bari? Hani film festivalleri, müzik festivalleri, tiyatro festivalleri olurdu. Güzel filmler, konserler, oyunlar izler sonra gidip bir yerde iki kadeh içer, tartışırdık. Geçti o günler. Türk parasının anormal değer kaybı sonrası konserler ateş pahası oldu, ben de düşüp belimi kırdığımdan Açık Hava Tiyatrosunun taşlarında uzun süre oturamıyorum. İki tek attığımız yerler de tatsızlaştı. Ne Papirüs var artık ne Şadırvan ne Ziya ne de Çiçek Bar. Yani belki vardırlar da bizim zamanımızdaki gibi olduklarını sanmıyorum./Archive/2020/11/17/122425749-kapak-ic1.jpgNİCEDİR SENİNLE DERTLEŞEMEDİĞİMDENNicedir seninle dertleşemediğimden, aklıma gelen her şeyi söylüyorum işte.Daha en kötüsüne gelmedi sıra. Hapisteki gazeteci sayısında başı çekiyoruz dedim ya, birinci değil de ABD’den sonra ikinci geldiğimiz bir başka konu var. Gerçi nüfusumuz onlarınkinin üçte birinden az olduğuna göre, istatistik hesabıyla birinci olmamız da mümkün. Dünya çok uzun süredir görülmemiş bir salgınla boğuşuyor son beş aydır. Evlerde tecrit altındayız ve daha ne kadar süre böyle kalacağız bilemiyoruz. Dünya hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak, diyenler var. Olmaz elbette, ama yenisi daha mı iyi olacak?Önce Avustralya’da (oranın yaz aylarında) aylarca söndürülemeyen orman yangınları baş gösterdi. Çevreyi koruma seferberliğine tamamen duyarsız olan (ABD ve Türkiye’deki kadar) küçük kıta, kömür ocaklarını inatla işletmeye (Türkiye gibi) devam ettiğinden yer üstündeki yangınlar yer altındaki kömürlerle beslendiğinden ilerledikçe ilerledi… O sırada, ‘galiba kıyamet koptu da insanların haberi yok,’ demiştim. Çok geçmeden kıyametin büyüklüğünden herkesin haberi oldu gerçi.Bana sorarsan (soramıyorsun çünkü yoksun) DOĞA bağırsaklarını temizlemeye girişti. Doğaya en çok zarar veren, hatta onunla savaşmak suretiyle ayakta kalmayı başaran canlı hangisi? Doğal kaynakları acımasızca tüketen, kendisi dışındaki canlıları katletmekte en ufak bir sakınca görmeyen canlı kim? Havayı kirleten, ozon tabakasını delen canlı kim?O canlıyı bünyesinden mümkün olduğunca temizlemeye çalışıyor DOĞA. Ne kadar başarılı olacağı önümüzdeki aylarda belli olacak. İnsanoğlu doğa ile savaşarak ayakta kalmayı başarıyor öte yandan, bir aşı bulacaklar elbette. Ama bu döngü tekrar tekrar yinelenecek.Gün gelecek… Ne olacak… Gün geldiğinde biz burada olacak mıyız?Bir arkadaşımla telefonda konuştum birkaç gün önce. “Bu günleri de görecekmişiz” dedim.“Görmeseydik de olurdu,” dedi.Sen görmedin.İyi oldu. Pınar Kür

Ekonomistler, TCMB'den ne bekliyor:İşte yorumlar

Ekonomistler, TCMB'den ne bekliyor: İşte yorumlar /Archive/2020/11/17/122532108-para.jpgEkonomistler, TCMB'nin Naci Ağbal başkanlığında perşembe günü gerçekleştireceği ilk Para Politikası Kurulu toplantısının, son bir haftadır "ekonomide yeni dönem" açıklamalarının en önemli sınaması olacağını belirtti.Piyasa fiyatlamasının halihazırda yüzde 14,64 seviyesinde bulunan ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti (AOFM) üzerinen yapıldığını ifade eden ekonomistler, perşembe günkü toplantıda politika faizinde artış beklerken, karar metninde de enflasyonla mücadele ve gelecek dönem para politikasına ilişkin güçlü mesajlara yer verilmesinin mümkün olduğunu söyledi."SADELEŞME ADIMI GELEBİLİR"Şekerbank Başekonomisti Dr. Gülay Elif Yıldırım, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, son günlerde ekonomi alanındaki açıklamaların ve açılımların piyasaya pozitif yansıdığını ve gelecek döneme ilişkin olumlu beklentiler içinde olduğunu belirtti.Ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin  yüzde 14,64 seviyesinde ve Geç Likidite Penceresi (GLP) faiz oranının yüzde 14,75 olduğunu hatırlatan Yıldırım, "TCMB'den politika faizinde 400-450 baz puanlık bir ayarlama bekliyorum. Böylece şu an kullanılmayan 1 haftalık repo faizinin de atıl şeklinde görüntüsüne son verilmiş olunacak. Bu aslında bir faiz artırımından ziyade bir faiz ayarlaması. Çünkü zaten bankacılık sektörü kendini yüzde 14,75'e göre konumlandırıyor." ifadelerini kullandı.Perşembe günü ya da sonraki toplantıda bir sadeleşme adımının da gelebileceğini tahmin eden Girgin, kasım ayı toplantısında faiz artırımının yanı sıra enflasyonla mücadeleye yönelik açıklamaların da piyasanın odağında olduğunu söyledi.Yıldırım, yapılması gerekenin sadece faiz artırmak olmadığını, asıl meselenin yapısal sorunlara inmek olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetiminin son bir haftadır yaptığı açıklamaların bu çerçevede olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Üreticisinden tüketicisine tüm kesimlerin desteğini alan enflasyon ile mücadele programı açıklanmalı. Enflasyon ile mücadele şu an herşeyin önünde geliyor.  TOBB Türkiye Ekonomi Şurası çarşamba günü yapılacak. Cumhurbaşkanının burada verileceği mesajlar da çok önemli. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Herkes faize odaklanmış durumda, ancak Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme patikasına çıkarmak ve istihdam yaratan bir ekonomi haline getirmek burada temel hedef olmalıdır ve bu yönde açıklamaların güçlü şekilde geliyor olması mutluluk verici. Tüm sorunlar 19 Kasım ile birlikte çözülecekmiş gibi davranmak orta uzun dönem açısından bir katkı sağlamayacaktır." ifadelerini kullandı."PİYASADA KREDİ VE MEVDUAT FİYATLAMASI YÜZDE 14,75 BAZ ALINARAK YAPILMAKTA"Özyeğin Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve ekonomist Gizem Öztok Altınsaç da Merkez Bankasının ortalama fonlama maliyetinin halihazırda yüzde 14,64 seviyesinde bulunduğunu, bu fonlama faizinin altında atılacak her adımın gevşeme sinyali vermesi sebebiyle verimli olmayacağını söyledi.Politika faizi olan yüzde 10,25'in şuan kullanılmadığına işaret eden Altınsaç, Merkez Bankasının piyasayı fonladığı faize fiili olarak piyasanın karar verdiğine ve bunun da geleneksel ihalelerle yapıldığını ifade etti.Altınsaç, orada da piyasanın istediği faizin ihalelerde yüzde 15'e geldiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:"Oysa ki olması gereken Merkez Bankasının piyasanın önünde giderek kendisinin kısa vadeli faizleri oluşturması. Kontrol ancak bu şekilde sağlanabilir. Şu an kullanılmayan yüzde 10,25'in en az halihazırda fiili olarak varolan faize getirilmesi lazım. Hatta bu tam anlamıyla bir faiz artışı olmayıp 'para politikasında düzeltme ve sadeleşme adımı' olacaktır. O nedenle atılması çok zor bir adım değil. Piyasada kredi fiyatlaması da mevduat fiyatlaması da yüzde 14,75 referans alınarak yapılmakta. Bunun normalde TCMB politika faizinden yapılıyor olması gerekir. Fakat işler o denli karışınca fiyatlamalar buradan yapıldı. Bu durumda, TCMB 400-500 baz puan faiz artırınca yani faizi şuan zaten kullanılan yere çekince de kredi ve mevduat faizi aynı oranda yukarı kaymaz, fiyatlama hali hazırda o seviyeden. Sınırlı bir yükseliş olur.""TÜM FONLAMA POLİTİKA FAİZİNDEN YAPILABİLİR"Ekonomist Haluk Bürümcekçi ise anketlerde TCMB'nin bu ayki toplantıda politika faizini medyan beklenti olarak 475 baz puan artırmasının beklendiğini ifade etti. Ekim ayında TCMB'nin politika faizine dokunmayarak sadece Geç Likidite Penceresi (GLP) faizini yüzde 14,75'e yükseltmesi, olumsuz piyasa tepkisine neden olduğunu ve dolar kurunun 8,50 seviyelerine kadar yükseldiğini hatırlatan Bürümcekçi, "TCMB Başkanı Naci Ağbal’ın ilk mesajı PPK toplantısında gerekli politika kararlarının alınacağı yönünde olurken, gerek Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın ve gerekse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın enflasyona öncelik verileceği yönündeki açıklamaları, faiz artışının önünün açıldığını düşündürmüştü." diye konuştu.Bürümcekçi, beklenen artışın dışında faiz koridorunun eski haline dönüp dönmeyeceği ve tüm fonlamanın haftalık repo faizinden yapılmaya başlanıp başlanmayacağının da takip edilen kararlar olacağını söyledi.Fonlamanın ağırlıklı olarak aylık geleneksel repo ihaleleri ve GLP kanalından sağlanmaya başlandığını belirten Bürümcekçi, şunları kaydetti:"Bu doğrultuda ortalama fonlama maliyeti yüzde 14,6 seviyesine ulaştı. Eğer politika faizi yüzde 15 civarına çıkarılırken, tüm fonlama bu kanaldan yapılmaya başlanırsa bankacılık fonlama maliyeti çok değişmemiş olacak. Ancak, normal fonlamaya dönülmez ve haftalık repo faizinin 150 baz puan üzerinde oluşacak yeni borç verme imkanlarından kullandırım devam ederse fonlama maliyeti bugünkü duruma göre yükselişini sürdürüyor olacak. Hatta fonlama ağırlıklı olarak GLP imkanına yönlendirilmeye devam eder ve aradaki 300 baz puan fark korunursa maliyet yükselişi daha da hızlı olacak. Ancak, beklenti para politikasında normalleşme olduğundan tüm fonlamanın politika faizinden (haftalık repo faizi) yapılmaya başlanması daha olası görünüyor.""PPK TOPLANTISI BİR SAMİMİYET TESTİ OLACAK"Virtus Glocal Yönetici Ortağı İnanç Sözer de Türkiye'nin son üç yıldır yaşadığı sıkıntılardan sonra 19 yılın en keskin toparlanmasını yaşayarak yabancı yatırımcıların yeniden ilgi alanına girmeye başladığını söyledi.Öyle ki Merkez Bankası'nın bu ayki toplantısının olağan bir PPK toplantısından öte, Türkiye ekonomisindeki yenilenme mesajlarının bir samimiyet testi olarak da önem arz ettiğini belirten Sözer, "Dahası yeni başkan politika faizini yüzde 10,25'ten yüzde 15'e çıkararak fonlamayı ilave bir risk yaşanmadıkça politika faizinden yapacağını açıklayarak bu samimiyet testini başarıyla geçirirse, 2023'e kadar bir daha faiz artırımına dahi ihtiyaç duyulmayacağını tahmin ediyorum. Böyle bir fırsatın masasına gelmesine rağmen, eğer 150-200 baz puan gibi daha sınırlı bir faiz artırımı yapılacak olursa dolar/TL'de yeniden 8,0'e doğru yükseliş yaşanabilir." ifadelerini kullandı."FAİZİNİN EN AZ YÜZDE 15 SEVİYELERİNDE GERÇEKLEŞMESİ GEREKİYOR"Econs Kurucu Ortağı ve ekonomist Ferhat Yükseltürk ise TCMB'nin belki de son yılların en önemli PPK toplantılarından birisini 19 Kasım'da gerçekleştireceğini söyledi.Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yeni atanan TCMB Başkanı Naci Ağbal ile Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'dan son 1 haftadır gelen olumlu açıklamalar sonrasında piyasada para politikasında daha ortodoks bir politika izlenmesi konusunda beklentilerin arttığını ifade eden Yükseltürk, "Beklentim, piyasa faizlerinin mevcut durumu da göz önüne alındığında politika faizinde 475 baz puan artış olması yönünde." dedi.Yükseltürk, 2021 yılı ilk çeyreğinde baz etkisi ve kur geçişkenliğinin de etkisiyle enflasyonun yüzde 14 seviyesinin üzerinde gerçekleşebileceğini, bu kapsamda enflasyonla mücadele amacıyla politika faizinin en az yüzde 15 seviyelerinde gerçekleşmesi gerektiğini bildirdi.Aynı zamanda, dolarizasyon döngüsünün de kırılması gerektiğine dikkati çeken Yükseltürk, şunları kaydetti:"Bu kapsamda TL tasarruf sahiplerine pozitif reel faiz sunmamız gerekirken, aynı zamanda uzunca bir süre hanehalkı tarafını ikna etmek için beklenen enflasyon yerine gerçekleşen enflasyon üzerinden bu reel faizi yatırımcıya sunuyor olmamız lazım. TCMB'nin bu toplantıda aldığı faiz kararının yanı sıra karar metni de yakından takip edilecek. Bundan böyle enflasyon odaklı para politikası çerçevesinin ön plana çıkacağına ve gerekirse ek sıkılaşmaya gidilmesine yönelik mesajlar olumlu olacaktır. Son olarak, şu anda piyasada çok fazla konuşulmasa da enflasyon hedeflemesi politikasında da ciddi bir revizyona ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Uzunca bir süredir yakınına bile yaklaşamadığımız yüzde 5 enflasyon hedefi açıklamasını bir kenara bırakıp daha gerçekçi hedefler ve bu hedeflere yönelik olarak uygulanacak politikalara yönelik bir politika çerçevesinin 2021 öncesinde kamuoyu ile paylaşılması bu anlamda önemli oranda TCMB açısından kredibilite sağlayıcı bir adım olacağı kanaatindeyim. Umarım yeni yönetim, bu çerçevede piyasa açısından olumlu bir sürprize imza atar." AA

Şeker, körlük yapabilir

Şeker, körlük yapabilir Diyabet yani şeker hastalığı gözün tüm katmanlarını etkileyerek zarar verebiliyor. Göz yaşı yetersizliği, katarakt, göz tansiyonu, kas kazlarının sinirlerini tutarak göz felçleri ve görme sinirinde kuruma yapabilen şeker hastalığına ilişkin bilgi veren Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yusuf Durlu, “Ülkemizde en az 10 milyon şeker hastası olduğu bilindiğinden en az 3 milyon diyabetlinin göz sorunu olduğu tahmin edilmektedir. Şeker hastaları retina konusunda uzman göz hekimine zamanında başvurmazsa veya geç başvurduğunda, retina ve sarı nokta hasarı kalıcı görme kaybına neden olabilir” uyarısında bulundu. Doç. Dr. Yusuf Durlu ile şeker hastalarında yaşanabilecek göz problemlerini konuştuk. Durlu, şeker hastalarında ortaya çıkabilecek göz problemlerini “Aslında şeker hastalığı gözün tüm katmanlarını etkileyebilir. En sık etkilenen retina (ağ tabaka) ve makuladır (sarı nokta). Retina damarlarını etkileyerek kanama ve yeni damar oluşumlarına yol açabilir. Sarı noktada ise ödem (kalınlaşma) yapabilir. Bunların dışında şeker hastalığı, göz yaşı yetersizliği, katarakt, göz tansiyonu, göz kaslarının sinirlerini tutarak göz felçleri, görme sinirinde kuruma yapabilir” diye anlattı. Şeker hastaları retina konusunda uzman göz hekimine zamanında başvurmaması veya geç başvurduğunda, retina ve sarı nokta hasarının kalıcı görme kaybına neden olabileceği uyarısında bulunan Durlu, hastaların dikkat etmesi gereken hususları şöyle sıraladı: “Şeker hastalığı tanısı konulduğunda damlalı göz dibi muayenesi ilk yapılması gerekenlerin başında gelmelidir. Hastalar, kan şekerini kontrol altına almalı ve Hemoglobin A1c’yi 7’nin altında tutmalıdır. Göz tutulumunu azaltmak için sigara ve alkolün bırakılması gerekir. Diyabet hastalığında sık görülen hipertansiyon, kansızlık, kalp ve böbrek hastalıkları uygun bir şekilde tedavi edilmelidir. Tip I hastalarında retina hastalığı daha hızlı gelişebilir.” YILDA BİR KEZ GÖZ HEKİMİNE GİDİN Şeker hastalarının yılda bir kez göz doktoruna gitmesi gerektiğini söyleyen Durlu “Eğer, retina damarlarında değişiklik, kanama ve sarı noktada ödem varsa altı ayda bir, göz dibindeki hastalığın durumuna göre bu süre daha erkene çekilebilir. Her 3-4 diyabetli hastanın birisinde diyabete bağlı göz hastalığı görülebilmektedir. Ülkemizde en az 10 milyon şeker hastası olduğu bilindiğinden en az 3 milyon diyabetlinin göz sorunu olduğu tahmin edilmektedir” diye konuştu. IŞIK ÇAKMASI VE EĞRİ GÖRMEDiyabet hastalarının beslenme tarzının metabolizma uzmanı ve diyetisyen tarafından düzenlenmesi gerektiğine dikkat çeken Durlu “Kan şekerinin yemek sonrası aşırı yükselmesi veya düşmesi engellenmelidir. Özellikle kan şekerinin aşırı düşmesiyle sarı nokta kalınlaşması arasında ilişki vardır” değerlendirmesini yaptı. Durlu, özetle şunları söyledi: “Göz yakınması olmayan diyabetik hastaların da retina damarlarında sorun olabilir. Bu nedenle tüm diyabetik hastalarda damlalı göz dibi muayenesinin yapılması çok önemlidir.Diyabetik hastalar en çok göz önünde örümcek ağları/siyah noktalar, ışık çakması, görme azalması ve eğri görmeden yakınmaktadır. Son yıllarda gözde geliştirilen ilaçsız anjiyo (OKTA) yöntemi, şeker hastalarının retina damarlarındaki sorunu çok erken dönemde saptayabilmektedir. OKTA yöntemi sırasında ilaç zerk edilmediğinden hiçbir yan etkisi yoktur, hassastır ve tedaviye yanıtı etkin şekilde verir. Şeker hastalarında retina ve sarı nokta hastalığı erken dönemde saptanırsa, gerektiğinde yapılacak argon lazer ve iğne tedavilerindeki başarı oranı çok yüksektir. Bu nedenle, şeker hastalarının retina konusunda uzman göz hekimine başvurmaları için göz şikayetinin ortaya çıkmasını beklememeleri, periyodik aralıklarla damlalı göz dibi muayenesi olmaları gerekmektedir.”KONTROLSÜZ HASTALARA LAZER YAPILMAZ “Diyabet hastaları göz için lazer gibi ameliyatları olabilir mi?” sorumuza Doç. Durlu, şu yanıtı verdi: “Kontrolsüz diyabet hastalarında miyopi, hipermetropi veya astigmat gibi kırma kusurlarında uygulanan excimer lazer ameliyatları yapılamaz. Eğer diyabet kontrol altındaysa, damlalı göz dibi muayenesi sonucu retina damarlarında/sarı noktada hiçbir sorun saptanmadıysa ve gözün yapısına göre göz uzmanı excimer lazere karar verebilir.” Sibel Bahçetepe

Travmatik bir yaşamınşairi; Celan!

Travmatik bir yaşamın şairi; Celan! /Archive/2020/11/17/121856034-2ok.jpgDEĞİŞEN BİR ANAHTARLA (MIT WECHSELNDEM SCHLÜSSEL)Değişen bir anahtarlaaçıyorsun evin kilidini,içerde dili bağlı kar, tipi.Tıpkı fışkıran kan gibigözünden, ağzından ya da kulağından,değişiyor anahtarın da öylece.Değiştikçe anahtarın değişiyor kelimesavruladuran kar taneleriyle.Tıpkı seni püskürten rüzgâr gibisarıp sarmalıyor kar kelimeleri.1945 sonrası Avrupa edebiyatının, özellikle de Alman dilinin en sarp ve son büyük şairi Paul Celan, hayatını Seine nehri sularında noktaladığı 1970 Mayısının son anına dek, ailesini ve akrabalarını katledenlerle paylaştığı bir anadilde yazıyor olmanın travmasıyla yaşamıştı.Naziler eliyle kirletilmiş bir dilin Almanya’da savaştan sonra da hükmünü yürüttüğü inancıyla gönüllü ve bilinçli bir sürgün olarak Paris’te ömür sürmesine rağmen, kendisini “dünyaya fırlatılmış biri” diye niteliyordu…Karşılaşmalar: Şişedeki Mesaj - Meridyen - Dağlarda Sohbet, şairin düzyazılarını okurlarla buluşturuyor./Archive/2020/11/17/121923346-kapakic-.jpgPAUL CELAN (23 Kasım 1920 - 20 Nisan 1970): 1920 yılında Romanya'nın Czernowitz kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı Paul Antschel'dir. Romanya’da doğmuş olmasına rağmen II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Alman şiirinin önde gelen isimlerinden temsilcilerindendir.İlk şiirlerini 1937 ve 1938 yıllarında yazdı. 1938 yılında tıp eğitimine başladı fakat II. Dünya savaşının başlaması ile Romanya’ya döndü. Yahudi asıllı şair savaş bitene kadar toplama kampında tutuldu.1944 yılında İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş ve ilk şiirini yayımladı. Çevirmenlik ve düzeltmenlik yaptı. 1948 yılında Paris’e yerleşti. 1955 yılında ise Paul Antschel ismi ile Fransız vatandaşlığına geçti. 1958 yılında Breman Edebiyat Ödülü’nü aldı.1963 yılında psikiyatrı kliniğinde tedavi gören Paul Celan, 20 Nisan 1970 yılında Paris’te kendini Seine Irmağı’na atarak yaşamına son verdi. Cesedi 1 Mayıs 1970 yılında bulundu.Karşılaşmalar: Şişedeki Mesaj - Meridyen - Dağlarda Sohbet / Paul Celan / Çeviren: Cem Yavuz / Doğu Batı Yayınları / 55 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Milli Takım'dan Alanyaspor'a kötühaber

Milli Takım'dan Alanyaspor'a kötü haber Türkiye Futbol Federasyonunun internet sitesinde yer alan bilgiye göre sakatlığı bulunan Efecan Karaca, milli takım kafilesinden ayrıldı.Sakatlıkları bulunan Zeki Çelik ve Çağlar Söyüncü, Rusya maçında gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşen Cengiz Ünder ile teknik direktör Şenol Güneş tarafından izin verilen Enes Ünal da Macaristan maçı kadrosunda yer almayacak.Kaleci Gökhan Akkan ve orta saha oyuncusu Abdülkadir Ömür milli takım aday kadrosunun toplanmasından önce, Mert Çetin ve Orkun Kökçü de Hırvatistan karşılaşmasının ardından sakatlıkları nedeniyle aday kadrodan çıkarılmıştı. cumhuriyet.com.tr

Var ol Kierkegaard!

Var ol Kierkegaard! /Archive/2020/11/17/121452552-ic4.jpgVaroluşçuluk deyince akla gelen isimlerin başında her ne kadar Sartre yer alsa da bu harekete yön veren, felsefenin gamlı baykuşu Søren Kierkegaard. Onunla beraber girdiği yol ayrımı belirginleşen Varoluşçuluk, “Hıristiyan” ve “Tanrıtanımaz” olarak adlandırılmaya başladı.Kierkegaard ilkin “ben başka kişilerden ayrı olmam nedeniyle varım” diyerek işe koyulur ve Hegel’le hesaplaşmaya girişir.İnsan aklının güçsüzlüğüne paradoks kavramıyla değinirken kesinlik (rasyonellik) yerine belirsizliği, umut yerine umutsuzluğu, mantıksallığın ve ahlaki rahatlığın yerine duyguları öne çıkarır.Aklımızla ve bilgimizle kavrayamayacağımız pek çok şeyin bulunduğu evrende Kierkegaard’un Hegel’i eleştirisi tam buraya denk gelir: Kişisel duygu yoğunluğu ve öznellik ağır basar ve Kierkegaard bir anlamda Hegel’i ters yüz eder./Archive/2020/11/17/121504317-ic2.jpgAHLAKİ KÖTÜLÜKHıristiyan Varoluşçuluğu’ndaki temel kavramlardan biri olan ahlaki kötülüğü Kierkegaard da sıkça işler. Bunun yanında yazgı Kierkegaard’un vazgeçemediği bir kavram.Nihayet paradoks, öznellik, umutsuzluk, duygu yoğunluğu ve bir başınalık gibi dönemeçler bizi asıl durağa; kaygıya götürür.Yasemin Akış, Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı adlı çalışmasıyla bu durakta olup bitenleri inceliyor.Akış, Kierkegaard’un kaygı kavramını Hıristiyanlık’taki günah ve kalıtsal günahla bir arada işleyişine ve eğitici bir tavır takındığına da değiniyor./Archive/2020/11/17/121514098-ic3.jpgKaygıyı besleyen bu iki kavramın yanı sıra korkudan da bahseden Kierkegaard, korkunun belli bir nesne veya olaydan kaynaklandığını söyler ama kaygının membaında hiçlik bulunur.Kierkegaard için kaygı günahın koşulu değil. Günahın aktif hale gelip kişinin kaygılanmasına neden olan şey, bireyin kendi sorumluluğuyla yaptığı eylemler; bu yüzden Kierkegaard psikolojiyi esas yöntem olarak belirleyip çözümlemeler yapar.Buradan bakınca, Akış’ın da altını çizdiği gibi Kierkegaard, psikoloji ve felsefi antropolojinin harcını karmaya başlar.Kierkegaard’un kaygıyı “kişiyi ele geçiren ve korkulan” bir durum değil de insan olmanın bir parçası şeklinde ele alması kendi dönemi için büyük yenilik. Akış bunu “olağan dışı olan, var oluşun kendisi” diye özetliyor./Archive/2020/11/17/121447630-ic1.jpgTİTREYEN İNSANKierkegaard’a göre insan nedensel olarak var olmaz, önce kendisi olması gerekir. Onu kendisi yapan şey ise tarihselliği, aklı, inançları ve özgürlüğü.Akış’ın da belirttiği üzere Kierkegaard insanı bu bakımdan bir sentez olarak algılar. Söz konusu sentez içinden özgürlük uçsuz bucaksız imkânlar sununca kişi tutumlarıyla, kararlarıyla ve seçimleriyle doğadan uzaklaşır.İşte Kierkegaard’un bahsettiği özgürlük karşısındaki tutum önce sancıyı sonra da kaygıyı doğurur.Kaygı aynı zamanda özgürlüğü kısıtlayan bir şekle bürünür ve kişi kaygı içinde yaşamayı öğrenmeye başlar. Yani “kaygı, belirsiz ve bizi sürekli takip eden niteliğiyle hayatımızda varlığını sürdürür.”Dolayısıyla Kierkegaard için kaygı, hem özgürlük hem de umutsuzlukla bir aradadır; umutsuzluk ve özgürlük insan varlığının değerlendirilmesinde çok önemli birer tutamaç olur./Archive/2020/11/17/121530348-ic5.jpgÖZGÜRLÜĞÜN OLANAĞIÖzgürlüğünü kavrayan insan kaygıyla da yüzleşir. Bu nedenle Kierkegaard, Akış’ın da hatırlattığı gibi kaygıyı “özgürlüğün olanağı” şeklinde tanımlar. Yani kişi seçimde bulunur ve bundan sonra da kaygı devreye girer.İnsan iyiyi tercih edip seçebileceği gibi kötüye de yönelebilir, bu da seçme sorumluluğunun yaratacağı korkuyu ve en sonunda kaygıyı gündeme getirir; insana bir titreme gelir.Akış, kaygıyı dillendiren Kierkegaard’un aslında insanın en halis tecrübesine atıf yaptığını söyler. Bu kaygı tecrübesi ise özgürlüğün ve var oluşun anlamına işaret eder./Archive/2020/11/17/121621269-kapak.jpgAkış’ın kitapta “ilk günahtan” başlayarak Kierkegaard’un bir başınalık, korku, titreme, paradoks, duygu ve özgürlük gibi kavramlardan kaygıya uzanan yolculuğunu anlatırken kaygı karşısında insanın sessizlikle çığlık atma arasında kaldığı anları da özetliyor sanki.Zamanın kuşatıcılığıyla savrulan insanın yaşadığı gerilimin bir yansıması olması bakımından Kierkegaard’un kaygı kavramı, Akış’ın yaptığı gibi dikkatle incelenmeli. Varoluşçuluğun anlaşılıp kavranabilmesi için bu gerekli.Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı / Yasemin Akış / Ayrıntı Yayınları / 192 s. Deniz Yılmaz

Ankara'da toplu ulaşıma pandemi düzenlemesi

Ankara'da toplu ulaşıma pandemi düzenlemesi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı  açıklamada EGO otobüs ve raylı sistemlerde de sefer saatlerinde 16 Kasım tarihinden itibaren düzenlemeye gidileceğini açıkladı.EK SEFERLER KONULDU, SEFER SAATLERİ ERKENE ALINDIAnkara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Organize Sanayi Bölgeleri ile Küçük Sanayi Sitelerinde çalışanların ulaşımlarını kolaylaştırmak amacıyla sefer saatlerinde eş zamanlı değişiklik yaptıklarını duyurdu. Yavaş, “İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla OSB, Küçük Sanayi Siteleri ve Sanayi Kuruluşlarının çalışma saatlerinde düzenleme yapılmıştır. İş yerlerinize rahatça ulaşmanız için EGO otobüslerimizin sefer sayılarını artırıp hareket saatlerimizi düzenlendik” dedi.Vatandaşların iş yerlerine giderken mağdur olmaması için yapılan düzenlemeye göre:Saat 05.00-06.00 aralığında semtlerden şehir merkezi konumunda bulunan Ulus-Sıhhiye-Kızılay istikametine 31 adet öncü servis,Saat 06.00 itibarıyla Organize Sanayi Bölgeleri ve Sanayi Sitelerinin yoğun olduğu semtlere hizmet verilen 22 adet hatta da mevcut servis saatleriyle birlikte ilave servisler konuldu.”Raylı Sistemlerde de saat 06.00’da başlayan servis aralığı sıklaştırılırken, hat ve sefer saatlerine ilişkin ayrıntılı bilgiye “ego.gov.tr” adresinden ulaşılabilecek. ANKA

Suriyeli kadınıtaciz etti iddiasına takipsizlik verildi, avukatıkarara itiraz etti

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Suriyeli kadını taciz etti iddiasına takipsizlik verildi, avukatı karara itiraz etti Suriye’deki iç savaştan kaçarak kocası ve çocuklarıyla beraber Türkiye’ye gelen E.B., Diyarbakır’da eşinin patronu R.N. tarafından taciz edildiği iddiasıyla Emniyet’e ve savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık tarafından yürütülen soruşturmaya takipsizlik verildi. İddiaya göre soruşturma, R.N’nin birkaç ay önceye kadar Güvenlik Şube Müdürü olan kardeşi M.N’nin etkisi ile kapatıldı. Suçlamaları kabul etmeyen R.N., “Zam istedi yapmadım. Kardeşimin kariyerini engellemek için iftira atıyorlar” dedi. E.B. ise “Emniyet’te kardeşim var, seni Suriye’ye göndeririz, eşini de öldürürüz” diye tehdit edildiğini ileri sürdü.‘SORUŞTURMAYA GÖLGE DÜŞTÜ’Takipsizlik kararına itiraz eden E.B’nin avukatı Zeynep Şeşeoğulları, “Soruşturma başından sonuna kadar asayiş şube müdürlüğü ile yürütülmüş. Gözaltı, fezleke ve telefon teslim işlemlerinin altında da sırasıyla asayiş şube müdürü ve müdür vekilinin imzası vardır. Soruşturmada deliller toplanmamış veya leyhe olan diğerleri ise göz ardı edilmiştir. Mağdure ve şühpeli yüzleştirilmedi. Tanıkların ifadesi ve psikolojik tıbbi rapor alınmadı. Şüphelinin kardeşi soruşturma işlemleri üzerine gölge düşürmüştür. Mağdur ve ailesi Türk vatandaşı değildir. Kimseleri yoktur. Soruşturmanın kasten takipsizlik kararı çıkacak şekilde yönlendirildiği soruşturma makamının aykırı bir şekilde yeterli şüphe nedenleri varken soruşturmayı kapattığı anlaşılmaktadır” ifadelerine yer verdi. R.N., “Bana atılmış bir iftiradır. Çalışma izni yok ama ben Allah rızası için işe aldım. Yanımda çalıştırdım. Elde hiçbir delil yok. Ben de karşı dava açacağım” dedi. Zehra Özdilek

Muhittin Böcek’in talimatı‘geçersiz’sayıldı

Muhittin Böcek’in talimatı ‘geçersiz’ sayıldı Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde başkanlık yetkilerini vekâleten başkanvekili Mehmet Hacıarifoğlu ve genel sekreter Cansel Çevikol Tuncer’in kullanmasıyla çıkan “kriz” üzerine Başkan Böcek, hastane odasından e-imza ile meclis üyeleri Oktay Başaran ve Büşra Özdemir’e dönüşümlü olarak vekâlet verdi. Cansel Çevikol ile “kriz” yaşadığı belirtilen Hacıarifoğlu, değişikliğin hukuki olmadığını belirterek bu duruma karşı çıktı. Antalya Valiliği ve büyükşehir belediyesi tarafından istenilen görüşe, İller İdaresi Genel Mu¨du¨ru¨ H. Ku¨rşat Kırbıyık imzasıyla verilen yanıtta, “Kamu görevlileri izinli bulundukları süre içinde yetkilerini kullanamazlar” uyarısında bulunuldu. Yazıda, 17 Ağustos 2020 tarihi itibarıyla hastalık iznine ayrılan Böcek’in tekrar göreve başlayacağı döneme kadar başkanlık yetkilerini kullanamayacağı, başkan vekilini belirleyebilme yetkisini kullanabilmesi için de görevde bulunması gerektiği bildirildi. Hastalık izni süresince tüm yetkilerin başkanvekili tarafından kullanılması gerektiği ifade edilen yazıda, aksi halde idare hukuku açısından “yetki gaspı oluşacağı” vurgulanarak “Antalya Bu¨yu¨kşehir Belediyesi’nin ilgi yazısının yok hükmünde kabul edilmesi gerektiği görüşüne varılmıştır” denildi. İller İdaresi’nden gelen görüş yazısından sonra Böcek’i hastanede ziyaret eden Hacıarifoğlu, “Kendisine göreve dönene kadar emanetine sahip çıkmaya devam edeceğimi söyledim. Bu duruma sevindi” dedi. Bülent Ecevit

Krizi aşmak için demokrasi ve hukuk diyen AKP iktidarı, soruşturma ve yasaklaraçabuk döndü

Krizi aşmak için demokrasi ve hukuk diyen AKP iktidarı, soruşturma ve yasaklara çabuk döndü İçişleri Bakanlığı, İzmir depremine ilişkin belediye başkanlarına açıklama yapmaması için uyarı yazısı gönderdi. CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, “Kriz yaşanır, konuşma! Hak çiğnenir adalet arama! Bu zihniyetin son ürünü; İzmir’de deprem gerçeğini, İzmirliler için önlemleri ve yardımları konuşmayı, belediye başkanlarımıza yasaklamak oldu” tepkisini gösterdi.İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, uzmanlar tarafından “İstanbul’u geri dönüşü olmayan felakete sürükleyecek proje” olarak nitelenen Kanal İstanbul projesine karşı yaptığı kampanya nedeniyle soruşturma açıldığı belirtildi. İçişleri Bakanlığı ise “Devletin egemenlik yetkisine ilişkin bulunan bir konuya kamu kaynağı kullanılarak karşı çıkmanın ilkesi gereği” araştırma yapıldığı ve İmamoğlu’nun müfettişler tarafından ifadeye çağrıldığı belirtildi. İmamoğlu ise “Kanal İstanbul benim için devlet projesi değil” dedi. İBB Başkanı İmamoğlu, dün Beyoğlu’nda düzenlenen Piyalepaşa KİPTAŞ evleri anahtar teslim törenine katıldı. İçişleri Bakanlığı tarafından başlatılan girişimin sorulması üzerine İmamoğlu, “Kamu kaynağı kullanıp, kentsel dönüşüm yapıyoruz. Yapılan iyi şeyleri alkışlarız biz. Depremle yatıp kalkıyoruz. Deprem, bizim için kıymetli bir konu. Burada zayıf, oturulamayan evlerden insanları oturulabilir evlere taşıyoruz. Kamu kaynağı böyle kullanılır” dedi. Yazılı ifadesini ne zaman vereceğine ilişkin soruya ise Ekrem İmamoğlu, “Cuma gününe daha var. Hukuken inceliyoruz” yanıtını verdi. “Kanal İstanbul devlet projesi midir” sorusuna da İmamoğlu, “Kanal İstanbul benim için devlet projesi değil” ifadesini kullandı.BU HAFTA ÖNEMLİKoronavirüsle ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yla yaptıkları görüşmenin anımsatılması üzerine İmamoğlu, “Ne yazık ki can kaybı yüksek. Verilen sayılarla çelişen bir sayı söz konusu İstanbul’da. Özellikle bu hafta için yani önümüzdeki hafta, bu konuyla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın çalıştığı Bilim Kurulu’nun ortaya koyacağı tavsiyeye göre de kararlar alacaklarını söylediler. Biz de hazırlık yapıyoruz. Vaka sayısı nisan, mayıstan 2 - 3 kat yukarılarda. Bakanın yapacağı açıklamalar ile ilgili biz bu haftayı önemsiyoruz” dedi.BELEDİYE BAŞKANLARINA ‘KONUŞMA’ YASAĞIİçişleri Bakanlığı, İzmir’de valilik dışındaki belediyeler dahil kamu görevlilerini depremle ilgili “açıklama” yapmamasını istedi. İçişleri Bakanlığı, AFAD üzerinden kamu kurumlarına gönderdiği yazıda, “Yaşanan hadiselerin ilk anda verilen ve teyitli olmayan bilgiler kamuoyunda yanlış anlaşılmalara, vatandaşlarımızda paniğe ve spekülasyona neden olduğunu, bu sebeple afet bölgesinde kriz iletişiminin daha sağlıklı yürütülebilmesi açısından açıklamaların valiliklerimiz tarafından yapılmasını, belediye başkanlarımız, muhtarlarımız ve diğer kamu görevlilerimiz tarafından basın yayın organlarına açıklama yapılmaması hususunu bildirmiştir” denildi. Karara tepki göstere CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, “Kriz yaşanır, konuşma! Hak çiğnenir adalet arama! Hırsızlık yapılır görmezden gel! Salgın olur vatandaşa yardım yapma! Bu zihniyetin son ürünü; İzmir’de deprem gerçeğini, İzmirliler için alınacak önlemleri ve yapılacak yardımları konuşmayı, belediye başkanlarımıza yasaklamak oldu... Sizden icazet alacak değiliz. Bu genelge geleneğini ayaklar altına alan, zalimlik ve tek adamlık anlayışının bir ürünüdür ve bizler için yok hükmündedir. Başkanlarımız gerçekleri paylaşmaya devam edecekler” dedi.İÇİŞLERİ BAKANLIĞI: BÖLÜCÜLÜKLE SUÇLAMADIKİçişleri Bakanlığı, Ekrem İmamoğlu’na “Ya Kanal Ya İstanbul” afişleri nedeniyle soruşturma açılmasına ilişkin “Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul projesine kişisel olarak karşı çıkması sorgulanmadığı gibi bölücülük suçlaması da bulunmamaktadır” açıklamasında bulundu. Bakanlıktan yapılan açıklamada, İmamoğlu’nun “devlet projesi” olarak uygulamaya konulan Kanal İstanbul aleyhine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal kimliği kullanılarak afişler bastırmasının ve şehrin değişik yerlerine astırmasının araştırıldığı belirtilerek “Gerekiyorsa sorumlular hakkında ön inceleme yapılması amacıyla mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir” denildi. Anayasaya göre belediyelerin “İdarenin Bütünlüğü ilkesi”ne uymak zorunda olduğu belirtilen açıklamada, “Ya Kanal Ya İstanbul’ şeklinde bir afişle uluslararası hukuk boyutu bulunan, siyasi alana taalluk eden ve ‘devletin egemenlik yetkisine ilişkin bulunan bir konuya kamu kaynağı kullanılarak karşı çıkmanın idarenin bütünlüğü ilkesine ve hukuka aykırı olduğu belirtilerek sorumlular hakkında araştırma, gerek görülmesi halinde ön inceleme yapılması hususlarının yer aldığı görülmektedir” ifadelerine yer verildi. Olayın İmamoğlu özelinde olmadığı belirtilen açıklamada, “Mülkiye müfettişimiz tarafından 9 Kasım’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’ndan ifade talebinde bulunulmuş, talep yazısında onayda yer alan konular tekrarlanarak kendisinden 7 gün içinde yazılı ifadesini vermesi istenmiştir. cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter