Tevhid-Selam Kudüs Ordusu davasında skandal karar: 28 Şubat’a bağladılar
Gazetemiz yazarları Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin arkasındaki örgüt olan yasadışı Tevhid-Selam Kudüs Ordusu üyesi olmak suçundan yargılanan 3 sanığın beraat ettikleri ortaya çıktı.
Mahkeme, beraat kararında sanıkların 2000 yılından önce İran’a gitmesini “28 Şubat döneminde kendilerini güvende hissetmedikleri” gerekçesiyle açıkladı. 3 sanığın beraat etmesine hukukçulardan tepki geldi. Mumcu ailesinin avukatı Halil Sevinç, “Verilen karar Türk hukuk sisteminin fotoğrafı” derken avukat Şenal Sarıhan ise, aydın cinayetlerinde adil bir yargılama yapılmadığına dikkat çekti.Gazetemiz yazarı Uğur Mumcu 28 yıl önce 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara’daki evinin önünde bindiği arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucunda hayatını kaybetti. Mumcu’nun katledilmesine ilişkin soruşturmada uzun süre yol alınamazken 17 Ocak 2000 tarihinde Beykoz’da Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü olarak ele geçirildiği eve yapılan baskında bazı bilgisayar kayıtları ele geçirildi. Bu kayıtlar içerisinde örgüte özgeçmiş veren birisinin Uğur Mumcu cinayetinden de söz ettiği ortaya çıktı. Ele geçen belge ve bilgilerden hareket eden Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi, Savcılığı Tevhit-Selam Örgütü / Kudüs Ordusu diye bir yapılanmaya ulaştı. Soruşturmanın genişletilmesiyle Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan “Umut davası” davası açıldı. Yargılama sonucu Mumcu cinayetine fiili olarak katıldığı belirlenen Ferhan Özmen, Nejdet Yüksel ve Rüştü Aytufan “idam cezası” ile cezalandırılmalarına karar verildi. 2005’te idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra cezalar ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Uğur’un arabasına bizzat bombayı koyduğu iddia edilen firari sanık Oğuz Demir’in dosyası ise ayrıldı. Süreç içerisinde ise bazı sanıklar hakkında yasadışı Tevhid-Selam Kudüs Ordusu terör örgütüne üye olmak suçundan yeni davalar açıldı. Bu kapsamda 18 Aralık 2008 tarihinde Ahmet Cansız, Selahattin Eş, Ali Akbulut, Aydın Koral hakkında yasadışı Tevhid-Selam Kudüs Ordusu örgütüne üye olmak suçundan dava açtı. İddianame, sanıklar “örgütte özel görevli olmak, sevk ve yönetiminde bulunmak, örgüte ait kaleşnikof tüfeği bulundurmakla” suçlandı. İddianamede, 1991-1998 yılları arasında İran’a giden sanıklara burada asker kıyafetli kişiler tarafından askeri ve siyasi eğitim verildiği, bomba yapımının öğretildiği iddia edildi. Sanıklar firari olduğu için haklarında kırmızı bülten çıkarıldı. Dava yıllar sürdü.‘BOMBACIYI TANIMIYORUM’ “tvhaberi.com” da yer alan habere göre; Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi avukatlarının talebi üzerine Selahattin Eş, Ali Akbulut, Aydın Koral ve Ahmet Cansız’ın hakkındaki yakalama kararını “savunmalarını” yapmaları amacıyla kaldırdı. Bunun üzerine Ahmet Cansız dışındaki üç sanık, 2020 yılı içinde Türkiye’ye gelerek mahkemede savunma yaptı. Sanıklar haklarındaki suçlamaları reddetti. 20 Ekim 2020’deki duruşmada mahkemeye çıkan Aydın Koral, Uğur Mumcu’nun aracına bombayı yerleştiren isim olan Oğuz Demir’i tanımadığını savunarak, “En ufak bir örgütsel faaliyetimiz olmadı. Ben dini ve ilmi araştırmalarda bulundum” dedi. BERAATİN GEREKÇESİ: 28 ŞUBAT Davanın 8 Aralık 2020’de görülen duruşmasında karar çıktı. Mahkeme, sanık savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle Selahattin Eş, Ali Akbulut ve Aydın Koral’ın beratine karar verdi. Şüpheden sanık yararlanır ilkesine işaret edilen kararın gerekçesinde, sanıkların Selam gazetinin yazarı ve muhabiri olduğu ifade edildi.“Sanıkların dini inanç ve düşünceleri çerçevesinde Türkiye’de çalışırken 28 Şubat süreci ile birlikte kendilerini güvende hissetmediklerini düşünerek İran’a gittikleri” savunulan kararda sanıkların “Sanıkların din ve vicdan, düşünce ve ifade hürriyeti çerçevesinde faaliyetlerini İran’da da yürüttükleri” belirtildi. Sanıkların İran’daki ziyaretinde kendisine eşlik ettikleri kişilerin örgüt üyesi olduklarını bilecek durumda olmadıkları ve örgüt üyesi olduklarına dair somut delil olmadığı savunuldu. ‘HUKUK SİSTEMİNİN FOTOĞRAFI’3 sanığın beraat etmesine hukukçulardan tepki geldi. Mumcu ailesinin avukatı Halil Sevinç, “Verilen karar Türk hukuk sisteminin fotoğrafı” derken avukat Şenal Sarıhan ise, aydın cinayetlerinde adil bir yargılama yapılmadığına dikkat çekti.Uğur Mumcu davası avukatlarından Halil Sevinç: İddianamede beraat eden sanıkların bir kalaşnikof silahını sakladıkları bilgisi yer alıyordu. Bu durum hiç araştırılmadı. Bizim bu davaya karşı diyeceğimiz bir şey yoktur çünkü Yargıtay bizi bu dosyada müdahil olarak kabul etmedi. Bu dava ve verilen karar Türk hukuk sisteminin fotoğrafı.‘KARAR HUKUKEN TARTIŞMAYA AÇIK’CHP eski Milletvekili avukat Şenal Sarıhan: “Uğur Mumcu’nun katledilişinin 28. Yılındayız. Gerek Mumcu, gerekse diğer aydın cinayetlerinde adil bir yargılama olduğundan söz etmek olanaksız. Katliamlara ilişkin hazırlık soruşturmasından başlayarak ciddi ihmaller yaşandı. Davalar, yitirilişlerinden yıllar sonra ve adeta ‘torba yargılama’ yöntemi ile sürdürüldü. Yakalanabilmiş olan sanıklar tetikçilerdi. Bunların arkasındaki örgütlerin, yöneticileri ve katliam emri verenler saptanmadı. Mumcu, Aksoy, Üçok davalarında yargılanan sanıkların Tevhid-Selam Kudüs Örgütü ile bağlantısı saptandı. Aynı örgütün üyesi olmak suçu nedeni ile haklarında dava açılmış olan ve kırmızı bültenle aranan sanıklar hakkında verilen beraat kararında hukuken tartışmaya açık noktaların olduğu görülüyor. Öncelikle düzenlenen iddianamede çok ciddi suçlamalar yer alıyor. Sanıkların örgüt üyeleri ile ilişkileri olduğu görülüyor. Yurt dışına çıktıkları tarih ilginç.1991 yılında yurt dışına çıkmışlar ve eğitim almışlar. 28 Şubat süreci çok sonra. Üstelik, bu süreç onları neden tedirgin etmiş. Yine iddianamede tanıklardan da söz ediliyor. Daha sonra mahkeme, hangi kanıtlara ulaşmış bunu bilmiyoruz. Ancak hukuken ‘tutuklamama güvencesi’ verilmiş olamaz. Ancak, yakalama ve kırmızı bültenle arama kararları kaldırılmış ve savunma yapmaları için davet çıkarılmışsa bu dolaylı bir tutuklamama güvencesi sayılabilir. Bu durumda dahi mahkeme, ifade ve dosyaya göre gerekli görürse tutuklama karar verir. İlginç olan diğer bir nokta, din ve vicdan özgürlüğü korumasına atıf ve Selam Gazetesi Üst düzey yöneticiliği gibi ‘onurlu’ bir görev nedeni ile sanıklar hakkında beraat gerekçesi açıklamasının kararda yer alması. Ayrıca mahkeme, kararların ‘niyet okuma’ ile verilemeyeceğini söylüyor. ‘TÜRKİYE’YE İADELERİ NASIL OLMUŞ BİLMİYORUM’Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu: Bu beraat edenler Selam-ı Tevhid ve Kudüs Ordusu üyesi diye geçiyor. Ayrıca beraat edenler cinayet sürecinde İran’da bulunanlar. Doğrudan cinayet ile ilgisi yoktu o davanın. Bu isimler firari olduğu için ise dosya ayrılmıştı. Bu isimlerin Türkiye’ye iadeleri nasıl olmuş bilmiyorum. Bu isimlerin Uğur Mumcu suikasti ile doğrudan ilgileri olmadığı için üzerinde çok durmadım.
cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet, AKP döneminde Kiptaş’ın ucuza kiraya verdiği mülkleri ortaya çıkardı: Skandal kira listesi
KİPTAŞ, 93 milyon liraya satın aldığı 8 arsayı, aylık toplam 48 bin liraya kiralamış. Kiralayanlar arasında yine tanıdık dernek ve vakıflar var.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ait KİPTAŞ’ın AKP döneminde bazı mülkleri AKP’ye yakınlığıyla bilinen bazı dernek ve vakıflara ucuza kiraladığı ortaya çıktı. Mülkleri kiralayanlar arasında ENSAR Vakfı ile İlim Yayma Cemiyeti de var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı, dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın kurduğu Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın sahibi olduğu Beykoz’daki “Nun Okulları”nın yanındaki özel orman alanı da vakfa 49 yıllığına, aylık sadece 19 bin 120 liraya kiralanmış. Okul, arazinin bir bölümünü şu an spor alanı ve bahçe olarak kullanıyor. İBB Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, “KİPTAŞ tarafından 93 milyon TL’ye satın alınan 8 adet arsası KDV hariç aylık sadece 48 bin 216 lira 17 lira bedelle vakıf ve derneklere kiraya verilmiş” dedi. UCUZA KİRALANDIİBB Meclisi’nin ocak ayı oturumlarının son bileşimi önceki gün Yenikapı Avrasya Gösteri Merkezi’nde düzenlendi. İBB Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, AKP döneminde KİPTAŞ’ın genel müdürü olan şu anki Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın aralık ayında mecliste yaptığı konuşmada gündeme getirdiği şirketin bugünkü yönetimi ile ilgili eleştirilerine yanıt verdi. Konuşması sırasında KİPTAŞ’ın önceki dönem bazı dernek ve vakıflara ucuza kiraladığı mülkleri de açıkladı.Cumhuriyet’in ulaştığı listeye göre KİPTAŞ, 8 taşınmazı bazı dernek ve vakıflara ucuza kiraladı. Listeye göre Ensar Vakfı İktisadi İşletmeleri Başakşehir İkitelli’deki Ensar Kız Öğrenci Yurdu’nu aylık 8 bin 109 liraya kiraladı. Yapının aylık kira bedeli şu an 78 bin 430 lira olarak hesaplandı. Yine Başakşehir’deki İlim ve Yayma Cemiyeti Yurdu 49 yıllığına aylık 3 bin liraya kiralandı. Listede en dikkat çekici kiralamalardan biri de Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın Beykoz Dereseki’de KİPTAŞ’a ait 554 bin 843 metrekarelik alanı 49 yıllığına aylık 19 bin 120 TL’ye kiralaması oldu. Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın sahibi olduğu “Nun Okulları”, Beykoz’da 2. derece sit alanına 2015’te yapılmaya başlamıştı. Okul yıl yıl genişlemişti. Vakfın kiraladığı arazi ise okulun hemen yanında yer alıyor. Okul, bu araziyi spor alanı ve bahçe olarak kullanıyor. Tarık Balyalı, “KİPTAŞ tarafından 93 milyon liraya satın alınan 8 adet arsa, KDV hariç aylık sadece 48 bin 216 lira 17 kuruş bedelle bu vakıf ve derneklere kiraya verilmiş” dedi.650 MİLYONLUK KAMU ZARARIBalyalı, AKP yönetimindeki KİPTAŞ’ın 2016 yılında Başakşehir’de 300 milyon liraya aldığı arsanın satış sürecinde yaşanan skandalı da kamuoyuna açıkladı. Balyalı, yapılan işlemlerin bir “kasa boşaltma” hareketi olduğunu belirterek şunları söyledi: “Başakşehir 659 ada 1 parsel ve 660 ada 2 parsel KİPTAŞ tarafından 11 Ocak 2016 tarihinde satın alınıyor. Yönetim kurulu kararına göre KİPTAŞ, burada bir proje üretmeyi ve yapılan inşaatlar sonrasında 33 milyon lira kâr elde etmeyi amaçlıyor. KİPTAŞ, bu 2 parseli de 11 Ocak 2016 tarihinde 3 ayrı firmadan satın alıyor, ancak bu 3 firmanın hepsi birbiriyle ilişkili grup şirketleri. Arsanın maliyeti 317 milyon 500 bin liraya yükseliyor. Sonra yerel seçim sürecine kadar hiçbir şey yapılmıyor. Yerel seçim yaklaşırken muhtemelen İBB’nin kasasında para olmadığı için KİPTAŞ, bu arsayı kasasında para olan bir diğer İBB iştiraki İMAR AŞ’ye 315 milyon liraya, zararına satıyor. Satış işlemi de KİPTAŞ’ın 21 Aralık 2018 tarihinde almış olduğu yönetim kurulu kararına istinaden yapılıyor. Ancak İMAR AŞ, KİPTAŞ’ın yönetim kurulu kararından 2 gün önce 19 Aralık 2018 tarihinde bu arsa için 280 milyon lira ödeme yapıyor. Bu paranın 270 milyon lirası kâr dağıtımı adı altında İBB’ye ödeniyor. Bu paranın İBB’ye ödendiği gün çeşitli projelerden kaynaklı olarak İBB’den 109 milyon lira alacağı olduğunu da söylemem gerekiyor. Eski İBB yönetiminin parayı almakta o kadar acelesi varmış ki KİPTAŞ’tan İMAR AŞ’ye tapu devrini bile yapmıyorlar. Yönetime geldikten sonra biz 11 Aralık 2019 tarihinde tapu devrini yapmışız. Yüzlerce milyon TL’lik işlemde bulunulan bu arsa, 23 Haziran seçimleri sonrasında AKP grubunun teklifi ve oylarıyla yeşil alan ilan edildi. Geçmişte bu alanın alım ve satımından dolayı da AKP’li meclis üyelerinin teklifiyle yaklaşık 650 milyon liralık bir kamu zararı oluşmuş oldu.”
Hazal Ocak
İngiltere ile serbest ticaret anlaşması TBMM’ye sunuldu: Sanayi ve tarımla başlıyor
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasıyla eşzamanlı olarak Türkiye ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmasının ayrıntıları ortaya çıktı.
Türkiye ve İngiltere’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşması, AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasında olduğu gibi sanayi ürünleri ile işlenmiş tarım ürünlerini kapsıyor. 29 Aralık’ta Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasının onaylanmasına ilişkin kanun teklifi, geçen hafta TBMM Dışişleri Komisyonu’na sunuldu. Teklifin gerekçesinde serbest ticaret anlaşmasının onay sürecinin tamamlanmasına kadar geçecek süre içinde anlaşmanın uygulanması için “İthalat Rejimi Kararı”na geçici bir madde ilave edildiği belirtildi.Anlaşmada, Türkiye ve İngiltere’nin iki yıl içinde serbest ticaret anlaşmasını genişletmek üzere müzakerelere başlaması öngörüldü. Gözden geçirmenin “tarım ürünleri ticareti, hizmetler ticareti, yatırımlar, sürdürülebilir kalkınma, çevre, iklim değişikliği, işgücü, yolsuzlukla mücadele, dijital ekonomi küçük ve orta ölçekli işletmeler ve fikri mülkiyeti” içermesi gerektiği, ancak sadece bu alanlarla sınırlı olmaması öngörüldü. Anlaşmayla iki ülke arasında ticaret bakanlıkları düzeyinde ortak komite kuruldu.
Hüseyin Hayatsever
Suikast eğitimi veren SADAT’tan yeni açıklama: Gayri nizami harp eğitimi verebiliriz
Resmi sitesinden suikast ve gayri nizami harp eğitimi verdiğini duyuran eski Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu özel güvenlik şirketi SADAT, İslam ülkeleri arasında savunma işbirliği ortamı oluşturmak amacında olduklarını açıkladı.
SADAT, güvenlik güçlerine ülkesi düşman tarafından işgal edilirse gayri nizami usuller ile nasıl mücadele edeceğinin eğitimini verme imkânına sahibi olduklarını da bildirdi.Gazetemizde yayımlanan haberlerin siyaset alanında ve basın organlarında yankı bulması üzerine SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Melih Tanrıverdi, şirketin resmi sitesinden bir açıklama yapmak zorunda kaldı.‘İSLAM ÜLKELERİYLE İŞBİRLİĞİ’ VURGUSUAçıklamada, SADAT’ın, uluslararası alanda silahlı kuvvetlerin ve iç güvenlik güçlerinin organizasyonu amacıyla, stratejik danışmanlık, özel savunma ve güvenlik eğitimleri ile donatım alanlarında hizmet verdiği belirtilerek “İslam ükeleri arasında savunma ve savunma sanayii işbirliği ortamı oluşturmak ve İslam dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da dünya süper güçleri arasında hak ettiği yeri almasına yardımcı olmak misyonuna sahip” olduğu kaydedildi.Açıklamada, bir “yerli ve milli” şirket olarak SADAT’ın “bölgesel güç olmaktan küresel güç olmaya doğru ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin hedeflerine katkı sağlayacak bu çalışmalar sebebiyle uluslararası güçler tarafından rakip görülmesi ve hedefe konulmasının çok doğal” olduğuna değinilerek, “Şirketimiz bu gerçeğin bilincinde olarak yola çıkmış ve bu bilinç ile çalışmalarını yürütmektedir” denildi.‘İMKÂNIMIZ VAR’SADAT’ın Cumhurbaşkanı’nın özel ordusu, muhafız gücü, fedaisi, mafyası vs. olmadığı iddia edilen açıklamada, “Silahlı bir gücü yoktur. Suikastçı yetiştirmez, fakat güvenlik güçlerine suikastı nasıl önleyeceğini ve ülkesi düşman tarafından işgal edilirse düşmana karşı gayrı nizami usuller ile nasıl mücadele edeceğinin eğitimini verme imkanına sahiptir” görüşüne yer verildi.Açıklamada, SADAT’ın “gayri nizami harp teşkilatlanması ve bu teşkilatın unsurlarının pusu, baskın, yol kapaması, tahrip, sabotaj ve kurtarma-kaçırma harekâtı ile bu harekâta karşı koyma faaliyetlerinin eğitimini verdiği” de bir kez daha kabul edildi.Ayrıca şirketin, Türkiye Cumhuriyeti’ne dost ve müttefik ülkelerin silahlı kuvvetleri ve polis teşkilatlarına stratejik danışmanlık hizmeti sunduğu vurgulandı.Gazetemiz, SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin ASSAM adlı derneğinin, geçen aralık ayında sanal ortamda düzenlediği İslam birliği kongresinde, İslam ülkelerinin başkenti, bayrağı ve resmi dili olan bir konfederasyon çatısı altında bütünleşmelerinin kararlaştırıldığını kamuoyuna duyurmuştu. l ANKARA
Işık Kansu
Kongre binasına yönelik saldırının olası yansımalarını Dr. Ataç yorumladı: ABD artık istisna değil
ABD Kongresi’nin basılması, darağacı görüntüleri, Başkan Yardımcısı Mike Pence ve diğer yasama üyelerinin yerleşkeden kaçırılması dikkatleri bu ülkeye yöneltti.
Gelişmeleri değerlendiren Uluslararası Gevenlik Analisti Dr. Kaan Kutlu Ataç, ABD’nin tarihsel olarak kendisini konumlandırdığı istisnai noktada artık bulunmadığını söyledi. Ataç’ın, Cumhuriyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:- Kongre baskınına hangi gözle bakmamız lazım?Amerikan toplumu, 11 Eylül travmasının ardından, “dünyanın en eski ve büyük demokrasisinin” nasıl kırılgan bir zemin üzerinde olduğunu gördü. Amerikan hayat tarzının ve değerlerinin simgesi olan Capitol Hill’de (Kongre) 6 Ocak’ta 7 saat boyunca terör hüküm sürdü.- Olayları tarihsel açıdan nasıl değerlendirmek gerekir?Amerika’nın kuruluşunun en temel nitelikleri, İngiliz Puriten anlayışının temsilcisi John Winthrop’un 1630’da verdiği bir dini hutbeye dayanır. Baskın sırasında çekilen ve “Kongre’nin ateşe verildiği” hissi uyandıran fotoğraf, göstericilerin bayrakları, Amerikan iç savaşını akla getirdi. Bu görüntüler de dini hutbenin tam tersinin yaşam bulmuş haliydi. Yaklaşık 400 yıldır Amerikan idealinin teolojik simgesi olan ve İncil’de bahsi geçen “tepenin üzerindeki şehir” analojisiyle özdeşleşen Capitol Hill’in (Mabed Tepesi) kendi vatandaşları tarafından kanlı bir işgale sahne olmasının Winthrop’un düşlerini de bir kâbusa döndürdüğüne kuşku yok. Kongre’deki kanlı baskın, ABD’nin kendisini konumlandırdığı tanrılar katındaki biriciklik statüsünden, diğer ölümlülerin kategorisine indirilmesine neden oldu. Amerika’nın, temsil etmekten gurur duyduğu liberal demokratik düzen, bizzat kendi başkanlarının teşvik ettiği anti-demokratik ve popülist ötekileştirici siyasetin kurbanı olmuştur.- Biden’ı neler bekliyor?Biden yönetiminin iç siyasette karşılaşacağı en büyük sorun, toplumunda yaşanan ve artık literatüre giren Trumpizmin bir özelliği olan derin kutuplaşmanın ortadan nasıl kaldırılacağıdır. Biden, başkanlığının ilk döneminde enerjisini iç siyasetteki bu derin ayrımlaşmaya, etkisini gün geçtikçe artıran ekonomik sorunlara yönlendirecek. Artık bir gelenek olan “ilk 100 gün”lük icraatların siyasetin nasıl şekilleneceğine dair işaretler vermesini bekleyebiliriz. - Yaşananlar Amerikan siyasetini nasıl etkiler?Siyasi yelpazenin en azından etkin bir kısmı, milis grupların Amerikanın bir parçası olmasından memnun. Trump’ın başkanlık seçimini oylarını büyük oranda artırarak seçimi kaybetmiş olması, gelecek seçimlerde kimi siyasetçilerin Trumpizmin bu kazanımından yararlanma ihtimalini güçlendiriyor. Silahlı gruplar-milislerin bundan sonraki Amerikan siyasetinde cazibesi yüksek stratejik bir araç olarak kullanıldığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Biden’ın aşırı sağ grupların bu kazanımını tamamen geriye döndürmesi en azından yeni Amerikan normalinde güç bir iş. - Biden dış ilişkiler ve Türkiye’ye nasıl bakıyor?Özellikle NATO ittifakının varlığının ve gücünün bizzat Trump tarafından sorgulanmış olması, Biden’ın, uluslararası güvenlikte ABD’nin müttefiklerinin güvenini yeniden nasıl geri kazanabileceği konusunu önemli kılıyor. Nitekim Trump döneminde Türkiye ile ilişkilerin “tarihi dip” noktasında olması Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından yaşamsaldır. Washington’da gerek resmi gerekse akademik / entelektüel çevrelerde Türkiye’ye bakışın ciddi olumsuzluklar içerdiği bir sır değil. Yakın geçmişte Türkiye’nin milli çıkarlarının korunması yönünde Ankara’nın politikasının tersi bir çizgide olan IŞİD ile mücadelede terör örgütü YPG/DYP ile yakın işbirliği sergileyen Brett McGurk’ün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu pozisyona atanmış olması da önemli bir göstergedir.Bu arada medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrası telefonuna Biden’ın henüz dönüş yapmadığı yönünde haberler olduğunu belirtmek gerekir. Biden’in, ABD’nin güçlü ittifak ilişkileri içerisinde olduğu ülke liderlerinin tebrik telefonlarına karşılık verdiği biliniyor. Üst düzey Türk yetkililerin özellikle son haftalarda ABD’ye yönelik sorunların diyalog ve işbirliğine yönelik çağrılarına net bir karşılık alınamadığı da gözden kaçırılmaması gereken bir husus.
Sertaç Eş
Fabre’nin “Belçika Kongosu’na Saygı” sergisi, ülkesinin sömürgeciliğine tepkisini yansıtıyor: Böcek kanadıyla manifesto!
Bu pandemi döneminde, hafta sonları eve kapanırken, hafta içi bazı yaş gruplarına -ki bunların bir kısmı koleksiyoner gruplarına giriyor-sokağa çıkma saatleri söz konusuyken, galerilerde yeni sergiler açılıyor, hem de sanatçısı yurt dışından geliyor ya, şaşırmaz mısınız?
Bu pratikleri unuttuk neredeyse! “Sergi açılışı da neymiş” oluyor insan. Ama sergi varsa, gidip bakılır, madem işimiz bu. Sonuç olarak pek çok meslektaş gibi, yazlıktan değil, ofise gitmesek de şehirden çalışıyor ve hemen her gün dışarda bir iş üzerinde oluyoruz. Sergi, Galeri Plevneli’nin. Mecidiyeköy’ü kapayalı çok olmuş, sadece Dolapdere’deler. Sergi, Belçikalı Flaman sanatçı Jan Fabre’nin. Ve hatta kendisi de geliyor, birkaç gün kalıp bazı görüşmeler yapıp ve dönecek. Bu arada birkaç da söyleşi verecek. Serginin açılış günü, erkenden gidip geziyorum tek başıma. Önceden ne kadar okumuş olsam da binlerce böcek kabuğundan oluşmuş, parlak, mavi yeşil sarı renklerdeki mücevher böceği kınkanatlarından oluşmuş büyük boy mozaiklerden ibaret birkaç tablo ve birkaç doldurulmuş hayvan heykelinden oluşan serginin eserleri beni pek kesmiyor, yetmiyor. Bu serinin eserlerin tümünün fotoğraflarının ve çeşitli eleştirmenlerin makalelerinin olduğu bir retrospektif kitabı karıştırma fırsatım, bu seri hakkında daha çok fikir veriyor. Bu serinin özelliği Belçikalı sanatçının ülkesinin geçmiş yıllarındaki sömürgeci siyasetine, geçmişine bir tepki, öfke kusması! Afrika kıtasındaki Kongo’ya, o ülkenin insanlarına yapılan zulme bir karşı çıkış. Belçika Kongosu’na saygı konulu çalışmaları yeni değil. 2011 yılından beri yaptığı seride İstanbul’a gelenlerden çok daha sert, çok daha çarpıcı olanları var. Daha sonra tanışıp konuştuğumuzda kendisine buraya getirip sergilediği yapıtların daha soft olmasının bir tercih olup olmadığını sorunca adeta öfkeleniyor, tam olarak neyi kastettiğimi anlamaya çalışıyor. Benim ise aklım, sergide değil, kitapta gördüklerimde kalmış, kamçılanan siyahi köleler, ölümler, büyük acılar ve öfke. Sanatçı bahsettiğim eserlerin satıldığı ve çeşitli müzelerde sergilenmekte olduğunu anlatıyor. İstanbul’a getirdiklerinin arasında uçak figürlü olan yapıtının da sert olduğunu anlatıyor, burada Hiroşima’ya atılan bombanın uranyumunu resmettiğini söylüyor. Papağanın ise çok önemli olduğunu egzotizm ve saflık simgesi olduğunu, sanat tarihi içinde pek çok sanatçının papağanı kullandığını vurguluyor.HAYVAN HASSASİYETİSerginin tanıtım yazısında gerek böcek kabuklarının, gerek doldurulmuş hayvanların hiçbirinin sanat için öldürülmediği, ölü hayvanlar kullanıldığı, böcek kabuklarının ise ölü böceklerden oluştuğu vurgulanıyor. Sanatçıya sergi ve sanatı dışında iki soru daha soruyorum: bu dönemde seyahat etmeye nasıl cesaret ediyor ve aşı olmuş mu? Bizden çok farkları yok anlaşılan Belçikalıların! Kurallara uyup dikkat edildiği zaman seyahat etmenin sorun olmadığını, İstanbul’u çok sevdiği için gelmenin kendisini heyecanlandırdığını, 93 Bienalinde de geldiğini ve İstanbul Tiyatro Festivali’nde de eserinin sergilendiğini anlatırken gözleri parlıyor. Sıra gelmediği için henüz aşı da olmamış! Sergi 20 Şubat’a kadar açık.
Yazgülü Aldoğan
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 16 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları
Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz.
BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/15/231206320-11.jpg/Archive/2021/1/15/231207164-1.jpg/Archive/2021/1/15/231207679-2.jpg/Archive/2021/1/15/231208195-3.jpg/Archive/2021/1/15/231206648-4.jpg
cumhuriyet.com.tr
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Aşı skandalları devam ediyor: AKP'li 'genç avukat' aşı olduğunu açıkladı
AKP'li isimlerin 65 yaş üstü olmamasına rağmen aşılanması tepkiyle karşılanırken, AKP eski Eskişehir Gençlik Kolları Başkanı Fatih Özata'nın aşı olduğu ortaya çıktı.
Türkiye'de koronavirüse karşı aşılama başladı. Aşılama sürecinin başlaması ile tartışmalarda başladı. Öncelik sırasında olmayan AKP'lilerin aşı olması yurttaşların tepkisine neden oldu. AKP eski Eskişehir Gençlik Kolları Başkanı Fatih Özata'nın kendi sosyal medya hesabından paylaştığı aşı mesajı gündeme oturdu./Archive/2021/1/16/004841677-erztjtdxiaaao5e.jfifÖzata'nın 65 yaş üstü olmaması ve sağlıkçı olmamasına rağmen aşı olması öncelik sırasındaki soru işaretlerini beraberinde getirdi./Archive/2021/1/16/004825848-erztjtjw4aem29y.jfifTarafsız, doğru ve ilkeli gazeteciliğin adresi Cumhuriyet artık Telegram'da. Gündem yoğunluğundan gözünüzden kaçan haberleri görmek, son dakika gelişmelerini takip etmek ve Telegram'a özel içerikleri kaçırmamanız için kanalımıza abone olun. https://t.co/xqK2PpSgV0 pic.twitter.com/uu29S5hnYi— Cumhuriyet (@cumhuriyetgzt) November 28, 2020
cumhuriyet.com.tr
Eleştiriyi anlamak!
Yazarın eleştiri ve modernizm çemberinde şekillenen kitabı; modernizmin doğuşu, eleştirinin onun içindeki yolculuğu, modern kültür, düşünsel yorgunluk gibi başlıklarla açımlanıyor.
/Archive/2021/1/16/001145953-ic1.jpgFotoğraflar: VEDAT ARIKEleştiri ve deneme, okurunu düşünmeye ve üretmeye yöneltir. Bu türler, okurundan düşünce kümesinin belli bir düzeye erişmesini bekler. Bu düzeye erişmek herkes için kolay olmasa gerek.Eleştirinin okunmamasının yanında “Bizde eleştirmen yok” veya “Edebiyatımıza bir Nurullah Ataç daha gelmedi” cümlelerini de sıklıkla duyuyoruz. Bu durum aslında modernizmin yazınsal bir düşünce olarak içselleştirilememesidir. Çünkü geçmişten günümüze, edebiyatımız için önemli verimlere sahip eleştirmenlerimiz oldu.Bu isimlerden Semih Gümüş eleştiri yazıları ve romanlarıyla bir edebiyat insanı olduğu kadar bir düşün ve kültür ustası da. Modernizm ve Postmodernizm-Edebiyatın Dünü ve Yarını kitabı da eleştiri ile ilgilenen okurlar için kaynak niteliğinde.Semih Gümüş özgün çözümleyici bir eleştiri anlayışına sahip. Bu bağlamda eleştiri ve modernizm çemberinde şekillenen kitabı; modernizmin doğuşu, eleştirinin onun içindeki yolculuğu, modern kültür, düşünsel yorgunluk gibi başlıklarla açımlanıyor./Archive/2021/1/16/001214624-ic2-.jpgELEŞTİRİDE FARKLI ANLAYIŞLAREdebiyatı anlamak dünü ve bugünü anlamayı gerektirir. Edebiyatı egemen anlayışın keskin çizgilerinde değil kendi doğrusal olmayan yolumuzda arayarak anlamalıyız. Eleştiri de böyle bir yanlış anlamayla karşı karşıya kalıyor.İyi ve kötü ayrımının çok ötesinde, bir yazınsal metnin tüm ögelerini çözümlemeyi ve böylece çözümlediği yazınsal metinden ayrı bir metin haline gelmeyi amaç edinir eleştiri. Modernizmin getirdikleri ve postmodernizmin götürdükleriyle birlikte eleştiride de farklı anlayışların izleri görülebilir.Modernizm deyince aklımıza hemen “yeni” olan gelir. Bu bir yanılgıdır çünkü iki sözcük de birbirini tam olarak karşılamaz. Semih Gümüş “Modern Kültürün Yaşadığı” isimli bölümde bu konuya değiniyor. Edebiyatta 1950 Kuşağı’nı örnek vererek modernizmin getirisi olan “yalnızlık” teması bağlamında görüşlerini temellendiriyor./Archive/2021/1/16/001240515-kapakic3.jpgEDEBİYAT VE TOPLUMSAL YAŞAM“Modernite, Akıl, Edebiyat” bölümünde ise eski dünyanın yıkılışı, toplumsal değişimlerle aydın yazarların edebiyattaki ürünlerinin yansıması, yeni bir düzen oluşurken dönem yazarlarının bundaki payı, geçmişten yararlanma düzeyi ve dönemin ruhunu anlayıp anlayamadıkları gibi durumları irdeliyor.Bu temellendirmelerin ardından modernizm ve postmodernizm kavramlarını incelemeye başlıyor Gümüş. İki kavramın da tam olarak tanımlanıp anlaşılamadığı ve edebiyatımızın herhangi bir türüne de eklemlenemediği eleştirisini getiriyor. Postmodernizme, kötü ya da içinden çıkılmaz bir bakışla değil onun edebiyata kattığı anlam biçimleri noktasında ele alınabileceğini savunuyor.Cumhuriyet dönemi yazarlarının kanon romanları ile bir devrim gibi edebiyatın ortasına gelip yerleşen 1950 Kuşağı’nı da örnekleyen yazar; Nâzım Hikmet ve Yahya Kemal’den yola çıkıp postmodern anlatının edebiyatımızdaki önemli uygulayıcısı Orhan Pamuk’a bir selâm gönderiyor.Sadece edebiyatı değil, toplumsal yaşamda modernist ve postmodernist örneklerle aslında yaşamın dünü ve bugününü bir ayna gibi yansıtıyor.Modernizm ve Postmodernizm-Edebiyatın Dünü ve Yarını / Semih Gümüş / Can Yayınları / 152 s.Modernizm ve Postmodernizm-Edebiyatın Dünü ve Yarını /Semih Gümüş / Can Yayınları / 152 s.
Deniz Burak Bayrak
Bir kırsal kesim romanı; 'Eve Dönemezsin'...
Yazar romanda yurdumuzun kırsal kesim insanının yaşamı doğrultusunda herkesin kendinden izler bulacağı kesitlerle yoksul bir çocuğun okuma ve yazma tutkusunu yüceltiyor.
/Archive/2021/1/16/000821016-ic.jpgSelahattin Yusuf’un yeni romanı Eve Dönemezsin’de olaylar Karadeniz bölgesindeki mezra, köy ve kasaba arasında geçiyor. Anlatıcı, çocukluğundaki köy yaşantısını, ilkokulu okumak için kar kış demeden her gün 4,5 km yol gidip geldiğini, öğretmenin olumsuz yaklaşımını, sınıftaki ilişkilerini, köy yaşantısını, çocukluk aşkını etkileyici bir dille, doğa betimlemeleriyle yansıtıyor.Köylüler yoksuldur, göç, gurbet yazgılarıdır ki uzak illere, maden ocaklarına ve Almanya’ya gidip dönenler vardır. Almanya’da bir bacağını yitiren, köyüne dönen ve "tahta bacak" diye çağrılan ve eşi Sakine ve torunu Selvi’yle eski evinde yaşamını sürdüren Kut Süleyman ilginç bir tiplemedir.Almanya’dan köye dönen Harun, kamyonuyla tanınır. Oğlu Servet’le Selvi beşik kertmesidir. Havva Nine’nin torunu olan Anlatıcı da Selvi’ye tutkundur.Anlatıcı, kasabadaki ilkokulda öğretmeninden sürekli ceza alır, varsıl çocukların kayırıldığını gözlemler. Olaylar 12 Eylül 1980 sonrası yıllarda geçer. Köylüler çocukların okutulmasını istemez. Anlatıcı, Bakkal Deli Bahtiyar’ın Ankara’da üniversitede okuyan oğlu Fazıl ağabeyini örnek alır. Fazıl, çok kitap okuyan, yazar olacağını söyleyen Anlatıcı çocuğa kitaplar verir, yazdıklarını alıp bir dergide yayımlatır.Anlatıcı, köylünün kör inançlarını, geleneklerini, hayvancılığını, yaylaya çıkışlarını, bitki örtüsünü, yaşlı kadınların hastalıklara karşı yöntemlerini, uzun kış gecelerini, mısır harmanlarını, horon oyunlarını ayrıntılarıyla anlatır. “Sırtladığı kendi küçük ışığıyla sınıfın karanlığını kazarak” ufkunu genişletir.Hastalanıp ölen annesini unutamaz, onsuz yaylaya çıkarken duyumsadıklarını şöyle dile getirir: “Seni rüyamda gördüm anne! / Birlikte eve dönüyorduk…”.Anlatıcı, romanda kaymak sahanı, katık, lavaş, kete, tandır, nahır, hemençe, terek gibi kırsal kesimle ilgili sözcükleri kullanır.Deli Musa da ilginç tiplerden biridir. Romanın sonunda Anlatıcı çocuğun karşısına çıkıp yazdığı tüm öyküleri bildiğini söyler. Anlatıcı, yazar olma yolunda epeyce yol alır böylece.Selahattin Yusuf, Eve Dönemezsin’de, yurdumuzun kırsal kesim insanının yaşamı doğrultusunda, herkesin kendinden izler bulacağı kesitler eşliğinde, yoksul bir çocuğun okuma ve yazma tutkusunu yüceltiyor.Eve Dönemezsin / Selahattin Yusuf / Turkuvaz Kitap / 256 s. / 2020.
Hasan Akarsu
NASA'nın keşif aracı Curiosity, Mars'taki 3 bininci gününü tamamladı
ABD Havacılık ve Uzay Ajansının (NASA), gezginci robotik aracı Curiosity, Mars'taki keşif görevinde 3 bininci gününü tamamladı.
Space.com internet sitesinde yer alan habere göre, keşif aracının 2012'de Kızıl Gezegen'in yüzeyine inmesinden bu yana, "sol" adı verilen 3 bin Mars günü geçti.Mars, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü 24 saat 40 dakikada tamamladığından, bir Mars günü Dünya'dakinden 40 dakika uzun sürüyor.NASA, aracın 3 bininci gününü tamamlaması şerefine, Curioisty'nin 18 Kasım 2020'de çektiği fotoğraflardan kolaj yapılan bir panoramayı internet sitesinde yayımladı.Panorama, Curiosity'nin Eylül 2014'ten bu yana tırmandığı Sharp Dağı bölgesindeki kaya oluşumlarını resmediyor.2011'de uzaya fırlatılan Curiosity, 2012'de Mars'taki Gale Krateri'ne inmişti.Gezginci robot, 9 yıldır devam eden keşif faaliyetinde Kızıl Gezegen'in geçmişte mikrobiyolojik canlı yaşamına ev sahipliği yapmış olabileceğine dair çok sayıda kanıt topladı.
AA
‘Küresel Ekonomi Düzeni - Kurumlar ve Kurallar’
Ahmet Söylemezoğlu kitabında, küresel ekonomiyi düzenleyen kurumlara toplu bir bakış sunuyor.
/Archive/2021/1/16/000609267-ic.jpgYılda 26,5 trilyon dolarlık mal ve hizmet ticaretinin yapıldığı, günde sadece uluslararası banka havale sistemi SWIFT üzerinden 5 trilyon doların el değiştirdiği küresel bir ekonomi düzeni içindeyiz. Bu düzeni destekleyen, kurallarını belirleyen, bunları uygulamayanları cezalandıran, hatta gerekirse küresel sistem dışına çıkaran geniş bir kurumsal ağ var. Küresel ekonomik düzeni kuran ve kollayan bu yapıda hangi kurumlar yer alıyor? Bunlar nasıl ve kimler tarafından kuruldular? Zaman içerisinde neden ve ne gibi değişikliklere uğradılar? Bu kurumlar kimler tarafından, nasıl yönetiliyorlar? Koydukları kuralları göz ardı etmek ne kadar mümkün? Türkiye bu kurumlara ne zaman ve nasıl katıldı, ilişkileri nasıl gelişti ve yönetimlerinde ne kadar söz sahibi? Ahmet Söylemezoğlu, küresel ekonomiyi düzenleyen kurumlara toplu bir bakış sunduğu kitabında tüm bu sorulara yanıt vermeyi amaçlıyor.Küresel Ekonomi Düzeni - Kurumlar ve Kurallar / Ahmet Söylemezoğlu / Remzi Kitabevi / 384 s.
Cumhuriyet Kitap Eki