Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 11.15.2025, 10:15 PM (GMT)

İmamoğlu’ndan gençressamlaraödül

İmamoğlu’ndan genç ressamlara ödül İBB Başkanı İmamoğlu, İSKİ’nin ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik düzenlediği resim yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödüllerini verdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İSKİ’nin ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik düzenlediği resim yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödüllerini verdi. İstanbul’un doğasını tehdit eden birçok unsurun bulunduğunu belirten İmamoğlu, “Sonuç olarak, bir ‘Beton Kanal’ ile İstanbul’un gerçekten büyük bir tahribata sebep olacak bir sürecinin başlangıcını yapanlara karşı da mücadelemizi sürdürüyoruz” dedi. “İstanbul’un mega projesi, sağlıklı, yaşanabilir bir kent var edebilmektir” diyen İmamoğlu, “Bu, uzun soluklu bir mücadele olacaktır. Önümüzde varsa bazı engeller, varsa bazı tehditler, varsa önümüze dikilen ‘mega proje’ adı altında İstanbul’un geleceğini tehdit edecek unsurlar; bunlara akılla, bilimle, hukukla, kanunla karşı durmak da sorumluluğumuzdur” ifadelerini kullandı. cumhuriyet.com.tr

Kadınödülünün birincisi değişti

Kadın ödülünün birincisi değişti Kadınların her gün eşit ve adil muamele görmesi, kadına her gün saygı gösterilmesini vurgulayan bkz. İletişim kadınlarının başlattığı “Kadın! Bir Gün Değil Her Gün” temalı ödüllü fotoğraf kupasının birincisi değişti! bkz. İletişim’den yapılan açıklamada, “Daha önce birinci olan kişi, yarışmanın açıldığı ilk günden itibaren tüm mecralarda duyurulmasına rağmen; kupa sonucunda ödülün kendisine nakit olarak verilmeyerek Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na bağış yapılacak olması nedeniyle fotoğrafını yarışmadan çekti” denildi.Böylece ikinci sıradan birinciliğe yükselerek kupada en iyi fotoğraf ödülünü kazanan isim, Bergama’da bir şehit cenazesi esnasında eylem yapan kadınları görüntülediği fotoğrafıyla İsmet Danyeli oldu. Kupanın ödülü olarak, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından işletilen ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik çalışan Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na yapılan 5 bin TL tutarındaki bağış ise İsmet Danyeli adına yeniden düzenlendi.PhotoCup uygulaması üzerinden gerçekleşen “Kadın! Bir Gün Değil Her Gün” temalı fotoğraf kupasına 707 yarışmacı toplam 1221 fotoğrafla katıldı. cumhuriyet.com.tr

‘Geri Dönüş’filmi gala yapıyor

‘Geri Dönüş’ filmi gala yapıyor The Soul Production yapımcılığında; Gökay Süngü’nün yazıp yönettiği Dolapdere Big Gang grubu, sanatçı Linet ve ödüllü cimnastikçi Havva Şevval Ergel’in başrollerini paylaştığı “Geri Dönüş” filmi Beyoğlu’nda yıkılan Emek Sineması’nın yerine AVM olarak açılan Grand Pera’da gala yapacak. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da katılacağı galaya, uluslararası barış temsilcileri Angelina Jolie, Aamir Khan ve Birleşmiş Milletler Temsilcileri de çevrimiçi bağlantılarla “Savaşa hayır” mesajları gönderecekler.Her şeyin bir kurşun ile başladığı ve mülteci kampından tersine doğru işleyen bir hikâyeyle evine dönen bir gencin (Havva Şevval Ergel) hikâyesinin anlatıldığı film, özellikle savaş mağduru çocukların yaşadıklarına dikkat çekiyor. cumhuriyet.com.tr

Ahmetİsvan anısına sergi

Ahmet İsvan anısına sergi İstanbul’un en yüksek oy oranıyla seçilen eski Belediye Başkanı Ahmet İsvan anısına açılan sergide, fotoğraflar, karikatürler, yazışmalar, raporlar, kitaplar, videolar, objeler ve gazetelerin yanı sıra döneme ait basın toplantılarının ses kayıtları bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Saraçhane Sergi Salonu’nda açılacak olan “Fatih’in Rönesansı” adlı sergi yarın sanatseverlerle buluşturacak. Sergi, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adayı olarak katıldığı 1973 seçimlerinde yüzde altmış dört gibi tarihe geçecek bir oy oranı ile belediye başkanı seçilen Ahmet İsvan’ın görev yaptığı döneme ait seçkileri barındırıyor. İBB’nin ilk ziyaretçisi ise bugün sergiyi gezen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Saraçhane Sergi Salonu, Saraçhane binasının mimarı Nevzat Erol tarafından sergi salonu olarak tasarlanmış olsa da sonrasında farklı biçimlerde işlev görmüştü. İstanbullulara bir sergi salonu kazandırmak ve belediye binasını halka açmak adına Ahmet İsvan, 17 Nisan 1975’te bina içerisindeki bu alanı bir sergi salonuna dönüştürdü. Ahmet İsvan döneminde farklı sergilere mekân olan; fakat daha sonraki yönetimlerde bu fonksiyonunu yitiren salon, böylece 46 yıl sonra kurucusu Ahmet İsvan’ın anısına düzenlenecek olan sergiye de ev sahipliği yapmış olacak.Ahmet İsvan’ın belediye başkanlığı macerasının anlatıldığı sergi için, İsvan’ın kişisel arşivinin yanı sıra belediye arşiv kayıtlarından binlerce belge incelendi. Çalışma arkadaşlarıyla görüşmeler yapıldı. Sergide fotoğraflar, karikatürler, yazışmalar, raporlar, kitaplar, videolar, objeler ve gazetelerin yanı sıra döneme ait basın toplantılarının ses kayıtları bulunuyor. Kişisel hayatına dair de izler taşıyan sergide ayrıca halkçı belediyecilik üzerine daha detaylı bilgi edinmek isteyen izleyici için bir araştırma bölümü de yer alıyor. 1 Nisan’da ziyarete açılacak sergi 20 Haziran’a kadar gezilebilir. cumhuriyet.com.tr

4 bin yapıtın bulunduğu sergi, Ankaralılarıbekliyor

4 bin yapıtın bulunduğu sergi, Ankaralıları bekliyor Sanatın fuarında 22 ülkeden yüzü aşkın katılımcının 4 bin yapıtı sergileniyor, Devrim Erbil de var, Bedri Baykam da Abdülcanbaz’ın yontusu da. Fuarda sergiler, söyleşiler, atölyeler görmeye gelecek Ankaralıları bekliyor. 7. Çağdaş Sanat Fuarı, “Art Ankara”daydık dün.Alman şair Rainer Maria Rilke’nin, izlenimci resmin unutulmaz isimlerinden Cezanne’ın sanatını betimlerken söylediği sözlerle aktarırsak; birbiriyle tartışan, dahası kavga eden, ancak her birinin ruhuna inince aralarında çok iyi anlaşan renklerle buluştuk.İnsanlar, yüzler, kentler, meyveler, çiçekler, kadınlar, çocuklar, biçimler ve hiç kuşkusuz yaşamın tüm renkleri ile coştu gönlümüz.Salgın nedeniyle çok zor koşullarda açılan fuarın özverili yöneticilerinden Atis Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül’ün verdiği bilgiye göre, etkinlik; müzeler, üniversiteler, galeriler, sanatsal ürün üreten firmalar ve sanatçıların yer aldığı 100’ü aşkın katılımcıyı ağırlıyor. 22 ülkeden 107, Türkiye’den 900 sanatçı yaklaşık 4 bin yapıtını sergiliyor fuarda.Başkentteki yabancı elçiliklerin de yakın ilgisini çeken fuara, İstanbul’dan ve Anadolu’dan 20’yi aşkın önemli koleksiyoncular özel olarak katılmak üzere Ankara’ya gelmiş bulunuyorlar.Birkaç yıldır çok önemli bir aşamaya taşınmış olan fuar, ne yazık ki, salgın nedeniyle yeni kısıtlamaların da gelmesiyle bu yıl çok daha fazla sanatseverle buluşma olanağından uzak kalacak.Oysa, ressam ve eğitimci Hasan Pekmezci, etkinliğin, 126 yıldır sürmekte olan Venedik Bienali gibi uzun ömürlü olmasını diliyor ve ekliyor:“Türkiye’de son dönemde 100 yıllık kurumlarımızı yok ettik. Bu temelleri yok etmeden kurmak ve sürdürmek zorundayız. ArtAnkara da sürdürülmesi gereken bir gelenek olmalı.”/Archive/2021/3/31/025705094-kul-manset-2-rnk.pngANKARA’DA SANATIN VARLIĞI...Ressam ve sanat eleştirmeni Celal Binzet de yaşadığımız süreçte kültür ve sanatın üzerine adeta ölü toprağı serilmek istendiğinin özellikle altını çizerek, Ankara’da sanatın varlığını simgeleyen bu önemli girişimin yaşatılmasının önemine değiniyor.Özel atölyeler, sergiler, söyleşilerle birlikte Bedri Baykam’dan İsmail Altınok’a, Devrim Erbil’den İbrahim Balaban’a, Mustafa Ayaz’dan Metin Yurdanur’a, Süleyman Saim Tekcan’dan Mehmet Aksoy’a birçok ustayı buluşturan fuarın bir önemli köşesi de Cumhuriyet gazetesinin usta karikatüristlerinden Turhan Selçuk’un yarattığı ünlü kahramanı Abdülcanbaz’ın yontusuna ayrılmış...Ankaralılar, gerekli önlemleri alarak bu fuarı mutlaka gezmeli...  Işık Kansu

AKPM BaşkanıDaems'ın Türkiye ziyaretinde neler konuşuldu?

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Rik Daems, iki günlük Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve muhalefet liderleriyle görüştü. Görüşmelerde ana gündem maddeleri İstanbul Sözleşmesi, HDP'ye kapatma davası ve Türkiye'nin AİHM kararlarına uymaması oldu.Habere Gitmek için Tıklayın

Anayasa Mahkemesi HDP'ye yönelik kapatma davasıiçin bugün karar verecek

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, bugün HDP'nin kapatılmasına ilişkin davada ilk incelemesini yarın yaparak, iddianamenin kabul edilip edilmediğine karar verecek. AYM raportörü, usul eksikliklerinin giderilmesi için iddianamenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na iadesini ya da eksiklerin zaman içinde giderilmesini istedi.Habere Gitmek için Tıklayın

Covid-19 salgınında hangiülke ne durumda?

Birinci yılını dolduran Covid-19 salgını dünyanın birçok ülkesinde üçüncü kez tırmanışa geçerken, ülke ülke virüsün yayılma hızı, yol açtığı can kaybı ve aşılama kampanyalarını karşılaştırdık.Habere Gitmek için Tıklayın

Şenol Güneş: "3-3 bizim için hayal kırıklığı"

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Şenol Güneş: "3-3 bizim için hayal kırıklığı" A Milli Takımımızda Şenol Güneş, Letonya beraberliğinin ardından önemli açıklamalarda bulundu. Güneş "3-3 bizim için hayal kırıklığı" dedi. A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, Letonya ile 3-3 berabere kaldığımız karşılaşmanın ardından konuştu.İstediğimizi yapamadığımızı kaydeden Güneş, "3 maçta daha zor maçlardan 6 puan aldıktan sonra böyle bir beraberlik beklemiyorduk. Oyuncularımızın hepsi istedi ama istediklerimizi tam olarak yapamadık. Rakip maçı istediği şekle soktu." ifadelerini kullandı.Hatalar yaptığımızı kaydeden deneyimli hoca, "Oyunu biz kontrol edebilirdik. Duran toplardan uzak kalmalıydık. Kazanacağımız maçı koruyamadık. 3-1'den 3-3 bizim için hayal kırıklığı. Her geçen dakika oyundan düştük. Sakatlık oldu, yorulanlar oldu. Yavaş oynadık, baskılarımız yeterli değildi. Daha önce yaptığımız doğru işler, bu maçta yoktu. Fiziksel yeterlilik yoktu." diye konuştu. cumhuriyet.com.tr

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap!

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap! Sayı 1624! YARIN yayınlanacak 1624’üncü sayımızın kapağında; iki cilt olarak yayımlanan Toplu Öyküler’iyle (Delidolu Yayınları); 1940 ve 1950’lerde Amerikan edebiyat dünyasında, hem 1970’te Pulitzer Ödülü’ne değer görüldüğü öyküleri hem romanları hem de özel yaşamıyla isminden çokça söz ettirmiş bir yazar, Jean Stafford yer alıyor. Gökçe Yavaş’ın yazısı... /Archive/2021/3/30/162946410-1624-kitap-kapak-ic.jpg- Sayı 1623! YARIN yayınlanacak 1623’üncü sayımızın kapağında; ülkemizde kısa süre önce iki cilt olarak yayımlanan Toplu Öyküler’iyle (Delidolu Yayınları); 1940 ve 1950’lerde Amerikan edebiyat dünyasında, hem 1970’te Pulitzer Ödülü’ne değer görüldüğü öyküleri hem romanları hem de özel yaşamıyla isminden çokça söz ettirmiş bir yazar, Jean Stafford yer alıyor. Gökçe Yavaş’ın yazısı...- Bu hafta üçüncü sayfamızda; ‘Gülü gül ile tartarlar!’ başlıklı yazısıyla Feridun Andaç yer alıyor. ‘Okuyarak yazmak’a odaklı yazın yolunu imlediği yazısında Andaç; yaşamımızdaki belirsizlikleri, kopuş ve bağlanışları; unutuluşları, sürgünlükleri ve sürüklenişleri bir arada nasıl yaşadığımızı ortaya koyan Kaplıcada Son Yaz üçlemesini paylaşıyor okurlarla.- Rahime Sarıçelik; 2 Nisan 1948’de 2 Nisan 1948’de öldürülen Türk yazınının ustalarından Sabahattin Ali’nin, bugün hâlâ babasının ölüm nedenini ve gerçek mezarını öğrenmek, en azından ondan kalan eşyaları almak için büyük mücadeleler veren kızı Filiz Ali ile yaptığı söyleşiden hareketle, yapıtlarının izinde Sabahattin Ali’yi ve Fransız okurlarla buluşmasını yazıyor.- Alev Coşkun; Taha Akyol’un 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizin tartışmalı bir bölümünü kaleme aldığı, 1946-1960 dönemine anayasal sistem sorunu açısından bakarak; Türkiye’nin 1950’de çok partili modele geçtiği fakat “otoriter siyasi kültür” ve “kuvvetler birliği ilkesi” savunuculuğuyla tam demokratik sistemi uygulayamadığını vurguladığı incelemesi, Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca - Otoriter Demokrasi: 1946-1960’ı mercek altına alıyor.- Erdal Atabek; bilim insanları Osman Şadi Yenen ve Selim Badur’un editörlüğünde hazırlanan; felsefesi, biyolojisi, sosyolojisi, ekonomisi ve politik etkileriyle ele alınan Pandemi ve Covid 19 (Ayrıntı Yayınları) isimli incelemeyi değerlendiriyor.- Özdemir İnce; Cemil Kılıç’ın, İslam’ın ilk yıllarından beri Müslümanların sürekli gündeminde yer alan anadilde ibadet tartışmasında hareketle, İslam tarihindeki çok köklü bir tartışmayı ele aldığı Türkçe İbadet (Kırmızı Kedi Yayınevi) kitabını inceliyor.- Gamze Akdemir; Murat Ağırel ile Parsel Parsel kitabını konuşuyor.- Nursun Erel, Murat Ağırel'in Parsel Parsel kitabını inceliyor.- Arife Kalender; çağdaş şiirimizde göz imgesinin izini sürüyor.- M. Sadık Aslankara; Bilge Karasu, Faruk Duman, Mucize Özünal’ın yapıtları etrafında, çağdaş masalcının kavramsal bir kuşatmayla gelişen yazınsal anlatı dilini değerlendiriyor.- Y. Bekir Yurdakul; yaşamı anlama, yorumlama yolculuğuna masallarla çıkmayı amaçladığını imlediği Judith Malika Liberman’ın Taş Çorbası’nı merceğe alıyor.- Çağatay Yaşmut; Özlem Ertan’ın, Yunan mitolojisinde ötekileştirilen kadınların hikâyelerinden, İstanbul’un kadim geçmişine kadar uzanan bir yolculuğa çıkardığı, gotik fantastik kadın romanı Dolunay Ayini’ni (Dark İstanbul).- Semrin Şahin; Çiyil Kurtuluş’un ‘Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı’ kitabını değerlendiriyor.- Vitrindekiler yeni yetkin kitap önerilerinden bir seçkiyle daha karşınızda.- Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşemizde düşün serüveni sürüyor.İyi okumalarEditörden...Unutmayın her gün Cumhuriyet, her Perşembe Cumhuriyet Kitap okunur!Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… Cumhuriyet Kitap Eki

Okyanusu geçip derede tökezlemek

Okyanusu geçip derede tökezlemek Öncelikle şunu söyleyelim ki 2022 Katar Dünya Kupası elemeleri öncesi, biri çıkıp 3 maç 7 puan dese; ellerimizi ovuştururduk. O yüzden 3 maçta 2 galibiyet 1 beraberlik başarıdır. Üstelik grubun favorisi Hollanda ile Norveç'i topa tutuyorsanız. Gelelim Letonya beraberliğine; şansımız tutmuyor bizim bu Baltık ülkesine.Ne zaman karşılaşsak başımıza iş açıyorlar.2004 Avrupa Şampiyonası elemelerinde yolumuza taş koymuşlardı; ilerleyen yıllarda ne zaman, "Tamam kazanacağız.." desek bir aksilik çıkardılar; bu geceki gibi..Düşünün önce 2-0, sonra 3-1 öne geçeceksiniz, sahadan 3-3'lük beraberlikle ayrılacaksınız...Olacak iş değil.Maçı 2 farklı bakış açısından değerlendirmekte fayda var.Madalyonun ilk yüzünde mücadele eden hücumda çoğalan diri bir takım var. Erken gol buldular, rakibi yordular, farkı açar gibi oldular. Takım oyunu örnekler i sergilediler. Özellikle Hakan'ın paslarına hayran kaldık. Keza Burak'ın arkadaşlarına boş alanlar açan koşuları, Yusuf'un ters kenar bindirmeleri..Ne var ki madalyonun diğer yüzünde, hata yapar bir savunma, top kovamayan bir orta alan, topu ezen bir forvet gördük. Hem de beşer dakika ara ile iki farklı tablo çizildi...İyi işleri yapan takımla hataya imza atan ekibin aynı isimlerden oluşması ilginç.Demek ki coşku düşünce, tempo kaybolunca takım ciddiyetten uzaklaşıyor; Şenol Güneş bu handikapa karşı önlemini almalı, uzun maratonda.Ayağımızdaki topu tutamadık, orta alandaki basit top kayıplarıyla kontrayı çok iyi oynayan Letonlara, "Buyur gel.." dedik...Tabi bir de görece  hatalı oyuncu değişiklikleri var. Topu tutan Yusuf, orta alana dinamizm katan Ozan Tufan, orta alınan şef virtüözü Hakan çalhanoğlu  oyundan çıkar mıydı, ya da Umut Meraş çok da alışık olmadığı bölgeye kaydırılır mıydı bunu Şenol Hocaya sormak gerek. Belki 3 maç çok yordu mecburen değişikliğe gitti, belki sakatlık belirdi (Mesela Hakan Çalhanoğlu) bilinmez ama değişiklikler takımın yarısın aldı götürdü. Özellikle Hakan'ın öldürücü paslarını çok aradık...Evet 3-3 bitti maç.En azından yenilmedik, 1 puan bizi liderlikte tuttu.Ama dedik ya kazansaydı bu maçı yarılayacaktık Katar 2022 yolunun yarısını! Okyanusu geçip derede tökezlemek bu olmalı.. cumhuriyet.com.tr

Eski tüfek komünistin bellek ayarları!

Eski tüfek komünistin bellek ayarları! 17 Kasım 2013'te yaşama veda eden Nobel ödüllü Doris Lessing'in otobiyografisinin birinci cildi “Tenimin Altında (1919-1949)” ve ikinci cildi “Gölgede Yürümek (1949-1962)” adını taşıyordu. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Anılar başlığı altında yayımlanan kitapta ise bu iki cilt birlikte sunuluyor. /Archive/2021/3/30/131951239-ic1.jpg17 Kasım 2013'te yaşama veda eden Nobel ödüllü Doris Lessing'in otobiyografisinin birinci cildi “Tenimin Altında (1919-1949)” ve ikinci cildi “Gölgede Yürümek (1949-1962)” adını taşıyordu. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Anılar başlığı altında yayımlanan kitapta ise bu iki cilt birlikte sunuluyor.Güney Rodezya’dan ayrıldığı 1949'a kadarki yaşamını ilk bölümünden sonuna kadar, düzenli ilerlemeler şeklinde yansıttığı birinci cildi, tökezlemeden ve bilinç engelleriyle karşılaşmadan yazan Lessing, gerçeklerde bir oynama yapmamış.Fakat bunu ikinci ciltte yapabiliyor mu, tartışılır. Gerçekten kopmuyor ama artan bir oranda sakınmalar mevcut. “Küçük çapta büyük olaylara karıştım” diyen ve tarihi koşullu bir saygıyla okuyan Lessing'in yazımı da bu yönde.Tarihin kendisinin de kapıldığını düşündüğü çılgınlık anlarında - özellikle savaşlar ve komünist geçmişi için bu nitelemeyi kullanıyor - yaşadığı anlarının karşısına geçtiği bir özeleştiri de kitabı.Geçmişteki hallerine giderek daha mesafeli ve başkalarının gözünden bakmaya çalışıyor. Bellek oyunlarının bereketini gördüğü bir yolculuk kitabı. Metnine de yansıyor bu./Archive/2021/3/30/132100832-ic2.jpgÇocukluk disiplinlerinin yetişkinlik hallerini nasıl belirlediği malum. Lessing'in de otobiyografisinde yola çıktığı, ortaya koyduğu ilk bağlam bu.1919'da dünyaya geldiği İran'da beş yıl boyunca Kraliyet Bankası’nda, önce Kirmanşah’ta şube müdürlüğü yapan babası Alfred Cook Tayler'ı, Birinci Dünya Savaşı'nda bir ayağını kaybetmiş, kariyerinde de sakata çıkmış bir adam, sığınağı ve müttefiki; annesi Emily Maude Tayler'ı ise soğuk, baskıcı, disiplinli, müzmin eleştirel bir figür olarak yazıyor.Kendisini bildi bileli sancılı ilişkisi sevgi-nefret düzleminde gelgitli annesinden endişeli bir kaçış içinde ve ona isyan hali teyakkuz boyutunda. Bu duygusu okumayı hayli süre Freudyen bir halle adeta sergüzeşt kılıyor.Öyle ki otobiyografisinin aslan payı önce annesine ve komünizme, sonra da yapıtları ve aşklarına ait demek yanlış olmaz. İlginçtir çocuklarını ise hemen hiç yazmamış. ANNESİ GÜNAH KEÇİSİ!Tüm hayatını her türlü otoriteye karşı olan insanlarla geçiren Lessing, ne kadar kızsa da benliğindeki otoriteye direnme duygusunu annesinden esinlediğini yadsıyamıyor.Annesiyle babasının isyanı ve kederini ruhu kâğıt gibi emen bir çocuğun duyusal sübjektif deneyimini yansıtırken bunlar itici gücü oluyor.Annesini sıkça anımsıyor ve davranışlarının kökeninde onun izini sürüyor hatta günah keçisi kılıyor.Gerek muhalif tavrının gerek erkeklerle ilişkilerinin, terk ettiği ilk eşi ve iki çocuğuna reva gördüklerinin ardından ne zaman günah çıkarmak istese sözü bir şekilde annesine getiriyor.İran’ı yozlaşmış bulsa da İngiltere’yi de ölünceye kadar halkına verdiği sözleri tutmayan, insani iyiliğe inanmayan bir ülke olarak gören babasının hatıralarını D. H. Lawrence’in Sons and Lovers veya The White Peacock kitaplarına benzetirken; annesini ise Ann Veronica veya Bernard Shaw’un kadınlarıyla özdeşleştiriyor./Archive/2021/3/30/132112582-ic3.jpg“HEPİMİZİ SAVAŞ YARATTI, BÜKTÜ VE ÇARPITTI!”İran'dan sonra Tayler ailesi için Rodezya dönemi başlar. Bin dönümlük bir çiftlik arazisinde daima borç içinde yaşadıkları bu dönem, Lessing'in hayal dünyasını olağanüstü geliştiren bir deneyim olur.Doğanın kucağında sayısız kitap okur. Öte yandan çiftlik işlerinde, rutininde ustalaşır - ki sonraları The Grass is Singing (1950), African Stories (1964) bu deneyimlerinin en yetkin yansıması olarak ifadesini bulacaktır -.Otobiyografisinde Birinci Dünya Savaşı ile büyütülmüş ve İkinci Dünya Savaşı’yla şekillendirilen nesilden biri olarak dünyanın her yerini sarmış/saran savaşlardan insanlığın hiç ama hiç ders almadığını sık sık dile getiriyor yazar.Birinci Dünya Savaşı’nın bitmeyen hasarının Avrupa'ya faturasını süregelen ikinci sınıflık, karışıklık ve âcizlik olarak çıkarıyor.Yitmeyen karanlık, korku ve kederin tam doz yetişkin acılarını özellikle savaşın sakat bıraktığı babasının durumuyla özdeşleştiriyor:“Hepimizi savaş yarattı, savaş büktü ve çarpıttı ama bunu unutmuş gibi görünüyoruz.”/Archive/2021/3/30/132125925-ic4.jpg“BİRÇOK ROMAN İYİ BİR BİYOGRAFİYİ GEÇEMEZ”Otobiyografi yazmasının temel amacı kendi hayatına sahip çıkmaya ama bunu gerçekten, gerçeklikten kopmadan yapmaya çalışmak.Otobiyografi tanımı da şöyle; “Bu zor bir iş, sanki yarı-karanlıkta düz ve çoğu zaman yorucu bir yolda yürüyorsunuz ama her an bir projektörün yakılabileceğini biliyorsunuz. Gerçekten güzel yazılmış bir biyografiden daha iyi ne olabilir? Birçok roman, iyi bir biyografiyi geçemez.”Rüyalar aracılığıyla yazılı bir tür kişisel tarih, bir otobiyografi girişimi olarak nitelediği Memoirs of a Survivor (Hayatta Kalan Birinin Anıları) özellikle bu açıdan önemli mesela.Hem annesinden dünyasına sızanları hem de dönemin bol ölümlü yap-boz siyasi evreninin kendisindeki izdüşümlerini aktarır zira.Lessign'in duvarının arkasında, iki farklı türde bellek oynatılır, seri halinde rüyalar gibi. Bir tarafta genel birçok insan tarafından paylaşılan toplumsal hayaller, diğer tarafta ise kişisel anılar, kişisel hayaller söz konusudur. Biraz da bu nedenle yaşamının erken döneminde savaşı zihninde öteler.Zihninde, kısmen edebiyattan, kısmen fiilen yaşadığı hayattaki gözlemlerinden oluşan ütopyalarda yaşar.Yarattığı harika ve sevecen toplumlara siyah insanları, özellikle de siyah çocukları ekler. Kimsenin savaşa gitmediği, iyi kalpli, sevecen, mutlu, siyah, esmer, beyaz insanları hep birlikte düşler. Parlak geleceklerle ilgili hayaller kurar. Yıllar sonra yırtıp atacağı kısa hikâyeler yazar./Archive/2021/3/30/132138691-ic5.jpgAŞK, SEKS, ATEİZM VE GAMSIZ TIGGER!Savaşlar, tiranlar, hastalıklar, felaketlerle kavrulmuş karanlık sicilli tarih geleceğe karşı onu kuşkusuz hep temkinli kılmış.Bu noktada vakti zamanında bir toplu hayalin veya çılgınlığın parçası, kitlesel inançlar ve saplantıların müritlerinden sadece biri olduğunu sıklıkla vurgulayarak özeleştiriden bir adım öteye geçerek biraz fazlaca - hatta seri halde - günah çıkarıyor Lessing.Aşk, seks konumlanıyor metnine derken. Dinden ayrılmasına ve Ateist olmasına getiriyor sözü sonra. Ruh zayıflıkları ve ahlaki korkaklıkları yüzünden dindarları küçümsediğini itiraf ediyor. Bir de kendisini Aydınlanma'nın değerlerinin mirasçısı saymasının da bunda etkisi olduğunu ifade ediyor.Ateistliği ve agnostikliği dini madalyalar gibi taşıyabildiği Frank'le evlenen Doris Lessing, Frank'i ve çocukları John ve Jean'i Kraliyet Hava Kuvvetleri'nde bir çavuş uğruna terk edecektir. Bir süre sonra ise hastalanan yazar, o dönem sadece şiir yazar, dizelerinin ritmini melankoli belirler.Lessing'in okuma boyu zaman zaman devreye giren gamsız alter egosu Tigger da kitaba yer yer eşlik eden bir figür olarak beliriyor. Lessing nerede tökezlese Tigger gülüyor, eğleniyor hani neredeyse dünya yansa umrunda değil./Archive/2021/3/30/132150659-ic6.jpgRUSLAR DAĞARINA GÖKGÜRÜLTÜSÜ GİBİ DÜŞER“Roman, öykü, hatta bir dize şiir hasılı edebiyat her ama her daim imparatorlukları yıkabilecek güçtedir.” diyen Nobelli yazarın kitaplarla ilişkisine, kitap evrenine gelince...Dickens, Kipling, Shaw, Wells, Wilde, Carlyle, Ruskin, Renan'ı tekrar tekrar okur. Ann Bridge'i ve sevgisi daim Virginia Woolf'u adeta hatmeder. Stapledon'un Last and First Men'ini, Beverly Nichols, Aldous Huxley, Sholokov, Priestley ve Dornford Yates'in eserleriyle birlikte okur.Ruslar ise dağarına gökgürültüsü gibi düşer; Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Turgenyev, Bunin. Sonra Proust, Mann, “müttefikim ve bulundukları yerde çakılıp kalan insanların yazarı” dediği Stendhal...Kendini bildi bileli hayal kurmasına yardım etsin diye de okur. Onu sarsarak uyandıran ise, kendisine “Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir düşünceler dünyası vardı ve ben cahildim” dedirten H.G. Wells'in, The Shape of Things To Come kitabı olur. D.H. Lawrence'ı da derinlemesine okur./Archive/2021/3/30/132204644-ic6.jpgHAYATININ EN NEVROTİK HAREKETİ; KOMÜNİZM!Frank ve çocukları terk ettiği dönemde Almanya'nın Polonya'yı işgal edişiyle öfke, korku ve şaşkınlık duygusu şiddetlenen Doris Lessing artık komünisttir! Dönemin ruhu, Zeitgest onu komünist kılar!Komünizmi bir yol hikâyesi olarak hayli eleştirel ve özeleştirel olarak uzun uzun yazıyor Lessing, bir eski tüfek yoldaşlarının deyişiyle “izne çıkmış ölü” olarak.Komünist Partisi’ne katılmaya karar vermesini hayatının en nevrotik hareketi olarak niteleyen Lessing'in çok sonraları söyleyecekleri de komünizme dair yıllar içinde geldiği noktayı gayet net ortaya koyar:“O zaman çok toydum. Pişmemiştim... Gelişmemiştim... Olgunlaşmamıştım... Şunu bilin. Pişmemiştim. Aslında biz, üstümüze düşen rolümüzü oynuyorduk. Oyun, Fransız Devrimi ve Rus Devrimi tarafından yazılmıştı ve biz repliklere ses veren kuklalardık.İşçi sınıfı - veya siyahiler ya da zarar görmüş insanlar - iktidara geldiği zaman, sadece en temiz ve en önyargısız ideallerle hareket edeceklerinden emindik. İnandığımız onca saçma şey arasında bu herhalde en kötüsüydü.Bu süreçten geçen epeyce insan tanıdım. Önce sadık komünist olunuyor, sonra Arthur Koestler tarafından 'bozuk paraların cebinizden teker teker düşmesi gibi' (paraların fikirlerle özdeşleştirilmesi çok ilginç) çeşitli derecelerde kuşku yaşanıyor, sonra üzüntü veya depresyon, en sonunda da inanç kaybı.Çoğu insan komünizmden, Parti’den ağır ağır uzaklaştı. Bu durum bazı insanlara acı vermedi. Bana da vermedi. Komünizme hiçbir zaman bütün benliğimle bağlanmamıştım. Besbelli bir çeşit toplu cinnetti, toplu çıldırmaydı.İnanç: İşte kelime bu. Bu dini bir kafa yapısıydı. Bize Hıristiyanlığın ruhsal çerçevesi miras kalmıştı. Cehennem: Kapitalizm; her şeyiyle kötü. Kurtarıcı -Lenin, Stalin, Mao-; her şeyiyle iyi. Temizlenme: Yumurta kırmadan omlet yapamazsınız -tanklar, toplama kampları ve diğer her şey-.Sonra cennet ... Sonra mutluluk... Sonra ütopya. Ancak ben hiç de gerçekten inançlı biri değildim.”/Archive/2021/3/30/132220347-ic7.jpgILYA EHRENBURG VE HAYALKIRIKLIĞIBu noktada Lessing'in tüm kitapları içinde en otobiyografik olanı olarak nitelediği ve “Bir komünistin veya solcu bir grubun yöntemleriyle ilgileniyorsanız, bu kitapta her şeyi bulabilirsiniz” dediği, Children of Violence dizisinin (Martha Quest, A Proper Marriage, A Ripple from the Storm, Landlocked, The Four-Gated City) üçüncü kitabı A Ripple From the Storm'unu da anmadan geçmemeli.Kitap adını, Stalin'in arkadaşı ve özellikle Fırtına adlı romanıyla fırtınalar estiren ünlü Rus yazar İlya Ehrenburg'dan alır. Ve Lessing Ehrenburg'a dair bir hayalkırıklığı içindedir: “Biz, kötü Almanlar olduğu kadar iyi Almanlar olduğunda ısrar etmeyi sürdürüyorduk ve o da aynen bu görüşteydi. Ama sonra, Stalin'den gelen baskı neticesinde, fikir değiştirdi”Komünist ülkelerdeki gerçek komünist partilerle veya Avrupa’daki oturmuş komünist partilerle hiçbir ortak yanları yoktu. Onlarınki otantik bir alevdi, içlerinde Lenin’in Ruhu yaşıyordu, her an idam mangasının karşısında kurşuna dizilecekmiş gibi yaşıyor ve konuşuyorlardı: “Komünist izne çıkmış ölü bir adamdır.”Herkesin okuduğu kitaplar arasında başı çekenler, Gazap Üzümleri, Love On The Dole, Vadim O Kadar Yeşildi Ki; oyunlar arasında da Waiting For Lefty ile Lillian Hellman’ın oyunlarıydı./Archive/2021/3/30/132233034-ic8.jpgTEK YOL PROLETER EDEBİYAT!Devrime inanmayan hemen herkesi küçümsüyorlardı. O kadar ki devrime inanmak ahlaki olarak üstünlüktü ve inanmayanlar, en azından korkaktı. Sosyalizme inanmayan insanlar iyi niyetli değildi. İnsanların duyguları veya dürtüleriyle ilgilenmek Freudculuk ve gericilikti ve yalnızca proleter edebiyat doğruydu.Lessing'in önemli bir tespiti de Parti'nin yoldaşlarının doğasını ıskalamaktaki maharetine dair:“Bize sadece Mayakovski’ye ve Gorki’ye, sadece proleter geçmişi olan yazarlara hayran olmamızı tavsiye ediliyordu ama sorun şuydu ki, edebiyatın oluşturduğu ve manevi anne-babalarını aforoz etmeye hazır olmayan insanlardan bahsediyorlardı.Şimdi küçümsememiz söylenen yazarları beğendiğimizi itiraf etmek için kullandığımız yöntemleri çok takdir ediyorum.Lawrence? Şey, o bir madencinin oğluydu, değil mi? Eliot? Burjuvazinin çöküşünü tarif ediyordu. Yeats? İrlandalıydı, halkı baskı altındaydı. Virginia Woolf? O bir kadındı. Orwell? O dönemde partinin hakaretlerine uğruyordu çünkü İspanya hakkındaki gerçekleri anlatmıştı. İşin kötüsü, bazılarımız ona hayrandık.Bunu nasıl aştık? Unuttum. Ama zahmet etmeyin, politik doğruculuk Marksist diyalektiğin ürünü, düşünce tarzını göstermektedir.”/Archive/2021/3/30/132244300-ic9.jpgKRAVÇENKO VE TERS KÖŞE DORİS!Soğuk Savaş döneminde aniden istenmeyen insanlar haline gelirler. Birdenbire eski arkadaşlar ve tanıdıklar karşılaşınca yollarını değiştirmeye başlar.O dönemlerde yayımlanan, Kravçenko’nun yazdığı, Sovyetler Birliği’ni tiranlık olarak niteleyen ve ezberlerini hayli bozan Hürriyeti Seçtim kitabıyla beyninin tersyüz edildiğini, ters köşe olduğunu hisseder Doris Lessing.Bu süreçte Parti'de gelişen anlaşmazlıklar öyle ileri boyuta ulaşır ki çizgiyi, adeta deprem anında sismografta oluşan zikzaklara benzetir Lessing.1954'e gelindiğinde artık komünist değildir, ama 1956'da Parti’yi hâlâ ıslah edilebilecek ve Sovyetlerin zararlı etkilerinden kurtarılabilecek bir şey olarak görür.Görüşlerinin haritası çıkarılacak olsaydı, daha çok bir Troçkist olarak tanımlanması gerekirdi ve kuşkusuz herhangi bir komünist ülkede, düşündüklerinin yüzde birini söylese, anında vurulurdu:“İnsanın bağlı kalabileceği herhangi bir felsefenin olmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Marksizm artık felsefe değil, ülkeden ülkeye değişen bir yönetim sistemi. Ki bu iyi bir şey. Elli yıldan uzun süre dayanan bir felsefe kötü olmalı, çünkü her şey çok hızlı değişiyor. Ben bir sosyalist olduğumu biliyorum ve zamanı geldiğinde devrim yapılması gerektiğine inanıyorum.”Parti'den tam anlamıyla ise 1960’ların başında kopar. Yazarlığı onu özgür kılmıştır./Archive/2021/3/30/132302674-ic10.jpgKÖTÜNÜN BETERE KARŞI SAVAŞI!1940'lara dönersek, milyonlarca insanın kasten, sistematik bir şekilde öldürülmesi, sistematik işkence, gaz odaları, toplama kampları, soykırım, etnik temizlik sürüp giderken Lessing'in ve yoldaşlarının zihnindeki dünya haritası hâlâ masumdur. Onlara göre bu, kötünün betere karşı savaşıdır.Bu dönemde Avrupa’daki Yahudilere neler olduğunu anlamaya başlamaları ise çok uzun sürmez. 1943’te Güney Rodezya vatandaşı, Yahudi Gottfried Lessing’le evlenir. Bir oğulları olur. Türkü Söylüyor Otlar’ı, bazı kısa hikâyeleri ve şiirleri bu dönemde yazar.1947-1948’i hayatının en kötü dönemi olarak anan Lessing, hiç durmadan okur. Bitmez görünen o karanlığın kurbanlarına Going Home’da değinir. Şiirlere gömülür, Eliot veya Yeats’ten dizelerle yaşar. Proust'un evreniyle çevreler zihnini.1948'te boşanır. Bir süre yoksul bir hayat sürer, ancak Londra’ya gittikten on yıl sonra ortalama bir işçinin aldığı maaş kadar para kazanabilir.Açık ve basit bir dille Martha Quest’i yazar. İlerleyen süreçte casusluk yaptıkları için elektrikli sandalyede idam edilecek olan Rosenberg’ler için bir dilekçe düzenler. Yoldaşlarının aksine suçlu olduklarını düşünse de küçük çocukları olduğu için idamlarına karşıdır./Archive/2021/3/30/132314081-ic11.jpg1940'LAR ÇELİŞKİLERLE DOLU BİR DÖNEMİHayatının en ciddi ilişkisi olarak gördüğü Jack’le birlikte Güney Almanya yolculuğunu The Eye of God in Paradise’ta anlatır Lessing. Morali bozuk, kızgın Almanlar yazdıklarına tepki gösterir. Oysa hikâyenin ana teması Almanya değil, Avrupa’dır.Bu, yazarın çelişkilerle dolu bir dönemidir. Düşünür, tartar; Birinci Dünya Savaşı’yla büyütülmüş, Hitler Almanyası’ndan kaçan bir sığınmacıyla evlenmiştir.Hitler’le Nazilerin, Versailles Antlaşması’nın doğrudan sonucu olduğuna ve Almanya akıllı bir fedakârlıkla yönetilseydi, Fransa daha ilk zamanlarında Hitler’e karşı çıkma cesaretinde bulunabilseydi İkinci Dünya Savaşı’nın önlenebileceğine inanmıştır.Herkesin komünist olduğu heyecanlı dönemin bir perspektife oturtulmasını sağlayan, her türlü grup davranışlarının aşırılıklarını ve dinamiklerini detaylandırdığı A Ripple From the Storm’un yeri de ayrı yazar için./Archive/2021/3/30/132325284-ic12.jpg“HİTLER'İN BENZERİ GELECEK, HEP BÖYLE OLUR!”Doris Lessing için önemli olan geçmişte kalan bu politik tutkulardan onlardan ders almak. Uyarısı ise satırı satırına şöyle:“İnanılması bugün bile güç ve affedilmez gerçek şu ki en toplumsal düşünüşlü, gelecekten umutlu, fedakâr kimseler bile kabul etmeyerek veya açıkça bildirmeyerek komünist dünyada işlenen suçlara ortak oldular. Tüm dünyada on değil, yüz değil, bin değil, binler, milyonlar.Ve bu tavır, Sovyetler Birliği’ni, yuvayı eleştirme gönülsüzlüğü, bugün de Hitler’in zamanımızın tek suçlusu yerine konmasıyla sürüyor, hem Hitler Stalin’e hayrandı, muhtemelen bu büyük örneğin yanında kendini çocuk gibi görüyordu, hâlâ solcuların zihinlerinde nazik bir yerde.İlginç olan niçin böyle olduğu. Oysa bu durumun bir benzeri, hiç kuşkusuz, başka bir bağlamda, başka bir tarihte gene gelecek. Hep böyle olur. Bir dahaki sefere farkına varacak ve insanlık olarak daha iyisini yapacak mıyız?”/Archive/2021/3/30/132336799-ic13.jpgÇOK SAYIDA DELİLİK GÖRDÜ!The Fifth Child'a hayal kırıklığı ve öfke ürünü bir yapıt olarak nitelenebilir bu noktada. Kitap Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali hakkında olmasa da yazılışının ardında enerji tam da budur.The Summer Before the Dark (Karanlıktan Önceki Yaz) romanının yazıldığı dönemde, 1971 ve 1972 yıllarında, altmışlı yıllardan kalan bir teze de işaret ediyor Lessing. Buna göre, delirmek, aydınlanmada son noktaya ulaşmak anlamına gelir.Gördüğü çok sayıda delilikten pay biçerek bu teze hiç inanmasa da yeniden şekillendirilmeye hazır olduğu bir kırılma döneminde yüksek baskı altında yazdığı, en iyi romanı olarak görülen Altın Defter’le bir katkıda bulunmuş olabileceğini imliyor ki Altın Defter’i yazmak Lessing'in düşünce tarzını değiştirir.Başladığında, komünizmi kapı dışarı etmiştir ancak komünizmin zihinsel kalıpları aynen kalmıştır. Bitirdiğinde ise hiç de öyle değildir.Aynı bu otobiyografiyi yazmaya başladığı zamanki Doris Lessing ile bitirdikten sonraki Doris Lessing'in olduğu gibi.Anılar / Doris Lessing / Çeviren: Dilek Berilgen Cenkciler / Kırmızı Kedi Yayınevi / 852 s.Anılar/ Doris Lessing/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 852 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter