Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 11.22.2025, 08:24 PM (GMT)

Search by date: 1/3/2021

Festtogether’da Cem Yılmaz günü

Festtogether’da Cem Yılmaz günü figure > Sürdürülebilir müzik festivali Festtogether’ın bugün son günü. Dün başlayan festival, NetD ve YouTube Türkiye üzerinden canlı yayımlanacak. Festivalde bugün bilet alarak izlenebilecek özel etkinlikler olacak.  Cem Yılmaz ve Ezhel, hayranlarıyla buluşacak. Festtogether için alınan her bilet sanat emekçilerine destek olarak aktarılacak. Ayrıca www.birkirabirsahne.com sitesinden de pandemi döneminde çok zor bir dönemden geçen sahne sanatları mekânlarına destek olunabilecek. Festtogether biletleri www.mobilet.com’da satışta!KADIKÖY BELEDİYESİ’NDEN DESTEKFesttogether’a, Kadıköy Belediyesi kira ve depo desteği ile katılıyor. Konuya ilişkin Kadıköy Belediye Başkanı Şerdi Dara Odabaşı, “Festtogether festivali ile bir kez daha Kadıköy sınırları içinde yer alan sanat emekçilerinin yanında olacağız. Belediyemize ait salonlarımızı ücretsiz olarak tiyatro ekiplerine prova alanı olarak tahsis etmeye devam ediyoruz. Sahnesiz tiyatrolarımızın 6 aylık depo ihtiyacını karşılayacak ve sahnelerimizi ücretsiz olarak Kadıköy’de yer alan tiyatro ekiplerine açacağız. Ayrıca ilçe sınırları içinde yer alan sahnelerimizin kiralarına destek olacağız. Bu destek karşılığı, sahnesiz toplulukların bu sahnelerde yer almasını sağlayacağız” dedi. cumhuriyet.com.tr

Üsküdar’a gider iken aldıda bir yağmur...

Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur... figure > Osmanlı’daki en eski halk müziği kayıtları bilimsel bir araştırmayla ortaya çıktı. İstanbul Türküsü olarak bilinen “Üsküdar’a gider iken”den Ravel bestelerine kadar pek çok eser Edison fonografıyla kayıt altına alınmış. Osmanlı topraklarında alanda yapılan en eski halk müziği kayıtlarını yapan Hubert Pernot ve Felix von Luschan’ın konuyla ilgili çalışmaları ilk kez tüm detaylarıyla Türkçe literatüre girdi. Pernot’nun 1898-99’da Sakız Adası’nda Yunan dili araştırmaları kapsamında Rum köylülerden kaydettiği ezgilerin Bâbı Âli’den Fransız besteci Ravel’e uzanan hikâyesi çok ilginç. Luschan’ın arkeoloji araştırmaları için gittiği Zincirli’de Ermeni delikanlı Avedis’ten kaydettiği Türkçe halk şarkılarında tanıdık ezgilere, özellikle İstanbul Türküsü olarak bildiğimiz Üsküdar’a Gider İken’e rastlamak şaşırtıcı. Edison fonografıyla taşrada yapılan bu kayıtlarla dönemin müzik üretimi, ses arşivleri ve bilim-sanat ortamlarına dair her şey didik didik araştırılmış. “Fonograf Alanda-Erken Dönem Karşılaştırmalı Müzikoloji Çalışmaları ve Türkiye” başlıklı çalışma, bu güçlü içerikle ulusal ve uluslararası literatürde pek çok açıdan ilk olma özelliğine sahip.  /Archive/2021/1/2/203012929-kul-nihan-rnk.pngBerlin, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’yi içeren bölgedeki çalışmaları Türk okuyucusuyla buluşturanlar ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) İstanbul Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nden bir ekip. Bu ekipten araştırma görevlisi Nihan Tahtaişleyen sorularımızı yanıtladı:‘DEVAMI GELECEK’Pandemi döneminde böyle geniş kapsamlı bir çalışma nasıl yapıldı?Kitabın fikir annesi Elif Damla Yavuz, ben ve Erdener Önder bir süredir yabancı araştırmacıların Osmanlı coğrafyası ve Anadolu köylerinde yaptıkları kayıtlar üzerine çalışıyoruz. 2019’da dünyanın en kapsamlı ve eski ses arşivi olan Berlin Fonogram Arşivi’nde 7 ay araştırma yaptım. Elif zaten yıllardır Alman araştırmacıların yaptığı çalışmalara hâkim ve yaptığı çevirilerle alana sürekli katkı sağlayan bir müzikolog. Ela Alpman, Divin Gençoğlan ve İdil Özcan da başlangıçta Fransızca ve İngilizce temel metinleri çevirmekle bu kitaba katkı sağlayacak iken hepimizin dizginlenemez merakıyla iş büyüdü. Berlin ve Paris’teki ses arşivleriyle görüşüldü, Yunanistan’daki akademisyenlerle ilişki kuruldu. Bulduklarımız sonucunda bu çalışmayı genişletmek ve kitaba dönüştürmek, literatüre katmak boynumuzun borcu oldu. Erdener de hem arşiv çalışan bir etnomüzikolog hem de Berceste Yayınevi sahibi olarak tam destek verdi. Yani temeli çok önceden atılmış ama salgın döneminde bir bölümü sonlandırılmış bir çalışma. Dahası da gelecek...DİLİ SADE...Kitabın başlığı akademik olduğu için uzman olmayan okuru korkutuyor ama dili sade ve sunulan belgeler çok etkileyici. Okur bu kitapta ne bulacak? Evet, akademik bir çalışma ama korkutucu değil. Biz daha çok 20. yüzyılda Avrupa’da ses arşivlerindeki bilim ve sanat ortaklıklarını, Türkiye’nin bu ortaklıktaki yerini gösteren bir fotoğraf çektik. Bu fotoğrafta her okuyucu, kendine göre bir detay görecek ve istediği çerçevede bu bilgileri kullanabilecek. Dili de sade. Müzikolog olmayanların da müzikle ilişkisini başka bir boyuta taşıyabileceğimize inanıyorum. Türkiye’de ilk kez yayımlanan eski halk müziği notalarını gören müzisyen dostlarım, iyi birer tarih okuyucusu olan arkadaşlarım hatta sosyolog, arkeolog ve arşiv çalışan sanatçılardan da olumlu dönüşler aldık. Arşiv kayıtları, notalar, fotoğraflar, Osmanlıca, Fransızca, Almanca ilk elden belgeler, kitapta çok malzeme var... Okuması zor olmasa da okuyucuyu bilgi bombardımanına tuttuğumuz için arada soluklanmak gerekebilir. Osmanlı topraklarındaki halk müziği kayıtlarını neden Türkiye’deki arşivlerde değil de yabancı arşivlerden buluyoruz? Ne yazık ki Türkiye’de koleksiyonuna kolayca ulaşabileceğimiz kurumsal bir ses arşivi yok. İlgili kurumlar Avrupa’daki gibi yeterli devlet desteğine sahip değil ya da isteksiz ve içe kapalılar. Bu malzemeye erişmek istediğinizde girişiminiz olumsuz sonuçlanıyor. Yine de ticari şirketler, kişiler üzerinden hareket ederek bazı arşiv kayıtlarını yayımlayabiliyor. Bu konuya dikkat çekmek için Berlin, Viyana ve Paris’teki ses arşivleriyle ilgili detaylı bilgi aktardık kitapta. Avrupa, ses arşivlerini tarihsel insanlık hazinesi olarak görüyor. Türkiye’de de bu bilinci ön planda tutmak gerek.Diğer taraftan Türkiye’de uzun yıllar başka dillerdeki halk müzikleri kayıtları göz ardı edildi. Rumca, Ermenice, Kürtçe, Süryanice gibi bu toprakların zenginliğini gösteren ezgilere dair kayıtlar hep yabancılar tarafından yapıldı, Avrupa ve Amerika’daki arşivlere taşındı. Farklı dillerde olsa da halk ezgileri bu topraklarda yaşayan kültürlerin buluştuğu ortak bir payda. Bu sebeple Sakız Adası’nda Pernot’nun yaptığı Rumca kayıtlar ve Luschan’ın Zincirli’de yaptığı Türkçe ve Kürtçe kayıtları tarihimize işlemek önemliydi. “Üsküdar’a Gider İken’in geniş bir coğrafyadaki dolaşımını görmek şaşırtıcı, onu 12 yaşındaki Avedis’ten dinlemek keyif verici aynı zamanda...‘GERİ DÖNÜŞLER ÖVGÜ DOLU’Nasıl geri dönüşler aldınız? Bizim alanımızda çalışmalarıyla literatüre katkı sağlayan hoca ve meslektaşlarımızın hepsinden gerek yazılı gerek sözlü olarak övgü dolu geri dönüşler aldık. Berlin Fonogram Arşivi’nin yönetimi, Almanya ve Amerika’da arşiv çalışan bazı müzikologlar yayının ardından yeni önerilerle geldi, kitabı Türkçe de olsa kurumsal ve kişisel arşivlerine aldılar. Türkiye’nin önde gelen üniversite ve kütüphaneleri de kitabı hemen edindi. Değerli klasik kemençe üstadı Derya Türkân en çok heyecanlanan müzisyenlerden oldu. Beni en çok şaşırtan ise konuya uzak olduğunu düşündüğüm caz müzisyenleri dostlarım Çağrı Sertel ve Eylül Biçer’in ilgisi oldu. Özellikle kitabın içinde yer alan ve ilk kez yayımlanan notaların, tarihin derinliklerindeki sesleri bugüne taşıyor oluşu icracıları epey heyecanlandırıyor. İsteyenler kitabı bercesteyayinevi.org adresinden online edinebilir. Çok yakında bu kitaptaki detaylardan başkaca sesli ve yazılı kaynakları müzikseverlere ve akademi camiasına sunacağımızı da eklemek isterim.  cumhuriyet.com.tr

Hükümet, bu yıl işçi ve memurla toplusözleşme masasına oturacak

Hükümet, bu yıl işçi ve memurla toplusözleşme masasına oturacak figure > Salgın ve daralan ekonomi nedeniyle geçim zorluğu çeken milyonlarca işçi ve memur için konfederasyonlar bu yıl hükümetle zam pazarlığına oturacak. İşçi de memur da öncelikle salgın nedeniyle uğradıkları kayıpların giderilmesini bekliyor. Yeni asgari ücretin yürürlüğe girmesinin ardından sırada toplusözleşmeler var. Önce kamudaki yaklaşık 200 bin işçi için Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ile hükümet masaya oturacak. Kamu işyerlerinde toplusözleşme süreci başladı. Ancak ücret zammı hükümet ile Türk-İş arasında imzalanacak çerçeve sözleşme ile belli olacak. Ücret zamları 2021 ve 2022 yıllarını kapsayacak. Türk-İş’in ardından Hak-İş ve DİSK ile sözleşme imzalanacak. Ancak kamudaki işçilerin büyük bir bölümü Türk-İş üyesi. Bu nedenle de Türk-İş ile imzalanan sözleşmenin hemen hemen aynısı diğer konfederasyonlarla da imza altına alınıyor. Uzun görüşmeler sonunda 2019 yılında imzalanan 2019-2020 yıllarını kapsayan son sözleşmede, aylık çıplak brüt ücretleri 3 bin 500 liranın altında olan işçilere 150 lira iyileştirme yapılmış, ardından ilk yıl için yüzde 8+4, ikinci yıl için de yüzde 3+3 zam verilmişti. Ayrıca enflasyondaki artış da ücret zamlarına yansıtılmıştı. İşçilerle imzalanacak çerçeve sözleşmenin ardından hükümet, bu kez de ağustos ayında memur konfederasyonları ile toplusözleşme masasına oturacak. 2022 ile 2023 yıllarındaki maaş zamları yaklaşık bir aylık görüşmeler sonunda belli olacak. Masada  Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ile KESK olacak. Yetkili konfederasyonun yine Memur-Sen olması bekleniyor. Yaklaşık 3.2 milyon memur ile 2 milyona yakın memur emeklisi bu yıl yüzde 3+3 zamla yetinmek zorunda kalacak. Salgının da etkisiyle maaşların alım gücü düştü. Bu nedenle de memur konfederasyonları son toplusözleşmenin güncellenmesini istiyor. Ancak hükümet bu talebi kabul etmiyor. Memur konfederasyonlarının da hedefi, salgınla yaşanan kayıpların giderilmesi olacak. l ANKARA Mustafa Çakır

Yatırımdaçeşitlilikşart

Yatırımda çeşitlilik şart figure > Yatırım ya da tasarruf olanağı olanlar için 2021, yeni değerlendirmelerin yapılacağı bir yıl olacak. Çünkü Merkez Bankası’nın politika faizini kısa sürede yüzde 8.25’ten yüzde 17’ye yükseltmesi yatırım araçlarına bakışı önemli ölçüde etkileyecek. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan InvestAZ Araştırma Müdürü Yusuf Topçu da bu artışlara dikkat çekerek şu vurguyu yaptı: “Ekonomi veya finans bilgisi olmayan her vatandaşın güvenerek yapabileceği yatırımların başını altın çekiyordu. Yeni dönemde ise döviz ve altının orta vadede TL varlıkların getirisiyle yarışması zor olacak gibi. 2021’in ilk yarısından sonra parasal duruşun tekrar gevşemeye başlamasıyla buradaki görünüm tersine dönebilir. Fakat şu an için Londra piyasasındaki türev araçların fiyatlamaları TL’ye yoğun ilgiyi gösteriyor. Bugün risk almak istemeyenler için mevduat ve sabit getirili menkul kıymetler, risk algısı yüksek yatırımcılar içinse hisse senedi uygun enstrümanlar.”Yeni yıldaki olası risklere karşı özellikle küçük yatırımcılara yönelik önerilerde bulunan Topçu, öncelikle şu yorumu yaptı: “Yatırım ve riskin yönetiminde akıllara kazınması gereken altın kural, portföy çeşitlendirmesi.” Topçu’ya göre ürün ve sektör bazında risk dağılımını herhangi şekilde yapabilmek yüksek bir finansal okuryazarlık seviyesi gerektirmiyor. Sabit getirili menkul kıymet, hisse senedi, altın ve döviz çeşitleri gibi temel ürünleri eşit dağıtarak portföy oluşturmak bile yatırımları koruyacak dengeli bir yapı oluşturur ve getiri sağlar.‘ZOMBİLER’E KARŞI BİLGİ ÇOK ÖNEMLİBorsa İstanbul (BİST) açısında 2020, küçük yatırımcı sayısının çok hızlı arttığı bir yıl oldu. Ancak genel ekonomik sorunlar ve salgın, tüm dünya borsalarında olduğu gibi BİST’te de “zombi” şeklinde tabir edilen ya da manipülasyona çok açık şirketlerin etkisini artırdı. Yusuf Topçu ise bu tür şirketlerin yaratacağı risklerden korunmayla ilgili soruya, ilgili otoritelerin düzenlemeleri ve aldığı önlemlere dikkat çekerek şu yanıtı verdi: “Yatırımcılar da bu yolda kendilerine yol gösterecek güvenilir aracı kurumlar ve finansal danışmanlar bularak ilerlemeli.”   Serhat Aligil

Giyimde de zam kapıda

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Giyimde de zam kapıda figure > Hazırgiyimciyi Covid-19 ve Suudilerin boykotu, vatandaşı da zamlar vurdu. Siparişler yeniden ötelendi. Suudilerin boykotu yüzde 58 eksiye düşürdü. Maske ihracatı da olmasaydı sektör, yüzde 15 küçülecekti. Yeni yıl hazırgiyimci için Avrupalının sipariş ötelemelerinin ve Suudilerin boykotunun gölgesinde başladı. Sanayicinin artan maliyetleri nedeniyle 2020 genelinde en az yüzde 15 hazırgiyim zammıyla karşılaşan yurttaşı ise 2021 ilk çeyreğinden sonra yüzde 10’luk bir zam daha bekliyor.Geçen yıl iç satışları (banka ve kredi kartlarıyla yapılan) en az yüzde 12 azalan hazırgiyimci, ihracatta da 2019 Kasım-2020 Kasım aralığında toplam yüzde 5.4’lük kayıp yaşadı. Buna göre 2020’nin 11 aylık döneminde 15.5 milyar dolarlık ihracat yapılabildi.Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı ve Avrupa Tekstil ve Hazır Giyim Konfederasyonu (EURATEX) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hadi Karasu’ya göre maske ve koruyucu giysi ihracatının 1.5 milyar dolarlık katkısı olmasaydı, toplam hazırgiyim ihracatı 2020’de yıllık bazda yüzde 15 küçülecekti.İhracatçı, şimdi de salgının ikinci dalgasının yaşanması nedeniyle Avrupalıların siparişleri ötelemeleri sorunuyla yeniden karşı karşıya. Bunun aralık ihracatını olumsuz etkilemesi bekleniyor. 5 SENE KAYBETTİRİRDİBu sorun ilk dalgada da yaşanmış, alım yapmaya devam eden Avrupalılar yüzde 10-30 aralığında indirim talep edince ihracat birim fiyatı gerilemişti. Yani ihracatçı ürününü satabilmek için nakit dengesinin bozulmasına razı olmuştu. Hadi Karasu, yaşadıkları bu zorluğu uluslararası alanda sivil toplum örgütleriyle yakın ilişkiler kurarak, marka sahipleriyle temaslar kurup mektuplar göndererek aştıklarını anlattı. Karasu, “Bu sürecin atlatılması için hâlâ fabrikalarımızdayız. Uluslararası markaların satış yapamadıkları dönemde stokların elde kalması tehlikesi doğmuştu. Bu çok büyük bir bedel tabii. Bize aşağı yukarı 5 sene kaybettirirdi. Diplomasi yaparak 1-2 ay içinde içerideki stokların gönderilmesini sağladık. 2020’de yaşadığımız en büyük zorluk buydu” dedi.SUUDİLER VURDUHazırgiyimci, ihracatının yaklaşık yüzde 80’ini yaptığı Avrupa ülkeleriyle yaşadığı bu sorunlardan sonra, yılın son aylarında da Suudi Arabistan’ın Türk mallarına uyguladığı boykotla sarsıldı.Son yıllarda iki ülke arasındaki siyasi gerginliğe rağmen 319 milyon dolarla Suudi Arabistan’a en fazla hazırgiyim ihracatını 2019’da yaptıklarını anlatan İstanbul Hazırgiyim Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe, “Boykotun uygulandığı ekim-kasım döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 58 eksideyiz” diye konuştu.‘İNGİLTERE’NİN ÜRETİM ÜSSÜ OLABİLİRİZ’Birleşik Krallık ile Türkiye arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nı değerlendiren Hadi Karasu, “İngiltere bu anlaşmayla AB’ye karşı Türkiye’yi üretim üssü yapabilir” dedi. Karasu, “Çünkü daha önce birliktelerdi ve ortak bir ticaret politikası izliyorlardı. Şu an kendi ticaret politikasını izleyeceği için üretim alanlarına kendileri karar verecek. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirirse İngiltere’nin üretim partneri olabilir” diye konuştu. Türkiye ihracatının 9.5 milyar doları İngiltere’ye gidiyor. Bunun 1.9 milyar dolarını hazırgiyim yapıyor. Karasu, ayrıca Türkiye’nin yıllardır ihmal ettiği, sattığı hazırgiyimin çok düşük orandaki hammaddesini üretebilmesi sorununa da dikkat çekti. “Hammadde üretimini artırmamız, Türkiye önündeki çok önemli fırsat ve dönemeçtir” diye konuştu.KURDAKİ DALGA, OKYANUS GİBİHazırgiyimci, yeni yılda ekonomideki belirsizliklerin ortadan kalkmasını, yüksek enflasyon ve yüksek döviz kurunun kontrol altına alınmasını talep ediyor.2021 Haziranı’ndan önce normalleşme beklemediğini kaydeden TGSD Başkanı Hadi Karasu, “İç piyasadaki tehlike, 2021’de de enflasyonun yüksek seyretme ihtimalidir. Enflasyonu yükseltmeyecek tedbirler alınmalı. Enflasyon yükselirse kaçınılmaz olarak fiyat artışları gelecektir” dedi.Artan maliyet artışlarının etkisiyle 2021’in ilk çeyreğinden sonra tüketiciye yansıyacak yüzde 10’luk bir zam olacağına işaret eden İHKİB Başkanı Mustafa Gültepe ise şunları söyledi:“Kurdaki çok aşağı ve çok yukarı hareketler hiç kimseye fayda sağlamıyor. Marjların belli bir aralıkta olması lazım. Dalgalı kur doğrudur ama bizde dalga okyanus gibi. Dalgası daha az denizlerde hareket etmemiz lazım. Aksi halde önünü göremiyorsun, yatırım yapma konusunda daha tedbirli olup yavaşlatmak durumunda kalıyorsun. ‘Dur bakalım ne olacak’ demeye başlıyorsun. Böyle olmaması gerekir. Üretime ağırlık verilmesi lazım. 2020’deki koşullara rağmen başarıyla yakaladığımız ihracat performasının tekrar aşağı düşmemesi için kur, enflasyon, faiz üçlüsünün iyi bir şekilde yönetilmesi lazım. Bence şu an halihazırdaki faizler, kuru belli bir noktaya getirdi ama sürdürülebilir değil. İş insanının sermayeye uygun fiyatlarla uğraşması gerekiyor. Yüzde 10-20 ile şu an kimse kredi alıp mecbur kalmadıkça yatırım yapmaz.” Gamze Bal

Kraliçe Elizabeth’in torunu Prens Harry'yi bizzat veto ettiği ortayaçıktı

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Kraliçe Elizabeth’in torunu Prens Harry'yi bizzat veto ettiği ortaya çıktı figure > Kraliçe Elizabeth’in, kasım ayında yapılan Askeri Anıt Mezar Anma Günü töreninde, sadece birkaç saniye süren çelenk koyma seremonisiyle ilgili torunu Prens Harry’nin talebini bizzat kendisinin yasakladığı öğrenildi. /Archive/2021/1/2/181245943-afp.jpgAFPKraliçe Elizabeth’in, torunu Prens Harry’nin Askeri Anıt Mezar Anma Günü töreninde, sadece birkaç saniye süren çelenk koyma seremonisini yasakladığı ortaya çıktı.Kasım ayındaki haberler, Buckingham Sarayı yetkililerinin Sussex Dükü'nün törene katılmasını engellediğini ortaya koyuyordu. Ancak şimdi gelen haberlerde, Prens Harry’ye müdahale eden kişinin bizzat hükümdarın kendisi olduğu yönünde.Daily Mail gazetesinin haberine göre, Kraliçe, Harry'nin kurumun ya içinde ya da dışında olması gerektiğine inanıyor, seçemeyeceğini düşündüğü için isteğini geri çevirdi.UZAKTAN ANMAYA 'REKLAM' ELEŞTİRİSİKraliyet görevlerini bırakıp ABD’ye yerleşen Harry ve eşi Meghan Markle, corona virüs salgını nedeniyle 14 Kasım’daki Anma Günü için İngiltere’ye gitmeme kararı almıştı. Çift, İngiltere’deki anma töreni yerine Los Angeles Ulusal Mezarlığı’nda iki İngiliz Milletler Topluluğu askerinin mezarına çiçek bırakarak uzaktan anma gerçekleştirmişti. Pek çok kişi için Harry’nin bu hareketi ‘reklam’ kokuyordu.36 yaşındaki Prens, 10 yıl İngiliz Milletler Topluluğu ordusuna hizmet etmiş, 11 yıl boyunca Anma Günü seremonisinde yer almıştı. Babası Prens Charles ile ağabeyi Prens William, 2020 Anma Günü etkinliğinde çelenk koyma seremonisini gerçekleştirmişti.NTV'nin aktardığına göre, Sussex Dükü Harry’nin, kendisi uzakta olsa da Anma Günü’nde kendi adıyla çelenk bırakılmasını talep ettiği, ancak bu isteğin bizzat büyükannesi Elizabeth’in engeline takıldığı anlaşıldı.Bir kraliyet yetkilisi Daily Mail’e konuşarak şunları söyledi:“Majesteleri için Anma Günü kutsaldır. Takvimindeki en önemli tarihlerden biridir ve onun bilgisi olmadan hiçbir şey yapılmaz. İnsanlar, Saray’ın Harry'nin talebine verdiği tepkinin önemsiz olduğunu söylediler. Ancak bu, bizzat Kraliçe'nin kararıydı. Dahası, konu hakkında çok güçlü görüşleri vardı.”İLİŞKİLERİ KOPMA NOKTASINDAHarry ile Meghan’ın kraliyet ailesiyle ilişkileri, sorumluluklarını bırakıp Los Angeles’a taşınmalarıyla kötüleşti. Artık neredeyse kopma noktasına gelen ilişkinin tamir edilemeyeceğine inanılıyor. Saray kaynaklarına göre, Kraliçe, Harry’nin seçme şansı olmadığına, ya kurumun içinde olması ya da tamamen dışında olması gerektiğine inanıyor.Babaannesi tarafından geri çevrilen Harry’nin bu duruma çok üzüldüğü belirtilmiş, Harry de kasım ayında verdiği röportajlarda Anma Günü’nün önemine değinmişti. Bir askeri podcast yayınında, “Hep birlikte olamadığımız zaman bile hep birlikte anarız” demişti. cumhuriyet.com.tr

Denizcilerden kent kuruculara; Karialılar

Denizcilerden kent kuruculara; Karialılar figure > Bu kitapta Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara tarihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaların ve güncel araştırmaların bir özeti sunuluyor. /Archive/2021/1/3/001749119-ic1.jpgAnadolu Yarımadası’nın güneybatı kesiminde yer alan ve Antikçağ’da Karia olarak bilinen coğrafi bölgenin kuzey sınırını Büyük Menderes Vadisi, doğu sınırını Dalaman Çayı belirler.MÖ 2. binyıla tarihlenen yazılı kaynaklarda birçok kez adı geçen Karialıların, Hitit istilaları karşısında Anadolu halklarını destekledikleri ancak daha sonra Mısırlılar karşısında Hititlerin yanında yer aldıkları görülür.Karialıların adı, tüm Akdeniz’de geçtikleri yerleri talan ederek Geç Tunç Çağı’nın güçlü imparatorluklarının çöküşüne katkıda bulunan efsanevi “Deniz Kavimleri” arasında da anılır.İlerleyen dönemlerde, Homeros Karialıların Yunanlara karşı Troia kentini savunmaya gelen halklar arasında yer aldığından bahsederken “savaşmaya bir kız gibi altınlarla süslü geldiler” sözleriyle Karialıların zenginliğini vurgular.Bu kitapta Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara tarihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaların ve güncel araştırmaların bir özeti sunuluyor.Karialılar - Denizcilerden Kent Kuruculara / Kolektif / Çev.: İpek, Dağlı Dinçer, G. Bike Yazıcıoğlu / Yapı Kredi Yay. / 544 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Sinemanın sıra dışınaletleri!

Sinemanın sıra dışı naletleri! figure > Pek çoğumuz hayranlarıyız. Hepsi sinema tarihine geçmiş dahi çocuklar, bilge ustalar! Yönettikleri filmlerle çığır açtılar, alanlarında devrim yarattılar. Yaratıcılıkları sınır tanımadı! Fakat bu yazıya konu olan, Robert Schnakenberg’in kaleme aldığı kitabın derdi adından da anlaşılacağı üzere bu değil: Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları (Domingo Yayınevi). Kitabın alt başlığı daha da açıklayıcı: “Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler”. /Archive/2021/1/3/001327543-ic1-2.jpgPek çoğumuz hayranlarıyız. Hepsi sinema tarihine geçmiş sektörün dahi çocukları, bilge ustaları. Hepsi yönettikleri filmlerle çığır açtılar, alanlarında devrim yarattılar. Yaratıcılıkları sınır tanımadı! Fakat bu yazıya konu olan kitabın derdi adından da anlaşılacağı üzere bu değil: Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları. Konu edilen yönetmenlerin acayip kişilik özellikleri, patolojik takıntılarıyla nevi şahıslarına münhasır tipler olduklarına odaklanan ve nasıl birer arızalı, nalet fani olduklarını ortaya koyan kitabın alt başlığı daha da açıklayıcı: “Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler”./Archive/2021/1/3/001406387-ic2.jpgDEMILLE, AYI POSTUNDAN AŞK HALISI SEVER!Yönetmenlerin George Washington'u, auteurlerin kurucu babası D.W. Griffith, sektörün ilk zalim, zorba stereotipi olarak seçkide. Alkolikti, epey barmen dövmüşlüğü vardı. Irkçıydı. Zamparaydı!Bir diğer zorba Cecil DeMille'e gelince neredeyse yatacak yeri hem var hem yok! Daha doğrusu var ama güzel senaristlerle yaratıcı (!) çalışmalar için kullandığı kutup ayısı postundan bir aşk halısı şeklinde. Fişlemelerin azılı destekçisiydi. Sendika karşıtı bir vakıf bile kurmuştu; DeMille Foundation for Political Freedom.Sürekli silah taşırdı. Oyuncularının fiziksel olarak yaralanmalarını hiç umursamazdı. Müthiş bir Avrupa edebiyatı koleksiyonu vardı. Ayak fetişistiydi. Emprezaryo Sid Gruman'a, sahibi olduğu Çin Tiyatrosu'nun önündeki Şöhretler Kaldırımı fikrini veren de oydu./Archive/2021/1/3/001446042-ic3.jpgCHAPLIN'IN İNANILMAZ KOKUSU!Charlie Chaplin hakkındaki en ilginç anekdotlardan biri kuşkusuz katıldığı bir yarışmayla ilgili. Charlie Chaplin Benzerleri yarışmasına sessiz sedasız kendisi de katıldı ve yedinci oldu. Rivayet odur ki çok sinirlendi ve yarışmayı protesto etti. Sonra sinemacılar onu hiç sevemedi çünkü inanılmaz kokuyordu!Sovyet yanlısı fikirleri ve kapitalizme azılı muhalefeti nedeniyle Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi'ne çağrılmasına karar verildi. Fakat Chaplin o koca pabuçlarını onlara bırakmadı! İfade vermeye Serseri filmindeki kostümüyle gelip komisyonla alay etmek tehdidini savurunca konu orada kapandı.McCarthyciler bir Avrupa gezisinden sonra ülkesine girmesine izin vermeyince, “Artık Amerika'yla işim olmaz. İsa Başkan olsa bile geri dönmem oraya” sözü sloganlaştı./Archive/2021/1/3/001507745-ic4.jpgSADİST FORD, FALKNER'Cİ HAWKS!John Ford'un lakabı “Pappy”ydi (Baba). Tam bir sadistti; Henry Ford'u yumrukladı, John Wayne'i ağlattı. Woody Strode “Ayağıma basar, yumruklar, üzerime taş atardı” demişti. Aşağılayacaksa “zenci” derdi. Tyrone Power'la öpüşürken Maureen O'Hara'ya yakalanmıştı. Westernlerinde dua etsinler ve hava durumunu öngörsünler diye Kızılderilileri işe almıştı.Howard Hawks maço, ağır içici, kumarbaz ve zamparaydı. Yahudi düşmanıydı. William Falkner ile avlanmak, uçmak ve burbon içmekten hoşlanırdı. Clark Gable'ın kültürsüzlüğüyle dalga geçerdi./Archive/2021/1/3/001522276-ic5.jpgHITCHCOCK VE EŞEK ŞAKALARI!Alfred Hitchcock da tüm zamanların en yaratıcı yönetmeniydi! Platin sarışınlara takıntılıydı. Kadın oyunculara bel altı fıkralar anlatmaya bayılırdı. Eşek şakalarıyla da nam salmıştı. Kızının dönmedolabın tepesinde asılı kalmasını sağladı. Kim Novak'ın makyaj masasına parçalanmış kanlar içinde bir tavuk bıraktı, oyuncularını birbirine kelepçeleyip anahtarları bir türlü bulamadı!Tippi Hedren'in üzerine Kuşlar filminin çekiminde gerçek kuşları saldı ve kızı Melanie Griffith'e doğumgününde tabut içinde bir benzerini yolladı. Geçirdiği bir ameliyat nedeniyle göbek deliği yoktu. Kana bayılır, yumurtadan nefret ederdi. Kadın kıyafetleri giymekten hoşlanırdı./Archive/2021/1/3/001534886-ic6.jpgTAKINTILI YÖNETMENLERStanley Kubrick uzaylı paranoyasını bir sigorta poliçesiyle taçlandırmıştı. Ingmar Bergman evini iki ruhla paylaştığını düşünüyordu. Martin Scorsese ayın on birinci günlerinde uçağa binmez. Kurosawa’nın setin ortasında "tükenmişlik sendromuna" yakalanmıştı.Kitapta yer alan ve her biri birbirinden enteresan diğer yönetmenler ise şöyle sıralanıyor: Luis Bunuel, Walt Disney, Louis B. Mayer, Leni Riefenstahl, Elia Kazan, Orson Welles, Ed Wood, Federico Fellini, Robert Altman, Sam Peckinpah, Sergio Leone, Don Siegel, Jean-Luc Godard, François Truffaut, Roman Polanski, Woody Allen, Francis Ford Coppola, Brian De Palma, Alice Guy-Blachè.Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları - Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler / Robert Schnakenberg / Domingo Yayınevi / 288 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Urla'da 2 bin 500 yılöncesine ait Afrodit Tapınağıkalıntılarıbulundu

Urla'da 2 bin 500 yıl öncesine ait Afrodit Tapınağı kalıntıları bulundu figure > Urla Çeşme Yarımadası Yüzey Araştırması Projesi kapsamında 3 ilçede araştırmalar yapan bilim ekibi, bölgede milattan önce 5. yüzyıla tarihlenen Afrodit Tapınağı izlerine ulaştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle Urla Çeşme Yarımadası Yüzey Araştırması Projesi çerçevesinde bin 600 kilometrekarelik alanı tarayan bilim insanları, bölgede 2 bin 500 yıl öncesine ait "Afrodit Tapınağı"na ait kalıntılara rastladı.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Koparal başkanlığında yürütülen yüzey araştırması çalışmaları Urla, Çeşme ve Seferihisar bölgesinde devam ediyor. İyon medeniyetinden izler taşıyan ve yaklaşık bin 600 kilometrekarelik alandaki çalışmalarda, 16'sı geç neolitik döneme ait 35 prehistorik yerleşim alanı tespit edildi.Bölgede antik dönemde kullanılmış kutsal alan, tümülüs, patikalar, teraslar, köyler, çiftliklerin olduğu 460 yerleşim birimi ve peyzaj unsuru tanımlandı. Araştırmalarda tarihi milattan önce 6 bine uzanan bölgede yaşayan halkın ekonomik ve sosyal ilişkilerine ilişkin veriler de elde edildi.HEYECAN VERİCİ BULUNTUDoç. Dr. Elif Koparal, alandaki yüzey çalışmalarının 2006 yılında başlatıldığını belirtti. Yarımadanın neolitik dönem yerleşimi olduğunun bilindiğini aktaran Koparal, bu çalışma sayesinde bütün bölgede önemli bir sosyal ve ekonomik ağın ortaya çıktığını dile getirdi. Elde ettikleri bulgularda o dönem insanların birbirlerine belli mesafede yerleştiklerini fark ettiklerini anlatan Koparal, şu bilgileri verdi:"Yüzey araştırmalarımızda milattan önce 5. yüzyıla ait Afrodit Tapınağı tespit ettik. Heyecan verici bir buluntu oldu. Tapınağa ait kalıntılar çok etkileyici. Kırsal bir tapınak. Afrodit o dönemde çok yaygın bir kült. Elimizdeki buluntular bu bölgede de Afrodit Tapınağı olduğuna işaret ediyor. Yüzey araştırmasında tapınak bulmak çok rastlanır bir durum değil. Bulduğumuz bölge araçla ulaşılabilecek bir noktada değildi. Patikadan 1,5 saatlik yürüyüşle ulaşılabiliyor. Yerde bir kadına ait heykel parçası bulduk, daha sonra da pişmiş topraktan kadın başı figürüne rastladık. Bulgulardan şunu anladık ki bölgede bir kült alanı olmalıydı. Epigrafik yayınları tarayınca büyük ihtimalle Afrodit Tapınağı olduğu anlaşıldı. Tapınağın çevresinde yazıtı da var. 'Burası kutsal alandır' diyerek sınırı belirliyor. Toprak üzerinden tarama yöntemi ile tapınak planını da ortaya çıkardık."Tapınağa ilişkin ilk buluntuya 2016 yılında rastladıklarını aktaran Doç. Dr. Elif Koparal, bunu da bir makale ile dünyaya duyurduklarını aktardı. Heykelciğin erozyon, yağmur gibi nedenlerle tahrip olduğunu dile getiren Koparal, "Ama bize söylediği, anlattığı şey çok önemli." diye konuştu.DEFİNECİLERE KARŞI BÖLGE HALKIYLA NÖBET TUTMUŞLARYüzey araştırmalarının oldukça meşakkatli olduğuna dikkati çeken Elif Koparal, geçmiş dönemlere ait buluntulara ve bilgilere ulaşmanın ise çok heyecan verici olduğunu ifade etti. Koparal, tarihte toplumun ileri gelenlerinin mezarlarının yer aldığı tümülüslere ve neredeyse tamamı kutsal alan olarak kullanılan mağaralara ilişkin olarak da önemli bilgiler elde ettiklerine işaret ederek tarihi alanlara yönelik en büyük tehdit unsurlarının ise defineciler ve kentleşme olduğunu vurguladı. Tarihi eserleri korumak için yerel halk ile çaba gösterdiklerini vurgulayan Koparal, zaman zaman bölgede definecilere karşı birlikte nöbet tuttuklarını kaydetti. cumhuriyet.com.tr

Hayat yeniden başladığında

Hayat yeniden başladığında figure > Yayımlandığı 1956’da, Giorgio Bassani’ye İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı kazandıran “Surların İçinde”; yazarın kimi yapıtlarından örnekler barındıran beş öyküyü okura sunarken tüm kitaplarının ana kahramanları Ferrara şehri ve İtalyan Yahudilerini çıkarıyor karşımıza. /Archive/2021/1/3/000918702-ic1.jpgFaşizme karşı mücadele edip savaşı da atlattıktan yani 1945’ten sonra sesini bulan, Yahudi kökenli İtalyan yazarlardan biri Giorgio Bassani; Ferrara şehrini ve kentteki Musevi toplumunu anlatarak öne çıkmış, aynı zamanda bir senarist, şair ve yayıncı. Vittorio De Sica’nın 1971’de sinemaya uyarladığı romanı Finzi-Contini’lerin Bahçesi (1962), yazarın başyapıtı ve Türkiyeli okur tarafından da en çok bilinen eseri. Üstelik şimdi, bu romanın tohumlarını barındırdığı kabul edilen, beş öykülük, ödüllü derlemesi Surların İçinde’yi de Türkçede bulmak mümkün.Yayımlandığı 1956’da İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı alan bu kitap, bir zamanlar annesinin de başına geldiği gibi zengin sevgilisi tarafından karnında bebeğiyle terk edilen yoksul bir kadının öyküsüyle açılıyor.Bu öyküyü, belli ki bir tezat yaratarak etkiyi artırmak için seçkin bir kadın yerine, ortada bırakmaya kıyamadığı yoksul ve hamile sevgilisiyle, üstelik bu kadın Musevi olmamasına rağmen, yine de evlenen parlak bir doktorun hikâyesi izliyor. Yahudi doktor, bu tercihi yüzünden, bütün ülkede adını duyurabilecekken Ferrara’nın surları arasında kalıyor.Yazarın ileriki yıllarda bu karakterlerin savaşla sınanacağını, pek de önem atfetmeden söyleyivermesi ise öykülerin ruhunu değiştirip onlara daha trajik bir boyut katıyor, klasik bir doğrultuda ilerleyen, sınıf farkına ilişkin bu hikâyelerin, şüphesiz ki derinliğini etkiliyor, yönünü değiştiriyor./Archive/2021/1/3/000931483-ic2.jpgBu ikisinin ardından, ironik üslubuyla bence kitabın en güçlü öyküsü olan “Mazzini Sokağı’nda Bir Kitabe” geliyor.Soykırımdan sağ kurtulup memleketi Ferrara’ya dönen, annesini, babasını ve çocuk yaştaki kardeşini toplama kamplarında kaybeden Musevi bir adamın aldığı tepkileri ortaya koyan bu öykü, süreci az hasarla atlatmış Yahudiler de dâhil olmak üzere, herkesin savaştan önceki yaşamına dönmeye, vicdan muhasebelerini bırakmaya, her şeyi unutmaya can attığı bir ortamda, toplama kampından döndüğü gün üzerinde bulunan kıyafetlerle dolaşmayı sürdüren bir mağdurdan sanki vebalıymış gibi nasıl kaçıldığını, onun anlattığı felaket hikâyelerine “abartılı, uydurma, sıradan” gibi yaftalar yapıştırmaya nasıl meyledildiğini gösteriyor./Archive/2021/1/3/000946186-kapak-ic3.jpgBassani, geçmişteki acı deneyimlerden kaynaklanan pişmanlıkların veya vicdan azabının sıradan bir günde nasıl lafta kaldığını, günlük hayat akıp giderken bunların nasıl birer sıkıcı detaya dönüştüğünü etkileyici bir biçimde anlatıyor:“Agˆustos 1946’da (yani savas¸ın bitmesinin u¨zerinden bir yıldan fazla zaman gec¸tikten sonra!) Doro dans salonunun ac¸ılıs¸ına Geo yine o utanc¸ verici hâlde gelmek gibi harika bir fikri uygulamaya koydugˆunda patlak veren skandal da bu durumun bir o¨rnegˆi sayılabilirdi (...) Her halu¨ka^rda ancak Geo gibi bir deli, bu kadar nes¸eli ve sempatik bir meka^na kars¸ı bo¨yle bir sabotaj gerc¸ekles¸tirmeyi du¨s¸u¨nebilirdi. Buranın ac¸ılmasında ne ko¨tu¨lu¨k olabilirdi ki? I·nsanların sinemadan c¸ıkıs¸ta sadece bir s¸eyler yemeye degˆil, arkadas¸ gruplarının ve oradan gec¸en kamyoncuların arasında radyo-gramofon es¸ligˆinde dans etmeye gitmek ve bazen s¸afagˆa kadar kalmak ic¸in surların hemen dıs¸ında (dolayısıyla da kimseyi rahatsız etmeyecek) bir meka^na ihtiyacı varsa, haklı degˆil miydiler? Savas¸ın altu¨st ettigˆi ve o kadar arzulanan ve arzulanması gereken yeniden ins¸a su¨recini ne s¸ekilde olursa olsun bas¸latmaya can atan toplum kendini toparlamak istiyordu. Tanrı’ya s¸u¨ku¨r, hayat yeniden bas¸lıyordu ve herkesin bildigˆi gibi hayat yeniden bas¸ladıgˆı zaman kimseye aldırıs¸ edilmez.”Son iki öyküden ilkinde ise ev hapsine mahkûm edilmiş aktivist bir kadının son yılları ele alınıyor. Yazarın, elinde karakterlerden önce birini izleyen, daha sonra doğallıkla diğerine kayan bir kamera varmış gibi anlattığı, onun sinemaya yakınlığını gözler önüne seren bu anlatıyı da İkinci Dünya Savaşı sırasında pencereden ob bir kişinin kurşuna dizilişine tanık olan, sonraki yıllarda da o sokaktan geçen turistleri uyararak kurşuna dizilenler için saygı talep eden bir eczacının öyküsü izliyor./Archive/2021/1/3/000959576-ic4.jpgDENEYİMLERE ATILMIŞ SIKI BİR AĞTutkuyla okuduğum bir diğer İtalyan yazar, Elena Ferrante, Türkçeye Bir Yazarın Yolculuğu adıyla (Eren Yücesan Cendey tarafından) çevrilen denemelerinde, “Köklerinde, yazanın hayat hakkındaki duygularını içermeyen hiçbir roman yoktur” der. Konuyu ve kahramanlarını, deneyimlerinin derinliklerinde canlı kalan ve kıvrananları, hatta ona katlanılmaz geldiği için bir zamanlar kendisinden uzaklaştırdıklarını çeken sıkı bir ağa benzetir. Hatta Napoli Romanları’nın ne kadarının özyaşamöyküsel olduğunu soran gazeteciye şu cevabı verir: “Eğer özyaşamöyküsel derken kurgusal bir romanı beslemek için yararlandığım deneyimlerimden söz ediyorsanız, neredeyse tümü. Eğer en kişisel olaylarımı anlatıp anlatmadığımı soruyorsanız, hiçbiri.”/Archive/2021/1/3/001017967-ic5.jpg“Bütün kitaplarım gerçekliklerini benim deneyimlerimden aldı” diyen Ferrante gibi Bassani’nin kitapları da onun başından geçenlerin, düşündüklerinin ve hissettiklerinin bir sonucu sayılmalıdır elbette. Öyle ki kitapları başta annesinin akrabaları Finzi-Magrini’ler olmak üzere, çocukluk arkadaşlarını ve komşularını rahatsız ediyordu. Çünkü Bassani, sadece faşizmi değil, içinden çıktığı Yahudi toplumunu da eleştiren, bu toplumdaki tutarsızlıkları, ikiyüzlülükleri de inceleyen bir yazardı.Finzi-Contini’lerin Bahçesi’nde Ferrara Yahudileri’ni “koyun sürüsü” olarak nitelemiş, 1938’de çıkarılan Irk Yasaları’yla birlikte bizzat kendilerini hedefe koyan faşizmi, başlangıçta nasıl desteklediklerini anlatmıştı.Michael Z. Wise’ın 16 Eylül 2015’te The New Yorker’da yayınlanan “A Writer’s ‘Tomb of Words’ and the People Who Took It Personally” adlı makalesinde alıntıladığı üzere, Bassani 1984’te verdiği bir röportajda şunu bile söylemişti:“İtalyan Yahudileri’nin esas trajedisini daha önce kimse açıklıkla dile getirmiş değil; onlar, büyük çoğunlukla faşist olmalarına rağmen kendilerini Buchenwald ve Auschwitz’te bulmuşlardır. Bunu daha önce de söyledim ve sık sık tekrarladım, Ferrari’nin hahamı ve diğerleri Italo Balbo’nun (Mussolini’nin varisi sayılıyordu fakat Libya’da bir hava saldırısı sırasında öldürüldü) yakın arkadaşlarıydı.”Babası 1922’den evvel Faşist Parti’ye üye olan Bassani ise 1938’de çoktan direnişe katılmıştı. “Benim dinim bağımsızlıktır” diyen yazar, Yahudiler hakkında da partizanlık tuzağına düşmeden yazmayı başarmıştı. En çok da bu yüzden, yani hiçbir gruba körü körüne dâhil olmadığı için okunmayı hak ediyor.Surların İçinde / Giorgio Bassani / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Yayınları / 172 s. Gökçe Gündüç

‘İlk Meclis’in ilk ve son yılları...

‘İlk Meclis’in ilk ve son yılları... figure > Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, kitapta 23 Nisan 1920’den başlayarak katıldığı İlk Meclis’in, ilk ve son yıllardaki olayları, Meclis’in türlü yönlerini, kendi kişilerini anılarına, günce ve gözlemlerine, özellikle de açık ve gizli oturumların tutanaklarına dayanarak kendine özgü akıcı bir dille anlatıyor. Kitapta ilk ulusal hükümetin programı başta olmak üzere, Ulusal And (Misakı Millî) padişaha gönderilen yazı ve daha birçok belge yer alıyor. Kitabın sonunda yazarın öz yaşam öyküsünün yanı sıra Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942 yılından günümüze kadar çıkmış olan yazılarının tam listesi de yer alıyor. /Archive/2021/1/3/000605344-ic.jpgOrd. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Millî Mücadele’nin başlangıcından sonuna değin Yozgat’ta, Ankara’da bulunmuş, Atatürk’ün Sivas’tan Ankara’ya gelişinde ise öğrencileriyle birlikte O’nu karşılamış, daha sonra lisenin tatil döneminde TBMM’nin açılışından başlayarak küçük bir memur kimliğiyle bu Meclis’te görev yaparken çok önemli politik olaylara, özellikle ilk ulusal hükümetin kuruluşuna tanık olmuştur.Yaklaşık altı ay İlk Meclis’te görev yaptıktan sonra lise öğrenimini tamamlamak için ayrılmış, iki yıl süren bu ayrılık döneminde Anadolu’nun türlü önemli merkezlerinde ve İstanbul’da Millî Mücadele’nin etkilerini izlemiş, Birinci ve İkinci İnönü zaferlerine Konya’da, Sakarya’yı Kayseri’de, Samsun’un Yunanlılarca bombardımanını Trabzon’da, Büyük Zafer’i ve Dokuz Eylül coşkusunu da İstanbul’da yaşadıktan sonra 1992’de yeniden Ankara’ya gelip İlk Meclis’teki görevine dönmüş, daha sonra İkinci ve Üçüncü Meclislerde 1929 yılı başına kadar türlü görevlerde çalışıp bu meclislerce kabul edilen devrim yasalarının görüşülmesine ve Cumhuriyet’in kurulmasına tanık olmuştur.Velidedeoğlu, 23 Nisan 1920’den başlayarak katıldığı İlk Meclis’in, ilk ve son yıllardaki olayları, Meclis’in türlü yönlerini, kendi kişilerini anılarına, günce ve gözlemlerine, özellikle de açık ve gizli oturumların tutanaklarına dayanarak kendine özgü akıcı bir dille anlatıyor.Kitapta ilk ulusal hükümetin programı başta olmak üzere, Ulusal And (Misakı Millî) padişaha gönderilen yazı ve daha birçok belge yer alıyor. Kitabın sonunda yazarın öz yaşam öyküsünün yanı sıra Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942 yılından günümüze kadar çıkmış olan yazılarının tam listesi de yer alıyor.İlk Meclis - Millî Mücadele’de Anadolu / Hıfzı Veldet Velidedeoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 310 s. Cumhuriyet Kitap Eki

‘Varlığınçobanı’Heidegger!

‘Varlığın çobanı’ Heidegger! figure > Kitapta, felsefede "varlığın çobanı" unvanlı Martin Heidegger'in iki sıkı metni "Teknik ve Dönüş" ile "Özdeşlik ve Ayrım" bir arada sunuluyor. Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım felsefedeki, özellikle de Heidegger'deki şiire biraz daha sokulmak isteyenlere sesleniyor. /Archive/2021/1/3/000255284-ic-.jpgKitapta, felsefede "varlığın çobanı" unvanlı Martin Heidegger'in iki sıkı metni "Teknik ve Dönüş" ile "Özdeşlik ve Ayrım" bir arada sunuluyor.Heidegger bu çetrefil yapıtlarında hep yaptığı üzere felsefenin yeniden düşünceye açılması adına “varlık bilgisi"ni konuşturuyor: “İnsan ancak varlığın çobanı olarak varlığın hakikatinin başında beklediği zaman, kuru bir bilme isteğine kapılmaksızın, varlık yazgısının sahneye çıkmasını umabilir.”Felsefece düşünmenin tarihinde Heidegger'i diğer düşünürlerden ayıran ne diye sorulacak olursa, “düşüncenin gücünü şiirin yalın diliyle dillendirmesi” demek pek yanlış olmasa gerek.Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım tam da bu noktada felsefedeki, özellikle de Heidegger'deki şiire biraz daha sokulmak isteyenlere sesleniyor.Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım / Martin Heidegger / Pharmakon Kitap / 126 s. Cumhuriyet Kitap Eki




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter