Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Monday, 10.27.2025, 01:16 PM (GMT)

Zorunlu kışlastiği uygulamasıbaşlıyor

Zorunlu kış lastiği uygulaması başlıyor figure > Şehirler arası yük ve yolcu taşıyan ticari araçlar için kış lastiği zorunluluğu 1 Aralık'ta başlayacak, gereğini yapmayanlara 776 lira ceza verilecek. /Archive/2020/11/24/120158775-kis-lastigi.jpgKURALA UYMAYAN ARAÇLARIN SÜRÜCÜLERİNE CEZA KESİLECEKUlaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Karayolları Trafik Kanunu gereği yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan araçlara  kış lastiği takılmasını, illerin hava ve iklim şartlarına göre yılın belirli dönemi için zorunlu tutuyor. Söz konusu yetki, Bakanlıkça valiliklere de devredilebiliyor.Araçların denetimi, Bakanlığın yetkilendirdiği personelin yanı sıra Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Ticaret Bakanlığının sınır kapılarındaki birimleri ve belediyelerin denetim birimleri tarafından yapılıyor.Kış lastiği takma zorunluluğu 1 Aralık'ta başlayacak ve 1 Nisan 2021'e kadar devam edecek. Kurala uymayan araçların sürücülerine 776 lira ceza kesilecek.Söz konusu ceza, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanacak yeniden değerleme oranı çerçevesinde 1 Ocak 2021 itibarıyla güncellenecek.KIŞ LASTİĞİ "HUSUSİ" DEĞİL, "TİCARİ" ARAÇLARDA ZORUNLUYük ve yolcu taşımacılığı yapanlar dışındaki hususi araçlar için uygulama zorunlu değil ancak can ve mal güvenliğiyle sorunsuz seyahat için kış şartlarında tüm araçlarda kış lastiği kullanılması gerekiyor.Söz konusu uygulamayla kış şartlarına göre önlemini almayan, kış lastiği olmayan araçların yolu kapatması ve insanların mağduriyete uğraması önlenmeye çalışılıyor.Kış lastikleri, 7 derecenin altındaki sıcaklıklarda, ıslak, karlı ve çamurlu zeminlerde yaz lastiklerine oranla daha iyi yol tutuş ve yüksek güvenlik sağlıyor.ERKOÇ: LASTİKLERİN MEVSİME UYGUN OLMASI GEREKİRMotorlu Araç Satıcıları Federasyonu (MASFED) Başkanı Aydın Erkoç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, trafiğin güvenli seyredebilmesi ve trafik kazalarının önüne geçilebilmesi için lastik değişiminin büyük önem taşıdığını söyledi.Bir araçta kazaya sebebiyet veren unsurların başında lastiğin geldiğini belirten Erkoç, kullanılan lastiklerin mevsime uygun olması gerektiğini bildirdi.Erkoç, "Hava sıcaklıkları 7 dereceye ve altına indiğinde, artık kışlık lastikleri takmanın zamanı gelmiştir. Kışın meydana gelen trafik kazalarının sebebi çoğunlukla mevsime uygun olmayan lastiklerin kullanılmasıdır. Çünkü yaz lastikleri soğuk havalarda, karlı ve buzlu zeminlerde tutunma kaybına, frenlemelerde kaymaya, savrulmaya ve hakimiyet kaybına yol açar." dedi.BEKLETİLMİŞ LASTİKLERİ KULLANMAYINKış lastiği uygulamasının zorunluluğun ötesinde hayati önem taşıdığını vurgulayan Erkoç, "Sürücüler hem kendi güvenlikleri hem de diğer sürücülerin ve yolcuların güvenliği için bu kurala uyarak bir an önce lastik değişimini yapmalılar." diye konuştu.Sürücüleri, 1 Aralık'tan önce lastik değişimlerini yapmaları yönünde uyaran Erkoç, kış lastiği takılması kadar bilinçli lastik alımının da büyük önem taşıdığını dile getirdi.Erkoç, vatandaşların mutlaka lastik ömrüne dikkat etmesi gerektiğine işaret ederek, "Lastik alınırken mutlaka tarihine bakmak gerekiyor. Çünkü lastik kullanılmamış olsa bile belli bir raf ömrü vardır. Bekletilmiş lastikler özelliğini kaybeder ve balans tutmaz." dedi.Erkoç, zorlu kış şartlarına hazır olmak gerektiğini, lastik değişiminin yanı sıra araç bakımının da büyük önem taşıdığını kaydetti. AA

Doktorun tacizine uğrayan kadına dört yıl sonra aynıhisler yaşatılacak

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Doktorun tacizine uğrayan kadına dört yıl sonra aynı hisler yaşatılacak figure > Taciz davasında adli tıp elinde olaya dair raporu olmasına rağmen taciz maduru Ç.A'dan yeniden muayene istedi. Ç.A'nın avukatı Ekin Başak Kaynakçı ise müvekkiline aynı hisler sürekli yaşatıldığı için itiraz etti. İstanbul’da bir hastanenin genel cerrahi bölümünde doktorluk yapan A.A’ya, muayene ettiği hastası Ç.A’ya cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla hem asliye hem de ağır ceza mahkemesinde dava açıldı. Hastane yönetimine daha önce de 3 ayrı kadın A.A. tarafından taciz edildiği iddiasıyla şikâyette bulundu. Süren davada mahkeme heyetinin olay tazeyken adli tıp raporu aldığını dile getiren avukat Ekin Başak Kaynakçı, “Adli tıp, 4 sene sonra yeniden bir muayene istedi. Muayenenin fiziksel mi yoksa psikolojik mi olacağı da belli değil. Müvekkilime aynı konu yüz kere yaşatılıyor” dedi.İNSAN HAKLARINA AYKIRIİstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşma ile ilgili bilgi veren avukat Ekin Başak Kaynakçı dosyanın adli tıpa gönderildiğini belirterek adli tıpın olayın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra yeniden rapor istediğini söyledi. Müvekkilinin 27 Kasım’da muayeneye gitmesinin istendiğini dile getiren Kaynakçı, “Tamamen insan haklarına aykırı. Teknik, bilimsel bir yanı yok. Biz bu rapora neden gerek görüldüğünü soracağız ve açıklama yapılmasını isteyeceğiz. Bu talebe itiraz edeceğiz. Zaten var olan bir adli tıp raporu var. Emniyet’te, adli tıpta, savcılıkta, mahkemede beyanda bulundu. Hepsi de tutarlı beyanlar. Ancak sanığın ifadeleri tutarlı değil” dedi. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin davaya müdahil olmak istediğini fakat kabul edilmediğini dile getiren Kaynakçı, mahkemeden hastaneye şikâyette bulunan diğer hastaların dinlenilmesini çok kere talep ettiklerini ama bunun kabul edilmediğini söyledi. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşmalarda sanık A.A., hastalarına yönelik cinsel istismarda bulunduğu iddialarını ise kabul etmedi. Zehra Özdilek

Trafikte kadınlara yönelik tacize karşı‘mor konvoy’

Trafikte kadınlara yönelik tacize karşı ‘mor konvoy’ figure > Sinop Kadın Platformu, düzenlediği “Mor Konvoy” ile Sinop sokaklarında bir farkındalığa imza attı. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında trafikte kadın sürücülerin yaşadığı taciz, mobbing, sözlü saldırı ve ötekileştirmeye karşı bir araya gelip şehir turunu tamamladı. Havaalanı yolunda başlayan ve şehir turu ile sona eren “Mor Konvoy”a 50’nin üzerinde araç katıldı. Eylemlerinin amacını anlatan Sinop Kadın Platformu adına Asuman Aydoğdu, “Haklarımız, hayatlarımız ve birbirimiz için her yerdeyiz. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesi trafikte de var olan erkek egemenliği isyanımızı duyurmak için Sinoplu kadın sürücüler olarak ‘Mor Konvoy’ oluşturduk. Kadınlar her yerde ve her yerde olmaya devam edecektir. Bizler ayrıcalık değil eşitlik istiyoruz ve bu haftaya bir farkındalık yaratarak başlıyoruz” dedi. Cemil Ciğerim

Ulaştırma Bakanı, Evrensel Hizmet Fonu sorusuna karşılık yasa numarasınıgönderdi

Ulaştırma Bakanı, Evrensel Hizmet Fonu sorusuna karşılık yasa numarasını gönderdi figure > Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, internetin yaygınlaştırılması amacıyla Evrensel Hizmet Fonu kapsamında yalnızca geçen yıl toplanan yaklaşık 1.5 milyar TL’nin nereye harcandığı konusundaki sorulara detaylı bilgi vermek yerine, fonun yasal dayanağı olan kanunun sayı numarasını vermekle yetindi. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, bakanların kaynakların harcanması konusunda hesap vermediğini belirterek “Hazine nerede birikmiş para bulsa, yandaş müteahhitlere aktarmak için üstüne yatıyor” dedi. Türkiye’nin pek çok yerinde eğitim öğretimde öğrenciler internete ulaşamazken, internet erişimindeki sorunlar için oluşturulan Evrensel Hizmet Fonu’nda toplanan paraların altyapı çalışmaları için kullanılması gündeme geldi. 2005’te Türk Telekom’un özelleştirilmesinin ardından köylerde, kırsal bölgelerde yaşayan yurttaşlara sunulacak internet ve elektronik haberleşme hizmetlerinde kamu yatırımlarının devam ettirilebilmesi amacıyla Evrensel Hizmet Fonu kurulmuştu. Bu kapsamda GSM operatörlerinin her yıl gelirlerinin bir kısmını aktardığı fon için farklı gelir kalemleri oluşturuldu. 2005 yılından beri bu fonda biriken paranın ne kadar olduğu bilinmiyor; ancak fonda 11 milyar TL’nin üzerinde para toplandığı tahmin ediliyor. CHP’li Emir, söz konusu fonda biriken paranın uzaktan eğitim konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla harcanması gerektiğini belirterek, fonun bağlı olduğu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bugüne kadar fonla ilgili yapılan harcamaların neler olduğu sorusunu yöneltti. Bakan Karaismailoğlu, fonda biriken paranın nerelere harcandığıyla ilgili bilgiler yerine, fonun yasal dayanağı olan kanunun sayı numarasını paylaşarak, “5369 sayılı yasa uyarınca işlem yapıldığını” söylemekle yetindi. Emir, “Son olarak 2019’da GSM operatörlerinden Evrensel Hizmet Gelirleri adı altında toplanan paranın miktarı 1 milyar 562 milyon 747 bin TL’yi buldu. Bu gelirin yalnızca 76 milyon 169 bin 457 TL’si harcanırken geriye kalan 1 milyar 486 milyon 577 bin TL’nin nereye harcandığı ise bilinmiyor. Hiç olmazsa pandemi döneminde internetten mahrum olan milyonlarca öğrenci için bu fonu kullanmayı düşünselerdi” dedi.‘BAKANIN HABERİ YOK’Emir, Bakanın TBMM’ye bu paraların nereye harcandığının hesabını vermesi gerektiğini belirterek “Anlaşılıyor ki, Ulaştırma Bakanı’nın da bu paradan haberi yok. Çünkü Hazine’nin tıpkı 15 Temmuz şehit yakınları için toplanan paralarda olduğu gibi, tıpkı Atatürk’ün vasiyet gelirlerinde olduğu gibi bu paraya da el koyduğunu biliyoruz. İktidar nerede birikmiş para bulsa, yandaş müteahhitlere aktarıyor. Kamu kaynaklarını yandaş müteahhitlerin kullanımına sunmak için elinden geleni yapıyor” dedi. Mahmut Lıcalı

Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda‘Atm memurları’iddiası

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda ‘Atm memurları’ iddiası figure > AKP Kütahya İl Gençlik Kolları Başkanı Ahmet Batur’un, Çalışma Bakanlığı’na bağlı ALO 170 hattı çağrı merkezinde 4 ay önce mevzuat uzmanı olarak çalışmaya başladığı ve işe gitmeden 6 bin TL maaş aldığı iddia edildi. Merkezdeki bir uzman, “Esnek çalışma diyecekler ama herkesin koşulları aynı. Hem işe gelmiyor hem diğerlerinden fazla ücret alıyor” dedi. AKP Kütahya İl Gençlik Kolları Başkanı Ahmet Batur’un, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı ALO 170 hattı çağrı merkezinde 4 ay önce mevzuat uzmanı olarak çalışmaya başladığı ve işe gitmeden 6 bin TL maaş aldığı iddia edildi. Batur ile aynı işyerinde çalışan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir çağrı uzmanı, “Esnek çalışma olarak düşünülebilir ancak aynı şirkette biz de çalışıyoruz. Hem işe gelmiyor hem diğer çalışanlardan fazla ücret alıyor. Bu kabul edilebilir değil” dedi.‘İŞE HİÇ GELMİYORLAR’Ahmet Batur’un işe alındığını Ankara’daki arkadaşlarından öğrendiklerini belirten çağrı uzmanı, “Batur’un işe girişi 4 ay önce yapılmış. Biz işe başladığını da şirketin Ankara’daki çalışanlarından öğrendik. Kütahya’daki şirkette ise işe girdiğini sadece 1-2 birim yöneticisi biliyor. Kendisini kimse görmedi, işe gelmiyor ve maaş alıyor. Bu belki esnek çalışma olarak düşünülebilir ancak aynı şirkette biz de çalışıyoruz. Bazı pozisyondaki çalışanlar 2 hafta işe gelirken 1 hafta gelmiyor ya da mevzuat uzmanları belirli bir vardiya ile çalışıyorlar. Ama Batur hiç gelmiyor. AKP’ye hizmet ediyor diye işe girişi yapıldı ve maaş alıyor. Bu kabul edilebilir değil” diye konuştu. Ankara’da 1500 kişinin çalıştığını bunlardan 600’ünün düzenli maaş aldığı yönünde bilgilerinin olduğunu ileri süren çağrı uzmanı, “Oradaki arkadaşlar 800 kişinin hiç işe gitmeden maaş aldığını ve çoğunun AKP’de görev yapan ya da AKP’nin üst düzey yöneticilerinin, bürokratlarının yakını olduğunu söylüyorlar. Birim yöneticisi her lokasyonda 1 tane varken Ankara’da bu konumda olarak danışmanlık yapan yaklaşık 200 kişi var ve bu birim yöneticilerinin maaşları 12-13 bin TL civarında. Geziyorlar ve maaşlarını kurum ödüyor. Kaç yere dilekçe yazdık ama sonuçsuz kaldı. Biz çalışanlar olarak haksızlık istemiyoruz. Muhalefet partileri bunları araştırarak üzerine gitmeli” ifadelerini kullandı. İlayda Kaya

Erdoğan Toprak, tehdidi değerlendirdi: 'Asıl mesaj Erdoğan’a'

Erdoğan Toprak, tehdidi değerlendirdi: 'Asıl mesaj Erdoğan’a' figure > CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun organize suç lideri Alaattin Çakıcı tarafından tehdit edilmesini değerlendirdi. CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mafya üzerinden gözdağı verilmeye çalışılmasındaki asıl siyasi hedefin reform söyleminde bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu belirterek “Bu olay Cumhur İttifakı’nın kendi içinde yaşanan derin güç mücadelesini açığa çıkarmıştır” görüşünü dile getirdi.YARGI VESAYET ALTINDAToprak, Alaattin Çakıcı’nın tehdidi ve Cumhur İttifakı’nda yaşanan tartışmaları değerlendirdi. Cumhur İttifakı’nın kendi içinde yaşadığı derin güç mücadelesinin açığa çıktığını kaydeden Toprak, “Bir mafya artığına ve tehditlerine 24 saat sonra Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı konumundaki partinin genel başkanı sahip çıkarak söz konusu suç örgütü organizatörünü ‘dava arkadaşım’ diyerek kanatları altına, korumasına aldı. Bu sahiplenme, olası soruşturma açılması durumunda Cumhuriyet savcılarına bir nevi gözdağı ve cezasızlık uyarısı mesajıydı” diye konuştu. Suç duyurusu sonrası gelişmeleri de değerlendiren Toprak, “Savcılığın soruşturma açtığı bilgisi suç duyurusunda bulunanlara değil, iktidar partisinin grup başkanvekiline iletiliyor. Tek başına bu olay bile yargının siyasi vesayet altında olduğunun ve talimat alamadan bir dosya için işlem yapamadığının somut işaretidir” dedi. Toprak, Erdoğan’ın gündeme getirdiği reform seferberliği söyleminin ardından iktidar ortağının bunun aksi yönünde takındığı tutum ve sergilediği sert tavrın “bir mafya artığı üzerinden dile getirilip devreye sokulduğuna” işaret etti. cumhuriyet.com.tr

Mahkeme: Belediye, işe iade kararına karşıkasti hareket etti

Mahkeme: Belediye, işe iade kararına karşı kasti hareket etti figure > Edirne’nin Keşan Belediyesi’nde kameraman kadrosunda sözleşmeli memur olarak çalışan ve iş akti feshedilen Özgür Er’in başlattığı hukuk süreci belediyenin adaleti engellemesini ve mahkemenin çelişkisini ortaya koydu. Özgür Er’in sözleşmesi 13 Mayıs 2019 tarihinde feshedilince avukatı yürütmenin durdurulması talebiyle Edirne İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, Er’in görevine başlamasına karar verdi. Ancak Keşan Belediyesi, kameraman kadrosunu kapattıkları gerekçesiyle Er’i işe başlatmadı. Er’in avukatı bir kez daha Edirne İdare Mahkemesi’nde belediyenin mahkeme kararını uygulaması için ve müvekkilinin yoksun kaldığı özlük ve maddi haklarının ödenmesi için dava açtı. Dosyayı bir kez daha inceleyen Edirne İdare Mahkemesi heyeti Er’in, tazminat talebini oybirliğiyle kabul etti. Ancak mahkeme heyeti Özgür Er’in göreve iadesi yönündeki talebi bu kez reddetti. Heyetin bu kararına ise üye hâkimlerden biri muhalefet şerhi koydu. Üye hâkim, Keşan Belediyesi kameraman kadrosunun idari bir kararla kapatıldığını, bu nedenle davacı Özgür Er’in işe başlaması için imkânsız bir durum olmadığını vurguladı.HUKUKA GÜVEN SARSILDIMahkeme heyetinin tazminat kararını gerekçelendirdiği ifadeler ise dikkat çekerken Keşan Belediyesi’nin, Özgür Er’in işe iadesi yönünde verdiği kararı engellemek için hareket ettiği belirtildi. Kararda, “Keşan Belediyesi’nin kadro iptali sonrasında olmayan bir kadroda davacıya görev yaptırılamayacağı açık ise de mahkeme kararının icaplarına uygun şekilde işlem tahsis edilmesini engelleyerek davacının mahkeme kararına duyduğu inanç ile göreve iade edileceğine ilişkin duyduğu hukuki güvenin sarsılması ve yaşamış olduğu mesleki belirsizlik karşısında içsel yaşantısında ağır bir zarara neden olduğu, bu nedenle elzem ve ıstırap yaşadığı dikkate alındığında davacıya tazminat ödenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır” denildi. Seyhan Avşar

Çocuklarınınöğretmen olmasınıistemiyorlar, maaşlarıhacizli, baskıaltındalar

Çocuklarının öğretmen olmasını istemiyorlar, maaşları hacizli, baskı altındalar figure > Eğitim-İş, 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesi öğretmenler ile yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Buna göre, öğretmenlerin yüzde 93’ü öğretmenliğin saygın bir meslek olma özelliğini yitirdiğini belirtiyor. Daha fazla para kazanabileceği iş bulması halinde öğretmenliği bırakacağını söyleyen öğretmenlerin oranı da yüzde 43. Büyük bölümü borç içinde olan öğretmenlerin yüzde 86’sı, çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor. Öğretmenlerin yüzde 83’ü yönetici olmak için torpile ihtiyaç olduğuna emin iken yüzde 48’i yöneticiler tarafından öğretmenlere siyasi baskı yapıldığını ifade ediyor. Eğitim-İş Sendikası’nın 5 bin 514 öğretmen ile çevrimiçi görüşmeler yoluyla yapılan araştırmasına göre, öğretmenlerin yüzde 63’ü çocuklarının gıda ihtiyaçlarını, yüzde 73’ü kıyafet ihtiyaçlarını, yüzde 47’si ise eğitim ihtiyaçlarını rahat karşılayamıyor. Öğretmenlerin yüzde 86’sı ise çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor. Daha fazla para kazanabileceği iş bulması halinde öğretmenliği bırakacağını belirten öğretmenlerin oranı ise yüzde 43.MAAŞLARINA İCRA GELİYORAraştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 96’sı son bir yılda yaşanan fiyat artışlarının bütçesini daha fazla etkilediğini; yüzde 61’i ise gelirlerinin yetersizliği nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını ifade ediyor. Çok sayıda öğretmenin de kredi borcu var. Buna göre, öğretmenlerin yüzde 44’ü ev kredisi, yüzde 30’u araç kredisi, yüzde 25’i ise çocuklarının eğitimi için çektiği kredileri ödüyor. Öğretmenlerin yüzde 26’sı ek iş yapıyor; yüzde 29’u esnafa olan borcunu, yüzde 35’i ise şahıslara olan nakit borcunu ödemeye çalışıyor; yüzde 37’si de kredi kartlarının sadece asgari ödemesini yapabiliyor. Öğretmenlerin yüzde 3’ünün maaşında icra var, yüzde 8’inin maaşına en az bir kez icra gelmiş ve yüzde 46’sı annesi, babası ya da arkadaşlarından yardım alarak ancak geçinebiliyor. Her ay borç alan öğretmenlerin oranı ise yüzde 22.KÜLTÜREL HAYAT BİTTİ!Öğretmenlerin yaşadığı geçim sıkıntısı, sosyal ve kültürel hayatlarını da bitirmiş durumda. Yüzde 84’ü son bir yılda tiyatroya, yüze 73’ü ise son bir yılda sinemaya hiç gidememiş; yüze 92’si her gün bir gazete, yüzde 62’si her ay bir kitap bile alamıyor. Siyasi baskı da öğretmenleri etkiliyor. Öğretmenlerin yüzde 46’sı görevden alınma korkusu yaşadığını söylüyor; yüzde 83’ü ise yönetici olmak için mutlaka torpile ihtiyaç olduğuna emin. Öğretmenlerin yüzde 48’i de yöneticiler tarafından öğretmenlere siyasi baskı yapıldığını ifade ediyor. Öğretmenlere göre devlet okullarındaki eğitimin niteliği de gün geçtikçe düşüyor. Öğretmenlerin yüzde 83’ü kalitenin düştüğünü belirtiyor. Öğretmenlerin yüzde 80’i, MEB’i Covid-19 sürecinde başarısız buluyor ve uzaktan eğitimin başarılı olmadığını kaydediyor.EĞİTİM-İŞ BAŞKANI: KARANLIK TABLOAraştırma sonuçlarına ilişkin görüşlerine yer verilen Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, “Geleceğin mimarı olan öğretmenlerimizin nasıl bir çaresizlik çukuruna itildiği görülmekte. Bu yılki araştırmamızda en dikkat çekici veriler, geçim sıkıntısına ilişkin. Öğretmenlerin hepsinin borç batağında olduğu, bu borçlar yüzünden yarısından fazlasının psikolojisinin bozulduğu, kendi çocuklarının ihtiyaçlarını bile giderecek kadar ücret verilmediği bir ortamda eğitim ne kadar sağlıklı olabilir? Dünyada ‘Başöğretmen’ sıfatını taşıyan tek lider Atatürk iken 2020’de onun izindeki eğitim neferlerine reva görülen bu karanlık tablo kabul edilemez. Orhan Yıldırım Öğretmenler hamaset değil adalet istiyor” dedi.ÖĞRETMEN: İŞ BULSAM BIRAKIRIMEğitim Sen tarafından yapılan anketin sonuçlarına göre, öğretmenlerin çoğu daha iyi bir iş teklifi aldıklarında mesleklerini bırakmayı düşünüyor.4 bin 565 öğretmenin katılımıyla yapılan “Öğretmenlerin Ekonomik ve Mesleki Sorunlarına Bakış Anketi”nin sonuçlarından bazıları şöyle:- Ankete katılan öğretmenlerin yaklaşık yüzde 60’ı “Aldığınız maaşın yaptığınız işin karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna “Hiç karşılamıyor” yanıtı verdi. Bu soruya “Kısmen karşılıyor” yanıtı verenlerin oranı ise yüzde 38. - “Ekonomik koşulları daha iyi olan bir iş teklifi alsanız, öğretmenlik mesleğini bırakmayı düşünür müydünüz” sorusunu öğretmenlerin yüzde 70’i “Evet’’ diye yanıtladı. - Öğretmenlerin yüzde 56’sı “İşyerinizde kendilerini değerli hissetmiyor.” - Öğretmenlerin yüzde 70’i “İşyerinde kendilerini güvende hissetmiyor.’’ - Katılımcıların yüzde 70’ten fazlası okulların hijyen ve temizlik açısından gerekli koşullara sahip olmadığını belirtti. - “Pandemi koşullarında okullarda ‘maske, mesafe, temizlik’ şartlarının hayata geçirildiğini düşünüyor musunuz” sorusuna katılımcıların yaklaşık yüzde 69’u “hayır” yanıtı verdi. - Katılımcıların yüzde 94.5’i “Millli Eğitim Bakanlığı’nın sorunları çözmek için ürettiği politikaların gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna “hayır” dedi. - Katılımcıların yüzde 88’i “Bir eğitimci olarak MEB ile çeşitli vakıf ve derneklerin yürüttüğü protokolleri doğru buluyor musunuz” sorusu üzerine bunu doğru bulmadığını belirtti. cumhuriyet.com.tr

Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) olanlar için riskli dönem başladı

Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) olanlar için riskli dönem başladı figure > Dr. Bektaş: "Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı olanlar özellikle kış aylarında çok daha dikkatli olmalı" dedi. Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF), tekrarlayan yüksek ateş ile karın, akciğer ve eklemlerdeki ağrılarla kendini belli eden kalıtsal bir hastalık. Genetik nedenlerle vücudun kendi kendine tetiklediği iltihaplı ataklarla seyreden hastalığın kesin tedavisi yok ve şikâyetler hayat boyu sürebiliyor. Ülkemizde en sık görülen genetik hastalıklar arasında başı çeken hastalık, tekrarlayan ateş, tekrarlayan karın ağrısı, eklem problemleri, göğüs ağrısı, özellikle dizlerinin altında ve ayaklarda kırmızı bir döküntü, testis torbasında şişme ve hassasiyet, takipler sırasında kanda iltihap oranlarının artması gibi belirtilerle kendini gösteriyor. İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Atilla Bektaş, Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) hastalığı olanların özellikle kış aylarında çok daha dikkatli olmaları gerektiğine dikkat çekti. Dr. Bektaş, gazetemize yaptığı değerlendirmede hastalardaki tekrarlayan atakların zaman içinde vücutta “amiloid” denilen bir maddenin böbreklerde birikmesine neden olduğunu ve kronik böbrek yetmezliğine yol açabildiğini anımsatarak “Ataklar arasında tamamen sağlıklı olan hastalar çoğu kez tedavi ve korunmayı ihmal edebilmektedirler. FMF, tedavi edilmezse, 10 hastanın 6 ila 8’inde amiloid maddesinin böbrek ve diğer organlarda biriktiği ve amiloidoz geliştiği unutulmamalıdır” dedi.SIK ATAK OLABİLİRTedavide kullanılan bir ilacın ateş ve ağrı ataklarını çok büyük oranda kontrol altına aldığını ve böbrek tutulumunu önlediğini kaydeden Bektaş, özetle şunları kaydetti: “Kalıtsal ancak bulaşıcı olmayan bu hastalık ülkemizde de önemli bir sağlık sorunudur. Şu an için hastalıkta en etkili ilaç olan kolşisine rağmen ataklar bazı nedenlere bağlı olarak tetiklenebilmektedir. Bunlardan en önemlisi stres, yorgunluk, âdet dönemleri, soğuk, enfeksiyonlar ve beslenmedir. Kasım ayının gelmesi ile havalar soğumakta ve özellikle solunum enfeksiyonları daha sık izlenmektedir. Bu dönemde bedenen ve ruhen stres altında olanların sık atak geliştirebileceklerinden daha dikkatli olmaları gereklidir. FMF, Covid-19’a yakalanma riskini arttırmamaktadır. Ancak hastalığın seyrinin kontrolünde bazı yenilikler olmuştur. Beslenmede düşük tuzlu veya az yağlı diyet FMF’de fayda sağlayabilir. Yine diyette balık, yoğurt, yumurta sarısı gibi D vitaminiden zengin beslenme ve haftada en az üç gün 15-20 dk güneşte kalma önemlidir. Ataklar sırasında karna sıcak uygulaması faydasızdır, ancak bu dönemde hastalar ağrı kesici ve istirahatten fayda görülür. İlaç dozları bu dönemde doktor kontrolünde arttırabilirler. Kolşisin güvenilir yan etkisi az olan bir ilaçtır, ancak yüksek dozda kolşisin kullanımı B12 emilimine etki edebileceğinden bu vitamin açısından takip gerektirir. İlacın kullanımı kesinlikle Covid-19 riskini artırmaz. Son olarak bu hastalar atakları esnasında apandisit olurlarsa anlaşılamayacağından; ileride problem yaşamak için apandistlerini her ihtimale karşı aldırmalılardır.”PANDEMİ SÜRECİNDE KASLARINIZI KORUMANIN 5 YOLUCovid - 19 pandemisinde uzun süre evde kalmak ve eskisine oranla çok daha az hareket etmek zorunda olmak bizi sosyal yönden olduğu kadar fiziksel açıdan da zorlamaya başladı. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Selda Özçırpıcı, kas kaybının önüne geçilmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı.- KORUNMA: Tedavide en önemli faktör olarak hastalık gelişmeden önlem almak. Özellikle yaşlılarda, hareketsiz olan çocuk ve yetişkinlerde, kronik hastalıkları bulunanlarda kas kaybının önüne geçilmesi için hareket, onların günlük yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmalı. - PROTEİNDEN ZENGİN BESLENME: Sağlıklı kaslar için protein ve albümin düzeyine dikkat etmek gerekiyor. Bu nedenle günlük protein alımı yaşlı hastalarda kilogram başına ortalama 1.2 - 1.3 gr düzeyinde olmalı. - YETERLİ D VİTAMİNİ: Eksikliği kas güçsüzlüğü ve kas kaybına neden olduğundan kandaki D vitamini düzeyinin yeterli düzeyde olması önemli. Bu nedenle D vitamini düşük olan hastaların tedavisinin düzenlenmesi gerekiyor. - EGZERSİZ: Aerobik egzersizler olarak bilinen (yürüme, koşma, yüzme vs.) yanında kas gücünü artırıcı dirençli egzersizler de mutlaka yapılmalı. - GÜN İÇİNDE UZUN SÜRELİ HAREKETSİZLİKTEN KAÇINMA: Özellikle ileri yaşta olanların egzersize yaşamlarında yer açmaları büyük önem taşırken her yarım saatte bir kalkıp ev içinde dolaşmaları, solunum egzersizi yapmaları kas kaybını önlemede onlara yardımcı olur. Sibel Bahçetepe

Mevzuat değişikliği isteyen AkdenizÜniversitesi RektörüProf.Özkan: "Sağlık turizmiyle gelir katlanır"

Mevzuat değişikliği isteyen Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Özkan: "Sağlık turizmiyle gelir katlanır" figure > Saç ekimi, diş tedavisi, estetik gibi bazı sağlık işlemlerinin sahte doktorlarca merdiven altında kayıtsız ve kaçak olarak yapıldığını öne süren Rektör Prof. Dr. Özkan, ekonomik olarak kaybın çok büyük olduğunu vurguladı. Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof.Dr. Özlenen Özkan, mevzuat değişikliği yapılırsa sağlık turizmi sayesinde dört mevsim ziyaretçi ve yüksek gelir sağlanacağını söyledi. Saç ekimi, diş tedavisi ve estetik gibi bazı sağlık işlemlerinin sahte doktorlarca merdiven altı tabir edilen yöntemlerle kaçak ve kayıtsız yapıldığını dile getiren Rektör Prof. Özkan, bunun ülke için hem imaj hem de ekonomik olarak büyük kayıp olduğunu kaydetti. Singapur örneğini veren Prof. Özkan, “Vatandaşlarımıza uygulanan ücret ile yabancıya uygulanacak tarife değişik olmalı. Biz sağlık alanında özellikle onkolojik cerrahide ve organ naklinde Avrupa’dan da Ortadoğu’dan da çok çok başarılıyız. Mevzuatta düzenleme yapılırsa ülkemiz sağlık turizminden iyi gelir elde edebilir” dedi.SAHTE DOKTORLARA DİKKATProf. Özkan şöyle devam etti: “Sağlık konusundaki uzmanlarımızın kalitesi Avrupa’da da Ortadoğu’da biliniyor. Çok başarılıyız ve bu güveni doktorlarımız kanıtlamış durumdalar. Bundan faydalanılmalı. Sadece birkaç mevzuat değişikliği yeterli. Tedavi için gelecek insanların 3-5 gün değil uzun süre ülkemizde kalacakları dikkate alınmalı. Bazı sağlık işlemlerinin, saç ekimi, diş tedavisi, estetik vs. gibi ne yazık ki merdiven altında yapıldığını duyuyoruz. Hatta doktor bile olmayanlar yapıyor; bu konularda doktormuş gibi davranıp güya tedavi uyguluyorlar. Bu sahte doktorlar özellikle yabancılara yönelik çalışıyor. Çeşitli komplikasyonlar ve ölüm olayları olabiliyor. Ülkemizin imajı kadar ekonomik kaybı da çok büyük oluyor ne yazık ki. İnanın Avrupa ülkelerinden de İran, Irak, Türki Cumhuriyetlerden de çok sayına insan tedavi için Türkiye’ye Antalya’ya gelecektir.” Bülent Ecevit

Doğu -İslam uygarlığıhangi koşullarda ortayaçıktı?

Doğu - İslam uygarlığı hangi koşullarda ortaya çıktı? figure > İlk yıllarda İslam ilahiyatçıları arasında başlayan kelam tartışması ve bu tartışmaların derinleşerek daha geniş bir alana yayılması, kelamcıların yanı sıra felsefecilerin de ortaya çıkmasına yol açmıştı. “Gördün mü o, dini yalan sayanı?İşte odur yetimi itip kakan; yoksulu doyurmayı özendirmez o!Lanet olsun o namaz kılanlara; dua edenlere ki namazlarında/dualarında gaflet içindedirler!Riyaya (ikiyüzlülüğe) sapandır onlar, gösteriş yaparlar.Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına (zekâta, iyiliğe ve yardıma) engel olurlar!” (Maun Suresi 107/1-7)“Yarın bilecek o zulmedenler nasıl bir inkılapla yuvarlanıp gideceklerini!” (Şuara Suresi, 26/227)6. yüzyılın başlarında Arap Yarımadası, birbiriyle sürekli savaş halinde olan iki büyük imparatorluğun, Bizans ve Fars İmparatorluğu’nun, rekabet alanıydı. Yarımadanın iç kısımları çöllerle kaplıydı ve bu bölgelerde esas olarak, günübirlik vaha kenarlarında konaklayan ve büyük gelişmelerden uzak olan bedeviler yaşıyorlardı. Dağların arasına ve eteklerine kurulmuş kentlerde yerleşik olan Arapları da ikiye ayırabiliriz. Medine gibi daha çok tarım arazisine sahip yerlerde insanlar tarımla, zanaat (kuyumculuk, marangozluk, duvarcılık) ve hayvancılıkla uğraşırlardı. “Kuyuları tuzlu; arazisi ekime elverişsiz, dağlarında tek tük bodur ağaçlar olan, ovalarında hararetten kavrulmuş otlardan, kızgın kaya ve taşlardan başka bir şey bulunmayan” Mekke’de ise insanlar, geçimlerini Taif ve Yemen’den getirdikleri ürünleri satarak sağlarlardı. Çin ve Hindistan’dan getirtilerek Arabistan’ın güney sahillerine boşaltılan ve sonra her biri 400 kg yük taşırken 17 gün boyunca susuz kalabilen ve günde 90 km’ye kadar yol kat edebilen yüze yakın deveden oluşan kervanlarla Batı’ya (Suriye ve Akdeniz ticareti üzerinden) aktarılan baharatlar, buhurlar, kıymetli taşlar, süs eşyaları ve çeşitli tüketim ürünleri, Mekke üzerinden taşınıyordu. Kervanların güvenlik ekibi, izcisi, tercümanı, tedarikçisi, hayvan bakıcısı Mekke gibi kentlerden temin edilirdi. Mekke, o dönemde hem pazar ve ticaret kenti hem de 2000 yıldır Kâbe’ye ev sahipliği yapan dini bir merkezdi. Kâbe’nin güvenliğinden ve bakımından sorumlu 11 aşiret (Kureyş aşireti de buna dahildi), hem kentin sıkı örgütlenmiş yönetimini oluşturur hem de bütün ticareti kontrol ederdi. Hz. Muhammed de 571 yılında Kureyş aşiretinin bir mensubu olarak doğmuştu.ARABİSTAN’IN TOPLUMSAL YAPISIHz. Muhammed doğduğunda Arabistan, bütünlüklü bir devlet örgütlenmesine sahip değildi. Arabistan’da Mekke gibi nispeten sıkı örgütlenmiş bir kent yönetimine sahip kentler olduğu gibi, aşiretler arasında sürekli çatışmalara sahne olan Medine gibi verimli arazilere sahip kentler de vardır. Bölgede kölelik ve cariyelik olmakla birlikte, Arabistan’da pek yaygın değildi. Çünkü henüz onların değerlendirilebileceği yoğun bir üretim faaliyeti yoktu. Ancak sulama kanallarının inşası ve tarımsal üretimin artmasıyla birlikte kölelik, 9. yüzyıldan itibaren bölgede önemli bir üretim aracı haline gelecekti. Aşiretler toplumun temel iskeletini belirlerdi. Görüşülerek çözülebilecek ufak sorunlar bile yıllarca süren büyük kan davalarının ateşleyici etkenleri olabiliyordu. Ancak bütün bu küçük çaplı savaşların kökeninde ticaret yollarının denetimini ele geçirme, pazar kurulan yerlerde söz sahibi olma veya yerleşik olan ve esas olarak tarımla uğraşan Arapların her yıl ödemek durumunda kaldıkları haraca el koyma çabaları yatmaktaydı. Bu kavgaları çoğu zaman kervanlara yapılan baskınlar izlerdi ki bu durumda sadece mallara el konmaz, fidye karşılığı serbest bırakılmak üzere insanlar da esir alınırdı. Esir alınanlar köleleştirilmezdi fakat görüşme yoluyla veya fidye karşılığında serbest bırakılırlardı. Aşiretleri güçlü kılan en önemli özellikleri mensuplarına koşulsuz dayanışma sunmasıdır. Esir düşen her aşiret mensubu, fidye karşılığında serbest bırakılacağını bilirdi. Bu genel bir kural olarak uygulanırdı.AŞİRET HİMAYESİArabistan’da yaşayan pagan Araplar, Yahudiler ve çok sayıda Hıristiyan, din ve köken tanımaksızın aşiret yapısında örgütlüydü. İstisnasız her Arap erkeği, bir aşirete mensup olurdu. Herhangi bir nedenle kendi aşiretinden uzak düşmüş olanlar da mutlaka güçlü bir aşirete başvurarak himaye arardı. Her aşiretin bir yöneticisi ve ona her konuda yardımcı olan bir yönetim kadrosu bulunurdu. Aşiretler kendi içinde sınıflara bölünmüştü fakat genel anlamda mülkiyet, şahıslara değil ailelere aitti. Mal ve mülkün bölünmesi, istisnai durumlarda söz konusu olurdu. Her büyük ailenin yöneticisi olan baba öldüğünde en büyük oğul onun yerini alırdı. Kadınlar, genel anlamda her açıdan ikinci sınıf muamelesi görürdü. Onların genel anlamda hukuki bir şahsiyeti, mülkiyet vb. hakkı yoktu fakat geleneksel ahlaki ilkeler çerçevesinde yaşlı kadınlar saygı görürlerdi.YENİ ARİSTOKRAT SINIF YARATMAKİşte söz konusu koşulları değerlendiren Hz. Muhammed kısa bir süre içinde etkin olmuş ve bölgenin temel ihtiyacı olan devletleşme ihtiyacına yanıt vermiştir. Diğer peygamberlerde olduğu gibi Hz. Muhammed de kendi içinde bütünlüklü bir toplumsal doktrine sahip değildir. İlk ortaya çıktığı andan itibaren toplumsal programı tepkisel ve vicdani duygulara hitap eden reformcu taleplerle sınırlıydı. Bütün İslam tarihçilerini ve bilimcilerini meşgul eden en önemli soru, Hz. Muhammed’in hangi sınıflara dayandığı sorusudur. İslamın ekonomik ve siyasi programını inceleyince, Hz. Muhammed’in köklü bir devrim veya bir mülkiyet devrimi amaçladığı görülür. Ancak o siyasal (o dönemde siyaset inanç üzerinden yapılırdı) baskı, sömürü ve eşitsizliği hedef alarak köleleri, kadınları; yoksul ve zanaatkârların yanı sıra küçük tüccarları yanına çekmeyi başarmıştır.BÖLÜNME VE ÇATIŞMAHz. Muhammed, Mekke’nin fethinden sonraki süreçte, Müslümanlığı kabul eden Mekkeli aristokrat kesimle uzlaşmıştır fakat bu arada zengin Yahudi kabilelerinin verimli topraklarını ve mülklerini ellerinden zorla almış; bunları, en yakınından başlayarak davaya büyük emek vermiş ve dışlanmışlıktan dolayı önemli ölçüde yoksullaşmış Müslümanlara dağıtmıştır. Bu açıdan bakınca Arabistan’da yeni bir aristokrat sınıf yaratmak için bir mülkiyet değişiminden bahsetmek mümkündür. 632 yılında, Hz. Muhammed’in ölümünün ardından başlayan halifelik tartışması, kökeninde maddi ve manevi (ideolojik ve siyasi) nedenlerin bulunduğu ve asırlar boyu sürecek bölünme ve çatışmalara yol açmıştır. İslamın zaferinin kesinleşmesinden sonra (632’den sonraki süreç) doğan yeni kuşaklar, Müslümanlar arasında cereyan eden acımasız bir iç savaşın belirlediği kültürel iklimde yetişmişlerdi. Dolayısıyla bu kuşağın bilincini iç savaş ikliminde yeşeren düşünce akımları belirlemişti. Müslüman cemaatin birlik anlayışı, baştan itibaren ağır bir yara almıştı. Yeni kuşaklar, örnek alacakları bir önder ve halife göremiyorlardı. Sadece zalimlikleriyle öne çıkan vali ve komutanlar tanımış; İslamın barış, kardeşlik ve adalet ideallerine uymayan pratiklerle karşılaşmışlardı. Hem kendi içinde parçalı hem de fiziken bastırılmış olsa da Şii ve Harici hareketler, halk nezdindeki manevi otoritelerini korumaktaydılar. Bu yüzden birçok düşünür ve aydınlanmış insan bu akımlara yakın durmuş; mevcut yöneticileri ise İslamın fetih döneminden kalan muazzam serveti har vurup harman savuran çıkarcı politikacılar olarak görmüşlerdir. Müslüman kadroların hem kendi aralarında hem de diğer inançlara mensup insanlarla yürüttükleri tartışmalar, günden güne geniş kesimleri etkisi altına almakta ve yeni fikir akımlarının doğmasına yol açmaktaydı.HENÜZ ÇOK ACEMİLERDİHz. Muhammed’in ölümünün ardından Müslümanlar arasında başlayan iktidar kavgası ve bu kavgaya eşlik eden siyasi ve ideolojik tartışmalar; kendi içinde yöntemleri, kavramları, ritüel ve argümanları henüz tam olarak netleşmemiş İslam dinini bir varlık yokluk sorunuyla karşı karşıya bırakmıştı. Hangi ayetin nasıl anlaşılması gerektiği, hangi yorumun ne zaman geçerli olacağı, hangi siyasi olayda nasıl tavır alınacağı konusunda Arap toplumu henüz çok deneyimsizdi. Savaş konusunda Araplar, diğer kavimlere nazaran açık ara öndeydiler fakat ilahiyat, bilimsel düşünüş ve felsefe konusunda henüz çok acemilerdi. Fetih sürecinde farklı dinden insanların Müslümanlığa ikna edilmesi, diğer dinlere mensup ilahiyatçılarla tartışma, Müslümanların kendi içlerinde çıkan siyasi-ideolojik konuların netleştirilmesi sorunu, İslam ilahiyatının oluşturulmasını zorunlu kılıyordu. İlahi (vahiy) olanın mantık ve akıl yoluyla açıklanma çabası, reel dünyanın ebediliği ve anlamının sorgulanması, İslam devletinde (aydınlar içinde) hem bilimin hem de felsefenin toplumsal temelini yaratmıştı. Arayış ve sorgulama, sadece özgür düşünceyi teşvik etmiyor, yani dikkatleri insan aklına yöneltmiyor aynı zamanda özgür düşüncenin gelişme koşullarını da adım adım yaratıyordu. İlk yıllarda İslam ilahiyatçıları arasında başlayan kelam tartışması ve bu tartışmaların derinleşerek daha geniş bir alana yayılması, kelamcıların yanı sıra felsefecilerin de ortaya çıkmasına yol açmıştı. Fakat bu gelişme, sanıldığı gibi sadece Yunanca veya Fars dilinde yazılan eserlerin Arapçaya çevrilmesiyle (felsefi ve bilimsel) değil, aksine İslam dininden ve Arap toplumunun siyasikültürel sorunlarından kaynaklanan ideolojik tartışmalarla başlamıştır. Kelam ve felsefi tartışmaların başlamasının esas karakterini ise Arap-Müslüman düşünürlerin mevcut toplumsal koşulları eleştirmeleri ve Sünni İslam’ın yorumundan kaynaklanan Ortodoks öğretinin baskıcı karakterine itirazları belirlemiştir. Bir yüzyıl sonra görüleceği gibi bu süreç, zorunlu olarak atomun varlığı gibi en spesifik konuların bile tartışıldığı özgün Arap-İslam ilahiyatının ve felsefesinin doğmasına yol açacaktır. Sadık Usta

İmamlardan‘İşimize karışmayın’isyanı

İmamlardan ‘İşimize karışmayın’ isyanı figure > Cami yaptırma dernekleri imamlara “amir” gibi davranmaya başladı. Yetkili sendika olan Memur-Sen’e bağlı DiyanetSen, yasal mevzuata hüküm konularak derneklerin imamların görevine müdahale etmesinin engellenmesini istedi. Türkiye’de cami yaptırmak için kurulmuş çok sayıda dernek bulunuyor. Ancak bu dernekler daha sonrasında imamların işlerine de karışmaya başladı. Hizmet kolunda yetkili sendika olan Diyanet-Sen konuyu istişare kurulunda ele aldı. “Cami dernekleri imamların görevine müdahale edemez” diyen sendika, üyelerinin bazı cami yaptırma derneklerinin cami görevlileri üzerinde uyguladıkları mobbingden son derece rahatsız olduklarını bildirdi. Sendika, yasal mevzuata “Dernek, imamın görevine müdahale edemez” şeklinde yaptırım konulmasını istedi. Diyanet-Sen, “Camilerin hizmete açılması safhasına kadar büyük gayret ve özveride bulunan dernekler, camiler hizmete açıldıktan sonra caminin işleyişine karışmamalı, sadece bakım ve onarım işleriyle ilgilenmelidir” talebinde bulundu. Mustafa Çakır




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter