News - Haberler
Meghan Markle ve Prens Harry'ninçok konuşulan röportajıyayımlandı
Meghan Markle ve Prens Harry'nin çok konuşulan röportajı yayımlandı İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in torunu Sussex Dükü Prens Harry ve eşi Meghan Markle, Amerikalı ünlü sunucu Oprah Winfrey'in CBS televizyonunda yayımlanan şovuna konuk oldu. Siyahi bir anne ve beyaz bir babanın kızı olan Markle, programda yaptığı açıklamada, oğluna hamilelik süreci hakkında, "Ben hamileyken, bebeğimin prens ya da prenses olmasını istemediler. Bebeğime güvenlik tanınmayacağını söylediler." diye konuştu. Siyahi bir anne ve beyaz bir babanın kızı olan Markle, programda yaptığı açıklamada, oğluna hamilelik süreci hakkında, "Ben hamileyken, bebeğimin prens ya da prenses olmasını istemediler. Bebeğime güvenlik tanınmayacağını söylediler. Oğlum doğduğunda ten renginin ne kadar koyu olacağına dair konuşmalar oluyordu ve bundan endişeleniyorlardı." diye konuştuMarkle, bu soruları kimin gündeme getirdiğini açıklamazken, kendisinin de susturulduğunu belirtti."ARTIK YAŞAMAK İSTEMİYORDUM"Markle, düğünden önce Cambridge Düşesi Kate'i ağlattığına dair gazetelerde çıkan haberleri de yalanlayarak, "Aslında bunun tam tersi oldu. Düğünden birkaç gün önce Kate bir şeye üzülmüştü ve beni ağlattı." açıklamasında bulundu.Kraliyet ailesi içinde çok mutsuz olduğunu ve intiharı düşündüğünü vurgulayan Markle, "Artık yaşamak istemiyordum." ifadesini kullandı.PRENS CHARLES, HARRY'NİN TELEFONLARINI AÇMIYORMUŞPrens Harry ise kraliyet ailesindeki görevlerinden ayrılmasında aile içindeki "anlayışsızlığın" etkili olduğunu belirtti ve annesi Prenses Diana'nın 1997'deki ölümünü anımsatarak, tarihin tekerrür etmesinden korktuğunu dile getirdi.Babası Prens Charles'ın kendisinin telefonunu açmadığını ifade eden Harry, "Babaannem Kraliçe Elizabeth ile bugüne kadar 3 kez telefonda konuştuk, babamla da 2 kez konuştuk ancak sonra telefonlarıma cevap vermemeye başladı." diye konuştu.ÇİFTİN İKİNCİ BEBEĞİ KIZ OLACAKHarry, ikinci çocuklarının cinsiyetini de ilk kez duyurarak, "İlk bebeğimiz erkekti, şimdi de bir kızımız olacak." açıklamasında bulundu.Çift, geçen ay ikinci çocuklarını bekledikleri haberini kamuoyuyla paylaşmıştı. AAElektronik kelepçe kadına karşışiddetle mücadelede etkin birşekilde kullanılıyor mu?
Elektronik kelepçe kadına karşı şiddetle mücadelede etkin bir şekilde kullanılıyor mu? 8 Mart 2015'te üç bakanlık kadına karşı şiddetle mücadele için elektronik kelepçe uygulamasının devreye gireceğini duyurmuştu. Ancak avukatlar o günden bugüne kadına karşı şiddet davalarında kullanılan elektronik kelepçe sayısının yetersiz kaldığını söylüyor. Aynı zamanda kadına karşı şiddet failleri yerine Boğaziçi Üniversitesi protestolarına katılan öğrencilere elektronik kelepçenin takılmasına da tepkililer. Getty Images2017 yılında elektronik kelepçeyle ev hapsine mahkum edilmiş bir kişiBundan altı yıl önce 8 Mart'ta üç bakanlık bir araya gelerek kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek için elektronik kelepçe uygulamasının devreye girmesi adına bir protokol imzaladı.Şiddet faili ya da şüphelisi olan erkeklere yönelik uzaklaştırma kararı alan kadınların korunması için devreye girmesi planlanan elektronik kelepçe, bazı şehirlerde başlayan pilot bir uygulama oldu.İçişleri Bakanlığı'nın ocak ayında yaptığı açıklamaya göre elektronik kelepçe bugüne kadar 201 vakada kullanıldı.Ancak avukatlara ve kadın hakları aktivistlerine göre bu sayı yeterli değil.Avukat Selin Nakıpoğlu, "Günde en az üç kadının erkek şiddeti sonucu hayatının çalındığını düşünürsek elbette bu rakam çok düşük" diyor.Nakıpoğlu, "Şiddet failleri hakkında uzaklaştırma kararı alan kadınlar, uzaklaştırma kararlarını ihlal eden erkekler tarafından öldürülüyor. Kolluk güçleri ancak kadınlar öldükten sonra geliyor; elektronik kelepçe kadınları hayatta tutmak için kullanılmıyor" sözlerini de ekliyor.Diğer yandan Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan rektörü protesto amacıyla düzenlenen eylemlere katılan onlarca kişiye elektronik kelepçe takılması kararı alındı.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri Genel Sekreteri Fidan Ataselim, kadına yönelik şiddetle ilgili ivedi kararlar alınmasını savundukları bir dönemde "Boğaziçi Üniversitesi'nde demokratik itirazlarını dile getirenlerin bir gecede yakalanmasının" bir çelişki olduğunu öne sürüyor.Ataselim, "Kadın katillerine, şüpheli kadın ölümlerinde olası faillere, tecavüzcülere hemencecik takılmayan o kelepçe, gençlere ve bir üniversiteye vuruldu" saptamasını da ekliyor.Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada elektronik kelepçenin kadına şiddetle mücadele etmek için yaygınlaştırılmaya başlandığını vurgulayarak, "Elektronik kelepçe uygulamasını 81 ilde yüksek riskli vakalarda kullanarak şiddet mağdurlarını etkin şekilde korumaya devam edeceğiz" dedi.Yerli elektronik kelepçe de üretilecekAdalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında imzalanan protokolle 8 Mart 2015'te elektronik kelepçe uygulamasına dair bir karar alındı.Bu karar, 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" kapsamındaydı.Aynı zamanda İçişleri Bakanlığı'nın bin kapasiteli Elektronik Kelepçe İzleme Merkezi'ni bu yılın ocak ayında devreye sokacağı belirtildi.Diğer yandan İsrail'den ithal edilen elektronik kelepçeler yerine yerli üretimin hayata geçirileceği geçen yıl Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank tarafından açıklandı.Üretilen yerli kelepçelerin test amaçlı Eylül 2020'de Adalet Bakanlığı'na teslim edileceği aktarılmıştı.'PERSONELİN VE KELEPÇENİN YETERSİZ OLDUĞU SÖYLENİYOR'Ancak avukatlar, kadına karşı şiddet davalarında hakimlerin elektronik kelepçe kararını çok nadir verdiğini vurguluyor.Karar alınsa dahi personel ya da kelepçe eksikliğinden uygulamaya geçilmediği belirtiliyor.Avukat Yelda Koçak, "Potansiyel şiddet faillerini durdurmak amacıyla uygulanması yönünde talep etsek de bir türlü elektronik kelepçeyi taktıramıyorduk. 'Yeterli personel yok, yeterli kelepçe yok' yanıtı verildi hep" diyor.Bu yüzden avukatlar, Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine katıldıkları için ev hapsi verilen öğrencilere elektronik kelepçe takılması kararının çelişkili olduğunu dile getiriyor.Avukat Koçak, "Devletin elinde bu kadar kelepçe var madem, madem ki 24 saat içinde takabilecek personeliniz var, neden kadınların hayatı için istihdam edilmiyor bu personel ve kadınlar için kullanılmıyor bu kelepçeler, diye soruyoruz" açıklamasında bulunuyor.EPABoğaziçi Üniversitesi eylemlerine katıldığı gerekçesiyle ev hapsine mahkum edilen Melis Akyürek"SADECE KADINA KARŞI FİİLLERE ÖZGÜ BİR SİSTEM OLARAK KURGULANMADI"Konuyla ilgili BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, elektronik kelepçenin 2020 sonuna kadar 15 pilot ilde uygulandığını aktardı.Bu sistemin özellikle yüksek riskli vakalarda şiddet mağdurlarının can güvenliğinin sağlanmasında son derece etkili olduğunu vurgulayan Bakanlık, bunun üzerine ülke geneline yaygınlaştırılması çalışmalarının İçişleri Bakanlığı ile işbirliğinde tamamlandığını ifade etti:"Yeni sistem, kadına yönelik şiddetle mücadeledeki kararlılığımız ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması çerçevesinde atılmış önemli bir adımdır."Elektronik kelepçelerin diğer suçlarla ilişkili davalarda kullanılmasıyla ilgili eleştirilere yanıt olarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, "Sadece kadına karşı fiillere özgü bir sistem olarak zaten kurgulanmış veya bu şekilde duyurulmuş değil" açıklamasında bulundu.İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ise konuyla ilgili sorularımıza yanıt vermedi.https://www.youtube.com/watch?v=fPHgsXyYBis"UZAKLAŞTIRMA KARARI CEBİNDE OLAN YÜZLERCE KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR"Avukatlar, şiddet faillerinin ev hapsine alınmadan da elektronik kelepçe ile kadınların korunmasının mümkün olduğu görüşünde.Avukat Yelda Koçak, modemin kadınlara verilmesi takdirinde potansiyel failin yaklaşmasıyla sinyal göndermesinin sağlanabileceğini aktarıyor:"Polis, yaklaştığı sinyalini alır almaz olay yerine müdahale ettiğinde kadınlar hayatta kalır, ki biliyoruz, uzaklaştırma kararı cebinde olan onlarca, yüzlerce kadın öldürülüyor. Ve kadınlar defalarca başvuru yapıyorlar. Bunun en uç örneği Eskişehir'de Ayşe Tuba Arslan'dır."Eskişehir'de yaşayan Ayşe Tuba Arslan, 2019 yılında hakkında 23 defa suç duyurusunda bulunduğu eski eşi tarafından öldürüldü.Arslan'ın son dilekçesinde eski eşiyle ilgili, "Yalçın Özalpay isimli şahısla ilgili başvurmadığım hukuki işlem kalmadı. Bu şahıstan ölüm tehdidi alıyorum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz?" dediği ortaya çıkmıştı.Ölümünden sonra Ayşe Tuba Arslan'ın Eskişehir'de savcılık ve emniyete iki yıl içinde Özalpay hakkında hakaret, tehdit ve basit yaralama iddialarıyla 23 kez suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı.Adalet Bakanı Abdülhamit Gül konuyla ilgili, "Adalet, kapısına gelenin feryadına sessiz kalamaz. Bu konuda yargısal olarak en ufak bir aksaklık yaşandıysa HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) gerekli müeyyideyi uygulayacaktır" demişti.Ancak emniyet birimleri hakkında yapılan soruşturmada 'İhmal yok' sonucu çıktı.Hakimler ve Savcılar Kurulu da fail Yalçın Özalpay hakkında ev hapsi uygulamayan hakim hakkında 'Kovuşturmaya yer yok' kararı verdi, dosyayı kapattı.Yalçın Özalpay ise ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı."CAYDIRICI ETKİSİNİ GÖZLEMLEDİK"Elektronik kelepçe, kadına karşı şiddetle mücadelede tek çare olmasa da işe yarayan pratik bir çözüm olarak görülüyor.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan Fidan Ataselim, elektronik kelepçe kararının alındığı vakalarla ilgili şu gözlemini paylaştı:"Birkaç ay boyunca caydırıcı etkisinin olduğunu gözlemledik, erkeklerin çekinmelerini sağladı. Hayatına devam edebilen kadınlar oldu."Getty ImagesElektronik kelepçelerle belirli bir mesafe uzaklaşan ya da yakınlaşan fail tespit edilebiliyor'HAKLARIN TARTIŞILMASI ŞİDDETİ ARTIRIYOR'Avukatlar ve kadın hakları aktivistleri, kadınların korunması için 6284 sayılı kanunun ve İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması gerektiğini vurguluyor.Şiddete uğrayan ya da baskı altında olan kadınlara gizli bir sığınma imkanının tanınması, doğrudan bir şiddet hattının, cinsel şiddet merkezleri ve tecavüz kriz merkezlerinin kurulması da dile getirilen talepler arasında.Avukat Selin Nakıpoğlu, "İstanbul Sözleşmesi ile taraf devletlere erkek şiddeti ile mücadele için yüklenen ödevlerden, önleme ve koruma ödevi ihmal edilmektedir" vurgusunu yapıyor.Avukat Yelda Koçak da İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun hakkında yürütülen tartışmaların sona erdirilmesi gerektiğini vurguluyor:"Bunların tartışmaya açılması uygulamaları zayıflatıyor. Faillerde, 'Nasıl olsa devlet bunları kaldıracak, zaten doğru değil' gibi bir izlenime sebebiyet veriyor. Kaldırılmasa bile tek başına tartışılması, şiddeti artıran bir etkiye sahip.""UZAKLAŞTIRMA KARARLARI UYGULANMALI"Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan Fidan Ataselim de 6284 sayılı kanunun şiddete uğrayan kadınları korumayla ilgili maddelerinin etkin uygulanması gerektiği görüşünde:"Yasanın da söylediği gibi şiddete uğradığını ifade eden, ölüm tehdidi altında olduğunu söyleyen kadınlar, fiziksel şiddete uğrama şartı aranmaksızın korunmalı."Kolluk güçlerinin o kadınla ilgili önleyici adımları devreye sokması gerekiyor. Bu tedbirlerden biri uzaklaştırma kararıdır. Bu kararların etkin uygulanması şart. Uzaklaştırma kararının üç kere ihlal edilmesi durumunda hapis cezası var, bunların uygulanması gerekir." BBC TürkçeÜretmek kadınlarıgüçlühissettiriyor
Üretmek kadınları güçlü hissettiriyor Metal sektörünün çelik kadınları yazı dizinin ikinci sayısı okurlarla buluştu. Bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü... "Metal sektörünün çelik kadınları" yazı dizinin ilk sayısına buradan ulaşabilirsiniz.19 yıllık işçi, 15 yıllık evli, biri 13 biri 8 yaşında iki çocuğu var. Ağladığı işi bırakmayı düşündüğü bir anda, bir kadın grup liderinin konuşması hayatında dönüm noktası oluyor. Çok ağladığı zamanlar olmuş ama o zamanlar artık çok geride. Üretmenin, eski bir işçi olmanın gururunu yaşadığını anlatıyor Özlem Gökırmak.../Archive/2021/3/8/060201564-olcay1.jpgÖZLEM GÖKIRMAKMontaj Alan Müdürlüğü21 yaşında girdiği fabrikada gençliği ve sonrası geçiyor. Orada büyüyor... Orada evleniyor. Çocukları bu ortamda dünyaya geliyor. Üç yıl boya, 9 yıl ölçüm grubunda çalışıyor. Farklı alanlarda çalışmanın kendisini için öğretici olduğunu düşünüyor. Takılan parçaların, somun ve vidaların ölçümünü yapıp değerleri sisteme kaydediyor. Ön lisansı sonrası açıköğretimde iki yıllık halkla ilişkiler eğitimi alıyor. “Çocukla bitirmek çok zor oldu. Eşimin çok desteğini gördüm o zamanlar. Çocuk olduktan sonra vardiya çok zordu. Çocuğun yanında olmadığımda, işle ilgili olumsuz bir şey olduğunda hemen ağlıyordum. Bir gün yine çocukla ilgili bir sorun çıktı... Ben yine ağlıyorum. Hatta işi bırakmak noktasına geldim. O zamanki kadın yöneticilerden biri yanına çağırdı. Sorunumu dinledi. Sonra bana, ‘Bak kızım. Ben de bir ara çocuğum yanında olmamı istediği için işi bıraktım. Ara verdim, yıllarca. Oğlum bir gün bir şey istedi, atla deve değildi ama istediğin şeyi alabilecek durumda değildim... Ona bu istediğini alamayacağımı çünkü çalışmadığımı söyledim... Onun yanıtı ise ‘Neden çalışmıyorsun, anne’ oldu. O zaman hata yaptığımı anladım... Yeniden işe girdim ama kaybettiğim yıllar olmuştu’” diye anlattığı bu örneğin yaşamına yön verdiğini dile getiriyor, Özlem Gökırmak.BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRDİKGirdiği yıllarda az sayıdaki kadın istihdamı zamanla 1200 mavi yakalı olmak üzere yüzlerce kadın çalışana ulaşıyor. Üç vardiya çalışıyor, her hafta farklı bir düzen var. 13 yaşındaki oğlu bile düzene ayak uydurup anne-babaya elinden geldiğince destek oluyor. Her hafta çalışma saatine göre ev işlerini ayarlıyor. Eşi de aynı fabrikada işçi, zorlukların farkında ve en büyük destekçisi...“İş hayatı bir kadın olarak bana özgüven kattı. Ekonomik bir özgürlük sağladı. Üretmenin verdiği hazzı anlatmak zor. Üretmek insanı güçlü kılıyor. Fabrikada iken kendimi güçlü hissediyorum. Kaç yıllıksın dediklerinde 19 yıllık işçi olmanın gururunu yaşıyorum. Tabii ki ilk girdiğimiz zamanlarda, ‘Gidin evinizde yemeğinizi yapın’ diyenler, benim de ‘Tamam artık, bırakıp gideceğim’ dediğim zamanlar oldu. Ama biz kadınlar olarak orada ayaklarımız üzerinde durmayı başardık. Oradaki bakış açısını değiştirmeyi başardık. Bizler kendimizle birlikte o ortamı değiştirdik. Maç kavgaları, küfürlü konuşmalar en aza indi. Birçoğunun eşi, yakını, kızı fabrikaya girdi. Eşlerinden ayrılan ama hem çocuklarına gayet güzel bakan hem de fabrikadaki işlerini başarıyla yerine getiren kadın sayısı az değil. Bunların hepsi çok gurur verici. Evet, fabrikanın da büyük katkısı ve desteği var bu yönde. Bazı yöneticiler özellikle kadın çalışanların daha başarılı olması ve öne çıkması için çaba harcıyor” diye anlatan Özlem Gökırmak, işin her kademesinde kadınların daha çok olmasını istediklerini anlatıyor.Sanayi işçisi olmak erkekleri de değiştiren bir durum. Evlerde ortalık toplamaktan süpürmeye, çocukların dersleriyle ilgilenmekten alışverişe pek çok iş vardiyalara göre kendiliğinden yapılıyor. Eskiden titiz, ortalıkta tek dağınıklık bırakmayan kadınlar da biraz daha rahatlamayı öğreniyor anlattığım kadarıyla. Ama günün sonunda, evin taksitlerini birlikte ödeyip birlikte sahip olmak, halledilecek işleri birlikte halletmenin hazzı bir başka...İki kişi çalışınca, çocukların eğitimi için tasarruf yapmak da mümkün, her yıl tatile gitmek de... Hele son iki sözleşmede alınan zamlarla daha rahat yapılan harcamalar, işin her türlü zorluğuna değiyor. Kendisine para ayırabiliyor. Bazı şeyleri düşünmeden, yapabiliyor olmak ayrıcalık gibi. EN ZORU GECE VARDİYASIİşte dayanışma var. İşle ilgili kimse kimsenin ayağına basmıyor tam tersine yardımcı olmak üzerine kurulu bir düzen söz konusu. Ama günlük yaşamları en çok etkileyen ona göre gece vardiyası. Çünkü tam ters saatler... Onlarla kahvaltı edeceğiniz saatler uyuşmuyor. Uyku zamanları farklı... Bazen çocukları günlerce görmediği oluyor. Neyse ki şimdi okullar kapalı da evden eğitim bu durumu ortadan kaldırmış bir süreliğine de olsa... Yine de çocuklar büyüdükçe durum daha kolay ve keyifli hale geliyor. Sonuç olarak evet, her hafta düzen değişiyor ama mutlaka onu uygun bir yol da bulunuyor.OKUMAK İSTEDİĞİ KİTAPLAR VARÇocukların iyi eğitim alması en çok istedikleri konuların başında geliyor. Emekli olmak istiyor. Küçük küçük tatiller yapmak, başta Karadeniz turu olmak üzere memleketin güzel yerlerini görmek istiyor. Okumak istediği çok kitap var, başta klasikler olmak üzere. Kafa dengi arkadaşlarla birlikte planları var...‘YOL YAKINKEN GİT DİYENLERE’ İNAT...En genç çalışanlardan Melike... 2014 yılında başlamış fabrikada çalışmaya. İki yıllık muhasebe mezunu. Mezun olduğu okulla ilgili iş bulamayınca önce bir markette 3.5 yıl hem depo hem diğer bölümlerde çalışmış... /Archive/2021/3/8/060202298-olcay2.jpgMELİKE KAYMAZ16 aylık bir çocuğu var. İkinci çocuğu düşünüyor. Şase hattında ilk kondolcu kadın olarak çalışıyor. İlk başlarda “Burası erkek ortamı, durma, yol yakınken git” diyenler oluyor. Ama markette de hem erkekler çoğunlukta olduğu için yabancısı değil, erkek ortamında onlarla çalışmaya...Üç yıl montaj üretim hattında vardiyalı çalışıyor. Çocuk olunca ofise geçiyor. Hiç memnuniyetsizlik duymuyor, hep iyi insanlara denk geldiğini düşünüyor. Zorlandığı durumlar tabii ki oluyor ilk başlarda. Ekip lideri ve diğer çalışma arkadaşları ile çözüyor sorunları. Çalışmasa da ev geçinir. Ama ekonomisine yüzde 50/55 katkıda bulunuyor. Çalışma ona güç kazandırdığı için çok çok memnun. Hele böylesi büyük bir fabrikada ve sendikalı olarak çalışmanın yararlarını hayatın içinde görüp öğrendiğinden vazgeçilemez bir durum olarak görüyor çalışmayı....29 yaşında, pandemi ile yaşanan sıkıntılar yok değil, işyerinde alınan önlemler fazlasıyla korumacı... Ama büyükleri ziyaret edememek, dışarı çıkamamak kötü. Kızının iyi bir yurttaş, iyi bir birey olmasını istediği için iyi bir eğitim ve gereksinim duyabileceği her şeyi karşılamak istiyor.KADININ YAPAMAYACAĞI ŞEY YOK35 yaş sınırı olmasına karşın, isteği ve pozitif enerjisi sayesinde girdiği fabrikada, pek çok işi çocuğu yaşındakilerden öğrendi. “Muhaciriz biz, enerjim var, kıpır kıpırım... Her işi yaparım, yaptım da biz kadınların yapamayacağı şey yok” diyor, Yasemin Yılmaz... /Archive/2021/3/8/060203204-olcay3.jpgYASEMİN YILMAZDört çocuklu bir ailenin en büyük kızı. Çok istediği halde okutmamışlar. Oysa sonraki çocuklar, kızlar dahil okumuş. Babaannenin kız kısmı okumaz sözünü kıramayan baba ortaokuldan sonra okutmamış Yasemin’i. Anne, babanın aksine en büyük destekçi, imdat dediğinde güç kaynağı... Tek maaşla geçinmek zorlaşınca iş bakmaya başlıyor, Yasemin Yılmaz. Ailede de görüşler değişti biraz, yakın çevrede çalışanlar vardı. Fabrikada işçi alınacak aslında yaş sınırı var ama o dönemki sıkışıklık sayesinde 35 yaşa çıkmış sınır. Ama Yasemin 36 yaşında gidiyor görüşmeye... “Makedonya göçmeniyim ben, yerimde duramam. Hareketliyim. Aklıma koyduğumu yaparım. Öğrenmek için sormaktan çekinmem... Görüşme çok iyi geçti, benimle görüşen müdür inisiyatif kullandı. Yaş sınırına karşın beni işe aldı. Vardiya filan biraz gözümü korkutmuştu o zamanlar ama işe de ihtiyaç vardı. İki çocuğu var. Biri şimdi 22 yaşında küçüğü 15...6.5 yıl önce girdiği fabrikada, kendisini kısa sürede kabul ettiriyor Yasemin Yılmaz...” Ben okumak için de çok çırpındım ama olmadı. Ortaokuldan sonra babam göndermeyince aradan biraz zaman geçtikten sonra nakış, boya filan kurslara gitmek istedim. Hoca almak istemedi, gel seni liseye kaydedeyim diyor ama bizimkiler bırakmıyor. Sonradan açık liseye kayıt oldum. Bu yıl mezun oldum.YİNE BABAANNEEşi Gebze’de boya fabrikasında çalışıyor 25 yıldır. İşe başlıyor Yılmaz, ilk girdiğinde 16/24 vardiyası. “Kadınların işleri, porsesleri farklı. Ama zaten kadının yapamayacağı iş yok, biz kadınlar güçlüyüz, yeter ki isteyelim” diyor, Yasemin Yılmaz ama bu kez yine babaanne sahneye çıkıp, eşine, “erkekli ortam, karını kıskanmayacak mısın, gece gece iş mi olur” neyse ki artık o kadar dinleyen çıkmıyor bu kez.Gerisini şöyle anlatıyor Yılmaz: Fabrikada 9 bin işçi var. Kaynak bölümü karışık. İlk başta gece vardiyası ile evin işlerini düzene sokmakta zorlandım. Sonraları alıştım. Plan program yaptım kendime. İşte de montaj, plastik boya, kaynak, ön kapı ayarları, çamurluk, kaput ayarları uygun olup olmadığına bakıyordum.İşte en büyük destekçilerim, amirlerim oldu. Yaşça onlardan büyüktüm ama öğrenmek istediğimi gösterdim. Arkadaşlar çok destek oldular. Hatalı girişler de oldu ama hep sordum, çocuğum yaşındaki gençler, şimdi de var, kızdığımda alınmayan gençler, bazen kızıyorum çünkü çok daha iyi yerlere layıklar ama okumadıkları için en alttan başlamak zorunda kalıyorlar. SENİN PARAN, BENİM PARAMEşime diyorum ki senin paran benim param, benim param zaten benim... Şaka bir yana bütçeyi birlikte yapıyoruz, faturalar ödeniyor. Kredi var aldığımız, çocuklar için ayırdığımız bir miktar. Pandemide mağduriyet yaşamadık. Oğlum askere gitti, pandemiye rastlaması tedirgin etti biraz. Vardiyalarda aile gibi olduk, birbirimizden fikir alıyoruz, derdimizi paylaşıyoruz. Yanlışım olunca mutlaka uyarın diye tembihliyorum hâlâ.METAL BİRAZ ZORGurbetten geldik. Pek çok şeyi bilemedik. Keşke çok daha önce girseymişim çalışmaya. Daha iyi yerlerde olabilirdim. Ama zararın neresinden dönersek kâr. Maddi kazancımız iyi, ilkine çok yapamadık ama ikincisine elimizden geleni yapalım istiyorum. İşe çok iyi alıştım. Vardiyalar bile artık ayrı bir düzen ve yaşam tarzı oldu. Her durumda küçük molalara fırsat yaratabilir insan eğer isterse. Böyle anlatıyorum ama metal sektörü biraz zor. Kaynak atölyesi iş kazalarını önlemek için sıcak havalarda bunaltabiliyor. Ama ben kaynaktaki kadınlara gözlük de taksak kendinize bakın, kimse bakımsız gelmesin diyorum. 20 yaşında kızlar geliyor, üzülüyorum aslında okumadıkları için... Kadın erkek arasında ücret farkı yok. Yıla göre ve mevkiye göre farklılık var. Fabrikada sürekli eğitimler alınıyor, sendikadan temsilciler geliyor. Sıkıntılar, sorunlar soruluyor, çözümler aranıyor.BİZİM İÇİN ÖNEMLİSİNPandemi ile çok sıkı önlemler alındı. İnsan bunları görünce memnun oluyor. Devlet bile bu kadar önlem almadı. Servislerde tek tek oturuyoruz. Barkotlar var, oturmadan okunuyor. HES kodunun dışında, eğer o koltukta önceki gün oturan pozitif çıktıysa sen aranıp haberdar ediliyorsun. Aynı şekilde mola ve yemek yerleri de çapraz oturma ve barkot sistemi. Her giriş çıkışta ateş ölçülüyor. Günde dört maske dağıtılıyor. Sağlık önemli ve burada tüm bunlarla “bizim için önemlisin” mesajı veriliyor. E bu da mutlu ediyor...YARIN: GELECEĞİMİZ KENDİ ELLERİMİZDE... Olcay BüyüktaşAy'daki kraterlere adınıveren az sayıda kadın kim ?
Ay'daki 1577 kratere çoğu bilim insanı olmak üzere insan isimleri verildi ama bunların sadece 26'sı gerçekten yaşamış kadınlar. Bunun sebebini ve bu kadınların kimler olduğunu araştırdık.Habere Gitmek için TıklayınKüçük piyanist Engin,İspanya’da ikinci oldu
Küçük piyanist Engin, İspanya’da ikinci oldu Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı İlkokulu Piyano Bölümü’nde eğitim gören Engin Tuzcuoğlu (10), ulusal ve uluslararası yarışmalarda birçok başarı elde etti. Koronavirüs salgınında çalışmalarını artıran Engin, ocak ayında İspanya’da düzenlenen Franz Liszt Center Piano Competition’da 2’nciliği kazandı. Engin, şimdilerde ise İtalya’da düzenlenecek yarışmaya hazırlanıyor.Tuzcuoğlu, 2019 yılında Adana Çukurova Üniversitesi tarafından düzenlenen Rapsody 1’inci Uluslararası Piyano Festivali ve Yarışması’nda 3’üncü, 2019’da İzmir Mozart Akademi 5’inci Uluslararası Piyano Yarışması ve Festivali’nde 2’nci oldu. Birçok festivalde de konser veren Engin, 2021 yılı ocak ayında İspanya’da düzenlenen Franz Liszt Center Piano Competition’da 2’ncilik elde ederek Türkiye’yi başarıyla temsil etti.TÜRKİYE’Yİ TEMSİL ETTİPiyano çalmayı çok sevdiğini anlatan Engin Tuzcuoğlu, “Ulusal ve uluslararası yarışmalarda dereceler elde ettim. Türkiye’yi temsil ettim. En son İspanya’daki yarışmada 2’nci oldum. Masterclass kazandım. Masterclass’ı İtalyan bir öğretmenle yaptım. Çok iyi hissettim kendimi. Çok az İngilizce bilmeme rağmen çok iyi anlaştık. Birlikte çalıştık. Şimdi İtalya’da düzenlenecek yarışmaya hazırlanıyorum” dedi. cumhuriyet.com.trSadberk Hanım Müzesi 40 yaşında
Sadberk Hanım Müzesi 40 yaşında Türkiye’nin ilk özel müzesi Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi bu yıl kırk yaşına girdi. Yeni yaşını Motif sergisiyle kutluyor. Bunun yanı sıra İstiklal Caddesi’ndeki Meşher de müze kolleksiyonunun tüm dönemlerinden bir seçkiyi Maziyi Korumak başlığıyla sergiliyor. Konuk yazar: Serfiraz ErgunSadberk Hanım Müzesi’nin ilk yıllarına dönelim. Yapı Kredi Yayınları’ndan yıllar önce çıkan Vehbi Koç Anlatıyor isimli kitapta şöyle der: “Evlenmeler de tabii bugünkü gibi değildi, eve hocalar gelir, evlenecek olan ne kız ne de oğlan ortada görülürdü. Biri bir hocaya, diğeri başka bir hocaya vekâlet verirdi. Hocalar karşılıklı oturur pazarlık ederdi.” İşte bu usulle Vehbi Koç da Aktarzade Sadullah Bey’in kızı Sadberk Hanım’la (teyzesinin kızı) 3 altın “mihri müeccel” ile evlenmiş, yani boşanırsa 3 altın ödeyeceği vaadiyle. Yıl 1926, yer Ankara. Yine aynı kaynakta Vehbi Bey: “Eşim hayattayken çok çalışmaktan kendisine kâfi zaman ayıramadım, belki de isteklerinin bir kısmını yapamadım. Tek arzusu topladığı eski Osmanlı el işlemelerinin ve tuğralı gümüşlerin kendi adına yaptırılacak bir müzede teşhir edilmesiydi. Bu arzusunu ancak ölümünden sonra yerine getirebildim.” “Kendisinin muvaffakiyetimde çok büyük tesirleri oldu” dediği eşi Sadberk Hanım 1973 Kasımı’nda vefat eder. Sadberk Hanım’ın arzusunu vasiyet kabul eden Vehbi Koç, 1980’de Sarıyer Büyükdere’de Azaryan Yalısı olarak adlandırılan yol yalısında onun kişisel koleksiyonunu sergilemek üzere Türkiye’nin ilk özel müzesini açar. Azaryan Yalısı 19. yüzyıldan kalma bir bina. 1950’de Koç ailesi yazlık olarak satın almış ve 1978’e kadar da kullanmış. 1980’de Sedat Hakkı Eldem’in restorasyonu ile müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açılmış. /Archive/2021/3/8/040616851-kul-manset-4-rnk.jpgSadberk Hanım Müzesi kurulduğunda Sadberk Koç’un kişisel koleksiyonunda 3 binin üzerinde geleneksel kıyafet, işleme, tuğralı gümüş, porselen vardı. Ancak o dönemden günümüze kadar satın alma ve hibelerle koleksiyon 20 bin adedi buldu. Sadberk Hanım Müzesi’ne en büyük katkı şüphesiz, Bursalı işadamı Hüseyin Kocabaş’ın 1981’de vefatı sonrası vârislerinden Kültür Bakanlığı’nın onayı ile satın alınan, MÖ 6 bin yıldan Bizans dönemi sonuna kadar Anadolu’da yaşayan uygarlıkların pişmiş toprak, maden, figürinler, cam eserler, boncuklar, sikkeler, mezar stelleri, kandiller, çini ve seramikler gibi eşsiz kültür varlıkları ile oldu. Böylece müze artık tarihöncesinden 20. yüzyılın başına kadar uzanan bir koleksiyona sahipti. Bu arkeolojik eserleri sergilemek için Azaryan Yalısı’na komşu metruk bina satın alınıp restore edildi ve 1988 yılında müzeye eklendi. Binaya da Sevgi Gönül Binası adı verildi. Yine Vehbi Koç anlatıyor: “Rahmetli hanımın eski eser merakı herhalde Sevgi’ye geçmiş. Sevgi çocukluğunda annesiyle çok gezerdi, eski eser toplamak için yapılan bu gezintilerden etkilenmiş olmalı. Annesini kaybettiğimiz günden itibaren Sevgi, hem annesinin evine sahip çıktı hem de annesi hayattayken arzusu olan müzenin kurulması ve yaşatılması için canla başla uğraş verdi.” Sevgi Gönül, vefat ettiği 2003 yılına kadar müzenin icra komitesi başkanı idi. Sevgi Hanım’ın vefatından sonra Ömer Koç icra komitesi başkanlığını devraldı. /Archive/2021/3/8/040501820-ekran-goruntusu-2021-03-08-040427.jpgAslında Motif sergisinin fikir babası Teknik Üniversitesi profesörlerinden Turgut Saner. Yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle bu motifleri incelemiş ve bir sergi yapılmasını önermiş. Sergi, çok farklı coğrafyalarda, çok farklı kültürlerde ve çok farklı çağlarda aynı motiflerin nasıl tekrar tekrak işlendiğini anlatması bakımından da ilginç. Sergiyi, kurumda 32 seneyi deviren müze müdürü Hülya Bilgi ile gezdik. “Her zaman sergilerimizi müze koleksiyonumuz içinden belli temalarla seçerek yapıyorduk, ancak kırkıncı yılımız için motiflerin tarihsel sürecini göstermek istedik. 19 bin parçalık koleksiyonu tek tek değerlendirerek 466’sını seçtik” diyerek hem Türk İslam Eserleri hem de Arkeoloji bölümlerindeki eserlerin üzerindeki motifleri okuyarak Motif sergisini hazırladıklarını ve 5 ayrı bölüme ayırdıklarını anlattı. Yaşam ve Güç, Doğa, Figür, Düzen ve Uyum ve Mekân.../Archive/2021/3/8/040622023-kul-manset-rnk.jpgYaşam ve gücü elde tutmak sadece dünyevi değil, ölümsüzlük ve ölümden sonraki yaşam da insan tutkuları arasında. Esas mesele dünyada olabildiğince uzun süre kalabilmek. Yaşam ve gücü ay, yıldız ve güneş motiflerinden, bunların ışınlarından, İslam dünyasındaki hilal, devlet armaları, sikke ve tuğralardan daha iyi ne temsil edebilir? Madeni ve seramik eserler, taş işçiliği ve deri ciltler, evrak çantaları, kemer tokaları üzerindeki Mührü Süleyman, çarkıfelek, üç benekli çintemani ve peleng, bereket boynuzu (cornucopia), hayat ağacı, selvi ağacı, Osmanlı saltanat armaları gücü temsil eden motifler. Bu vitrinde Demir Çağı’ndan üzerinde müzik aletleri olan bir kemer tokası serginin en eski eseri.Doğa bölümündeki motifler bitkiler, meyveler, yapraklar, lale, gül, karanfil, sümbül hatta çiçek sepetleri. Osmanlı saray kültüründe yemek sonrası yemiş, meyve sohbetlerini ve III Ahmed’in 1705’te Topkapı Sarayı’nda yaptırdığı yemiş odasını hatırlıyoruz. Çin bulutları, kaya ve dalgalar da porselenlerde, tekstilde en sık gördüğümüz motiflerden. İnsan, hayvan ve efsanevi yaratık figürleri sadece Anadolu’da değil, Çin, Hint, İran, Arap kültürlerinde de yer alan motifler. Bir savaş sahnesi veya av sahnesi her dönemde işlenmiş. Figürlü ifadelere zaman zaman yasak getirilmiş olsa da arslanlar, kuşlar, keçiler sanat eserlerinin üzerindeki yerlerini her zaman korumuşlar. Düzen, Uyum ve Mekân bölümlerinde geometrik desenler, lotus ve palmet gibi motifler askeri bir diziliş içinde sunuluyor ve cami, medrese, kervansaray, çadır ve hatta gemi gibi mekânların geometrik motifleri düzen ve uyum içersinde burularak, yuvarlanarak estetik bezemelere dönüyor. Bütün bu bölümlerde motiflerin adeta hem tarihi hem de uluslararası gezisini görebiliyoruz. Farklı coğrafyalardan, hem Doğu’dan hem Batı’dan, farklı motifleri farklı eserler üzerinden izleyerek motiflerin sürekliliğini tespit ediyoruz. Bazı motiflerin anlamları her dönem aynı ama bazı motifler coğrafyadan coğrafyaya değişiyor. Bir bilmeceyi çözer gibi tek tek iz sürüyoruz...Burada basılan kataloğun estetiğinden ve albenisinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hülya Bilgi bu stilize edilmiş motiflere “vektörel çizim” diyor. Grafik tasarımcılar için yabancı bir terim değil herhalde. Motifler müthiş bir renk kompozisyonu üzerine stilize edilerek baskıya hazırlanmış. Kitapta 466 motif var ama vitrinlere 135’i konulabilmiş. Göremediğimiz motifleri her vitrinin önüne yerleştirilen dijital ekrana hafif bir dokunmayla çekebiliyoruz. MÜZE TAŞINMAYA HAZIRLANIYORSadberk Hanım Müzesi, Haliç Tershanesi’nin bulunduğu bölgeye taşınma hazırlıklarında. Arter’in de mimarı olan İngiliz Grimshaw Mimarlık ekibi binayı, Alman Brückner firması da sergi bölümlerini yapacak. Proje henüz çizim aşamasında. 2024 yılında bitmesini umuyorlar. Hülya Bilgi, içinde bulundukları binanın 19’uncu yüzyılda yapılmış birinci derece tarihi bina olduğunu, korunması gerektiğini, mekânın çok dar olması dolayısıyla sergileme, depolama ve koruma koşullarının zor yerine getirildiğini, bir park yerinin bulunmadığını söylüyor. Tüm bu nedenlerle de ziyaretçi sayısı istenilen sayılara ulaşamıyor. Ben sergiyi gezmek için şehirden Sarıyer’e tam bir saat araba kullanmak zorunda kaldım. Azaryan Yalısı koleksiyonla şüphesiz uyum içersinde ama fazla sayıda ziyaretçiyi de yakalayamıyor. Bu güzel mekândan taşınmak kaçınılmaz gözüküyor. cumhuriyet.com.trHediyemiz: Eşitlik ve hizmet!
Hediyemiz: Eşitlik ve hizmet! İBB Başkanlığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırladığı eylem planını başlattı: İstanbul’da kadınlar artık yerelde eşit olacak, darısı merkezi idarede eşit olmaya diyelim! Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasında İstanbul gibi bir metropolün belediyesi, kadınlara nasıl bir armağan sunabilir? Çok değerli, çok işlevsel, çok hayata dokunan bir hediye: Yerel Eşitlik Eylem Planı! O da ne, anlamadınız mı? Göreve geldikten hemen sonra başlatılan, yerel, ulusal ve uluslararası paydaşlarla birlikte sorunların saptanıp, bu sorunlara yanıt ve hizmet üretilen ve hayata geçirilmeye başlanıp devam edeceği sözü verilen bir eylem planından daha değerli ne olabilir? Başkan İmamoğlu’nu seçtik, yol arkadaşlarıyla verdiği hizmet, çıkardıkları engeller ve sataşmalarından anlaşılan merkezi yönetimi o kadar rahatsız ediyor ki doğru yolda ilerlediklerinin kanıtı! Bu eylem planında, çok önemsiyorum: Belediye hizmetlerinin kadınlara gerekirse ev ev ziyaret edilerek duyurulmasından tutun da kadına yönelik şiddete engel, şiddetten sonraki yaşamında destek, kadın yoksulluğunu önleme, ekonomik güçlenme ve istihdam; kültür, sanat, spor ve sosyalleşmenin sağlanmasına kadar uzayan 16 maddelik bir sorunlar ve çözümleri yol haritası var! Ekrem İmamoğlu’nun önermesi, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Aslan’ın koordinasyonunda, akademisyenler İlknur Üstün ve Özgün Akturan’ın raportörlüğüyle UNDP, Enstitü İstanbul gibi uluslararası desteklerle hazırlanan eylem planı harekete geçmiş bile.İBB’de kadın yönetici oranı üç kat, belediye, bağlı kuruluşları ve iştirak şirketlerinde çalışan kadın sayısı ise 2 bine yakın artmış. Üstelik de itfaiye gibi bazı şirketlerde bir ilk! Başkan İmamoğlu’nun da dikkat çektiği gibi vapurda bir kadın çımacı, İSPARK’ta bir kadın vale, metroda bir kadın sürücü görmek, sadece kadın istihdamı açısından değil, kadına bakış açısından da çok önemli: Onu gören kadın, çocuk, erkek, kadınların her işi yapabileceğini içselleştiriyor, eşitlik ve yeterlilik zihnine kazınıyor! Başkan, bebekli annelere verdiği ücretsiz ulaşım kartının milyon kere kullanılmasından da o kadar mutlu ki! “O kadınlar bebeklerini aşıya götürürken bile bilet parasını düşünüyordu, bir yılı aşkın süre evden çıkmamış kadın vardı, şimdi onlar da eve sıkışmış değil, hayata katılan kadınlar, kimin parasını kime veriyorsun derlerse desinler!” diye anlatıyor sevincini. İKİ KİTAP VE HATIRA ORMANIİBB’nin “Kadınlar Günü Armağanı” bununla bitmiyor, okuduktan sonra size daha uzun tanıtacağım iki güzel kitap: Osmanlı İstanbul’unda ve Cumhuriyet İstanbul’unda KADIN, Nazan Moroğlu ve Zeynep Oral’ın da içinde olduğu 30 yazarın imzasıyla kütüphanemize giriyor.Bitmedi: Bugün, 8 Mart’ta Dilek İmamoğlu’nun da dileğini yerine getiriyor Başkan İmamoğlu; İBB çalışanı, meclis üyesi, muhtar, gazeteci, yazar, dernek başkanı ve araştırma merkezleri yönetici kadınları temsilen 15 bin 314 fidan, Büyükçekmece’de toprakla buluşuyor ve hatıra ormanı oluşturuluyor! İBB, 8 Mart’ta kadınlara eşitlik, iş, destek, hizmet ve sağlıklı bir çevre vaat ediyor! Yazgülü AldoğanElektronik kelepçe kadına karşışiddetle mücadelede etkin birşekilde kullanılıyor mu?
8 Mart 2015'te üç bakanlık kadına karşı şiddetle mücadele için elektronik kelepçe uygulamasının devreye gireceğini duyurmuştu. Ancak avukatlar o günden bugüne kadına karşı şiddet davalarında kullanılan elektronik kelepçe sayısının yetersiz kaldığını söylüyor. Aynı zamanda kadına karşı şiddet failleri yerine Boğaziçi Üniversitesi protestolarına katılan öğrencilere elektronik kelepçenin takılmasına da tepkililer.Habere Gitmek için TıklayınSanatta bu hafta
Sanatta bu hafta Sanatseverlerin bu hafta takip edebilecekleri bazı etkinlikler... CUMHURİYET KADINLARI...Hanri Benazus’un arşivinden Cumhuriyet’in Yüz Akları Kadınlarımız fotoğraf sergisi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle ilk kez İzmirlilerle buluştu.Zübeyde Hanım’dan Türkiye’nin ilk kadın doktoru Safiye Ali’ye, ilk kadın hemşire Esma Deniz’den, Türkiye’nin ilk kadın jet pilotu Leman Bozkurt Altınçekiç’e 65 kadın portresinin yer aldığı Cumhuriyet’in Anıt Kadınları Sergisi İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Park Hastanesi fuaye alanında 12 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilecek./Archive/2021/3/8/035439779-kul-sivas-rnk.jpg‘SİVAS ‘93’ UNUTMAYIN...Genco Erkal’ın yazdığı, yönettiği ve oynadığı belgesel oyunu Sivas ’93, 13-14 Mart’ta saat 20.30’da online izlenebilir.Müziklerini Fazıl Say’ın üstlendiği oyunda, Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan, Saliha Şirvan Akan rol alıyor.2 Temmuz 1993’te gerçekleşen Sivas Katliamı sırasında Sivas’ta Madımak Oteli’nde yaşananları ve sonrasında mahkeme sürecini Nurdan Arca yapımı belgesel bir film eşliğinde sahneye getiren oyun; olayları yaşayanların yazdıkları kitaplara, söyleşilere ve Sivas davası tutanaklarına dayanıyor./Archive/2021/3/8/035439045-kul-sanat-rnk.jpg‘ECSTASY’ CERMODERN’DE ANKARALILARLA BULUŞUYOR Sanatçı Hande Şekerciler’in “ecstasy” başlığını taşıyan kişisel sergisi Ankara CerModern‘de ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Sanatçı, 20 Nisan tarihine kadar görülebilecek sergide yer alan heykellerinde, insanın çelişkilerini ve birbiri içine geçmiş farklı ruh hallerine ‘vücut’ veriyor. Öznur Oğraş Çolak10 maddede dijital kültür
10 maddede dijital kültür Hayatı haklamanın küçük yolları. Cüzdanınızdaki kredi/banka kartının üstüne zar-zor okunan hatalı bir şifre yazın. Böylece çalınırsa hırsız ATM’de üçüncü denemesinde makine karta el koyar. Çalıştığınız işle ilgili “görev tanımı” metnini saklayın. Bir sonraki iş arayışınızda CV’nizi güncellerken yardımı dokunur.Bir kurumda çalışabilmek için para ödemeniz gerekiyorsa orada bir üçkâğıt var demektir, kaçın!Birisine cep telefonunuzdan bir fotoğraf gösterirken diğer resimlere kaymasını engellemek için resmi biraz büyütüp gösterin.Birine şirin görünmek istiyorsanız ona herhangi bir konu hakkındaki fikrini sorun.Arkadaşının cep telefonunun alarmı çalıyor ve o bunu duymuyorsa alarmı susturmak için o numarayı arayın.Resmi tonda bir e-posta yazarken alıcı adresini metni tamamladıktan sonra yazın. Böylece yanlışlıkla bir tuşa basıp e-postayı yarıda gönderme riskini ortadan kaldırmış olursunuz.Detaylı bilgi aradığınız bir konuyla ilgili Google’da arama yaparken anahtar kelimelerin yanına ayrıca site:.edu type:.ppt yazın. Böylece eğitim kurumlarında o konuyla ilgili verilmiş sunumlara erişmeniz kolay olur.Kamuya açık bir yerin Wi-Fi şifresini öğrenmek için Foursquare gibi sosyal medya sitelerindeki ilgili yorumlara bakın.Kiralık ev bakarken dairenin içinden telefon ne kadar çekiyor diye kontrol edin. Tanol Türkoğlu70 yaşgerçekten yeni 60 mı?
70 yaş gerçekten yeni 60 mı? Şimdilerde eskilerin 60 yaşının artık 50 yaşına ve 70 yaşın da 60 yaşına denk düştüğünden söz edildiğine sıklıkla tanık oluyoruz. Bu beylik görüşü eski fotoğraflar da doğruluyor. Dedelerinizin ninelerinizin ya da yaşınıza göre onların anne ve babalarının fotoğraflarına bir göz atacak olursanız bedenlerinin iki büklüm, yüzlerinin buruş buruş olduğunu ve 60’lı yaşlarını sürmelerine karşın yaşamdan elini eteğini çekmiş gibi durduklarını görürsünüz. Oysa günümüzün düzenli spor salonlarına giden, dinç ve enerjik altmışlıklarına baktığınızda tam tersi bir durumla karşılaşmanız çok daha olası.Farklı on yıllarda dünyaya gelmiş olan insanların karşılaştırıldığı son araştırmalarda yaşlanma süresince meydana gelen gerçek fiziksel ve zihinsel farklılıkların saptanması amacıyla yukarıda sözü edilen bu yüzeysel izlenimlerin çok daha derinlerine inildi. Bu araştırmalarda belirli alanlarda gelişmelere tanık olunmakla birlikte, bu durumun herkes için geçerli olmadığı ve gelişmelerin görünürde toplumsal, davranışsal ve ekonomik etmenlerle ilintili olduğu görüldü. DOĞUM YILI ÖNEMLİFinlandiya’da yapılan -birinde fiziksel yaşlanmanın, ötekinde bilişsel yaşlanmanın incelendiği- iki farklı araştırma kuşaklar arasındaki değişimin ayrıntılarını çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Jyväskylä Üniversitesi yaşlılık bilimi (gerontoloji) uzmanlarından Taina Rantanen gözetiminde yapılan araştırmada, 1910 ve 1914 yıllarında doğan yetişkinlerle yaklaşık 30 yıl sonra dünyaya gelenler karşılaştırıldı. Her iki yaş grubu da sırasıyla 1989 ve 1990 ile 2017 ve 2018 yıllarında incelemeden geçirildi. Araştırmanın en güzel yanı her iki yaş grubuna da önce 75 yaşında ve ardından 80 yaşında yüz yüze gelinerek 6 fiziksel deney ile 5 bilişsel yeteneğin ölçüldüğü sınamalardan oluşan aynı deneyler dizisinin uygulanmış olmasıydı. Oysa topluluk araştırmalarının büyük bir çoğunluğunda, çoğu kişinin öz değerlendirmelerine dayanan, daha dar kapsamlı ölçütlere bakılmaktaydı.Sonuçta, daha sonra doğan grubun daha hızlı yürüyebildiği, bu kişilerin elleriyle nesneleri çok daha sıkı kavrayabildikleri ve alt bacak kaslarının daha güçlü olduğu görüldü. Bu ölçütler, güçsüzlük ve ölüm oranları açısından güvenilir göstergelerdi. Bilişsel deneylerde de daha sonra doğanların sözel akıcılıkta (üç dakikada K ile başlayan daha çok sayıda sözcük saymak) ve karmaşık bir parmak oynatma görevine hızlı tepki vermede daha başarılı oldukları, dahası, sayılarla simgelerin eşleştirildiği bir sınavdan daha yüksek puanlar aldıkları görüldü. AKCİĞER FONKSİYONU AYNIAncak araştırmacılar kuşaklar arasındaki farklılıkların her şeyi kapsamadığına, akciğer fonksiyonu değerlerinin şaşırtıcı bir biçimde aynı kaldığına ve -bir olasılıkla son dönemlerde okullarda ve gündelik yaşamda ezberleme yetisi eskisi gibi önemsenmediğinden olsa gerek- bir dizi sayının anımsanmasını gerektiren kısa süreli bellek sınavında bir ilerleme kaydedilmediğine tanık oldular. Elde edilen bu bulguların birçoğu öteki topluluk araştırmalarıyla örtüşüyordu. Örneğin, Hollanda’da 2018 yılında yayımlanan bilişsel yaşlanmayla ilgili bir araştırmada 1931 ile 1941 yılları arasında doğan yaşları geçkin yetişkinlerin bir dizi bilişsel sınavda 1920’lerde dünyaya gelmiş yaşıtlarını gölgede bıraktıkları ancak yine kısa süreli bellek konusunda iki grup arasında herhangi bir farklılık olmadığı görülmekteydi. Danimarka’da yapılan 2013 tarihli bir araştırma da doğum yılıyla bağlantılı farklılıkların çok ileri yaşlara dek sürebileceğini ortaya koyuyordu: 1915 yılında dünyaya gelen 95 yaşındakilerin bilişsel bir sınavda 1905 doğumlu 93 yaşındakilerden çok daha başarılı oldukları görüldü. Araştırmada daha geç bir tarihte doğan grubun yürüyüş hızı ve kavrama gücü açısından herhangi bir üstünlük göstermediği ancak o grubun üyelerinin -banyo yapma ve giyinme gibi- günlük yaşam etkinlikleri konusunda daha becerikli oldukları da görüldü. NEDENLERİ ÇEŞİTLİİnsanların daha iyi yaşlanmalarının çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin başında daha iyi sağlık hizmetleri ve sigara içme oranlarındaki düşüş geliyor. Fiziksel işlevlerin irdelendiği Finlandiya araştırmasının baş yazarı Kaisa Koivunen’e göre daha geç tarihte doğan yetişkinlerde en ağır basan unsur onların fiziksel açıdan çok daha etkin olmaları ve daha iri bedenlere sahip olmalarıydı. Bu da onların daha sağlıklı beslendiklerine işaret etmekteydi. (1943 yılında Finlandiya okullarda ücretsiz öğle yemeği veren dünyanın ilk ülkesi oldu.) Beyinsel işlevler konusunda en önemli etmenin de eğitim görme süresi olduğu görülüyordu. EĞİTİM ETKİLİABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü yöneticilerinden Luigi Ferrucci, eğitimin yaşlanma ve sağlık açısından son derece güçlü bir etki yarattığını belirterek “Daha iyi bir eğitim sayesinde bir olasılıkla gelir düzeyiniz de daha yüksek olacaktır. Bu da doktora gitme, iyi beslenme ve bedene zarar vermeyecek bir işe sahip olma olasılığının da daha yüksek olması anlamına gelir” diyor. Gelir düzeyi yüksek olan ülkelerde bu tür üstünlüklerin yalnızca yaşam süresini uzatmakla kalmayıp bu sürenin çok daha sağlıklı bir biçimde geçirilmesine de olanak tanıdığı görülüyor. Kısacası günümüzde 70 yaş belli olanaklara sahip olan şanslı bir kesim için yeni 60 olabilir ama herkes için aynı durum söz konusu olmayabilir.Herkese Bilim Teknoloji dergisinin katkılarıyla hazırlandı. Rita Urgan