News - Haberler
Pandemi kadınlarıtüketti
Pandemi kadınları tüketti Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nurten Öztürk, “Kadınların işlerine geri dönememe korkusu var. 25 yılda kazandıklarını pandemide kaybettiler” diyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 81 ilde, 1 milyondan fazla üyesi olan en büyük meslek kuruluşu. Ancak kadın karnesi parlak değil. 20 kişilik yönetim kurulunda hiç kadın yok. Çünkü seçimlere katılabilen 1750 delegenin sadece 20’si kadın. 365 oda ve borsada sadece iki kadın başkan, 7 de meclis başkanı var.Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, kadınları güçlendirmek için 2007 yılında Kadın Girişimciler Kurulu’nun kurulmasına öncülük etti. Kurulun yeni başkanı Nurten Öztürkle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde pandeminin kadınlara etkisi, Türkiye’de kadınların durumu ve hedeflerini konuştuk.- Dünya ve Türkiye’de kadınların durumu nedir?Kadınların durumu sadece Türkiye değil, dünyada da kötü. Dünya Ekonomik Raporu’na göre kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olması için 100 yıl geçmesi gerekiyor. Eşit ücret için 257 yıl geçmesi gerekiyor. Türkiye olarak durumumuz da oldukça kötü. Cinsiyet eşitliği konusunda 152 ülke arasında 130. sıradayız. OECD sıralamasında da son sıralardayız. 1990 yılındaki kadın istihdamıyla şu anki oran arasında bir fark yok.- Pandemi kadınları nasıl etkiledi?Pandemi kadına hiç yaramadı. Pandemi kadını tüketti. Eve kapanınca aile bireylerinin mutluluğundan da sorumlu, ihtiyaçlarından da sorumlu oldu. Her şey kadının üzerine kaldı. Pek çok kadın, belki bundan sonra dönemeyecek işine, işten kopma endişesi var. Aile içi şiddet olayları yüzde 40 oranında arttı. Dolayısıyla son 25 yılda kat ettiği mesafenin kaybedilmesi gibi bir korku var. - Kadın Girişimciler Kurulu olarak Türkiye’de kadının durumunu düzeltmek için neler yapacaksınız?Gelir gelmez 81 ilin cinsiyet eşitliği karnesini çıkardık. 81 il temsilcimize proje üretin, dedik. Her ilin karne notu farklı tabii. Siirt’te yapılanla Muğla’da yapılan, Ardahan’da yapılan şey aynı değil. Mesela Muğla’da “Babalar ve kızları” diye bir proje yapacağız. Babalar, kızlarını yönetim kurullarına daha çok soksunlar. Bazı yerlerde miras hukukuna kadar gireceğiz. Mesela “oku da adam ol” değil “oku da toplumuna faydalı insan ol” desinler istiyoruz. Erken yaşta evlilikler gibi konularda ailelerin eğitimi önemli. Sanayi bölgelerinde kadınların işyerlerinde bulunması projeleri, kooperatifleşme ve üretilenler nasıl satılacak? “Bu karneyi değiştirelim” diyoruz ve 8 Mart’la birlikte aksiyon alacağız. Artık susmak yok, konuşacağız.- Erkekleri nasıl ikna edeceksiniz. Geleneksel bakışı değiştirmek mümkün mü? Validen muhtara kadar yerel mercilerin, öğretim kurumlarının işbirliği ile çalışacağız. Burada en önemli şey eğitim. Tek başına başaramayız. Paydaşlarımız olacak. Annelerimizi, babalarımızı, erkek yöneticileri, inandırmak lazım. Aslında TOBB’da yüzde 25 kota var ama birçok yerde uygulanmamış. Oysa kota koyan ülkeler öne geçmiş, istihdam sağlamış. Biraz inatçı bir kişiliğim var. Bitirmeden bırakmam.BİRLEŞMİŞ MİLLETLER FORMU İMZALANACAK- Yönetim kurullarında kadın oranı da az.Birleşmiş Milletler’in kadının iş ve ekonomik hayatta güçlendirilmesi için yol gösteren Kadını Güçlendirme Prensipleri doğrultusunda imzalanan bir form var. Kurul olarak bunu imzalayacaktık ancak 8 Mart’a yetiştiremedik. Bu formu tüm kadın işverenlere imzalatmak istiyoruz. Başında erkek olan şirketlere de sizde imzalayın, demek istiyoruz. Bunu mutlaka yapacağız. - Nedir bu prensipler?Şirket geneli için cinsiyet eşitliği hedefleri oluşturmak, yönetimde yüzde 30 ve üzerinde kadın katılımı sağlamak, sözlü veya psikolojik tacize sıfır tolerans konusunda politika oluşturmak gibi bazı taahhütler var.‘KALIPLAŞMIŞ ALGILARI KIRACAĞIZ’- TOBB’un karnesi de çok parlak değil bu konuda. Kadın oranını artırma konusunda çalışmanız olacak mı?Bu sayıları artırmak için çok ciddi çalışmalar yapacağız. Meclislerde kadın sayısının artırılması için Yönetim Kurullarında Kadın Derneği ile görüşmeler yapıyoruz. Onlarla ortak çalışacağız ama her şeyden önce Anadolu erkeğinin şu ana kadar kalıplaşmış algılarını kırmak, kadına daha çok güvenmelerini sağlamak, kadın girerse bir ortamı güzelleştirir, kazancını artırır, bunu göstermek istiyoruz. Bunu gördükleri zaman kendiliğinden gelecek. Opet olarak yaptığımız Kadın Gücü projemizle 2 yıl içerisinde çalışan kadın sayımızı büyük ölçüde artırdık. “Kadın çalıştırmam” diyenler avantajları gördükçe iş vermeye başladılar. Jale ÖzgentürkSalgının etkisiyle işkaybıve geniştanımlıkadın işsizliği oranıyüzde 43’eçıktı
Salgının etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 43’e çıktı DİSK-AR raporuna göre pandemide kadınlar işgücünden daha fazla çekilerek evlerine dönmek zorunda kaldı. Ümitsiz kadın işçi sayısı patladı. Türkiye işgücü piyasalarında önemli sorunlar yaratan pandemi, kadınları daha şiddetli etkiledi. Kadınlar işgücünden ve istihdamdan daha fazla çekilerek evlerine dönmek zorunda kalırken, ümitsiz kadın işçilerin oranı da patladı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), TÜİK ve Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine dayanarak “Covid-19 döneminde Kadın İşgücünün Durumu” başlıklı bir rapor yayımladı. Salgın etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği oranının yüzde 43’e ulaştığı açıklanan rapordan çarpıcı başlıklar şöyle:- TÜİK verilerine göre kadınlar işgücü piyasasından daha hızlı çekilmek zorunda kaldı ve kadın istihdamı daha hızlı daraldı.- Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 40’ın çok üzerine çıktı. Kadın istihdam oranı yüzde 26’ya geriledi. Her dört kadından yalnızca biri istihdamda olabildi. - Covid-19 döneminde kadınların yarısından fazlasının çalışma süreleri azaldı, yüzde 42’si ücret kaybı yaşadı ve çalışma biçimi erkeklere göre daha fazla değişti.- Geniş tanımlı işsizlik oranı Kasım 2020 döneminde toplamda yüzde 28.8, erkeklerde yüzde 24 ve kadınlarda yüzde 37.7 olarak gerçekleşti. - Covid-19 nedeniyle işbaşında olan kadınların sayısının ve çalışma sürelerinin düşmesi nedeniyle Kasım 2020 döneminde 1 milyon 75 bin kadın iş kaybı yaşadı. - Covid-19 salgınından bu yana 867 bin kadın işgücünden çekildi ve kadın işgücü 9 milyon 729 bine geriledi. Kadın işgücündeki gerileme yüzde 8.2 oranında gerçekleşti. KADIN EVE DÖNÜYOR- Kasım 2019’da yüzde 33.9 olan kadınların işgücüne katılma oranı son bir yılda 3.3 puan azalarak yüzde 30.6’ya geriledi.- TÜİK’e göre kadın istihdam oranı ise 2.3 puan azalışla 28.3’ten yüzde 26’ya düştü. Kasım 2020 döneminde her dört kadından yalnızca biri istihdamda olabildi.- İzin, dönüşümlü çalışma, evden çalışma ve kısa çalışma gibi uygulamalar çalışma saatleri ve işbaşında olanların sayısında düşüşlere sebep oldu. - Zamana bağlı eksik istihdamda ise devasa bir artış yaşandı. Kasım 2019 ve Kasım 2020 arası dönemde işbaşında olan kadınların sayısı 992 bin kişi azaldı. - Kadın ümitsiz işsizlerin sayısında ciddi yükseliş yaşandı. Kasım 2019’da 297 bin iken son bir yılda 508 bin kişi artarak 805 bine yükseldi. cumhuriyet.com.trHyundai’den yeni B-SUV Bayon
Hyundai’den yeni B-SUV Bayon Hyundai’nin Türkiye’deki fabrikasında i10 ve i20 modellerine ek olarak üretilecek olan Bayon ortaya çıktı. B-SUV segmentinde yer alacak olan model markanın yeni tasarım diliyle şekillendirilmiş. Tamamen Avrupa pazarı için geliştirilen Bayon, markanın SUV ürün gamını genişletmesinde önemli bir rol oynayacak. Bayon, adını Fransa’daki Bask Bölgesi’nin başkenti Bayonne’dan alıyor. Bayon ön kısımdan bakıldığında geniş bir motor ızgarası ve ince farlarıyla sizi karşılıyor. Aracın yan kısmındaki dinamik omuz çizgisi ise modeli, segmentindeki rakiplerinden farklılaştırıyor. Bayon’un içine göz attığınızda ise 10.25 inç dijital göstergeye ve yine 10.25 inç bilgi eğlence ekranına sahip otomobilde donanıma göre 8 inçlik bir ekran daha bulunuyor. Ayrıca otomobilin kokpitinde, kapı kollarında ve saklama ceplerinde LED ortam aydınlatması da bulunuyor. Otomobil, üç farklı iç mekân rengi ile satışa sunulacak. Bayon, güvenlik donanımlarını da kardeşi i20’den alıyor. Aktif şerit takip asistanı, kör nokta uyarısı ve otomatik acil durum freni bunlardan sadece birkaçı.Bayon’un cephanesinde yer alan en güzel güvenlik donanımı ise Smart Cruise Control. Navigasyon ile birlikte çalışan sistem, aslında bir nevi adaptif hız sabitleyici, fakat yol tarifindeki verilerin çekilmesi sayesinde Bayon, virajlara göre hızını otomatik olarak ayarlayabilecek. Yeni Hyundai Bayon, büyük bir kısmı elektrik desteği gören benzinli motorlarla birlikte yollara çıkacak. Otomobilde dizel motorlara yer verilmeyecek.Akıllı manuel şanzıman tamamen elektronik debriyaj pedalı ve ve klasik H-Vites tasarımıyla birlikte geliyor. Arabanın devrini tespit edip sürücünün ne zaman vites değiştireceğini algılayan akıllı şanzıman, sürücünün debriyaja basmasına gerek kalmadan vites değiştirmesine olanak tanıyor.Giriş paketinde 84 beygirlik 1.2 MPI atmosferik motor ile gelen Bayon, bu versiyonda sadece 5 ileri manuel sunacak. Bir üst basamakta ise hafif hibrit versiyonu da bulunan 100 beygirlik 1.0 T-GDI bizi karşılıyor. İsteğe göre iMT6 adı verilen akıllı manuel vites kutusuyla gelen Bayon’un bu paketi isteğe göre 7 ileri DCT çift kavrama ile de tercih edilebilecek. Bayon motor seçeneklerinin en tepesinde ise yine iMT6 veya DCT7 ile eşlenebilen hibrit destekli 120 beygirlik 1.0 T-GDI yer alacak.‘EN ÇOK ARZU EDİLEN MARKA OLACAĞIZ’Bayon’un tüm dünya için sadece Türkiye’de üretilecek olmasından büyük heyecan duyduğunu belirten Hyundai Assan Genel Müdürü Murat Berkel şunları söyledi, “BAYON, bizim için yepyeni bir dönemin başlangıcını temsil ediyor. İzmit Fabrikamız’da geçen yıl baştan aşağı yenilenen i10 ve i20 modellerimizin üretimini sürdürüyoruz. BAYON ise üçüncü modelimiz olarak bu ay içinde bantlardan inmeye başlayacak. Yepyeni bir aracın daha Türkiye’de üretilecek olmasından büyük gurur duyuyoruz. Türk içşisinin sağladığı yüksek kalite tüm dünya tarafından biliniyor. İzmit Fabrikamız’da Bayon’dan bu yıl tüm dünya için 30 bin adetten fazla üretime almayı planlıyoruz. Bayon bizim SUV ailemizdeki başlangıç seviyesi modelimiz olacak. Yine B-SUV segmentindeki KONA modelimizi yenilenen yüzü ve özellikleriyle Aralık ayında satışa sunduk. Türkiye’nin en çok tercih edilen SUV modellerinden biri olan Tucson ise yepyeni tasarımı, çağın ötesinde teknolojileri ve üstün güvenlik ekipmanlarıyla yakın zamanda geliyor. D segmenti SUV’deki güçlü bir geçmişe sahip olan Santa Fe modelimiz de yenilenen özellikleri ve 1.6 litre hibrit motoruyla kısa süre içinde Türkiye yollarına çıkacak. Ayrıca KONA’nın uzun zamandır beklenen yüzde 100 elektrikli versiyonunu da yılın ikinci yarısında satışa sunacağız. Böylece tamamen yenilenen ve daha da güçlü hale gelen SUV ailemizle Türkiye’nin en çok arzu edilen markası olmayı hedefliyoruz.” OTOMOBİL - HAKAN AKARSUUNICEF: Covid nedeniyle gelecek 10 yılda 10 milyon kızçocuğu daha erken yaşta evlendirilebilir
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) yeni raporu, koronavirüs salgını nedeniyle önümüzdeki on yıl içinde on milyon kız çocuğunun daha erken yaşta evlendirilme riskiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. UNICEF, salgın başlamadan önce bile önümüzdeki on yıl içinde 100 milyon çocuğun çocuk yaştaki evliliklere zorlanacağı tahmin ediyordu.Habere Gitmek için TıklayınBoğaziçiÜniversitesi’nin ilk kadın rektörüProf. Soysal: 'İnsan istenmediği yerden gider'
Boğaziçi Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü Prof. Soysal: 'İnsan istenmediği yerden gider' AKP’li Rektör Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından başlayan protestolar devam ederken kurumun ilk kadın rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, Cumhuriyet’e konuştu. Soysal, “Akademinin yönetim kadrolarına talip olduğumda, bana ‘yapamazsın’ dediler. İlk rektörlük için aday olduğumda kaybettim ancak ikinci kez aday olduğumda kazandım. Üçüncü kez aday olduğumda kaybettim ve gittim. İnsan istenmediği yerden gider” dedi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Prof. Ayşe Soysal ile konuşma fırsatı bulduk. Çalışan bir annesi olduğu için anneannesinin kuşağı ile büyüyen Soysal, anneannesinin Osmanlı döneminde pedagoji okuduğunu ve müslüman okullar da çalışamadığı için gayrimüslim okullarda eğitim verdiğini anlattı. Ailesinde güçlü kadınların olduğunun altını çizen Soysal, şöyle konuştu: “Anneannem gibi birisiyle büyümek beni, cesur ve inatçı birisi yaptı. Çünkü anneannem bana ‘kızım sen ne istersen, yapabilirsin’ derdi. Bu bana çok büyük cesaret verdi. Benim mücadeleci biri olmamı sağlayan etkenlerden birisi de spordur. Çünkü spor insanı mücadeleye alıştırıyor. Ben tüm kadınların spor yapması gerektiğini düşünüyorum.” ‘RENKLİ KADINLAR’ ARTMALITürkiye’de kadın meselesine, kadınları himaye altına almaya çalışılarak yaklaşıldığını dile getiren Soysal sözlerine şöyle devam etti: “Kadınlar artık kendilerine biçilen rolü istemiyor ve başkaldırıyor. Amerikalılar, renksiz kadınlar için ‘duvar kağıdı’ benzetmesi yapar. Erkeklerin gerisinde, gölgesinde duran kadınlar için bu tabiri kullanıyorlar. Bizim renkli kadınları çoğaltmamız gerekiyor. Bir duvar kâğıdı gibi arka planda kalan kadınlardan mı olmak istiyoruz yoksa kendi kişiliklerimizi ve yollarımızı mı izlemek istiyoruz? Kadınlar, önce buna karar vermeli. ‘Elâlem ne der’ derdini aşmış kadınlara hayranım. Cumhuriyet’in kadınlara getirdiği açılımlara ben inanmıştım. Küçükken meselenin o zaman başladığını ve başarılı bir şekilde bitirildiğini düşünmüştüm. Ondan sonra anladım ki güzel bir yola çıkış olmuş, ama o yolun devamında bize rehavet çökmüş. Bu durumun Türkiye için çok büyük kayıp olduğunu düşünüyorum.’”BARİTON SESLİLER KADAR...Boğaziçi Üniversitesi’nin 2000 yılındaki rektörlük seçiminde aday olan Soysal, seçimi kaybetti ancak 2004’te ikinci kez aday olduğunda 344 oydan 164’ünü alarak birinci olmayı başardı. Soysal, Boğaziçi rektörlüğüne uzanan bu süreci şöyle anlattı: “Yakın arkadaşlarımdan biri bana ‘Senin bu görevi yapacağına inanıyorum. Ancak Boğaziçi’nin dinamikleri bir kadını rektör yapmaz’ dedi. Ben de yapmayacağını düşündüm ancak zorlamam gerektiğine karar verdim. Kadın olarak, insanların size güvenmesi zor oluyor. Bu işi, erkekler kadar, hatta onlardan daha iyi bir yapabileceğimi düşündüm. Ama buna meslektaşlarımı ikna etmek kolay olmadı. Biz kadınların fikirleri, erkeklerin fikirleri kadar kolay satılamıyor. Fikir sahibi olmak bizde erkeklere atfedilen birşey, ben en iyi şekilde fikirlerimi sunsam da bariton sesliler kadar etkili olamıyordum.” Rektörlük görev süresi bitince 2008 yılında yapılan seçimde ikinci sırada kalan ancak iktidar tarafından yeniden atanmak istenen Soysal, kendisine getirilen teklifi reddetti. Soysal, şunları söyledi: “‘Yenilgilerim bana başka kapılar açtı. Ben seçimi kaybedince gittim, insan istenmediği yerden gider. Hakkıyla yapacaksanız, rektör olmak çok yıpratıcı. Sürekli kriz yönetimi yapıyorsunuz. Batı’daki gibi dışarıdan müdahale edilmeyen bir üniversitenin başında değilsiniz. Üniversitede devam eden protestolara katılan öğrencilerin hepsi mezun olduktan sonra da Türkiye’de istediğimiz değişiklikleri, gelişimleri gerçekleştirecek. Gençlere inanıyorum ve güveniyorum.” Kübra KöklüDünyadaki ilk kadınörgütlenmesi: Bacıyan-ıRumörgütü
Dünyadaki ilk kadın örgütlenmesi: Bacıyan-ı Rum örgütü Ahi Teşkilatının kadın kolu olan Bacıyan-ı Rum mensupları, yönetimin yanlış kararlarına ve Moğol istilasına karşı da Ahilerle birlikte savaştı. Moğol askerleri ve sonra da mallarına el koyan Selçuklu sultanlarına direnen Anadolu Bacıları’nın bir kısmı kılıçtan geçirildi. Bazıları da esir hayatı yaşadı. Avrupa’da Sanayi Devrimi öncesinde nitelik gerektirmeyen ve çoğunlukla da aile içi işletmelerde vasıfsız içi olarak çalışan kadınların bir ücret karşılığı işgücüne katılması ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Emek yoğun işlerde ucuz içgücü olarak yararlanılan kadınların örgütlenmeleri de ancak 19. yüzyılla birlikte mümkün olacaktır. Oysa Anadolu’da kadınlar daha 13.Yüzyılda kendi başlarına iş kurabilme, ara mal üretme, ürünlerini kadınların kurduğu çarşılarda satma ve çalışan kadınlarla dayanışma amaçlı örgüt kurarak dünyadaki ilk kadın örgütlenmesini de gerekleştirme başarısına imza atmıştır. Ancak ne hazindir ki, Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) örgütünden bırakın dünyayı, bu topraklarda bile konu ile ilgili bir avuç akademisyen dışında haberdar olan yok. Bu konuda yurtiçinde çalışma yapanların sayısı o kadar az ki, yabancı bilim adamları, Âşık Paşazade’nin ilk kez söz ettiği Bacıyan-ı Rum örgütünün varlığına şüphe ile bakmış, olsa olsa bunun yanlış okuma ya da yanlış kayda geçme ihtimali üzerinde durmuşlar. Alman Şarkiyatçı Taescner, 1200’lü yıllarda bir kadın orgütlenmesini imkânsız görmüş ve Bacıyan-ı Rum örgütü diye alıntılanan tamlamanın Hacıyan-ı Rum olabileceğini öne sürmüştür.Dünyada Ahilik teşkilatı ile birlikte kooperatifçiliğin de ilk örneğini oluşturan Bacıyan-ı Rum, sadece mesleki bir teşkilat değil aynı zamanda siyasi faaliyetlerin de yürütüldüğü bir kadın örgütlenmesidir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin halkın yaşamını zorlaştıran kimi uygulamalarına karşı direndiş gösterdiği gibi Moğol istilasına karşı da bulunduğu şehri teslim etmek istemeyen Ahi Teşkilatı’yla birlikte amansız bir direniş göstermiş, bunun bedelini de canlarıyla ödemişlerdir. DİNSİZ TÜRKMENLER DENİLDİBacıyan-ı Rum örgütü, siyasi kimliği ve ortodoks Sünni din anlayışını reddeden batıni tasavvuf eğilimi nedeniyle o günden ne devlet katında ne de akademi dünyasında gereken ilgiye mazhar olamamıştır. Âşıkpaşazade tarihi, Bektaşi manakıpnameleri ve seyyahlar dışında kalan tarih yazılımı kasıtlı ve karalayıcıdır. Saray tarihçilerinin yanında Ahmet Eflaki gibi Mevlevi tarihçileri Ahi Teşkilatı ve Bacıyan-ı Rum örgütü hakkında “dinsiz Türkmenler, Babai, Hasan Sabbah artıkları, mülhid, zındık” gibi suçlamalara yer vermiştir. Mevlevi tarihçilerinin Ahi Teşkilatı ile Bacıyan-ı Rum örgütünü hedef almasının arka planında Moğol işgali karşısında farklı tutum almaları yatmaktadır. Ahiler ve Anadolu Bacıları (Bacıyan-ı Rum) Moğollara direnirken Mevleviler ise Moğollara koşulsuz biat etmekle kalmayıp Ahilerin ve Bacılar’ın tekke ve medreselerinin kendilerine verilmesini talep etmiştir./Archive/2021/3/8/021924179-miyase-1-max-rnk-s10.jpgBACILARIN LİDERİ FATMA BACIBacıyan-ı Rum örgütünün lideri Fatma Bacı, Ahilerin lideri Ahi Evran’ın eşidir. Sadece eşinden dolayı değil dönemin ünlü mutasavvıflarından Evhadüddin- Kirmani’nin de kızı olması nedeniyle büyük saygınlığı vardır. Ona olan derin saygı Alevi-Bektaşi kitleler nezdinde bugün de sürüyor. Ancak bugün ona duyulan saygı, başında bulunduğu örgütten, verdiği mücadeleden ve Ahi Evran’ın eşi olmasından dolayı değil, Moğolların elinde 14 yıllık esaretten ve eşi Ahi Evran’ın katletilmesinden sonra sığındığı Hacı Bektaş Veli’nin evlatlığı ve onun felsefesini ve ilmini öğrettiği vârisi olmasından dolayıdır. Hacıbektaş’ın evlatlığı ve ilmi varisi olan Fatma Bacı’nın adı da o tarihten sonra “Kadıncık Ana” olarak anılmaya başlamıştır.Kadınların kurduğu bu sosyal, kültürel, ticari ve siyasi örgüt Ahilik teşkilatından ayrı düşünülemez. Sonuçta Bacıyan-ı Rum örgütü Ahilik teşkilatının bir nevi kadınlar koludur. Ahilik teşkilatının bütün ilke ve kararları Bacıyan-ı Rum örgütü için de geçerliydi.KADINLI ERKEKLİ YEMEKLERAhilik Teşkilatı’na bağlı belli malları satan tüccar ve üretim atölyeleri bugünkü sanayi siteleri gibi belli çarşılarda toplanmıştı. Ahi Evran debbağların piri olarak tarihe geçmiş olsa da 32 çeşit sanatkâr kolunun da lideridir. Şehirlerde kurulan sanayi sitelerinde kadınların üretimlerini pazarladıkları dükkan ve atölyeleri bulunmaktaydı. Kayseri’de dericiler ve bakırcılar çarşısının yanında bulunan Külahduzlar (Örgücüler) çarşısında da kadınlar debbağların tabakladığı derilerdeki yünleri ip haline getirip örgücülükte kullanıyor ve bunları kendilerine ait çarşıda satışa sunuyordu. Külah, halı, kilim, kumaş ve diğer dokumacılık kollarında faaliyet gösteren Bacıyan-ı Rum örgütüne mensup kadınlar, Ahilik Teşkilatı’nın güçlü olduğu Kayseri, Kırşehir ve Konya gibi şehirlerden sonra Moğol istilasının ardından çekilmek zorunda kaldıkları uç bölgelerde de bu faaliyetlerini sürdürürler. Yeniçerilerin giydiği akbörkün ve diğer giysilerin de Bacıyan-ı Rum mensuplarında üretildiği söylenir.Ahi Evran, göçebe Türkmenlerin şehirleşmesinde onları piri olduğu teşkilat aracılığıyla sanatkâr yaparak katkı sunarken eşi Fatma Bacı da benzer işlevi Türkmen kadınları iş sahibi yaparak gerçekleştirmiştir. Diğer İslam coğrafyalarında ve Avrupa’da kadının çalışması ve hele kendine ait bir işyerinin olması hayal bile edilemezken Anadolu’da Bacıyan-ı Rum örgütü sayesinde gerçekleşmiştir. Bacıyan-ı Rum üyesi kadınlar Ahilerle birlikte mesleki eğitim kursları düzenliyor ve bazı akşamlar kadınlı erkekli yemekler düzenliyordu. KANLA BASTIRILAN DİRENİŞ VE DAĞILMAAhilik Teşkilatı’nın kurulması ve yagınlaşmasında sultan Alaaddin Keykubad’ın verdiği desteğin payı büyüktü. Alaaddin Keykubad’ın, oğlu II. Gıyaseddin Keykubat tarafından zehirlenmesi, Ahiler ve Türkmenler üzerinde sarsıcı etki yarattı ve o nedenle yeni sultana karşı direnişe geçtiler. II. Gıyaseddin Keykubat, Ahilerin birçoğunu öldürdü. Sultanın kötü yönetiminden faydalanan Moğollar Anadolu’ya akınlar başlattı. Kösedağ’da Selçuklu ordusunu yenilgiye uğratan Moğollar, Tokat ve Sivas’ı hiçbir direnişle karşılaşmadan aldılar. Dönemin en önemli ticaret merkezi olan Kayseri’ye girmek istediklerinde Ahiler ve Bacılar şehri teslim etmeyip direnişe geçtiler. Ancak Kayseri Subaşısı, Moğollara yol göstererek su yolundan onları şehre soktu. Ahiler ve Bacılar kılıçtan geçirildi Liderleri esir alındı, örgütleri dağıtıldı (1241).Celaleddin Karatay’ın Moğollarla anlaşması sonrası Ahilik ve Bacıyan-ı Rum örgütü yeniden faaliyete geçtiyse de Selçuklu şehzadelerinin taht mücadelesi sonrasında Moğollar yeniden Anadolu’ya girdi. I. Kılıçarslan’ı tahta oturtan Moğollar üç kişilik bir vezir kadrosuyla ülkeyi yönetmeye başladılar. Bu üçlü yönetim döneminde Ahilerin ve Anadolu Bacılarının sahip olduğu her şey Mevlevi ve Kalenderi dervişlerine verildi. Ahilerin mülkleri ellerinden alınmaya başlanınca Ahi Evran, “Agaz u encam” adlı risalesinde sitemini şöyle dile getirir: “Bu zamanın kurt tiynetli yöneticileri, kişilerin mallarına el koymaktadır. Şeriatın hükümleri büyük ölçüde ortadan kalktı. İslam’dan sadece bir ad kaldı.”Ahiler ve Bacılar Kırşehir’de direnişe geçtiler. Direnişe geçen Ahiler arasında babası ile arası açık olan Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi de vardı. Mevlananın müridi Kırşehir Emiri Nurettin Caca, bu direnişi kanla bastırdı. Ahi Evran, Mevlana’nın oğlu ve Ahilerin çoğu kılıçtan geçirildi. Ahi Evran öldüğünde 90 yaşındaydı. Ankara, Denizli, Çankırı, Aksaray ve Tokat’ta da direniş kanla bastırıldı. Mevlevi tekkesine bağlanmayı reddeden Ahiler ve Bacıyan-ı Rum mensupları uç bölgelere göçtü.Bacıyan-ı Rum örgütü böylece dağıtıldı. Fatma Bacı da Hacıbektaş’ın yanına, Suluca Karahöyük’e sığındı. Hacı Bektaş’ın evlatlığı olan Fatma Bacı burada İdris Hoca adlı biri ile evlendi. Hacıbektaş’ın nefes evladı olup, onun ilminin ve felsefesinin Abdal Musa ile birlikte günümüze kadar ulaşmasını sağladı. Miyase İlknurAYM, Korkusuz’a verilen ilan cezasını‘hak ihlali’olarak değerlendirdi
AYM, Korkusuz’a verilen ilan cezasını ‘hak ihlali’ olarak değerlendirdi Hukukçular, BİK’in ‘ilan yasağının basın özgürlüğü üzerinde sopa gibi’ kullanılmasının tek adam rejiminin sonucu olduğunu belirterek, basının AYM’ye başvurabileceğine işaret etti. Anayasa Mahkemesi (AYM), iktidarın Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla muhalif basın üzerinde bir “sopa gibi kullandığı ilan ve reklam kesme cezalarıyla” ilgili önemli bir karara imza attı. AYM, Korkusuz gazetesine verilen basın ilan cezasını “hak ihlali” olarak değerlendirildi. Kararda, “İfade ve basın özgürlüğü ihlal edildi” ifadelerine yer verildi. AYM’nin kararını değerlendiren hukukçular, “BİK bu karardan sonra kendine çekidüzen vermelidir. Bu karar sadece Korkusuz gazetesi kararı ile sınırlı olamaz. Emsal teşkil eder. BİK bu karara göre hareket etmek zorundadır. Cumhuriyet gazetesi de bireysel olarak AYM’ye gittiğinde aynı sonuç çıkacaktır” dedi. Hukukçular AYM kararını Cumhuriyet’e değerlendirdi:Rıza Türmen (Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı): AYM’nin Korkusuz gazetesi kararı çok güzel bir karar. Kararın birkaç önemli özelliği var. Bir tanesi diyor ki basın özgürlüğünün koşullarından biri ekonomik imkânların bulunması. Yani ekonomik imkânlar yoksa basın özgürlüğü gerçekleşemez. Ekonomik imkânlara resmi ilanlar ve reklamlarla kavuşuluyor. AYM, ‘ilan kesme cezası bir yaptırım aracı olarak kullanılamaz’ diyor. Tabi bizde bu gazeteleri cezalandırmak için bir yaptırım aracı olarak kullanıyor. Kararda böyle cezaların caydırıcı etki yarattığı belirtilmiş. Tabii bu sadece Korkusuz gazetesi için değil bütün basın için bu etki söz konu. Tabii bir de doğru düzgün inceleme yapılmadan itirazların reddedilmesi var. AYM’nin bireysel başvurular nedeniyle verdiği insan hakları ihlalleri kararları sadece o davayla sınırlı değildir tabii. Karar emsal teşkil eder. BİK bu karara göre hareket etmek zorundadır. Cumhuriyet gazetesi de bireysel olarak AYM’ye gittiğinde aynı sonuç çıkacaktır. BİK bu karardan sonra kendine çekidüzen vermeli. ‘YOL GÖSTERİCİ’Sabih Kanadoğlu (Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı): Bireysel hak ihlallerinde hiçbir zaman emsal olmaz. Her biri için ayrı ayrı başvuru ve ona göre inceleyerek karar verilmesi lazım. Bu kararın o konuda uygulama yapanlar için yol gösterici olduğundan kuşku yok. BİK muhalif basın üzerinde sopadan daha sert bir biçimde kullanılıyor. Ortaya çıkmış siyasi duruma demokrasi demek mümkün değil. Zaten tek adam rejiminde, o tek bir adamın kontrolü, denetimi ve emri altında bütün kurumların elbetteki demokratik yönde bir karar verebilecekleri düşünülemez. Anayasadaki basına tanınmış olan bütün hakların ihlal edildiği bir dönem yaşıyoruz. İşin en enteresan tarafı anayasa uygulanmayarak sanki yeni bir reform yapıyor gibi birtakım eylem planları halkı kandırıcı biçimde ortaya dökülüyor. Turgut Kazan (Eski İstanbul Barosu Başkanı): AYM’nin bu kararı doğrudur. Daha önceki kararlar da dikkate alındığında Korkusuz ile ilgili verilen karar isabetlidir. Türkiye’de BİK sorunu AYM’de, Hâkimler Savcılar Kurulu ve ilgili tüm kurumlarla birlikte mutlaka demokrasiye ve basın özgürlüğüne uygun biçimde yeniden yazılması gerek. Türkiye’de bu işleri uygulayacak yargı siyasal iktidara bağlı olduğu için benzer uygulamalar devam edecektir. Demokrasi ve özgürlükler temel haklar tek insanın takdirine bırakılıyorsa zaten orada güvence yok demektir. En üstteki bu işe nasıl bakıyor, diye bakıyorlar. Kendilerince oradan alacakları ilhama göre hareket ediyorlar. EFKAN ALA ŞİKÂYET ETTİ Korkusuz gazetesi, 3 Ağustos 2015’teki nüshasında eski İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın görevden ayrılmasına karşın konutunu boşaltmadığı ve 2.5 milyon liralık tefrişat yaptığını yazdı. Ala’nın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada Küçükçekmece Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi ise Ala’nın tekzip metninin yayımlanmasını kararlaştırdı. Ancak Korkusuz, bu tek taraflı metni yayımlamadı. Ala, da BİK’e başvurarak tekzibi yayımlamadığı gerekçesiyle Korkusuz’u şikâyet etti. Şikâyet üzerine BİK, Korkusuz’a 2 gün “resmi ilan ve reklamların kesilmesi” cezası verdi ancak gazetenin resmi ilan ve reklam yayımlama hakkı bulunmadığından verilen cezanın şimdilik uygulanmamasını kararlaştırdı. Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Korkusuz’un bu karara yaptığı itirazı kısmen kabul ederek, cezayı bir güne düşürdü. Korkusuz, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulundu. AYM de “hak ihlali” kararı verdi. Zehra ÖzdilekOrman işçisi kadınlar, sendikal haklarıiçinçağrı: "Çiçek değil hak verin"
Orman işçisi kadınlar, sendikal hakları için çağrı: "Çiçek değil hak verin" Çanakkale Bayramiç’e bağlı Karıncalı köyünde orman işçiliğinde çalışan kadın emekçiler, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, Tarım Orman İş Sendikası üyelerini çalışma koşullarının duyurulması için Çanakkale’ye davet etti. Ziyarete ilişkin Cumhuriyet’e konuşan Tarım Orman İş Genel Başkanı Şükrü Durmuş, orman köylülerine uygulanan birim fiyat yönteminin kayıtdışı çalışma alanı yarattığını beliterek, “Ormanlarda Suriyeli ve Afgan göçmenler görmek mümkün” dedi."ÇİÇEK DEĞİL HAKKIMIZI İSTİYORUZ"Türkiye’de güvencesiz koşullarda çalışan 500 bini aşkın orman köylüsü olduğuna dikkat çeken Durmuş, Karıncalı köyünde orman işçisi kadınların davetine ilişkin, “‘Sakın, gelirken 8 Mart’ımızı kutlamak için bize çiçek böcek getirmeyin, haklarımızı, sigortamızı, iş güvenliğimizi istiyoruz’ dediler. Biz de yeni bir süreç başlatıyoruz. Orada sendikal örgütlenme başlatacağız” dedi. Sloganlarının “Yeni Dünya Kadın Dayanışması ile Kurulacak” olduğunu da dile getiren Durmuş, bu sendikalaşma hareketini ülke geneline yayacaklarını da vurguladı. Sarp SağkalSağlıkçılar, hastane yemekhanelerininözelleştirilmesindenşikâyet etti
Sağlıkçılar, hastane yemekhanelerinin özelleştirilmesinden şikâyet etti CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Türkiye genelinde devlet hastanelerinin yemekhanelerinde yapılan özelleştirmelerle, yemeklere ilişkin şikâyetlerin arttığını belirtti. Diyarbakır Gazi Yaşargil Devlet Hastanesi’nde çalışan sağlıkçılara verilen yemekten böcek çıktığına ilişkin haberlerin ardından, devlet hastanelerinin yemekhanelerinin özelleştirilmesi konusu gündeme geldi. Konuya ilişkin Cumhuriyet’e konuşan CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Türkiye’de çok sayıda hastanenin yemekhanelerinin özelleştirilmeye başladığını belirtti. Özelleştirmelerle yemeklere ilişkin şikâyetlerin arttığını aktaran Gök, “Bir hastanede verilen yemeklerde böcek türü sağlığa zararlı şeylerin çıkması bir hak ihlalidir. Diyarbakır’da saptadığımız bu olay çok somut bir örnektir. Bununla ilgili Türkiye genelinde hastanelerden de benzer şikâyetler duyuyoruz. Bu özelleştirme sağlık hakkının nasıl feda edildiğinin göstergesidir. Pandemi döneminde bağışıklığın güçlendirilmesi, sağlığın korunması açısından birinci derecede önemli olan yemeğin böylesine zararlı sunulması ve buna göz yumulması başta sağlık çalışanları ve hastaları olmak üzere tüm sağlık sistemimizi tehdit etmektedir” ifadelerini kullandı. BAKANA SORU ÖNERGESİKonuyu Meclis gündemine de taşıyan ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Gök, “2002-2021 döneminde özelleştirilen hastane yemekhanelerinin sayısını yıllık temelde ve illerimize göre açıklar mısınız? 2002-2021 döneminde özelleştirilen hastane yemekhanelerinin ihale bedellerini açıklar mısınız? 2002-2021 döneminde özelleştirilen hastane yemekhanelerinde çıkan yemekler sebebiyle rahatsızlanan sağlık çalışanlarının ve yurttaşlarımızın sayısı nedir” sorularını yöneltti. Sarp SağkalKılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a atasözlüyanıt: 'Açtavuk kendini buğday ambarında sanırmış'
Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a atasözlü yanıt: 'Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış' Neden Kemal Kılıçdaroğlu? Siyaset ısındı... Siyasi Partiler Yasası, seçim mevzuatı, “İnsan Hakları Eylem Planı”, ekonomik reform derken seçim atmosferine girildi. Partiler içinden yenileri çıkıyor, fezlekeler tartışılıyor. Peki, Millet İttifakı’nın yol haritası ne diyor? Erdoğan’ın dediği gibi “tel tel dökülmeye” başladılar mı? Bir arada durmakta zorlanıyorlar mı? Gözler muhalefette olunca bize de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sormak kaldı. - Bütün çabaları ittifakı bozmaya dönük ama bir türlü bozamadı. Buradan bir kişinin ayrılmasını ‘tel tel dökülme’ diye tanımlıyor. Derler ya, “aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış”.- Sarayda herkes mutlu, herkes 3-5 yerden maaş alıyor. Erdoğan bir yere giderken binlerce polisle gidiyor. Ben muhalefet partisi olarak gidiyorum. Cebime “İş, iş, iş” yazan kâğıtlar konuluyor.- Erdoğan İstanbul seçimlerinde YSK’yi baskı altına aldı, istediği kararı çıkarttı. Orada yaptığının ne sonuçlar doğurduğunu halk O’na gösterdi.. “Kaybettim ama ben gitmiyorum”u hangi gerekçeyle söyleyecek? - 3 milyon 600 bin Suriyeli var. 2023’te sandığa gidip ilk kez oy kullanacak da 6 milyon 300 bin genç seçmen var. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’ye demokrasiyi getirecek. - İktidar, Kürt kökenli vatandaşlarımızı düşmanlaştırıyor. Bu, toplumsal barışımızın dibine dinamit koymak demektir. Bu ülkenin kuruluşunda, büyümesinde, kalkınmasında hepimizin alın teri ve emeği vardır.-Kamu bankalarının teminat mektubu bile vermediği bir firmayla Devlet Malzeme Ofisi neden anlaşma yapıyor? “Kılıçdaroğlu devlet sırrını açıkladı” diyor. Herkesin bildiği bir konunun, neresi devlet sırrı?/Archive/2021/3/8/004002956-08-kemal1-sb-sy7.jpg• Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi “ittifak olarak 40 yamalı bohça misali tel tel dökülmeye” mi başladınız? O söyleyenin hayali. Beklentisini öyle bir noktaya çekmiş ki bir kişi ayrı bir parti kursa onu olağanüstü bir olay kabul ediyor, çünkü direncimizi görmeye başladı. Bütün çabaları, ittifakı bozmaya dönük ama bir türlü bozamadı. Buradan bir kişinin ayrılmasını “tel tel dökülme” diye tanımlıyor. Derler ya, “aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış”, Erdoğan’ın pozisyonu da bu. Ne yaparsa yapsın, bu ülkeye demokrasiyi getirmek isteyen insanlar birbirlerinden ayrılmayacak. • Millet İttifakı’nın ortakları her şeye rağmen bir arada durmak için büyük bir direnç gösteriyor. Zaman zaman zorlanıyor musunuz? Hayır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Güçlendirilmiş parlamenter sistem söylemi bizi birbirimize yakınlaştıran temel söylem. Bunun üzerinden yürüyeceğiz. • Tüm paydaşlarınızla siyaseti mi dönüştürmeye çalışıyorsunuz? Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler, ülkede can ve mal güvenliği, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, düşünce özgürlüğü olmadığını görüyor. 19 yıldır tek başına iktidar olan bir siyasal partinin, 19 yılın sonunda 10 milyonu aşkın işsiz yarattığını da görüyor. Ülke kaynaklarının sorumsuzca harcandığını görüyor. Gelir dağılımındaki dengesizliği görüyor. Böyle bir tablo bizi önce eleştiride, sonra da çözümde birleştiriyor. Soruna kaynaklık eden ana unsur tek adam rejimi. Ortada devlet aklı kalmadı. Devlet aklı demek, devlette çalışan liyakatli kadroların siyasi otoriteye, hukuk sistemi içinde istedikleri çalışmaları hazırlamaktır. Eğitimden sağlığa kadar... Var olan tek adam sisteminde liyakat tamamen devre dışı bırakıldı. Bir kişinin aklıyla hareket eden bir devlet yapısı ortaya çıktı. En somut örneğini Akdeniz’de arama yapılacak olan gemimizde gördük. Dört saat Erdoğan’a ulaşılamadığı için Türkiye Cumhuriyeti Devleti yanıt veremedi. En son “Arama yapacağız” denilince, Roma Büyükelçisi, “1 saat daha izin verin” dedi. Bakın beş saat süreyle eğer bir büyükelçi, dışişleri bakanına veya Erdoğan’a ulaşamıyorsa orada devlet aklı yoktur. Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler bu güzel ülkenin bir kişinin kararıyla felakete sürüklenmesini istemiyor. Ortaya çıkan tablo son derece rahatsız edicidir. Kaldı ki sorun sadece Erdoğan’a ulaşma sorunu da değildir. Sorun ülke yönetiminin yaşadığı kaostur. ASLAN PAYI BEŞLİ ÇETENİN• Görüş ayrılıkları... Doğal olarak hepimiz ayrı bir siyasi partiyiz. Sorunların çözümüne farklı bakabiliriz. Ama demokrasiye bakışımız aynı. Aslında halk tüm gerçeklerin farkında... Bir kişinin partiden ayrılması, başka parti kurması falan önemli değil. Halk kararlı: “Ben bunları göndereceğim” diyor. • Ayrılanları ittifakı bozmaya çalışmakla eleştiren bir grup da var...Sokaktaki insan bunları görüyor. “Arkadaş” diyor, “Sen demokrasi istemiyor musun, dur bir demokrasiyi getirelim, ondan sonra ayrı parti kurabilirsin. Ama önce şu demokrasiyi bir getirelim. Düşünce özgürlüğünü, yargı bağımsızlığını getirelim... Ondan sonra varsa partiden kaynaklı sorunun ayrılabilirsin veya partide kalarak mücadeleni sürdürebilirsin...” • Sokaktaki insan derken AKP seçmenini de katıyor musunuz? Tabii. Bakın, bizim AK Parti ve MHP tabanıyla bir sorunumuz yok. Bugün yoksulluğu en fazla yaşayan AK Parti tabanı. Gidin İstanbul’da AK Parti’nin yüksek oy aldığı yerlere bakın. Oralarda yoksulluğun ne boyutlara ulaştığını göreceksiniz. • Siz gidiyor musunuz o mahallelere? Gidiyoruz tabii. • Gittiğinizde hiç tepki çekiyor musunuz? Tepki gösteren yok. Sadece seçim döneminde kapılarını çalan siyasi partilerden olmadığımız için çok memnun oluyorlar. 20-25 milletvekilimiz belli bir planlama içinde, -ki planlamayı Meclis Gurubu ve Genel Merkez eşgüdüm içinde yapıyorlar- şehirleri geziyor, esnafla konuşuyor, dertlerini dinliyorlar. Milletvekillerimiz, esnaf için ve KOBİ’ler için iki kez 81 ile gitti. Çok ciddi çalışmalar yaptılar. Bu süreçte halkın bizden beklentilerini görüyoruz. Önce sorunları saptayıp sonra çözüm üretiyoruz. Biz tepki görmüyoruz ama inanın AK Parti milletvekilleri alana çıkamıyor. Çıkma şansları da yok. Çiftçi, esnaf gırtlağına kadar borçlu... • Geçmişin muhalefet söylemlerine bakalım: AKP her seçim kazandığında yurttaşın oyunu bir paket kömüre, makarnaya sattığı söylendi. “Mitinglere parayla adam topluyorlar” denildi. Şimdi AKP’li vekilleri sizin deyiminizle halkın arasında dolaşamaz hale getiren paranın bitmesi midir? AK Parti, devletin kaynaklarını büyük ölçüde rantiye kesimine aktardı. 83 milyondan toplanan vergilerin paylaşımı bütçeyle yapılıyor. Bu paraların önemli bir kısmı rantiyeye gitti. Vatandaşa çok az kısmı kaldı. İstihdam yaratan yatırım sembolik düzeyde kaldı. İnsanlar işlerinden oldu. Erdoğan, kendi tabanına bunun propagandasını “Yol, köprü, hastane yapıyoruz, devletin cebinden beş kuruş çıkmayacak” diyerek yaptı. Herkes de bunu doğru kabul etti. Sonra gerçek ortaya çıktı ki tam tersine vatandaştan alınan verginin önemli bir kısmı bunlara gidiyor. Yolcu garantileri, hasta garantileri... Bu paralar bütçenin önemli kısmını yutan paralar. Böyle olunca geniş kitlelere para kalmadı. Kontrolsüz borçlanma, iktidarı yüksek faiz ödemeye de mahkûm etti. Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdiler ki borcun faizini de ödemek için borç alındı... Türkiye şu anda dünyada en yüksek faizle borç alan ülkelerden biri... Bu şöyle bir tabloyu ortaya çıkardı: Toplanan vergilerden aslan payını başta beşli çete diye tanımladığımız şirketler aldı. Ama vatandaş artık gerçeği görüyor. Erdoğan ne söylerse söylesin, vatandaş akşam eve geldiğinde tabloyu görüyor. Kimsenin yüzü gülmüyor, herkes icralık, buzdolabı boş. • Bu hafta da ekonomik reform paketi açıklanacak biliyorsunuz, ne açıklanabilir sizce? Şu anda öncelik istihdam yaratmak olmalı... Yaratabiliyorsa alkışlarız ama yaratamayacak ve yine elini vatandaşın cebine atacaksa -ki kurumlar vergisinin dolaylı olarak yüzde 10 artırılması bunun işareti- bu kabul edilemez. Bugün 10 milyonu aşan işsizimiz var... 19 yılda 10 milyonu aşkın işsiz yaratmak izlenen ekonomik politikanın iflasıdır. Aslında bu bir utanç tablosudur. • Şu cümle Erdoğan’ın son konuşmasından: “CHP, yıllarca vatandaşların bir bölümünü, Atatürkçülük, laiklik, demokratlık, çağdaşlık gibi değerleri kullanarak istismar etti...” Ettiniz mi? Bunlar sadece CHP’nin değerleri değil, çağdaş Türkiye’nin değerleri... Kaldı ki anayasada yer alan temel kurallar. Bu evrensel kuralları hepimizin savunması gerekiyor. Bir partinin tekelinde olacak kurallar değil bunlar. Erdoğan öyle bir noktaya geldi ki biz “beyaza beyaz desek Erdoğan beyaza siyah diyecek.” Allah akıl fikir versin. İhvan aşkı ona hiçbir yarar getirmeyecek. Ama onun bu aşkı, Türkiye’ye ağır maliyetler yükledi. • Siz de giderek sertleşiyorsunuz. Sanki eski sükûnetiniz kalmadı gibi... Öyle bir noktaya geldik ki gerçekten de vatandaş burnundan soluyor. Bu tablo Saray tarafından görülmüyor. Erdoğan’ın haberi var mı, yok mu bu tablodan bilmiyorum. • Olmaması mümkün mü? Erdoğan’ın etrafında liyakatli kadrolar yok. Erdoğan’ın etrafında parti militanlarından oluşan bir kadro var. Bunların bir kısmı politikacı, bir kısmı da Fahrettin Altun gibi devlet memuru. Eğer devleti yöneten kişinin etrafında liyakatli kadrolar değil de parti militanları olursa yöneten kişi ülke gerçeklerinden kopar. Çünkü etrafındaki “evet, efendimci” kişiler, sorunları gizler “Efendim, aşağıda her şey mükemmel” derler. Dolayısıyla Erdoğan’a gerçeği anlatacak kimse kalmadı etrafında. İlk geldiklerinde devlette bir kadro vardı. Bu kadrolar tümüyle tasfiye edildi. Öyle ki daha önceki konuşma metinleri önüne konmaya başladı. Liyakatsizliği görebiliyor musunuz? Bu acıklı tablo bir başka gerçeği de önümüze koyuyor. Saray’da herkes mutlu, herkes 3-5 yerden maaş alıyor. Erdoğan bir yere giderken binlerce polisle gidiyor. Bir vatandaşın ona yanaşma şansı dahi yok. Vatandaşın derdini anlatma şansı yok... Ben muhalefet partisi olarak gidiyorum. Cebime “İş, iş, iş” yazan kâğıtlar konuluyor. Kimse ondan iş isteyemiyor. Malatya’da “Evime ekmek götüremiyorum” diyen bir yurttaşa “Abartıyorsun” dediğini hatırlayın. KOLTUK İTTİFAKI! • Seçime nasıl bir yasayla gidilecek? Erdoğan yüzde 10 seçim barajından vazgeçer mi? Sanmıyorum. Geçen gün, Orhan Uğuroğlu bir yazı kaleme aldı. Orada da deniyor ki “Erdoğan, sırf MHP barajın altında kalmasın diye Meclis’e daha çok muhalefet partisinin ya da milletvekilinin girmesini istemez.” • Bu konuda ortağıyla bir sıkıntı yaşar mı? Orası kendi bilecekleri iş ama zaten sorun yaşadıkları aşikâr, örneğin parti kapatma konusu... Bahçeli bu konuda ısrarlı ama Saray’dan istediğini duyabilmiş değil. Bakın size bir şey daha söyleyeyim, Saray ve küçük ortağının yaptığı ittifak ile Millet İttifakı’nın arasındaki fark şudur: Onlar, tümüyle kişisel çıkarlarına odaklı, koltuklarını, makamlarını korumaya odaklı bir ittifak kurdular. Ancak Millet İttifakı’nın tek önceliği, memleketin geleceğidir. ERDOĞAN BIRAKACAK! • ABD’de seçim sonrası Trump koltuğunu bırakmakta çok zorlandı. Bir seçim durumunda “Erdoğan da kolay kolay bırakmaz” deniyor. Bırakmaz mı? Bırakacak! Erdoğan bunu İstanbul seçimlerinde denedi. YSK’yi baskı altına aldı, istediği kararı çıkardı. Orada muhalefet şerhi yazan üyelere saygı duyuyorum ama diğerlerine duymuyorum. Onlar hâkim değiller. Dolayısıyla orada yaptığının ne sonuçlar doğurduğunu halk ona gösterdi. Erdoğan’ın bu derse rağmen böyle bir tabloyu Türkiye’nin önüne koyacağına inanmıyorum. “Kaybettim ama ben gitmiyorum”u hangi gerekçeyle söyleyecek? 6 MİLYON 300 BİN GENÇ DEMOKRASİYİ GETİRECEK • Cumhurbaşkanı, göç konulu bir konferansta, “Ülkemize yerleşen sığınmacılardan da gayretleri ve birikimleriyle bize çok önemli katkılar sunanlar var. Bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere de gereken kolaylığı göstereceğiz” dedi. AKP, oy için daha fazla Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık verir mi? Zaten başladılar, kısmen veriyorlar. 3 milyon 600 bin Suriyeli var. 2023’te sandığa gidip ilk kez oy kullanacak da 6 milyon 300 bin genç seçmen var. Seçimin kaderini gençler belirleyecek. Bu kesin. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’ye demokrasiyi getirecek. • Bu gençler sizi mi seçecek? Cumartesi günü gençlerle görüştüm, onlara da söyledim. Önümüzdeki seçimler demokrasiden yana olanlarla otoriterlikten yana olanların seçimi... Siz, eğer demokrasiyi savunuyorsanız, düşünce özgürlüğünü savunuyorsanız, siyasi parti liderlerini eleştirebileyim, ifade özgürlüğüm olsun, başıma bir şey gelmeden rahat tweet atayım diyorsanız demokrasiden yana oyunuzu kullanacaksınız. Yok, eğer başımızda bir adam olsun, konuştuğumuz zaman elindeki sopayla kafamıza vursun diyorsanız otoriterliğe oy vereceksiniz. Benim gördüğüm bu kuşağın yüzde 99.9’u demokrasiden yana. AKP’li ailelerin çocukları da dahil... • Onlar da mı tercihini farklı kullanacak? Onlar da doğal olarak dönüşüyor. Baskı görmek istemiyor. Okula gitmiş, okumuş, elinde cep telefonu var, dünyayı izleyebiliyor, başka gençlerin özgürlük alanlarını görüyor, kendisi için de istiyor. Ben konuştuğum genç arkadaşlara söyledim, “önümüzdeki seçimlerde oy kullanarak bir dikta rejimini devirip, demokrasiyi getirecek olanlar sizlersiniz. Sizler demokrasiyi getireceksiniz.” Suriyeli’yi vatandaşlığa alıyormuş, şuymuş, buymuş, hiçbirinin önemi yok. Önemli olan sandığa gidip ilk kez oy kullanacak olan 6 milyon 300 bin genç. SANCAR VE DEMİRTAŞ’IN AÇIKLAMALARI DEĞERLİDİR • 28 HDP milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması Cumhur İttifakı’nın ana gündem maddesi. HDP bize yâr olmuyorsa kimseye olmasın mantığıyla mı hareket ediliyor, yoksa? İktidar, Kürt kökenli vatandaşlarımızı düşmanlaştırıyor. Bu, toplumsal barışımızın dibine dinamit koymak demektir. Bu ülkenin kuruluşunda, büyümesinde, kalkınmasında hepimizin alın teri ve emeği vardır. Siz, etnik kimliği dolayısıyla milyonları kutuplaştıramazsınız, düşman ilan edemezsiniz. Bu ülkede hepimiz demokrasi istiyoruz. Kimseyi kimliğinden, yaşam tarzından, inancından dolayı ötekileştiremezsiniz. Demokrasiden yana olanlar bir ittifak oluşturup, adına “Millet İttifakı” dediler. Siz bunu yok etmek istiyorsunuz, bunun için birtakım siyasi mühendislikler yapıyorsunuz. Kendi aklınıza göre bazı projeler geliştiriyorsunuz. İYİ Parti’yi, Saadet’i nasıl koparabiliriz, bunun arayışı içindeler ve bu ittifakı bozabileceklerini düşünüyorlar. Halk bu konuda kararlı, “biz bunları göndereceğiz” diyor. Canına tak etti vatandaşın. • İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, grup toplantısında “Milletin derdi konuşulmasın diye önlerine getirilen fezlekelere gözü kapalı el kaldırmayacaklarını” söyledi. Önemli bir açıklamaydı.Anayasada fezlekelerle ilgili gruplar karar alamaz diyor. Milletvekili kendi vicdani kanaatine göre karar verecek. Burada Sayın Akşener’in de söylediği bu. Doğruyu söylüyor... • Sizin HDP’ye karşı bir rezerviniz var mı? Yasalar çerçevesinde kurulmuş hiçbir siyasi partiye karşı rezervimiz yok. Biz her siyasi partinin teröre ve terör örgütlerine karşı çıkmasını, isteriz. Ayrıca her siyasi partinin terör örgütleriyle arasına amasız, fakatsız, lakinsiz mesafe koymasını ve karşı çıkmasını da isteriz. Bu bağlamda Sayın Mithat Sancar’ın da Sayın Selahattin Demirtaş’ın Gara operasyonu dolayısıyla yaptıkları açıklamalar değerlidir. FEYZİOĞLU TÜRKİYE GERÇEKLERİNDEN KOPMUŞ • İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Altı çizilmesi gereken maddelerden biri, lekelenmeme hakkıydı. 130 bin kişinin bir gecede terörle iltisaklı gösterilerek devlet görevinden ihraç edildiği düşünülürse, bu mesela lekelenmeme hakkıyla ilgili değil mi? Ya da “Uzun yargılama zararları kaldırılacak” dendiğinde “Osman Kavala’nın hâlâ hapiste olması” büyük bir çelişki değil mi? Erdoğan’ın söylemlerini eylemleriyle kıyaslamak gerekir. Bu konuda söylemi ile eylemi arasında 180 derece fark var... Yaptıklarına bakın, bir otoriter yönetimin tüm icraatlarını görebilirsiniz. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gerçeği ortada dururken siz hangi insan haklarından söz ediyorsunuz? Boğaziçili öğrencilerin haklı eylemlerine karşı yapılanlar bu ülkede insan haklarının nasıl yok edildiğini gösteriyor. Aslında AB’den aldıkları fonun seslendirmesini yaptılar... • AB de bu fonu kâğıt üzerinde kalsın diye vermiyor herhalde. Sonuçta hayata geçirilmesi beklentisi de yok mu? Erdoğan yapamaz, karakteri izin vermez. Erdoğan kendisini ülkenin tek sahibi sanıyor. Ona göre cezaevlerinde hiçbir siyasi tutuklu yok, çünkü hepsi terörist. Hiçbir gazeteci yok, yatanların hepsi terörist. Bizim İstanbul İl Başkanı bile terörist. Soğan üreticileri terörist, seracılar terörist. Erdoğan’a karşı çıkan herkes terörist... • Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’na göre açıklanan reform değil, devrim... TBB Başkanı, Türkiye gerçeklerinden büyük ölçüde kopmuş. AKP lebaleb salonlarda kongre yaparken, barolara kongre izni verilmemesi kendisini rahatsız etmiyor mu acaba? Bir yerde devrim arıyorsa, bu devrimi (!) 19 yıldır Erdoğan’ın neden gerçekleştirmediğini sorması lazım. AYM, AİHM kararlarını uygulamayan hâkimlerin terfi ettirildiği bir ülkede, bu terfileri sağlayan iradenin devrim yapacağını bırakın baro başkanını, ilkokul öğrencisi bile inanmaz. Yargıtay’da bir karara dahi imza atmamış kişi hülle yoluyla getirilip AYM üyesi yapılıyorsa, bu hülleyi yapan kişi, insan haklarında devrim mi yapacak? • Bu reformlar sizce AKP seçmenini umutlandırıyor olabilir mi? Laf reformundan yorulduk. 19 yılda hangi reformu yaptılar. Tumturaklı bir dolu laf ettiler, yargı reformu açıkladılar, hangisini yaptılar? Önemli olan yasaların gereğinin yerine getirilmesidir. Osman Kavala neden 3.5 yıldır içeride? Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri neden içeride? Dayatmayla rektör atayıp, sonra adaletten bahsedeceksiniz. O üniversiteye profesör olamayacak kişi rektör atandı. Kimse bunlara inanmıyor artık.12 MİLYON DOLAR NEYİN MASRAFI? • Ücretsiz aşı ve Keymen firmasıyla ilgili yaptığınız açıklamalar iktidarın tepkisini çekti... Devlet Malzeme Ofisi ile Sinovac görüştü, aracı yok deniliyor. Oysa anlaşma Keymen ile yapılıyor. 1 milyon doz aşı ücretsiz geliyor. Ama Keymen Devlet Malzeme Ofisi’ne 12 milyon dolarlık fatura kesiyor... Firma bedelsiz aldığı 1 milyon dozluk aşıyı 12 milyon dolara DMO’ya fatura ederken “Ben masraflarımı karşılamak için aldım” diyor. Masraflarınızı Devlet Malzeme Ofisi’nden niye alıyorsunuz, Sinovac karşılasın. Çünkü Sayın Bakan’a göre siz aracı değil, distribütörsünüz. Kamu bankalarının teminat mektubu bile vermediği bir firmayla Devlet Malzeme Ofisi neden anlaşma yapıyor? “Kılıçdaroğlu, devlet sırrını açıkladı” diyor. Herkesin bildiği bir konunun, neresi devlet sırrı? 12 milyon dolar, neyin masraf karşılığı? • Bakan Koca, sizi aşı programını riske atmakla suçladı... Sayın Bakan açıklamasında “Bedava aşı yok” diyor. İyi de bunu anlaşmaya, gümrük beyanına biz mi yazdık? “Distribütör - aracı firma” ayrımı da yapıyor. Ama Keymen firması geçen gün yaptığı açıklamada “1 milyon doz aşı Sinovac firmasının talebiyle, bedelsiz olarak şirketimize gönderilmiştir. Bu aşının karşılığı, bahsedilen tüm bu giderler için kullanılmıştır” denildi. Bırakın Covid aşısı gibi hayati bir meseleyi, siz yaptığınız hangi alışveriş için distribütörün giderlerini karşıladınız? Yapılan her açıklama, onları yeni bir çıkmaza sokuyor, çünkü doğruları konuşamayacak bir noktadalar. BAŞÖRTÜSÜ MESELESİ SORUN DEĞİL • Metropol’ün anketinde “CHP’lilerin yüzde 80’i, AKP’lilerin yüzde 82.5’i kamu kurumlarında çalışanlar başörtüsü takmamalıdır” yaklaşımına karşı. CHP tabanının da bakışı değişti mi? Başörtüsü meselesi artık Türkiye’de bir sorun değil... MİLLET İTTİFAKI’NI BOZAMAYACAKLAR • Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bir mesajınız var mı? Hayatı sürdüren, sürekli kılan kadınlar... Bizim kadınlara borcumuz var. Kadının bütün yaşamında sağlıklı bir süreç yaşamasını hepimiz isteriz. Bugün kadınlar çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Şiddetten yoksulluğa... Bütün acıları, dramları en ağır şekilde yaşıyorlar. Kadınların sağlıklı bir zeminde günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri için aile destekleri sigortasının mutlaka çıkması lazım. Türkiye yaşadığı derin yoksulluğu gündeminden çıkarmalı. AK Parti yoksulluğu bitirmek istemiyor, AK Parti yoksulları kullanarak onların oyunu devşirerek iktidarını sürdürmeyi tercih etmiştir. • İstanbul Sözleşmesi, ittifakı bozmak için yeni bir argüman olarak kullanılır mı? Ne yaparlarsa yapsınlar, Millet İttifakı’nı bozamayacaklar. Halk, bu ittifaka büyük destek veriyor. İpek ÖzbeyABD, Mısır, Suriye, Irak, bölgesel koşullar... Herşey değişiyor, AKP değişebilecek mi?
ABD, Mısır, Suriye, Irak, bölgesel koşullar... Her şey değişiyor, AKP değişebilecek mi? Dünyada politikalar hızla değişiyor ve güncelleniyor. Uluslararası ilişkiler giderek önem kazanıyor. Bu yeni dönemde AKP değişebilecek mi? Her şey değişti... ABD değişti, Suriye değişti, Mısır değişti, Irak değişti. Yetmedi, ABD, tüm politikalarını güncellediğini, Dışişleri Bakanı düzeyinde dünyaya duyurdu. Satır aralarında ekonomisinin gerilediğini, üretim odağının Pasifik bölgesine kaydığını kabul etti. Yeni ortaklıklar, müttefikler arıyor, bazı ülkeleri iknaya çalışıyor.SURİYE VE MISIR’LA GÖRÜŞÜYOR MUYUZ?ABD’nin Suriye, Mısır politikaları da değişti. Ancak Türkiye hâlâ 10 yıl öncenin ABD ile örtüşen politikalarını savunuyor. Söylem şu noktaya indirgenmiş durumda: Esad “katil”, Sisi “darbeci...” Peki, nereye kadar?ABD, Esad yönetimini istemiyor ama bir şey de yapmıyor. En fazla İran’ın Suriye’ye yerleşmesini engellemeye çalışıyor. Türkiye kapıları kapatmış durumda. “YPG’ye karşı iki ülke istihbaratı işbirliği için anlaştı” içerikli haberler cılız kaldı. PKK ve bağlantılı örgütler, bölgede en çok Türkiye’ye tehdit oluşturuyor. Peki, ortak tehdit için Türkiye, politikalarını niye güncellemiyor, niye açılım yapmıyor? Söylem değişikliği bile Türkiye’nin elini güçlendirmez mi?Doğu Akdeniz’deki yetki alanları tartışmasında, kavga etseler de Türkiye ile Mısır’ın varlığı birbirlerinin yararına. Mısır, Türkiye’nin Libya’daki varlığına her fırsatta karşı çıkıyor. Aynı Mısır, Meis Adası’nın varlığını kabul etmeyerek deniz yetki alanları konusunda Yunanistan’la restleşiyor. Yani Türkiye’nin yapmasını isteyeceği şeyi yapıyor. Ancak Türkiye’de esneme yok.Şu gerçeği artık kabul etmek kaçınılmaz: Mısır’da görünür gelecekte İhvan iktidarı olmayacak, Suriye’de Esad iktidarını koruyacak. Türkiye tek başına bu değişiklikleri yapamaz ancak yönetimlere muhalefet eder. İktidar bu konu başlıklarında yıpranmış ve yorulmuş durumda. Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından, başka hiçbir neden olmasa bile bu bölgesel sorunlar nedeniyle iktidarın değişmesi gerekiyor. Ancak muhalefet bunu başarabilecek mi, göreceğiz... KARABAĞ’A HAZIRLIK44 gün süren ikinci Karabağ Savaşı’nın Ermenistan iç siyasetinde yol açtığı sarsıntı sürüyor. Tartışmaların odak noktası Başbakan Nikol Paşinyan’ın yerine kimin geleceği. “Karabağ Çetesi” olarak adlandırılan grup, adeta tüm Ermenilerin geleceğini ipotek altına almak istiyor. Büyük yenilgiye karşın, Karabağ’a yeniden saldırmaya heveslisi çok. Eski başbakanlardan Robert Koçaryan, siyasete dönmek istiyor; yeniden savaş başlatmak gerektiğini söylüyor. Kendisi Hocalı katliamının sorumlularından... Ermenistan yönetimlerinin geçmişini inceleyince, Karabağ söylemlerini, yalnızca “yenilgiyi hazmedememe” olarak değerlendiremeyiz. Bu ülke siyasetinin dinamikleri pek gerçeklerle örtüşmüyor. Hele söz konusu Türkler olunca... Sorunun belirleyici aktörü Rusya’yı da unutmamak gerek. Paşinyan’ın cezalandırılması konusunda rahat davranan Rusya, Moskova yanlısı yeni hükümeti ödüllendirmek isteyebilir mi? Bu yüzden Azerbaycan’ın Paşinyan sonrasına özellikle askeri anlamda ciddi hazırlık yapması gerekiyor. Ordunun yapılandırılması konusunda çalışmaların başladığını bizzat Azerbaycan lideri Aliyev açıkladı. Türkiye’nin de olası kışkırtmalara askeri ve diplomatik yönden hazır olması kaçınılmaz. Sertaç Eş