Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Monday, 05.19.2025, 12:33 PM (GMT)

News - Haberler

Vitrindekiler...

Vitrindekiler... Cumhuriyet Kitap Dergi'den, çeşitli alanlardan yayımlanmış kitaplara ilişkin yetkin bir seçki... /Archive/2021/3/4/193622147-ic1.jpgMustafa Kemal Atatürk ve Yunus Nadi / Mehmet Emin Elmacı / Cumhuriyet Kitapları / 192 s.Yunus Nadi; 1910 yılından itibaren İttihat Terakki Cemiyeti üyesi olarak tanıştığı ve sonrasında da sürekli görüştüğü Mustafa Kemal’in adını, 1911 yılında ilk kez köşe yazısında geçiren ve 1911’den itibaren Selanik günleri, Trablusgarp, Çanakkale ve Filistin başarıları sonrasında Mustafa Kemal’e fotoğraflarıyla birlikte yer veren kişiydi. İlhan Selçuk’un 1989’daki bir yazısında Yunus Nadi ile ilgili söylediği, “Yunus Nadi’yi bütün boyutlarıyla genç kuşaklara tanıtan yeterli bir yapıt yoktur. Oysa bu devletin kurucuları arasında, kimliğiyle, yazılarıyla, gazeteciliğiyle yer almış, savaşın ateşli günlerinde ve devrimlerin gerçekleşmesinde ön safta hizmet görmüş Yunus Nadi’yi genç kuşakların tanıması gerekiyor.” cümleleri; Atatürk’ün tanınmasında önemli katkıları olan ve O’na her zaman inanan Yunus Nadi’nin, genç nesillere tanıtılması gerektiğini göstermektedir. Mehmet Emin Elmacı da kitabında tam da bunu yapıyor ve Atatürk ve onun üzerinden Yunus Nadi’yi anlatıyor./Archive/2021/3/4/193631584-ic2.jpgMonarşiden Cumhuriyet’e Modernleşme - Fransız Cumhuriyetçiliğinin Osmanlı-Türk Modernleşmesine Etkileri / Başak Bıçak / Libra Kitap / 331 s.Başak Bıçak’ın, Fransız Devriminin Jön Türkler ve Kemalist Cumhuriyet üzerindeki etkileri üzerine yoğunlaşan ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamlanan yüksek lisans tezinden kitaplaştırılmış karşılaştırmalı tarih incelemesi üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, Fransız Devrimi’nin arka planı; ikinci bölüm Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet Dönemi; üçüncü bölüm ise Türk Modernleşmesinde Fransız Etkisi ismini taşıyor./Archive/2021/3/4/193639506-ic3.jpgGladyo: Operasyon Türkiye / Ceyhun Bozkurt / Kopernik Kitap / 224 s.Gazeteci Ceyhun Bozkurt kitabında, Gladyo’nun Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yaşamındaki yerini inceliyor. Kitap, İtalya’daki Gladyo gerçeğinden, Gladyo’nun NATO ile ilişkisinden başka Türkiye’de karıştığı olaylara odaklanıyor. 6-7 Eylül Olayları, 12 Eylül Darbesi, Maraş Katliamı, Eşref Bitis ve Gezi Olayları merceğe alınıyor. İnceleme de geniş bir kaynakça da yer alıyor../Archive/2021/3/4/193648787-ic4.jpgTaş ve Gölge / Burhan Sönmez / İletişim Yay. / 328 s.Avdo, hünerli bir mezartaşı ustası. Belki de ölümden daha büyük bir gerçek olmadığı düşüncesiyle, ölümün bağrında konaklıyor. Günü geldiğinde, en uzun ve karanlık gecede, erguvan ağacının altındaki mezarda onu bekleyen kadının yanına uzanacak... Burhan Sönmez, varoluşa ve gerçeğe ilişkin bilinmezlere, asırlardır yanıt aranan sorulara, atmosferiyle büyüleyen, kurgusuyla merak uyandıran güçlü bir anlatı içinde yer veriyor. Evren ve insana, yaşam ve ölüme farklı bir gözle baktırıyor./Archive/2021/3/4/193700850-ic5.jpgSevda / Aysel Gürel / Tekin Yay. / 112 s.“Seni kaybettim kendimi buldum / Daha yorgun ama daha yoğun / İçimde cevabı her sorumun / Aşk idim ben artık sevda oldum.” Kitaptan... Sevda, Aysel Gürel’in, Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam’dan sonra yayımlanan ikinci kitabı. bütün kadınları duyarak, onların acısını hissederek, toplumun her katmanından kadının sesini şiire taşıyan, Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam’da okuduğumuz gözü kara, isyankâr, diri Aysel Gürel’in bu kitabında derlenen şiirleri ise kendine doğru keşfe çıkmış, sakinleşmiş bir ses veriyor. Aşkı için sefere çıkan değil aşkla işgali ayıran, arzuyu demlendirip sevdaya eren bir kabul var bu kertede./Archive/2021/3/4/193711053-ic6.jpgParsel Parsel / Murat Ağırel / Kırmızı Kedi Yay. / 272 s.Melih Gökçek başbakan olabilmek için neler yaptı? AKP kurulmadan önce ABD ziyaretinde neler yaşandı? 30 yıl boyunca nasıl “örgüt” gibi hareket etti? A Takımında kimler vardı? Fenerbahçe’ye neden başkan olmak istedi? Genelev patronları Ankara’da neler yaptı? Gözaltına alındığında kim kurtardı? Trafik kavgasında neden silah kullanıldı? Turgut Özal kime ve neden “dangalak” dedi? İlk “parsel parsel” satış ne zaman gerçekleşti? ANKAPARK ihalesinin ucu hangi mafya liderine uzandı? Osman Gökçek ölen çete lideriyle ne konuştu? Zekeriya Öz’ü Dubai’de ağırlayan kişinin Melih Gökçek ile ne ilişkisi vardı? FETÖ firarisini kim, nasıl korudu? 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’ye imar rantı sağlandı mı? 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü isme parsel verildi mi? Murat Ağırel, kitabında bunun gibi pek çok soruya yanıt getiriyor./Archive/2021/3/4/193723084-ic7.jpgOsmanlı Modernleşmesi ve Midhat Paşa / Bekir Koç / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 384 s.En başarılı Osmanlı valilerinden kabul edilen Midhat Paşa; Tuna Valiliği yaptığı yıllarda (1864-1868), dönemin taşra sorunlarına çözüm bulmak amacıyla ilan edilen Vilayet Nizamnamesi’ni başarıyla uygulamış ve yaygınlaşmasına da öncülük etmiştir. Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılanmasını zorunlu kılan sosyopolitik ve ekonomik gelişmelere yer verilen kitapta; katılımcı yerel yönetim, kanun hâkimiyetinin sağlanması, denetimin kurumsallaşması gibi devlet yurttaş ilişkilerinin daha çağdaş nitelikler kazanması yolunda yaşama geçirilen uygulamalar ele alınıyor. Taşra belediyeleri, nizamiye mahkemeleri, çocuk esirgeme kurumları, kız ve erkek meslek okulları, hapishane atölyeleri, kasaba buğday pazarları, siyasi polislik, tahsildarlık ve taşra basını gibi birçok kurum ve uygulamanın günümüze ulaşmasında Midhat Paşa’nın katkıları ortaya konuluyor./Archive/2021/3/4/193732914-ic8.jpgGölgedeki Sırlar / Rana Erol / Bilgi Yay. / 420 s.Öldürdüğünü düşündüğü genç kızın hayalini kendine yakın arkadaş edinen Sirap, sırlarla dolu olduğunu keşfettiği yaşamına tutunmaya çabalar. Özlemle beklediği ilk bebeğinin doğumuna iki hafta kalmıştır. İnsanların karanlık yüzünü ısrarla görmezden gelen Sirap, sırlar açığa çıktıkça yumduğu gözlerini aralamak zorunda kalır. Gölgedeki Sırlar, 1800’lerin sonuna doğru Anadolu’da cinayetler, ihanetler, saldırılar arasında sıkışan cesur insanların sevgiye ve dostluğa tutkusunu, düşmanlaştırılmaya çalışılan farklı kültürlerden insanların güçlü bağlarını tarihsel olaylara dayandırarak aktarıyor./Archive/2021/3/4/193741849-ic9.jpgAyna ve Işık - Thomas Cromwell Üçlemesi 3 / Hilary Mantel / Çev.: Elif Nihan Akbaş / Alfa Yay. / 814 s.Mayıs 1536, İngiltere. Anne Boleyn kiralık bir Fransız cellat tarafından kafası kesilerek öldürülür. Ondan kalanlar anılara gömülürken, Thomas Cromwell zafer kazananlarla yemek masasına oturur. Putneyli bir demircinin oğlu kanlı baharı ardında bırakarak güç ve zenginlik tırmanışına devam eder. Efendisi 8. Henry ise üçüncü kraliçesi Jane Seymour’la kısa ama mutlu bir evlilik sürdürür. Hilary Mantel, Kurtlar Hanedanı ve Ölüleri Getirin’le başladığı; güç, sadakat, dostluk, din, sınıf konularının iç yüzünü ortaya koyduğu üçlemesini Ayna ve Işık’la sonlandırıyor./Archive/2021/3/4/193751302-ic10.jpgFransız Devrimi'nde Siyasal Düşünceler ve Mücadeleler (1789-1794) - 1. Cilt: Özgürlüğün İcadı / Mehmet Ali Ağaoğulları / Dipnot Yay. / 344 s.Ağaoğulları, üç ciltlik çalışmasının bu ilk kitabında; Fransız Devrim’inin öne çıkan, tartışılan halk-ulus egemenliği, insan hakları, düşünce özgürlüğü, kadınların durumu, kölecilik, dinsel yapı, cumhuriyet, savaş gibi temaları ve bu süre içinde yaşanan feodalizme son verilmesi, XVI. Louis’nin kaçışı ve yakalanması, krallığın düşüşü, Jakoben iktidarın yapılanması, bu iktidara karşı çeşitli muhalefet hareketlerinin biçimlenmesi, Devrimci Yönetim ile terörün uygulanması gibi olayları ve gelişmeleri, sınıfsal ilişkileri göz ardı etmeden inceliyor. Serinin diğer kitapları; Cumhuriyetin Sarsıntıları ile Jakobenlerin İktidarı isimlerini taşıyor./Archive/2021/3/4/193806818-ic11.jpgMurat Nehri Bulanık / Rasim Meral / The Roman / 112 s.Kitapta, mecburi hizmet için yolu Doğu’ya düşen bir hekimin hikâyesi, 1980’lerin ortasında Muş’un bir köyüne giden Doktor Rutkay’ın, kırıcı soğuğun ardına saklanmış kan davalarının ve cehaletin gölgesindeki yaşamı konu ediliyor. Kan davasıyla büyüyen toplumun ellerindeki kana inat yaşatmanın ne anlama geldiğini ortaya koyuyor. Rasim Meral, okulu bitirip iş yaşamına atılan Rutkay gibi, doktorların, hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanlarının geçtiği zorlu yolları gerçekçi bir dille aktarıyor./Archive/2021/3/4/193815896-ic12.jpgBırakma Dersleri / Süreyya Aylin Antmen / Ve Yayınevi / 88 s.Şiiri felsefeyle ve farklı sanat disiplinleriyle ilişkisi içerisinde ele alan, şiir üzerine düşünüp yazarak da şiire yaklaşma çabasını sürdüren Süreyya Aylin Antmen, Bırakma Dersleri’nde kalıplaşmış anlamları şiir dilinin imkânları ile sorguluyor. Anlatılamaz olana da eşit mesafeden yaklaşarak, bağıntılar, yıkım ve bir başka kendilik gibi düşünsel duraklar üzerinden ‘bedenin düşüncesi’ne ve zihnin yaşamına odaklanıyor./Archive/2021/3/4/193904599-ic13.jpgRönesans’tan Romantizme Gizli Tarih ve Tarihsel Bilinç / Peter Burke / Çev: Çağla Çakın / Islık Yay. / 328 s.İncelemesinde “gizli tarih” kavramının köklerinin 17’inci yüzyılda bulunabileceğini imleyen kültür tarihçisi Peter Burke, kavram hakkında ayrıntılı ve eğlenceli bilgiler sunuyor. On üç özgün makaleden oluşan incelemesi; historiyografi, Rönesans ve entelektüel tarihe dokunan, bilinçle bir araya getirilmiş bir toplam. Günümüzde bilerek görmezden gelinen kimi tarih yazıcılığı metotları, Rönesans’ı görünür kılan sosyoloji, antropoloji ve coğrafya, yazılı ve sözlü kültürle iç içe sözlü şiir geleneği, yeni metin okuma yöntemleri ve entelektüel tarih yapıtta bulabileceğiniz başlıklardan bazıları. Cumhuriyet Kitap Eki

Zamançağışiirleri... Feridun Andaç'ın yazısı...

Zaman çağı şiirleri... Feridun Andaç'ın yazısı... Okura çağrısı olan bir şair. Sözünü düş ve düşüncenin imbiğinden geçiren... Söz onda gizlengelik bir deyiş bazen. Sırlanınca görülmeyen ama hissettiren bir bakış. Evet, bazen bir aşkınlık hali; hayatın görülmeyen yönlerine dönüş, sonra kendi sesinde ses olma telâşı. Patikası aynı, ama sözünü kanatlandırdığı iklimler bu kez bambaşka. Kendi söz’ünün hem yaşayanı hem de ‘şahit’i. Size rüyalarınızı veren sözlere gitmek istiyorsanız, ‘Karanlık Oda Şarkıları’na dönün yüzünüzü derim.” /Archive/2021/3/4/193110806-ic1.jpgFotoğraflar: VEDAT ARIK“Güneş kör, sessizlik saltık, hava kokusuz kılınsın, zaman dursun.”Enis Batur / “Karanlık Simyacı” ÖNCESİ BİR RÜYA...Bazı yazılar yazılma zamanını bekler. Bazen bir karşılaşma, hatırlama; veya bir imge... Yani gelip sizi bulan her neyse, sözü taşır oradan başlarsınız.Bir rüyaydı gördüğüm. Tam kabusa dönüşecekti ki uyandım. Teşvikiye’de otobüs beklerken, gençten bir adam yanıma yaklaştı: “Abi öte sokakta duran kırmızı kırayizer (cruiser) arabanın anahtarını Enis Bey gönderdi aracı kullanın diye...”Daha sözünü tamamlamadan kayboldu. Elimde anahtarla sağa sola bakınırken, Teşvikiye Camisi’nin ara sokağındaki aracı gördüm. Kumandaya dokununca, adeta el sallarcasına dörtlü ışıkları yanıp sönmeye başladı. Sağa sola bakınarak tedirgince araca bindim. Nasıl çalıştıracağımı araştırırken, kaldırım kenarında beliren gölgenin aracın sağ kapı camına yanaştığını gördüm. Bu Raşit Göğceli’ydi.Yağmur başlamıştı. “Beni de al... beni de al ...” diye bağırıyordu. Bu kez kapıyı açamıyordum. Neyse, kapı açılınca yan koltuğa sakince yerleşip; “daha büyüğü yok muydu, hem de Paris plakalı, “sözünü gülerek söylerken, “hadi çalıştır da, beni Kadıköy’e at” demesine öfkelenmiştim.Neyse, o ara araç çalışmış, hareket etmiştik. Ama nereye gideceğimi bilemediğimden, o ikircikli duruşumu sezinleyen trafik polisi sinsice yaklaşıp sağ eliyle “gel gel” işareti yapmıştı. Raşit; “Araç yabancı plakalı, başımıza iş çıkarma şimdi”, deyip inmeye çalışmıştı. Ama bu kez kapı gene açılmaz olmuştu.Polisin dudaklarından “ehliyet-ruhsat ifadesini duyabilmiştim... Araçtan nasıl inebileceğimi, ruhsatı, ehliyeti düşünürken gözüm Hüsrev Gerede’nin yol kavşağında, sağdaki oval girişli binanın geniş pencereli cephesine ilişiyor. Enis Batur’u görüyorum sakalını sıvazlayıp gülerken. Yanı başındaki yüzü seçemiyorum.“Filiz olmalı” diyorum içimden. “Peki, Fatma Tülin nerede,” sözüme anlam veremeyen Raşit, araçtan inip, polise dikleniyor. Anahtarı cebime koyup Enis’in bulunduğu binaya hızlı adımlarla yönelmişken, polis ensemden yakalıyor. O arada ter içinde uyanıyorum. Yatağımın başucundaki “Karanlık Oda Şarkıları”nı elime alıp gece kaldığım yerden okumaya devam ediyorum./Archive/2021/3/4/193133728-ic2.jpgHER ŞAİRİN BİR ‘ŞİİR ÇAĞI’ VARDIRŞiirinin sürekli okuru muydum? Denemelerini sürekli okusam da; şiir yolunu “Tuğralar”dan beri izlesem de, seyrelterek okuduğumu söylemeliyim... Ta ki; “Doğu – Batı Divanı” kendi yolunu gösteren şiir birikimini getirip önüme koyana kadar... Geçen zamana, yaşanan âna, tarihe ve insan yüzlerine/öykülerine dönüktü yüzü her daim. Anlatımcıydı, bir o kadar da söyleyeni dinleyenine söz labirentlerinde taşıyandı.Ne ki, bir arayışın anlatıcısı olduğunu gizlemeyendi. Bulacağından değil, gitmeyi sevdiğinden söz adaları kuruyordu sürekli.Kan bağı kurduğum denemeciliğinin ötesinde bir duygusu / bakışı, imge yordamı vardı Enis Batur’un şiir yolunda. Sizi kıyısında durduran, hemen içine al(a)mayan.Doğrusu “Karanlık Oda Şarkıları”nı fasılasız okurken gördüm ki; kendi “şiir çağı”nı yaratan bir şair duruyor karşımda.Bütün yollardan geçmiş kendi patikalarını onarmış, yo(r)gunlukları atıp sapmalardan kurtularak kendi sesini bulmuş bir şair.Bazıları “olgunluk” bazıları ise “ustalık” dönemi diye nitelendirir. Hayır, ben “Karanlık Oda Şarkıları”yla Enis Batır’un kendi “şiir çağı”nı yarattığını söylemek istiyorum./Archive/2021/3/4/193147337-kapakic3.jpgİMSEL YOLCULUKBu kez şiirinin odağına kendini koyan bir şair var. Onun imge yordamı da yaşam/a sarkacının gel gitleriyle biçimlene duruyor. Size olan sözü yer yer kendinedir de.“Kafam içinde dimdikDurmaya ayarlı ayığıRuhumda gezen uyurgezerleDeğiş tokuş ederkenAh şu “denge uzmanı” halimYılların bir sopaya dayanmış geçti,Bastonları odandır sevdim,Ondandır dükkanlarda elim yandı”(“Sabit Pergel”)Okura çağrısı olan bir şair. Sözünü düş ve düşüncenin imbiğinden geçiren... Söz onda gizlengelik bir deyiş bazen. Sırlanınca görülmeyen ama hissettiren bir bakış. Evet, bazen bir aşkınlık hali; hayatın görülmeyen yönlerine dönüş, sonra kendi sesinde ses olma telâşı. Ki, bunu hissettirir çoğunlukla. Dönüşsüz yollara tüneyen düşlerin hiç de aynı olmayan anlamını arayış…Patikası aynı, ama sözünü kanatlandırdığı iklimler bu kez bambaşka. Kendi söz’ünün hem yaşayanı hem de “şahit”i.“Her şeyi görmüşsün, susuyorsun,Ses, söz, harf, işaret hiçbiri,Gerçek benden çıkmadıkçaŞahit sayılmam ben diyorsun.”Size rüyalarınızı veren sözlere gitmek istiyorsanız, “Karanlık Oda Şarkıları”na dönün yüzünüzü derim. Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki

N.İpek Gökdel:‘Kalemimöykünün kölesi, ruhumözgür!’

N. İpek Gökdel: ‘Kalemim öykünün kölesi, ruhum özgür!’ Kişi hem var hem yok olmayı başarabilir mi? O başardı! Birazdan kendi cenazesini kaldıracak... N. İpek Gökdel’in, İstanbul-Urfa hattında geçen ve bu coğrafyada yaşayan genç erkeklerin dünyasını sarıp sarmalayan romanı Kefaret (DEX); alegorik bir roman sayılmaz. Bilimkurgu hiç değil. Felsefi öğütler veren bir kurmaca adeta. Ve Gezi Direnişi’nde yaşananların polisiyesi. Ve Urfa ile İstanbul’u anlatan bir şehrengiz! /Archive/2021/3/4/192427560-ic1.jpg ‘KÖK HİKÂYE KENDİ DİLİNİ OLUŞTURUYOR’- Karakalem Roman Serisi; üç kitaplık, İstanbul’un Anadolu’nun gizemlerini, efsanelerini hatta komplo teorilerini de barındıran ve Netflix’te ilk yerli yapım olan fantastik bir seri. Fakat hemen sonrasında biçeminiz değişti ve fantastik ögeler yok oldu. Tövbe her ne kadar distopik bir fonda geçse de oldukça gerçekçi üç ana karakterİN dramlarını sunuyor. Bu değişimi ne tetikledi sizde?Cümlelerin, betimlemelerin derinliğine değil hikâyeye odaklanmış bir yazarım. Anlatacak çok hikâyem, yazacak çok romanım var. Anlatmakta olduğum kök hikâye kendi anlatım dilini oluşturuyor, diyebiliriz. Karakalem Roman Serisi fantastik ögeler taşırken, Tövbe yeraltından ses veren bir gerçekliği haykırıyordu. Hikâyenin kölesi olmuş bir kalemim. Romanda anlatılan karakterler ve olaylar hangi yönde yazmamı isterse öyle yazıyorum, diyebiliriz. Kalemim öykünün kölesi, ruhum özgür!- Beşinci romanınız Kefaret; kendi cenazesine giden bir adamla başlıyor. Kapakta da gözü bantlı bir adamın fotoğrafı var, Tövbe’nin kapağında ise gözü bantlı bir kadın vardı. Kefaret ve Tövbe ilişkisini anlatır mısınız?Her ikisinin de anlatım dili benzer ve yakın geçmişin izlerini taşıyan ve bugünü anlatan romanlar. Fakat Kefaret, bu coğrafyada yaşayan genç erkeklerin dünyasını, Tövbe ise genç kadınların dünyasını sarıp sarmalıyor. Hem dişil ağızdan hem eril ağızdan yazmayı seviyorum. Tövbe’de üç kadının iç sesini yazarken Kefaret’te erkekleri dile getirdim. İkileme olmasa da kapakları bu sebeple benzer./Archive/2021/3/4/192858480-kapakic2.jpg‘UNUTTURMAMAK İÇİN YAZDIM!’- Kefaret’te tartıştığınız karşıt uçlar, ikilikler var. Kefaret’teki asıl dertleriniz neydi?Hafıza oyunbaz bir maymun. Kefaret; unutturmamak için yazıldı. Ölenler unutulmasın, Gezi Olayları unutulmasın, vicdan sızlasın diye. Kefaret, yazar ile okur arasındaki perdeyi kaldıran bir roman oldu. Hikâyenin ve karakterlerin nereye evrileceğini, olayların nasıl gelişeceğini okurdan saklamadan yazmak istedim. Okura ne sürpriz yaptım ne de ondan bir şey gizledim. Çünkü aslolan insanın dönüşüm yolculuğunu anlatmaktı.- Bir şehri tüm yönleriyle yazmayı da seven bir yazarsınız. İstanbul ve Urfa’yı öyle güzel anlatıyorsunuz ki… Urfa’yı anlatır mısınız, nasıl yaşadınız o coğrafyayı?Urfa’dan dönmek istemedim. Urfa ve civarında geçirdiğim her gün, her gece, uğradığım her ev, her pazar yeri, her köşe, her yer sofrası beni benden aldı. Tarihi ve arkeolojik mekânlar deseniz başlı başına bir masal alemi. Daha çok yaşamın akıp durduğu gündelik Urfa’ya tutkun oldum. Sokak aralarından yükselen namelere, insanlarının düşünce biçimine, feodalizmin izlerine, binlerce yıllık kültürlerin aynı potada eriyişine aşık oldum. Kefaret’te de okurlar Urfa’yı benim gözümden görebilsin diye, kelimelerim izin verdiğince yazmaya gayret ettim.- Kefaret’te yazarlığınız, diliniz artık başka bir yöne yol alıyor gibi. Bugün yaşadıklarımız ve/veya öznel deneyimleriniz bunda ne kadar etkili?Yaşama dair umut taşıdığımız zamanlarda yazdıklarımızla, üzerimizde binlerce tonluk baskı hissederek kapana kısıldığımızda yazdıklarımızın aynı olması beklenemez.Kefaret’in ana mekânları Urfa ve İstanbul gibi gözükse de aslen “mezarlık ve Gezi Parkı”dır. Kısıtlamaların, yolsuzlukların, haksızlıkların, adaletsizliğin ayyuka çıktığı zamanlardayız. Yazmak saklanmanın bir türü. Baş edemediğin, onaylamadığın dünyayı uzaktan uzağa protesto etmek gibi.Michel Foucault, “Artık kendimize ait bir yüzümüz olmasın, yazımızın altına saklanalım diye yazarız aynı zamanda.” diyor. Ben de Kefaret’in sayfalarına sakladım yüzümü. Çünkü dünyada ve ülkemde olanlar yüzümü kızartıyor, çok üzülüyorum ve kelimelerimce isyan ediyorum.- Yeni kitap geliyor mu?Evet. Bambaşka bir türde üstelik. Bir aile destanı yazıyorum. Alin Kayalar

Kadın yazarların kadınları…M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

Kadın yazarların kadınları… M. Sadık Aslankara'nın yazısı... Romanların roman okuyan kadınlarından roman yazan kadınlara geldik. Daha önce kadınları erkekler yazıyor, hep onlar yaşam biçiyordu kadına. Oysa kadın varlık, kadın yazar aracılığıyla artık daha özgür, ayrı bir yaşam sürüyor günümüz öykü-romanında… /Archive/2021/3/4/192020032-ic1.jpgTanrıçalar çağından sonra kadınlar, erkek yazarların yansıtımıyla, kendilerine biçilmiş rollerle anlatıldı hep. Çünkü dünyaya bakışı masal, mesel, dinsel menkıbe gibi anlatılar eşliğinde belirlenen erkek yazar, kadınları, yaşam deneyimiyle örtüşen tanıklıkla, dıştan algıyla, gündelik yaşamda gözledikleri görev bölüşümü temelinde toplumsal cinsiyet kavrayışına özgü yaratıyordu.Genelleme bağlamında söylüyorum elbet bunu. Yoksa geçmişten günümüze tersi örnekler göstermek de olanaklı. Burada vurgulanması gereken, artık kadın yazarlar anlatısının egemen olduğu, buna koşut kadın yaşamının alabildiğine özgürleştiği, kadın yazar sayısının da her geçen gün arttığı gerçeği.YENİ BİR KADIN YAZAR; PINAR YÜCEL SARISon dönemde tanıma olanağı bulduğum kadın yazarlardan biri de Pınar Yücel Sarı. Okuduğum iki roman, günümüz kadın yazarları arasında ona da yer açmak gerektiğini ortaya koyuyor: İstanbul’da Zor Bir Yıl (Cinius, 2018), Şantiye Hayatlar (AZ, 2019).Pınar, güncel sorunsallara odaklanarak kalem oynatıyor. Temel kadın karakterler, kendilerine biçilen role uymak yerine yaşamları için sergiledikleri kararlı duruşla dikkati çekerken bu olgu, yazarın, yapıtların ciddiye alınmasını da gerektiriyor.İlk romanda 2016’da İstanbul’da terör olaylarının yol açtığı etkimeler, “[y]ıllar içinde on binlerce iyi öğrenciyi mezun e(tmiş)” (17) olan üniversiteden doktorasını yenice alan, sonradan evli olduğunu öğreneceği, oda arkadaşına âşık Leyla karakteriyle işlenir. Kestirilebileceği gibi Boğaziçi Üniversitesidir bu.Öteki roman, evli olduğu adamın günümüz siyasal iktidarıyla anbean çıkar ilişkileri içinde hiçbir değer tanımadan yoluna devam etmesi karşısında giderek ağırlığını koymaya girişen Özlem odağında yapılandırılır.Evet, anlatımcı roman boyutunda alınabilir yapıtlar, ancak bunların hiçbir katmana inmeden, dirseğe uğramadan düz bir çizgide evrene, karakterlere, olaylara dönük sürgit akış sergilediği düşünülmemeli. Tamam, yazar, Reşat Nuri ardılı bir tür “halk romancılığı” bağlamında azımsanmayacak yazar ulamında düşünülebilir. Bunun yazınımızda, güçlü bir kol olduğunu biliyoruz ayrıca.Zaten Pınar, her iki romanında da bireyin, dış dünya karşısında nasıl da her türden açlık gösterebildiğine, üstelik hiç de çizgiselliğe düşmeden geniş bir yer açıyor, böylelikle “içimizdeki bizin, tanımak istemediğimiz karanlık yüzüne ayna tut(uyor)”: “Hiçbir şey göründüğü gibi değildi(r) ve önemli olan birçok şey aslında görünmezdi(r).” (2018; 39, 40)Bundan ötürü yazar, sözgelimi aralarında örtük ama derin çatışmaya karşın Özlem’in nasıl olup da öyle bir adamla evlenebildiğini temellendirmek ister: “Aradığını birbirinde bulamamış iki tarafın ilişkisi, küçücük bir ivmeyle hız kazanıp bitişe doğru ilerliyordu(r).” (2019; 70)Yaşanan olgusal gerçeklere, birer kurgu gereci bağlamında yaklaşıp bunları anlatısına yerleştirirken belgenin değil kurmacanın yani yazınsal olanın gerçekliğine yaslandığını bu iki romanda apaçık gösteriyor Pınar Yücel Sarı. Bundan böyle okumalarınızda ona da yer açmalısınız öyleyse./Archive/2021/3/4/192050594-ic2.jpgDÜNYA DAMLASI…BATALHA’DAN ‘BİR KADININ GÖRÜNMEZ YAŞAMI’Brezilyalı yazar Martha Batalha’nın ilk yapıtı, Bir Kadının Görünmez Yaşamı (Çev.: Seda Çıngay Mellor, Kafka, 2020) adını taşıyor.Martha, “annesinden eve kapalı geçen bir yaşamı miras alan” (18) kadınları anlatıyor denebilir. Böylesi bir roman evreninde Euridíce’yi tanırız romanın temel karakteri olarak. Euridíce’ye dıştan bakan erkeklerin de çetelesini çıkarır bize yazar.Kuşkusuz bu, toplumun eril ifadesidir sonuçta. Bu eril tutuma, Euridíce’nin komşusu da onların evini gözleyip dinleyerek katkı koyacak, bu nedenle bütün sokak, Euridícelerde ne oluyorsa kendi yakıştırmaları eşliğinde bunu daha da yankılandıracaktır.Bunun Brezilya’da ya da Türkiye’de yaşanıyor olması fark etmeyecektir ayrıca. Bu bağlamda kimi kadınlar, “[k]açışı pencere(sinde)” görecek, kimileri “sessizlik yemini” edip belki “[g]ünü gelince şahane bir ev kadını” olmaya hazırlanacaktır. (31, 30, 35)Bu akıntı içinde Euridíce, “izin verilseydi olabileceği kadının hikâyesi”ne (40), “Euridíce Olmasını İstemeyen Tarafı”na (57) arayışlarını sürdürür hep. Okur, onun, dıştan algılanan ya da görünen yanına koşut, derinden yaşadığı ve Brezilyalı tüm kadınları simgeleyen “kendisi olamayış”ına tanıklık yapar böylece.Romanın ortalarındaysa Euridíce’nin ablası da katılacaktır bu arada anlatıya. Yazar, Euridíce’yle ablasının yaşamına yönelirken, bir komedi işlercesine yaklaşıyor karakterlere.Mutfak-terzi eğretilemesiyle âdeta Ephraim Kishon’un Tarla Kuşuydu Juliette’i bağlamında bir anlatı çıkarıyor nerdeyse karşımıza. Açık biçimde kurarak da alabildiğine kıvamlandırıyor bunu. Hoş, eğlenceli, bir o kadar da duyarlıklı, okunası bir kadın anlatısı Bir Kadının Görünmez Yaşamı./Archive/2021/3/4/192057281-ic3.jpgÖYKÜDENLİK…NAZLI AKÇURA’DAN ‘KESİ YERİ’Yazar olarak ancak son dönemde tanıyabildiğim üçüncü ad Nazlı Akçura’ysa bir öykücü, zaten okuduğum yapıt, çocuk verimleri yanında ilk kitabı onun: Kesi Yeri (Everest, 2020).Nazlı, İzmir’le kuzeyini anlatı yerlemi aldığı öykülerinde kadınların yaşadıkları yanında yaşayabileceklerine yönelik vurgusuyla, bunlara dönük ince duyarlıklarla dikkati çekiyor.Anlatımcı temelde, geleneksel hikâyeyle uyumlu nahif bir öyküleme temelinde yol alıyor görünse de anlatısını bahar dalı havasında renklendirip çeşitlendirmeye çabalıyor Nazlı, böylelikle farklı bir tazelik, dirilik kazandırabiliyor enikonu. Tümünde değilse bile genelde tutturduğu düzeyle bunda başarılı olduğunu da ele veriyor.Yazar, daha çok dış dünyaya yönelik verdikleri tepkiden ötürü içlerine kapanıp sessizleşen çocuk, yetişkin öykü kişileriyle dikkatimi çekti diyeyim. Öte yandan Nazlı, çocuk yazınındaki deneyimleriyle birikimlerinin de katkısını arkasına alıp, çocuk dünyasına yaklaşımda yansıttığı hünerli işleyişiyle de üzerinde durulmayı hak ediyor.Bu ilk öykü kitabı ardından izleyeceğim onu, farklı bir çizgiye sıçrayabileceği izlenimi bırakıyor çünkü Nazlı.Sonuçta her kadın yazar, kadınların emeğine dönük vurguyu asla ihmal etmiyor. Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz ya da Kadınlar Gününüz kutlu olsun.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

Çocuklar hangi yaşta, hangi sporu yapmalı?

Çocuklar hangi yaşta, hangi sporu yapmalı? Sağlıklı olmak ve sağlıklı kalmak için 7'den 70'e herkes için önemli aktivitelerden birinin spor yapmak olduğunu söyleyen İstanbul Rumeli Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekrasyon Bölümü Ar. Gör. Ayşenur Kurt, "Çocuklar belli bir yaş aralığında değil her yaşta fiziksel aktivite içerisinde bulunmalıdır" ifadelerini kullandı. İstanbul Rumeli Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekrasyon Bölümü Arş. Gör. Ayşenur Kurt, "Spor, sadece fiziksel sağlık için değil bütünsel sağlık gelişimi için önemli bir kavram. Spor yapan çocuklar deneyimlerini, yaratıcılıklarını geliştirip sorumluluk duygusunu kazanırlar. Yardımlaşma ve iş birliği yapma, arkadaşlarına, aileye ve çevresindeki insanlara saygı gösterme gibi sosyal davranışları kazanarak benlik gelişimlerine de katkı sağlamaktadır. Fakat günümüzde sporda özelleşme dönemi öncesinde çocukların zevk ve eğlence ile yapmaları gereken spor uygulamalarının yerini kazanma hırsının olduğu ve aşırı yüklenme sonucu gelişimlerini zedeleyen çalışmalara ağırlık verilmektedir. Bu noktada özellikle okul öncesi dönemde bilinçle yapılması gereken hareket eğitiminin ve spor bilincinin ailelere ve çocuklara aşılanması gerekmektedir. Aksi takdirde çocuğun spor dalından uzaklaşmasına, branşta özelleşmeye erken gidilmesi sonucu spor hayatının erken sonlanmasına sebep olacaktır” diye konuştu."HER YAŞTA FİZİKSEL AKTİVİTELER MUTLAKA YAPILMALIDIR"'Çocuklar belli bir yaş aralığında değil her yaşta fiziksel aktivite içerisinde bulunmalıdır' diyen Ayşenur Kurt, "Özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklara kazandırılan fiziksel aktivite alışkanlığı ergenlik dönemi ve yaşamın sonraki evrelerine yansımaktadır. 0-6 yaşa kadar, fiziksel yeterliliğin amacı temel hareketleri öğrenmek ve bunları oyun içinde bağlantısını kurmaktır. Bu aşamada yapılan fiziksel aktiviteler çocukların; beyin işlevi, kaba motor becerileri, duygusal ve sosyal gelişimleri, benlik saygısının gelişimi, stresin azalması, kemik ve kas kuvvetinin gelişerek uygun postürün sağlanması, motorik özelliklerin (esneklik, kuvvet, dayanıklılık, koordinasyon ve sürat) gelişmesi ve böylece uygun spor dallarına erişimin kolaylaşmasını sağlamaktadır" ifadelerini kullandı."KÜÇÜK YAŞTAKİ ÇOCUKLARI FİZİKSEL AKTİVİTELERLE SPORA HAZIRLAYIN"Temel becerilerin kazanıldığı 2-7 yaş aralığındaki çocukların yeteneklerini keşfetmeye meraklı olduğunu belirten Kurt, sözlerine şöyle devam etti:"Bu yaş döneminde çocuklara yürüme, koşma, atlamalar, sıçramalar, odak noktasına fırlatmalar, topa vurma, tırmanma, yüzme, dans etme, bisiklete binme gibi temel hareketlerin olduğu oyun formunda hazırlanan aktiviteler ile spora hazırlık süreci uygulanmalı. Gelişim dönemlerini düşündüğümüz zaman 2 yaşındaki bir çocuğun lokomotor ve stabilite seviyesi başlangıç evresinde. 3-4 yaşlarında kontrol ve ritmik koordinasyonunda gelişme sağlandığında yapması istenen aktiviteleri daha kontrollü ve uygun şekilde yapmaya başlar. 5-6 yaşlarına geldiğinde ise verilen temel hareket eğitimi sayesinde olgunluk evresine ulaşmış olur. Altı yaşından itibaren çocuklar belirli bir spor dalında özelleşme evrelerine göre antrenman yapabilirler. Bu bağlamda bu yaş grubundaki çocukların belirli bir sporu öğrenmek ve bir teknik elde etmek için belirli fiziksel ve zihinsel gelişime ulaştıkları doğru bir zaman olarak kabul edilmektedir. Eğer çocuğa okul öncesi dönemde koşma, fırlatma, sıçramalar ve tırmanma gibi temel hareketler yeterli düzeyde yaptırılmazsa çocukların bireysel ve takım sporlarını beklenen şekilde yapabilmesi beklenemez.""SPOR BRANŞ SEÇİMİNE ÇOCUĞUNUZ KARAR VERSİN"Ayşenur Kurt, "Temel hareket dönemi ve becerileri baz alındığında okul öncesi dönemde uygun temel spor branşları yüzme, atletizm, genel jimnastik ve danstır. Branşlara başlangıç öncelikle temel eğitim becerileri halinde başlanacak şekilde; yüzme, jimnastik ve atletizm branşlarına 3 yaşından itibaren dansa 4 yaşından itibaren, raket sporlarına 6 yaştan itibaren, takım sporlarına ise 7 yaş ve sonrasında başlanması uygun olacaktır" ifadelerini kullandı.'Unutulmaması gereken en elzem nokta seçilecek spor branşı seçimi çocuğa bırakılmalıdır' diyen Kurt sözlerini şöyle tamamladı:"Çocuğun kendini mutlu hissettiği, zevk aldığı ve temel eğitim esnasında eğlendiği bir branş olmalıdır. Bu noktada ebeveynler ve uzman eğitmenler çocuğu gözlemlemeli ve gelişimlerine göre yönlendirme yapmalıdır. Çocukların spor branşına uygunlukları aktivite içerisinde belirlenebilmektedir. Seçim aşamasında çocuğun antropometrik (boy, kilo, vücut yapısı) özellikleri, motorik (kuvvet, sürat, denge, esneklik, dayanıklılık ve sürat) özellikleri, algılama ve analiz özellikleri, zihinsel, sosyal ve psikolojik faktörlerde göz önünde bulundurularak uzmanlar tarafından gerçekleştirilmelidir." DHA

Dünya'nın elektronik alt yapısınıtehdit ediyor: Bilim insanlarıgüneşpatlamalarının kaynağınıbelirledi

Dünya'nın elektronik alt yapısını tehdit ediyor: Bilim insanları güneş patlamalarının kaynağını belirledi ABD’li bilim insanları, ilk kez uzay araçlarına, uçaklara ve elektronik sitemlere zarar veren Güneş enerjili parçacıklarının kaynağını belirledi. Araştırmacılar, söz konusu keşif ile potansiyel patlamaların ne zaman meydana geleceğinin hesaplanabileceği ve olası felaketlerin önüne geçilebileceğini belirtti. Bilim insanları, uyduları, uçakları ve Dünya'nın elektronik alt yapısını tehdit eden güneş enerjili parçacıkların kaynağını ilk kez tespit etti. Güneş enerjili parçacıklar (SEP) Güneş'ten gelen yüksek enerjili parçacıklara deniliyor ve İlk olarak 1940'ların başında gözlemlendi.  Işık hızına ulaşabilen parçacıklar, uzay istasyonlarını ve uydu sistemlerine zarar verebileceği için büyük bir dikkatle takip ediliyor. Bu parçacıklar yeterince yüksek sayılarda Dünya'ya ulaşmayı başarırsa, uyduları ve elektronik altyapıyı bozabilir, ayrıca astronotlar ve vurduklarında uçakla seyahat eden insanlar için olası bir radyasyon riski oluşturabilirler.ABD'de yer alan  California Üniversitesi, Los Angeles ve George Mason Üniversitesi araştırmacılarından oluşan bir ekip, Dünya'ya doğru uçan parçacıkların bileşimini analiz etti. Bilim insanları aynı maddelerinin Güneş’in taç tabakasının altındaki en dış tabakasında üretildiğini buldu. Böylelikle bu parçacıkların kaynağı ilk kez tespit edilmiş oldu. KEŞİF SAYESİNDE PATLAMALAR ERKENDEN TESPİT EDİLEBİLECEKBilim insanları, bu yeni bilginin, büyük bir Güneş fırtınasının ne zaman dünyayı tehdit edebileceğini hesaplamak ve potansiyel riskleri önlemek için   kullanabileceğini söyledi. DÜNYA'NIN ATMOSFERİNE ULAŞMASI İÇİN 10 DAKİKA YETERLİScience Advances dergisinde yayımlanan çalışmanın ortak yazarlarından Dr. Stephanie Yardley, “Güneş’ten salınan parçacıklar Dünya’nın atmosferine 10 dakika içinde ulaşabilir. Astronotlara, uzay araçlarına, hatta havayollarına zarar verebileceklerini söyledi. Esasen bu parçacıklar, yüksek irtifa uçaklarını etkiler, bu nedenle radyasyondan korunmak veya elektronik cihazlarını korumak için daha düşük irtifada uçmaları gerekebilir. Çalışmanın amacı, patlamaların ne zaman, nerede ve ne kadar güçlü olacağını gösterecek tahminler oluşturabilmektedir” ifadelerini kullandı.Araştırmacılar sık sık yaşanan Güneş patlamaları ve eşlik eden manyetik problemlerin yaygınlığı nedeniyle araştırma için 2014 yılının verilerini değerlendirdi.Bilim insanları, Ocak 2014'te her biri en az bir gün süren bir dizi güneş enerjili parçacık akışını analiz etmek için NASA'nın Güneş ile Dünya arasında bulunan Rüzgar uydusundan alınan ölçümleri kullandı. Ardından, bu sonuçlar Güneş atmosferine neyin güç verdiğini ve güneş patlamalarını tetikleyen ortaya çıkarmak için güneşin manyetik alanlarını araştıran JAXA liderliğindeki Hinode uzay aracından alınan spektroskopi verileriyle karşılaştırıldı.Sonuçlarda 11944 olarak adlandırılan bölgenin, Güneş’in dış atmosferine uzanan ve geri dönen manyetik alan ve plazma döngülerinin dibinde olduğu görüldü. Ekip, yeni bir teknik kullanarak bu alanın  koronal manyetik alan kuvvetini ölçtü ve 245 ila 550 Gauss civarında çok yüksek bir seviye buldu. Ardından, parçacıkların uzaya salınmadan önce Güneş atmosferinde güçlü manyetik alanlar tarafından tutulduğu teorisi doğrulandı.Kaynak: NTV cumhuriyet.com.tr

Facebook ABD'de Kasım 2020 seçimlerinden sonra uyguladığıreklam yasağınıkaldırdı

Facebook ABD'de Kasım 2020 seçimlerinden sonra uyguladığı reklam yasağını kaldırdı ABD'de siyasiler ve toplumsal gruplar, bugünden itibaren sosyal medya platformu Facebook ve Instagram'da reklam verebilecek. Facebook, ABD'de Kasım 2020 seçimlerinden sonra geçici olarak uyguladığı siyasi ve sosyal konulara ilişkin reklam yasağını sonlandırdığını bildirdi.Şirketten yapılan açıklamada "Sonuç olarak, önümüzdeki aylarda bu reklamların hizmetimizde nasıl çalıştığını daha yakından incelemeyi ve daha fazla değişikliğin gerekli olduğu yerleri görmeyi planlıyoruz" ifadeleri kullanıldı.Yasağın kaldırılmasının ardından ABD'de siyasiler ve toplumsal gruplar, bugünden itibaren Facebook ve Instagram'da reklam verebilecek.Sosyal medya şirketi, geçen yılki başkanlık seçimlerinde sandıkların kapandığı 3 Kasım 2020'de "kaos ve yanlış bilgi paylaşımını önlemek" amacıyla reklam yasağı getirmişti.Twitter ise 2019'da yaptığı açıklamada, siyasal içerikli reklamları kasım sonundan itibaren yasaklayacağını duyurmuştu. cumhuriyet.com.tr

Bilim insanlarından yeni 'kıyamet' tahmini: Geriye mikroplar kalacak

Bilim insanlarından yeni 'kıyamet' tahmini: Geriye mikroplar kalacak Yeni bir araştırma atmosferdeki oksijen miktarının, yaklaşık 1 milyar yıl sonra çok düşük seviyelere ineceğini ortaya koydu. Bilim insanları bunun sonucunda gezegendeki yaşamın çoğunun yok olacağını, geriye sadece mikropların (mikroskobik ölçekteki organizmalar) kalacağını düşünüyor. ABD ve Japonya'dan bilim insanlarının yürüttüğü araştırmada oksijen seviyesindeki bu değişimin, gezegeni yaklaşık 2,4 milyar yıl önce yaşanan ve Büyük Oksidasyon Olayı diye bilinen olaydan önceki haline geri götüreceği ifade edildi. Dünya atmosferindeki oksijen, sıklıkla "oksijen devrimi" diye anılan bu olayda oluşmaya başladı. Zira gezegenin ilk dönemlerinde atmosferde oksijen yoktu.Saygın bilim dergisi Nature Genoscience'ta yayımlanan makalede, oksijen seviyesindeki beklenen düşüşün Güneş'ten kaynaklanacağı öne sürüldü. Makalede konuyla ilgili şu ifadelere yer verildi:Oluşturduğumuz model, atmosferdeki oksijenin Arkeyan Devri anımsatan seviyelere keskin bir şekilde düşeceği olayın büyük olasılıkla Dünya'nın iklim sistemindeki nemli sera koşullarının başlamasından ve atmosferdeki yüzey suyunun büyük ölçüde kaybından tetikleneceğini öngörüyor.Bilim insanları bu sonuca Dünya'nın biyosferinin ayrıntılı bir modelini oluşturarak ulaştı. Modelde Güneş'in parlaklığındaki değişimler ve atmosferdeki karbondioksit seviyelerinde buna karşılık gelen düşüş hesaba katıldı.Zira araştırmacılar, Güneş'in zaman içinde ısı seviyesini artırmasını ve atmosferdeki karbondioksiti parçalamasını bekliyor. Buna göre karbondioksit seviyesinin azalması da gezegen yüzeyinde fotosentez yapan organizmaların azalmasına neden olacak ve nihayetinde oksijen seviyesi düşecek.Georgia Teknoloji Enstitüsü'nden yer bilimci Chris Reinhard, "Oksijendeki düşüş çok ekstrem seviyelere varacak. Bugünkünden milyon kat daha az oksijenden bahsediyoruz" diye konuştu.Önceki araştırmalarda Güneş'ten gelen radyasyondaki artışın, okyanus sularını yaklaşık 2 milyar yıl içinde gezegen yüzeyinden sileceği tahmin edilmişti. Yaklaşık 400 bin simülasyona dayanan yeni modelde ise oksijendeki düşüşün önce yaşamı yok edeceği ortaya kondu.Yer bilimci Reinhard ve Japonya'daki Toho Üniversitesi'nden çevre bilimci Kazumi Ozaki'nin yürüttüğü hesaplamalara göre, Dünya'nın oksijen açısından zengin olduğu dönem, gezegenin tüm yaşam süresinin yalnızca yüzde 20-30'una denk gelecek. Ancak mikrobiyal yaşam insanlar yok olduktan sonra da varlığını sürdürecek.Ozaki, "Büyük oksijensizleşmeden sonra atmosfer; yüksek seviyede metan, düşük seviyede karbondioksit barındıracak ve ozon tabakası olmayacak" dedi ve ekledi:"Muhtemelen anaerobik (az oksijenle yaşayabilen) yaşam formlarından oluşan bir dünya kalacak."Kaynak: Independent Türkçe, Webtekno cumhuriyet.com.tr

Bursalıbörek ustasıElon Musk'a seslendi: 'Uzayda börek açmak istiyorum'

Bursalı börek ustası Elon Musk'a seslendi: 'Uzayda börek açmak istiyorum' Bursa'da daha önce balonla uzaya börek gönderen Hasan Acar, şimdi de uzaya gitmek için gönüllü oldu. Acar, Elon Musk'a seslenerek, "Şube açmak isterse verebiliriz" dedi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e, İngiltere Cambridge Düşesi Catherine Middleton'a ve uzaya börek gönderen, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün börekten minyatürünü yapan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ikramda bulunan börek ustası Hasan Acar, şimdi de uzaya gitmek istiyor."UZAY GEMİSİNDE BÖREK AÇMAK İSTİYORUM"Tezgah başında açtığı börekle ‘Uzay Türk’ yazan Acar, bin insanla uzaya seyahate gideceğini söyleyen Elon Musk'a “Şube açmak isterse verebiliriz” diye seslendi./Archive%5C2021%5C3%5C4%5C175129380-bursali-borek-ustasi-uzayda-borek-acmak-istiyorum_7.jpgAcar, "Daha önce dünyada ilk defa Bursa'dan börek gönderen biri olarak, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızın uzaya insan göndereceğiz açıklaması üzerine biz de buna talip olduk. Dünyada daha önce 6'sı Amerikalı, biri İranlı olmak üzere 7 kişi uzaya gitmek için talip olmuştu. Ben de 8'inci kişi neden bir Türk olmasın diye düşündüm. Tabi bunu söylerken bir bilim adamı olarak değil oraya seyahat eden biri olarak istiyorum bunu. Yani uzaydaki hayatı çok merak ediyorum. Gidersem şayet, orada varsa insanlara börek açmak istiyorum. Uzay gemisinde börek açmak istiyorum. Ayrıca Elon Musk, 2025 yılında bin kişiyle uzaya seyahat edeceğini söyledi. Eğer öyle olacaksa ben de şube açarım neden olmasın. Uzayda bir şubem olsun isterim tabi ki. Tabi Elon Musk'la görüşmek lazım ya da o bizimle görüşsün. Şube istiyorsa verebiliriz ya da biz de açabiliriz neden olmasın" diye konuştu. DHA

Araştırma: Bazıyağdokusu türleri, kilo vermeye daha dirençli

Araştırma: Bazı yağ dokusu türleri, kilo vermeye daha dirençli Avustralyalı araştırmacılar, bazı yağ dokusu türlerinin kilo vermeye daha dirençli olduğunu ortaya koydu. Sydney Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı tarafından yürütülen çalışmada, aralıklı oruç esnasında vücudun farklı bölgelerindeki yağ tabakalarında meydana gelen değişiklikler izlendi.Medical News'un haberine göre, vücudun çeşitli bölgelerinden alınan yağ dokusu türlerini inceleyen uzmanlar, oruç esnasında deri altı yağ dokularının ve organları çevreleyen yağların önemli değişikliklere uğradığını gözlemledi.Asit salgılayarak vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayan yağ dokularından bazılarının, oruç esnasında bu asidi salgılamaya daha dirençli hale geldiği kaydedildi.8 BİN 500'DEN FAZLA PROTEİN İNCELENDİBu direnci, özellikle iç organları çevreleyen yağ dokularının gösterdiğini belirten uzmanlar, bu yağların kilo kaybına karşı dirençli olduğunu vurguladı. Çalışma kapsamında uzmanlar, yağ kümeleri içinde bulunan 8 bin 500'den fazla proteini inceledi.Göbek çevresindeki yağlanmalara karşı uygun diyet türlerini belirlemeye yardımcı olacağı ifade edilen araştırma "Cell Reports" dergisinde yayımlandı.Kaynak: Independent Türkçe cumhuriyet.com.tr

Türk Lirası, dolar karşısında hızlıbir değer kaybıyaşadı

Türk Lirası, dolar karşısında hızlı bir değer kaybı yaşadı Türk Lirası, küresel piyasalardaki sert düşüşün etkisiyle dolar karşısında hızlı bir değer kaybı yaşadı. Gün içerisinde dalgalı bir seyir izleyen dolar/TL Fed Başkanı Jerome Powell'ın tahvil getirileriyle ilgili piyasaların beklediği mesajları vermemesiyle akşam saatlerinde sert bir yükseliş kaydetti.Dolar/TL kuru yüzde 1'i aşan yükselişle 7,58 seviyesinin üzerini test etti. Böylelikle dolar/TL kurunda 28 Aralık'tan bu yana en yüksek seviye görüldü.Türkiye'nin risk primi 323 puandan işlem görürken gösterge tahvil faizi yüzde 15,53 seviyesinde. cumhuriyet.com.tr

Yeni Zelanda’da 8.1 büyüklüğünde deprem: Tsunami uyarısıyapıldı

Yeni Zelanda’da 8.1 büyüklüğünde deprem: Tsunami uyarısı yapıldı Yeni Zelenda’da aynı gün içinde 3 deprem meydana geldi. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS), Yeni Zelanda açıklarında 7.3 ve 7.4 büyüklüğündeki depremlerin ardından 8.1 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini bildirdi. Bölgede tsunami uyarısı yapıldı. Yeni Zelanda’da aynı gün içinde 3 büyük deprem meydana geldi. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) Gisborne kentine yaklaşık 238 kilometre uzaklıkta ve 10 kilometre derinlikteki 7.3 büyüklüğündeki depremin ardından Yeni Zelanda'ya bağlı Kermadec Adaları açıklarında 7.4 büyüklüğünde ikinci bir depremin meydana geldiğini bildirmişti. ÜÇÜNCÜ DEPREM 8.1 BÜYÜKLÜĞÜNDEUSGS tarafından yapılan açıklamada, Kermadec Adaları açıklarında 20 kilometre derinlikte 8.1 büyüklüğünde 3’üncü bir deprem meydana geldiği aktarıldı. Yeni Zelanda Ulusal Acil Durum Yönetimi Ajansı tarafından yapılan açıklamada ise, depremin yerel saatle 08.45’te meydana geldiği ve 8 büyüklüğünde olduğu aktarıldı. Ajans, depremin ardından tsunami uyarısı yaparak, Kuzey Adası ve Great Barrier Adası’nın doğu kıyısına yakın olanların derhal "en yakın yüksek yere veya mümkün olduğunca iç kesimlere" gitmesi yönünde çağrıda bulundu. Depremde can ve mal kaybına ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı. İHA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter