News - Haberler
Ziraat Bankası'ndan takipteki borçlarla ilgili karar
Ziraat Bankası'ndan takipteki borçlarla ilgili karar Ziraat Bankası, takipteki borcu 1 milyon TL'yi geçmeyenler için ödeme kolaylığı getirdi. /Archive/2021/3/3/123937256-ziraat-bankasi.jpgZiraat Bankası, 31 Aralık 2020 itibarıyla takip hesaplarına intikal eden kredilere ödeme kolaylığı imkanı getirdi. Yapılandırma sınırı, kurumsal ve tarımsal kredilerde 500 bin lira, bireysel kredilerde ise 100 bin lira olarak belirlendi.Ziraat Bankası’ndan yapılan açıklamada, pandemi döneminde uygun koşullarla hem bireysel hem de kurumsal müşterileri için uygulanan kredi paketlerine ilave olarak şimdi de takipte borcu bulunan müşterilerine yeni bir ödeme imkanı sağlandığı bildirildi.Açıklamaya göre, temerrüt faizi dahil takip borcu 1 milyon TL’yi geçmemek üzere; bireysel, tarımsal ve kurumsal müşteriler için takibe intikal bakiyesi, belirlenen tutarlar içerisinde kalan müşteriler, takipteki borçlarını tek seferde ödemek kaydıyla bu imkandan yararlanabilecekler.Yeni imkandan yararlanmak isteyen müşteriler, borçların takibe alındığı tarihten sonraki dönem için temerrüt veya başka ad altında herhangi bir faiz ödemeyecekler.Açıklamada takipte borcu bulunan müşteriler için getirilen bu uygulamanın, 8 Mart ile 30 Haziran tarihleri arasında geçerli olacağı bildirildi. AAİMO'dan dikkatçeken 'kağıttan mühendislik' uyarısı: Risk taşıyan herşey deprem ile sınanıyor
İMO'dan dikkat çeken 'kağıttan mühendislik' uyarısı: Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Taner Yüzgeç, Türkiye’deki konutların yüzde 70’inde mühendislik hizmetinin kağıt üzerinde kaldığını vurgulayarak, bu durumun deprem riskini arttırdığını bildirdi. Yüzgeç, “Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor” dedi. Depreme karşı güvenli bina için olmazsa olmaz unsurlar projelendirme, inşa ve denetim olarak sıralanıyor. Deprem kuşağında olan Türkiye’de ise inşa aşamasında sorunlar yaşanıyor. Çünkü İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Başkanı Taner Yüzgeç, “Türkiye’deki konutların yüzde 70’nin mühendislik hizmetleri kağıt üzerinde kalıyor. Yüzgeç, kağıt üstünde kalan hizmetlerin depremde risk oluşturduğunu" söyleyerek, “Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor. Riskli bir süreçten geçmiş yapının depremde ne tür davranış göstereceği, ancak deprem sonucu oluşan hasarda ortaya çıkar” dedi.‘1 KİŞİ ORTALAMA 3 ŞANTİYEYE BAKIYOR’Yüzgeç, bir kişinin 5 şantiyede şeflik yapabildiğini ve mühendislik hizmeti verebildiğini söyleyerek, bu durumun binalarda deprem görme riskini artırdığına dikkat çekti. 2020 yılında yaptıkları araştırmanın sonucunu aktaran Yüzgeç, şunları belirtti: “Mevzuat gereği bir şantiye şefi 5 ayrı şantiyeye bakabilir. Bunun anlamı hiç birisine bakamaz. Çünkü şantiye şefinin görevi bir şantiyenin başından sonuna işin teknik ve fen kurallarına uygun yapılıp yapılmadığının organizasyonu ve kontrolü. Verilen ruhsatlarda bir şantiye şefi 2 ortalama ile çalışmış, daha önceki yıllardan devredilen şantiyelerden de görürsek bir şantiye şefi 3 şantiyeye bakmış. Bunun anlamı, genel ortalamada 3’e çıkabiliyorsa, 5 ayrı şantiyeye bakan inşaat mühendisi veya teknik elemanın sayısı azımsanamayacak kadardır. Dolayısıyla bu tehdit ve risk.”Güvenli yapı için üç unsurun bir arada olması gerektiğine dikkat çeken Yüzgeç, bunları “Projelendirme, inşa ve denetim” olarak sıraladı ve şantiye şefliğinin de inşa aşamasının vazgeçilmezi olduğunu ifade etti.HER 5 MÜHENDİSTEN BİRİ İŞSİZİMO’da inşaat mühendislerinin 5’te birinin işsiz olduğuna dikkat çekerek, ‘Her Şantiyeye Bir Şef’ kampanyası başlattı. Kampanyaları hakkında da bilgi veren Yüzgeç, “Bir yanda hizmete ihtiyacınız var, diğer yanda mühendis yetiştirmişsiniz, ama işsizliğe mahkum ediyorsunuz. Bu başlı başına mevzuya yaklaşımın sakatlığını gösteriyor. İnşa ve denetim sürecinde mühendislik hizmeti kağıt üzerinde kaldığı sürece işsizlik de bitmez, yapı güvenliğinde de zafiyet olur” diye vurguladı.İŞ KAZALARINDA ASLAN PAYI İNŞAAT SEKTÖRÜNDEİnşaatlarda tam zamanlı şantiye şefinin çalışmamasının iş güvenliğini de olumsuz yönde etkilediğini kaydederek, Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci ve dünyada üçüncü olduğunu hatırlatan Yüzgeç, "Ne yazık ki bunda da aslan payı inşaat sektöründe" dedi. Yüzgeç, müteahhitlerin şantiye şefi çalıştırmasının inşaat maliyetlerini de azalttığını söyleyerek, “Teknik hizmeti maliyet artırıcı unsur olarak görmek aslında inşaat işlerinin daha yüksek maliyetlerle çıkmasına sebebiyet verme işidir. Malzeme tasarrufu, sürenin optimum kullanımı ve olası kazalardan korunma açısında mühendislik maliyetleri düşürücü bir hizmet” dedi. ANKAOnlara kural, yasak işlemiyor:Çakar lambalıPekerler, emniyetşeridinde!
Onlara kural, yasak işlemiyor: Çakar lambalı Pekerler, emniyet şeridinde! Peker ailesine ait 4 x4 araç, yasak tanımadı. Çakar lambasıyla emniyet şeridini işgal eden araç büyük tepki çekti. Türkiye'de çakarlı araçla trafiğe çıkılması İçişleri Bakanlığı kararıyla yasaklanmıştı. Düzenlemeye göre çakarlı araç kullananlar hakkında para cezası veriliyor, araçları trafikten men ediliyor. Ancak yasağa aldırış etmeyen kimi araçlar, trafiği alt üst ederek yollarına devam ediyor. Kendilerini "ayrıcalık"lı ilan edip kural tanımayan bu kesimler içerisinde yeraltı dünyasıyla anılan isimler de önemli yer tutuyor.Sosyal medyada paylaşılan bir görüntü, önü alınamayan bu durumun yeni örneğini oluşturdu.Görüntülerde, Cumhur İttifakı'na sıkı desteğiyle bilinen organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in eşi Özge Peker ait olduğu bilinen ve çakar lambası olduğu görülen 34 PKR 05 plakalı 4 x4 aracın emniyet şeridinde ilerlediği görülüyor. Peker'in 'konvoy'unda bir araçtan kaydedildiği tahmin edilen görüntü büyük tepki çekti. cumhuriyet.com.trEMO'dan dikkatçeken 'kağıttan mühendislik' uyarısı: Risk taşıyan herşey deprem ile sınanıyor
EMO'dan dikkat çeken 'kağıttan mühendislik' uyarısı: Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Taner Yüzgeç, Türkiye’deki konutların yüzde 70’inde mühendislik hizmetinin kağıt üzerinde kaldığını vurgulayarak, bu durumun deprem riskini arttırdığını bildirdi. Yüzgeç, “Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor” dedi. Depreme karşı güvenli bina için olmazsa olmaz unsurlar projelendirme, inşa ve denetim olarak sıralanıyor. Deprem kuşağında olan Türkiye’de ise inşa aşamasında sorunlar yaşanıyor. Çünkü İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Başkanı Taner Yüzgeç, “Türkiye’deki konutların yüzde 70’nin mühendislik hizmetleri kağıt üzerinde kalıyor. Yüzgeç, kağıt üstünde kalan hizmetlerin depremde risk oluşturduğunu" söyleyerek, “Risk taşıyan her şey deprem ile sınanıyor. Riskli bir süreçten geçmiş yapının depremde ne tür davranış göstereceği, ancak deprem sonucu oluşan hasarda ortaya çıkar” dedi.‘1 KİŞİ ORTALAMA 3 ŞANTİYEYE BAKIYOR’Yüzgeç, bir kişinin 5 şantiyede şeflik yapabildiğini ve mühendislik hizmeti verebildiğini söyleyerek, bu durumun binalarda deprem görme riskini artırdığına dikkat çekti. 2020 yılında yaptıkları araştırmanın sonucunu aktaran Yüzgeç, şunları belirtti: “Mevzuat gereği bir şantiye şefi 5 ayrı şantiyeye bakabilir. Bunun anlamı hiç birisine bakamaz. Çünkü şantiye şefinin görevi bir şantiyenin başından sonuna işin teknik ve fen kurallarına uygun yapılıp yapılmadığının organizasyonu ve kontrolü. Verilen ruhsatlarda bir şantiye şefi 2 ortalama ile çalışmış, daha önceki yıllardan devredilen şantiyelerden de görürsek bir şantiye şefi 3 şantiyeye bakmış. Bunun anlamı, genel ortalamada 3’e çıkabiliyorsa, 5 ayrı şantiyeye bakan inşaat mühendisi veya teknik elemanın sayısı azımsanamayacak kadardır. Dolayısıyla bu tehdit ve risk.”Güvenli yapı için üç unsurun bir arada olması gerektiğine dikkat çeken Yüzgeç, bunları “Projelendirme, inşa ve denetim” olarak sıraladı ve şantiye şefliğinin de inşa aşamasının vazgeçilmezi olduğunu ifade etti.HER 5 MÜHENDİSTEN BİRİ İŞSİZİMO’da inşaat mühendislerinin 5’te birinin işsiz olduğuna dikkat çekerek, ‘Her Şantiyeye Bir Şef’ kampanyası başlattı. Kampanyaları hakkında da bilgi veren Yüzgeç, “Bir yanda hizmete ihtiyacınız var, diğer yanda mühendis yetiştirmişsiniz, ama işsizliğe mahkum ediyorsunuz. Bu başlı başına mevzuya yaklaşımın sakatlığını gösteriyor. İnşa ve denetim sürecinde mühendislik hizmeti kağıt üzerinde kaldığı sürece işsizlik de bitmez, yapı güvenliğinde de zafiyet olur” diye vurguladı.İŞ KAZALARINDA ASLAN PAYI İNŞAAT SEKTÖRÜNDEİnşaatlarda tam zamanlı şantiye şefinin çalışmamasının iş güvenliğini de olumsuz yönde etkilediğini kaydederek, Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci ve dünyada üçüncü olduğunu hatırlatan Yüzgeç, "Ne yazık ki bunda da aslan payı inşaat sektöründe" dedi. Yüzgeç, müteahhitlerin şantiye şefi çalıştırmasının inşaat maliyetlerini de azalttığını söyleyerek, “Teknik hizmeti maliyet artırıcı unsur olarak görmek aslında inşaat işlerinin daha yüksek maliyetlerle çıkmasına sebebiyet verme işidir. Malzeme tasarrufu, sürenin optimum kullanımı ve olası kazalardan korunma açısında mühendislik maliyetleri düşürücü bir hizmet” dedi. ANKAİşte AKP kongrelerinin 'lebaleb' tablosu
İşte AKP kongrelerinin 'lebaleb' tablosu İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Güray Kılıç ve İzmir Tabip Odası Üyesi Ergün Demir’in hazırladığı tabloya göre; AKP’ni kongre yaptığı illerde vaka sayısı önemli artışlar gösterdi. Demir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu illerdeki kongrelerin lebaleb olmasından övündüğünü hatırlatarak, Sağlık Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu’na “Suskunluğunuz ‘lebalep’ dolu AKP il kongrelerine onay verdiğiniz ve tüm bilimsel inandırıcılığınızın ortadan kalktığı anlamına gelmektedir” dedi. Sağlık Bakanlığı, Türkiye’deki illerde atılacak normalleşme adımlarını düşük riskli (mavi), orta riskli (sarı), yüksek riskli (turuncu) ve çok yüksek riskli (kırmızı) olarak ayrılan kategorilere göre atıldı. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Güray Kılıç ve İzmir Tabip Odası Üyesi Ergün Demir ise bakanlığın kategorilerinden AKP’nin kongre yaptığı illerdeki vaka sayısı artışını ortaya çıkardı.Kılıç ve Demir’in hazırladığı tabloya göre AKP’nin kongre yaptığı illerdeki 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı artışları şöyle:-Ordu’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 228,40’tan, 20-26 Şubat tarihleri arasında 301,76’ya;-Giresun’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 217,51’den, 20-26 Şubat tarihleri arasında 264,71’e;- Trabzon’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 207,54’ten, 20-26 Şubat tarihleri arasında 239, 52’ye;-Rize’de 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 200,08’den, 20-26 Şubat tarihleri arasında 213,10’a;-Tokat’ta 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 149,20’den, 20-26 Şubat tarihleri arasında 166,50’ye;- Osmaniye’de 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 134,90’dan, 20-26 Şubat tarihleri arasında 145,13’e,- Sakarya’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 103, 90’dan, 20-26 Şubat tarihleri arasında 114,34’e;-Aksaray’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 108,27’den, 20-26 Şubat tarihleri arasında 123,08’e;-Konya’da 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 108,27’den, 20-26 Şubat tarihleri arasında 119,28’e;-Balıkesir’de 15-21 Şubat tarihleri 100 bin nüfusa düşen haftalık vaka sayısı 92,40’dan, 20-26 Şubat tarihleri arasında 142, 57’ye yükseldi. ^‘AKP KONGRESİNİN YAPILDIĞI İLLER YÜKSEK RİSKLİ’Kılıç, kurallara uyulmadan kapalı ortamlarda gerçekleştirilen AKP kongrelerinin yapıldığı iller çok yüksek riskli iller arasında olduğuna dikkat çekerek, “Çok yüksek riskli iller arasında yer alan Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Tokat, Osmaniye, Sakarya, Aksaray, Konya, Balıkesir ile yüksek riskli iller arasında yer alan İstanbul ve İzmir’de şubat ayı içerisinde AKP il, il kadın ve il gençlik kongreleri lebaleb dolu olarak pandemi kurallarına uyulmadan ve kapalı ortamlarda yapılmıştır. Yine çok yüksek risk iller arasında yer alan Samsun, Sinop, Gümüşhane gibi illerimiz ise AKP Genel Başkanın katıldığı Trabzon, Rize kongrelerine yoğun katılımın sağlandığı komşu iller olarak görülmektedir” diye konuştu.‘LEBALEB KONGRELER YÜKSEK RİSKLİ’Demir ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, vatandaşların maske, mesafe, hijyen kurallarına ve diğer salgın tedbirlerine ne kadar riayet ederlerse illerinin normalleşmeye o kadar hızlı geçebilmesinin mümkün olacağı açıklamasını hatırlatarak, “Lebaleb doldurdunuz diye katılımcılarına övgüler dizilen, salgın önleme kurallarına uyulmadan kapalı ortamlarda yapılan AKP kongrelerinin gerçekleştirildiği iller çok yüksek riskli kategorisine girmişlerdir. Bu nedenle de aylardır ekonomik sıkıntı yaşayan esnafın açılma hayalleri suya düşmüş ve ekmeğiyle oynanmıştır” dedi.‘LEBALEB ANONSU YAPAN YÖNETİCİLER VATANDAŞTAN TEDBİR İSTİYOR’AKP kongrelerinde koronavirüs kurallarına uyulmadığına dikkat çeken Demir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘lebaleb’ dolu salonlara teşekkürünü anımsatarak, şunları söyledi:“Üstüne üstlük övgüyle salonu ‘lebaleb’ doldurdunuz anonsu yapan ülke yöneticisinin bir de vatandaşlardan salgın tedbirlerine riayet etmelerini istemesi ne kadar inandırıcıdır ve hangi ahlaka, bilimsel kritere ve gerçekliğe uymaktadır? Dikkat! Salgında asıl yüksek riski yaratan AKP’nin uymadığı pandemi kuralları ve söylemleridir. COVID-19 salgın yönetimi Sağlık Bakanlığının koordinasyonunda Bilimsel Danışma Kurulunun önerileri dikkate alınarak yapılmaktadır. Oysa bu kuralları belirleyen Sağlık Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyelerinden hala bir değerlendirme gelmemiştir. Suskunluğunuz ‘lebalep’ dolu AKP il kongrelerine onay verdiğiniz ve tüm bilimsel inandırıcılığınızın ortadan kalktığı anlamına gelmektedir.” ANKAKullandığıiPhone cebinde patlayınca Apple'a dava açtı
Kullandığı iPhone cebinde patlayınca Apple'a dava açtı ABD Melbourne'de yaşayan Robert de Nose isimli bilim insanı, cebindeki iPhone X marka telefonu patlayınca, Apple'a dava açtı. De Nose, önce Apple'a başvurduğunu ancak geri dönüş alamadığını belirtti. Melbourne'de yaşayan bilim insanı De Nose, masada otururken cebinde bulunan ve kendisine ait olan iPhone X marka telefonun patladığını belirtti.De Nose, önce Apple'a başvurdu. Apple'a yaptığı başvuruların işe yaramadığını gören bilim insanı, konuyu mahkemeye taşıma kararı aldı.iPhone X exploded right in the pocket, and Apple Watch – on the user’s hand https://t.co/fQVO3kQXMo— Gadget Tendency (@Gadget_Tendency) March 3, 2021Sputnik'in aktardığına göre, ABD Melbourne'de yaşayan Robert de Nose isimli bilim insanı, cebindeki iPhone X marka telefonu patlayınca, Apple'a dava açtı. De Nose, önce Apple'a başvurduğunu ancak geri dönüş alamadığını belirtti.De Rose, telefonun patlamasının ardından her yerinin kül olduğunu ve cildinin önemli ölçüde yandığını ve soyulmaya başladığını söyledi.Sorunu doğrudan Apple'a bildirmeye çalıştığını ancak yanıt alamadığını bildiren bilim insanı, konuyla ilgili farkındalık yaratmak ve tazminatını almak istiyor.Geçtiğimiz günlerde de bir kişi, Apple Watch marka akıllı saatinin yandığını belirterek Apple'a dava açmıştı.Bir Apple sözcüsü ise 'müşteri güvenliğinin son derece ciddiye aldındığını' söyleyerek her iki olayın da araştırıldığını belirtti. cumhuriyet.com.trHollanda'da Covid-19 test merkezi yakınında patlama
Hollanda'da Covid-19 test merkezi yakınında patlama Hollanda'nın kuzeyinde bulunan Bovenkardspel şehrindeki yeni tip koronavirüs (Covid-19) test merkezinin yakınlarında patlama meydana geldi. Hollanda'da test merkezinin yakınlarında patlama meydana geldi. Hollanda polisinin Twitter'dan yaptığı açıklamada, yerel saatle 06.55 sularında gerçekleşen patlamaya boru tipi bombanın sebep olduğu, saldırıda ölen ya da yaralananın olmadığı belirtildi.Açıklamada, patlamanın etkisiyle test merkezinin camlarında hasar meydana gelirken, patlama sırasında test merkezinin henüz açılmadığı kaydedildi.Patlamanın bombalı saldırı olduğundan ve test merkezinin hedef alındığından şüphelenen polis, çevrede başka patlayıcılar olabileceği şüphesiyle caddeyi trafiğe kapattı.Aralık ayında da bazı Covid-19 test merkezlerine yönelik benzer saldırılar olmuş, Urk Adası'ndaki bir test merkezi ateşe verilirken, Amsterdam ve Urmond şehirlerindeki test merkezlerinin camları kırılmıştı. AACHP'liİlgezdi: 4 kişi günde 86 kuruşla nasıl geçinir?
CHP'li İlgezdi: 4 kişi günde 86 kuruşla nasıl geçinir? CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) "Türkiye 2020 yılında 1,8 büyüdü" açıklamasını eleştirerek, “Açlık sınırı 2 bin 719, asgari ücret ise 2 bin 825 lira! Zorunlu harcamalardan geriye 106 lira kalıyor! Allah aşkına 4 kişi günde 86 kuruşla nasıl geçinir” diye sordu. CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, “TÜİK Başkanı değişince istatistiklerin sihirli bir değnekle düzeldiğini” belirterek, TÜİK’in büyüme rakamlarını eleştirdi. İlgezdi, “Öğrendik ki; ekonomi yüzde 1,8 büyümüş! Oysa halkın gerçeği çok farklı. Sosyal adaletsizlik patladı. İntiharlar arttı. Çünkü açlık sessizleştiriyor! Sesini çıkaramayanları öldürüyor” dedi./Archive/2021/3/3/120327185-kkk.jpgİlgezdi, yaptığı yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir” sözlerini anımsatarak, “Sabır taşı çoktan çatladı. Gıda enflasyonu yüzde 50’ye yaklaştı. Mutfaktaki yangın her yeri sardı. Alım gücü sürekli düşüyor Ayçiçek yağı altınla yarışıyor” dedi.Açlık sınırının 2 bin 719, asgari ücretin ise 2 bin 825 lira olduğunu aktaran İlgezdi, “Zorunlu harcamalardan geriye 106 lira kalıyor. Allah aşkına 4 kişi günde 86 kuruşla nasıl geçinir? Elbette geçinemez! Saray kabinesinin gerçeklerle bağı koptu. Yoksunluğu bilmiyor, yoksulluğu görmüyor! Şurası çok açık: 19 yılda dere tepe düz giden, tepeden tırnağa her şeyi satan ama bir arpa boyu yol gidemeyen bu iktidar için ilk seçimde yolun sonu gözüküyor” dedi. ANKAHukukçular, açıklananİnsan HaklarıEylem Planı’na değerlendirmede bulundu
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Hukukçular, açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’na değerlendirmede bulundu Cumhurbaşkanı'nın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı'nı İstanbul ile Ankara Baro Başkanları ve CHP ile İYİ Parti'nin hukukçu vekilleri değerlendirdi. TAMAMEN BİR MAKYAJMuharrem Erkek (CHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı)İnsan hakları anayasada güvence altına alınır. Anayasa mahkemesinin görevi anayasada yazılı hak ve özgürlükleri korumaktır. Siz Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımıyorsunuz. Siz AİHM kararlarını tanımıyorsunuz. İşinize gelirse uyuyorsunuz, işinize gelmezse yargıya talimat veriyorsunuz. Mahkemelerin dahi uymasını engelliyorsunuz. Bu zihniyet reform yapabilir mi, zihniyetin değişmesi lazım. Sorun zihniyette ve uygulamada. En mükemmel anayasayı yapalım, en mükemmel yasaları Meclis’ten çıkaralım ama iktidardaki zihniyetin bunlara saygısı yoksa samimi değilse, ne yapabilirsiniz, haklarınız ve özgürlüğünüz tehdit altındadır.“Tutuklulukla ilgili düzenleme” deniyor. Zaten mevcutta da tutuklama bir tedbirdir ama bu dönemde bir cezalandırma yöntemine dönüştü. Bizim yasalarımızda tutuksuz yargılamayı engelleyen bir düzenleme mi var? Bizim yasalarımız sabaha karşı beşte insanların evlerine girmek için kapısını kırıp, içeriye girip, çocuklarının gözü önünde ters kelepçeye yatırıp gözaltına alın mı” diyor. Osman Kavala üç yıldır tutuklu, hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı var mı? Nasıl 3.5 yıl cezaevinde tutabiliyorsunuz, bu kadar büyük bir insan hakkı ihlali yaratan yasalar mı, iktidardaki zihniyet mi?“Uzun yargılama zararları karşılanacak” diyor. Mevcut yasal düzenlemelere göre de önlenebilir. Gösteri ve yürüyüş hakkı zaten var. Öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki bütün iktidarları süresince aldatma ve aldatılma üzerine kurulmuş her şeyleri. Şimdi de yine milleti aldatmaya çalışıyorlar. Güya, “Bizim yönümüz Avrupa” diyerek vatandaşlarını aldatmaya çalışıyor. Tamamen bir makyaj. “Siyasi Partiler ve seçim mevzuatında değişiklik yapılacak bir çalışma içinde olduklarını söyledi, bu da tamamen “Nasıl iktidarda kalabiliriz, Meclis’teki çoğunluğumuzu nasıl kaybetmeyiz çalışması”.KADININ ADI HÂLÂ YOKUğur Poyraz (İYİ Parti Genel Sekreteri)Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasında da belirttiği gibi Avrupa Birliği’ne vizesiz seyahate ilişkin bir takım kuralların Türk hukukuna derç edilmesiyle ilgili bir konu. Örnek veriyorum burada İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bir konu yok. Biz sayın genel başkanımız eliyle kadına yönelik şiddet, hakaret, öldürme, yaralama gibi alanlarda da bir ağırlaştırıcı madde konulmasını talep etmiştik. Eşe karşı değil, kadına karşı ibaresinin konmasını istemiştik. Burada ‘eş’ yanına ‘boşanılan eşi’ eklemişler. Hâlâ kadının adı yok. Bu metinde “Otel odasında gece yarısı gözaltına almaya son veriyoruz” diyor. Adam otelde kalıyorsa, firar değil, kaçak değil. Bir anlamı yok zaten. Şu anda hakim, savcı ya da kolluk görevlisinin açıklanan hususları yerine getirmesi için elini kolunu bağlayan hiçbir mevcut madde yok ki. “Sabaha karşı 4’te otelden alacaksın” diye bir madde yok ki “alamazsın” diye kural koyuyorsun. “Yetersiz ve hatalı raporları alışkanlık haline getiren bilirkişileri derhal sicilden çıkarıyoruz” diye bir madde var. Bilirkişilerle ilgili böyle bir sorununuz varsa ihtisas mahkemeleri neden kurmuyorsunuz? Basit bir örnek vereyim: Selahattin Demirtaş’ın terör örgütü propagandası yapıp yapmadığını bir hakim anlayamaz mı? Şimdi hakim bunun kararını veremiyor, bilirkişiye gönderiyor. Söylenenler uygulanırsa, hassasiyet gösterilirse sevindiricidir. Ama bunlar Türk yargısına güveni tekrar tesis etmek için yeterli değildir. Daha yapısal, yargıçları daha özgürleştirici kurallar gereklidir.BİR TEMENNİLER BİLDİRİSİMehmet Durakoğlu (İSTANBUL BARO BAŞKANI)2014’te de bir eylem planı hazırlanmıştı, ancak bir türlü yürürlüğe girmedi. Dolayısıyla şimdikinin yürürlüğe girebileceğine ilişkin hangi gerekçelerden hareket edeceğiz, bu kadar iyi niyetli olacak mıyız, çok emin değilim. Üç kez hazırlanmış yargı reformu strateji taslağı, iki kez hazırlanmış insan hakları eylem planı var. Bunlara ne ölçüde, nasıl inanacağımız sorunu bizim için temel bir sorun. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan cümlelerin hiçbirine karşı olmak mümkün değil ama bizim sıkıntımız o ki, bunların hiçbiri uygulamaya yansımıyor. Uygulamaya yansıyabilecek alanlar konusunda hiçbir güvence verilmiş değil. Bugün Cumhurbaşkanı bütün hakimlere, savcılara çok açıkça “benden gelen ve benim adıma verilen talimatların hiçbirine uymayacaksınız” diyebilseydi ya da yargıçlar, savcılar için bir coğrafi güvence getirilmiş olmasaydı umut verebilirdi. Bu haliyle baktığımda benim için temenniler bildirisi olmaktan öteye geçmiyor. İlgimi çeken de nihayi hedef olarak tüm bunların anayasaya bağlı olması. Evet anayasa yapmak gibi bir sorunumuz var ama geldiğimiz nokta itibariyle bu anayasanın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin varlığını sürdürecek şekilde yapılması halinde de burada söylenenlerin tamamı gerçekten temenni olarak kalacaktır. Ayrıca önümüzdeki hafta içinde bir ekonomik reform paketi ilan edilecekmiş. Sanki bugün ilan edilen şeylerin ekonomik reform paketiyle yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü başlıklardan biri mülkiyet hakkı. Özellikle OHAL döneminde KHK’lerle sınırlandırılan mülkiyet hakkına ilişkin bazı düzenlemeler getiriyor. Mesela ‘acele kamulaştırma’yla ilgili zaten çok ciddi sorunlarımız vardı. Bu sorunlar KHK’yle getirilmişti. Dolayısıyla bunlardan vazgeçilirken görebildiğim kadarıyla bir yönüyle yabancı sermayeye güvence vermeye çalışılıyor. Yoksa bizim avukatlar açısından örneğin savunma hakkına getirilen en küçük bir değişiklik söz konusu değil.HİSSETMEK İSTİYORUZErinç Sağkan (ANKARA BARO BAŞKANI)30 Mayıs 2019’da Yargı Reformu Strateji belgesi hazırlanmıştı. Yine 9 amaç, 63 hedef, 256 faaliyet içeriyordu. Bu belge içinde de yeni bir eylem planı hazırlanacağı ifade edilmişti. Yargı reformu strateji belgesi açıklandığında bunun ana amacının güven veren erişebilir bir adalet sistemi olduğu ifade edilmişti. Tabii ki burada amacım bir niyet okuyuculuğu yapmak değil, bugüne kadar Türkiye’de çok sayıda reform paketi hazırlandığını, eylem planları hazırlandığını, hatta bunlara ilişkin yasal düzenlemeler yapıldığını da gördük. Ancak bunların uygulamada maalesef ki gerek hukuki güvenlik, gerekse anayadan kaynaklanan temel hak ve güvencelerimizin teminat altına alınması konusunda somut anlamda yaşantımızda ve bir hukukçu olarak da meslek yaşantımda görmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bugünkü eylem planını açıklarken de bunun bir dilek ve temenni belgesi olmadığını ifade ediyor. Ancak bugüne kadarki örneklere baktığımızda çok sayıda reform belgesine ve eylem planına rağmen biz anayadaki tanımlanan hukuk devleti olmaktan son derece uzak kaldığımız gibi, başta adil yargılanma ilkesi ve ifade hürriyeti olmak üzere en temel hak ve özgürlüklerimizin de daha ağır şekilde kısıtlandığı bir süreci yaşıyoruz. Bakın 30 Mayıs 2019’da yargı reformu strateji belgesi hazırlandığında Türkiye 2019 hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasında 109. sıradaydı. Oysa bu reform belgesi ve üzerinden üç tane yargı paketi Meclis’ten geçtiği halde 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sıradaydık. Daha somut örnekler verecek olursam, örneğin yargı reformu strateji belgesinden sonra getirilen düzenlemelerden birinde terörle mücadele kanununun 7. maddesine “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” hükmü eklenmişti. Kaldı ki ifade hürriyeti olarak bahsedebileceğiniz bu hüküm anayasamızda da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüğümüz olduğu halde bu düzenlemenin somut olarak kanun metnine girmesinden sonra da çok sayıda ihlal örneğini yaşıyoruz. Sorun tamamen uygulamada. 30 Mayıs 2019’da hakim ve savcılara coğrafi güvenceden bahsedilmişti, bugün yine bahsedildi. Haliyle bizler belge değil, günlük yaşantımızda bunu görüp hissetmek istiyoruz. Bugün ortaya konan belgenin hemen hemen tamamının altına bu ülkede yaşayan herkes gönül rahatlığıyla imza atabilir. Ancak sayın Adalet Bakanımızın bundan birkaç hafta önce ifade ettiği üzere “Yargı konjonktüre bakmaz, tavsiye, telkin almaz” demişti. Bizim asıl sorunumuz uygulamadan kaynaklanıyor. Bakın bu belge içinde masumiyet karinesinden, lekelenmeme hakkından bahsediliyor. Oysa ki bunlar zaten modern hukuk sistemine sahip dünyadaki tüm ülkeler tarafından kabul edilmiş evrensel hukuk kurallarıdır. İpek ÖzbeyÖğrenciler uykudayken ders ziliçaldı!
Öğrenciler uykudayken ders zili çaldı! Türkiye genelindeki okulların yüzde 25’inde ikili öğretimin devam ettiğini anımsatan Yıldırım, “Sınıflar uygun değil, çünkü boş sınıf yok. Boş sınıfın olmadığı yerde seyreltilmiş eğitimi nasıl yapacaksınız” diye sordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün akşam saatlerindeki açıklaması ile eğitimciler ve öğrenciler, 12 saatten az zaman kala okula gideceklerini öğrendi. Okulların, “kafe ve restoranlar” gibi yüz yüze eğitime açıldığını söyleyen Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, “Okulların ciddi çoğunluğu açılmadı. Gelen tek tük öğrenci de geri gönderildi. Kimi okul birkaç gün sonra, kimi okul da pazartesi tam olarak açılabileceğini öğretmenlere, velilere duyurdu” dedi.“TAMAMEN KONTROL DIŞI”Karar sürecini “tamamen kontrol dışı” olarak nitelendiren Yıldırım, akşam saatlerinde açıklanan karar nedeniyle okul müdürlerinin gece yarısı öğretmenlere okulun açılıp açılmayacağı yönünde mesaj attığını söyledi.Son dakika açıklanan karar nedeniyle servislerin konuşulamadığını ve faaliyete geçmediğini aktaran Yıldırım, “Öğrencileri kim okula götürecek, okuldan alacak? Yanlarında bulunacak yardımcı personelle henüz anlaşılmamış; okullardaki yardımcı çalışanlar yeterli olmadığı için hijyen koşulları tam sağlanmamış; maske sayısı yetersiz. Öğretmenlere, aşının ikinci dozu tamamlanmadan eğitim öğretimin biteceğini düşünüyoruz” dedi. Sefa Uyar4 ay sonra okuldalar
4 ay sonra okuldalar Yeni kontrollü normalleşme süreci ile eğitim kurumlarında 4 ay aranın ardından yüz yüze eğitim başladı. Yeni kontrollü normalleşme süreci kapsamında düşük ve orta riskli illerde yüz yüze eğitim tüm okulöncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde; yüksek ve çok yüksek riskli illerde ise okulöncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda, 8. ve 12. sınıflarda seyreltilmiş olarak başladı. cumhuriyet.com.tr