News - Haberler
TTBİkinci BaşkanıÖkten, salgın koşullarındaki tıp eğitimini anlattı
TTB İkinci Başkanı Ökten, salgın koşullarındaki tıp eğitimini anlattı Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, salgın koşullarının tıp eğitimini olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekerek, “2019-2020 eğitim-öğretim döneminde son sınıfta olan intern hekimler ortalama 2-3 stajlarını yüz yüze yapamadan mezun oldu. 5. sınıfta olanlar geçen dönemin ikinci yarısı ile bu dönemin ilk yarısındaki intern eğitimi ile ilgili uygulamalara katılamadılar” dedi. Salgın koşullarındaki tıp eğitimine ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Ökten, tıp eğitiminin “uygulamalı eğitimle beceri kazandırmaya dayalı olduğunun” altını çizerek şöyle konuştu: “Beceri kazanmaya yönelik eğitim, staj programları kapsamında planlanmaktadır. Covid-19 pandemisi nedeniyle Nisan 2020’den itibaren stajların da yaygın olarak çevrimiçi yapıldığı bilgisine sahibiz. 2019-2020 eğitim-öğretim döneminde son sınıfta olan intern hekimler ortalama 2-3 stajlarını yüz yüze yapamadan mezun oldu. 5. sınıfta olanlar geçen dönemin ikinci yarısı ile bu dönemin ilk yarısındaki intern eğitimi ile ilgili uygulamalara katılamadılar.”BİR ÇABA YOKAynı şekilde 4. sınıfta olan öğrencilerin de geçen dönemin ikinci yarısındaki iki büyük anabilim dalı uygulamalarının ve bu dönemin ilk yarısında da 5. sınıfın staj uygulamalarının uygun bir biçimde yapılamadığına işaret eden Ökten, “Bu dönemin ikinci yarısında da staj uygulamalarının yapılmasını hedefleyen herhangi bir çaba bulunmamaktadır” dedi.ASGARİ STANDART YOKTürkiye’de toplam 125 tıp programı yürütüldüğü bilgisini de veren Ökten, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vakıf üniversitelerindeki 36 programdan yalnızca 6’sı, devlet üniversitelerindeki 89 programdan da 35’i, Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (TEPDAD) tarafından akredite edilmiştir. Başka bir ifadeyle ülkemizde tıp programlarından vakıf üniversitelerindekilerin yüzde 84.6’sı, devlet üniversitelerindekilerin de yüzde 60.2’sinin asgari standartları taşıyıp taşımadıkları bilinmemektedir.” 12 TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİ ALMIYORTıp fakültelerinin sayısını artırmanın değil, var olan programları asgari standartları taşır hale getirmenin önemli olduğunun altını çizen Ökten, Türkiye’deki 12’sinin henüz öğrenci almadığını vurguladı. Ökten, ayrıca 14 tıp fakültesinde de eğitimin bir kısmı ya da tamamının başka bir tıp fakültesinde yürütüldüğüne dikkat çekti. Ökten, “Konunun bütün bileşenleri, zaman kaybetmeden bir araya gelerek bilimsel ve toplum yararına bir çözüm getirmelidir. 2020-2021 eğitim-öğretim döneminin ikinci yarısından başlanarak, sorunların çözümü için taraf olunmalıdır” dedi. Sarp Sağkalİnsanlar ne zaman susup ne zaman konuşmalarıgerektiğini bilmiyor
İnsanlar ne zaman susup ne zaman konuşmaları gerektiğini bilmiyor Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Adam Mastorianni ve ekibi konuşmaların dinamiğini araştırdılar. İki deney uygulandı. İlkinde 367’si kadın, 439’u erkek 806 çevrimiçi katılımcıdan en son yaptıkları konuşmanın süresi ve konuşmanın nasıl sona erdirildiğiyle ilgili soruları yanıtlamaları istendi. Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen ikinci deneyde de 252 katılımcı, birbirlerini tanımayan ikişer kişilik gruplara ayrıldı ve bu çiftlerin kendi aralarında sohbet etmeleri istendi. Denekler istedikleri herhangi bir konuda bir dakikadan 45 dakikaya dek konuşabildikleri sohbetler gerçekleştirdiler. Her biri kaydedilen bu sohbetlerin ardından katılımcılara konuşmayı ne zaman bitirmiş olmayı yeğledikleri soruldu ve karşı tarafın bu soruya vereceği yanıtın ne olabileceği konusunda da kestirimde bulunmaları istendi. KISA KESELİMSonuçta araştırmacılar konuşmaların yalnızca yüzde 2’sinin her iki tarafın da istediği sürede, yüzde 30’unun da taraflardan biri istediğinde sona erdirildiğini saptadılar. Konuşmaların yaklaşık yarısında iki tarafın da konuşmayı kısa kesmek istediği, ancak sohbeti sonlandırma zamanlarının farklı olduğu görüldü. Her iki deneyde de katılımcılar konuşma sürelerinin ortalamada gerçekte yaşanan sürenin yaklaşık yarısı kadar olmasını arzu ettiklerini belirttiler. Ancak araştırmacıları asıl şaşkınlığa uğratan bulgu, insanların lafa tutulup tutsak alınmaları durumunun her zaman geçerli olmamasıydı. Mastorianni ve arkadaşları her iki deneye katılanların yüzde 10’unun gerçekte konuşmaları daha uzun tutmak istediklerine, birbirlerini tanımayan kişiler arasındaki sohbetlerin yaklaşık yüzde 31’inde de taraflardan en az birinin konuşmayı sürdürmekten yana bir tavır sergilediğine tanık oldular. GİTMEM GEREK!Araştırmada insanların büyük bir çoğunluğunun karşı tarafın ne istediğini kestirme konusunda başarısız oldukları ve deneklerin karşı tarafın konuşmayı ne zaman kesmek isteyebileceğiyle ilgili kestirimlerinde yüzde 64 oranında yanıldıkları görüldü. Mastorianni, “İnsanlar, ‘siz konuşmayı sürdürmek ister gibisiniz, ama benim gitmem gerekiyor’ demeyi toplumsal ilişkiyi kesintiye uğratan ayıp bir davranış olarak algıladıklarından gerçek duygularını dile getirmeme konusunda oldukça becerikliler” diyor.İnsanların sohbet edilen kişinin konuşmayı ne zaman kesmek isteyeceğini kestirme konusunda böylesine başarısız olmalarının “son derece şaşırtıcı ve önemli” bir bulgu olduğuna dikkat çeken Dartmouth College toplumsal ruhbilim uzmanlarından Thalia Wheatley, “Konuşmalar karşılıklı bağlantının hoş ve zarif bir dışavurumudur. Ne var ki, ne zaman durmak gerektiğini kestiremediğimizden bu bağlantı sonuçta yine de kesintiye uğrar. İnsanların kahve, içki ya da yemek sırasında sohbet etmekten hoşlanmalarının bir nedeni de bu kafa karıştırıcı durumdan kaynaklanıyor olsa gerek. Çünkü boşalan fincanlar, kadehler ya da garsonun hesabı getirmesi sohbeti sonlandırmak için yarattığımız gerekçelerdir” diyor. NELER KAÇIRIYORUZ?Araştırmaya katılmayan Chicago Üniversitesi davranış bilimcilerinden Nicholas Epley, konuşmaların çoğunun tam da istediğimiz anda sonlandırılması durumunda neler olacağını merak ediyor ve “Birileriyle çok daha uzun ve derinlikli konuşmalar yapabilecekken bundan kaçınarak yeni anlayış ve bakış açılarının, yaşamla ilgili ilginç gerçeklerin kim bilir ne kadarını kaçırıyoruz” diyor. Araştırmadan elde edilen bulgular kimi başka soruları da gündeme getiriyor. Farklı kültürlerde konuşma ile ilgili kurallar daha mı açık? Eğer varsa, uzman konuşmacılar hangi ipuçlarından yararlanıyorlar? Grup sohbetlerinin dinamiğine ne demeli? Harvard İşletme Fakültesi’nden Alison Wood Brooks, “Yeni gelişmeye başlayan konuşma biliminde buna benzer titiz betimsel araştırmaların yanı sıra, konuşmaların önemli ve yaygın güçlüklerini belirlemeye yardımcı olabilecek nedensel deneylere de gerek var. Mars’a gezici araçlar gönderdiğimiz bir dönemde insanların birbirleriyle nasıl konuştuklarını yeni kavramaya başlıyor olmamız ne garip, değil mi?” diyor. People Literally Don’t Know When to Shut Up-or Keep Talking-Science ConfirmsNew Scientist/ Scientific American Rita UrganHukuksuz yaptırım mahkemeden döndü
Hukuksuz yaptırım mahkemeden döndü Tarım Orman İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş’a, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) misafirhanesini kullanmak isteyen bir kanser hastası memura, misafirhane milletvekillerine tahsis edildiği gerekçesiyle oda verilmediğini açıklaması üzerine verilen ceza mahkeme tarafından iptal edildi. Durmuş, “Görevlerini kötüye kullanan yetkililere yargı yoluyla hesap sorma sırası bizde” dedi. Tarım Orman İş Sendikası Başkanı Şükrü Durmuş’un, kanserli hastaya verilmesi gereken odanın milletvekillerine verildiği yönündeki açıklaması gazetemiz tarafından 27 Mayıs 2019’da, “Kanser hastası memura ‘vekil kalıyor’ diyerek oda vermediler” başlığıyla haberleştirildi. Durmuş’un bu konuyu gündeme getirmesinin ardından kendisine, “amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak” suçundan ceza verildi. Durmuş kararı mahkemeye taşıdı. ‘PERSONEL GÖZETİLDİ’Davayı gören Ankara 7. İdare Mahkemesi, Durmuş’a verilen cezanın iptaline karar verdi. Mahkeme iptalin gerekçesinde Durmuş’un, “kurum personeli menfaatlerini gözettiği, açıklamalarının eleştiriden ibaret olduğu, verilen cezanın hukuka uyarlık göstermediği” vurgulandı.Kararı değerlendiren Durmuş, açıklaması sonrasında kendisi hakkında OGM’nin iki başmüfettişi tarafından tutulan raporda, “Milletvekillerinin misafirhanede kalmaları istihbari bir bilgi idi. Şükrü Durmuş bu bilgiyi açıklamakta terör örgütleri lehine muhbirlik yapmıştır” denildiğini aktardı. Durmuş, “Burası sözün bittiği yerdir. Sendikamız bu kararlarla yürütmüş olduğu mücadelenin haklılığı, meşruluğu ve yasallığını bir kez daha kanıtlamıştır. Buradan başta Tarım Orman Bakanı Bekir Pekdemirli’ye, Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey’e ve talimatla görev yapan müfettişlere sesleniyoruz: Yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz. Görevlerini kötüye kullanan yetkililere yargı yoluyla hesap sorma sırası bizde. Yanlış yaptığınızda Tarım Orman-İş Sendikası her türlü faaliyetinizin takipçisi olacaktır” dedi. Sarp SağkalCHP’ninçalıştayında, kentsel dönüşümün ilkeleri belirlenerek sonuçbildirgesi ile açıklandı
CHP’nin çalıştayında, kentsel dönüşümün ilkeleri belirlenerek sonuç bildirgesi ile açıklandı CHP; Türkiye’nin deprem gerçeği ve yaşanabilir kent kültürünün korunması amacıyla gerçekleştirilecek kentsel dönüşümün 10 temel ilkesini belirledi. “Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm” adıyla tanımlanan temel ilkelerin şeffaflık, uzlaşı ve adalet olacağı; esas olanın yerinde; insan ve çevre odaklı dönüşüm olması gerektiği vurgulandı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın başkanlığında kurulan “Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm Masası” deprem felaketi yaşayan İzmir’de çalıştay gerçekleştirdi. Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’na uzman akademisyenler, Ankara, İzmir ve İstanbul büyükşehir belediyelerinin temsilcileri ile meslek odası yöneticileri katılırken; çalıştayın sonunda CHP’nin kentsel dönüşümde temel ilkelerinin yer aldığı bir sonuç bildirgesi de hazırlandı.TİTİZLİKLE ELE ALINMALISonuç bildirgesinde, Türkiye’nin kentleşme deneyiminin oldukça hızlı edinmiş ülkelerden biri olduğu; bu durumun çeşitli aksaklıkları da beraberinde getirdiği ifade edildi. Bildirgede, önerilere ilişkin yol haritası, 10 madde halinde şöyle sıralandı:- Dönüşüme; rant odaklı değil, insan ve çevre odaklı bakılmalıdır.- Esas olan yerinde dönüşümdür. Temel ilkeler şeffaflık, uzlaşı ve adalet olmalıdır.- Merkezi yönetim ve yerel yönetim işbirliğinin sağlanacağı, mülkiyet hakkının ihlal edilmeyeceği ve uygulamada karşılaşılan aksaklıkların giderildiği bir kentsel dönüşüm yasası hazırlanmalıdır.- Her aşamada ilgili meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının ve dönüşüm bölgesinde yaşayan yurttaşların aktif katılımı sağlanmalı, denetim kanalları açık tutulmalıdır.- Deprem, sel, iklim değişikliği ve diğer afet risklerine karşı kentsel dayanıklılığı artırmanın yanında, konut dışı dönüşümle iyi bir çevrede yaşama anlamına geldiği unutulmamalıdır.- Doğaya ve tarihe saygılı dönüşüm hedeflenmelidir.- Dezavantajlı gruplar ve engelli yurttaşlar kentsel dönüşüm sürecinde öncelenmelidir.- Kentin kimliği ve zaman içinde oluşan toplumsal ilişkileri yok edilmemelidir.- Kamu yönetimi her aşamada garantör olmalı ve yurttaşlar sadece yönetimle muhatap edilmelidir.- Eğitime, sağlığa, kültüre ve spora yönelik yapılardan taviz verilmemelidir. Erdem SevgiCHP'li Torun, "İktidar gideceğini gördü"
CHP'li Torun, "İktidar gideceğini gördü" CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun başkanlığındaki yerel yönetimler heyeti, partinin tüm belediyelerine ziyaret turuna başladı. Belediyelerin durumunun yerinde görülmesi ve sorunlara hızlı çözümler üretilmesini amaçlayan ziyaretleri değerlendiren Torun, “Seçimler bize tarihi bir sorumluluk yükledi. Bu millete borcumuz var. Hata yapma lüksümüz yok. Başarılarımızı büyütmek, yerelde yeşeren umudu genele taşımak zorundayız” dedi.CHP’li Torun başkanlığında, Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve Antalya Milletvekili Cavit Arı’dan oluşan yerel yönetimler heyeti, tüm belediyelere ziyaret turu başlattı. İlk ziyaretleri Mersin’deki belediyelere gerçekleştiren heyet, çalışmalarına; Artvin, Ardahan ve Kars ile devam etti. Ziyaretleri değerlendiren Torun, “Yerel seçimlerde, tek adam yönetimini sandıkta yeneceğimizi ispat ettik. Şimdi önümüzde çok büyük bir mücadele var. Yerelde kazandığımız gücü genele taşımak, ülkemizi barıştırmak, demokrasiyi ve adaleti tesis etmek, özgürlük alanlarını genişletmek bizim tarihi sorumluluğumuz. Başarılarımızı büyütmek, yerelde yeşeren umudu genele taşımak zorundayız. Bu süreçte hata yapma lüksümüz yok” diye konuştu.Belediyeleri tek tek ziyaret ederek, sorunları dinlediklerini kaydeden Torun, “Belediyelerimizin başarılarını artırmanın ve daha fazla vatandaşımızın gönlüne girmenin derdindeyiz.. İktidar artık, koltukta kalmak için kendinden olmayan herkese saldırmaktan ve seçim kanunlarını değiştirmekten medet umar hale geldiyse, gideceğini kendisi de görmüştür. Onlar kutuplaştırmaktan medet umuyor ama biz kucaklayacağız, birleştirerek yöneteceğiz. Onlar millete dert oldu, biz derman olacağız” dedi. CHP heyeti, ziyaretlerine farklı belediyelerle devam edecek. Erdem SevgiÇiftçiye 1325 lira verildi 1759 TL’den ithalat yapılacak
Çiftçiye 1325 lira verildi 1759 TL’den ithalat yapılacak Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 115 bin ton mısır alımı için 18 Mart’ta ihaleye çıkacak. Çiftçiden tonu 1325 TL’ye alınan mısır birçok tarım ürününde olduğu gibi dışarıdan daha yüksek rakamla ithal edilecek. Bu yolla iç piyasadaki fiyatları düşürmeye çalışan hükümetin bu politikasından kazanan ise yine yabancı çiftçi olacak.Türkiye mısırda kendi kendine yeten bir ülke değil. Bu üründe kendine yeterlilik oranı yüzde 70. Yüzde 30 ithal edilmek zorunda. Ancak uluslararası piyasada mısır fiyatları sürekli artıyor.11 Mart itibarıyla iç piyasada mısırın ton fiyatı bin 759 TL’ye çıktı. Dışarıda ise 243 dolar yani yaklaşık 1822 TL. Ancak bu fiyatlar sürekli değişiyor. Türkiye geçen kasım ayında mısırın tonunu 249 dolara alırken, şubat ayındaki alımda ton fiyatı 273 dolardı. Bu, ton başına o dönemde 1915 TL yapıyordu. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 115 bin ton mısır alımı için hazırlanıyor. Dışarıdan pahalıya alınan mısır, iç piyasadaki fiyattan satılacak. Böylece iç piyasadaki fiyat artışı önlenmeye çalışılacak. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, taban alım fiyatının önceden piyasa koşullarına göre doğru belirlenmesi gerektiğine dikkat çekti. “Piyasa koşullarına uygun taban fiyat açıklanması lazım” diyen Suiçmez, şunları söyledi: “Sonraki fiyat hareketlerini de dikkate alarak o yılın taban fiyatı belli olsa bu kadar farklı fiyat hareketleri gündeme gelmez. Kasım ayında mısırı dışarıdan 2 bin liranın üzerinde fiyatlarla aldık. Şu anda da 1900’lerden alıyoruz. İç piyasada ise mısırın fiyatı şu anda 1759 lira. 1325 lira olan taban fiyatı yurtiçi, yurtdışı üretim arz talep fiyatlarına göre oluştursaydık bugün bu kadar farklar oluşmazdı.” Mustafa ÇakırHesaplıalışverişarayışıileözel markalıürün tercihi arttı
Hesaplı alışveriş arayışı ile özel markalı ürün tercihi arttı Toplumsal yaşamı son 1 yıldır alt üst eden Covid-19 salgını süreci, tüketici alışkanlıklarını da çarpıcı şekilde değiştiriyor. Yapılan araştırmalar bu konuda dikkat çekici sonuçlar vermeye devam ediyor. Örneğin NielsenIQ’nun güncel “Pandemi Döneminde Tüketici Davranışlarını Anlamak” başlıklı araştırmasına göre, tüketicilerin yüzde 45’i markadan bağımsız promosyonlara göre ürün tercih ediyor. Yüzde 44’ü ise tasarruf etmek için aktif olarak “özel marka”lı ürün arayışı içerisinde. Bununla birlikte, tüketicilerin yüzde 48’i marka sadakatini koruyor ve tercih ettiği markayı satın almaya devam edeceğini ifade ediyor. Yine tüketiciler, kaliteli ve hesaplı ürün istiyor. Örneğin tüketicilerin yüzde 88’i hızlı tüketim kapsamında “kaliteli” ve “hesaplı” ürün yelpazesinin genişlemesini istiyor. GERİ DÖNÜŞ YOKKPMG’nin “KPMG’nin Perspektifinden Perakende Sektörüne Bakış” raporunda ise tüketiciler için “acil ihtiyaç” kategorisinin önemini koruyacağı vurgulandı. Bu yıl tüketici davranış ve alışkanlıklarında geriye dönüş beklenmiyor. Hayatın ağırlıklı evde devam etmesi nedeniyle ev-yaşam harcamalarında değişiklik olmayacak. NielsenIQ’nun araştırmasına paralel olarak tüketicinin marka bağımlılığı da azalıyor, satın almada “fiyat” odaklı karar verme eğilimi var. Fiyat nedeniyle özel marka ürünlere talep artacak. ÖNCELİK TASARRUFYaşanan değişim kapsamında perakendecilere seslenen NielsenIQ Tüketici Araştırmaları Direktörü Filiz Öztürk, “Tüketiciler ürünlerin en önemli özelliklerini tartıp biçmeye eğilimli olduğu için, artık ürünler çok daha yoğun bir inceleme altında” derken, KPMG Türkiye Perakende ve Tüketici Ürünleri Sektör Lideri Gökhan Kaçmaz şu vurguyu yaptı: “Tüketici önümüzdeki 6-12 aylık dönemde gelirlerinde düşüş yaşamayı bekliyor. Satın alma tercihleri ve seviyeleri de öngörülebilir gelecekte daha kısıtlı kalacak. Tasarruf yapmak artık bir numaralı öncelik.” cumhuriyet.com.trAvrupa Birliğiülkeleri, aşıpasaportu kararını17 Mart’ta Brüksel’de tartışacak
Avrupa Birliği ülkeleri, aşı pasaportu kararını 17 Mart’ta Brüksel’de tartışacak Pandemi nedeniyle 2020’yi yüzde 70 gelir kaybıyla kapatan turizmciler, bu yıl için de ümitlerini kaybediyor. Aşı pasaportu konusu AB kararıyla açıklığa kavuşacak. Pandemide yüzde 70 gelir kaybına uğrayan turizm sektörü 2021’den de umudunu kesmeye başladı. Risk haritası ve aşılanma durumuna bağlı olarak sezonun hareketliliğinin belli olacağını belirten turizmcilerin gözü, 17 Mart’ta Avrupa Birliği ülkelerinin yapacağı toplantıya çevrildi.Avrupa Parlementosu Brüksel’de 17 Mart’ta toplanıyor. Toplantıda aşı pasaportu ile ilgili ülkelerin görüşleri tartışılacak. Ardından bu kararlar 25 Mart tarihinde 27 Avrupa ülkesi liderinin görüşüne sunulacak. Aşı pasaportunda, bireylerin aşı durumu, daha önce hastalık geçirip geçirmediği ve antikor durumuna dair bilgilerin yer alması bekleniyor. Türk turizmcilerini yakından ilgilendiren ve korkutan aşı pasaportu, aslında Avrupa ülkelerini de karşı karşıya getirmiş durumda.Polonya ve Yunanistan gibi ekonomisi turizme bağlı olan Avrupa ülkelerinin bu konuda daha ılımlı bir tavır takınacaklarını ve turizmin olabildiğince hareketli olması için esnek kararlar aldırmaya çalışacağını dile getiren turizmciler, özellikle Almanya ve Fransa’nın aşı pasaportuna çok sıcak yaklaşmadıklarını ve bu iki ülkenin aşı pasaportunu seyahat özgürlüğünü kısıtlayıcı bir uygulama olarak değerlendirdiğini belirtiyorlar. Özellikle Almanya’da 80 yaş üzeri ve hamile nüfusun sağlık turizminde büyük öneme sahip olduğunu vurgulayan turizmciler, hamilelerin aşı olamadığı için sağlık turizminde düşüş yaşanacağı görüşündeler.AKTARMALI UÇUŞLARIN DURUMUToplantının ana konularından biri de hangi aşıların onaylanacağı konusu olacak. Turizmciler Sinovac ve Johnson&Johnson firmalarının ürettiği aşıların kabul göreceği düşüncesindeler. Bu durumda, bu iki firmanın dışında Çin ve Rus aşısını kullanan ülkeler üzerinden yapılacak aktarmalı uçuşların akıbeti de belirsiz. Aşıların ücreti konusu da ayrı bir tartışma maddesi olacak.Ayrıca aşının koruyuculuk süresi ile ilgili net bir bilimsel veri olmaması da aşı pasaportunun işlevselliğini tartışmaya açıyor. Mart ayında aşının iki dozunu da olan bir turist ekim ayı için uçak bileti alabilecek ancak aşının koruyuculuğu bu kadar uzun sürecek mi belli değil. Bu konunun da parlamento toplantısında gündeme getirilmesi bekleniyor.Bazı otel şirketlerinin dijital aşı pasaportundan sonra, otellerine sadece aşı olan turistleri kabul etmesi gibi uygulamalara gidebileceğini de belirten turizmciler, bu durumda da aşıya ulaşılabilirliğin büyük bir tartışma noktası olacağı görüşündeler. cumhuriyet.com.trİhale yasasındaki değişiklikle alfabede harf bırakmayan AKPşimdi‘daraltma’vaat ediyor
İhale yasasındaki değişiklikle alfabede harf bırakmayan AKP şimdi ‘daraltma’ vaat ediyor A’dan Z’ye kadar bütün harfler kullanıldı. Eklenecek yeni fıkra için harf kalmayınca bu kez “aa” denilerek, devam edildi. Kamu İhale Yasası’ndaki “istisnalar” maddesine yeni fıkra eklemek için alfabede harf bırakmayan AKP, şimdi “ekonomide reform” olarak kamuoyuna duyurduğu paketle kendi genişlettiği yasanın uygulanmayacağı alanları daraltmayı vaat ediyor. AKP’nin iktidara geldikten sonra yaptığı ilk işlerden birisi Kamu İhale Yasası’nı değiştirmek oldu. Yasa ilk çıktığında 6 fıkra olan “istisnalar” maddesine yeni ekleme yapmak için alfabedeki 29 harf de kullanıldı. Yetmedi, “aa” diye yeni fıkra eklendi.4734 sayılı Kamu İhale Yasası, 4 Ocak 2002 tarihinde TBMM’de kabul edildi. 22 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Yasa yürürlüğe girdiğinde “istisnalar” başlıklı 3. maddesi toplam 6 fıkradan oluşuyordu. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerde AKP iktidara geldi. Yasada değişiklik yapılmaya başlandı. Yasanın uygulanmayacağı alanları düzenleyen “istisnalar” başlıklı 3. maddesi genişletildi de genişletildi. 2003 yılından itibaren “istisnalar” maddesinde değişiklik yapılmaya başlandı. İlk yayımlandığında 6 fıkra olan istisnalar o kadar genişletildi ki yeni eklenen fıkralar için alfabede harf kalmadı. A’dan z’ye kadar bütün harflar kullanıldı. Eklenecek yeni fıkra için alfabede harf kalmayınca bu kez “aa” denilerek, devam edildi. KAPILAR ‘ÖZEL’E AÇILDIAKP, kendi genişlettiği “istisnaları” şimdi azaltacağını duyurdu. “Ekonomide reform” olarak kamuoyuna açıklanan pakette, kamu alım ihalelerinde “reform” yapılacağı savunuldu. Hazırlanan kitapçıkta, “4734 sayılı Kamu İhale Yasası’ndaki istisnalar, önemli ölçüde azaltılacaktır. Muhafaza edilen istisnalar da düzenli olarak izlenecek ve denetlenecektir” denildi. Pakette emekçi için hiçbir şey yer almazken, özel sektöre kapılar sonuna kadar açılıyor. Teşvik ve destekler veriliyor. Bunların yanı sıra özel sektör için yeni sistem de kuruluyor. İktidar paket ile özel kesim yatırımlarının korunacağını da vaat etti. Yatırımlarda öngörülebilirliği artırmak, bürokrasiyi azaltmak ve yatırım sürecinde karşılaşılan sorunlara hızlı çözümler üretmek amacıyla “özel kesim yatırımlarının korunmasına” yönelik yeni bir sistemin yaşama geçirilceği belirtildi. Özel kesim yatırımlarını kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla “Yatırım Uyuşmazlığı Kurumu” oluşturulacağı bildirildi. Bakanlıklar bünyesinde yatırım koordinasyon birimleri kurulacağı ve Yatırım Ofisi’nin yatırım sonrası takip ve koordinasyon işlevinin güçlendirileceği kaydedildi.İktidarı döneminde tarımı dışa bağımlı hale getiren, buğdayı bile ithal eden AKP, paket ile “sözleşmeli tarım” modelini genişleteceğini de duyurdu. Mustafa ÇakırSuriye'de savaşın 10 yılında 10 kritik dönüm noktası
İran ve Rusya'nın müdahil olması, IŞİD'in ortaya çıkması, ABD'nin YPG'ye desteği, Türkiye'nin askeri harekatları... 15 Mart 2011'de protesto gösterileriyle başlayan ve 10. yılını tamamlayan Suriye savaşının seyrini değiştiren kritik gelişmeleri derledik.Habere Gitmek için TıklayınClaire Hanım’ın işleri...Özdemirİnce'nin yazısı...
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Claire Hanım’ın işleri... Özdemir İnce'nin yazısı... “Claire Lajus kadar Türk şiirini öğrenmeye ve sevmeye bilinçle hevesli bir insan tanımadım. Türkçeyi çok iyi öğrendi, şiir yazacak kadar iyi öğrendi ve öğrenmeyi sürdürüyor. Çağdaş, bir özgür şiir yazıyor Lajus’nun Kulağı Kirişte’deki (VeYayınevi) şiirleri de böyle.. Başı ve sonu olan; sözcük ve dizelerin yılkı atları gibi bozkırda dolaşmadığı bir şiir. Yalın ve bilge... Kendisi ile, ötekileştirmeden başkası ile de boğuştuğu, çok sesli, som kütleli şiirler. Aytekin Karaçoban’ın çevirisi de fırından yeni çıkmış ekmek gibi mis gibi kokuyor.” /Archive/2021/3/14/232046478-ic1.jpgClaire Lajus kadar Türk şiirini öğrenmeye ve sevmeye bilinçle hevesli bir insan tanımadım. Türkçeyi çok iyi öğrendi, şiir yazacak kadar iyi öğrendi ve öğrenmeyi sürdürüyor.Claire Lajus’ü tanıdığım zaman Samsun Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde iki yıldır öğretim görevlisiydi. Fransızca bilmeyen Türklerle Türkçe konuşuyor, benimle birlikte davetli olan Fransız şair Lionel Ray’e gerektiğinde çevirmenlik yapıyordu.Onu izlerken, başta futbolcular olmak üzere yıllarca Türkiye’de yaşayıp da tercüman aracılığıyla konuşan yabancılar geldi aklıma. Bir de Türkiye’ye gelmesinden üç yıl sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’nde derslerini Türkçe yapan ve Türk Ticaret Kanunu’nu Türkçe yazan, Hitler rejimi kaçağı Prof. Ernst Eduard Hirsch geldi aklıma.TÜRK ŞİİRİ İÇİN ALKIŞLIYORUM!Claire’in Türkçe şiir yazması çok yakın. Yazarsa türkofon bir şair olacak. Türk şiirini tanıtmak ve öğretmek amacıyla Türkçe / Fransızca Ayna adlı elektronik dergiyi kurdu. 2020’de Ayna dergisine aynı adla bir dernek ekledi. Amacı Türk şairleri Fransa’ya davet edebilmek için maddi olanak yaratmak.Ayna dergisi adına Şiir festivallerine (Marché de la poésie [Paris], Moins les Murs [Hagetmau], Voix Vives [Sète], Brüksel’de Europalia) katıldı ve Çağdaş Türk Şiiri’ni tanıttı.Haydar Ergülen, Müesser Yeniay, Metin Celal ve Özdemir İnce’den çevirdiği şiirler Fransa’da kitap olarak yayımlandı; sırada Salih Bolat ile Metin Cengiz’in kitapları var. Ayrıca Nilay Özer, Nurduran Duman, Gülseli İnal, Gökçenur Çelebioğlu, Hasan Erkek ve Ataol Behramoğlu’ndan çevirdiği şiirler Fransız dergilerinde yayımlandı.Türk şiiri ve edebiyatı için (Hayır Kurumu gibi) yaptıklarından dolayı Claire Lajus’a şükran duyuyor ve alkışlıyorum./Archive/2021/3/14/232109150-ic2.jpgKULAĞI KİRİŞTE, ÖZGÜR BİR ŞİİRŞimdi elinize tuttuğunuz şiir kitabına gelelim: Sadece hisseden kalbin, düşünen beynin yazdıklarını sevmem ben. Benim beğendiğim şiiri düşünen yürek ve hisseden beyin birlikte yazar. Bu şiirin öyküsü vardır ama onu öykü olarak yazamazsınız.Doğayı, gerektiği zaman, üstgerçek olarak algılar; üstgerçek tasarımları gerçekliğin tarlasında yetiştirir. Bu şiire çağdaş ve çağcıl şiir denir, yani çağının çağdaşı şiir. Özgür şiir! Claire Lajus böyle bir şiir yazıyor: Başı ve sonu olan; sözcük ve dizelerin yılkı atları gibi bozkırda dolaşmadığı bir şiir.Şair yapıtını bir jeolojik katmanlar bütünü olarak düşünmeli. Düşünmeye ne kadar erken başlarsa o kadar iyi. Her dönem temalar hâlinde bir inşaat, planlı.. Gecekonduların planı yoktur. Yabanıl ilham perisini ehlileştirmek gerek. Şimdi Claire Lajus’ün şiirini bu mihenk taşında değerlendireceğiz.İkinci Yenici olarak bilinen Türk şairleri İkinci Yeni’den kurtuldukça şair olabildiler. İkinci Yeni’nin ad babası ve kuramcılarından olan Muzaffer Erdost yönettiği Pazar Postası dergisinin 16 Aralık 1956 tarihli sayısında söyle yazar:"Şiiri kelimelerle yapmak, bir konuya, bir düşünceye, bir duyguya bağlanmaksızın kelimelerle mısra kurmak, yanyana gelen kelimeler arasındaki olanakları deneyerek yeni bileşkelere, yeni sözlere varmaktır. Bugün ozanlarımızın çoğu bunu deniyor."Ama atılan zar düşeş gelmedi. Türk şiiri yıllarca zehirlendi ve genç Türk şiiri hâlâ bu afyonun etkisi altında.İkinci Yeni’nin bir başka kuramcısı olan İlhan Berk de Arthur Rimbaud’nun izinden gittiğini, tıpkı onun gibi aklı ve anlamı hor gördüğünü, önemsemediğini ve 12 Ekim 1958 tarihli Pazar Postası’nda yazdı. ¹ Ama bunları yazan İlhan Berk, Arthur Rimbaud’nun poetikasını özetleyen “Kahinin Mektupları”nı okumamıştı, daha sonra da okumadı. Okusaydı yazılarında anardı./Archive/2021/3/14/232130432-ic3.jpgÜÇ BÖLÜMDEN OLUŞUYORBeyin başta olmak üzere insan vücudunda şiir salgılayan, şiir yazdıran bir salgı bezi yoktur. Şiir imgelemle; duyu(ların) ve aklın bilinç ve idrak (anlak, kavrayış) ortamında yazılır. Bu eylemin içinde elbette başka kimyalar hatta simyalar vardır. Günümüz çağdaş şiirini bu mihenk taşına vurmamız gerektiğini düşünüyorum, yoksa geçmişin el yordamıyla değil.Claire Lajus’ün şiirini betimlemeye çalışıyorum. Claire Lajus eğitim görmüş bir Fransız olarak Rimbaud’yu, Mallarmé’yi, Valéry’yi, Antonin Artaud ile André Breton’u yanlış anlamamış, şiire sözcüklerden değil somut dünyadan, insan bireyinden ve toplumundan başlamıştır. Kuşkusuz bu işi bir işlevi ve görevi olan sözcüklerle yapmıştır.Elinizdeki kitap üç bölümden oluşuyor:Eşiklerde: 2011-2018 yılları arasında dergilerde yayımlanan yalın ve bilgece şiirlerden oluşuyor. Şairin dünya içindeki yerini irdeleyen soru şiirleri. Gölge mi yoksa kabartma (rölief) mı? Yaşam yabancılaşmaya dayanabilir mi?El yazmasını okurken "Vinç İşçisi" adlı şiirin yanına “Vinç işçisi için şiir yazmak kimin aklına gelir?” diye yazmışım şaşkınlıkla. "Deniz Manzarası"nın yanına, bütün bölümü kapsayacak niyetle, şöyle yazmışım:“Nesneleri, olan ve olmayan nesneleri, adlandırmayı biliyor. Bir ad koyuyor şiire sonra inşaat başlıyor. Tasarıma ve ruhsata uygun olarak inşaat yapıp yapıyı kuruyor. Kaçak yok, rant yok! İşyerinde disiplin hâkim. Doğanın yarasından ders almayı öneriyor insana: Yenilme, düşme, düştüğün yerden kalk ve tekrar başla çünkü doğada her şey bittiği yerden tekrar başlar.”/Archive/2021/3/14/231919087-kapakic4.jpgYABANCILAŞMA VE ÇATLAK!Devinir Gölge: 2015-2016 yılları arasında yazılmış; sadece kendisinin değil yakın çevresinin de dünya ile çarpışma ve çatışmasını temalaştırmış şiirler: Epeyce gölgeli, sert şiirler. İnsan varlığının sınırları... sınırlar mı yoksa sınırların iç bölgesi mi önemli?Şair 'çatlak' sözcüğünü seviyor: İnsan bir çatlaktır. Bütün anlamlarıyla çatlak ve şair bu çatlakları sıvamıyor, lehimlemiyor. Çelişkiler çarpışıyor; yokluğun varlığı / varlığın yokluğu. Al başına belayı. Gene yabancılaşma ve gene çatlak.Okuma notları devam ediyor: Kendisi ile, ötekileştirmeden başkası ile boğuşuyor. Avuçlarımızın içinde iki fındık faresi: Biri kaygı, öteki umut! Metamorfoz geçirecek materyalist bir dünya. İnsan bedeni dış dünyanın donuna (rengine) giriyor.Benim yavuklum olan düz şiir bu: Dildeki elektrik yükü uzun dizeler zaman zaman kontak yapıyor.DİRENÇDirenen Şarkı: Paris’teki Harmattan Yayınevi tarafından kitap olarak yayımlanmış. Çok sesli, som kütleli bir şiir. Tiranlık ve İslamcı paralı askerlerin karşısında kurbana dönüşen Suriye halkının ve yıkılan Palmyra kentinin şiirsel öyküsü.IŞİD’in yıkıcı ve insanlık dışı barbarlığı karşısında sessiz kalan uygar dünyanın suçlu sessizliği... Klasik tragedya biçiminde: Koro, haberci ve kaderlerinin kurbanı insanlar... Olayların ve şeylerin geçiciliği, unutma ve unutmaya karşı kararlı bir direnç...Arthur Rimbaud, Comte de Lautréamont ya da René Char için bir önsöz, bir tanıtım yazısı yazmak şair ailesi içinde, hiç de güç değildir çünkü bol bol başvuru kaynakları vardır. Ama genç bir şair söz konusu olunca iş değişir. Çünkü onlar karpuz ya da kavuna benzemez; elle okkalayarak, koklayarak anlayamazsınız.Genç şairler, belki, ilk yarışlarına hazırlanan taylara benzerler. Biri ilk yarışını kazanır, öteki koşarak, pişerek kazanır. İlk yarışlarını kazananların efsanesi epeyce yaşar.Daha önce de yazdım: Tarih boyunca şairler arasında iki dâhi vardır: Rimbaud ve Lautréamont. Üçüncüsü çıkar mı? Hiç sanmam! Öteki şairler yük hayvanıdır, maden işçisidir: Pek azı yükten kurtulur, madenden kurtulur! Ancak, bir Everest vardır ama ona yakın başka tepeler de vardır. Her iyi şair Pantheon’a kendi koltuğuyla birlikte gider; onlar binmeden tren kalkmaz!Claire Lajus’ü Çukurova’da pamuk toplayan bir emekçiye benzetiyorum ama belki de şu anda Bordeaux’da bağbozumlarında üzüm toplamaktadır.Gelelim çevirmene: Şiirleri çift dilli (Türkçe-Fransızca) şair Aytekin Karaçoban çevirdi. Çeviri fırından yeni çıkmış ekmek gibi mis gibi kokuyor. Kutlarım.Kulağı Kirişte / Claire Lajus / Çev.: Aytekin Karaçoban / VeYayınevi / 72 s. / 2021. Özdemir İnce