News - Haberler
Zomato Türkiye ofisini kapattı
Zomato Türkiye ofisini kapattı Restoran keşif rehberi ve online sipariş platformu Zomato, Türkiye ofisini kapattı. 12 yıl önce Hindistan Delhi’de doğan ve dünyanın en büyüklerinden biri haline gelen platform, Türkiye’den çıktı. /Archive/2021/2/27/165213662-zomato.jpg25 ülkede faaliyet gösteren dünya devi Türkiye’deki son mesaisini 26 Şubat Cuma günü yaptı. Bir süre önce internet üzerinden siparişi kapatan şirket, faaliyetlerini yavaşlatmıştı. Dünya gazetesinden Çiğdem Yücesoy Subaşı'nın haberine göre, firmanın aldığu kapama kararı şirket çalışanlarının sosyal medya paylaşımlarıyla ortaya çıktı. Çalışanlar, Türkiye ofisinin kapandığını duyurarak, veda paylaşımları yaptı. Zomato personeli, “çalışmaya açık” bildirimi yaparak Linkedin hesaplarından yeni iş olanakları için tavsiye istedi.İKİNCİ KEZ ÇEKİLDİMekanların ve yiyeceklerin puanlanabildiği, yol tariflerinin ve menülerin yer aldığı sistemde restoranlarla birlikte bir ekosistem oluşturan şirket, Türkiye’ye 2013 yılında adım atmıştı. İlk yıllarda yüzde 50’nin üzerinde büyüme rakamlarıyla ilerlemiş, aylık ziyaretçi sayıları 4.5 milyona ulaşmıştı. Bu hızlı büyümeye rağmen 2017 yılında Türkiye’den çekilme kararı almış ancak bir yıl sonunda yeniden kapılarını açmıştı.Edinilen bilgiye göre, firma küresel krizin de etkisiyle bilançoda oluşan zararın önüne geçemedi. Ekim ayında bilanço zararlarını karşılamak üzere eş zamanlı sermaye artırımı ve azaltımı kararı aldı. Yapılan operasyonla, şirket alacaklarının ve ortaklarının zarara uğramayarak şekilde haklarını koruyacak bir yapı oluşturuldu. Şirketin aktiflerinin borçları karşılayacak seviyeye getirilmesinin ardından globalden gelen kararla, Türkiye ofisi kapılarını kapattı. cumhuriyet.com.tr'BatıBalkanlar ve Türkiye Avrupa Birliği AraştırmacıGazetecilikÖdülleri' başvurularıbaşladı
'Batı Balkanlar ve Türkiye Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri' başvuruları başladı Avrupa Birliği desteğiyle Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı (BIRN) ile Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenledikleri, araştırmacı gazetecilerin olağanüstü başarılarını tanıma, teşvik etme ve Batı Balkanlar ile Türkiye’de nitelikli araştırmacı gazeteciliğin görünürlüğünü artırmayı amaçlayan “AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri” başvuruları 22 Şubat’ta başladı. /Archive/2021/2/27/170110064-the-climate-reality-project-hb6uwq0i4mi-unsplash.jpgBatı Balkanlar ve Türkiye’den araştırmacı gazetecilik haberlerine yönelik yıllık olarak düzenlenen “AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri” başvuruları 22 Şubat’ta başladı.Avrupa Birliği desteğiyle Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı (BIRN) ile Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenledikleri, araştırmacı gazetecilerin olağanüstü başarılarını tanıma, teşvik etme ve Batı Balkanlar ile Türkiye’de nitelikli araştırmacı gazeteciliği desteklemeyi amaçlayan ödülün başvuruları 22 Mart 2021 Pazartesi günü saat 14.00’te sona erecek.HANGİ KONULARLA BAŞVURU YAPILABİLİR?Başvuru sahipleri 1 Ocak-31 Aralık 2020 tarihleri arasında, şu konularda yayımlanmış haberleriyle yarışmaya katılabilecek:İfade özgürlüğüHukukun üstünlüğüŞeffaflıkGücün kötüye kullanılmasıTemel hakların ihlal edilmesiYolsuzluk ve organize suçBaşvuru sahipleri, bireysel ya da grup olarak, resmi, azınlık veya uluslararası dillerde, Türk medyasında; basılı, çevrimiçi, radyo veya televizyon mecralarında yayınlanmış eserleriyle başvuru yapabilir.Haberlerin 2020 takvim yılı içerisinde yayınlanmış olması gerekiyor. Başvuru yapmak isteyen gazetecilerin, Gazeteciler Cemiyeti internet sitesindeki başvuru formunu doldurarak; form ile birlikte, başvuru yaptıkları haberi elektronik ortamda (internet sitesi bağlantısı, gazetenin pdf dosyası veya taranmış görüntüsü) [email protected] adresine e-posta yoluyla göndermeleri gerekmektedir.ÖDÜLLERÖdüller, halen yürütülmekte olan bölgesel Batı Balkanlar ve Türkiye AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nün devamı niteliğinde olup, “Batı Balkanlar ve Türkiye’de Haberciliğin Niteliğinin ve Bağımsız Gazeteciliğinin Güçlendirilmesi” projesinin bir parçası olarak yürütülüyor. 2021 yılı için ayrılan toplam 10 bin Avroluk fonda, birinciye 5 bin Avro, ikinciye 3 bin Avro, üçüncüye ise 2 bin Avro verilecek.Detaylı bilgi için [email protected] adresinden iletişime geçilebilir.Başvuru süreci hakkında bilgi edinmek için https://gc-tr.org/ adresi ziyaret edilebilir./Archive/2021/2/27/170640734-848e61c7-3c35-4f89-a39c-3abb05984e87.jpeg cumhuriyet.com.trFenerbahçe'de Trabzonspor maçıöncesi flaşCaner kararı
Fenerbahçe'de Trabzonspor maçı öncesi flaş Caner kararı Fenerbahçe Teknik Direktörü Erol Bulut, tecrübeli futbolcu Caner Erkin'i Trabzonspor maçı kamp kadrosuna dahil etmedi. Süper Lig'in 27. haftasında yarın Trabzonspor'a konuk olacak Fenerbahçe'nin kamp kadrosu belli oldu.Sarı-lacivertli takımda Caner Erkin, Luiz Gustavo, İrfan Can Kahveci, Sadık Çiftpınar ve Diego Perotti, çeşitli gerekçelerle kamp kadrosunda yer almadı.Fenerbahçe kafilesi, saat 17.00'de Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan kalkacak özel uçakla Trabzon'a hareket edecek.Sarı-lacivertli takımın Trabzonspor maçı kamp kadrosunda şu oyuncular bulunuyor:Altay Bayındır, Harun Tekin, Gökhan Gönül, Nazım Sangare, Filip Novak, Mauricio Lemos, Marcel Tisserand, Serdar Aziz, Attila Szalai, Jose Sosa, Ozan Tufan, Mert Hakan Yandaş, Dimitrios Pelkas, Mesut Özil, Sinan Gümüş, Ferdi Kadıoğlu, Bright Osayi-Samuel, Enner Valencia, Mame Thiam, Mbwana Samatta, Papiss Cisse. AAABD Kongresi'nde "15 dolarlık kademeli asgariücret zammı" tartışması
ABD Kongresi'nde "15 dolarlık kademeli asgari ücret zammı" tartışması ABD'de koronavirüsüne karşı kullanılacak 1.9 trilyon dolarlık yardım paketi, Temsilciler Meclisi'nden onay almayı başarırken, yardım paketinden bir grup demokrat kongre üyesi tarafından önerilen "15 dolarlık kademeli asgari ücret zammı" maddesinin çıkarılması tartışmalara yol açtı. ABD Temsilciler Meclisi’nde Joe Biden tarafından önerilen 1.9 trilyon dolarlık Covid-19 yardım paketi onaylandı. Demokratların ağırlıklı olduğu Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen yardım paketi, oylanmak üzere Senato'ya gönderildi. Ancak, yardım paketinden bir grup demokrat kongre üyesi tarafından önerilen "15 dolarlık kademeli asgari ücret zammı" maddesinin çıkarılması tartışmalara yol açtı.KRİTİK MADDEYİ YARDIM PAKETİNDEN ÇIKARDIDemokrat Kongre Üyesi Elizabeth MacDonough, Başkan Joe Biden'ın ‘Amerikan Kurtarma Planı’ olarak adlandırılan 1.9 trilyon dolarlık koronavirüs yardım paketinden çalışanlara saat başına 15 dolarlık federal asgari ücret artışını çıkarttığı ifade edildi. Senato'da paketin bir parçası olmaması gerektiğine karar veren MacDonough, eleştirilerin odağı haline geldi. DHAErdoğan yine 'Beka' dedi
Erdoğan yine 'Beka' dedi Kızılcahamam-Çerkeş Tüneli açılışında konuşan Erdoğan, "Tıpkı geçmişte rahmetli Menderes'e, rahmetli Demirel'e, rahmetli Özal'a, bugün 10. vefat yıl dönümü olan rahmetli Erbakan Hocamıza yaptıkları gibi bizi de bu tür seviyesiz tacizlerle yolumuzdan çevirebileceklerini sandılar. Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği, devletimizin bekası söz konusu olduğunda gerekiyorsa hayatımızı ortaya koyuyoruz." dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam-Çerkeş Tüneli Açılış Töreni'ne İstanbul'dan canlı bağlantıyla katıldı.“Tıpkı geçmişte rahmetli Menderes'e, rahmetli Demirel'e, rahmetli Özal'a, bugün 10. vefat yıl dönümü olan rahmetli Erbakan Hocamıza yaptıkları gibi bizi de bu tür seviyesiz tacizlerle yolumuzdan çevirebileceklerini sandılar”diyen Erdoğan, "Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği, devletimizin bekası söz konusu olduğunda gerekiyorsa hayatımızı ortaya koyuyoruz." şeklinde konuştu.Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:''Bu proje mevcut güzergahı 2,4 kilometre kısaltarak, vakitten ve akaryakıttan yılda yaklaşık 7,5 milyon lira tasarruf sağlayacaktır. Gidemediğin yer senin değildir. Geçmişte eziyete dönüşen yolculuklar artık keyifle yapılır hale geldi.Son 18 yılda ülkemizde karasından havasına, demirinden denizine kadar tüm ulaşım hatlarında adeta bir seferberlik başlattık. Eskiden sadece güneş, deniz, kum üçgenine sıkışmış turizmimiz, yaygınlaşan ve standartları yükselen yollarımız sayesinde Anadolu'nun dört bir yanına doğru genişlemektedir.Havalimanlarımızdan hızlı tren hatlarımıza kadar diğer ulaşım araçlarının da bu derece etkin kullanılması kara yolu ağımızın yaygınlaşmasının bir sonucudur. Hepsi de birbirini tamamlayan bu ulaşım ağlarımız sayesinde hem insani gelişmişlik hem ekonomik altyapı bakımından geleceğimize çok daha güvenle bakabiliyoruz.Bir zamanlar inşa ettiğimiz yolları gösterip 'buraya uçak mı indireceksiniz?' diyorlardı. Açtığımız tünellere bakıp 'buraları patates, soğan deposu mu yapacaksınız ' diye alay ediyorlardı. Bir zamanlar kurduğumuz köprüleri gösterip 'buradan koyun sürüleri mi geçireceksiniz ' diye dalga geçiyorlardı. Fakat bu eserler tamamlanıp hizmete açıldığında ilk ve en çok böyle diyenlerin oralardan istifade ettiklerini gördük.Biz yatırımlarımızı planlarken ve icra ederken sadece ve sadece milletimize baktık. Milletimizin neye ihtiyacı olduğuna, ne istediğine, neye layık olduğuna bakarak eserlerimizi birer birer ülkemize kazandırdık. Yaptığımız yollardan sadece insanların ve yüklerin değil, aynı zamanda geleceğimizin de geçtiğine inanıyoruz.Tıpkı geçmişte rahmetli Menderes'e, rahmetli Demirel'e, rahmetli Özal'a, bugün 10. vefat yıl dönümü olan rahmetli Erbakan Hocamıza yaptıkları gibi bizi de bu tür seviyesiz tacizlerle yolumuzdan çevirebileceklerini sandılar. Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği, devletimizin bekası söz konusu olduğunda gerekiyorsa hayatımızı ortaya koyuyoruz. Tarımda suya kavuşturarak verimini artırdığımız her karış toprağımızda boy veren ürünlerin aynı zamanda kendi kendimize yeterliliğimizin sembolü olduğunu biliyoruz. Kalbi mühürlü, gözü kapalı, kulağı tıkalı, dili lal olanlara ne eser ne hizmet anlatabilirsiniz. Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bugüne kadar girdiğimiz her mücadeleden olduğu gibi şu anda yürüttüğümüz tarihi mücadeleden de zaferle çıkacağız.'' cumhuriyet.com.trÇin'in Chang'e 5 uzay aracı, Ay'dan topladığıörneklere ilişkin yeni görüntüyayınladı
Çin'in Chang'e 5 uzay aracı, Ay'dan topladığı örneklere ilişkin yeni görüntü yayınladı Çin yaklaşık 45 yıl aradan sonra Dünya’ya getirilen ilk Ay örneklerinin fotoğraflarını paylaştı. Çin'in Ay'a gönderdiği Chang'e 5 uzay aracının Ay'da kaya örneklerine ilişkin topladığı yeni görüntüleri yayınlandı./Archive/2021/2/27/162844004-2.jpgYaklaşık 45 yıl aradan sonra Dünya’ya getirilen ilk Ay örneklerinin yer aldığı fotoğrafların Çin Ulusal Müzesi’nde sergilenecek. Kristal bir kap içindeki numunelerle birlikte, toz parçacıkları kadar küçük ve daha büyük parçalara kadar örnekler ziyaretçilere sergilenecek./Archive/2021/2/27/162740239-1.jpgABD VE RUSYA AYDAN ÖRNEK GETİRMİŞTİABD,1969’dan 1972’ye kadar altı uçuşta 12 astronotu Aya indirerek 382 kg kaya ve toprak getirmişti. Rusya o zamanki resmi ismiyle Sovyetler Birliği, 1970’lerde üç başarılı robotik numune getirme görevi gerçekleştirdi. Bu görevlerden sonuncusu Luna 24, 1976’da 170.1 gram örnek getirmişti.Çin ise Aydan örnek getiren üçüncü ülke oldu./Archive/2021/2/27/162741192-3.jpg DHAIpsos araştırması: Türkiye’deki insanların endişe kaynağıyoksulluk ve işsizlik
Ipsos araştırması: Türkiye’deki insanların endişe kaynağı yoksulluk ve işsizlik Ipsos Araştırma Şirketi tarafından dünya genelinde gerçekleştirilen ankette, Türkiye’den katılımcıların endişe kaynağının işsizlik olduğu ortaya çıktı. Ipsos Araştırma Şirketi, “Dünyayı neler endişelendiriyor” başlığıyla bir araştırma gerçekleştirdi. Küresel çapta gerçekleştirilen araştırmaya 27 ülkeden 19 bin 250 kişiyle anket yoluyla katıldı. Katılımcıların yüzde 50’si ülkelerinde kendilerini en çok endişelendiren konunun koronavirüs olduğunu belirtti. Koronavirüsü sırasıyla, işsizlik (yüzde 37), yoksulluk- sosyal eşitsizlik (yüzde 30), finansal/siyasi yolsuzluk (yüzde 27) ve suç/şiddet (yüzde 24) ile takip etti.TÜRKİYE’DEN SONUÇLARKüresel çapta katılımcılara “Bu ülkede her şeyin doğru yönde ilerlediğini mi yoksa yanlış yolda mı ilerlediğini söyleyebilir misiniz?” sorusu yöneltildi. Türkiye’deki katılımcıların yüzde 35’i olumlu cevap verirken yüzde 65’i olumsuz yanıt verdi. İşlerin en fazla yanlış gittiğini düşünen katılımcılar yüzde 87 oranıyla Peru’da yer aldı. Peru’da bu soruya olumlu yanıt verenler sadece yüzde 13 oldu.Türkiye’de koronavirüsten endişe duyanların oranının yüzde 33 olduğu belirtildi. Malezya’da katılımcıların yüzde 77’si ise koronavirüsü endişe kaynağı olarak görerek birinci sırada yer aldı.Ipsos araştırmasına göre, Türkiye’de işsizliği sorun olarak görenlerin oranı yüzde 44 oldu. Küresel ölçekte sekizinci sırada yer aldı. İşsizliği en az sorun olarak gören katılımcılar yüzde 14 ile Almanya ile Hollanda’da yer aldı.Türkiye’de yoksulluk ve sosyal eşitsizliği en büyük sorun olarak tanımlayanların oranının yüzde 36 olduğu belirtildi. Araştırmaya göre yüzde 65 ile Rusya ilk sırada yer alırken Suudi Arabistan’daki katılımcılar yüzde 15 ile son sırada yer aldı.Türkiye’den katılımcıların yüzde 20’si finansal/politik yolsuzluğu sorun olarak gördüğü aktarıldı. Türkiye’den katılımcıların yüzde 22’sinin ise suç ve şiddeti en büyük sorun olarak gördükleri belirtildi. cumhuriyet.com.trİstanbul barajlarında doluluk yüzde 55.58'eçıktı
İstanbul barajlarında doluluk yüzde 55.58'e çıktı İstanbul'da etkili olan kar ve yağmurlu sistemlerin ardından barajlardaki doluluk oranı artıyor. İSKİ verilerine göre bugün barajların doluluk oranı yüzde 55.58 olarak ölçüldü. /Archive%5C2021%5C2%5C27%5C161828213-havadan-fotografla-istanbul-barajlarinda-doluluk-yuzde-55.58e-cikti_4.jpgİstanbul'da kuraklık nedeniyle barajlardaki doluluk oranı 9 Ocak 2021 tarihinde yüzde 19.16'ya kadar düşmüştü. Önce yağmur ve ardından gelen kar yağışı ile birlikte barajların su seviyelerindeki artış sürüyor.En düşük doluluk oranının ölçüldüğü günden bu yana geçen sürede İstanbul'un barajlarındaki doluluk oranı yüzde 55.58'e ulaştı. Ancak bu doluluk oranındaki hızlı artış bile geçmiş yılların gerisinde kaldı.Oranlar 2014 yılından bu yana ölçülen en düşük doluluk oranı olarak kayıtlara geçti. 2014'de yaşanan kuraklığın ardından 2015 yılında baraj doluluk oranı 96.33'e kadar çıkmıştı. Daha sonraki yıllarda ise yüzde 80'li seviyelerde seyretmişti./Archive%5C2021%5C2%5C27%5C161827463-havadan-fotografla-istanbul-barajlarinda-doluluk-yuzde-55.58e-cikti_2.jpg5 BARAJDA DOLULUK YÜZDE 60'IN ÜZERİNE ÇIKTIİstanbul'da yüzde 50 doluluk oranının altında kalan iki baraj Papuçdere Barajı ve Sazlıdere Barajları oldu. Kazandere barajında doluluk yüzde 38.20, Sazlıdere Barajında ise yüzde 29.79 olarak ölçüldü. İstanbul'da yüzde 60'lık doluluk oranının üzerinde su biriktiren 5 baraj bulunuyor. Bu barajlar Ömerli, Kazandere, Elmalı, Darlık ve Istırancalarİstanbul barajlarının bugün itibariyle doluluk oranları şöyle:Ömerli Barajı doluluk oranı yüzde 66.48Papuçdere barajı doluluk oranı yüzde 38.20Sazlıdere barajı doluluk oranı yüzde 29.79Büyükçekmece barajı doluluk oranı yüzde 57.48Alibeyköy barajı doluluk oranı yüzde 58.73Terkos barajı doluluk oranı yüzde 51.72Kazandere barajı doluluk oranı yüzde 60.68Elmalı barajı doluluk oranı yüzde 63.73Darlık barajı doluluk oranı yüzde 62.01Istrancalar barajı doluluk oranı yüzde 74.79 DHAYeliz: Artık yüreğimin götürdüğüyere körükörüne gitmem
Yeliz: Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem Yeliz bu yıl 45. sanat yılını kutluyor. Şimdi, 1995 yılında Ahmet Kaya tarafından yorumlanan Beni Vur’la müziğe döndü. Yeliz bu yıl 45. sanat yılını kutluyor. Hepimizin kulağında bir Yeliz şarkısı mutlaka var.. Bu ne Dünya Kardeşim, Yalan, Sel Suyu Gibi, Hoşgeldin Bahar... Şimdi, 1995 yılında Ahmet Kaya tarafından yorumlanan Beni Vur’la müziğe döndü. “Yıllarca bir sürü hata yaptım. Şımarıktım, aklım on karış havadaydı, paranın pulun kıymetini bilmezdim… Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem” diyor. - Astroloji merakınızı duydum.Daha çok astronomi. Galaksi beni çok cezbediyor. Morgan Freeman’ın belgeselini izliyorum. Gökyüzüne, uzaya çok meraklıyım. Uçaktan ödüm kopar, ama şimdi beni çağırıp uzaya yollayalım deseler, koşa koşa giderim. -Ben sizi sanatçı olarak da, deli dolu ve harbi yanınızı da hep çok sevdim.Ah çok teşekkür ederim. Deli dolu ve harbiyim, doğru! - Fenerbahçelisiniz, Bebeklisiniz, mahallenin içten kızısınız.Çok Fenerbahçeliyim, doğru. Hepsi doğru. Şimdi 17.00’da sokağa çıkacağım, tanımazsınız beni. Hırpani, eşofmanlarla hayvanları beslemeye çıkıyorum. Buradaki komşularım 20 kişi beni dinlemeye geldiler bir akşam. “Biz sizi hep hayvanları beslerken görüyoruz, tanıyamadık Yeliz Hanım” dediler. Orada başka bir Yeliz oluyorum ben. Birçok Yeliz var da; şarkıcı ve günlük hayat Yelizleri’yle çok iyi geçinmem lazım. Sahnenin Yeliz’i, mücevherlerle bezenmiş bir elbise. Eve gelince onu çıkartır asarım…- Çıkartmadığınız zaman oldu mu?Olmaz mı hiç? Yıllarca oldu. Bir sürü hata yaptım. Onlardan ders alabildiğim için de ödüllendiriliyorum bence. - İnsan ders almayı nasıl beceriyor? Ders aldığını nasıl anlıyor?Şu arkanızdaki ayna var ya, o aynaya geceler boyunca baktım. Kendimi kendimden çıkartıp o aynaya konuştum. Hatayı bulup kendinizi bundan sonra nasıl onaylayacağınıza karar veriyorsanız, sorun yok demektir.- Hata nerelerdeymiş?Şımarıktım, aklım 10 karış havadaydı, paranın pulun kıymetini bilmezdim… Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem.- Sanıyorum zengin ve okumuş bir ailenin kızı olarak doğdunuz.Zengin bir aileye doğmadım. Ben doğduğumda varlıklarını kaybetmişlerdi. Altyapı, görgü, asalet parayla olmuyor zaten. Kimler biliyorum, beş kuruş parasız, elli tane sosyete hanımefendiye şapka çıkartırlar… Ben mahalle kültürüyle büyüdüm. O tarafımı çok seviyorum. Sitede, rezidansta oturamam ben. Çıkıp bakkalımla, sokaktaki esnafla, caddedeki işportacılarla konuşmayı çok seviyorum. Muhtarlığa adaylığını koy diyorlar bana! Seviyorum böyle yaşamayı. Kedilerle, köpeklerle konuşurum… Deli diyecekler bana… Ama sahne başka.- Çok mu şık olursunuz?Tuvalet giymem, ama çok şıkırtılıyımdır. Çok aksesuar kullanırım. Küpesiz yatamam bile, o derece. Sahnede daha da fazla. - Bu İtalyan Lisesi’nin şarkıcı yetiştirmede ciddi bir rolü var herhalde. Baktım da, siz, Nilüfer, Parla Şenol, Asu Maralman; kimbilir başka kimler…Asu önceydi tabii. İtalyan Kız Ortaokulu’ydu o zaman ilk başlanan okul. Ben hazırlıktayken, Nilüfer Orta 2’deydi. Öğle aralarında ona şarkı söyletirlerdi. Ay bu ne güzel ses diye içim giderdi. Sonra liseye geçti, Dünya Dönüyor’u yaptı. Baktım onun gibi ben de söylüyorum. Hemen Nilüfer’i aradım.- Arkadaşlığınız var mıydı?Tabii, vardı. Ben de şarkı söylemek istiyorum dedim, çok yardım etti. 45 sene evvel yani. Lise 1’deyken okulu bıraktım maalesef. Koşturmaktan okulu bıraktım. O zaman tabii kavak yelleri. Gerçi biz o yaşlarda çocuktuk, şimdiki gençler birer küçük kadın – adam. Biz çocuk çocuk yaşadık./Archive/2021/2/27/011205646-cmt24-yeliz1-y30.jpg- Bir de o dönemlerde Eurovision elemeleri var, değil mi?Evet, 1975 yılıydı. Rahmetli Selmi Andak’ın bestesi, Hayalimdeki Adam. Sözler de Çiğdem Talu’ydu. Çiğdem Abla Bebek’te bizim sokakta otururdu.- En sevdiğiniz şarkınız hangisi oldu?Hiç ayırt edemiyorum ki… Bundan bir önceki albümde Soner Arıca’nın bestesini ve söz yazarlığını yaptığı Gidiyorum’u, çok zor bir parça olmasına rağmen çok seviyorum. Ondan sonra Tamer’in bestesi, Aysel Gürel’in son sözleri Bekle Yağmur Geliyorum’u çok seviyorum. Türk Sanat Müziği albümü de yaptım ben. Orada Gündüzüm Seninle Gecem Seninle’yi çok güzel okumuşum. - Sahnede TSM, arabesk de okuyorsunuz zaten.Evet, çok da seviyorum. 80’lerin sonunda zaten herkes arabesk okudu. Ama ben severim zaten.- Geldik son single’a. Nasıl çıktı?Ben evde oturup bangır bangır müzik dinlerim. Kayahan ve Ahmet Kaya, benim hastalık derecesinde bağlı olduğum iki müzisyen. İnşallah Kayahan’dan da bir şarkı okurum. Ahmet’in şarkılarını sahnede okurum hep. Beni Vur’u okumadım bile.- Neden?Biri duyar da okur diye! Yıllardır korkuyordum birisi okur diye, ödüm patlardı. Özgür Aras aradı, hadi 45. Yıl’a özel bir şey yapalım dedi. Samsun Bey’le (Demir) konuştuk, DMC’den, o da çok sevindi. İlk menajerim Şenay Düdek’le konuştum. Ne okusam diyoruz, sürekli yazışıyoruz falan. Birdenbire “Yeliz n’apıyorsun, ‘Beni Vur’ var ya” dedim. Hemen Samsun Bey’i aradım. Şarkıyı çok güzel sözlerle emanet ettiler bana. - En çok neresi vurdu?“Sana bir sırrımı söyleyecektim, seni alıp götürecektim…” Beni mahvetti burası. Hep ağladım. Çok ağladım. Bu benim Ahmet Kaya’da bir numaram. Alper Atakan muhteşem bir altyapı yaptı. Gitarla ortak bir ton bulduk. Bir saatte okudum stüdyoda. O kadar dolmuş ki içim zaten… - Ne heyacanlıdır o bekleme de…Hem de nasıl. Yayınlanınca da ağladım. Zaten şarkıyı dinleyip hala ağlıyorum. Çok duyguluyum zaten.- Zaten sanatçı öyle oluyor biraz da.Aslında sanatçı duygulu olacak diye bir kural yok. Çok duygusuz okuyanları da biliyorum ben. Duygulu kişi kendini belli eder. Duruşun başka olur. Yıllardır benim duruşum hep aynı, hiç bozmadım. Beni yeni tanıyanlar, hep tahmin ettiğim gibisiniz derler. Başka nasıl olacaktım ki?- Yeni jenerasyonlar da sizi keşfettiler; hatta belki de hiç unutulmadınız…Yalan’la gençler keşfetti. Bir de Bu Ne Dünya Kardeşim’i biliyorlar.- Aslında hep çalıştınız, hep sahnedeydiniz…Evet, hiç kopmadım. İki yılda bir albüm hep yaptım. Çoğunlukla romantik şarkılar, öyle severim. Muhakkak içinde hüzün olan şarkılar severrim.- Hayatta da öyle değil mi, bir tarafta hüzün hep vardır.Ya burnumuzun direği sızlar, en mutlu anımızda bile gözümüz dolar…- En güzel, en tutkulu aşkınız kimdi?0ooo, çok! Bir tane olmadı. Aşk yaşa göre boyut değiştiriyor. 20 yaşındaki heyecan bambaşka, 50’de başka türlü bir heyecan var. Ama Ahmet, benim hayat boyu hiç unutamadığım tek aşkım. Hiçbir zaman birliktelik yaşamadık, ama benim için çok özeldir.- Birlikte olmadık ne demek?Cinsel anlamda birliktelik yaşamadık. Telefonumda yanında bir kalp emojisiyle kayıtlıdır. Aşk zaten kavuşamamaktır bence. Kavuşunca, sevgi büyüyor, yıllar içinde de arkadaşlığa, alışkanlığa evriliyor. Aşk, vuslata erememektir bence. - Murathan Mungan’ın o şahane şiiri gibi.Hah, tam öyle. Fatih TürkmenoğluMario Levi: Mutluktan hiçbir yazıçıkmaz
Mario Levi: Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz Mario Levi ile buluşup yeni kitabından, hayattan uzun uzun konuştuk. İstanbul Serisi’nin üçüncü kitabı O Pazartesi'nde okuru bizi Eminönü'ne davet ediyor ve yaşadığımız günleri, İstanbul’u geçmişle köprü kurarak anlatıyor. - O Pazartesi romanınız, tarihî esnaf lokantalarından çarşılara, tatlıcılardan kahvecilere, balıkçılardan mezecilere, bugünün gözüyle İstanbul yolculuğu gibi adeta. Bir yandan da hüzünlü çünkü hiçbiri yaşamıyor o mekânların. Geçmişimizi hatırlatan aidiyetliklerimiz bir bir yok oluyor hatta o ruh ölüyor. Ne dersiniz?Sorunuz gizliden gizliye cevabını da taşıyor! Hayatımda deri izler bırakmış, bana gördüğünüz gibi, bir roman bile yazdırmış Eminönü, bir cehaletin istilasına uğramış gibi adeta. Geçmişe övgüler düzmek istemiyorum. Romanı da bunun için yazmadım. Böyle bir duygum yok çünkü. Ama sadece bazı değerlerin yok olduğunu görmek değil, bu yok oluşun farkında bile olmayanlarla o sokaklarda gezmek insanın içini acıtıyor doğrusu. Ben bu romanda dizinin diğer romanları gibi bugünün resmini görmeye ve göstermeye çalışıyorum. Trajedi de buradan doğuyor zaten.- En son romanınızda kendi hayatınızdan izler vardı. “Oiram” karakterinde özellikle. O Pazartesi’nde de karakterlerden sizden, anılarınızdan bir parça var mı?Elbette! Hepsi anılarımdan ve tanıdığım insanlardan izler taşıyor! benim bütün romanlarım öyle. Önemli bir farkla. Bu insanların hiçbiri bu hikâyelere geçtikleri şekliyle gerçekte var olmadı. İzler taşıyor lafını boşuna söylemiyorum. Bir veya birkaç iz bir kahramanın inşa edilebilmesine yetiyor. Onu inşa etmenize imkân veren unsurlar da tecrübelerinizde gizli. Şimdi edebiyatın hayatın birebir anlatımı olmadığında edebiyat olacağını da hatırlatalım mı?- Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Romanda baba-oğul ilişkisi de oldukça irdelenmiş. Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı?Terapi seansına hoş geldiniz! (gülüyor) Ebrucuğum uzun uzun nasıl anlatayım burada. Hepsini romanlarıma ve hikâyelerime gizledim. Arayan bulur. Yazar olmama yetecek kadar kederli ve kırgınlıklarla yüklü yıllar yaşadım diyelim. Ben en çok kendimi yeteri kadar anlatamama duygusundan çektim. Hâlâ da çekiyorum. Belki de bunun için yazmakta direniyorumdur kim bilir.- Hocapaşa Sokağı tam bir lezzet sokağı... Namlı Rumeli Köftecisi efsane. Sahici bulduğumuz lezzetlerin tadına varmanın bir yaşama ustalığı duygusunu yaşattığı da aşikâr. Tarihi, şehrin kimliğini inşa etmiş o müthiş lezzetler artık bilinmiyor. İlham kaynaklarımız birer birer yok olurken ruhumuzu da kaybediyor muyuz? Hocapaşa Sokağı ile alakalı yorumlarınıza kesinlikle katılıyorum. O sokak benim bu çevreden, kayıpların uyandırdıklarına rağmen, hepten kopmama sebeplerimden biridir. Şehrin lezzetlerinin tadına varmak bir yaşama ustalığı mıdır, bilmiyorum. Ustalık payesi hakkında hep şüphelerim olmuştur çünkü. Bir şehrin tarihine ve duygu iklimine sahip çıkmaktır, bir coğrafyada yaşadığını hissetmektir ama bu kesin. Bu yolun yolcuları azalsa da hâlâ var, görmezlikten gelemem. Bakalım ama nereye kadar.- Romanda yer alan fotoğraflar, kişiler, günlük, samimi ve gerçek. Aslında tam da Eminönü. Bu durumda bireyler de mekanlar gibi bir şehrin hafızasını inşaa eder mi? Tabii. Giderek anlamsız bir dünyada, bu yaşadığımız dünyada yazmak aksi halde nasıl meşru, hatta kaçınılmaz hale gelebilir ki.- Biraz da hayattan konuşalım. Burdan geriye baktığınızda geçmişte saplanıp kaldıklarımızı, bocalamalarımızı görüp bazı meseleleri ne kadar da büyütmüşüz diyoruz ve üzüldüğümüze üzülüyoruz. Anlıyoruz ki acılar olmadan mutluluk da olmuyor. Hepsi bir bütün. Hayatın anlamı ve manasının şifresi burada mı?Burada! Tam da burada! Bunu öğrencilerime de söylüyorum. Edebiyat tarihine bakın. Yazarların yaşadıklarına da... Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz. Yazabilmek bir mutluluk verebilir, gerçeği göz ardı edemem. Ama onun için de, hele inandıklarınızı yazmak için çok çetin sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Hem yaşadığımız bu dünyada ben mutlu bir insanım diye ortalıkta dolaşan, üstüne üstlük bir de bu duruşunu marifet sayıp yaymaya çalışan ya aptaldır ya da sahtekâr. Geçmişte yaşadığımız acıları bazen gülümseyerek hatırlamamız meselenin ciddiyetini örtmeye yetmez, olsa olsa büyüdüğümüzü ve acılar karşısında biraz donanım kazanmaya başladığımızı gösterir. O kadar haksızlığın, çocuk ölümünün, yoksulluğun, kadın cinayetinin olduğu bir dünyada hâlâ mutluyum mu diyorsunuz? Gidin yaşayın o zaman mutluluğunuzu! Ama edebiyata bulaşmayın!- Kapitalist düzenin modern köleleri olarak sevmediğimiz işlerde çalışıp konforlu alanlarımıza bağlılığımızla, çemberin dışına çıkmaya cesaret edemiyoruz. Çocuğun okul taksitlerini ya da evin kirasını düşünürken “anı yaşamak” anlamsız geliyor. Halbuki yine aynı bu düzende “anı yaşa”, “niyet et olsun” gibi gerçek dışı söylemler pazarlanıyor. Yazdıklarınızla tarihe tanıklık yapan biri olarak “an” da kalmak ne kadar mümkün? Yoksa bu gerçeğimizden kaçmak için bir aldatmaca mı? Bu konularda birçok içi boş kitabın yazıldığı doğru. Saçma sapan görüşlerin marifetmiş gibi pazarlandığı, bu pazarlamalardan hatırı sayılır kazançlar elde edildiği, etrafımızda tabiri caizse birçok lüzumsuz insanın dolaştığı da doğru. Medeniyetimizin kölelerinin bu aldatılmaya ihtiyacı var! Asıl acıklı görünen de bu. Öte yandan bunu yapmanın, yani ‘an’ı yaşamanın o kadar da zor olmadığını düşünebiliriz ama. Büyük laflara gerek yok. Yaşanan günlerin zorluğunu da haksızlıklarını da ortadan kaldırmaz ama, biraz yemek artığını, bayatlamış ekmeğinizi, sokaktaki aç köpeklere vermeyi düşündünüz mü? Ya boş bir sıvı yağ şişesinde bir avuç toprakla çiçek yetiştirmeyi? Direniş... Anlatabiliyor muyum?- Günümüze gelirsek en severek gittiğiniz, ilham aldığınız yerler ve müthiş lezzetleri bize anlatsanız..Bunun için başka bir kitap yazmam lazım! İstanbul’un çarşılarını ve pazarlarını gezmeyi seviyorum. Oradan her an beni etkileyecek, içimde bir hikâye fikrini doğuracak bir yüz ifadesiyle karşılaşmam mümkün. Deniz kıyılarını seviyorum. Bu şehrin deniz duygusunu taşımadan yaşanamayacağını düşünüyorum çünkü. Esnaf lokantalarını seviyorum. Yemek geleneğimizi en çok onların yaşattığına inandığım için. Sokak lezzetlerini seviyorum. Onlar da bana tuhaf bir özgürlük duygusu yaşatıyorlar. Bir de ben sinemaları çok özledim!- Çocukken en sevdiğiniz yemek?Ben çocukken pek bir iştahsızdım. Ama en çok sevdiğim evde palamut balığından yapılmış lakerda idi galiba. Ona dayanamazdım işte! Dedemin evinde her pazar öğle yemeklerinde yediğimiz mayonezli levreğe de, fırın makarnaya da kayıtsız kalamazdım, babaannemin cuma sabahları erkenden kalkıp yaptığı dana dili söğüşün yağlı tarafından birkaç parçayı dumanı üstündeyken, suyuna ekmek banarak yemeyi de... Bir de tabii, vazgeçilmez bir çocuk klasiği! Izgara köfte ile kızarmış patates!- Bizimle paylaşabileceğiniz özel bir tat ve tarif var mı?Kaşkarikas.Orta büyüklükte sakız kabaklarının her iki tarafını kesip ortadan ikiye bölüyorsunuz. Kabağı oymadan önce kabuklarını salatalık soyar gibi soyuyorsunuz. Çıkan şeritleri ikişer üçer santimlik parçalara bölüyorsunuz. O parçaları tuzlu suyun içinde bekletiyorsunuz ve süzgeçten geçiriyorsunuz, iyice yıkıyorsunuz. Bir tencereye koymadan önce (ölçü 8 sakız kabağı ölçüsü içindir) iki limonun suyu, dört çorba kaşığı zeytinyağ, bir tatlı kaşığı şeker, yarım tatlı kaşığı tuz koyuyorsunuz. Yarım bardak kadar da su... Tencerede iyice karıştırıyorsunuz. 5-6 diş sarımsak da koyuyorsunuz. 15 dakika haşlıyorsunuz, sonra soğumasını bekliyorsunuz. Bunu bir zeytinyağlı çeşnisi olarak sunuyorsunuz. - Aile geleneğinizde müthiş lezzetler olduğunu biliyorum. Ki romanlarınızda da karşılaşabiliyoruz bu tatlarla. Özel günlerde bu lezzetleri yapıyor musunuz? Kızlarınız bu lezzetleri seviyor mu? Sofranız nasıl?Bu yemekleri elime geçen her fırsatta yapıyorum. Yapmadan anlatamazsınız zaten. İki büyük kızım, Deniz ile Pınar bu yemekleri biliyor. Bazılarını çok sevdiklerini düşünüyorum. Küçük kızım Masal, henüz pek azını biliyor. Ağzının tadını biliyor görünüyor ama. Bir gün öğreneceğinden hiç şüphem yok. İstemesi halinde ona da öğreteceğim. Daha yedi yaşında. Şimdilik omlet, salata ve kurabiye yapmakla yetiniyoruz!- Hâlâ aşk var mıdır? Yoksa romanlarda mı kaldı?Romanlarda kalması olmadığı anlamına mı gelir? Aşk tabii ki var. Yaptığını aşkla yapmak, hayata aşkla sarılmak da en önemlisi.- Romanlarınızca zeki mizahınızı hiç bırakmadığınız ve bize bu eski tatları, mekanları kısaca İstanbul’u hatırlattığınız için çok teşekkürler.. Son söz alsam sizden..Geçip gidiyoruz bu dünyadan. Ben en çok edebiyata ömrünü adamış bir insan olarak anılmak istiyorum. Öteki meziyetlerim hakkında da, o da varsa tabii, başkaları karar versin. Bir de artık en vazgeçilemez değerin iyilik olduğuna inanıyorum. Birilerinin bu tercihime bir aptallık ve saflık diyeceğini bile bile... Ebru D. DedeoğluDoğallığın peşinden yaylalara döndü
Doğallığın peşinden yaylalara döndü Nebyan Doğal’ın kurucusu Nazlı Uyanık Yıldız, “1990’lardan itibaren nasıl hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyor. London School of Economics’ten yüksek lisans yapmak, mühendis olmak, uzun yılla profesyonel hayatta çalışmak onu ata topraklarına dönmekten alıkoymamış.Nazlı Uyanık Yıldız, kızı doğduktan sonra doğal ete ve gıdaya ulaşmanın zorluklarını fark etmiş ve memleketi Samsun’da Bafra yaylalarında erkek kardeşiyle birlikte hayvancılığa başlamış. Hayvancılık öyle bilmediği iş değil üniversite yıllarına kadar zamanının geçtiği yer. Kuzuların, koyunların peşinden az koşmamış yaylalarda. İki kardeş 2014’te kurdukları Nebyan Doğal markasıyla doğal et ve organik ürünler satıyorlar.Nebyan Doğal’daki başarısı Nazlı Uyanık Yıldız’a dünya çapında 60 ülkeden girişimcilerin yarıştığı ‘Yılın Tarım Girişimcisi’ yarışmasında 3’üncülük ödülü ‘Yılın Kadın Girişimcisi Yarışması’nda da Yöresinde Fark Yaratan Girişimci ödülünü de getirmiş. “1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını. hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyen Nazlı Uyanık Yıldız ile konuştuk .* Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?Anadolu lisesini okumuş, iyi puan alırsan mühendislik okursun mottosuyla yetiştirilmiş bir jenerasyonuz. Koç Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudum. Mezun olduktan sonra London School of Economics’de yüksek lisans yaptım. Bir süre Londra’da çalıştım. Ama sonra ülkemde yaşamak istedim. 10 yıl profesyonel hayatta çalıştım. Hatta bir eğitimle ilgili bir iş denemem oldu ama başarısız oldum. Ama profesyonel çalışırken hep aklımın bir köşesinde kendi işimi kurma hayalim vardı.* Bu hayalin ürünü mü Nebyan Doğal?Samsunlu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokuldan lise sona kadar hayatım Samsun’da geçti. Bafra’nın Soğuksu Yaylasında dedemlerin yaylası var, babamların, annemlerin atlarla gittiği yer. Yazlarımız, kışlar da hafta sonu hep bu yaylada hayvanlarla iç içe geçti. Hayvancılık hayatımızın büyük bir parçasıydı. Duygusal anlamda çok bağlı olduğum bir yer yayla. Ama 1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını, kentlere göç edildiğini, hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Çocukluğumuz boyunca her yıl birer birer azalarak bunlara tanık olduk.Yaylalara dönüşü nasıl sağlarız, insanları nasıl buralarda tutarız diye düşünürdüm hep. En yakınlarımız bile dağda koyun peşinde koşacağıma gider inşaatta çalışırım dedi maalesef. Köylerde sadece yaşlıların kaldığını yaşayarak gördük.Nebyan’ı hayata geçirmemiz biraz da benim annelik sürecimle oldu. Organik gıda, serbest geze hayvan, tam bizim yaylalarda olan şeydi aslında. Doğal et bulmak büyük problemdi. 2014’ten bahsediyorum. Kentlerdeki insanların bu isteğini fark ettim, bir de yaylalarımızda emeğinin karşılığını alamayan ve hayvancılığı bırakan insanları... Sonra dedik ki bu iki tarafı bir araya getirebiliriz. Nebyan Doğal böyle başladı.* Bir iş denemeniz başarısız olmuş, Nebyan’ı kurarken endişelenmediniz mi?İlk yıl bizim için bir denemeydi. Bize göre yaylamızın eti dünyanın en lezzetli etiydi, ama bakalım insanlar beğenecek mi dedik. Türkiye’de küçük baş hayvancılık azaltıldığı gibi insanlarımıza da unutturuldu. Daha çok büyükbaş ithal hayvanlar tercih ediliyor. O yüzden başlarken de çok emin olamadık. Hayvanları kendi yaylalarımızdan getirip 2015’te İstanbul Riva’da kendi üretim tesisimizi kurduk. İlk başta kendi sürümüzle başladık. Sonra orta Karadeniz bölgesindeki yaylalardan koyun almaya başladık. Adeta bir üretici birliği oluşturduk. Şu anda da 200’den fazla üreticimiz var. Yıllık 15 bin küçük baş tüketimimiz var.* Yurtdışında da eğitim aldınız hayalinizdeki iş bu muydu?İnsanların hayatına dokunabileceğim bir iş yapmak istiyordum. Hayvancılık yapmayı Londara’daiken hayal ediyor muydum hayır. Ama geldiğim noktadan da çok mutluyum. Bizim amacımız tarım ve hayvancılığa değer katmak. Şu anda Nebyan’da 40 kişi çalışıyor. 200 de üreticimiz var.* Kaçı kadın?Kadınların emeği çok fazla. Ama çiftçi kayıt sistemi ve banka hesaplarına baktığımızda her şey erkeklerin üstüne. Belki iki üç tane kayıtlı kadın üreticimiz vardır. Et işleme tarafında daha çok erkekler çalışıyor, yönetim ekibimizde ise çoğunluk kadın.* İnsanlar pandemiyle doğal ürünün önemini daha iyi mi anladı?Kurulduğumuz ilk dönemde insanlara neden doğal eti tercih etmeleri gerektiğini anlatarak geçirdik. Doğal ürün nedir, serbest gezen hayvanın ne tür faydaları var diye hakikaten o zaman ciddi bir efor harcadık. Biz 2015’te internetten satışa başladık. Soğuk zincirle etleri insanların evlerine götürüyoruz. Ama geçen yıl perakende satış noktalarımızı açmaya başladık. Çekmeköy’de, Kanyon’da ve Ankara’da birer mağazamız var.* Et önemli bir besin, ama fiyatlar çok yüksek değil mi?Maalesef üretmediğimiz için fiyatlar bu kadar yüksek. Başta yem olmak üzere her türlü girdide dışarıya bağımlıyız. Üreticiyi destekleme politikalarını benimsemediğimiz sürece bu gidişatın aşağıya döneceğini de düşünmüyoruz. Nebyan olarak bizin de yapmaya çalıştığımız üretimi artırmak. Bizimle birlikte ikinci jenarasyonun köylere döndüğünü gördük. Bu bizim için büyük mutluluk kaynağı. Üretimi desteklemediğimiz sürece de fiyatlar daha da yükselecektir.KADINI YİNE KADINLAR KURTARIR* Başarıyı yakalamak isteyen kadınlara ne önerirsiniz?Kadınlar bir araya gelerek kooperatif kursunlar. Birlikte bir şeyler üretirlerse güçleri artar. Önemli olan doğru ürünü üretebilmek./Archive/2021/2/27/005942449-kavaknuy.jpg* Kadına şiddet çok arttı, bunun önüne nasıl geçilebilir?Hem kadın hem erkek kadını sadece anne ve eş olarak gördüğü sürece kadınlar ezilecek. Şiddet her eğitim seviyesinde her yerde görülüyor. Tabi adalet sistemimizin bunların karşılığını vermesi gerekiyor. İyi hal indirimlerini, tecavüzcüsüyle evlendirme, kravat taktı diye cezadan indirim gibi uygulamalara izin verildiği sürece şiddetin artmasına destek vermiş oluyoruz.Gerçek işleyen bir adalet mekanizması oluşturulmalı. Her alanda eşitlikçi politikaları uygulanmalı.Siyasi partilerden bağımsız olarak tüm kadın milletvekillerinin ülkedeki kadın problemini kabullenip bununla yüzleşip, buradaki değişimin öncüsü olmaları gerekiyor. Bu yükü öncelikle onlar üstlenmeli. Kadını yine kadınlar kurtarır.İki kız çocuğum var. Annelere çok iş düşüyor. Kızlarımıza prens, prenses masallarının gerçek olmadığını anlatmalıyız. Kendilerini bağımsız bireyler olarak yetiştirmesi gerekiyor. Erkek çocuklara kadınlara nasıl davranılması gerektiğini küçüklükten anlatmalıyız.ÖZGÜRCE YAŞANAN BİR ÜLKE HAYALİ* Günlük rutininiz nasıl, ne tür tutkularınız var?İki kız çocuğum ve bir işim var hepsini birden büyütmeye çalışıyorum. Güne çok erken başlarım. Doğa sporları tutkum. Kayak yapmak en mutlu olduğum yer. Bir kaza geçirmeme rağmen bırakmadım. Doğanın içinde olmak tutkum. Kano, sörf yapıyorum. Oturup zaman geçiren biri değilim, sürekli hareket halindeyim. Ancak zihnimi bu şekilde dinlendiriyorum.* Ne dinler, neler okursunuz?Müzik kulağım çok iyidir. Hatta lisedeyken konservatuvar mı okusam gibi bir yol ayrımına da gelmiştim. Piyano çalıyorum.Başucumda mutlaka işimle ve ebeveyn krizleriyle ilgili bir kitap olur. Son dönemlerde, sürdürülebilir tarım hayvancılık okuyorum.* Dostlarınızı neye göre seçiyorsunuz?Bir şekilde hayatımız kesişmiş yürümeye başlamışız. Karşılıklı dürüstlük ortak noktamız olmuş.* Bir idolünüz var mı?Çok fazla biyografi okuyorum. Hamdi Ulukaya, Nevzat Aydın, Gamze Cizreli gibi insanların hayatı beni motive ediyor.* Nasıl bir Türkiye haliniz var?Gençlerimizin kendi memleketine umutla baktığı, kadın, erkek barış içinde kardeşçe, özgürce yaşayabildiğimiz bir Türkiye. Teknolojiyi, bilimi, hayvancılıkta, tarımda kendine yeten, meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum. ŞEHRİBAN KIRAÇ