News - Haberler
DemirÖzlü'nün 1984'te Behçet Aysan'a yazdığımektup: "Türk edebiyatının en büyük sorunu dünya akımlarıyla karşılaşmak ve hesaplaşmak"
Demir Özlü'nün 1984'te Behçet Aysan'a yazdığı mektup: "Türk edebiyatının en büyük sorunu dünya akımlarıyla karşılaşmak ve hesaplaşmak" Madımak Katliamı’nda öldürülen şair Behçet Aysan’ın kızı yazar Eren Aysan, geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden yazar Demir Özlü’nün babasına yazdığı mektubu paylaştı. "Güzel mektubuzu ve şiir kitabınız 'Sesler ve Küller'i aldım. Doğrusu genç şairlerin çok uzakta olan beni unutmaması, sizin gibi başkalarının da hatırlaması bana büyük bir mutluluk sunmaktadır."13 Şubat Cumartesi günü hayatını kaybeden ve yasaklı olduğu ülkesine uzunca bir süre dönemeyen yazar Demir Özlü, 1993 Madımak Katliamı'nda öldürülen şair Behçet Aysan'a yazdığı mektuba bu cümlelerle başlıyor.22 Aralık 1984 tarihinde kaleme aldığı mektubunda Özlü, Aysan'a aynı yıl Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü kazandıran 'Sesler ve Küller'* kitabı üzerine değerlendirmelerde bulunuyor.Aysan'a "Kardeşim" diye seslendiği mektubunda Özlü, Sesler ve Küller'deki şiirleri severek okuduğunu ve şiirleri başarılı bulduğunu söylüyor.Özlü, "Artistik, duygulu ve kapalı" gibi benzetmeler yaptığı Aysan'ın şiirleri için, "Fazlaca expressionist / anlatımcı olmadığı için de üzerinde çokça şeyler söyleyemiyorum, yazamıyorum. Ama ilk elde, şiirinizin bütün folklorik ögelerden arınmasını temenni ederim -benim fikrim sorulursa" ifadelerini kullanıyor.Stockholm'den İstanbul'a uzanan dostlukTürk edebiyatına büyük katkıları olan Özlü ve Aysan bugün hayatta değil.1979'da Stockholm'e yerleşen ve 12 Eylül Darbesi sonrasında da vatandaşlıktan çıkarılan Özlü ülkesine ancak 1989'da dönebildi.12 Mart'tan sonra tutuklanan Aysan da öğrenim gördüğü tıp fakültesine ara vermek zorunda kaldı, cezaevinde yattı. Aysan, 2 Temmuz 1993'te Pir Sultan Abdal şenlikleri kapsamında gittiği Sivas'ta Madımak Oteli'nde 32 aydın ve sanatçı ile birlikte yakılarak öldürüldü.Dramaturg, şair ve yazar Eren Aysan, ölümü sonrasında Özlü'nün, babası Behçet Aysan'a yazdığı bir mektubu BBC Türkçe ile paylaştı.Özlü ile yalnızca bir kere Stockholm'de görüştüğünü belirten Eren Aysan, bu buluşmasında Özlü'nün İstanbul'dan, ölen dostlarından, babasından ve 1995 yılında PKK'nın bombalı saldırısında hayatını kaybeden şair ve yazar Onat Kutlar'dan söz açtığını anlatıyor:"Görüşmemizde babamla Stockholm'deki buluşmasından da söz etmişti. 80'li yılların ortalarında babam ve doktor arkadaşları NÜSHED'i (Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği) kurmuş ve bu nedenle yargılanmışlardı. Bu hukuk garabetinden kısa bir süre sonra da derneğin uluslararası kongresi için Stockholm'e gitmişlerdi. Demir Bey siyasi yasaklıydı o dönem."'Bir belge, bir duygu tohumu, bir iz'90'lı yılların başında Özlü'nün yasağının kalkmasıyla birlikte ikilinin İstanbul'da da bir araya geldiğini belirten Eren Aysan, babası ile Özlü'nün dostlukları boyunca aralıklarla da yazıştıklarından bahsediyor.Eren Aysan'da bulunan Özlü imzalı mektupların ilki 9 Aralık 1983 tarihli; sonuncusu ise 11 Şubat 1991.İlk mektubunda Aysan'a "Pek sayın ve sevgili kardeşim Behçet Aysan" diye hitap eden Özlü'nün bu hitabı daha sonra "Sevgili Behçet"e evriliyor.Özlü'nün ölümüyle "içini tuhaf bir duygunun sardığını" belirten Eren Aysan, bahsi geçen mektubu yayımlamak istemesinin sebebini şu sözlerle açıklıyor:"Sanki ardında bir belge, bir duygu tohumu, bir iz bırakmıştı bu mektuplarla. Bir zaman düşündükten sonra en azından şimdilik bir mektubun yayımlanması gerektiğine inandım."'Bir kentin şairi olun'Mektupta Özlü, Aysan'a şu sözleri yöneltiyor:"Öğüt değil, temenni, dilek: bir kentin şairi olun: Ankara'nın ya da İstanbul'un. O kentin bütün mistiğini yansıtmaya çalışın. 'Beyaz Geceler'in en olumladığım anlayış olduğunu buraya kaydetmek isterim."'Türk yazını kendi üstüne kapalı bir yazındır'Bu kişisel değerlendirmelerin ardından ise Özlü, mektubunda Türk edebiyatına evrensel çapta karşılaştırmalar yapıp birtakım eleştiriler getiriyor:"İstanbul ve Ankara'daki yazınsal iktidar ne yazık ki bir şey ifade etmemektedir. Oradan görüldüğü gibi değildir. Türk yazını -ne yazık ki- fazlasıyla kendi üzerine kapalı bir yazındır. 'Anadolu Beylikleri'"Kendisinin yazınsal iktidarda yer almak istemediğini, kendi isteğinin dışında yer alması durumunda ise iktidar alanının çok demokratik, kozmopolit ve biraz kargaşacı olacağını belirten Özlü mektuba şöyle devam ediyor:"Ben genç kuşağın şiiriyle ilgilendim. Yeni, taze, dinamik bir şiirin geldiğini de, genel sözcüklerle bir iki defa yazdım. Fakat sizleri o denli büyük güçlükler bekliyor ki..."Bu güçlüklere değinen Özlü, o günlerde dünyada 70 yaş çevresinde büyük bir şairler kuşağının yer aldığını, Polonyalı, Macar, Çek, Meksikalı ya da başka uluslardan bu şairlerin gençliklerinde sürrealizme ilgi duyduklarının altını çiziyor.Daha genç şairleri daha az tanıdığını ama tanıdığı kadarıyla da bu şairlerin dünya görüşü olarak Heiddeger felsefesiyle, Nietsche felsefesiyle, düşünsel ya da estetik sistemlerle, Adorno ve futürizm ile hesaplaştığını söyleyen Özlü şu satırları yazıyor:"Türkiye'deki genç şair nelerle hesaplaşıyor: içinde yaşadığı ortamla, toplumla, buna eklenen bazı şeyler var sonra: duygular -duygusal derinlik-, deyiş ustalığı, şiir geleneğinin verdiği deyiş öğeleri."'Orada sosyolojik romanla, mevcut şiirin sürmesini istiyorlar'Bu hesaplaşmanın şiir ortamı ve genç şairler kuşağı için yeterli olmadığı görüşünü savunan Özlü, "Onların ters ya da doğru hesaplaşacağı düşünsel ya da estetik sistemler gereklidir. Nâzım, fütürizmde önemli ölçüde, Yahya Kemal de Moreas'ın getirdiği estetikle, boğuşmuş ve yoğrulmuştur" diye yazıyor.Getty ImagesGarip akımı için ise "Daha sonra Türkiye'den sınırdışı edilen büyük entelektüel Erol Güney, Fransız şiirinin -sürrealizm sonrası- bütün verilerini, onların faydalanmasına sunmuştur" diyen Özlü şu ifadelerle mektubuna devam ediyor:"Biz 1950'lerde, bir iki kişi, sürrealizmin ve egzistansiyalizmin hesaplaşmasına girişmek istedik. Beğenmediler. Rahatları kaçtı. Edebiyat ortamını yeniden dışarıya kapattılar. Orada sosyolojik romanla ve mevcut geleneğin sürmesi olan bir şiirle yetinmek istiyorlar. Bütün bunlara kapalı kafaların, 1844 El Yazıları'nı vs. anlayabileceğini sanmam ben."Sonuç olaraksa bu satırlardan hareketle Özlü, Türk edebiyatının en büyük sorunun, "dünya akımlarıyla karşılaşmak ve hesaplaşmak" olduğunu söylüyor.'Ne acı ki, o şair bir ortaçağ yangınında öldürüldü'Mektubun BBC Türkçe aracılığıyla yayımlanmasına izin veren Özlü ailesine teşekkür eden Eren Aysan, mektuplarda Özlü'nün Aysan'a karşı takındığı tavra ilişkin ise şunları söylüyor:"Bir yazarın, kendinden yaşça hayli küçük ama olgunlaşma sürecine girmiş bir şaire, yönlendirici yaklaşımının ne büyük kıymette olduğunun ayrımına bir kere daha vardım. Ne acı ki o şair daha sonra bir ortaçağ yangınında öldürüldü."* Behçet Aysan, 1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü'nü "Ateşi Çalmak İçin" isimli dosyasıyla kazandı ve bu dosya daha sonra "Sesler ve Küller" adıyla kitaplaştı. Kitap ayrıca 1986 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'ne ve 1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü'ne de layık görüldü. BBC TürkçeRusya’daüçüncükoronavirüs aşısı“Kovivak”tescillendi
Rusya’da üçüncü koronavirüs aşısı “Kovivak” tescillendi Rusya Başbakanı Mihail Mişustin, Çumakov Merkezi tarafından koronavirüse karşı geliştirilen Rusya’daki üçüncü aşı olan Kovivak’ın tescil edildiğini açıkladı. Aşı dolaşımıyla ilgili toplantıya katılan Mişustin, Çumakov Merkezi tarafından geliştirilen, Rusya’daki üçüncü aşı olan Kovivak’ın tescil edildiğini duyurdu. Mişustin, yeni aşıyla toplu aşılamaya baharda geçileceğini ifade etti. Bakanlığın aşıyı tescil etme kararı aldığını kaydeden Muraşko’ya göre, Çumakov Merkezi’nin aşısı klasik teknoloji ile inaktif virüs kullanılarak üretildi.“Mart ortasında ilk 127 bin doz sivil dolaşıma sunulacak” diyen Mişustin, Rusya’nın koronavirüse karşı üç aşının geliştirildiği tek ülke olduğunu kaydetti. Mişustin’e göre, ülkede şu anda 4 bin aşı noktası bulunuyor, en az 10 milyon doz Sputnik V aşısı ve 80 bin doz EpiVakKorona aşısı üretildi.KAR PEŞİNDE KOŞMAYINSputnik’in haberine göre, Mişustin, yetkililerin aşıların kalitesine yönelik kontroller gerçekleştirdiğini, fiyatların makul hale getirileceğini belirterek, geliştiricileri aşılar üzerinden yüklü kâr peşinde koşmamaları konusunda uyardı.Ülkede devam eden kitlesel aşılamanın çok başarılı şekilde sürdüğünü belirten Mişustin, bölge yetkililerinden aşıların yerine vaktinde ulaşmasını ve aşılama sürecini sahada takip etmelerini istedi. cumhuriyet.com.trNorveçpsikozlu hastalarıilaçsız nasıl tedavi ediyor?
Norveç psikozlu hastaları ilaçsız nasıl tedavi ediyor? Psikozlu hastalara özellikle ağır vakalarda zorla ilaç tedavisi uygulanıyor, ama bu ilaçların yan etkileri bazı hastalarda yaşam kalitesini çok etkiliyor. Norveç'de ulusal sağlık sistemi kapsamına başlatılan ilaçsız psikoz tedavisi bu bakımdan bütün dünyada ilgiyle takip edilen bir deney sunuyor. BBCSanat terapisi Malin'in tedavisine yardımcı oldu.Psikozlu hastaların çoğu sanrılar ve halüsinasyonlar görmemek için çok kuvvetli ilaçlar kullanıyor ama bunların çok şiddetli yan etkileri de olabiliyor. Fakat Norveç şimdi ulusal sağlık sistemi bünyesinde bu tür hastalara radikal bir ilaçsız alternatif tedavi imkanı sunuyor.MalinMalin, yaşamını belirleyen psikiyatrik sorunları ortaya çıktığında 21 yaşındaydı.Aslında ergenlikten beri ağır depresyon yaşıyor ve bir türlü kendisini oradan çıkaramıyordu.Sonra kafasının içinde ona şişman ve beş para etmez biri olduğunu, kendisini öldürmesi gerektiğini söyleyen bir erkek sesi duymaya başladı.BBC"Çok öfkeliydi. Üzerimde çok etkili olduğu için beni bir şekilde, dış dünyadan izole etmişti. Bir süre sonra hayaller de görmeye başladım. Mesela duvarlardan ahtapot kolları çıkıyordu" diyor.Malin, doğup büyüdüğü Norveç'in kuzeyindeki fiyordlara yakın küçük kasabadan ayrılarak üniversite için başka bir şehre gitti.Fakat tam bir çöküntü geçirip yataktan çıkamaz hale gelmesi çok sürmedi.Ailesi onu almaya geldi ve kısa süre sonra bir yıl kalacağı pskiyatri kliniğine yatırıldı.Hayatı boyunca defalarca uzun sürelerle böyle psikiyatri kliniklerine yatacaktı ve o dönemde psikozlu hastalara uygulanan tek tedavi yöntemi kuvvetli anti-psikotik ilaçlardı."O kadar çok ilaç alıyordum ki kafam tamamen bulanmıştı. Tek yaptığım öylece tepkisiz bir şekile oturup hayatımın akıp gittiğini seyretmekti. Duygularımla düşüncelerimle bağlantım kopmuştu.""Sürekli aynı şeyi yaşıyordum. Yardım istiyordum ve bana ilaç veriyorlardı. Hiçbir şey iyiye gitmiyordu. Bu insanı yıkan bir durum. İyileşmek istiyorsunuz ve insanlar size hayatınızın böyle geçeceğini, bunu kabullenmeniz gerektiğini söylüyorlar. Ben bu hayatı kabullenemiyordum."Malin'in psikiyatrik ilaçlarla ilgili tecrübesi çok sıra dışı değil. Birçok psikozlu hasta bu ilaçların normal bir hayat yaşamalarını sağladığını düşünse de hastaların yaklaşık yüzde 20'si ilaçlara olumlu yanıt vermiyor.Bu ilaçların aşırı yorgunluk, şişmanlık, yüksek kolesterol ve diyabete yol açan etkileri kimi hastaların hayatını derinden etkiliyor.Norveç'te bu ilaçların yan etkilerinin yarattığı kaygılara bir de "zorla tedavi uygulaması" ekleniyordu.Birleşmiş Milletler'in İşkenceyle Mücadele Komisyonu, bu konuda Norveç'i özel olarak öne çıkararak akıl sağlığı kurumlarında hastaların zorla tecriti uygulamasının değişmesi gerektiğini bildirmişti.MetteMette Ellingsdalen de tıpkı Malin gibi, bipolar rahatsızlığı nedeniyle şiddetli depresyonlar geçirdiği 13 yıllık bir süre boyunca anti psikotik ilaçlar kullanmış.BBCMette EllingsdalenBaşka bazı hastalar gibi zorla zaptedilip ilaç verilmediyse de ilaç almaya zorlandığını, ilaç almayı reddetseydi hastaneye kabul edilmeyeceğini anlatıyor."İlaçlar bazı belirtileri bastırıyordu ama aynı zamanda gücünüzü, kendi sorunlarınızla baş etme becerinizi de bastırıyordu. Bir şekilde kendi hikayemin kontrolünü kaybettim" diyor.Beş yıl boyunca ilaçla idare etmeye çalışıp başaramadıktan sonra 2005 yılında Norveç'in akıl sağlığı sistemini değiştirmek için kampanya yürüten gruba katılıyor ve şu anda hastaların oluşturduğu "Başaracağız" (We Shall Overcome) grubunun başkanı."Zor kullanımını azaltmanın en kolay yolu, insanlara seçenek sunmak, onlara kabul edebilecekleri bir tedavi sunmak" diyor.Mette gibilerin yıllar süren kampanyaları, sonunda netice verdi ve 2016 yılında Sağlık Bakanı Bent Hoie, yerel sağlık müdürlüklerine ilaçsız tedavi koğuşları oluşturulması için talimat verdi.Bazı başka ülkelerde de psikozlu hastalara ilaçsız tedavi uygulanabiliyor ama Norveç, bunu ulusal zihin sağlığı sistemine bir seçenek olarak dahil eden ilk ülke oldu.BBCDoktor Magnus HaldDoktor HaldDoktor Magnus Hald o sırada, Tromso'deki Kuzey Norveç Üniversite Hastanesi'nin akıl sağlığı ve madde kullanımı tedavisi bölümü başkanıydı.İlaç tedavisi uygulanan birçok bölümde çalışmıştı ve alternatif bir tedavi üzerinde çalışmayı çok istiyordu. Bu fırsat çıkınca hastanenin ilaçsız tedavi bölümünün sorumluluğunu üstlendi."Bana göre en önemli olan insanların farklı tedavi ihtimallerini denemesine izin verilmesiydi" diyor."Hastaya ilacın nasıl bir etki yaptığını ve onunla ilgili bütün bildiklerinizi anlatmanız lazım. Ve İlaç sanayiiyle birlikte hareket edenlerin hastalara ilaçların etkisi ve riskleri hakkında tamamen doğru bilgiler vermediği anlaşılıyor. Mesela ciddi mental sorunları olan insanların beyinlerinde bir tür kimyasal dengesizlik olduğu yolunda bir efsane var ama aslında bunu destekleyen hiçbir araştırma yok."Tromso'deki ilaçsız tedavi birimindeki hastaların çoğunun önce, kullandıkları ilaçları azalta azalta bırakmaları gerekiyor - ki bu da hem zaman hem de dikkat isteyen bir süreç.Doktor Hald, çoğu hastada işe yaradığını söylediği yöntem için, "Bazı hastalar muhtemelen bir daha hiçbir tür ilaç almayacak, bazıları bir zaman sonra yeniden ilaca dönebilir, bazı hastalar ise daha düşük dozlu ilaçlarla devam edebilirler" diyor.Şimdi 34 yaşına gelmiş olan Malin de Doktor Hald'ın hastalarından.Tromso'deki klinikte bazen haftalarca kalıyor sonra arada birkaç ay eve, köpeği Jarek'in yanına dönüyor. Bu kolay değil. Yalnız yaşıyor ve çevresinde ona zihin sağlığı bakımından destek zayıf. O nedenle yavaş iyileştiğini, kafasının içindeki sesin tamamen yok olmadığını anlatıyor.BBCMalin'in köpeği JarekMalin şimdi sadece yatışmak için geceleri yatmadan önce ilaç alıyor. Kliniğe yattığı sürelerde ise yoğun bir ilaçsız tedavi görüyor. İyileşmesinde en büyük rol ise sanatsal faaliyetlerin."Belirtileri baskılamak yerine duygularımla yeniden bağ kurmaya çalışıyorum. Bu sesin ne istediği ve onu durdurmak için ne yapmam gerektiği üzerinde çalışıyoruz" diyor.İlk kez çalışmayı düşünmeye başlamış."İlk defa kendimi bulmaya başladığını hissediyorum. Kendime güvenimi inşa etmeye başlıyorum ve ilk kez gelecek hakkında bir umut beslemeye cesaret edebiliyorum. Müthiş bir şey bu!"Jan Fredrik FrantzenMagnus Hald'ın hastanesindeki ilaçsız tedavi bölümünün kapıları kilitli değilClaudiaMalin gibilerin hikayelerinin duyulması ve dinlenmesi gerekiyor. Ama Norveç'te ilaçsız tedavi hala tartışmalı bir konu.Birçok hasta için anti psikotik ilaçlar hayati önem taşıyor.Örneğin şu anda 20'li yaşlarında olan Claudia (gerçek adı değil) ergenlik çağında intihar eğilimi gösteren ve sanrılar gören bir hasta.Hastalığının bir parçası olarak kendisine verilen anti psikotik ilaçların zehirli olduğuna inanıyor.Bu yüzden ilaçları ona, zaptedilip zorla verilmiş ve zaman içinde etkilerini göstererek onu iyileştirmişler."Fakat stresli bir dönemden sonra yeniden ciddi şekilde hastalığım nüksetti ve yeniden başlamam gerekti. Şimdi hayatta kalabilmek için ilaçlara ihtiyacım olduğunu kabullenmiş durumdayım" diyor."Normal kelimesini sevmiyorum ama ilaçlarımı aldığım zaman gerçekten iyi hissediyorum. Derslere katkım olabileceğini, arkadaşlarla takılabileceğimi, bu tür şeyler hissediyorum. Ama ilaç almadığım zaman işleyişim giderek bozuluyor ve daha stresli, dağınık ve tuhaf hissediyorum" diye ekliyor.https://www.youtube.com/watch?v=pWoZzzfE-tc&feature=youtu.beTartışmalar sürüyorİlaçsız tedavi yönteminin araştırma ve kanıtlara değil ideolojik bir yaklaşıma dayandığını söyleyerek eleştirenler var.Oslo'da yaşayan ve çalışan psikiyatrist Doktor Jan Ivar Rossberg, ilaçsız tedaviyi 1960'lar ve 70'lerde hastaların her istediklerini yapabildikleri, LSD gibi maddeler almaya ve çocukluğuna dönmeye teşvik edildiği terapi topluluklarına benzetiyor. O yıllarda uygulanan bu yönteme anti psikiyatri deniyordu.Doktor Rossberg "Tarih bize bu yaklaşımın işe yaramadığını gösterdi, bu yüzden artık kullanmıyoruz. İlaçsız tedavi yaklaşımlarının etkili olduğunu gösteren kanıtlar elimizde yok" diyor.BBCMalin'in "Umutsuz" adını verdiği resmi.Psikozlu hastaların tedavisinde en başarılı sonuçların hastalığın en şiddetli olduğu ilk aşamasında ilaca başlanması ve iki yıllık bir tedaviden sonra dozun yavaş yavaş düşürülmesi yoluyla elde edildiğini gösteren verilere işaret ediyor.Fakat Doktor Magnus Hald bu konuda ikna olmuş değil. Tromso'deki ilaçsız tedaviyi göen hastaların uzun yıllar izleneceği bir çalışma başlatmaya hazırlanıyor.Şu ana kadar merkezde tedavi gören hastalar arasında hiç intihar vakası yaşanmamış ama henüz tedavinin başarısı konusunda kapsamlı bir araştırma yapılmış değil.İlaçsız tedavinin geleceğiBu da tartışmalı bir konu.Şu anda ileri derecede psikozlu hastalar ilaçsız tedavi birimlerine sevkedilemiyor.Hasta hakları grupları, insanların güvenli hissettikleri ortamlarda hastalığın bu evresini daha rahat geçirebileceğini savunarak bunun değişmesini istiyorlar.Fakat akut psikoz uzmanı Doktor Tor Larsen bundan endişe duyuyor.Tedavi olmamız psikoz hastalarının çoğunun hasta olduğunun ayırdında olmadığını dolayısıyla ilaçlı ya da ilaçsız tedaviyi genellikle reddettiklerini, oysa ilaçsız tedavinin gönüllü olması gerektiğini söylüyor."Halusinasyon ya da hayal gören hastanın neredeyse tanımı bu. Tanrıyla iletişim kurduğunuzu ya da Napolyon'un yeniden doğmuş ruhu olduğunuzu düşünüyorsanız hasta olduğunuza inanmıyorsunuz" diyor ve bu nedenle ağır psikozlu hastalarda, tedavinin gerekirse rıza olmadan yapılmasının önemli olduğunu söylüyor.Araştırmalar tedavi olmayan birçok psikoz hastasının sokakta yaşadığını, bu hastaların aşağı yukarı yüzde 30'unun yakınlarına ve başkalarına şiddet kullandığını ya da cinayet de dahil suçlar işlediğini gösteriyor.2019 yılında Norveç'in güneydoğusundaki küçük Haugesund kasabasında, 67 yaşındaki Bjorg Marie Skeisvoll Hereid'in, mezarlık ziyareti sırasında elinde balta olan bir psikozlu adam tarafından öldürülmesi bunun bir örneği.Psikozlu bir hasta olan katil, bunun için verilen ilaçları almadığı gibi yasa dışı uyuşturucu maddeler de kullanıyordu.Bu trajik olayın Norveç yasalarında 2017 yılında yapılan bir değişiklikten sonra gerçekleşmiş olması da tartışma yarattı.BBCMalin'in çizdiği başka bir resim.Değişikliğe göre tedavisi konusunda karar verme yetisine sahip hastalar artık iradeleri alıkonup ilaçlarını almaya zorlanamıyor.Ama ilaçsız tedavi için kampanya yürütenler bu tür tehlikeli vaka örneklerinin psikozlu hastaların toplumdan tecrit edilmesinin, tedavi yerine uyuşturulmasının meşrulaştırılması amacıyla kullanıldığını söylüyorlar.Dünyanın dört bir yanından psikiyatristler ve hastalar, hükümetin psikozlu hastaların yaşamını iyileştirmeye yönelik bir adım attığı Norveç'i yakından izliyor.Küresel düzeyde de zihinsel hastalık tedavilerinin geliştirilmesi ve zor unsurunun azaltılması yönünde bir eğilim var.Bu yolda ilaçsız psikoz tedavisi, gelip geçici yeni bir tedavi hevesi olarak da kalabilir, psikiyatri dalını daha ileriye taşıyacak sonuçlar da elde edebilir. BBC TürkçeKKTC'de yakalanan FETÖ'nün "mahrem imamı" itirafçıoldu
KKTC'de yakalanan FETÖ'nün "mahrem imamı" itirafçı oldu MİT, İçişleri Bakanlığı, KOM Daire Başkanlığı ve KKTC polisinin koordinasyonuyla KKTC'de yakalanan ve Hatay'da tutuklanan FETÖ'nün "mahrem imamı" Ahmet Yiğit (31) hakkında "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. KKTC'de, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine faaliyet gösteren terör ve organize suç örgütü mensuplarının tespiti ve yakalanmasına yönelik çalışmalar neticesinde 28 Ocak'ta düzenlenen operasyonla yakalanan ve 2 Şubat'ta tutuklanan Ahmet Yiğit hakkında Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma tamamlandı.Yiğit hakkında, "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame, Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.İddianamede, sanığın Elazığ, Ankara ve Sakarya'da polis memurlarından sorumlu olarak "Asaf" kod adıyla faaliyet gösterdiği ve ByLock kullandığının tespit edildiği belirtildi.Sanığın, örgüt elebaşının talimatı sonrasında Bank Asya'daki hesabına para yatırdığının belirlendiği aktarılan iddianamede, Yiğit'in 2008-2011'de sözde polis okulu "sınıf abiliği" yaptığı ve FETÖ'nün mahrem hizmetlerinde görev aldığı kaydedildi.ETKİN PİŞMANLIKTAN FAYDALANMAK İÇİN İTİRAFÇI OLDUİddianamede, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyen Yiğit'in itiraflarına yer verildi.Yiğit, 2007'de örgüte ait dershaneye gitmesiyle FETÖ bağlantısının başladığını, üniversite yıllarında da örgüte ait evlerde kaldığını anlatarak, şu itiraflarda bulundu:"Üniversite 1. sınıfta polis okullarında okuyan öğrencilerin 'sınıf abiliği' görevini verdiler. Polis okulu öğrencileriyle ankesörlü telefondan aramak suretiyle iletişim kurdum. 2012 yılında üniversiteden mezun olana kadar bu görevi devam ettirdim. Polis okuluyla ilişkisi sona eren polis memurlarını bana verilen operasyonel hat ile aradım. Üniversite döneminde Yusuf kod adını kullandım. 2012 yılında örgütün yönlendirme ve talimatıyla Ankara'ya gittim. Asaf kod adını aldım. Burada örgütün belirlediği polis memurlarından sorumlu oldum, sözde sohbet hocalığı yaptım. 2014 yılında örgütün talimatıyla ByLock yükledim. Aynı yıl örgütün ByLock programını kullanmadığı gerekçesiyle, talimat üzerine Eagle programını ve silme programı olan Cleaner isimli programı yükledim."Yiğit, 2016 yılı ekim ayında KKTC'ye gittiğini belirterek, "Amacım çalışmaktı, geçen sene hakkımda yakalama kararı olduğunu öğrendim." savunmasında bulundu.İddianamede, örgütle bağlantılı birçok kişinin ismini verdiği, teşhiste bulunduğu ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediği belirtilen Yiğit'in 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. AABartın’da kademeli normalleşme süreci kararlarıalındı
Bartın’da kademeli normalleşme süreci kararları alındı Bartın Valiliği Pandemi İl Koordinasyon Kurulu toplantısında 1 Mart’tan itibaren yüz yüze eğitime geçilmesine, 65 yaş ve üzeri için pazar yeri kısıtlamasının kaldırılmasına karar verildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın illerdeki kademeli normalleşme sürecine vaka durumuna göre, kentteki yetkililerin karar vereceğini açıklamasının ardından Bartın Valisi Sinan Güner başkanlığında Pandemi İl Koordinasyon Kurulu toplantısı yapıldı. /Archive/2021/2/20/113111705-c85d807b584fec8f84994da31d44d888.jpgToplantıda alınan kararlara göre 1 Mart tarihinden itibaren il genelindeki tüm okullarda yüz yüze eğitime geçilecek. 1., 2., 3., 4., 8. ve 12'nci sınıflarda eğitim-öğretim haftada 5 gün olarak gerçekleşecek. 5., 6., 7., 9., 10. ve 11'inci sınıflar ise ikişerli gruplara ayrılacak. İlk gruplarda eğitim-öğretim pazartesi- salı günleri, ikinci gruplarda ise eğitim-öğretim perşembe- cuma günleri gerçekleşecek. Çarşamba günleri ise okullarda dezenfeksiyon işlemleri yapılacak. Okullarda öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hizmet veren kantinler de masa sandalyeler kaldırılarak ve öğrenci yoğunluğunu önceleyecek şekilde kısa süreli ve temel ihtiyaçların teminine yönelik satış yapılması koşulu ile açılacak.Bartın Üniversitesi'nde bahar dönemi teorik eğitimler, Yüksek Öğretim Kurulu'nun kararları doğrultusunda tamamen çevrimiçi yapılacak. Uygulamalı eğitimler ise azami tedbirler sağlandıktan sonra mümkün olan en uygun şartlarda kademeli olarak yüz yüze yapılabilecek. Uygulamalı eğitimler için şehir dışından gelecek üniversite öğrencileri, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne ait yurtlarda ve ayrı ayrı odalarda misafir edilecek. 65 yaş ve üzeri tüm vatandaşların umumi pazar yerlerine girmelerindeki kısıtlama 1 Mart tarihinden itibaren kaldırılacak. (DHA)Ankara Eczacılar OdasıBaşkanıErcanlı: Zam gelecek diye ilaçkalmıyor
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Ankara Eczacılar Odası Başkanı Ercanlı: Zam gelecek diye ilaç kalmıyor Ankara Eczacılar Odası Başkanı Ercanlı, ilaca yüzde 20 zam uygulanacağını belirterek “Her yıl aynı sorun. Şubatta zam geldiği için bir sürü ilaç piyasada yok. Hasta ilaca erişemiyor” tepkisini gösterdi. Zamlı fiyatlar bugünden itibaren geçerli olacak. Ankara Eczacılar Odası Başkanı Taner Ercanlı, ilaçlarda yüzde 20’lik zammın uygulamaya geçeceğini belirterek zamların her yıl şubatta yapılmasını eleştirdi. Ercanlı, “Her yıl aynı sorunu yaşıyoruz. İlaca zam gelecek diye bir sürü ilaç piyasada bulunamıyor. Hasta da ilaca ulaşamıyor. Bundan kaynaklı bir sürü sağlık problemi oluyor” dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar” Resmi Gazete’de yayımlandı. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, zamlı fiyatların bugünden itibaren uygulanacağını açıkladı. Ercanlı, “Yüzde 20’lik bir zam uygulamaya geçecek” bilgisini paylaştı. Zamların yıl içine bölünerek yapılması gerektiğini söyleyen Ercanlı, “Bu zam dönemlerinde ithal ilaç sıkıntısı yaşıyoruz. Firmalar zam var diye ilaç ithal etmiyor. Bu ilaca ulaşımda eksiklik yaratıyor. İlaca gelen her zam özellikle emekli ve çalışanların katkı paylarını artırıyor” ifadelerini kullandı.Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Sekreter Yardımcısı Ali Erdem ise “İlaç fiyatları yılda bir belirlenir. Her yıl Avro kuruna bakılır. Buna göre firmalarla Maliye Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri görüşür. Bunun sonucunda bir orta yer bulunur. Önceki sene yüzde 12 zam gelmişti. Şimdi bütün ilaçlara yüzde 20 zam yapılacak” bilgisini paylaştı.‘ENJEKTÖR SORUNU YAŞIYORUZ’Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Dr. Özlem Sezen, aşı enjektörlerinde bir sorun yaşadıklarını belirterek “Enjektörü çekerken aşı dolmuyor, ya ucu kapalı ya piston sert oluyor. Sorunu bakanlığımıza ilettik. İlgileneceklerini belirttiler” dedi. Aile sağlığı merkezlerinde kalabalıklarla birlikte yaşanan şiddet olaylarıyla ilgili de konuşan Sezen, “Mesela hafta sonu kar çok yağdığında, ‘Kar çok yağdı, işe gitmeyeyim’ talebiyle gelen olabiliyor. Genelde tartışmalar ve şiddet olaylarının nedeni bu karşılanamaz talepler oluyor” ifadelerini kullandı. Sarp SağkalGenelkurmay Başkanı’nın yetkileri daraltıldı, MSB kadrolarıbelirleyecek
Genelkurmay Başkanı’nın yetkileri daraltıldı, MSB kadroları belirleyecek Muhalefet, Genelkurmay başkanının subay ve astsubay atama yetkisinin Milli Savunma Bakanlığı’na devredilmesine tepki göstererek “TSK, siyasi kuruma dönüştürülüyor” uyarısını yaptı. CHP’li Erkan Aydın, “Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki ya da Sağlık Bakanlığı’ndaki gibi, subaylar gidip torpil arayacaklar” dedi. AKP’nin, “Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması nedeniyle uyum sağlanması” gerekçesiyle getirdiği Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, TBMM Genel Kurulu’nda önceki gün kabul edildi. Teklifin kabul edilmesiyle Genelkurmay Başkanı’nın yetkilerinin önemli bir bölümü Milli Savunma Bakanı’na devredildi.Daha önce Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirlenen tüm kuvvet komutanlıklarındaki subay ve astsubay kadroları artık Milli Savunma Bakanlığı tarafından belirlenecek. Garnizon komutanlığı görevinin hangi kıta komutanı tarafından yapılacağı, orduevleri, özel eğitim merkezleri ve rehabilitasyon merkezlerinin kurulması kararı da Genelkurmay Başkanı’ndan alınarak Milli Savunma Bakanı’na verildi. TSK’nin yabancı ülkelere gönderilmesi, seferberlik ilanı gibi konularda artık Genelkurmay Başkanı’nın değil Milli Savunma Bakanı’nın görüşü alınacak.YAŞ HADDİ 55 OLDUUzman erbaşların emeklilik yaş haddi 55’e yükseltildi, ayrıca lüzum görülmesi ve sağlık durumlarının elverişli olması halinde uzman erbaşların, 60 yaşına orduya alınabilmesine olanak tanındı. Kabul edilen yasa teklifiyle uzman erbaşların birden fazla dernek kurmasına da engel getirildi. Uzman erbaşların çeşitli isimlerle kurduğu dernekler kapatılarak subay ve astsubaylarda olduğu gibi “Türkiye Emekli Uzman Erbaşlar Derneği” adıyla kurulacak tek dernek çatısında birleştirilecek. Ayrıca askerliğini yapmadan milletvekili seçilenlerin askerlik görevleri dönem sonuna ertelenecek.SUBAYLAR TORPİL ARAYACAKTBMM Genel Kurulu’nda teklif üzerindeki görüşmelerde konuşan CHP’li Çetin Arık, “Bu teklifte, yandaş medyanın tetikçi gazetecileri FETÖ kumpasını alkışlarken hapishaneden üniformalarıyla böyle çıkan ‘Sizlerin ve Atatürk’ün emaneti olan bu üniforma tertemiz ve lekesizdir. Bunu herkes görsün diye üniformamızla çıkıyoruz’ diyen Atatürk’ün askerlerinden özür dileme yok, iadei itibar yok. Yine, bu teklifte, AKP ve FETÖ ortaklığıyla bozulan ordu bütünlüğünün sağlanması, bypass edilen emir komuta zincirinin yeniden kurulması da yok” dedi. CHP’li Erkan Aydın da kadro belirleme yetkisinin Milli Savunma Bakanlığı’na verilmesinin, TSK’yi siyasileştireceği uyarısında bulunarak “TSK’yi de siyasi bir kurum haline getiriyorsunuz. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki ya da Sağlık Bakanlığı’ndaki gibi subaylar gidip torpil arayacaklar” diye konuştu. CHP’li Murat Emir ise yasayla askerlik hizmetini yedek subay olarak yapan doktorların sınır dışındaki harekâtlarda altı aya kadar görevlendirilebilmesinin önünün açıldığına dikkat çekerek “TSK’nin acilen hekime ihtiyacı var, askeri hekimlerin bu görevi yürütmesi gerekiyor ama GATA olmadığı için askeri hekimler yetişmediği için de sivilden hekim alıyorsunuz. GATA’nın kapatılması bu orduya yapılabilecek en büyük ihanettir” dedi. Hüseyin HayatseverWashington’da F-35’e dönüşlobisi
Washington’da F-35’e dönüş lobisi Türkiye, S-400’ler nedeniyle çıkarıldığı F-35 programına dönmek için lobi faaliyetine başladı. Hukuk şirketi Arnold and Porter, 750 bin dolar karşılığında “Türkiye’nin 1 milyar dolardan fazla ödeme yaptığı F-35 programında kalmasını sağlamak” için girişimde bulunacak. Öncelikli hedef, parça üreten Türk şirketlerin programda kalması. Ankara-Washington hattında S-400 füzeleri üzerindeki tartışmalar sürerken Türkiye, S-400’ler nedeniyle çıkarıldığı F-35 programına geri dönmek için lobi faaliyeti yürütmeye başladı. Washington’daki önde gelen hukuk şirketlerinden biri olan Arnold and Porter, 750 bin dolar karşılığında 1 Şubat’tan başlayarak 6 ay boyunca “Türkiye’nin F-35 programında kalmasını sağlamak” için F-35 programının ticari ortakları nezdinde lobi yapacak.Arnold and Porter şirketi, ABD’de yabancı ülkeler adına lobi faaliyeti yapan şirketlerin yapması zorunlu olan yasal bildirim gereği ABD Adalet Bakanlığı’na 16 Şubat’ta Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) iştiraki Savunma Sanayi Teknolojileri AŞ (SSTEK) ile yapılan danışmanlık anlaşmasına ilişkin bildirimde bulundu. Türkiye’nin F-35 programına geri dönmesi, ABD’nin savunma bütçe yasasına konulan bir maddeyle S-400’lerden vazgeçmesi şartına bağlanmıştı. Buna karşın Arnold and Porter şirketiyle yapılan anlaşma, sadece şirketler nezdinde yapılacak lobiyi kapsadı.Türkiye adına ABD’de yapılacak 6 aylık lobi faaliyetinin, kısa vadede Ankara’nın F-35 programına dönüşünü sağlaması beklenmiyor. Türkiye’nin diğer F-35 ortaklarıyla imzaladığı ve TBMM’de de onaylanan mutabakat muhtırasında, “ortaya çıkan anlaşmazlıkların yalnızca katılımcılar arasında görüş alışverişi yoluyla” çözülebileceği hükmü yer alıyor.‘DESTEK ARAYIŞI’Konuyu Cumhuriyet’e değerlendiren savunma politikaları uzmanı Arda Mevlütoğlu, “Programda bir şekilde kalmanın devam etmesi ve bu kapsamda Türk şirketlerin program kapsamında iş almaya devam etmesinin yolunun aranması için bir destek istenmiş olabilir. Bunun da birkaç sebebi var. F-35’e parça üreten şirketler bu programdan ciddi bir gelir kazanıyordu. Projeden çıkarılınca ciddi gelir kaybına uğrayacaklar. Bunun önüne geçilmesi amaçlardan biri olabilir” dedi.Daha önce F-35 için parça üreten Türk şirketlerin, F-35 programından çıkarılmasıyla farklı yerlerden iş almasının da zorlaştığına dikkat çeken Mevlütoğlu, “Programdan çıkarılarak F-35’e üretim yapmayan bu şirketlerin ihracat pazarında işleri kolay değil. Fakat F-35’e üretim yapıyor olmak, o şirketlerin başka projelerde iş alması için büyük bir avantajdı. Muhtemelen CAATSA’nın olası hasarını hafifletmek için bir ön alıcı adım olabilir” dedi. Mevlütoğlu, F-35’in ana üreticilerinden Lockheed Martin gibi büyük şirketlerin ABD yönetimi nezdinde baskı güçlerinin de olduğunu vurgulayarak “Bunların desteğini almak için böyle bir imkândan faydalanılmak istenmiş olabilir” dedi. Hüseyin HayatseverŞahinbey’de, okul alanıticaret ve konut alanına dönüştürülmek isteniyor
Şahinbey’de, okul alanı ticaret ve konut alanına dönüştürülmek isteniyor Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde, AKP’ye yakın iş insanı Kalyoncu’nun başkanı olduğu vakfa ait kolej arazisi, ticaret ve konut alanına çevrildi. Mahkeme kararı iptal etti ancak belediye Danıştay’a gitti. Şencan, “Arazi şu an çok değerli, Kalyoncu buraya ticaret alanı ve konut yapacak” dedi. Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde AKP’ye yakınlığıyla bilinen Kalyon Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu’nun başkan olduğu Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfı’na ait Erdem Koleji’nin bulunduğu arazi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından ticaret ve konut alanına çevrildi. Gaziantep Şahinbey Belediyesi’nin CHP’li meclis üyesi Hasan Şencan karara karşı açtığı davayı kazandı. Belediye davayı Danıştay’a götürdü. Şencan, “Bu arazi şu an çok değerli, Kalyoncu okulu daha ucuz bir araziye taşıyıp buraya ticaret ve konut yapacak. Arazi devasa değerlenmiş olacak. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kalyoncu için bu arazinin peşini bırakmıyor” dedi.Gaziantep Şahinbey’de Yeşilvadi Bulvarı’nda yer alan özel Erdem Koleji’nin bulunduğu arazi büyükşehir belediyesi tarafından 2016 yılında konut ve ticaret alanına dönüştürüldü. CHP’li meclis üyesi Hasan Şencan bölgede yoğun nüfus ve trafik oluşacağı gibi gerekçelerle kararın iptali istemiyle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne karşı dava açtı ve davayı kazandı. Araziyle ilgili tekrar benzer değişiklik yapıldı. Şencan tekrar dava açtı ve dava imar değişikliği kararının iptaliyle sonuçlandı. Belediye karara itiraz etti. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi belediyenin itirazını reddetti. Belediye Danıştay’a giderek istinafın kabul edilmesini ve davanın reddedilmesini istedi. Davaya Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörlüğü de müdahil oldu.‘TADİLAT YANLIŞ’Cumhuriyet’e konuşan Hasan Şencan arazide yapılan değişikliğin bölgedeki yoğunluğu artıracağına dikkat çekerek “Hem trafik açısından hem de nüfus açısından sıkıntı olacak. Bu arazinin statüsünün değişmesi sosyal tesis ihtiyaçlarını da ortaya çıkaracak ve mevcut planlamanın dışına çıkmış olacak. İnsanlar zarar görecek” dedi. Şencan, “‘Değeri şu an 1’se 10’a çıkacak. Böyle ciddi bir kâr güdülüyor. Yoğunluk artışı hesaplanmıyor. Mahkeme buna karar verirken de bu yoğunluk artışını çözemedikleri için ve yerine aynı imar ölçülerinde aynı bölgede yeni bir okul yaptıramadığı için iptal kararı verdi. Büyükşehir belediyesi aynı bölgeye yeni bir okul yaptıramıyor çünkü yer yok. Buradaki sosyal tesis alanlarının da cami, okul, park alanları gibi yeniden değerlendirmesi lazım. Onu da değerlendiremedikleri için mahkeme sürekli bizi haklı buluyor. İmar tadilatının yanlış olduğunu kendileri de biliyor ama nedense buranın peşini bırakmıyorlar” diye konuştu. Hazal Ocak2020 sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısı34 milyon kişiyi aştı
2020 sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısı 34 milyon kişiyi aştı Salgının da etkisiyle bireysel kredi kullanan kişi sayısı son 1 yılda 2 milyon 107 bin kişi artarken toplam borç da 618.5 milyar liradan 866.6 milyar liraya çıktı. Türkiye’de yaşanan ekonomik krize geçen nisan ayında eklenen küresel Covid-19 salgını ve bunun getirdiği kısıtlamalar, özellikle toplumun geniş kesimlerini her anlamda olumsuz etkiledi. Bu dönemde artan işsizlik, düşen ücret gibi nedenler de bireyleri günübirlik ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla krediye yönlendirdi. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin dün açıkladığı veriler de bunu bir kez daha ortaya koydu:- 2020 yılı sonu itibarıyla bireysel kredi borcu olanların sayısı 2019 sonuna kıyasla 2 milyon 107 bin kişi artarak 34 milyon 4 bin kişiye yükseldi. Bu kişilerin kredi borcu da 618.5 milyar liradan 866.6 milyar liraya ulaştı. - Bu kapsamda bireysel konut kredisi borcu olanların sayısı 112 bin kişi artarak 2 milyon 601 bin kişiye çıkarken borç miktarı da 206.4 milyar liradan 287.1 milyar liraya yükseldi. - Bireysel ihtiyaç kredisi borcu olanların sayısı da 2 milyon 370 bin kişi artarak 27 milyon 885 bine, borç tutarı 266.4 milyar liradan 395.2 milyar liraya ulaştı.ANKARA İLK SIRADA- Bireysel taşıt kredisi borcu olanların sayısı ise 22 bin kişi azalarak 430 bine inerken bu kişilerin borç tutarı 26.5 milyar liradan 40.5 milyar liraya çıktı.Öte yandan 2019 sonundan 2020 sonuna toplam bireysel kredi borcu ortalaması 19 bin 390 liradan 25 bin 484 liraya yükseldi. Ortalama borcun en yüksek olduğu ilk 5 şehir ise 26 bin 293 lira ile Ankara, 23 bin 150 lira ile İzmir, 21 bin 917 lira ile Mersin, 21 bin 871 lira ile Tekirdağ ve 21 bin 319 lira ile Antalya oldu. cumhuriyet.com.trÇiftçiye verilen gübre desteği maliyetin yüzde 8-9'unu karşılayacak
Çiftçiye verilen gübre desteği maliyetin yüzde 8-9'unu karşılayacak Müjde olarak açıklanan gübre desteği sadece maliyetinin yüzde 8-9'unu karşılayacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından çiftçiye “müjde” olarak açıklanan gübre desteğinin maliyetin sadece yüzde 8-9’unu karşıladığı belirtildi. Yüzde 100 artırıldığı belirtilen desteğin maliyetler karşısında “devede kulak” kaldığını belirten CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, dolar ve Avro’daki artış nedeniyle artan gübre fiyatlarının destek miktarının çok üzerinde olduğuna işaret ederek şunları söyledi: “Trakya’da buğday ekimi için yılda üç kez yapılan gübrelemenin dekar başına 180 lira maliyeti bulunmaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde ise dekar başına toplam maliyet 197 liradır. Yüzde 100 artışla bu maliyetlerin ancak yüzde 8-9’u karşılanıyor. Buğdayda gübre desteği dekar başına en az 100 lira, ayçiçeğinde ise en az 50 lira olmalıdır.”TBMM Genel Kurulu’nda konuşan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gübre desteklerini artırdık” sözlerini eleştirdi. Gürer, “Üre gübresi dört ay önce 1800 liraydı, bugün 3 bin 100 lira. 1200 lira zam gelmiş durumda, çiftçi bunu nasıl karşılasın” diye sordu. Mustafa Çakır