News - Haberler
İYİParti‘parlamenter sistem’çalışmasınıtamamladı
İYİ Parti ‘parlamenter sistem’ çalışmasını tamamladı figure > İYİ Parti’de “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adıyla sürdürülen çalışmalar tamamlandı. Yönetim modelinin ayrıntıları, ocak ayında kamuoyuyla paylaşılacak. Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Bahadır Erdem ve Genel Sekreter Uğur Poyraz'ın koordinatörlüğündeki çalışma, ‘önceki parlamenter sistemin arazlarını ortadan kaldıran model’ olarak nitelendiriliyor. İYİ Parti lideri Meral Akşener'in talimatıyla 1,5 yıl önce Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Bahadır Erdem ile Genel Sekreter Uğur Poyraz'ın koordinatörlüğünde bir çalışma başlatıldı.“Önceki parlamenter sistemin arazlarını ortadan kaldıran, mevcut sistemin zararlarını bertaraf eden yeni bir sistem modeli” olarak nitelendirilen çalışmada, “denetim, tarafsızlık, hukuk ve vesayet” konu başlıklarında faaliyetler yürütüldü.Dört ana başlıktaki çalışmanın sonuçlarının birleştirilmesinin ardından ortaya çıkan ayrıntıların ocak ayında kamuoyuyla paylaşılması planlanıyor.“Parlamentonun etkin ama uzlaşmayı merkeze aldığı bir sistem üzerine oturtan model”, parlamentoyu, “muhalefet ve iktidarın çekişme alanı” olmaktan çıkarıp, ortak paydalarda buluşabildiği, buluşmak zorunda olduğu bir alana doğru çekiyor.AKŞENER BİLGİLENDİRİLİYOR“İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ile ilgili düzenlemeyi hazırlamak için oluşturulan çalışma grupları arasında akademisyenler de yer alıyor. Akşener'e zaman zaman çalışmanın durumu ve içeriğiyle ilgili bilgi veren çalışma grupları, Başkanlık Divanındaki hukukçulardan da konuyla ilgili görüş alıyor. AAABD'deki tıp merkezinde "sahte aşılama" krizi
ABD'deki tıp merkezinde "sahte aşılama" krizi figure > ABD’nin Teksas eyaletindeki El Paso Üniversitesi Tıp Merkezi, 5 sağlık çalışanına uyguladığı Kovid-19 aşılama sürecini yayınladığı videoyu izleyen binlerce kişi aşılamanın sahte olduğunu iddia etmesi krize neden oldu. ABD’nin Teksas eyaletindeki tıp merkezinde sağlık çalışanlarına uygulanan aşıya ilişkin yayınlanan video büyük tepki çekti. El Paso Üniversitesi Tıp Merkezi, (UMC) 5 sağlık çalışanına Kovid-19 aşısı yapılma anını video klip haline getirerek, TV'lerde yayınladı."ŞIRINGA PİSTONU AŞAĞIYA DOĞRU İTİLDİ" İDDİASIVideoyu izleyen binlerce kişi, Ricardo Martinez adlı sağlık çalışanına yapılan aşı uygulamasında bir sorun tespit ettiklerini iddia ederek, aşı yapılmadan önce şırınga pistonunun aşağıya doğru itilmiş olduğunu fark ettiklerini söyledi. Aşılamadan sonraki basına açıklamasında Martinez aşı olduğu için onur duyduğunu söyledi.İNANDIRICI OLMASI İÇİN İKİNCİ KEZ UYGULANDIÖte yandan UMC, sağlık çalışanlarından birinin aşının tamamını almadığını ve şüpheleri ortadan kaldırmak için ikinci bir aşı yapıldığını belirtti. UMC’den yapılan açıklamada, "Sosyal medyada, salı günü aşı yapılan 5 sağlık çalışanından birinin tam doz aşı almadığını iddia eden çok sayıda yorumun ardından, çalışanın tam olarak aşılanmadığına dair şüpheleri ortadan kaldırmak ve aşılama sürecine olan güveni daha da güçlendirmek istiyoruz” ifadelerine yer verildi. DHAAraştırma: Yönetim kurulunda kadınların bulunduğuşirketler daha verimliçalışıyor
Araştırma: Yönetim kurulunda kadınların bulunduğu şirketler daha verimli çalışıyor figure > Yeni bir araştırmaya göre şirketlerin yönetim kurullarında yer alan kadınların sayısı arttıkça, kuruluşların performansı da yükseliyor. Fransa'nın Reims kentindeki NEOMA Business School'dan araştırmacıların hazırladığı raporda, daha fazla kadının üst düzey mevkide bulunmasıyla lüzumsuz risk almanın azaldığı ve verimliliğin arttığı ortaya kondu.Independent Türkçe'de yer alan habere göre, araştırmacılar, yönetim kurullarında kadınların yer almasıyla, bir şirketin durumunu olduğundan daha başarılı gösteren mali tablolar üretmek için birtakım muhasebe tekniklerinin kullanıldığı gelir yönetimine duyulan ihtiyacın da azaldığını belirledi.Öte yandan rapor, bu sonuçların İskandinavya gibi cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu ülkeler için çok daha geçerli olduğunu; Japonya, Hindistan ve Çin gibi cinsiyet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerdeyse kadın yöneticilerin şirket performansı üzerinde daha az etki gösterdiğini ortaya koydu.Araştırmayı yürüten profesörler Samia Belaounia, Ran Tao ve Hong Zhao "Eğitime, mesleki fırsatlara ve daha dostane yönetim kurulu dinamiklerine daha iyi erişim sağlayabildikleri için cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu toplumlarda kadın yöneticiler daha becerikli ve nüfuzlu oluyor" dedi.Eğer genel anlamda bir toplum kadınlara karşı önyargılıysa, kadın yöneticilerin erkek meslektaşları arasında söz sahibi olabileceğine inanmak zor.Araştırmacılar bulguların, kadınların yönetim kurullarındaki temsilini kota mevzuatlarıyla artırmaya yönelik çalışmalarla, kadınlar için eğitimsel ve sosyo-ekonomik açıdan daha fazla eşitlik sağlayacak önemli adımların birlikte uygulanması gerekliliğine işaret ettiğini söylüyor.International Business Review'da yayımlanan çalışma, 2007'yle 2016 yılları arasında 24 ülke veya bölgedeki 1986 kamu şirketini inceledi.Çalışmadan kısa süre önce Almanya, siyasetçilerin yeni bir anlaşmaya varmasının ardından borsaya kayıtlı şirketleri yönetim kurullarında en az bir kadın bulundurmaya zorlayan, mecburi bir program başlatacağını duyurmuştu.Almanya'nın Aile, Yaşlılar, Kadınlar ve Gençlik Bakanı Franziska Giffey, anlaşmanın "tarihi bir dönüm noktası" olduğunu ve ülkenin "sürdürülebilir, modern bir toplum için model teşkil ettiğini" söylemişti.Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Birleşik Krallık'ta (BK) cadde üzerindeki mağaza zincirlerinin erkek çalışanlara kadın çalışanlardan daha fazla ikramiye verdiğini ortaya koydu. Araştırmacılar cinsiyete dayalı ücret farklarının azaltılması konusunda da pek ilerleme kaydedilmediğini tespit etti.Eşitlik Vakfı'nın (The Equality Trust) yürüttüğü çalışmada, rakamlarını açıklamayı seçen şirketler arasında cinsiyete dayalı ortalama ikramiye uçurumunda yüzde 179'luk bir artış tespit edildi.Çalışan sayısı 250'nin üzerindeki özel şirketlerin cinsiyete dayalı ücret farkı rakamlarını açıklamasını zorunlu kılan BK yasaları, koronavirüsün yarattığı çalkantı sebebiyle yılın ilk döneminde hükümet tarafından askıya alınmıştı. cumhuriyet.com.trDizlerde kireçlenme nasıl oluşur, kimlerde daha sık görülür, nasıl tedavi edilir?
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Dizlerde kireçlenme nasıl oluşur, kimlerde daha sık görülür, nasıl tedavi edilir? figure > Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, Op. Dr. Mesut Caferi, dizlerde kireçlenmenin, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülüp daha erken yaşlarda başladığını belirterek, "Kireçlenmenin belirtileri arasında ağrı, zaman zaman diz ekleminin şişmesi, eklemde sürtünme duygusu, eklemden gelen takılma sesleri ve ileri dönemde oluşan şekil bozukluğu bulunuyor" ifadelerini kullandı. /Archive/2020/12/19/193147882-thumbsbcdd93550b54793f4eae5bf10269010957.jpgCaferi, dizlerdeki kireçlenmeye ilişkin yaptığı açıklamada, dizde artroz veya halk dilinde kireçlenmenin diz ekleminin kemik yüzeylerini örten kıkırdağın aşınması incelmesi ve ileri safhalarda kaybı ile birlikte ortaya çıkan hastalık olduğunu belirtti. Kadın hastalarda erkeklere göre daha sık görülüp daha erken yaşlarda başladığını ve yaşın artması ile özellikle 50’li yaşlarda giderek daha fazla görüldüğünü ifade eden Caferi, şunları kaydetti:"Hastalık genellikle kıkırdakta başlayarak kıkırdağın hasarı ile kemik yüzeylerde deformasyon ve ileri safhalarda bacakta şekil bozukluğu ile devam eder. Diz artrozu birincil (primer) veya ikincil (sekonder) olarak gelişir. Daha sık görülen birincil dediğimiz artroz altta yatan bir hastalık olmaksızın herkeste görülebilen ve genellikle yaşın artması ile birlikte ortaya çıkan durumdur. Birincil artrozun daha erken yaşlarda ve daha hızlı seyretmesinin nedenleri arasında kilo fazlalığı beslenme bozukluğu kötü yaşam ve çalışma koşulları dizin aşırı yüklenmeye maruz kalması gösterilebilir. Bazı ailelerde birincil kireçlenmeyi daha fazla gördüğümüzden kalıtımında oluşumdaki rolünü kanıtlamaktadır. İkincil artroz ise bir hastalık veya geçirilmiş bir kaza sonucu ortaya çıkmaktadır. İkincil artrozun nedenleri arasında diz eklemini etkileyen kazalar romatizma hastalıkları ve gut gibi diğer eklemleri de etkileyen bazı hastalıklar olduğu gibi bazı doğumsal diz çevresi hastalıklarda sayılabilir.’’AMELİYAT DIŞI YÖNTEMLERLE DE TEDAVİ EDİLİYOROp. Dr. Caferi, kireçlenmenin belirtileri arasında ağrı, zaman zaman diz ekleminin şişmesi, eklemde sürtünme duygusu, eklemden gelen takılma sesleri ve ileri dönemde oluşan şekil bozukluğu olduğunu aktararak, "Diz artrozu ameliyat ve ameliyat dışı yöntemlerle tedavi edilmektedir. Ameliyat dışı yöntemler ilaç tedavisi, fizik tedavi ve diz içerisine yapılan enjeksiyonlar (kıkırdağı koruyucu hazır satılan iğneler PRP ve kök hücre tedavisi) olarak sıralanır. Ameliyat ile olan tedavi yöntemleri ise kapalı olarak yapılan diz içi temizleme ameliyatı veya daha ileri dönemlerde ise diz eklemini kısmen veya tamamen değiştirilen protez ameliyatlarıdır. Diz artrozu günümüzde eldeki modern ilaçlar ve araçlarla önemli ölçüde tedavi edilerek hastaların yaşam kalitesini yükseltmektedir" ifadelerini kullandı. Diğer hastalıklarda da olduğu gibi erken tanı ve tedavinin ayrıca hastalanmadan alınacak önlemlerin büyük önem arz ettiğine işaret eden Caferi, "Kireçlenmenin en uygun tedavi yöntemi hastanın yaşı hastalığın bulunduğu evre ve sosyal şartların elverişliliği ile bağlantılı olarak hekim tarafından seçilip uygulanmalıdır’’ değerlendirmesinde bulundu. AACumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 20 Aralık 2020 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 20 Aralık 2020 tarihli okur dayanışması ilanları figure > Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2020/12/19/184617573-010318434-ile.jpg/Archive/2020/12/19/184618042-010539088-ozek.jpg/Archive/2020/12/19/184040920-1.jpg/Archive/2020/12/19/184047092-2.jpg/Archive/2020/12/19/184048639-3.jpg/Archive/2020/12/19/184041420-4.jpg/Archive/2020/12/19/184043436-5.jpg/Archive/2020/12/19/184043983-6.jpg/Archive/2020/12/19/184041014-7.jpg/Archive/2020/12/19/184041077-8.jpg/Archive/2020/12/19/184041139-9.jpg/Archive/2020/12/19/184041186-10.jpg/Archive/2020/12/19/184041249-11.jpg/Archive/2020/12/19/184041295-12.jpg/Archive/2020/12/19/184041358-13.jpg/Archive/2020/12/19/184041905-14.jpg/Archive/2020/12/19/184041530-15.jpg/Archive/2020/12/19/184041639-16.jpg/Archive/2020/12/19/184041749-17.jpg/Archive/2020/12/19/184041811-18.jpg/Archive/2020/12/19/184041889-19.jpg/Archive/2020/12/19/184041952-20.jpg/Archive/2020/12/19/184042014-21.jpg/Archive/2020/12/19/184042186-22.jpg/Archive/2020/12/19/184043249-23.jpg cumhuriyet.com.trCezalar rekora koşuyor
Cezalar rekora koşuyor figure > İçinde trafik kurallarına uymama, maske kullanmama gibi nedenlerle kesilen cezaların olduğu idari para cezaları 11 ayda yüzde 46.4 arttı ve 8.2 milyar TL oldu. Bütçenin önemli gelir kalemlerinden olan ve küresel Covid-19 salgın önemleri kapsamında maske kullanmama nedeniyle kesilen cezalarla popülerleşen hatta mahkemelik olan para cezaları, 2020 yılını rekor seviyede kapatmaya hazırlanıyor.Hazine ve Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün merkezi hükümet bütçesiyle ilgili yayımladığı verilere göre yılın ilk 11 ayında bütçeye gelir olarak kaydedilen para cezaları toplamı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 14.5 artarak 14 milyar 383 milyon liraya ulaştı. 2020 yılı için 11 milyar 815 milyon lira olan başlangıç tahminini çoktan aşan bu rakam, geçen yılın tümünde elde edilen 14 milyar 377 milyon liralık tutarın da üstüne çıktı.ORTALAMA 1.3 MİLYAR TLAylık ortalama cezanın 1.3 milyar TL olduğu göz önüne alındığında 2020 yılı toplamı 15.7 milyar TL olabilir. Para cezalarının detaylarına bakıldığında ise ilk 11 ayda geçen yılın aynı dönemine göre idari para cezaları yüzde 46.4 artarak 8.2 milyar liraya çıkarken, vergi cezaları yüzde 13.7 düşerek 5.3 milyar TL, yargı para cezaları yüzde 16.3 düşerek 493.1 milyon lira oldu. Diğer para cezaları da yüzde 63 artışla 404.4 milyon liraya yükseldi.Ayrıca geçen yılın ilk 11 ayında bütçe gelirleri içindeki payı yüzde 1.57 olan toplam para cezaları bu yılın aynı döneminde yüzde 1.54 oldu.Öte yandan merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki para cezalarının son 10 yıllık geçmişine bakıldığında, dikkat çekici bir büyüklüğe ulaşıldığı da görülüyor. Kasım 2020 itibarıyla son 10 yılda kesilen toplam para cezaları büyüklüğü 91.9 milyar liraya ulaştı. cumhuriyet.com.tr"Türkiye’ye para girmesi gerekli"
"Türkiye’ye para girmesi gerekli" figure > Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Prof. Dr. Daron Acemoğlu, ekonomik olarak Türkiye’nin önünde çok zor dönemler olduğuna dikkat çekti. Bilim Akademisi’nin toplantısında konuşan ve “Asıl problem içeride” diyen Acemoğlu, şu noktalara dikkat çekti:“En başta demokrasinin kuvvetlendirilmesi lazım. Ekonomik kurumlardaki iyileşme araçlarının daha bağımsız, otonom hale gelmesi lazım. Makroekonomik olarak da şirket ve bankaların bilançolarının düzelmesi gerekiyor. Bunun için de yurtdışından para gelmesi lazım. Şu anda sadece kurumsal açılardan yapılacak reformlarla Türkiye büyüyemez. Çünkü bankaların ve şirketlerin bilançoları o kadar kötü durumda ki bunun için yeni bir kaynak yaratılması lazım.”Dünyada demokrasinin krizden geçtiğini, bunun en net Türkiye’de görüldüğünü ifade eden Acemoğlu, kurumların kalitesinin özelikle 2008’den sonra bozulduğunu anlattı ve şu örneği verdi: “Dünya Bankası raporuna göre ekonomi konusundaki kararnameler ve yeni kurallarda 2008’den sonra korkunç bir artış var. 500’den 4 bine çıkıyor. Bunların büyük kısmının keyfi ve denetlemeye tabi olmadan Cumhurbaşkanı, Başbakanlık kararı ya da başka denetlemeye tabi olmayan kararnameler olduğunu görüyoruz.” cumhuriyet.com.trSokağın müzikle isyanı
Sokağın müzikle isyanı figure > Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek alamayan ama Avrupa’nın önemli festivallerinden birinden ödülle dönen ‘Bir Nefes Daha’ filminin yönetmeni Nisan Dağ ile konuştuk. Hayatlarını çeşitli zorluklarla sürdüren gençler günümüzde kendilerini rap müzikle ifade ediyor. Diğer yandan da sistematik olarak uyuşturucuya itiliyorlar. Geçen senelerde ana haberlere konu olan bonzai bağımlısı genç görüntüleri hâlâ herkesin hafızalarında. İşte bu güncel konulara dair bir film, “Bir Nefes Daha”. Fehmi (Oktay Çabuk), İstanbul’un “çetin” mahallelerinden birinde rap yapan, ileride ünlenerek “hayatını kurtarmaya” çalışan bir genç. Mahallesindeki çocuklara yardım yapan Devin’e (Hayal Köseoğlu) âşık oluyor. Devin de kendine ait dertlerinden müzikle kurtulmaya çalışırken Fehmi ve rap müzikle tanışıyor. Fehmi için Devin bir aşk ve kurtuluş hikâyesine dönüşüyor... Akıcı senaryosu ve iyi oyunculuklarıyla “Bir Nefes Daha”, 26 film arasında yarıştığı 24. Tallinn Siyah Geceler Film Festivali’nde Nisan Dağ’a “En İyi Yönetmen Ödülü”nü getirdi. 2020 yılı, kadın oyuncu ve yönetmenlerin ödülleri birbiri ardına kazandığı bir yıl oldu. “Bir Nefes Daha”, 2021’de de festival yolculuğuna devam edecek. Dağ ile filmini ve sektördeki eşitsizlikleri konuştuk. ‘BAĞIMSIZ BİR FİLM’“Deniz Seviyesi” filminizin 5 yıl ardından geldi “Bir Nefes Daha”. Üç yıl süren zorlu bir yapım süreci olduğunu söylüyorsunuz. Ne gibi zorluklarla karşılaştınız bu süreçte?Gerçek anlamda “bağımsız” film yapan yönetmenlerin filmografisine bakarsanız, filmlerinin arasında yaklaşık 3 yıl olduğunu görebilirsiniz. Bağımsız filmlerin finansman süreçleri, Avrupa ortak yapımları da devreye girdiğinde epey uzuyor. Film proje aşamasındayken, Berlinale’nin prestijli Ortak Yapım Marketi’ne senelerdir Türkiye’den seçilen tek filmdi. Hamburg ve Eurimages fonlarını almış, Köprüde Buluşmalar ve Antalya Film Forum platformlarından ödüllerle dönmüştük ancak bu başarılara rağmen Kültür Bakanlığı filme maddi yapım desteği vermedi. Nedenini anlamak mümkün değil. Biz tabii ki pes etmedik ve özel yatırımlarla finansmanı tamamladık. Eğer bir yapımcı en başından ihtiyacımız olan bütün parayı bize verseydi, biz bu filmi iki sene önce çekmiş olurduk. Aslında böyle bir teklif gelmişti bir yapımcıdan, ama şöyle demişti kendisi: “Rap müziği arabesk yap, filmden uyuşturucuyu çıkart, istediğin kadar para veririm.” Kabul etmemiştik, çünkü yapmak istediğimiz film o değildi. HİP HOP KÜLTÜRÜ...Sokak kültürünü ve güncel olayları kayda geçmesi açısından “Bir Nefes Daha”yı önemli buluyorum. Hikâyenin nasıl geliştiğini anlatır mısınız? 2015 yılında MTV için yönettiğim Rebel Music belgeseli sayesinde, o zamanlar daha çok arka mahallelerde yaygın olan rap altkültürünü keşfettim. Belgesel süreci yaklaşık bir seneyi buldu, ardından Fatih’in çetin diyebileceğiniz mahallelerinde iki seneye yakın vakit geçirdim, bu süreçte o mahallelerden birindeki gençlik atölyesinde gönüllü animasyon dersi verdim. Gençlerin zor yaşam koşulları ile mücadelesinde hip hop kültüründen nasıl ilham ve güç aldıklarını görmek beni çok etkiledi. Sokak köşelerinde şeker, sakız gibi satılan uyuşturucuya itilmenin çok da zor olmadığı mahallelerde, bonzai bağımlısı gençlerin parıltısının yitip gittiğine tanıklık etmek beni derinden yaraladı. Hikâye anlatmak elimdeki en büyük güç olduğu için bu durum ile film yaparak başa çıkmayı seçtim. Animasyon “trip” sahneleri anlatılan gerçek hikâyelerle mi yaratıldı? Neden insanlar bu uyuşturucuya yöneliyor? Bonzainin sebep olduğu ölüm tribini birçok eski bağımlıdan dinledim, en tipik etkisi dış dünyanın olduğundan korkutucu gözükmesi, etraftaki unsurların bir tehlike olarak algılanması. Bundan yola çıkarak animasyon sahnelerini kendim tasarladım... Kafası bu kadar berbat olan bir maddeye bir insan neden yönelir diye ben de çok sorguladım. Bu mahallelerde hayatın gerçekleri bazen ölüm tribinden daha korkunç olabiliyor, sanırım insanlar bir kaçış umuduyla yöneliyorlar uyuşturucuya, sonunda sadece zarar veriyor aslında tabii.‘DAYANIŞMAYA BORÇLUYUZ’Bu yıl kadın sinemacıların aldığı ödüller çok konuşuldu. Sektördeki cinsiyet eşitsizliği hakkında neler söylemek istersiniz?Toplumumuzda erkek egemen kültürün son yıllarda gittikçe baskın hale getirilmeye çalışılmasına rağmen bugün sektörde kadınlar, Türkiye’de her zamankinden daha güçlü ve giderek de güçleniyoruz. Bunu kadın dayanışmasına borçluyuz. Yurtdışında başlayan #Metoo hareketi Türkiye’deki kadınlara ilham verdi. 2018’den beri güçlenerek büyüyen #SusmaBitsin platformunun varlığı ve sürdürdüğü çalışmalar bu anlamda çok kıymetli. Geleceğe dair çok umutluyum. Orhun AtmışÇarşıpazarın tadıkaçtı
Çarşı pazarın tadı kaçtı figure > Her şey geçen seneye göre ortalama yüzde 30 zamlı. Bazı ürünlerde bu zamlar yüzde 80’i buluyor. Mevsimlik sebze meyveler dahi çok pahalı. Bir kilo mandalina 5-8 liradan, portakal 10, üzüm 15 liradan satılıyor. Kilosu 16 TL’ye kadar çıkan sivribiberden ise ancak 250 gram alınabiliyor. Ülkedeki mevcut ekonomik kriz, Covid-19 salgınıyla daha da derinleşince çarşı pazarın tadı kaçtı. Halk artık gramla değil, taneyle alım yapıyor. Yılbaşı hareketliliğinden de umudunu kesen esnaf ise satışlarının geçen seneye göre yüzde 50-80 düşmesinden şikâyetçi.Hem yurttaşın hem esnafın pandemi sürecinden ekonomik olarak nasıl etkilendiklerini yerinde görmek için Eminönü’ne ve Beyoğlu’na gittik. Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı, Mahmutpaşa ve bir semt pazarında hem son fiyatları hem çarşı pazardaki durgunluğu gözlemledik. Kuruyemişinden sebze ve meyvesine her şey, geçen seneye göre ortalama yüzde 25-30 zamlı. Mısır Çarşısı’ndaki bir esnaf, “TEFE, TÜFE’yi nasıl hesaplıyorlar bilmiyorum. Bizdeki zamlar bazı ürünlerde yüzde 80’i buluyor. En iyimseri yüzde 60” diyor. Öyle ki esnaf dahi sattığı ürünün pahalılığından şaşkın. 1940’tan bu yana Mısır Çarşısı’nda yer alan Malatya Pazarı’nın yetkisili, “40 senelik esnafım, müşteri fiyat sorunca artık söylemeye utanıyorum. Geçiştirmeye çalışıp etiketleri gösteriyorum” diyor. Örneğin, geçen sene 40 lira olan kuru incir bu yıl 65 TL’ye; 50 lira olan fındık, 80 TL’ye; 75 TL olan badem ve kaju 88 TL’ye çıkmış. Malatya Pazarı’nın yetkilisi, fıstıklı lokumun içinde artık antepfıstığı değil, yerfıstığı olduğunu söylüyor. Mısır Çarşısı’nın dışında, çarşı içine göre daha ucuz olan tezgâhlarda bile en ucuz kuruyemiş 40-48 liradan başlıyor. En çok talep gören karışık kuruyemişlerin leblebili olanları 40-48; fındıklı, bademli ve kajulu olanları 90 lira. /Archive/2020/12/19/195355732-gamzesayfa13renk.jpg30 senelik bir pazarcı esnafı, satış yaptıkları tezgâhtan 4 ailenin geçindiğini, geçen sene günlük 1000-1500 TL ciro yaparken bu yıl bazen 200 lirayla eve döndüklerini söylüyor.ATEŞ PAHASISemt pazarında da özellikle meyveler ateş pahası. Bir kilo mandalina 6-8, ayva 7, nar 5-8, portakal 10, üzüm 15 liradan satılıyor. Beyoğlu Piyalepaşa Semt Pazarı’nda gördüğümüz domatesin kilosu 5 liradan başlayıp 10 liraya kadar çıkıyor. Patates ve soğanın kilosu da 5 TL’den başlıyor. Sivribiberin kilosu ise 16 liraya çıkıyor. Esnaf, yurttaşın ancak 250 gram biber alabildiğini söylüyor.Elindeki poşetleri göstererek pahalılığa dikkat çeken bir yurttaş, “Daha yemeklik doğru düzgün bir şey almadım, 65 lira tuttu” diyor. Vatandaşın artık taneyle alım yaptığını söyleyen bir esnaf ise şöyle konuşuyor: “Gücüm yetmiyor diyerek 4 tane salatalık isteyen müşteri var. Hafta boyunca taneyle satın aldıkları kadar yemek zorundalar.”Pazarcı esnafının satışlarında yaşadığı kayıp, yurttaşın alım gücünün ne kadar azaldığını ortaya koyması bakımından önemli. 35 senelik bir esnaf, geçen yıl bu dönem günlük 30-40 kasa domates satarken şimdi 10 kasa satamadıklarını anlatıyor. 30 senelik bir başka esnaf da satış yaptıkları tezgâhtan 4 ailenin geçindiğini, geçen sene günlük 1000-1500 TL ciro yaparken bu yıl bazen 200 lirayla eve döndüklerini söylüyor.DESTEKLER GÜLÜNÇEsnafın nabzını tutmaya ise Mısır Çarşısı’ndan başlıyoruz. 2016’dan bu yana düzenli olarak gittiğimiz çarşıda, bir şey dikkatimizi çekiyor: Esnaf artık kapıda durup “Kahve ikram edelim” diyerek vatandaşı çekmeye çalışıyor. Tarihi Yarımada’daki esnafın ortak vurgusu, bu süreçte devlet tarafından yeterli desteği göremediklerini ve yalnız bırakıldıklarını söylemeleri oldu. Mahmutpaşa’daki bir esnaf, “Devlet böyle zamanda lazım. Ama şu ana kadar bir yardım göremedik” diyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta esnaf için açıkladığı destekleri nasıl bulduklarını sorduğumuzda ise acı gülüşmeler başlıyor. Esnafın hemen hemen hepsi açıklanan destek rakamlarını gülünç bulduklarını, “hiçbir derde derman olmayacağını” vurguluyor. “70 bin TL kira ödeyen insanlar var. 750 liralık kira desteğini ne yapsın? Elemanlarına yemek ısmarlar...” diyen de var, “Nasıl harcayacağımızı bilemiyoruz. Çar çur da etmek istemiyoruz” diyerek dalga geçen de... Mısır Çarşısı’ndaki bir esnaf ise “Yılbaşından sonra kiralarımıza yüzde 11.7 zam gelecek. Bu zammın ötelenmesini beklerdik” diyor. Son 8 aydır yapılan satışlar üst üste konulduğunda bir aylık masrafın ancak çıktığına dikkat çeken Mahmutpaşa’daki bir esnaf da hükümetin nakdi yardımlarını yaygınlaştırması gerektiğine vurgu yaptı:“Artık telefonla müşterinin ayağına giderek işlerimizi sürdürmeye çalışıyoruz” diyen bir başka esnaf ise umutsuzluğunu esprili bir dille şöyle ifade ediyor: “Şu an kapı kapı dolaşıyoruz, bir isteğiniz var mı diye soruyoruz ki satış yapabilelim. Ümidimizi kaybetmek istemiyoruz ama tünelin sonundaki ışık maalesef henüz görünmüyor. Gözükecek gibi de değil uzun vadede. Belki de bizim gözlerimizin uzağı görmede bir sıkıntısı vardır.” Gamze BalYılbaşıiçin satışbeklentisi düşük
Yılbaşı için satış beklentisi düşük figure > Yeni yıla sayılı günler kalmasına rağmen esnafın satışlarda bir hareketlilik beklentisi yok. Kimsenin önünü göremediğini, insanların korkarak harcama yaptığına dikkat çeken bir çalışan, “Yılbaşı yaklaştı ama hareketlilik de beklemiyoruz. Biz asıl satışlarımızı turistlere yapardık. Bu yıl o da yok. Vatandaş ancak 250 gramlık alım yapabiliyor” dedi. Çalışan, ayrıca satışlar azalınca patronun işçi çıkarmaya gittiğini, 10 kişiden 5-6 kişiye düştüklerini ve her ay iki çalışanın 15’er gün izne ayrılmak zorunda kaldığını anlatıyor. Mısır Çarşısı’nın dışında kalan pazarda geçen sene günlük 20 bin TL ciro yaparken bu yıl 8 bin liraya kadar düştüklerini kaydeden çalışan, “Kiralar çok yüksek. Giderler hiç azalmadı ama satışlar sürekli düşüyor. Eminönü’nde bu cirolar kurtarmaz” diye konuştu.SİCİL AFFI TALEBİEsnafın bu süreçteki acil taleplerinden biri, sicil affı gelmesi. Mevcut kredi borcunu başka borçlarla kapattığı için kara listeye alındığını söyleyen Mahmutpaşa’daki bir esnaf, sicili bozuk olduğu için de yeni kredi alamadığından yakındı. “Geçen sene günlük 5 bin TL ciro yaparken şimdi haftada 4 bin TL ciro yapabiliyorum” diyen esnaf, “Zararına satışa razıyız. Bunca yıldır bankalarla iş yapıyorum, yeni kredi çekmek isteyince vermiyorlar. Acilen sicil affı çıkamaları lazım esnafa” diye konuştu. cumhuriyet.com.trEsnaf‘Marketler hafta sonu açık biz neden kapalıyız’diye sordu
Esnaf ‘Marketler hafta sonu açık biz neden kapalıyız’ diye sordu figure > Koronavirüs salgınında Türkiye’deki durum ciddiyetini korumayı sürdürürken ekonominin nabzının attığı pazaryerleri de ekonomideki durgunluktan payını almış durumda. Başkentin dört ayrı noktasında; Altındağ’da Aydınlıkevler, Çankaya’da Balgat ve Ayrancı ile Keçiören’in Mecidiye pazarlarını dolaştık. Pazarcılar ve alışveriş yapan yurttaşlarla konuştuk. Hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle olağan durumda hafta sonu kurulan pazarlar, hafta içi günlere alınmış. Pazaryerleri 10.00-18.30 saatleri arasında çalışabiliyor. Pazaryerlerinin tamamında belediye zabıtalarının maske denetimi yaptığını gördük. Zabıta memurları, pazarcıların çoğunluğunun maske zorunluluğuna uyduğunu, uymayanları da sık sık uyardıklarını belirtiyor. Pazaryerlerinin tamamında salgın öncesine göre mesafelerin geniş tutulduğunu görüyoruz, bu nedenle önceki döneme daha az sayıda pazar tezgâhı kurulmuş durumda. Pazaryerlerinde alışılageldik kalabalık görüntüler yok. Pazarcılar, yasaklar nedeniyle çalışan yurttaşların hafta içi pazara gelemediklerini, akşam 18.30’da tezgâhlarını kapatma zorunlulukları nedeniyle akşam alışverişinin de mümkün olmadığını söylüyor. HAFTA SONU SORUSUİşlerinin durumunu sorduğumuz pazarcıların tamamına yakını, hafta sonu sokağa çıkma yasağında çalışamamaktan şikâyetçi. Özellikle marketlere izin verilmesine rağmen açık pazaryerlerine izin verilmemesini “haksız rekabet” olarak görüyorlar. Balgat Pazaryeri’nde konuştuğumuz bir pazarcı, “Bu pandemi dedikleri en çok bizi vurdu. Hafta sonu sokağa çıkmak yasak, tamam. Süpermarketler açık, pazaryerleri kapalı. Şu anda açık havadayız, mesafemiz var; burası virüsün yayılması için tehlikeli ama kapalı mekân süpermarketlerin açık olmasında bir mesele yok. Bu haksızlıktır. Yani en kolay feda edilecek kesim biz pazarcı esnafı mıydık?” diye isyanını dile getiriyor. Başka bir pazarcı da bu konuşmaya hak veriyor ve son dönemde sayıları hızla artan ve mahallelere yayılan market zincirlerinden şikâyet ediyor: “Biz küçük esnaflarız, bu şartlarda bizim süpermarketlerle rekabet etmemiz mümkün mü? Zaten bu pandemiden önce durumumuz kötüydü, şimdi gücümüz tükeniyor. Ben onlara üç harfliler diyorum, bizi bu üç harfli marketler vurdu. Bunlar zaten hükümet sermayesi, biz bunlarla nasıl savaşacağız? Diğer yabancıları hiç saymıyorum bile, bunlar hepsi bizi bitirecek.”‘ASGARİ ÜCRETLİNİN VAY HALİNE’Bazı pazarcılar ise salgın şartlarına rağmen işlerinden memnun. Aydınlıkevler pazaryerindeki bir pazarcı, “Halimize şükür, durumumuz iyi. Başka pazaryerlerinde de tezgâhlarım var, oralar da çalışıyor, o tezgâhların başındakine 150’şer lira yevmiye veriyorum, bizi kurtarıyor. Bizim durumumuz iyi ama asgari ücret alıp geçinmeye çalışanın vay haline.” Başka bir pazarcı ise salgın sonrasını düşünüyor: “Çok şükür hasta olmadık, yaşıyoruz ama bu virüs hepimizin kafasına balyoz gibi indi. Hastalık atlatılır da bu işler nasıl toparlanır, inşallah bunu düşünenler vardır.”65 YAŞ ÜSTÜ PAZARDASabah saatlerinde gittiğimiz Ayrancı pazarında bir pazarcı, “Şu anda 65 yaş üstüne serbest olduğu için onlar var, saat 13.00 olunca onlar da gidecek, iyice tenhalaşacak burası” diyor.Pazaryerlerindeki sebze-meyve fiyatları, her zaman olduğu gibi süpermarketlerle karşılaştırıldığında daha uygun ancak pazarcı esnafı maliyetlerinin arttığını, bunu fiyatlara aynı ölçüde yansıtmadıklarını söylüyorlar. Ankara’daki pazaryerlerinde patatesin kilosu 1.5 ile 3.5 TL arasında. Soğan 1.5-2 lira, mevsim sebzeleri ıspanak 3 ile 5 lira, karnabahar 6-8 lira, havuç ise 2-3 liradan satılıyor. Biber ise el yakıyor, kilosu 8 ile 12 TL arasında. Mevsim meyveleri mandalina 3.5 ile 7 lira, portakal 4-6 lira, nar 4-7 lira, her mevsim tezgâhlarda olan elmanın fiyatı ise 2.5 liradan başlayıp 7 liraya kadar çıkıyor. Hüseyin Hayatsever