News - Haberler
Uyku hijyeni nasıl olmalı, uyku hastalıklarından korunmak için saat kaçta uyumak gerekir?
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Uyku hijyeni nasıl olmalı, uyku hastalıklarından korunmak için saat kaçta uyumak gerekir? figure > Uyku konusunda çok sorun yaşayan insanlarda Alzheimer’ın daha sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu, “Aynı zamanda pandemi döneminde stresle birlikte üstümüzdeki baskının sağlıklı uykuyla azaldığını görüyoruz. Bu nedenle uyku hijyenine dikkat edilmeli, en geç saat 22.00-23.00 gibi uyumalıyız” dedi. /Archive/2020/12/17/181452776-143618548-uyku-problemi-yasayanlarda-alzheimer-riskine-dikkat1.jpgProf. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu, “Kişiden kişiye değişmekle birlikte herkesin ortalama 7 ila 9 saat arasında bir uykuya ihtiyacı var. Uyku ritmik olarak, biyosaate yani herkesin kendi iç saatine göre gelir. Genel itibariyle beynimizde gözlerden gelen sinirlerin üstünde yer alan suprakiazmatik bölgede bir saatimiz vardır. Bu 24 saatin düzgün bir şekilde ayarlanmasını sağlar. Ne zaman yatıp, ne zaman kalkıp aktif hale geleceğimize bilgisel ve bedeni olarak karar veren saattir. Bu saatin doğru çalışması için en önemli faktörlerden bir tanesi ise uykudur” ifadelerini kullandı.“PANDEMİ STRESİNİ REM UYKUSUYLA YENİN”Uykunun aslında aktif bir dinamik süreç olduğuna işaret eden Prof. Dr. Akkoyunlu, “Uykuda 2 evre önemlidir. İlki çok derin uyku dediğimiz REM’dir, beynin ve bilgisel fonksiyonların düzenlendiği bir evredir. Bu evrede ön belleğe aldığımız belgelerin uzun belleğe aktarılması oldukça değerlidir. Bu nedenle uyku konusunda çok sorun yaşayan insanlarda Alzheimer’ın daha sık görüldüğünü görüyoruz. Aynı zamanda yine bu pandemi döneminde stresle birlikte üstümüzdeki baskının sağlıklı uykuyla azaldığını görüyoruz. Uyku aslında hem stresin unutulması açısından hem de bilginin hatırlanması açısından oldukça önemli. İkinci olarak yüzeysel dediğimiz uyku evreleri yani nonrem evreleri vardır. Bu evrelerde hormonal salgılama ve beyin dışındaki vücudun geri kalanının organizasyonunu var. Eğer bu hormonlar yeterince salgılanamazsa akşam acıkmalar meydana gelir. Aslında sabaha karşı gıda yerlerinin açık olmasında temelde bu durum vardır. Gece saat 24.00’ya kadar uyanık kalırsanız saat 02.00’de bir şeyler yemek zorundasınız. Yüzeysel uyku evresinde uyumazsanız aşırı bir kilo alma veya kilo vermede zorlaşma yaşayabilirsiniz” dedi.“KANSER RİSKİ, ERKEN KIRIŞIKLIK GİBİ SORUNLAR ORTAYA ÇIKIYOR”Nonrem uykusu alamayanlarda özellikle büyüme hormonu salgılanmasında ciddi problemler oluştuğunu belirten Prof. Dr. Akkoyunlu, sözlerine şöyle devam etti:“Growth yani büyüme hormonu çocuklarda büyümeyi sağlarken aynı zamanda yetişkinlerde dokunun yenilenmesini, yaşlanmanın geciktirilmesini ve cildin düzenlenmesini sağlar. Eğer yeterince uyumazsak growth hormonu yeterince salgılanamayacağından dokunun yenilenmesinde bozulmalar, kanser riski, erken kırışıklık gibi birçok sorun ortaya çıkar. Bu hormonların düzgün salgılanamaması diyabet, tansiyon gibi birçok bozukluklara da neden olur.”“UYKU HİJYENİ İÇİN EN FAZLA 8.5 SAAT UYUYUN”Prof. Dr. Akkoyunlu, uyku hijyeninin nasıl olması gerektiğini ise şu şekilde değerlendirdi:“Uyku hastalıklarından korunmak için en geç saat 22.00-23.00 gibi yatağa geçmeliyiz. Genel itibariyle 8 ila 8.5 saatlik bir uyku öneriyoruz. Uyku hijyeni oldukça önemlidir. Bu nedenle uyku sırasında odada herhangi bir ışık bulunmaması, uykudan en az 2 saat önce LED ekranların kapatılması ve göze gelmemesi oldukça önemlidir. Uyku hastalığı dediğimiz birçok hastalık varken bunlardan uyku apsesi sendromu belki de çok ciddiye almadığımız bir durum. Ancak bu hastalıkların belirtisi olabilen horlama durumlarının ivedilikle çözülmesi lazım." DHAKoronavirüs aşısına 'AKO' düzenlemesi
Koronavirüs aşısına 'AKO' düzenlemesi figure > Koronavirüs tedavisinde kullanılacak aşıların etkililik, güvenlilik ve kalite verileri sağlanıncaya kadar, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nca acil kullanım onayı (AKO) verilecek. Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile 'Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği'ne' 'Acil Kullanım Onayı' başlığı eklendi. Buna göre; bulaşıcı hastalık olarak kabul edilen halk sağlığını ciddi tehdit edici istisnai durumlarda kullanılacak ve ruhsatlandırmaya esas etkililik, güvenlilik ve kalite ile ilgili kapsamlı verilerin henüz sağlanamadığı aşılar için bu veriler sağlanıncaya kadar Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nca 'acil kullanım onayı' (AKO) verilecek. Ruhsatlı bir ürünün terapötik endikasyonlarında değişiklik yapılması veya yenilerinin eklenmesi ile ilgili değişiklikler için AKO başvurusu yapılamayacak. AKO başvurularına ilişkin iş ve işlemler daha sonra yayımlanacak kılavuz hükümlerine göre yürütülecek. DHAÖzgürleştirenöyküler
Özgürleştiren öyküler figure > Her biri ne olursa olsun dimdik ayakta duran ama her an tetikte olmak zorunda bırakılan kadınların tanıdık ama her duyuşta, farklı şekillerde sarsan yaşamları. Nilüfer Açıkalın, iyileştiremediğimiz toplumsal yaraların izlerini de taşıyan yeni öykü kitabı Dimdik Ayakta Her An Tetikte ile sonu özgürlüğe açılan kapıları aralıyor. /Archive/2020/12/18/002856604-ic1.jpgNilüfer Açıkalın, Dimdik Ayakta Dimdik Ayakta Her An Tetikte isimli yeni öykü kitabında, tıpkı geride bıraktığı öykü kitapları ve Karanlıkta Çok Güzelim isimli romanında olduğu gibi daha ilk satırdan yakalıyor okurları. “Dörtnala kanatlanıp uçan” bir akıldan çıkan öykülerin ilki, “Soracak olursanız, hiç de sandığınız gibi değil madalyonun bu yüzü. Bir delilik, bir dirilik, bir yenilik var aşikâr. Ürküttü mü? Üzdü mü? Şaşırttı mı? Güldürdü mü? Fark etmez. Her şeyden özgürüm artık,” diyerek bitiyor ve sonu özgürlüğe açılan bir kapı aralıyor.Aynı zamanda tiyatro ve sinema sanatçısı olan Açıkalın, kitabında yaşama, varoluşa ve özgürlüğe ilişkin on iki yeni öykü sunuyor. Öykülerden alıntılanan epigraflarla başlıyor her yeni hikâye. Geçmişinden kurtulamayanlar, alışkanlıktan öteye geçemeyen ilişkiler, iç karartan aldatılma şüpheleri, yalnızlık, iç hesaplaşmalar, kadınlık halleri gibi konular öykülerin temelini oluşturuyor./Archive/2020/12/18/002946197-ic2.jpgKADIN OLMA HALLERİYaşama dair pek çok şeye rastlıyoruz Açıkalın’ın öykülerinde. Kimi zaman isteksiz bir çiftin huzur ve şehvet arasında kalan ilişkilerine, kimi zaman yalnız bir kadının kendini avutmasına tanık oluyoruz. Cihangir’den, Ayvalık’ta bir deniz kıyısına, ya da hafızanın ne yaparsa yapsın silemediği geçmişe gidiyor, farklı hayatlara ansızın dâhil oluyoruz.Açıkalın’ın öyküleri yalnızca sığınacak bir liman olmakla kalmıyor, aynı zamanda iyileştiremediğimiz toplumsal yaraların izlerini de taşıyor. Ana dil konuşma ve öğrenme hakkını savunan bir öğretmenin zorunlu emekliliğinden, yaz tatillerinden sonra bekâret testine giren genç kadınlara ya da sürekli kendini açıklamak zorunda bırakılan kadınlara…“Aynalar Sarayı’nda, aynadaki aksine bakarak geçmişte bir yolculuğa çıkan Fatmir’in ailesi, “çirkinlerin pek erken, henüz çocukken tanıştığı” zalimlikle geçen geçmişi de tanıdık geliyor... “Onlar Neden Orda?” öyküsünde kıskançlık duygusunun yerini doldurmaya çalışan ama asıl sorması gerekeni değil, cevabı canını yakmayacak olanı soran isimsiz kahraman da... Yalnızlığıyla gurur duyan ama kendinin farkında dahi olmayan Solmaz da...SARSAN YAŞAMLARHer biri ne olursa olsun dimdik ayakta duran ama her an tetikte olmak zorunda bırakılan kadınların tanıdık ama her duyuşta, farklı şekillerde sarsan yaşamları.Tanıdık bu hikâyeler, yazarın yarattığı ironik durumlar ve karakterlerle zenginleşiyor. “Solmaz’ın Yumrusu” adlı öyküde, kendi ayakları üzerinde duran, yalnızlığını bir sorun değil de başına konan bir talih kuşu gibi yorumlayan Solmaz’ın göğsündeki kanser yumrusu, birden bire alınıp verilebilen, sevgi ve ilgiyle iyileşebilen bir detay oluveriyor.Ya da bir bakmışız ki, “Çekirdek Son Nokta” öyküsünde karşımıza çıkan, tek kâse çekirdeklik ömrü kalan ilişkiler, fırlatılan televizyonla, rahatlatan iç dökmelerle son nefesini veriyor. Açıkalın’ın kadınları yorulmuş olsalar da enerjileri hiç bitmiyor, ne yapacakları da pek belli olmuyor./Archive/2020/12/18/003002853-kapakic3.jpgHER ŞEYDEN ÖZGÜR!Yazar, “Her Şeyden Özgür’üm diyerek başladığı kitabını, “Yürüdüm Gittim” diyerek, tam da dediği gibi her şeyden özgür kalarak bitiriyor. Bu iki başlık, kitabın da temelini oluşturuyor.Dimdik Ayakta Her An Tetikte, kentlerin büyülü caddelerinde kaybolan yalnız ve gezgin ruhlar için bir sığınak, “Yalnız değilim,” dedirten bir el. Kitap, boş vermenin tembel huzurunun ne kadar tatlı olduğunu hatırlatıyor, alışkanlıklardan vazgeçmenin de bazen devam etmenin de doğru bir yol olabileceğini fısıldıyor. Üstelik tüm bunları elden bir şey gelmez, “başa gelen çekilir” umutsuzluğuyla anlatmıyor.Açıkalın, okurlarına “bazen olur öyle,” diyor ve akıllara, “Dimdik ayakta ama her an tetikte, bazen her şeyden özgür kalmak ve kimi zaman da yürüyüp gitmek gerekmez mi?” sorusunu düşürüyor.Dimdik Ayakta Her An Tetikte / Nilüfer Açıkalın / Doğan Kitap / 152 s. / Eylül 2020. Ilgaz Gökırmaklı‘Hayatta kalmaçabasıbir ahlaki kararlar arenası!’
‘Hayatta kalma çabası bir ahlaki kararlar arenası!’ figure > “Roman” dalında, Adnan Binyazar, İrfan Yalçın, Konur Ertop, Asuman Kafaoğlu Büke ve Zeynep Aliye’den oluşan Seçici Kurul, bu yıl ödülün “Gemide Yer Yok” adlı romanıyla Ömer F. Oyal’a verilmesine karar verdi. Gemide Yer Yok, Oyal’in hazırlıksız yakalanılan bir iç savaşı ve hayatta kalma mücadelesini anlattığı çarpıcı bir roman. /Archive/2020/12/18/002455059-ic1.jpg “Her şeye rağmen şimdiye dek yaşadıklarımıza, bildiğimize tutunmaya çalışıyoruz, geçmişimizden başka bir şeyimiz yok. Tutunacak başka bir şey yok.”Romandan…- Gemide Yer Yok, birbirine sığınmacı olan bireylere ve hayatta kalma çabasıyla gösterilen reflekslere ilişkin bir kitap. Olağanüstü zamanların insanlarını anlatıyorsunuz... Eşikteki cinler gibi her an hareket geçmeye hazır, tedirgin ama bir o kadar aşina!.. Bütün bunlar bize ne kadar yakın?Kitapta somut bir ülkeden veya somut bir iç kargaşadan söz edilmiyor. Bu anlamda somut kültürleri, somut iç savaşları veya iç savaş ihtimallerini deyim yerindeyse paranteze almaya çalıştım. Kitabımda özel isim kullanmaktan, hatta kültürel çağrışım yaratacak takma isim kullanmaktan bile kaçındım. Ülke veya şehir ismi de yok.Romanımda çizilen resim geçmişte dünyanın pek çok ülkesinde yaşandı ve zaten halihazırda dünyanın pek çok ülkesinde de yaşanıyor. Muhtemelen gelecekte de yaşanacak. Benim yapmaya çalıştığım bütün kültürel özgüllükleri, iç savaşın taraflarını, kimin haklı kimin haksız olduğunu bir tarafa bırakarak böyle bir süreci sadece bir evin içinde, sıradan birkaç kişinin nasıl yaşadığını görmeye çalışmak.Daha çok da olağanüstü koşullarda hayatta kalmaya çalışanların ruh durumları, birbirleri arasındaki ilişkilerdeki gerilimler üzerine yoğunlaşmaya çalıştım. Hayatta kalma çabası gerçek bir ahlaki kararlar arenasıdır./Archive/2020/12/18/002508856-kapakic2.jpg‘HERKES GÜVENİLİR BİR SIĞINAK ARIYOR’- Romanın katmanlarını açmak adına baştan sorarsam; bu gemi neden bu kadar sıkışık?Çünkü herkes güvenebileceği ve hayatta kalabileceği bir sığınak arıyor. Romanın kahramanı zaten kendisine evinde şöyle böyle bir sığınak oluşturmuş ve birtakım hazırlıklar yapmış. Diğerleri de sürece hazırlıksız yakalanmışlar ve onlar da önceden hazırlanmış evde yer talep ediyorlar, daha doğrusu yavaş yavaş yerleşiyorlar. Böylece aynı ev içinde de bir yaşam alanı savaşı ve gerilimi yaşanmaya başlıyor.Bir de Nuh’un Gemisi arketipi mevcut. Bu söylence bir felakete hazırlanmak, felaketi öngörmek, tereddütlere rağmen sığınak hazırlamak gibi çabaların arketipi görevini görüyor. Her şey hayatta kalabilmekle ve bunu gündeme getiren koşullarla yüz yüze gelmeden kendimize bazı ahlaki nitelikler atfetmekten kaçınmakla ilgili.‘BELİRSİZ BİR SÜREÇTE YAŞIYORUZ’- Gemide Yer Yok, hangi temel gözlem ve vargılarınızdan çıkışla nasıl bir süreçte kaleme alındı?Ülkemizde neredeyse daimi olarak belirsiz bir süreçte yaşıyoruz. Hatta “peki bundan sonra ne olacak” diye merak ederken ölüyoruz ve öleceğiz. Öbür yandan dünya da benzer bir halde, özellikle de çevremiz.Elbette Dünya ve Türkiye’deki genel ruh durumu kitabın yazılışında etkili oldu. Ama felaket söz konusu olduğunda hep daha fazlası var maalesef. İç savaş, olağanüstülüğün başka bir aşamaya sıçrayışı demek. Buna rağmen kişiler böyle zamanları olağan günlerin refleksleriyle atlatmaya çalışıyorlar.Fakat kitabım herhangi bir özgül duruma göndermede bulunmuyor, esas olarak bu süreçlerdeki ortalama insan davranışlarına yöneliyor. Kahramanlardan ziyade bu tür kişilere odaklanmayı tercih ediyorum. Bize gerçeği veren kahramanların davranışları değil, ortalama kişinin davranışı./Archive/2020/12/18/002527871-ic3.jpg‘FELAKETİN YAKLAŞTIĞINA İNANMAK İSTEMEYİZ!’- Bir apartman, sonra evin içi, anımsama ataklarıyla mazi, çok güvenilemese de teslim olunan aşk, sızıntılar halinde seyreden dönüşümler... Gemide Yer Yok, insanoğlunun toplumsal gerçekçi ve bireysel nasıl bir yansısı?Olağanüstü günlerde insan davranışlarının hangi saikleri öne alarak hayata geçeceğini tartışmaya çalışıyorum. Bunların bazıları için olağanüstü bir dönem de şart değil. Diğer yandan böyle dönemlerde bireylerin kişiliğini, varlığını bir arada tutan tek şey neredeyse sadece geçmiş. Geleceğin belirsiz olduğu koşullarda tutunulabilecek tek şey geçmiş çünkü.Felaketin yaklaştığına inanmak istemeyiz. İnsan belirsizliği kaldıramaz, belirsizlik içinde bile gündelik rutinler ve öngörülebilir bir gelecek arar. Aharon Appelfed'in Badenheim 1939'unda, Yahudiler Badenheim'da tecrit ediliyorlar. Onlara Polonya'ya sevk edilecekleri ve yaşamlarına orada devam edecekleri söyleniyor.Topluca tren istasyonuna götürülürken bazıları emeklilik haklarının devam edeceğini ummakta, Polonya’da hayatın çok ucuz olduğunu ve maaşlarını Avusturya parasıyla aldıkları takdirde birikim yapacaklarını düşünmektedirler. İnsan çoğunlukla budur.GEMİDE KALMA AZMİ…- Geçmişe tutunuyor roman, ya sonra? Eninde sonunda; romanın muhasebesinde gemide kalma azmindeki kişiler hangi sağlamalarda bulunuyorlar, yola nasıl devam edilecek gibi?Gemide kalma azmi, sığınakta kalma ve orada hayatı idame ettirme azminden başka bir şey değil. Elbette çeşitli gerilim, çatışma ve uzlaşmalardan sonra herkesin kabullenmek zorunda olduğu yeni bir yaşam biçimi kurulacaktır.Olağanüstü koşullardaki bu yaşam biçiminde hiçbir şey eskiye benzemiyor ve yaşayabilmek için uzlaşma ve yeni koşullara uyum şart. Üstelik uzlaşma hiçbir zaman adaletle veya ahlaki seçimlerle bağlantılı olmuyor; daha çok güçler ilişkisi, çıkarların ortaklığı gibi unsurlar öne çıkıyor.Yani duygusallıkla ilişkisi olamayan bir durumda karşı karşıyayız. Böylece eskisinden bütünüyle farklı yeni bir hayat kuruluyor. İnsanlık en olağandışı koşullarda bile her şeyin her zamanki gibi akıp gideceğine inanmak istiyor, orada bile geçici de olsa bir rutin oluşturuyor çünkü- Tüm bu bağlamlarda Gemide Yer Yok, üslup ve tarz itibarıyla diğer romanlarınıza kıyasla nasıl bir yerde duruyor?Farklı bir yerde duruyor. Romanı yazarken başlıca kaygım; kısaca anlattığım bu sorunlara hiçbir duygusallığa kaçmadan değinmek; karakterlerin ruh hallerini psikolojiye girmeden, diyalog kullanmadan okuyucuya geçirebilmek, bir ruh durumu yaratabilmekti.- Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmak sizde hangi duyguları uyandırıyor?Yunus Nadi Ödülleri’nin ülkemizdeki anlamı ve saygınlığı malum; ödül beni haliyle çok mutlu etti, onurlandırdı ve yine ödülü bu romanımla almanın benim için anlamı ise gerçekten neredeyse sadece bana malum. Kitabımı ödüle değer gören Seçici Kurul’a burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.ÖMER F. OYAL: 1959 yılında İstanbul’da doğdu. 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Yöneticiliği bölümünü bitirdi. Yeni Olgu, Söz, Gelecek, Insight Turkey, Radikal Kitap, Mesele, Varlık ve Duvar gibi çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. Magda Döndüğünde isimli romanıyla 2016 Ankara Üniversitesi Roman Ödülü’nü, Zaman Lekeleri romanıyla 2019 Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü kazandı.Gemide Yer Yok / Ömer F. Oyal / Yapı Kredi Yayınları / 208 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiGölgen de sensin!
Gölgen de sensin! figure > Siyah, Yeni Alman Tıbbı’na göre hastalıkların, çatışmaların ve travmaların hangi durumlarda ortaya çıktığına ve nasıl çözümlenebileceğine dair ayrıntılı açıklamalar ve örneklerle okura ışık tutuyor. /Archive/2020/12/18/002115717-ic1.jpgPınar Boylu Gogulan, Lacivert ve Mor’un devamı niteliğindeki ve konu bakımından geniş bir yelpazeye sahip Siyah’ta, danışanlarından verdiği örneklerle hastalıkların gerçek sebebini irdeliyor. Küçük büyük bütün hastalıkların bizi aslında en iyi dostumuzla, kendimizle, tanıştırmak için kapımızı çaldığının altını çiziyor.Yeni Alman Tıbbı’na göre çoğu zaman kendimize, sırtımızı döndüğümüz noktada alarm veriyor vücudumuz; ruhsal benliğimiz giderek artan şiddetli bir sarsıntıyla bizi kendimize getirmeye çalışıyor.Yeni Alman Tıbbı, modern tıpla işbirliği içinde ilerleyen ve danışana yeni tedavi kapıları aralayan bilimsel bir çalışmanın ürünü. Psikiyatrist ve cerrah Ryke Geerd Hamer’ın yaşadığı travmatik bir olay sonucu ortaya çıkıyor.Doktor Hamer bir kazada oğlunu kaybettikten kısa bir süre sonra prostat kanseri oluyor. Tedavisi süresince aynı teşhisin konulduğu yüzlerce hastayı inceliyor. Kendisiyle benzer bir duygusal çatışma yaşadıklarını fark ettiğinde tomografi sonuçlarına bakıyor. Hepsinin beyninde, aynı noktayı işaret eden bir baloncuk oluştuğunu keşfediyor. Öyle ki bu baloncuğa Hamer Odağı ismi veriliyor./Archive/2020/12/18/002137217-ic2.jpgTravma ve hastalıkların çıkış noktasını bularak, özgürleşebileceğimiz gerçeğini kabul etmek atılacak ilk ve belki de en önemli adım. Bu noktada başvurulan regresyon ve soybilim çalışmaları birbirini tamamlıyor ve destekliyor.Lacivert, Mor ve Siyah serisinin ana teması, hastalık ve travmalar başta olmak üzere korkular, kanıksanmış çaresizlikler ve kendini tekrar eden olumsuzluklara “dur” demek.Bilimsel çalışmalara dayanan, deneyler ve ispatlarla ilerleyen yeni Alman Tıbbı’nın esas alındığı Lacivert, Mor ve Siyah, tam da bu sebeplerden dolayı özgün bir çalışma, kişisel gelişim kitaplarına yeni bir soluk getiriyor. Elbette Gogulan’ın kusursuz bir anlatıcı rolüne bürünmeksizin okura kendi çatışmalarını, travmalarını ve döngülerini korkusuzca anlatması da kitabın fark yaratan özelliklerinden biri.Siyah / Pınar Boylu Gogulan / Libros Kitap 272 s. Aylin KayaPaylaşmak da yetiyor!
Paylaşmak da yetiyor! figure > Behçet Çelik’in ilk iki öykü kitabının biraraya getirilmesiyle oluşan İki Deli Derviş – Yazyalnızı (İletişim Yayınları); vedalaşılacak dostların özlemi, ilik donduran soğuğuyla otogarları, “gözenekleri açılmış” evlerin ve yarı çıplak çocukların tek yuvası sokakları, tekdüzelikte insan olmanın, dönecek yer bulamamamın öyküleri... /Archive/2020/12/18/001822390-ic1.jpgGüncel Türk edebiyatının üretken isimlerinden Behçet Çelik’in ilk öykülerinden İki Deli Derviş - Yazyalnızı (İletişim Yayınları)… Çelik’in de sunuşta belirttiği üzere, üzerinden neredeyse çeyrek yüzyıl geçmiş öyküleri kapsıyor.Çelik daha ilk öykülerinde, birazdan vedalaşılacak dostların özlemiyle sızlatıyor burnumuzun direğini, kendisine özgü ilik donduran soğuğuyla otogarları ya da “gözenekleri açılmış” evlerin ve yarı çıplak çocukların tek yuvası sokakları arşınlıyor bizimle.Çoğumuzun hızlıca geçip gitmek istediği mekânlardan Çelik o kadar emin ki; biliyor, bir hikâye çıkacak! Çıkıyor da; özlenenler, özlenecekler, düşte ya da “mutlaka” kavuşulacaklar... İki Deli Derviş’in öyküleri de bilindik bir mizansenin tine işlediği öyküler. En çok da kısa cümleleriyle yer ediniyor bellekte. Kısa cümleler, daha biter bitmez ardından gelecek olana özlem duyan cümleler…/Archive/2020/12/18/001842186-kapakic2.jpgÇELİK GİBİ İÇSEL CÜMLELERYazyalnızı ise, İki Deli Derviş’e kıyasla bilindik ama bir o kadar da farklı. Bu farkı belki en çok ortaya koyan, yine cümleler: Çelik’in cümleleri, Yazyalnızı’nda denizi kırılgan bir ürpertiyle seyretmek yerine, o sulara açılıyorlar sanki. Sulara açılmış yeni cümleler de ayakta kalmak istiyor ama sanki daha içselleşmiş, yalnızlıkla baş etme yolunda özlemenin, anlam arzusunun “her şeye” yetmeyeceğini anlamış.Yazyalnızı, İki Deli Derviş’e kıyasla ironik öykülerden oluşuyor: Bu tekdüzelikte insan olmanın, anlama ve anlatma çabasının, geri dönmenin, dönecek yer bulamamamın, tamamen aynı kalan “geri”lerin öyküleri bunlar...Dolayısıyla tüm bunların içinde Yazyalnızı bir tür sayıklama değil de, kendi kendine söylenme hali olarak da görülebilir. Belki de kendi kendine söylenme haline bu denli benzediği için bolca virgülleniyor, derinleşiyor ve kazara çok şey anlatıyor cümleler; kimin kısa ve anlaşılır cümlelerle söylendiği görülmüş?SUSULANLAR VE KONUŞULANLARYeni baskıyla beraber iki öykü kitabının sıralama açısından yer değiştirmesi, farklı bir okuma deneyimi yaratıyor. Zira yeni düzenle beraber form ve mekânlar, susulanlar ve konuşulanlar “yer değiştiriyor”.Öykü kitaplarının ritmi ve dizilimi, üzerine düşünülmesi gereken bir konuyken, İki Deli Derviş - Yazyalnızı hızır gibi yetişiveriyor: Hikâyeler aynı, yazan aynı ama şu an değiştirmiş her şeyi; gelgelelim her şey bir yandan da aynı kalmış ki yıllar ötesinden bize uzanıyor.Dokuz yılın ardından, bu kez İletişim Yayınları’nca yeniden okurla buluşturulan İki Deli Derviş - Yazyalnızı, Behçet Çelik’in üretken, edebi büyüsü güçlü külliyatında kaybolmak için mükemmel bir yola çıkış.“Gittiğinde bu geceyi, o kadını, çocukluğunu, ötekilerin hiç bilmedikleri yüzünün evdeki hallerini anlatabilse, koşa koşa giderdi. Kitaplar güzeldi. Büyük laflar etmek eşsizdi. Kitaplarda yazılanları paylaşmak... yetmiyordu.” diyor Behçet Çelik; o zaman için, bugünün çeyrek yüzyıllık “delikanlı”sının bir şeyleri yettirdiğinden habersiz… Büşra UyarEdebiyatımızda yeni bir kadın sesi; NilgünÇelik
Edebiyatımızda yeni bir kadın sesi; Nilgün Çelik figure > Gelenler, Nilgün Çelik’in ilk verimi olmasına karşın, belli bir yaşam ve duygu olgunluğunu yansıtıyor. Kendine özgü bir öykü dili oluşturabilmiş bir yazar. Kalemi kısa, kesik planlarla bir mekânın tümünü izleyiciye gösterebilen bir kameraya benziyor. Öyküler kimi kez bir uçlarıyla ve kadınların açısından toplumsal / siyasal dertlere dokunuyor. /Archive/2020/12/18/001527969-ic.jpg Aile… Sevginin dayanışmanın mekanı, insanı hayata hazırlayan koza… Ve isteyerek istemeyerek açılan yaralarla sızılı bir yer… Kim ailenin kapalı kutusundan hiç yara almaksızın çıkabilmiş ki…Nilgün Çelik, Gelenler (Indie Yayınevi) isimli öykü kitabında; dar gelirlerin, ailenin ve yakın ilişkilerin dar alanını büsbütün daralttığı toplum kesimlerinden seçmiş öykü kişilerinin çoğunu ve ne görüyorsa onu cesur ama zarif bir dille canlandırmış.Bu iyice daralmış alanda şiddetin eli kulağındadır; etkinlik imkanı neredeyse yaşamın her alanında kısıtlanmış erkek bedenler, varlıklarını en yakınlarındaki dişi bedene dayatmakta sakınca görmezler. Ataerkil kültürün en yoz halidir yaşanan!Bu ortamda hayat her an trajediye dönebilir, masum bir ergen oynaşması cinayetle bitebilir (Acur); anaların eli ve dili bağlı, insestin ise eli kulağındadır! (Kaç Ölüm). Taciz ve tasallutun da, ama erkek erkeği tutar, ya da erkek erkeğe boyun eğer; ve suç, kayınpederin tecavüz ettiği gelinin hanesine yazılır, babasına karşı çıkamayan koca tarafından (Sürgün Yeri ).KAPALI KUTU; AİLEAile, sırların saklandığı kapalı kutudur; gerçekler yalanlarla örtülür ve kimi kez bu yalanlar gereksiz öçlere yol açar (Öç); kimi kez bastırılan nefret öyle sinsice büyür ki, bir de zorunlu ağır hasta bakımıyla birleşti mi, iş cinayete kadar varabilir, kapalı kutuda gizlenecektir suç (Çatışma).Mahalle, tutucu ortamlarda ailenin biraz geniş şeklidir; dayanışma vardır elbette, ama tutucu ahlaka sığınarak baskı koyma, birbirini gözetleme, birbirini engelleme de vardır. İki özgür yetişkin bir türlü gönüllerince bir ‘vuslat gecesi’ geçiremeyeceklerdir, ‘yeni parlattığı bıçağını kapıp da’ (s.23) hırsız avına çıkan komşular yüzünden; hayat trajikomediye döner, kimse yaşamına sahip çıkamaz! (Ödünç Yaşam).Yaa çocuklar… Bir çocukta yara açan nedir, kestirmek o kadar da kolay değil; yara acıtmaz olunca kapandı mı demektir, yoksa açılan yara yetişme çağındaki çocuğun kişiliğini mi biçimlendirmiştir?Öykülerle tema bütünlüğündeki kapak tasarımı bize, saklıda yürüyen bir takım işleri, yarım yamalak tanık olduklarına kim bilir ne anlamlar yükleyerek izleyen küçük bir çocuğun meraklı ve afallamış yüzünü göstermektedir.Anneye duyulan ihtiyaç tam doyurulamazsa ne olur?... Zihin ve duygular, sinir sistemine neyi nasıl kaydeder? ‘Anneyi kan kırmızı belliyor. Kaydediyor.’ (s.60)./Archive/2020/12/18/001613078-ic2.jpgAİLE İÇİN ŞİDDET VE TECAVÜZ!En güzel ve en cesur hikâyelerden biri Geri Alma, hep görmezden gelinen kadın eşcinselliği üzerine; sınıf atlama tutkusu yüzünden kopan ve gene de kopamayan bir ilişkiyi anlatıyor.Kahramanlardan Ecem’in cinsel yönelişi bellidir, Ecem ne istediğini bilen bir kişidir, ama aşık olduğu kadın yani yoksullukla varsıllık arasında, lezbiyen aşkla evlilik arasında kararsız salınan Aslı da öyle midir? Aslı, para karşılığı cinsellik sunan bir annenin küçük kızı olmayaydı, yalnız ve ürkütücü gecelerde arkadaşı Ecem’in sıcaklığına sığınmayaydı, Ecem’e aşık olacak mıydı?Çamur aile içi şiddet ve tecavüzün erkek çocuktaki etkilerine bakan ilginç bir öykü. Dededir tecavüzcü; ve annedir, kurban; erkek çocukta ise ataerkil kültür geri teper, yetişkinliğinde erkeklere karşı kavgazan ve saldırgan olacak; kadınlara ise eli kalkmayacaktır.Aile sevginin ve şefkatin de ocağıdır, ama yaşam acımasızdır, ölüm ve ayrılık vardır, özlem vardır; sevilen teyze gurbete gider (Özlem); sevilen baba yitecektir (El Feneri), acıyan yürekleri kederin karanlığında bırakarak….’gün susuyor, toprak konuşuyor’ (s.91).Öyküler kimi kez bir uçlarıyla ve kadınların açısından toplumsal / siyasal dertlere dokunur: Gelenler öyküsünde, ölüm acısına mahalle hocasında derman arayan kadın şehit duludur; Özlem’deki teyzenin kocası, ya ülkede karnını doyuracak bir iş bulamadığından, ya da siyasi mülteci olarak gitmiştir yurt dışına, vs.Konular ve yaklaşım önemlidir tabi, ama asıl önemli olan insan acısının derinliğini, şiirsel dokunuşlarla birkaç sözcükte verebilen dildir. Erendiz Atasü‘UfukÇizgisi’
‘Ufuk Çizgisi’ figure > Ufuk İbrahimoğlu’nun 1-8. sınıfları kapsayan ve uygun tüm nesnelerin resim sanatının malzemesi olabileceği hedefiyle hazırladığı Ufuk Çizgisi 1. Seriyi; 1-12. Sınıfları kapsayan Ufuk Çizgisi 2. Seri’si izledi. Yazar, Ufuk Çizgisi 3. Seri - Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Yaratıcı Görsel Sanatlar Etkinlikleri (Köknar Kitap) isimli, serinin 208 sayfalık yeni kitabını ise pandemi nedeniyle eğitimde çevrim içi ders sıkıntısına yardımcı kaynak yaratmak için, “Uzaktan Eğitime Uyumlu” bir yapıda tasarladı. /Archive/2020/12/18/001111971-ic.jpg Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Prof. Mehmet Özet atölyesinden mezun olan Ufuk İbrahimoğlu, 1919’da Almanya’da oluşan Bauhaus ekolünden hareketle, endüstri ile sanat bileşimiyle “malzeme sanatı” fikrini geliştirdi.“Her nesne sanatın malzemesi olabilir” fikriyle yola çıkan İbrahimoğlu, kaynak niteliği taşıyan ilk kitabı Ufuk Çizgisi 1. Seriyi oluşturdu. Ufuk Çizgisi, öğretmenlerin kılavuz kitabı olmasının yanı sıra velilerin çocuklarıyla yapabileceği, resim atölyelerinde uygulanabilecek, aynı zamanda hobi olarak değerlendirilebilecek teknik özellikler taşıyan, yaratıcılığı güçlendiren çalışmalar içeriyor.İbrahimoğlu’nun 1-8. sınıfları kapsayan ve uygun tüm nesnelerin resim sanatının malzemesi olabileceği hedefiyle hazırladığı Ufuk Çizgisi 1. Seriyi; 1-12. Sınıfları kapsayan Ufuk Çizgisi 2. Seri’si izledi. Yazar, Ufuk Çizgisi 3. Seri - Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Yaratıcı Görsel Sanatlar Etkinlikleri (Köknar Kitap) isimli, serinin 208 sayfalık yeni kitabını ise pandemi nedeniyle eğitimde çevrim içi ders sıkıntısına yardımcı kaynak yaratmak için, “Uzaktan Eğitime Uyumlu” bir yapıda tasarladı.Ufuk Çizgisi 3. Seri - Uzaktan Eğitime Uyumlu 1-12. Sınıflar Arası Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Yaratıcı Görsel Sanatlar Etkinlikleri / Ufuk İbrahimoğlu / 208 s. / Köknar Kitap / 2020. Neşe GüngörMatrix belgeseli 'simülasyonda mıyaşıyoruz' sorusuna yanıt arayacak
Matrix belgeseli 'simülasyonda mı yaşıyoruz' sorusuna yanıt arayacak figure > Merakla beklenen A Glitch in the Matrix (Matrix'teki Kusur) isimli belgeselin yeni fragmanı, tüm insanlığın bir simülasyonda yaşadığı teorisine sıradışı bir bakış sunuyor. Belgeselin ismi ürpertici düşünceyi belki de en iyi biçimde işleyen Wachowski Kardeşler'in Matrix serisine atıfta bulunuyor. Matrix serisinin de 4'üncü filmle hayranlarının karşısına çıkacağı düşünüldüğünde yakın zamanda teorinin pek çok farklı açıdan tartışılacağı tahmin edilebilir. İnsanların diital bir simülasyonda yaşadığı fikrini ortaya atan Matrix serisi değilse de muhtemelen bu konsepti en iyi inceleyen popüler yapım o ancak bu fikir zamanla eğlence dünyasının ötesine geçerek felsefi tartışmaların fitilini ateşlemişti. Bu fikir Magnolia Pictures'ın yayımlayacağı A Glitch in the Matrix belgeselinde de derinlemesine incelenecek. Independent Türkçe'nin haberine göre Rodney Asher'ın yönetmen koltuğunda oturduğu belgesel tartışmanın bilimsel, felsefi ve kültürel yansımalarına göz atmayı vaat ediyor. Belgeselde bir dizi enteresan röportajın yer alacağı belirtiliyor. A Glitch in the Matrix ve Matrix 4 muhtelemen 2021'in en çok tartışılan yapımları arasında olacak. Prömiyerini Sundance Film Festivali'nde yapacak belgeselin 5 Şubat'ta yayımlanması bekleniyor. DHAAB, seyahat kısıtlamalarının kaldırıldığıülkeleri açıkladı
AB, seyahat kısıtlamalarının kaldırıldığı ülkeleri açıkladı figure > Yeni tip koronavirüs (Covid-19) nedeniyle mart ayında sınırlarını kapatan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, seyahat kısıtlamalarının kaldırıldığı ülkeler listesini güncelledi. AB Konseyi, en son 22 Ekim'de güncellediği seyahat kısıtlamalarının kaldırılmasının "tavsiye edildiği" ülkeler listesinin son halini yayımladı.Listeye göre, salgın tedbirleri kapsamında mart ayında tamamen kapatılan AB dış sınırları, Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Ruanda, Singapur, Güney Kore ve Tayland'a kademeli olarak açılacak.AB ülkelerinin vatandaşlarına seyahat izni vermesi halinde Çin'e de sınırlar açık olacak.Listede yer almayan bütün ülkelere AB ülkelerinin seyahat kısıtlamaları devam edecek.Öte yandan, söz konusu liste, ülkelerdeki Covid-19 durumuna ve kısıtlayıcı tedbirlere göre tekrar güncellenecek.Bu durumda, listede yer almayan ve AB'den resmen ayrılan İngiltere'ye de yıl bitimine kadar uygulanan geçiş sürecinin bitmesiyle seyahat kısıtlaması uygulanacak.SEYAHAT KISITLAMALARIAB, mart ayında salgının yayılmasını engellemek için 27 üye ülkenin yanı sıra Schengen bölgesinin parçası olan İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre'ye zorunlu olmayan seyahatlere kısıtlamalar getirmişti.Üye ülkeler için bağlayıcılığı bulunmayan liste, "tavsiye" niteliği taşıyor. AAİBB, sağlıkçılaraücretsiz toplu ulaşım desteğini uzattı
İBB, sağlıkçılara ücretsiz toplu ulaşım desteğini uzattı figure > İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) Meclisi, sağlık çalışanlarının toplum ulaşım araçları ile İSPARK’ları ücretsiz olarak kullanma süresinin uzatılmasını oy birliğiyle kabul edildi. Aynı haklardan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerindeki sağlık çalışanları ile Mezarlıklar Müdürlüğü çalışanları da yararlanacak. İBB Meclisi'nin aralık ayı toplantısının ikinci oturumunda görüşülerek kabul edilen kararda şöyle denildi:"Salgın riskinin yoğun olarak devam ettiği İstanbul’da sağlık çalışanlarının, İstanbulkart entegrasyonuna dahil olan tüm toplu ulaşım araçlarının ve İSPARK AŞ işletmesinde yer alan otoparkları ücretsiz olarak kullanma süresinin 31.03.2021 tarihine kadar uzatılması, aynı haktan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerindeki sağlık çalışanları ile Mezarlıklar Müdürlüğü çalışanlarının da faydalandırılması, İSPARK AŞ işletmesinde yer alan otoparkların bu amaçla ücretsiz kullanılmasından kaynaklı oluşacak gelir kaybının önlenmesi amacıyla sübvanse ödemesi yapılması, uygun görülmüştür.” cumhuriyet.com.tr