News - Haberler
Parti içinde iki muhalif grup dahaçalışıyor: Solda‘tek parti’CHP mi?
Parti içinde iki muhalif grup daha çalışıyor: Solda ‘tek parti’ CHP mi? Ecevitlerin DSP’sinin geri plana düşmesiyle merkez solda tek parti CHP olarak kalmış ve algı bu noktada yoğunlaşmıştı. Ecevitlerin DSP’sinin geri plana düşmesiyle merkez solda tek parti CHP olarak kalmış ve algı bu noktada yoğunlaşmıştı. Ancak son aylarda oluşan beklenti yönünde üç milletvekili CHP’den istifa etti. İstifaların geldiği gün, CHP’de mevcut yönetimi eleştiren bir grup daha yazılı açıklama yaptı. Eski CHP milletvekilleri Yılmaz Ateş, Şahin Mengü ile akademisyen Suay Karaman, CHP’nin olması gereken “Kırmızı çizgileri”ne dikkat çekti. CHP’de mevcut yönetime mesafeli duran bir grup da Haluk Pekşen’in sözcülüğünde zaman zaman kamuoyuna yönelik açıklamalar yapıyor. Siyasetin ısındığı şu dönemde CHP’nin de hareketlendiği dikkat çekiyor.İstifa edenlerden Mehmet Ali Çelebi, teğmen yemininden sonra kıtaya kara pilot olarak çıkacaktı. Ancak FETÖ’nün zulmüne uğradı, Silivri’de savunmalarını izledik. CHP’de siyaset yapmak isteyince genel merkez ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteği ile milletvekili olarak parlamentoya girdi. Seçimden sonra muhalefet bayrağını açtı. Hüseyin Avni Aksoy ve Özcan Özel’in de istifa edecekleri, siyaset kamuoyunun bildiği bir konuydu.Hafta içinde partinin TBMM Grup Başkanvekili Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile görüşme yaptı. Ancak kararın verildiği, istifa edecekleri artık kesindi.CHP’NİN BÜTÜNLÜĞÜAna muhalefet partisi CHP, iktidar ile amansız bir mücadele içinde. Rekabet keskin ve sert. Bu koşullarda, rakibin zayıflaması, bunun yanı sıra parti bütünlüğünün korunması esas alınmalı. Ancak son CHP Kurultayı’nda bütünlüğün bozulduğu yönünde eleştiriler yükseldi. Bu konuda güçlü odak CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce oldu. İnce’nin parti kuracağı bir gerçek ve istifa eden milletvekillerinin bu partiye katılması çok olası… Boyutu, oy oranı, seçmen miktarı tartışılabilir ancak CHP’den ayrılma olacağı görülüyor. CHP’de parti yönetimine eleştirel yaklaşan ve bu yaklaşımlarını açıktan yapan grupların ne düzeyde etkin olacakları ise net değil. Parti bütünlüğünün, siyasal mücadelede başarının önemli unsurlarından olduğu bir gerçek…CHP’yi yöneten kadro ve muhalefet eden gruplar deneyimli siyasetçilerden oluşuyor. Bu kadrolar, başarı durumunda aykırı sesin çıkmayacağını ancak başarısızlıkta eleştirilerin oransal olarak dağılacağını tahmin ediyorlardır. Çünkü CHP seçmeni uzun süredir büyük baskı altında, iktidar özlemiyle yaşıyor.CHP kadrolarında olası kopmalara karşı önlem alınması yönünde son MYK’de Kılıçdaroğlu’na telkinlerin yapıldığı, üç milletvekiliyle görüşmelerin bu kapsamda gerçekleştirildiği biliniyor. Ancak parti yönetimi CHP’den kitlesel kopuş beklemiyor. “Partiden ayrılıp kurulacak partiye gidenler olur mu, evet. Ancak bu kamuoyu önderi düzeyinde ve grup halinde değil münferit düzeyde olur” görüşü egemen. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, milletvekili düzeyinde yeni istifaların olmayacağını dile getiriyor. Bu kapsamda CHP yöneticilerinin özellikle ayrılma potansiyeli olan milletvekillerini yakın takibe alacakları anlaşılıyor. Genel merkez ve TBMM Grubu yöneticilerinde bu bilincin üst düzeyde olduğunu gözlemledik. Gelişen süreçte, durumu şöyle değerlendirebiliriz: CHP artık merkez sol siyasette tek seçenek olarak seçimlere gidemeyebilir. Kurulacak en az bir parti var. Bu partinin bütünlüğü ne kadar sarsacağı ise önümüzdeki süreçte belli olacak. Siyasetçinin ana gövdeden koparak yeni oluşuma gitmesi için ilk önce kendi kendini ikna etmesi gerekiyor. Muharrem İnce’nin bu aşamayı geçtiği de açık. “Saray bağlantısı” imaları kanıtsız olduğu için hiç hoş değil. Başka bir gerçek daha var. Siyasetin halen en büyüğü olduğu tüm anketlerde görünen AKP, zorlu yarışta, CHP’den her kopmayı sevinerek izliyor. Sertaç EşSütaş’ın 1 milyar 115 milyon TL’lik‘Bingöl Entegre Tesisi’mayısta açılıyor: Bin kişiye istihdam yaratacak
Sütaş’ın 1 milyar 115 milyon TL’lik ‘Bingöl Entegre Tesisi’ mayısta açılıyor: Bin kişiye istihdam yaratacak Türkiye’nin önde gelen süt ürünleri üreticisi Sütaş, Karacabey, Aksaray ve Tire’den sonra 4. entegre tesisi “Bingöl Entegre Tesisleri”ni Mayıs 2021’de açmayı hedefliyor. Tek imzada Sütaş’ın en büyük yatırımı olma özelliğini taşıyan ve 3.5 milyon m2 arazi üzerine kurulu tesislerde, 1012 kişiye doğrudan istihdam sağlanacak. 1 milyar 115 milyon TL yatırım bedelli “Doğu-Güneydoğu Anadolu Sütçülük Projesi Bingöl Entegre Tesisleri”nde ilk aşamada iç piyasa için süt, ayran ve yoğurt üretimi yapılacak, ekim ayından itibaren de peynir üretimine geçilecek.Sütaş, yatırımın bölgesel etkisini de analiz etti. Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Kamil Taşçı tarafından hazırlanan etki raporuna göre tesisler, 2033’e kadar şehirde kişi başı GSYH’yi 2 bin 900 dolar artırıp 10 bin 221 dolara çıkaracak. Göçü de tersine çevirecek yatırımla Bingöl, fert başı GSYH’de 35 basamak yükselerek 38’inciliğe çıkacak. Sütaş yatırımının doğrudan ve dolaylı toplam istihdama etkisinin 2033 itibarıyla 8 bin 611 kişi olacağı tahmin ediliyor.“Bölgesel Etki Analizi Raporu”, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın katılımıyla Bingöl’de açıklandı. Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, fabrikanın günde 1000 ton kapasiteyle çalışacağını belirterek tesis tam kapasite ile çalıştığında bölgede, yıllık 1 milyar 22 milyon TL süt hasılası sağlanacağını söyledi. Personel ücretleri, taşıma, dağıtım giderleri ve diğer mal, hizmet alımlarıyla beraber Sütaş’ın bölgede yaratacağı doğrudan ekonomik faaliyetin toplamının yıllık 2 milyar 945 milyon TL olacağını aktardı. ÜRÜNLERE YÜZDE 20-25 ZAM YAPILDIBingöl’deki tesisin enerjisinin tamamının atık gübrelerden elde edildiğini ifade eden Muharrem Yılmaz, “Buradaki inekler sadece süt üretmiyor, elektrik enerjisini de üretiyor” dedi. Sütaş’ın 3 tesisinde 16 bin 600 hayvan sayısına ulaşıldığını, Bingöl’deki tesiste üretilecek ürünlerin pandemi sonrası Arap ülkeleri ve zengin pazarlardan ilgi göreceğini anlattı. Yılmaz, ürünlerin fiyatlarına ise 14 ay aradan sonra Ocak 2021’de yüzde 20-25 zam yaptıklarını belirterek çiğ sütte fiyatın 3 lira 20 kuruşa çıktığını açıkladı. Şehriban Kıraçİşverenlere sadece SGK primi için verilen destek tutarı150 milyar TL’ye yaklaştı. Destek hep patrona
İşverenlere sadece SGK primi için verilen destek tutarı 150 milyar TL’ye yaklaştı. Destek hep patrona DİSK, vergiden tümüyle muaf tutulması ve prim desteği verilmesiyle, bugün 2 bin 826 lira olan net asgari ücrette 752 TL artış yapılmasının mümkün olduğuna dikkat çekti. Hükümetin 2010’dan bu yana işverenlere verdiği SGK prim desteğinin bütçe içerisindeki payı yüzde 4’e kadar yükseldi. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), asgari ücretin vergiden muaf tutulması ve prim desteği sağlanması halinde asgari ücrette 751.6 TL artış yapılmasının mümkün olduğuna dikkat çekerken, yıllar itibarıyla işverenlere sağlanan prim destek tutarlarını rapor haline getirdi. 2008 yılında başlatılan uygulama ile SGK işveren prim payının 5 puanı bütçeden karşılanıyor. 10 YILDA KATLANDIDİSK, bu uygulamanın 2010’dan bu yana bütçeye yükünün 147 milyar TL’yi aştığına dikkat çekti. 2010’da 3.8 milyar TL olan işverenlere prim desteği toplamı 2020’de 25 milyar TL’yi geçti. SGK işveren prim desteği payının 2010 yılında bütçe içindeki oranı yüzde 1.3 iken 10 yılda bu oran hızla artarak yüzde 2.2’ye yükseldi. Bu dönem içerisinde işverenlere SGK prim desteği miktarı bütçe içinde yüzde 4’lük paya kadar çıktı. DİSK’in hazırladığı tabloya göre yıllara göre işverenlere sağlanan 5 puanlık SGK prim desteği tutarı şöyle: 2010’da 3.8 milyar TL, 2011’de 4.7 milyar TL, 2012’de 5.5 milyar TL, 2013’te 7.3 milyar TL, 2014’te 8.8 milyar TL, 2015’te 9.9 milyar TL, 2016’da 22.7 milyar TL, 2017’de 23.6 milyar TL, 2018’de 20.3 milyar TL, 2019’da 15.3 milyar TL, 2020’de 25.3 milyar TL. /Archive/2021/1/30/022156359-musrr.jpgYÜK, HALKIN SIRTINDAAsgari ücret artışının çok önemli bölümünün kamu kaynaklarından sağlandığına işaret eden DİSK, “Böylece işverenin yükümlülüklerinin bir bölümü halkın sırtına yüklenmektedir. Bütçeden karşılanan 5 puanlık SGK desteği halkın, emekçilerin vergileriyle işverenlerin finanse edilmesi anlamına gelmektedir. Bütçeden işverenlere 5 puanlık SGK prim indirimi sağlanmasına karşın aynı uygulama işçiler için söz konusu değildir. İşçiler için de SGK prim desteği bütçeden sağlanmalıdır” dedi. DİSK, asgari ücrette 751.6 TL artış yapılması halinde halen 2 bin 826 TL olan net asgari ücretin 3 bin 577 TL’ye yükseleceğine dikkat çekti. Mustafa ÇakırGiyim asgariücretli‘zengini’
Giyim asgari ücretli ‘zengini’ Merkez Bankası’nın yeni “Enflasyon Raporu”ndaki “Türkiye’de Ücret Dağılımı ve Ücretlerin Enflasyona Etkisi” başlıklı değerlendirme, “ucuz emek ülkesi”ne dönüşen Türkiye’nin geldiği noktayı ortaya koydu. Buna göre veriler 2017, 2018 ve 2019 yılları için incelendiğinde, tarım dışında asgari ücret ve bunun altında ücretlerde çalışan oranı ortalama yüzde 42.8, bu kapsamda sanayide yüzde 50, inşaatta yüzde 53.9 ve hizmetlerde yüzde 39.1 oldu. İmalat sanayisinde yüzde 51.7 olurken bu kapsamda giyim yüzde 72.2 ile ilk sırada. Çalışmadaki şu vurgu da dikkat çekti:“Asgari ücret artışının ekonomi genelinde ücret artışları için önemli bir referans olduğu dikkate alındığında, yakın dönemdeki gelişmeler 2021’de öngörülen dezenflasyon sürecini olumsuz etkileyebilecek bir unsur olarak değerlendirilmektedir.” Serhat AlıgilDireksiyonda rahatsızlandı, araçlaraçarparak durabildi: 4 yaralı
Direksiyonda rahatsızlandı, araçlara çarparak durabildi: 4 yaralı İzmir’in Aliağa ilçesinde, iddiaya göre direksiyon başında rahatsızlanan sürücünün kullandığı kamyonet, park halindeki araçlara çarparak durabildi. Kazada 4 kişi yaralandı. Kaza, Kurtuluş Mahallesi Mustafa Ekmekçi Kavşağında meydana geldi. İddiaya göre, Cumhuriyet Caddesi üzerinden çarşı istikametine doğru seyir halinde olan 35 HA 5433 plakalı kamyonet sürücüsünün iddialara göre rahatsızlık geçirmesi sonucu önünde seyir halinde bulunan H.Ö. idaresinde 16 L 1067 plakalı kamyonette çarptı. Ardından kontrolden çıkan 35 HA 54 33 plakalı araç park halinde bulunan 06 EE 9901 otomobil ile 35 AOE 902 motosiklete çarparak durabildi. Çarpmanın etkisiyle araçlarda çıkan duman esnafların yangın tüpü ile müdahale ederek söndürüldü. Çevredeki vatandaşlar kazayı sağlık ve polis ekiplerine bildirdi. Konunun haber verilmesi üzerine olay yerine gelen sağlık ekiplerince yaralı sürücü H.B ve yaralı yolcular M.K,C.K., B.D. Aliağa Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.Polis ekipleri kaza ile ilgili inceleme başlattı."ATEŞLER ÇIKMAYA BAŞLADI"Olay anını anlatan vatandaş Bekir Kırım “Yukarıdan araba geliyordu sanırım ya freni patladı ya da adamın başına iş gelmiştir. İlk önce bir arabaya çarpmış. Ses geldi biz ilk halini görmedik ondan sonra biz ses daha geldi. Direkt buradan geçerken bulunduğum yerde araca çarptı sürükledi. Ondan sonra arabalarda ateş ve duman çıkmaya başladı. Kazada insanlar panik yaptılar, korktular. Sonra çocukları çıkardılar. Anlık oldu. Karışıklık oldu maalesef bu tür kazalarda insanların müdahale etmeye bilmiyorlar panik yapıyorlar o zamanda kaza geçiren insanlar zor durumda kalıyorlar böyle şeylerde temkinli olarak kaza yerini güvenlik altını alıp ondan sora müdahale gerekiyor. Çünkü kazada insanları kurtarayım derken temelli hayatlarını risk altına sokuyorlar insanların duyarlı olmalarını. Eğitimsiz olan insanların kazalarda araçlara yaklaşmamalarını istiyorum. Cadde kalabalık değildi. Allah’tan park halinde araç vardı onun önünde çiçekçi çocuk vardı ve bankta oturan insanlar vardı. Allah korudu” dedi. İHAİzmir'de jandarmadan 'kumar' operasyonu: 2,5 milyon TL ceza kesildi
İzmir'de jandarmadan 'kumar' operasyonu: 2,5 milyon TL ceza kesildi İzmir'de, jandarma ekiplerince 8 farklı adrese düzenlenen eş zamanlı kumar operasyonunda suçüstü yakalanan yaklaşık 350 kişiye toplam 2 milyon 646 bin 421 TL para cezası kesildi. Kumar oynattığı belirlenen 7 kişi ise gözaltına alınıp, ifadelerinin ardından serbest bırakıldı. Öte yandan, depodan kumarhaneye dönüştürülen adresteki bir panoda 'İçerisi şampiyonlar ligi, pırlantacılar, galericiler. İzmir'in tüm elit insanları burada' yazdığı görüldü.İzmir İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, koronavirüs tedbirleri kapsamında alınan sokağa çıkma kısıtlamasını ihlal eden ve kentin farklı noktalarında kumar oynatan adreslere operasyon düzenledi. İşletmeciliğini B.K., A.Ç., P.Ç., İ.Ö., N.A., O.G. ve O.Ü.'nün yaptığı adreslere eş zamanlı düzenlenen operasyonda, Bornova ilçesinde bulunan Geri Kazanımcılar Sanayi Sitesi'nde bir depoda 52 kişiye sokağa çıkma kısıtlamasını ihlal, kumar oynama ve kapalı alanda sigara içmekten dolayı cezai işlem uygulandı."İÇERİSİ ŞAMPİYONLAR LİGİ"Öte yandan, depodan kumarhaneye dönüştürülen adreste bir pano dikkat çekti. Panoda 'İçerisi şampiyonlar ligi, pırlantacılar, galericiler. İzmir'in tüm elit insanları burada' yazdığı görüldü. Jandarma ekiplerinin depoda yaptığı incelemede, kumar oynayan kişilerin baskın anında kaçabilmesi için bir içecek dolabının arkasında gizli kapı bulundu. Operasyonlarını sürdüren jandarma ekipleri, bu kez Bornova ilçesi Eğridere Mahallesi'nde bulunan bir mekanı bastı. İçeride kumar oynayan 98 kişi suçüstü yakalandı. 98 şüpheliye idari para cezası uygulanırken, şüphelilerin baskın anında pencereden kaçmaya çalıştığı görüldü. 4 KATLI BİNADA KUMAR PARTİSİ Jandarma ekiplerinin geniş çaplı sürdürdüğü operasyonlar kapsamında, Gökdere Mahallesi'nde 4 katlı bir binanın kumar oynandığı bilgisi alındı. Komandolar eşliğinde düzenlenen operasyonda, içeride bulunan 100 kişi yakalanırken, şüphelilere idari para cezası kesildi. Operasyonlarda kumar oynarken suçüstü yakalanan 276 kişiye 368 bin 736 lira, kapalı alanda tütün mamulleri tüketen 333 kişiye 67 bin 932 lira, sosyal mesafe kuralını ihlal eden 275 kişiye 1 milyon 231 bin 495 lira, sokağa çıkma yasağını ihlal eden 275 kişiye 953 bin 975 lira, kapalı olması gereken işletmeleri açık bulunduran 7 kişiye 24 bin 283 lira olmak üzere toplamda 2 milyon 646 bin 421 TL idari para cezası uygulandığı öğrenildi.İŞLETMECİLER SERBESTOperasyonda gözaltına alınan 7 işletmecinin, ifadelerinin ardından serbes bırakıldığı öğrenildi. Ayrıca, kumar oyarken yakalanan M.K.'nın yapılan kimlik sorgusunda, 'uyuşturucu ticareti yapmak' suçundan arama kaydının olduğu tespit edildi. Öte yandan, kumarhanelere yapılan baskınlarda kumar oynamakta kullanılan materyaller ele geçirildi. DHAÇin, uzaya 'uzaktan algılama uyduları' gönderdi
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Çin, uzaya 'uzaktan algılama uyduları' gönderdi Çin, "Yaogan-31" serisi 3 uzaktan algılama uydusunu uzaya gönderdi. Xinhua ajansının haberine göre, 3 "Yaogan-31" uydusundan oluşan ve bu serideki 2'inci grup olduğu belirtilen uydular, ülkenin Gansu eyaletindeki Ciuçüen Uydu Fırlatma Merkezinden Long March (Uzun Yürüyüş) 4C roketiyle uzaya gönderildi.Fırlatma işleminin ardından uydular, önceden planlanan yörüngelerine girdi. Söz konusu uydular, elektromanyetik çevre gözlem ve bazı teknolojilerin testi için kullanılacak. Fırlatma, Uzun Yürüyüş serisi roketlerin 359'uncu misyonu oldu.Çin, ilk Yaogan-31 uydu grubunu 2018’de uzaya göndermişti. AAYemek, siyaset ve simgesellik! Taner Timur'un yazısı...
Yemek, siyaset ve simgesellik! Taner Timur'un yazısı... Daha önce “Anadolu’nun kutsal dörtlüsü” dediği ekmek, peynir, zeytin ve yoğurt hakkında öğretici eserler veren toplum bilimci Artun Ünsal son kitabında da bizlere tarih boyunca “İktidarların Sofrası”nı anlatıyor. Bu kapsamlı eserde Ünsal, Antik uygarlıklar, Eski Yunan, Roma ve Orta Asya Türk-Moğol sofraları gibi “her biri ayrı bir kitap konusu olacak” alanlarda uzun bir gezintiden sonra, daha yakın tarihimize, Osmanlı toplumuna eğiliyor. /Archive/2021/1/30/002504537-ic1.jpg İktidarların Sofrası isimli kitabında “Yemek sadece yemek değildir” diyor Artun Ünsal; zaten kitabının alt-başlığı da “yemek, siyaset ve simgesellik”. Bu üçlüde, “simgesellik”, yemek ile siyaset arasında bağlantı kuran bir işlev yükleniyor ve bu işlev de görkemli ziyafetlerle iktidarın “haşmet”ini sergilemek; davetlilerde katılım duygusu yaratarak meşruiyet sağlamak ve teşrifat kurallarıyla da davetlilerin statüsünü bildiren “sosyal mesaj”lar oluşturmak gibi şekiller alıyor.Eski uygarlıklarda ilk iktidar ziyafetleri Tanrılara adanan “kurban”lar şeklindeydi. İlahi güçlerin himayesine sığınan ve iktidarlarını bu güçlere dayanarak meşrulaştıran hükümdarlar bu ihsana bir de karşılık vermek zorundaydılar. Ayrıca sel, fırtına, kıtlık gibi doğal afetlere karşı dilekler de “kurban verme” şeklini alıyordu.Eski Çin, Hint, Fenike, Mezopotamya, Roma hükümdarlarının hepsi tanrılara kurban verdiler. Aralarındaki fark sadece kurbanın niteliği ve ritüel şekliyle ilgiliydi. Bu genel tabloda tutsaklar, uşaklar, köleler kurban edildiği gibi, eşler ve çocuklar bile kurban edilebiliyordu.‘ROMA TANRILARI HİÇ AÇ KALMADI!’Tanrılara kurban ritüeli Batı uygarlığına temel teşkil eden Roma’nın tüm dönemlerinde (krallık, cumhuriyet, İmparatorluk) korundu ve Ünsal’ın deyimiyle “Roma tanrıları hiç aç kalmadılar!”. Eski Yunan’da “yurttaş ziyafetleri” ise, bir yandan site mensuplarında “barbarlar”a karşı birlik duygusu yaratırken öte yandan da tebaanın kontrolünü kolaylaştırıyordu.Eski Türklerde “yemek, siyaset ve simgesellik” ilişkisinin ilk ifadesini, Türkler henüz Müslümanlığa geçmemişken, Uygurca kayda alınan “Oğuz Destanı”nda buluyoruz. Bu destandan, Kağan’ın boylara “toy” adı verilen şölenler verdiğini ve bu vesileyle de halka “benim ağzıma bakıp durmanızdır dileğim!” mesajı ilettiğini öğreniyoruz. Ayrıca kağanlar her yıl bir kez de saraylarını halka yağmalattırıyor ve -ertesi yıl hızla yeniden oluşturacakları- servetlerini halkla “paylaşmaktan” kaçınmıyorlardı./Archive/2021/1/30/002519224-ic2.jpg‘YE KÜRKÜM YE!Osmanlı tarihinde de “iktidar sofraları”, daima “Ye kürküm, ye!” teşrifatına uygun oldular. Saray ve köşklerde verilen saltanat sofralarına, bunları konaklarında taklide çalışan paşa ve bey ziyafetleri eşlik ediyordu. Saray ve elçi sofralarının yanı sıra, meydan ve çayırlarda halk şölenleri de düzenleniyor ve bunlar için en uygun vesileler de düğün ve sünnetler oluyordu. Ne var ki muktedirlerin bu alışverişte aldığı hediyeler genellikle değer olarak ziyafet harcamalarını aşıyordu.İlk Osmanlı sultanları sofralarını yakınlarıyla paylaşıyordu. Oysa İstanbul’un fethinden sonra bu adet, unvanlarından biri de “Kayser-i Rum” olan Fatih Sultan Mehmet’le değişti ve sultanlar yemeklerini “inzivayı şahane” içinde yemeye başladılar.‘BİRİ YER BİRİ BAKAR, KIYAMET ONDAN KOPAR!’Osmanlı Devleti’nde “iktidar sofraları”, devletin Batı etkisine girmesiyle değişmeye başladı. Bunun ilk işaretlerini Lale Devri’nde görüyoruz. Sultan III. Ahmed’in, oğullarının sünnet düğününü Ok Meydanı’nda on beş günlük bir şölene dönüştürmesi, adeta Batı’ya “bakın, biz gücümüzden bir şey kaybetmedik!’” mesajı gibiydi.Bu gibi müsrif gösteriler Damat İbrahim Paşa’nın öncülüğünde tüm yönetici zümreye yayıldı ve sonunda da, dönem - “biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” - bir yeniçeri ayaklanmasıyla sona erdi.Osmanlılarda asıl dönüşüm 19. yüzyılda yaşandı ve “iktidarların sofrası” asıl bu dönemde köklü bir değişikliğe uğradı. Batı kolonyalizmi bölüp paylaşamadığı Osmanlı Devleti’ni yarı sömürge statüsüne sokmuş, ziyafet ve şölenler de bu bağlamda şekillenmeye başlamıştı. Ünsal bu dönüşümü “yeni saraylar, yeni mobilyalar, yeni mutfaklar” başlığı altında inceliyor./Archive/2021/1/30/002538334-ic3.jpgOSMANLININ HAŞMETLİ ÇÖKÜŞÜ!Aslında “haşmetli” Osmanlının çöküşü de “haşmetli” olmuştu. Bu dönemde sedirlerin yerini kanepe ve koltuklar, şamdanların yerini kristal avizeler, sinilerin yerini de oymalı masalar ve zengin mönüler alıyordu. Yine de bu “modernleşme” hareketinde bazı eksikler vardı.Emperyal ziyafetlere yabancı sefirler eşleriyle katılırken, Osmanlı haremi mahremiyetini korumakta ısrarlıydı. Bir eksik de yemek aletleriydi. Yüzyılın ortalarına doğru yabancı elçi tabaklarına altın, gümüş çatal ve kaşıklar eklenirken Osmanlı ricali elle yemeğe devam ettiler.Oysa sultanlar da aynı dönemde “şahane inziva”ya son veriyor, “görünmeye” başlıyorlardı. Bu alanda Sultan Aziz öncü olmuş, Göksü Kasrı’nda Galler Prensi Edward’ı ağırlamıştı (Mayıs 1862). Örneği, sofrasında iki kez (1889, 1898) Alman İmparatorunu ağırlayan Abdülhamid döneminde de izlendi. II. Wilhelm, Osmanlı sarayında son yemeğini de 15 Ekim 1917’de, Dolmabahçe’de, Sultan Reşad’la birlikte yiyecek ve kısa bir süre sonra da birlikte tarihe karışacaklardır. EKMEK KAVGASI!Bir Osmanlı özdeyişi “Şalvarı şaltak Osmanlı; eğeri kaltak Osmanlı; ekende yok, biçende yok; yemede ortak Osmanlı” der. Ünsal, bizlere sunduğu tarih “ziyafet”inde, aslında bu sözün tüm “iktidar sofralarını” özetlediğini anlatıyor ve çağdaş dünyada da neo-liberal politikaların, “ucuz emek” arayışı içinde yabancı düşmanlığı yaparak “ekmek kavgası”nı körüklediğini söylüyor.Eser, “Dünya ölçeğinde kitlesel açlık ve işsizlik sorunları hala sürüp giderken, yemeğin içerdiği bu simgeselliğin bizlere gerçek bir hümanizmi de işaret ettiğini varsayabiliriz” sözleriyle bitiyor. Sanırım kendisinden “muktedirlerin sofrası”ndan sonra bir de “yoksulların sofrası”nı anlatmasını bekleyemeyiz; çünkü bu sofralarda anlatılacak pek de bir şey bulunmuyor!İktidarların Sofrası - Yemek, Siyaset ve Simgesellik/ Artun Ünsal / Everest Yayınları / 832 s. / 2020. Taner Timur‘Omuz omuza savaştık!’
‘Omuz omuza savaştık!’ Gönen’de neler yaşadılar? Nasıl öğretmen oldular? Nasıl Gazili oldular? TÖS’ün kuruluşu, Fakir Baykurt’un Genel Başkanlığı, cezaevi günleri, TÖB-DER’in kuruluşu, Baykurt’un Almanya yılları, Özkan’ın yayıncılık yılları... Fakir - Refet Kitabı; öğretmen olmayı, devrimci mücadelenin dinamiklerini ortaya koyan iki Gönen Köy Enstitülünün birlikteliği kitabı. /Archive/2021/1/30/002057166-kapakic.jpg1944’TE BAŞLAYAN YOLDAŞLIK- Söyleşimize kadim dostunuz Fakir Baykurt’la omuz omuza mücadele sürecinizi konuşmadan önce ilk nerede tanıştığınızı sorarak başlayalım isterim.Fakir ile 1944 ilkbaharında Gönen Köy Enstitüsü’nde tanıştım. Enstitülerde uygulanan laik, demokratik, katılımcı, karma, üretim için eğitim dizgesi bize birlikte çalışmayı, örgütlenmeyi ve yaşama müdahaleyi öğretti. Enstitüyü bitirip köy öğretmenliği görevine başladık. Bir süre çalıştıktan sonra çember daraldı. Köyde çalışma koşulları zorlaştı. Yoksulların üniversitesi Gazi Eğitim Enstitüsü’nde , edebiyat bölümünde okuduk. Omuz omuza örgütlü, birlikte savaşım bu noktada başladı.- Fakir Baykurt’un kimliğini, yeteneklerini, yaşamındaki önemli anları, o kırılma noktalarını hangi başat anlarla sunuyorsunuz?Fakir, ağzı laf yapan, eli kalem tutan, tanınmış, yaratıcı, cesur, çalışkan bir kişilikti. Yazarlığını aksatır düşüncesiyle TÖS Genel Başkanlığı’nı üstlenmek istemedi. Çevresinin ısrarlarına dayanamayıp “Eh!” dedi. Sıfırdan başladı. Ekibiyle çok önemli işler başardı. Yürüyüşler, mitingler yaptı. TÖS Gazetesi ve kitapçıklar yayınladı. Devrimci Eğitim Şurası’nı gerçekleştirdi. 1969 Aralık ayında dört günlük eğitim boykotunu gerçekleştirdi./Archive/2021/1/30/002146634-ic2.jpgKÖY ENSTİTÜLERİ- Kitabınızda da önemle vurguladığınız Köy Enstitüleri’nin yakın tarihimizdeki yadsınamaz etkisini burada da yorumlar mısınız? Ve bu yolda Fakir Baykurt’la birlikte verdiğiniz mücadeleyi, yaşama geçirdiğiniz eylemleri anlatır mısınız?Köy Enstitüleri Cumhuriyet Eğitim tarihinin en değerli uygulamasıdır. İlköğretimin gerçekleştirilmesinde önemli kazanımlar sağlamıştır. 1935’te 380.000 olan ilkokul öğrencisi sayısı 1946-47 yılında 1.360.000’e ulaştı. Bu sürede 9000 eğitmen, 2800 sağlıkçı, 17.000 kadar köy öğretmeni yetişti. Günümüz koşullarında köy enstitüleri yeniden açılamaz; uygulanan eğitim ilkeleri günümüz okullarında uygulanabilir. Köy Enstitüsü konusunun ülke gündeminde kalıyor olması, verilen mücadelenin haklılığının kanıtıdır. Dönemin iktidarı, köy enstitülerinin ilerici özünü, demokratik niteliklerini yok etti. İşe, üretime dayalı eğitimi, öğretmen ve öğrencilerin demokratik iş bölümünü ortadan kaldırdı. Enstitüleri klasik öğretmen okullarına çevirdi.- Son olarak tanıklıkların yanı sıra mektuplaşmaların da kitapta önemli bir yeri var. Hangi aralıklarda hangi bağlamlarda yazıldıklarından bahseder misiniz?Fakir’in bana yazdığı mektupların koruyabildiklerim kadarı kitapta yer aldı. Bunların kimi el yazısıyla, kimileri de örgüt antetli kağıtlara daktiloyla yazılmıştır. Bu sonuncular görev bildirimi ve talimat niteliğindedir! Mektuplar dünya ve ülke yazınında yer alan önemli bir türdür. Benim Fakir’e yazdıklarım da Fakir’in belgeliğindedir. Onlara ulaşmak çok çok zor.Fakir ve Refet Kitabı / Refet Özkan / Ege Reklam Basım Sanatları / 272 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiYaratıcıortaklık!
Yaratıcı ortaklık! Yazar Edward Ashford Lee, Platon’un felsefesine kadar geri gidiyor, teknolojinin insanlar tarafından keşfedilen ‘Platonik idealler’den oluştuğu düşüncesi ile yaratıcı bir süreç olduğu düşüncesini karşı karşıya getiriyor. /Archive/2021/1/30/001751512-ic.jpgGerçekte nedir teknoloji? Zaten var olan şeylerin keşfedilmesinden ibaret midir, yoksa buluşlar mı var eder onu? Ne yöne doğru ve nasıl bir hızla ilerliyor? Mevcut hızıyla zaman içinde insana üstün gelebilir mi? Dijital Ruh, bu sorular etrafında inşa ediliyor.Yazar Edward Ashford Lee, Platon’un felsefesine kadar geri gidiyor, teknolojinin insanlar tarafından keşfedilen ‘Platonik idealler’den oluştuğu düşüncesi ile yaratıcı bir süreç olduğu düşüncesini karşı karşıya getiriyor.Daha sonra insanlar ve makineler arasında aslında bir rekabet olmadığını, evrim sürecinden birlikte geçtiklerini iddia ediyor.Bir yin ve yang dengesiyle teknoloji tarihinin en alt basamağından en üst basamağına tırmanarak okura bir teknoloji felsefesi açımlıyor.Dijital Ruh - İnsan ve Teknoloji Arasındaki Yaratıcı Ortaklık / Edward Ashford Lee / Çevirenler: Avni Uysal, Gizem Uysal / Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY) / 392 s. Cumhuriyet Kitap EkiÇehov ve sayfiye!
Çehov ve sayfiye! ‘Sayfiyede’, Çehov’un ahlaki yargılara varmaktan kaçınarak, nesnel ve sevecen tavrını koruyarak, bazen de sadece susarak kaleme aldığı; karakterlerinin ruh durumlarını titizlikle çizdiği, hepsinde başka bir hayatı mercek altına aldığı otuz dört öyküden oluşuyor. ‘Sayfiyede, keskin bir hiciv, hüzünlü bir gerçekçilikle örülü, tam bir Çehov klasiği. /Archive/2021/1/30/001230008-ic.jpgEdebiyatın farklı alanlarında başarılı yapıtlara imza atan Anton Çehov aynı zamanda modern öykünün yaratıcılarından biri olarak kabul edilir.Çarlık Rusya’sının çökmekte olduğu 19. yüzyıl sonlarını, modernleşme sürecinin toplumsal sınıflar ve kuşaklar arasındaki uçurumu iyice derinleştirdiği, aristokrasinin çöktüğü bu dönüşüm ve belirsizlik dönemine kimi zaman keskin bir hiciv kimi zamansa hüzünlü bir gerçekçilikle yaklaşır.Bu yeni düzene ayak uyduramayan insanların dokunaklı, yalın gerçekliğini görür.‘Sayfiyede’, Çehov’un ahlaki yargılara varmaktan kaçınarak, nesnel ve sevecen tavrını koruyarak, bazen de sadece susarak kaleme aldığı; karakterlerinin ruh durumlarını titizlikle çizdiği, hepsinde başka bir hayatı mercek altına aldığı otuz dört öyküden oluşuyor.‘Sayfiyede, keskin bir hiciv, hüzünlü bir gerçekçilikle örülü, tam bir Çehov klasiği.Sayfiyede / Anton Çehov / Çeviren: Zeki Baştımar / Can Yayınları / 440 s. Cumhuriyet Kitap Eki