News - Haberler
TÜİK açıkladı: GSYH'den 2019'da en yüksek payıyüzde 30,7 ileİstanbul aldı
TÜİK açıkladı: GSYH'den 2019'da en yüksek payı yüzde 30,7 ile İstanbul aldı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılına ilişkin "İl Bazında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla" verilerini açıkladı. İl düzeyinde yapılan hesaplamalara göre, 2019'da gayrisafi yurt içi hasıladan (GSYH) en yüksek pay 1 trilyon 327 milyar 452 milyon lirayla (yüzde 30,7) İstanbul'un olurken, bu ili Ankara ve İzmir izledi. /Archive/2021/1/27/122133065-7.jpgTürkiye İstatistik Kurumu verileri şöyle: Buna göre, 2019'da İstanbul 1 trilyon 327 milyar 452 milyon lirayla en yüksek GSYH'ye ulaştı ve toplam hasıladan yüzde 30,7 pay aldı. Bu ili 395 milyar 731 milyon lira ve yüzde 9,2 pay ile Ankara, 263 milyar 38 milyon lira ve yüzde 6,1 pay ile İzmir izledi.GSYH'den en yüksek payı alan ilk beş il, 2019'da toplam hasılanın yüzde 53,7'sini oluşturdu.İl düzeyinde GSYH hesaplarında son üç sırada 4 milyar 134 milyon lirayla Tunceli, 3 milyar 399 milyon lirayla Ardahan ve 2 milyar 840 milyon lirayla Bayburt yer aldı.14 İLİN KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİRİ ORTALAMANIN ÜZERİNDESöz konusu dönemde İstanbul kişi başına GSYH'de 86 bin 798 lira ile ilk sırada yer aldı. Bu ili 81 bin 228 lirayla Kocaeli ve 71 bin 27 lirayla Ankara izledi.İl düzeyinde kişi başına GSYH hesaplamalarında, 18 bin 708 lirayla Van, 17 bin 465 lirayla Şanlıurfa ve 16 bin 727 lirayla Ağrı son üç sırada yer aldı.Kişi başına GSYH, 2019'da 14 il için Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleşti.GSYH'yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde, 2019'da cari fiyatlarla GSYH'den en yüksek payı alan İstanbul, tarım sektörü ve diğer hizmet faaliyetleri hariç, tüm faaliyetlerde de ilk sırada yer aldı.KONYA, TARIM, ORMANCILIK, BALIKÇILIK SEKTÖRÜNDE İLK SIRADABilgi ve iletişim faaliyetleri toplamı içinde İstanbul'un aldığı pay yüzde 65,4, finans ve sigorta faaliyetleri toplamından aldığı pay yüzde 58,2, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri toplamından aldığı pay yüzde 46,5, hizmetler sektörü toplamından aldığı pay yüzde 40,5, inşaat sektörü toplamından aldığı pay yüzde 35,6 olarak gerçekleşti.Konya yüzde 6,1 pay ile tarım, ormancılık, balıkçılık sektöründe 81 içinde ilk sırada yer alırken, Ankara yüzde 29,2 pay ile diğer hizmet faaliyetlerinde zirvede bulundu.İstanbul, 2019'da hizmetler sektörü toplamından yüzde 40,5 pay alırken, ilin toplam GSYH'si içinde hizmetler sektörünün payı yüzde 32,1 oldu. İstanbul'un toplam GSYH'si içinde sanayi sektörü yüzde 17,1 pay ile ikinci sırada, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 8 pay ile üçüncü sırada yer aldı.Yıllık GSYH, zincirlenmiş hacim endeksiyle 2019'da bir önceki yıla göre yüzde 0,9 artarken, 48 ilde Türkiye ortalamasının üzerinde artış gerçekleşti. Bir önceki yıla göre 2019'da en yüksek artış gösteren ilk üç il sırasıyla yüzde 12,8 değişim oranı ile Siirt, yüzde 10,6 ile Giresun ve yüzde 9,8 ile Artvin oldu. Bir önceki yıla göre en yüksek azalış gösteren üç il ise sırasıyla yüzde 8,9 değişim oranı ile Zonguldak, yüzde 10,4 ile Kırıkkale ve yüzde 12,5 ile Karabük olarak kayıtlara geçti.Yıllık GSYH'nin, zincirlenmiş hacim endeksiyle bir önceki yıla göre yüzde 0,9 artışına en fazla katkı veren il yüzde 0,43 ile Ankara oldu. Ankara'yı yüzde 0,4 ile İstanbul ve yüzde 0,14 ile Antalya izledi.Yıllık GYSH büyümesine 2019'da negatif yönlü katkı veren illerin başında yüzde 0,23 ile Kocaeli, yüzde 0,11 ile İzmir, yüzde 0,08 ile Bursa ve Hatay yer aldı. AACovid-19 -İngiltere'de salgınla mücadelede 'üzücüdönüm noktası': Can kaybı100 bini geçti
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Covid-19 - İngiltere'de salgınla mücadelede 'üzücü dönüm noktası': Can kaybı 100 bini geçti İngiltere'de Covid-19 nedeniyle hayatlarını kaybedenlerin sayısı 100 bini geçti. Başbakan Johnson, "Tüm sorumluluğu üstleniyorum" dedi. İngiliz gazetelerinin de bazıları hükümete sert eleştiriler yöneltti, bazıları da can kaybının nedenlerini irdeledi. ReutersBoris Johnson can kayıplarıyla ilgili hükümetin attığı adımlarda 'sorumluluğu üstlendiğini' söyledi.İngiltere'de Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 100 bini geçmesi İngiltere gazetelerinin manşetlerinde.Gazetelerin çoğunun manşet altında da, Başbakan Boris Johnson'ın can kaybını açıkladığı ve 'üzgün' olduğunu söylediği basın toplantısında başını öne eğdiği fotoğraf var.Başbakan Boris Johnson, yaşanan can kayıplarıyla ilgili Salı günkü konuşmasında 'hükümetin atılan adımların sorumluluğunu üstlendiğini' belirtip "Gerçekten yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Kaybedilen her can için çok ama çok üzgünüm" dedi.Hükümetin günlük açıkladığı verilere göre ise, 7 Mart 2020 ile 15 Ocak 2021 arasında Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 100 bin 162 oldu. İngiltere'de son 28 gün içerisinde en az bir koronavirüs testi pozitif çıkan kişileri bu gruba dahil ediyor.İngiltere'de yine 7 Mart 2020 ile 15 Ocak 2021 arasında, geçen yılların ortalamasına kıyasla tespit edilen ek ölüm sayısı da 99 bin 211.İngiltere'de Covid ölümleri 100 bin kişiyi geçti, Başbakan Johnson "üzüntüyü hesaplaması zor" dediGuardian gazetesi Johnson'ın konuşmasında can kaybının neden bu kadar yüksek olduğuna ilişkin nedenlerden bahsetmekten kaçındığını yazdı.İngiltere, can kaybında 100 bin sınırını geçen ilk Avrupa ülkesi, dünyada da beşinci ülke oldu.Guardian, Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısının yüksek olmasına ilişkin gerekçeleri de şöyle sıraladı: Halk sağlığının genel olarak çok iyi olmaması, bakımevlerinde malzeme eksikliği, hükümetin sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili tutarsız ve geç alınan kararlar, virüsün yeni türünün ortaya çıkması, test ve takip sisteminin yeterince iyi işlememesi.https://www.youtube.com/watch?v=8pmwtCVgAt0&feature=youtu.beGuardian yazarı Crace: Boris Johnson'ın saklanacak yeri kalmadıGazetenin yazarı John Crace, köşesinde de bu konuyu işledi. "Aylarca suçlamalardan kaçınmaya çalışan başbakan için saklanacak yer kalmadı" başlıklı yazıda şu ifadeler var:"İngiltere'de toplan can kaybının 100 bini aştığı gün Boris Johnson'ın basın toplantısında saklanacak yeri yoktu. Normalde tuhaf şakalar yapmaya çalışıp iyimserlik işaretleri arardı ama bu sefer kitabına uygun davrandı. En azından birkaç dakikalığına, başarısızlıklarının büyüklüğü sonunda gerçekten canını sıktı. Narsist şarlatan geçici de açığa çıktı."Johnson'a defalarca neyin yanlış gittiği soruldu. Hükümetin pandemiyi nasıl bu kadar kötü yönetebildiği soruldu. Sefilce 'Tüm sorumluluğu üstleniyorum. Elimizden geleni yaptık' dedi."Gerçekten mi? 20 bin can kaybının iyi bir sonuç olabileceğini söyleyen başbakan kimdi? Krizin önce yazın sonra da Noel'de sona ereceği sözünü veren kimdi? Test ve takip kaosunda yönetimde kim vardı? Öfkeli milletvekilleriyle yüzleşemediği veya sevilmeye duyduğu hasreti göz ardı edemediği için bilimsel verileri defalarca görmezden gelen kimdi? Kimin sokağa çıkma yasaklarını erteleme kararları on binlerce kişinin ölümüne neden oldu?"https://www.youtube.com/watch?v=yaND-IM0zUg&feature=youtu.be'Üzücü bir dönüm noktası'Daily Telegraph gazetesi de Johnson'ın sözlerini ana sayfa manşetine taşıdı.Gazetenin "İngiltere için üzücü bir dönüm noktası" başlıklı başyazısının bir kısmı şöyle:"Boris Johnson'ın can kaybının 100 bini geçtiği duyurusu, hükümetin pandemi yönetiminde dibe vurduğu an oldu. Farklı uluslararası hesaplamaların, net ölüm oranlarının kıyasını da zorlaştırdığı doğru, nüfus yoğunluğu da öyle, ama ülkenin dünya genelinde salgının en kötüsünü yaşadığı gerçeğinden de kaçış yok."Neden böyle olduğuyla ilgili yıllar boyunca öfkeli yorumlar, argümanlar yapılacak. Ülkedeki yaşlı nüfus benzer büyüklükteki ülkelerden daha fazla değil ama son 20 yılda yaşlı nüfusu büyük oranda arttı. İnsanlar daha uzun yaşadıkça, koronavirüse karşı daha kırılgan olan koşullar geliştirebiliyorlar. İngiltere'de diğer ülkelere kıyasla daha fazla hastalıklı olma hali olduğu görülüyor, bunun bazıları obezite ve zayıf beslenmeyle bağlantılı."Başyazıda, bakımevlerinin daha erken karantinaya alınmaması da gerekçelerden biri olarak gösteriliyor. Yazıda hükümetin aşılama sürecini hızlı idare etmesi de övülüyor ve en kısa sürede normale dönülebilmesi için aşı programının sekteye uğramaması beklentisi olduğu belirtiliyor.Johnson koltuğunu kaybeder mi?Times gazetesinin manşet haberinde, İngiltere'nin can kaybında 100 bini geçen ilk Avrupa ülkesi ve dünyada da beşinci olmasına vurgu yapılıyor. Sağlık yetkililerinin de bu durumu 'trajedi' olarak andığı belirtiliyor.Gazeteye konuşan İngiliz Ulusal Sağlık Hizmetleri NHS Providers Başkanı Chris Hopson şunları söyledi:"Covid-19 nedeniyle can kaybının 100 bini aşması bir trajedi. Bu korkunç bir dönüm noktası. Her bir ölümün ardında keder ve kahır olacak. Covid-19'un uzun vadedeki etkileri nedeniyle, gerçek boyutlarını da uzun bir süre bilemeyeceğiz."Virüsün sağlık konusundaki eşitsizlikleri de artırmış olması kaygı verici. Siyah, Asyalı ve azınlık toplumları orantısız şekilde etkiledi. Maalesef virüsün çok daha fazla hayatı yok etme potansiyeli var. Bu nedenle tedbirli olmaya devam etmeliyiz ve her ne kadar sıkıntılı olursa olsun sosyal teması kısıtlayan kuralları dikkatle uygulamalıyız."Financial Times gazetesi de ilgili haberinde, birçok kişinin Boris Johnson'ın geçen bahar aylarında ve sonbaharda sokağa çıkma kısıtlamalarını yürürlüğe koyma konusunda hızlı davranmaması can kaybının artmasına neden olduğunu düşündüğünü yazıyor.Gazete, pandemi yönetimindeki eksikliklere rağmen Johnson'ın başbakanlık koltuğundan ayrılmasının yüksek bir ihtimal olmadığını şu satırlarla aktarıyor:"Johnson'a yönelik destek geçen yıl düşmüş olsa da, muhalifleri bile Covid-19 yönetimiyle ilgili yapılan hataların başbakanlığına mal olacağını düşünmüyor."Muhafazakar Parti'nin önde gelen bir milletvekili, başbakanın şimdi bir 'kaçış hikayesi' olduğunu ve aşı programının başarılı olmaya devam etmesi durumunda halkın önceki hatalarını affedebileceğini söyledi."İşçi Partisi'nden üst düzey bir milletvekili de 'Seçmenler Johnson'ın zor bir meseleyle karşı karşıya kaldığını hissediyor. İngiliz zihinlerinde olumlu düşünmek vardır. İnsanlar, 'Sen daha iyisini mi yapardın?' diye sorar' dedi." BBC TürkçeCHP'li BerhanŞimşek'eölüm tehdidi: 'Seni kurşun manyağıyaparım'
CHP'li Berhan Şimşek'e ölüm tehdidi: 'Seni kurşun manyağı yaparım' CHP 22'nci Dönem Milletvekili Berhan Şimşek KRT TV canlı yayınında İçişleri Bakanlığı'nın hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Şimşek, 13 kez ölüm tehdidi aldığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı'nın hakkında suç duyurusunda bulunmasının ardından sosyal medyada troller tarafından hedef gösterilen CHP'li Şimşek KRT TV canlı yayınında 13 kez ölüm tehdidi aldığını açıkladı.CHP'li Şimşek, KRT TV'de Gürkan Hacır'ın sunduğu gazeteciler İsmail Saymaz, Barış Yarkadaş ve Elfin Tataroğlu'nun konuk olduğu Şimdiki Zaman programında İçişleri Bakanlığı'nın hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi.Şimşek, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP üyeleri ve duyarlı yurttaşlara teşekkür ettikten sonra şöyle konuştu:"Ne acıdır ki şunu da söyleyeyim; Sizler çok kıymetlisiniz, bu ülkenin oksijen koridorlarını açanlarsınız. Allah sizi var etsin. Bu ülkenin bekası için, iktidarlarının bekası için değil! Ülkenin bekası için mesleğinizi onurunuzla yaptığınızı biliyorum. Daha önce de tehditler falan alıyorduk, zaman zaman size de olmuştur. Hatta İsmail ve Barış'a 'Aman arkadaşlar dikkatli edin' derim."'4 GÜNDÜR 13 TANE ÖLÜM TEHDİDİ ALDIM'Berhan Şimşek'in "İnanır mısınız? Bu 4 gündür 12-13 tane ölüm tehdidi var!" sözleri karşısında Gürkan Hacır şaşkınlığını gizleyemeyerek "Size yapılan tehdit mi?" diye sordu. Berhan Şimşek de "Evet, evet" dedi.'MUHALİFLER ÖLÜM TEHDİDİ ALTINDA!'İsmail Saymaz da "Muhalifler ölüm tehdidi altında, bunu boşuna söylemiyoruz" dedi.'VALİLİKTEN KORUMA TALEBİNDE BULUNACAĞIM'Şimşek, sözlerine şöyle devam etti:"Seni diyor; 'Mermi manyağı değil, kurşun manyağı yaparım. Seni şöyle yaparım, böyle yaparım... Biz buradayız, biz yaşıyoruz ve varız.'Avukat arkadaşım dün suç duyurusunda bulundu. Ben bugün Sayın (Selçuk) Özdağ dinlerken dondum. Yarın gideceğim ben, valilikten koruma talebinde bulunacağım.Ben milletvekilliği yaptım. Gençliğimizde bazı günler yaşadık, taşıdık... Ben milletvekili olup da silaha müracat etmeyen 7 arkadaştan biriydim. Şimdi silah taşıyacağız. Ya da illagal silah taşıyacağım arabamda. Kendimi korumak mecburiyetindeyim. " cumhuriyet.com.trProf. Saltık, buşekilde okulların açılmasının faciaya yol açacağına dikkatçekti
Prof. Saltık, bu şekilde okulların açılmasının faciaya yol açacağına dikkat çekti Okulların 15 Şubat’ta kademeli olarak yüz yüze eğitime başlaması gündemde. Ancak henüz eğitimciler aşılanmadı ve 18 yaş altı grup için de dünyada geliştirilen uygun bir koronavirüs aşısı da yok. Bu durum okullar açıldıktan sonra “vakalar artar mı?” endişesini de beraberinde getirdi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, ülkemizde 1 milyon öğretmenin olduğunu, diğer personelle bu sayının daha da arttığını anımsatarak “Bu şekilde okulların açılması korkunç bir facia olur çünkü çocuklar hastalığı belirtisiz geçirirler, toplum içine yayılmasında en riskli kümedir. Türkiye böyle bir serüvene girişmemeli, gerekli önlemler alınmadan açılırsa bedeli ağır olur” uyarısında bulundu. Çin’den 14 Ocak’ta getirilen 3 milyon doz CoronaVac aşısının ardından 6.5 milyon aşıda ülkeye geldi. Aşılar 14 günlük incelenmenin ardından öncelikle ilk dozları vurulan sağlıkçılar, 80 yaş üzerine ile huzurevlerinde kalanlara, ardından da diğer gruplara kademeli yapılacak. Ancak aşılar geldiğinden bu yana öğretmenlere henüz aşılama başlanmadı. ‘BATIDA ÖRNEĞİ YOK’Prof. Saltık, okulların açılması durumunda yaşanabilecek sorunları gazetemize değerlendirdi. Saltık “İsveç ve Norveç karşılıklı: İngiltere, pek çok ülke ile sınırlarını kapattı. Fransa dördüncü kez kapanmaya gidiyor, Almanya bir buçuk aya yakın zamandır çok sıkı bir kapanma içinde. Mutant virüs tipi dünyanın pek çok ülkesinde yayılmış durumda. Türkiye’de de olduğunu gördük. Bütün stratejileri de bunlara göre planlamak gerekiyor” dedi. Ülkemizde 1 milyon öğretmenin olduğunu anımsatan Prof. Saltık “1 milyon öğretmeni aşılayacaksınız, diğer çalışanlarda var... Üstelik 18 yaş altıdaki çocuklara eldeki aşılar da yapılamıyor. Yani aşı yapılamayan bir kitleye okulları açacaksınız. Yok batıda örneği. Okullar dahi kapatılıp, uzatılıyor” diye konuştu. Okulların açılması ile tarih vermek yerine, bir takım kriterleri sağlamak gerektiğini ve ondan sonra okulların açılmasının doğru olacağını anlatan Saltık, şöyle devam etti: “Sözgelimi, Türkiye’de günlük ölümleri 10’un altına indirdiğinizde, günlük yeni olgu sayısın 500’ün altına çektiğinizde, mutant tipler görülmediği taktirde gibi ölçütler koyarak okulları açacaksınız. Bu haliyle okulların açılması korkunç bir facia demektir. Çünkü çocuklar hastalığı belirtisiz ve ayakta geçirirler, toplum içine yayılmasında en riskli küme okul çocuklarıdır. Türkiye böyle bir serüvene girişmemeli. Bugün günlük olgu sayılarımız Nisan ayındaki tepe değerlerinin bile üzerinde. Türkiye’nin en az 3-4 dört hafta köktenci bir biçimde kapanmaya ihtiyacı var, başka türlü bu sorunla baş edemeyeceğimiz gibi gözüküyor.”AŞI ORGANİZASYONU ŞART Aşı üretimi ve dağıtımının bütün dünyada yavaşlatılmış durumda olduğunu da söyleyen Prof. Saltık, “Virüsteki ciddi mutasyon aşıların etkinliğini azaltabilir” değerlendirmesini yaptı. Saltık, şöyle devam etti: “Çin, kendi nüfusunu da yetiştiremiyordu aşıları, başka ülkelerle de bağlantıları vardı. Yeni mutant tipi virüsler kullanılarak aşı üretme gerekmektetir. Türkiye 14 Ocak’ta başladığı aşılamada 3 milyon doz aşıyı bile daha kullanabilmiş değil. Demek ki elimizde aşı olsa bile yaygın ve hızlı uygulayabileceğimiz bir alt yapıya sahip değiliz. İngiltere’de, Almanya’da aşı istasyonlarının kurulduğunu, gönüllü tıp öğrencilerinin ve gönüllü eski sağlıkçıların göreve çağrıldığını çeşitli örnekler vererek daha önceden de söyledik. Hiçbiri yapılmadı. İş. hastanelere ve aile hekimliklerine yıkıldı. Sağlıkçılar organize bir topluluktur ve sağlık kuruluşundadırlar, işe gitmişken aşılarını da olurlar. Dolayısıyla aşı yapılması kolay gruptur. Bu gruba dahi 12 günde ancak yetişebildiğiseniz, yani günde 100 bin doz aşı yapabildiyseniz, ancak 30 günde 3 milyon aşılamayı bitirebilirsiniz. Sağlıkçılar dışında daha da zor, çünkü insanlar dağılıyor. Buraya odaklanmak gerekiyor; nasıl daha hızlı ve daha yaygın aşılama yapabiliriz. Bu amaçla yaygın aşılama yapabilmek için ayrı bir yapılanmaya, örgütlenmeye gidilmeli, ayrı bir personel, insan gücü gibi planlamalar yapılmalı ancak hükümet harcama gerektirecek hiçbir adım atmıyor, atamıyor. Dolayısıyla bugün gelen 6.5 milyon doz aşı ben de buruk bir sevinç yarattı. Kullanabilecek miyiz sorun burada. Onun için büyük bir hızla aşı organizasyonunu yaygın yapılabilmesi için her şeyin baştan gözden geçirilmesi gerekli. Eğer hızla yaygın uygulanamazsa ve dört hafta arayla ikinci dozda yapılamazsa, ilk dozdan yeterli bağışıklık elde etme olasılığı olanaklı değil. Süre uzadığı taktirde dört haftayı geçtiği taktirde ikinci dozda elde edilecek bağışıklıkta da zayıflama ortaya çıkacaktır.” Sibel BahçetepeÖnemliçağrı: Kanser hastalarıCovid-19 aşılama takvimine mutlaka alınmalı
Önemli çağrı: Kanser hastaları Covid-19 aşılama takvimine mutlaka alınmalı Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, kanser hastalarının hem Covid-19 bulaşması, hem de virüse bağlı ölüm riski açısından en riskli grupta bulunduğunu belirterek “Aşılama takviminde mutlaka öncelik verilmelidir” çağrısını yaptı. Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı aşılama takviminde kanser hastalarına yönelik bir düzenleme olmadığının görüldüğünü anımsatan Anacak, “Temel olarak yaş aralığına bağlı olarak yapılan sıralamada risk taşıyan mesleklere öncelik verilmekle birlikte tüm diğer gruplardan da riskli durumda olan kanser hastaları öncelik kapsamında değerlendirilmemiştir” dedi.Anacak şunları kaydetti: “Kanser hastalarının içerisinde bulunduğu ‘Kronik hastalığı olan kişiler grubu’ 3. aşamada aşılanacaklar arasında bulunmaktadır. Buna göre örneğin 45 yaşındaki bir kanser hastasının aşılama için 3. aşamayı beklemesi gerekir, ancak elimizdeki verilere göre bu hastanın pozitif olması durumunda ölüm riski yüzde 10 civarında ve aşılama için ön sıralarda olmalı. Sağlık Bakanlığı’nın aşılama takvimi gözden geçirilmeli, kanser hastaları riskli gruplar arasına alınarak aşılama takviminde öncelik verilmelidir.”TAŞIYICI DAHA ÇOKTevfik Özlü, semptom göstermeyen ya da rahatsızlandıkları halde hastaneye gitmeyerek virüsü yayan vakaların, hastaneye başvurup testleri pozitif çıkan vaka sayısından daha fazla olduğunu söyledi.‘ÖLÜMLER SÜRER’Aşı koruyuculuğunun 42 gün sonra başladığını belirten Prof. Dr. Mustafa Hasöksüz, “Dolayısıyla aşı olduktan sonra da ölümler, hastalıklar devam edecek demektir, bir günde kesilmeyecek” dedi. Sibel BahçetepeAkademisyenlerin cumhurbaşkanlığısistemine karşıhazırladığıçalışmayıaçıklıyoruz
Akademisyenlerin cumhurbaşkanlığı sistemine karşı hazırladığı çalışmayı açıklıyoruz Yeni hükümet sisteminin üç yılda sorunları daha da büyütmesi üzerine güçlü parlamenter sistem arayışları hızlandı. CHP MYK toplantısına da akademisyenlerin hazırladığı iki çalışma sunuldu. Çalışmalarda “Cumhurbaşkanının partili olması yasaklanmalı, başbakanlık getirilmeli ve Meclis tarafından seçilmeli” gibi öneriler yer aldı. CHP Merkez Yürütme Kurulu'nun (MYK) önceki günkü toplantısında, İstanbul Politik Araştırmalar Merkezi’nin (İSTANPOL) akademisyenlerince hazırlanan iki ayrı çalışma sunuldu. “Türkiye İçin Yeni Bir Hükümet Sistemi” başlıklı çalışmada, hükümet sistemi kaynaklı sorunlar ve çözüm önerileri; “Türkiye’de Hukuk Devletinin Tesisi” çalışmasında ise bağımsız ve tarafsız yargı için öneriler yer aldı.“Türkiye İçin Yeni Bir Hükümet Sistemi” adlı çalışmada, “başkanlık yetkilerinin, istikrarlı demokrasinin sürdürülmesini engellediği” kaydedilirken, “Meclis’in işlevsizleştiği, yargının yürütmenin güdümüne girdiği”, bakanlıkların ise kendileri dışında belirlenen politikaların yürütücüsü olduğu belirtildi. Çalışmada, “Denge-denetleme mekanizmalarının yok edilmesi ve bütün yürütme erkinin tek bir kişi elinde toplanmış olmasının; siyasi, toplumsal ve ekonomik alandaki mevcut tüm sorunları daha da büyütmüştür” denildi.15 MADDE HAZIRLANDIÇalışmada, toplam 15 maddede, ayrıntılı olarak yeni sistem ve özellikleri önerildi. Önerilen sistemin temel özellikleri ise özetle şöyle:“- Tarafsız, sembolik, partiler üstü bir Cumhurbaşkanı, devlet başkanlığı görevini üstlenmeli. Atamalar dahil tüm yetkileri kaldırılmalı ve aldığı kararlar tümüyle karşı imza kuralına tabi olmalı. Anayasa, cumhurbaşkanının partili olmasını yasaklamalı, bir defaya mahsus olarak TBMM tarafından seçilmeli. - Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu kurumları yeniden oluşturulmalı. Başbakan TBMM tarafından seçilmeli. Bu seçimde başbakanın yanı sıra bakanlar kurulunun listesi de açıklanmalı ve bir bütün olarak oylanmalı. - Kurucu güvensizlik oyu mekanizması getirilmeli. Bakanlar Kurulu’nun oluşmasında anayasal olarak kolaylaştırıcı, düşürülmesinde zorlaştırıcı olacak formüller getirilmeli. Görevdeki başbakanın yerini alacak başbakan üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilirse mevcut hükümet düşmeli ve yenisi kurulmalı.TORBA YASA KALKMALI- Torba yasa usulü kaldırılmalı. Bütçe yapım sürecindeki yetkileri TBMM’ye geri verilmeli. - Seçim hukuku bütünüyle revize edilmeli. Seçim barajı yüzde 5 gibi makul bir düzeye çekilerek muhafaza edilmeli. - Siyasi partilerde genel başkanların örgüt üstündeki hakimiyetlerine son verilerek, parti içi demokrasi teminat altına alınmalı. Parti liderleri ön seçim yoluyla belirlenmeli. - Anayasa’ya uygun olmak koşulu ile halkın Meclis’e kanun teklifi verebilmesi usulü getirilmeli. - HSK, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminde Cumhurbaşkanının yetkisi tamamen kaldırılmalı. - Kanun gücünde kararname yetkisi Bakanlar Kurulu’na, sınırları açıkça belirlenmiş olarak tanınmalı.‘RTÜK KALDIRILMALI’- Kamuda rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesi için üst düzey bürokratların düzenli olarak malvarlıklarını kamuoyuyla paylaşmaları yasal bir zorunluluk haline getirilmeli. - Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi’nin konu bakımından yetki alanı genişletilmeli. - Siyasi parti temsilcilerinden oluşan RTÜK kaldırılmalı. TRT’ye kurumsal özerklik sağlanmalı. Medya sektöründeki patronların başka sektörlerde iş yapması ve kamudan ihale almalarına yasal engeller getirilmeli ve malvarlıklarını her sene kamuoyuyla paylaşmaları yasal bir zorunluluk olmalı. - Temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınması sağlanmalı. Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi anlayışına dayalı yepyeni bir anayasa ile içsel tutarlılığı sağlam bir özgürlükler rejimi belirlenmesi çok daha uygun olacaktır.- Rektörler, üniversitelerde yapılacak seçimle belirlenmeli. YÖK başkan ve üyeleri üniversiteler tarafından seçilmeli. Baroların tekrar bağımsız ve özgür bir şekilde çalışabilmesi için çoklu baro modeli ortadan kaldırılmalı.‘HSK LAĞVEDİLMELİ’“Türkiye’de Hukuk Devletinin Tesisi” çalışmasında yargıya ilişkin 4 ana başlıkta toplam 31 maddelik çözüm önerileri hazırlandı. İlk ana öneri ise HSK'nın lağvedilerek, yerine Adalet Yüksek Kurulu (AYK) adıyla yeni kurul oluşturulması oldu. Bu kapsamda; kurulun, yargı mensuplarının özlük işlerinden yargının örgütlenmesi, işleyişi ve etkinliğine dek yargı alanındaki her konuda en geniş yetkiye sahip kurum olması gerektiği kaydedilirken, kurulun yargıç-savcı üyelerinin kendi meslektaşları, yargıç-savcı olmayan üyelerin ise TBMM tarafından seçilmesi, kurul seçimlerinde toplumsal cinsiyet dengesinin gözetilmesi ve cinsiyet kotası uygulanması, Adalet Bakanı’nın kurul başkanı, bakan yardımcısının doğal üye olması kuralının kaldırılması ve kurulun kararların gerekçeli, kamuya ve yargı denetimine açık olması gerektiği belirtildi.‘YETKİLERİ KALDIRILSIN’Çalışmada vurgulanan ikinci ana öneri ise yargı mensuplarının mesleki yaşamlarına ilişkin. Bu konudaki tüm kararların nesnel ölçütlere dayanması, liyakat, yeterlik, yetenek ve niteliklerin esas alınmasının gerektiği vurgulanan öneride, Adalet Bakanı’nı sistem içinde etkin konuma getiren hükümlerin Anayasa’dan çıkarılması ve görev yeri güvencesi tanınarak, terfi yoluyla dahi olsa onayı alınmadan bir yargıcın kural olarak başka bir mahkemeye atanmaması gerektiği gibi öneriler sunuldu. Yargı denetiminin önündeki engellerin kaldırılması gerektiği vurgulanan üçüncü ana öneri kapsamında da AYM üyelerinin yargı ve yasama organları tarafından belirlenmesi, Cumhurbaşkanının AYM ve Danıştay’a üye seçme yetkisinin kaldırılması, YSK’nin kararlarına karşı bireysel başvuru ve seçim uyuşmazlıklarıyla ilgili kararlarına karşı AYM’ye itiraz olanağı tanınması ve Sayıştay’ın, bir hesap mahkemesi olarak Anayasa’nın yüksek yargıya ayrılan bölümünde düzenlenmesi gibi noktalara dikkat çekildi. Çalışmadaki dördüncü ana öneride ise yargının savsavunma-karar üçlüsünden oluştuğunun anayasal düzeyde vurgulanması ve barolar ile Türkiye Barolar Birliği’nin oluşumunda savunmanın bağımsızlığının esas alınması gerektiği vurgulandı. Sefa UyarAntalyaİbradıBelediye BaşkanıSerkan Küçükkuru, Muharremİnce’nin başlattığıhareketle kurulacak partiye katılmak için CHP'den istifa etti
Antalya İbradı Belediye Başkanı Serkan Küçükkuru, Muharrem İnce’nin başlattığı hareketle kurulacak partiye katılmak için CHP'den istifa etti Antalya İbradı’nın CHP’li Belediye Başkanı Serkan Küçükkuru, Muharrem İnce’nin başlattığı hareketle kurulacak partiye katılmak için istifa ettiğini açıkladı. Küçükkuru, “CHP tabanına saygımız sonsuz. Bizim derdimiz genel başkanla” dedi. Önceki gün sosyal medyadan “Öyle özgürlükçü ve eşitlikçi bir parti kuruyoruz ki Atatürk’ün Türkiyesi’ne çok yakışacak” paylaşımı yapan Küçükkuru istifa açıklamasında CHP’yi “Tabanın sesini” duymamakla suçladı. Küçükkuru şu ifadeleri kullandı: “Antalya’ya onlarca defa gelen Genel Başkanımız AKP’den aldığımız, 34 sene sonra CHP bayrağını diktiğimiz İbradı’ya davet etmemize rağmen hiç uğramadı. Sonra kırsaldan neden oy alamıyoruz diye yakınıyoruz. Ben de bu durumdan rahatsız olduğum için partimden istifa ediyorum. Daha etkin siyaset yapacağına inandığım Muharrem İnce’nin başlattığı hareketle kuracağımız partide mücadele edeceğim.” Bülent EcevitTedarikte yaşanan sorunlarüzerine firmalara yönelik yasal uyarılar artıyor
Tedarikte yaşanan sorunlar üzerine firmalara yönelik yasal uyarılar artıyor Küresel eşitsizlik salgında da kendini gösteriyor. Afrika Birliği Dönem Başkanı Ramaphosa, “Bazı ülkeler, halklarını aşılarken diğerleri bunu yapmıyorsa güvende değiliz” dedi. Vaka sayısının küresel çapta dün itibarıyla 100 milyonu aştığı yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını krizinde umutla beklenen aşı haberleri birbiri ardına gelse de üretim ve dağıtım kapasiteleri, küresel çapta eşit erişim konuları tartışmaların merkezinde. Aşı üreticileri ABD ve Almanya ortaklığındaki BioNTech/Pfizer ve merkezi İngiltere’de bulunan İngiltere-İsviçre ortaklığındaki AstraZeneca’nın üretimdeki aksaklıklardan dolayı Avrupa’ya kısa vadede planlanandan daha az aşı teslim etmek durumunda kalacaklarını açıklamalarının ardından Avrupa Birliği’nden (AB) tepkiler yükseliyor. AB Konseyi Başkanı Charles Michel daha önce ilaç şirketlerinin imzaladıkları sözleşmelere uymaları çağrısı yapmış, gerekirse yasal yollara başvurabileceklerini söylemişti. Firmaların aşı ile ilgili yeni üretim zincirleri kurması gerektiğinin ve yeterli hammadde tedarikinde zorluklar yaşanabileceğinin farkında olduklarını belirten Michel, “şeffaf” bilgi verilmesinin önemine değinmişti.‘İHRACAAT BİLDİRİLECEK’Önceki gün ise BBC, İtalya hükümetinin, koronavirüs aşılarının teslimatında yaşanan gecikme ve aksaklıklar nedeniyle aşı üreticilerine karşı yasal yollara başvuracakları yönündeki açıklamalarını aktardı. İtalyan yetkililer, hafta sonunda Pfizer ile AstraZeneca’yı imzalanan sözleşmeleri ihlal etmekle suçlamıştı. Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech’in kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Prof. Uğur Şahin, ay başında Der Spiegel dergisine verdiği demeçte, aşı konusunda şu an Avrupa’da yaşanan yetersizliğin, AB’nin satın alma politikası ile ilgili olduğunu savunmuştu. Salgın ve aşı krizi Dünya Ekonomik Forumu’nun da ana gündeminde. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Davos’ta çevrimiçi toplantılar kapsamında dün yaptığı konuşmada, aşı üreticilerine uyarıda bulundu. “Avrupa’nın, dünyanın ilk Covid-19 aşılarının geliştirilmesine katkı sağlamak için milyarlarca Avro yatırım yaptığını” söyleyen Leyen, “Şimdi şirketler yükümlülüklerini yerine getirmeli ve aşıları yerine ulaştırmalı” dedi. AB ülkelerinde Covid-19 aşısı üreten bütün şirketlerin üçüncü ülkelere aşı ihraç etmek istediklerinde bildirimde bulunmaları gerekecek bir sistem getireceklerini kaydetti, “Aşı ihracatında şeffaflık mekanizması kuracağız” diye konuştu.‘EŞİT DAĞITILMALI’Öte yandan Reuters’ın haberine göre İsveç, Pfizer ve BioNTech’in geliştirdiği aşı şişesinin üzerinde “5 doz” ibaresine rağmen şişeden 6 doz çıkması ile ilgili de net bir açıklama talep etti. Bilgi verilene kadar aşılar için ödeme yapmayı askıya alma kararı aldığını duyurdu. Bu arada Davos’ta konuşan Afrika Birliği Dönem Başkanı ve Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, tüm dünyada yeni tip koronavirüs salgınına son vermenin daha büyük bir işbirliği gerektirdiğini vurguladı. “Bazı ülkeler, halklarını aşılarken diğerleri bunu yapmıyorsa güvende değiliz” dedi. Virüsün dünyadaki eşitsizliği derinleştirdiğine işaret eden Ramaphosa, “Aşı milliyetçiliği sorunundan derin endişe duyuyoruz. Bu sorun, çözülmemesi tüm ülkelerin kurtuluşunu tehlikeye atacak” değerlendirmesinde bulundu. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus de Covid-19 aşılarının yoksul ülkelere eşit şekilde dağıtılması çağrısı yaptı. “Bu, her ülkenin orta ve uzun vadeli ekonomik çıkarına olacaktır” dedi. cumhuriyet.com.tr67 yılönce kapatılan Köy Enstitüsümezunu Huriye Saraç’ın hikâyesi
67 yıl önce kapatılan Köy Enstitüsü mezunu Huriye Saraç’ın hikâyesi Özgür, bağımsız ve laik Cumhuriyeti geliştirecek yurttaş yetiştirme projesi olan Köy Enstitülerinin son mezunlarından biri; öğretmen Huriye Saraç'ın hikayesini sizlerle paylaştık. Cumhuriyet dönemi aydınlanma hareketinin temel taşlarından biri olan Köy Enstitüleri, 67 yıl önce bugün, 27 Ocak 1954’te kapatıldı. Özgür, bağımsız ve laik Cumhuriyeti geliştirecek yurttaş yetiştirme projesi olan Köy Enstitülerinin son mezunlarından biri; öğretmen Huriye Saraç (88), aydınlanma yolcuğunu anlattı.GÖZLERİ DOLUYORSaraç, 1933 yılında Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde 7 kardeşten üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Eskişehir’deki Çifteler Köy Enstitüleri’nde eğitim gördü, mezun olduktan sonra köyünün ilk kadın öğretmeni oldu. Bugün Köy Enstitülerinden bahsederken gözleri doluyor, sesi titriyor ve o günleri anlatırken heyecanlanıyor. Saraç’ın kendi yaşamını anlattığı 4 ciltlik Öğretmen Benisa isimli kitabı da bulunuyor. Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşamını sürdüren Saraç, pandemi nedeniyle evden çıkmadığını belirterek yazdığı kitabı, okullarda ve kütüphanelerde öğrencilere imzalamayı ve onlarla söyleşmeyi özlediğini söylüyor.- Köy Enstitülü olma serüveniniz nasıl başladı?Babam Ahmet Hayri Saraç, 1930’da Edirne’de askerliğini yaparken bir yandan da okuma yazma öğrenmektedir. Bir gün yine harfleri öğrenmeye çalışırken Atatürk gelir, babamın omzuna dokunur ve babam heyecanla ayağa kalkar. Atatürk, babama “Nerelisin yağız delikanlı” diye sorar. Babam “Afyonluyum paşam” diye yanıt verir. Evli olup olmadığını soran Atatürk’e, evli ve bir erkek çocuğu olduğunu söyler. “Kızın olursa okutacak mısın” sorusuna babam, “Evet, söz veriyorum” diyerek yanıt vermiş ve askerden dönünce ben doğmuşum. Adımı “Cumhuriyet” koymak istemiş fakat köyde telaffuzu zor olacağı için nüfus memuru, Cumhuriyet kelimesinin içindeki “Huriye” ismini koymasını teklif etmiş. Teklifi kabul eden babam, askerde Atatürk’e söz verdiği gibi beni okula gönderdi. Köy Enstitülü olma hikâyem böyle başladı. Atatürk’ün öldüğünü duyunca babamla birlikte çok ağlamıştık...KENDİMİZ DİKTİK- Köy Enstitülerinin önemi neydi ve sizin için ne anlam ifade ediyordu?Bütün köylerdeki çocukların alınarak yetiştirildiği bir okuldu. Önemli olan okumayı, yazmayı öğretmeye köylerden başlatmaktı. Köylerin kalkınması için önemli bir adımdı. Sadece okumadan ve yazmadan da ibaret değildi işimiz. Erkeklerin inşaat dersleri, bizim de dikiş dersimiz vardı. Okuldaki dikiş makinesiyle dikiş yapmayı öğreniyorduk. Yataklarımızı, yorganlarımızı, çarşaflarımızı hep kendimiz diktik. Ziraat dersimiz vardı. Tarlaları sürerdik. Koyunların, ineklerin bakımını yapıyorduk. Kısacası her işimizi kendimiz yapıyorduk. Köy Enstitülerinde her işi kendimiz yapmayı öğrenmiştik. Köy Enstitüleri öğrencileri olarak hepimiz çok çocuklu bir aile gibiydik. Biz de mezun olduktan sonra köylere eğitim vermeye gönderildik.TARLA SÜRDÜM- Köy Enstitüleri’nin öğretmenliğinize nasıl katkısı oldu?Köy Enstitülerinden mezun olduğumuzda teknik olarak her şeyi biliyorduk. Dikiş biliyorduk, tarla sürüyorduk, inek sağıyorduk... Bunların hiçbirini rastgele öğrenmedik. Öğretmen olunca gittiğim köyde, köylüyle beraber tarla da sürdüm, doğum yaptıracak hemşire yoktu, ebelik de yaptım. Türkiye’de öğretmen olarak bir süre çalıştıktan sonra oğlumu da alıp yurtdışına, Belçika’ya gitmeye karar verdim. Temizlik işçisi olarak çalıştım ilk başlarda. Ardından Hollanda’ya geçerek orada Türk öğrencilere, öğretmenlik yaptım. Köy Enstitülerinden öğrendiğim her şey bana her yerde yetti ve yardımcı oldu.‘TOPRAK AĞALARI YÜZÜNDEN KAPATILDI’- Siz Köy Enstitülerinin son mezunlarından birisiniz. Sizce Köy Enstitüleri neden kapatıldı?Köy Enstitülerinin çevresinde toprakları bulunan ağalar, enstitülerin olduğu alandan da kendilerine toprak armağan ettiler. Türkiye’nin kalkınmasının temeli topraktır. Bize de enstitülerde toprak işlemeyi öğrettiler. Toprak ağaları da Köy Enstitülerinin bulundukları yerlere gözlerini dikince enstitüler kapatılmak zorunda kalındı. Çağatan AkyolTürkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 2 yıldır toplanamıyor
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 2 yıldır toplanamıyor Çavuşoğlu’nun Şentop’u ziyaretinin ardından 2 yıldan fazla süredir toplanamayan Türkiye-AB KPK’nin yeniden toplanması için bir çalışma başlatılması bekleniyor. KPK’nin 79. toplantısı için henüz somut bir hazırlık bulunmuyor. Yeni KPK toplantısı için öncelikle taraflar arasında toplantı gündemi ve zamanı konusunda bir temas kurulması bekleniyor. Avrupa Birliği (AB) liderlerinin aralık ayındaki zirvesinin ardından AB ile “yeni sayfa” açma arayışında olan Ankara, son dönemde yoğunlaştırdığı diplomatik temaslarına parlamenter diplomasiyi de eklemek istiyor. Bu kapsamda ilk aşamada TBMM’nin AB Parlamentosu (AP) ile ilişkilerinin temel mekanizması olan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun (KPK) yeniden toplanması gündeme gelecek. AP’nin son Türkiye Raporu’nda Türk tarafının tavrı nedeniyle toplanamadığını belirttiği Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun yakın dönemde toplanması için ise henüz bir hazırlık bulunulmadığı öğrenildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, önceki gün TBMM Başkanı Mustafa Şentop’u ziyaret etmiş, ziyaretinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin son dönemde AB ile yoğunlaşan diplomasisine Meclis’in de destek vermesini istediklerini belirterek “AB ile ilişkilerde yüce Meclisimizle Avrupa Parlamentosu arasında mevcut mekanizmalar var, komisyonlar var. Onun dışında da her türlü temasın faydaları var. Ki Brüksel ziyaretinde gerek Raportör, gerek Dostluk Grubu başkanı gerekse Karma Parlamento Komisyonu başkanı gibi bizimle çalışan Avrupa Parlamentosu üyeleriyle de görüştüm. Bundan sonra düzenli temaslar olacak” ifadelerini kullanmıştı.2 YILDIR TOPLANAMIYORÇavuşoğlu’nun ziyaretiyle yeniden gündeme gelen Ankara-Brüksel hattındaki parlamenter diplomasinin en önemli unsurunu oluşturan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu ise 2 yıldan fazla süredir toplanamıyor. Kuruluşu, Türkiye-AB ilişkilerine temel teşkil eden Ankara Anlaşması’na dayanan ve 1966’dan bu yana karşılıklı olarak TBMM ve AP içindeki KPK üyelerinin bir araya gelmesiyle yapılan toplantılar, son dönemde AP’nin Türkiye’ye yönelik tutumuna Ankara’nın tepkisi nedeniyle yapılamıyor. Türkiye-AB KPK’nin 78. toplantısı, 19-20 Aralık 2018 tarihlerinde Ankara’da TBMM’de yapıldı. KPK’nin TBMM kanadı başkanlık divanı üyelerinin Ocak 2019’da Strazburg’a yaptığı ziyaretinde 79. KPK toplantısının hazırlıklarının görüşüldüğü açıklansa da 79. toplantı yapılamadı. Sonrasında Türkiye’deki siyasi gelişmelere AP’nin tepkileri ve ayrıca AP’den gelen Türkiye’yle müzakerelerin durdurulması yönündeki kararlarla birlikte AP ile ilişkilerde gerilim arttı. KPK TBMM kanadı başkanlık divanı üyeleri, 2020 başında da Strazburg’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve AP’de çeşitli görüşmeler yaptı, ancak bu süreçte KPK’nin yeni toplantısına yönelik bir açıklama yapılmadı. Mart ayından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının da etkisiyle yaşanan kapanmalarla KPK nezdinde video konferans yoluyla temaslar kurulsa da KPK’nin 79. toplantısına yönelik bir gelişme yaşanmadı.AP, ANKARA’YI SORUMLU TUTTUAP Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un hazırladığı 2020 Türkiye Raporu’nda Türkiye-AB KPK’nin toplanmamasından Ankara sorumlu tutulmuş ve “Türkiye ve AB arasındaki karşılıklı güvenin yeniden tesisi için her seviyede iletişim ve diyalog geliştirilmelidir. Türk tarafının, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun yeniden işler hale getirmeyi sürekli ve gerekçesiz olarak reddetmesi, teessüfle karşılanmaktadır” denilmişti. cumhuriyet.com.trSavcıÖz’üVurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti kitabıyayında
Savcı Öz’ü Vurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti kitabı yayında 24 Mart 1978 tarihinde aracının içinde kurşunlanarak öldürülen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz'ü anlattığı kitabı “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti”ni kitabın yazarı gazeteci Berivan Tapan ile konuştuk. Öğrencilere yönelik saldırılar, “karanlık” cinayetler, ve cinayetlere adı karışan ülkücülere gereken cezaları istediği için MHP’lilerin hedefi haline gelen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, 24 Mart 1978 tarihinde aracının içinde kurşunlanarak öldürüldü.Gazeteci Berivan Tapan ile ülkenin ilk öldürülen savcısını anlattığı, “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti” kitabını konuştuk.- Savcı Öz’ü ölüme götüren süreç nasıl işledi?O dönem sağcı ve solcu öğrenciler arasında çok sayıda çatışma yaşandı. Bu olayların dosyaları da Doğan Öz’e geldi. Birçok savcı hedef haline gelmemek için bu davalardan bir şekilde kaçmanın yolunu bulurken, Doğan Öz cesaretle üzerine gitti. Cinayetlere adı karışan ülkücülere gereken cezaları istediği için MHP’lilerin hedefi haline geldi. Ülkücülerin katlettiği devrimci öğrenci Levent Özyörük ise baktığı son dosya oldu. Doğan Öz, saldırganların kaçtığı ve ülkücülerin hâkim olduğu yurtta arama yapıp, cinayet silahını bulunca MHP milletvekili İhsan Kabadayı Meclis kürsüsünden tehditler savurdu. Doğan Öz, çok sayıda tehdit alan biri ama ilk kez meclis kürsüsünden bir milletvekili tarafından açık bir şekilde hedef gösterildi. Bu da saldırganların açık hedefi haline gelmesine neden oldu.- Doğan Öz’ün hazırladığı “Kontrgerilla Raporu” dikkate alınıp, işleme konulsaydı?Belki de 12 Eylül yaşanmayacaktı. Çünkü 12 Eylül’ün en büyük gerekçesi siyasi cinayetler ve katliamlardı. Halka ancak yeni bir yönetimle bu olayların önünün alınabileceği algısı yaratıldı. Oysa yapılması gereken derin devlet yapısıyla hesaplaşmaktı. Bugünden bakınca rapor ciddiye alınsaydı Uğur Mumcu da Hrant Dink de aramızda olacaktı.- Davanın en önemli tanığı belki de kapıcı Hayati Erdoğan. Mahkeme de mesleğinden dolayı Erdoğan’ın ifadelerinin güvenilir olup olmadığını sorguluyor. Bu açıdan da dava ilginçleşiyor...Evet, Doğan Öz cinayetinin nasıl gerçekleştiğini en iyi gören iki tanık var. Biri kapıcı Hayati Erdoğan, diğeri de ODTÜ’den Doç. Dr. Ziya Aktaş. Hayati Erdoğan, katil zanlısı İbrahim Çiftçi’yi hem Emniyet’te hem de duruşmalarda teşhis etmiş, Ziya Aktaş ise edememişti. Tapan, Doç. Dr. Ziya Aktaş’ın, Çiftçi’yi “teşhis edememesi” ile ilgili şunları dile getiriyor: “Cinayeti en iyi gören Ziya Aktaş; ‘Gözlüğümü takmamışım’ diyebiliyor mahkemede. Eşi de aynı şekilde çelişkili ifadeler veriyor. Aktaş ve eşi, dava sürerken apar topar burslu bir şekilde Amerika’ya gönderildi. Aktaş daha sonra Ecevit’in bakanlarından biri oldu. Çok tanıklı bir dava ama insanlar ifade vermeye korkuyor. Hayati Erdoğan da çok sayıda tehdit alıyor. Ama geri adım atmıyor. 170 kişi gösteriliyor, teşhis için ilden ile götürülüyor. Hayati Erdoğan, ‘Katili gördüm. Ancak ikizi varsa yanılabilirim’ diyor, o kadar emin yani. Ama Aktaş, ‘Çoluğum çocuğum var, beni azad edin’ diyor.” Buna karşın, Askeri Yargıtay, verilen idam kararını şu gerekçeyle bozuyor: “ODTÜ öğretim üyesi olan kültürlü bir tanık (Ziya Aktaş) sanığı teşhis edemezken bir kapıcının teşhis etmesi manidardır.” Mahkemenin, tanıkların mesleklerine göre aldığı bu tavır, o gün için de bugün için de kabul edilemez.YENİ DAVA BAŞLATILMADI- Dava hangi aşamada?Dava şu anda durmuş vaziyette. Herhangi bir ilerleme sağlanamıyor. Davanın yeniden ele alınması talebiyle Öz ailesi tarafından dilekçe verildi, ancak ne kabulü ne de reddi yönünde hiçbir yanıt verilmedi. Kayhan Ayhan