News - Haberler
‘Genco’ENKA Sanat’ın gurur projesi
‘Genco’ ENKA Sanat’ın gurur projesi ENKA Sanat’ın Direktörü Gül Mimaroğlu ile pandemi sonrasında kültür sanatın aldığı yeni rotayı konuştuk. Genco Erkal için hazırlanan belgeseli de anlatan Mimaroğlu filmin temmuzda izleyiciyle buluşacağının müjdesini verdi. Fotoğraf: Gökhan ÇelemTürkiye’nin kültür sanat alanında en deneyimli kurumlarından biri olan ENKA Sanat 30 yılı aşkın bir süredir hayatımızda artık. Pandemi ile birlikte ister istemez dönüşen kültür sanat hayatımızla ilgili ENKA Sanat’ın Direktörü Gül Mimaroğlu ile bir söyleşi yapalım ve yakın dönemde nasıl bir iklimin bizi beklediğini biraz olsun anlayalım istedik. Tabii ki hepimizi heyecanlandıran Genco Erkal belgeselini de konuştuk./Archive/2021/1/23/131036210-whatsapp-image-2021-01-23-at-12.39.11.jpegENKA Sanat’ın Direktörü Gül Mimaroğlu / Fotoğraf: Gökhan ÇelemÖncelikle ENKA Sanat’ın 2020 pandemisiyle birlikte başlayan süreci nasıl karşıladığını sormak istiyorum. Birçok etkinlik ya iptal edildi ya da çevrimiçi olarak yapıldı. Siz hangisini tercih ettiniz?Mart ayında salgının küresel bir sağlık sorunu haline gelmesinin ardından ülke çapında alınan önemleri gözlemleyerek, en kısa sürede hem sanatçılarımızı, hem de izleyicilerimizi riske atmamak adına tüm etkinliklerimizi tedbir amacıyla ertelediğimizi duyurduk.Yaşadığımız bu sıra dışı süreçte kültür sanatı ve etrafındaki tüm unsurları sanatsever ile buluşturmak için çalışmalara başladık ve öncelikle online içerikler üretmek için harekete geçtik. Bu çalışmalarla hedefimiz hem sanatı ve sanatçıyı desteklemek, hem de sanatseverlerin zor günlerinde yanında olarak sanatın iyileştirici gücünden ilham almalarını sağlamaktı. Bu süreçte, sanatın her dalından en güncel örnekleri #sanatabağlan etiketi altında dijital platformlarımıza taşırken, tiyatronun dünü, bugünü ve geleceğinin konuşulduğu, kimi usta kimi genç tiyatro sanatçılarımızın katıldığı canlı yayınlar gerçekleştirdik. Ayrıca kurumumuzun etkinlik arşivini youtube kanalımıza taşıdık. Düzenlediğimiz geçmiş dönem etkinliklerinden kayıtları sosyal medya hesaplarımıza taşıyarak bir nevi dijital müzik arşivi oluşturmuş olduk. Ayrıca sanatçılarımız sosyal medya hesaplarımızdan bizler için online söyleşi ve konserler düzenledi. 2020 her gün yeni bir şeyler öğrendiğimiz, değişimlere açık bir yıl oldu. Yeni fikirlerin, yeni üretim formlarının, yeni sunuş biçimlerinin ve modellerin kültür sanat hayatına yön verdiği, bu doğrultuda çözümlerin bulunduğu bir dönemi de beraberinde getirdi. Biz de bu doğrultuda, yılın devamında sektörün öncü kurumlarıyla bir arada hayata geçirdiğimiz çeşitli proje ve hibrit etkinliklere odaklandık.Bu durumun daha ne kadar süreceğini öngörüyorsunuz?Pandemi ile mücadelede önemli adımlar atılıyor, ancak sosyal mesafe kurallarının ne zaman kalkacağını öngörmek pek de mümkün değil. Bu süreçte yaşadığımız deneyimler bize gösterdi ki, fiziki etkinliklerle izleyiciyle etkileşimi destekleyen çevrim içi projeler yan yana hibrit bir şekilde pandemi sonrasında da hayatımızda olmaya devam edecek. Bu nedenle bir yandan yaz aylarında Açıkhava Tiyatromuzu tekrar kullanabilecek şekilde planlamalar yaparken, çevirim içi veya hibrit projeleri de gündemimizde tutuyoruz.Bazı işbirlikleri için de fırsat oldu aslında galiba bu salgın, değil mi?İçinde bulunduğumuz olağan dışı koşullar, sanata ve sanatçılara verilecek her tür desteğin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Kültür sanat kurumları olarak bizler, sektörün içinde bulunduğu olumsuz koşulların etkilerini azaltabilmek amacıyla pek çok adım attık. Elimizdeki en büyük güç ise dayanışmaydı. BKM, DasDas, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Zorlu PSMile birlikte bu olumsuzlukları aşmaya yönelik çabalarımızı "Ortak Yapım” projesi çatısı altında birleştirdik. Türkiye tiyatrosuna yeni metinler kazandırmak ve bu metinlerin sahneye konmasına destek olmak amacıyla çıktığımız bu yolda, sektörümüzde dayanışma ruhunun canlanmasına da vesile olduğumuza inanıyoruz.Öte yandan, Türkiye’nin ilk ve tek, alanında en büyük Performans Sanatları Festivali İstanbul Fringe’indijital açılış etkinliğine sponsor olarak, hem alternatif ve yenilikçi işler üreten genç sanatçıların görünürlüğüne hem de bu etkinliğin dünyanın dört bir yanından izleyiciye ulaşmasına katkı sağladık. İKSV’nin düzenlediği ve bu yıl yerli yapımlar gösteri sponsoru olduğumuz, tarihinde ilk kez tiyatro severlere hem fiziki hem de çevrimiçi bir program sunan İstanbul Tiyatro Festivali ile hep birlikte alışılmışın dışında bir festival deneyimi yaşadık. Yine proje destekçisi olduğumuz Barış İçin Müzik Vakfı'nın kuruluşunun 15. yılı vesilesiyle hazırlanan veTürkiye’de ilk kez bir çocuk orkestrası tarafından çevrimiçi olarak icra edilen bir konser olma özelliği taşıyan “Peter ve Kurt” senfonik masalının dijital kanallarla sayısız çocuğa ulaşmasını sağladık. ‘ÇAĞDAŞ, ÜRETEN, SORGULAYAN BİREYLER’30 yılı aşkın bir deneyimi var ENKA Sanat’ın kültür sanat alanında. Bize biraz kurumunuzun bu konuya nasıl yaklaştığını, kültür sanatla ilgili ilkelerini anlatır mısınız?ENKA Sanat, 1983 yılında kurulan ENKA Vakfı’nın, kültür sanat alanındaki faaliyetlerini yürütmek üzere kuruldu. Vakfın temel misyonu, spor, eğitim ve kültür sanat ile iç içe bir ortamda, bütünsel yöntemlerle eğitilmiş, çağdaş, üreten, sorgulayan ve potansiyelini ortaya koyan bireyler yetiştirmektir. ENKA Sanat olarak biz de,bu misyondan hareketle, bir yandan kültür ve sanatın sürekliliğini ve erişilebilirliğini sağlamak öte yandan bu üretimleri başta genç nesiller olmak üzere tüm kesimlere ulaştırmak hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kültür-sanat sahnesindeki yolculuğumuz, 30 yılı aşkın süredir aynı coşku ve heyecanla sanatın tüm dallarına kucak açarak devam ediyor. Sahne sanatları, müzik, sinema, plastik sanatlar gibi farklı sanat dallarından yenilikçi örnekleri sanatseverlerle buluştururken, alanında duayen sanatçıların yanı sıra, genç yeteneklere de kapılarımızı açıyoruz. Ayrıca, kurumlarla geliştirdiğimiz çeşitli iş birlikleri ile sanata katkılarımızı çok yönlü olarak sürdürmeye devam ediyoruz.Önümüzdeki dönemde ne gibi projeler bekliyor sanatseverleri? Biliyorsunuz, Ortak Yapım projesi ile prodüksiyonunu üstlendiğimiz iki tiyatro oyunu bulunuyor. Bunlardan ilki, projeye davet edilen yazarlar arasında bulunan Firuze Engin'in “Kusursuz Çiftin Harikulade Serüvenleri” adlı oyunu. Açık çağrıya başvuran ve yapılan değerlendirmelerin ardından desteklenecek oyunlar arasında yer alan Gökhan Eraslan’ın “Nuh’un Gemisini Aramak” adlı oyunu ise kurumumuzun desteğini alan ikinci yapım oldu. Bu oyunları 2021 yılında hibrit bir yapıyla izleyiciyle buluşturmayı hedefliyor, çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz.Öte yandan genç müzisyenlere destek amacıyla geliştirdiğimiz yeni bir proje üzerinde de çalışmaya devam ediyoruz.Geçtiğimiz yılın sonuna doğru çalışmalarına başlanan, kurumumuzun daimi sanatçılarından, sahnede 60 yılını tamamlayan, Türk tiyatrosunun büyük ustası Genco Erkal’ın hayatını ve sanatını konu alan ve bizim de yapım sponsorluğunu üstlendiğimiz “Genco” adlı belgesel, bu yılın en heyecan verici projeleri arasında yer alıyor. /Archive/2021/1/23/131221396-soslama.jpegGenco Erkal / Fotoğraf: Gökhan Çelem‘GENCO’ BELGESELİ TEMMUZ’DA İZLEYİCİYLE BULUŞACAKGenco Erkal ile ilgili belgeseli de merak ediyoruz elbette... Hangi aşamada belgesel ve içeriğinde ne gibi detaylar olacak?ENKA Sanat olarak, ülkemiz tiyatrosuna katkılarımızı sürdürmek, gelecek nesillere ülkemiz tiyatro tarihi alanında önemli bir kaynak bırakabilmek üzere bir süredir üzerinde çalıştığımız “Genco” adlı belgesel, bizi son derece gururlandıran ve heyecanlandıran bir proje. Yapım sponsorluğunu üstlendiğimiz, senaryosunu Genco Erkal'ın yazdıgˆı ve bu nedenle benzerine az rastlanır otobiyografik bir nitelik de taşıyan bu belgeselin, yalnızca bir sanatçının kariyerini değil, Türk tiyatrosunun da önemli ve büyük bir dönemini anı ve anekdotlarla aydınlatacağına inanıyoruz. Bu proje, kurumumuz ile duayen sanatçı Genco Erkal ve kurucusu olduğu Dostlar Tiyatrosu’nun yaklaşık 25 yıllık köklü birlikteliğine dayanıyor. 1997 yılında“Bir Takım Azizlikler” oyunu ile başlayan bu süreçte, Dostlar Tiyatrosu’nun çok sayıda oyunu düzenli olarak ENKA Sanat salonlarında sahne aldı ve binlerce izleyici ile buluştu. Belgesel ile bu birlikteliği bir adım öteye taşıyoruz. Belgeselin yapımcılığını ve yönetmenliğini Selçuk Metin, görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak üstleniyor. Çekimlerinin Ocak ayı içinde, kurgusunun ise bahar aylarında tamamlanmasını hedeflediğimiz belgeseli Temmuz 2021’de ENKA Sanat’ta gerçekleştirilecek bir prömiyer gösterimle izleyiciyle buluşturmayı hedefliyoruz. Emrah KolukısaCumhuriyet Pazar’da bu hafta
Cumhuriyet Pazar’da bu hafta Boğaziçi mezunu sevilen müzisyen söz yazarı Aylin Aslım’la hem üniversitesinde süren ‘kayyum rektör’ protestolarını, hem salgında müzisyen olmayı hem de 40’lı yaşlarında gelen sürpriz bebeğini konuştuk. “Bu hamilelik benim için mucize, hiç beklemediğim bir anda geldi” diyen Aslım, müzikle arasına mesafe girdiğini söylüyor. Özge Mumcu Aybars, 28. ölüm yıldönümünde özlemle andığımız yazarımız, babası Uğur Mumcu’yu kaleme aldı.Hazal Ocak. Kadıköy Moda’da açılan vegan kasabı ziyaret etti, fikri hayata geçiren dört arkadaşa merak edilenleri sordu. Gamze Akdemir’den nobelli yazar Svetlana Aleksiyeviç’in, II. Dünya Savaşı’nın kadınlar ‘cephesinde’ nasıl yaşandığını belgeleyen sözlü tarih çalışmasıAtaol Behramoğlu, Mustafa Kemal Erdemol, Enver Aysever ve Vecdi Seviğ yazılarıEmrah Kolukısa’dan One Nigtht Miami filmi ve gerçek karakterlerle kurmaca öykülerMesut Özil, Avrupa’da heykel sanatı, çocuklar için yarıyıl tatili önerileri, Pati Günlükleri, Hepsi yarın Cumhuriyet’teGazetenizi bayinizden ayırtmayı unutmayın! cumhuriyet.com.tr'Vaatler yalanlandı, yargıya güven sıfırlandı'
'Vaatler yalanlandı, yargıya güven sıfırlandı' CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine İrfan Fidan’ı atamasına “Hukuk, yargı, ekonomik-demokratik reform vaatleri yalanlandı. Yargıya güven sıfırlandı” tepkisini gösterdi. CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Tayyip Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine İrfan Fidan’ı atamasına sosyal medya hesabı üzerinden tepki gösterdi. Toprak’ın mesajı şöyle:“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne gece yarısı yaptığı atamayla, hukuk, yargı, ekonomik-demokratik reform vaatleri yalanlandı. Yargıtay Başkanının bile yüzde 30’a düştüğünü söylediği yargıya güven sıfırlandı! Yine de yılmak yok; Hak, hukuk, adalet!"İRFAN FİDAN KİMDİR?Fatsalı olan İrfan Fidan, ilk görevine Akkışla Cumhuriyet Savcısı olarak 1999 senesinde başladı.Sırasıyla Aşkale, Çaycuma, Dörtyol, Şişli ve İstanbul Cumhuriyet Savcısı görevlerinde bulundu.2015 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili oldu. Bir yıl sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevine getirildi.27 Ekim 2020'de HSK Genel Kurulu tarafından Yargıtay üyeliğine seçildi.23 Ocak'ta ise AYM üyeliğine atandı.AKP'nin kritik davalarına bakıyorduFidan, özellikle 2015 yılında yapılan atama sonrası AKP için kritik birçok soruşturmayı yürüten isim olmuştu. cumhuriyet.com.trFenerbahçe'nin borcu 4 milyar 719 milyon TL
Fenerbahçe'nin borcu 4 milyar 719 milyon TL Sarı-lacivertli kulübün borcunun 4 milyar 719 milyon 708 bin 486 TL olduğunu açıkladı. Fenerbahçe Denetim Kurulu Üyesi Musa Erdemir, sarı-lacivertli kulübün borcunun 4 milyar 719 milyon 708 bin 486 TL olduğunu açıkladı. Fenerbahçe Kulübü Yüksek Divan Kurulu (YDK) toplantısı, koronavirüs tedbirleri kapsamında online olarak başladı. FB TV ve sosyal medya hesaplarından yayınlanan 2021 yılı Ocak ayı olağan divan kurulu toplantısını Yüksek Divan Kurulu Başkanı Vefa Küçük evinden yönetirken, Başkan Ali Koç ve yönetim kurulu üyeleri Ülker Stadı 1907 Tribünü'nde sosyal mesafe kuralına uyarak takip etti. Yüksek Divan Kurulu toplantısında Fenerbahçe Denetim Kurulu Üyesi Musa Erdemir, denetim kurulu raporlarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Musa Erdemir, Fenerbahçe Kulübü'nün borcunun 30 Eylül 2020 tarihi itibarıyla 4 milyar 719 milyon 708 bin 486 TL olduğunu açıkladı.Erdemir, "30 Eylül 2020 tarihi itibarıyla kısa vadeli 2 milyar 464 milyon 320 bin 994 TL, uzun vadeli ise 2 milyar 255 milyon 387 bin 492 TL olmak üzere konsolide toplam borç tutarı 4 milyar 719 milyon 708 bin 486 TL'dir" dedi. DHAABD’de 18 aylık bir bebek kuzeniniöldürdü
ABD’de 18 aylık bir bebek kuzenini öldürdü ABD Polis Şefi Tiffany Stewart yaptığı açıklamada, “Bugün kentimiz için üzücü bir gün. Detroit kentinde silah güvenliği sağlanmadığı için bir çocuğu daha kaybettik” dedi. Bireysel silahlanmanın artış gösterdiği ABD’de 18 aylık bir bebek yanlışlıkla kuzenini vurdu. The Detroit Free Press'in haberine göre, çarşamba günü sabah 09.30 sularında bir çocuğun vurulduğu ihbarı üzerine polis harekete geçti.Michigan eyaletine bağlı Detroit'teki eve ulaşan memurlar, 5 yaşındaki çocuğun boynundan vurulduğunu gördü. Hastaneye götürülen çocuk kurtulamadı.Silaha sahip olduğu düşünülen baba gözaltına alındı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.EVDE BIRAKILAN SİLAHPolis, 18 aylık bir erkek çocuğunun evde başıboş bir silah bularak yanlışlıkla kuzenini vurduğunu söyledi. Olay anında kurbanın 27 yaşındaki babası, çocukların büyükannesi ve bir yaşındaki bir kız çocuğunun daha evde olduğu bildirildi.GÜVENLİK SAĞLANAMADIPolis Şefi Tiffany Stewart, düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı:“Bugün kentimiz için üzücü bir gün. Detroit kentinde silah güvenliği sağlanmadığı için bir çocuğu daha kaybettik. Bunun önüne geçmek kesinlikle mümkündü.”Diğer yandan ABD'de Joe Biden yönetimi göreve başlamadan önce silah kontrolü konusunda daha sıkı önlemler alacağını belirtmiş, bu da ateşli silah satışlarını artırmıştı.Kaynak: Independent Türkçe cumhuriyet.com.trAlberto Manguel:‘Kütüphanem benim kimliğim!’
Alberto Manguel: ‘Kütüphanem benim kimliğim!’ Alberto Manguel’in kütüphanenisini oluşturma, Fransa’da onlarla birlikte yaşama ve ayrılık süreçlerini paylaştığı Kütüphanemi Toplarken (Yapı Kredi Yayınları); yazarın “kimliğim” diye nitelediği kütüphanesinden ayrılmak zorunda kalışı üzerine yaktığı, deyim yerindeyse bir ağıt. Alberto Manguel ile Yapı Kredİ Yayınları tarafından yayımlanan kitabı Kütüphanemi Toplarken’i, kitapların, kitaplarının geleceğini, kütüphanesinin Lizbon’daki dirilişini, salgını ve kitaplarda bulduğu teselliyi konuştuk. /Archive/2021/1/23/124128066-ic1.jpg‘SAYGINLIK KİMİN UMURUNDA?’- Binlerce kitaba bir ev bazen evler ayırmayı, o kitapların tüm yüküyle hayat boyu dolaşmayı sıradan insanların anlaması kolay değil. Çılgınlık olarak gören de var, saygınlık olarak gören de… Siz çılgınlık ve saygınlık arasında nereye yerleştiriyorsunuz bu tutkuyu?Polonius’un Hamlet hakkında söylediği gibi, bu delilikte bir düzen var. İnsanlar, birinin bir evi pahalı şarap şişeleri, milyonlarca video oyunu veya pahalı tasarım ayakkabılarla doldurmasını kabul edilebilir buluyor. Ben kitapları daha ilginç buluyorum: Onlar canlı varlıklar ve onlarla bir evi doldurmak ve yolculuklarımda yanımda olmaları bana çok mantıklı geliyor. Kitaplar hayatıma akıl sağlığının yanı sıra arkadaşlık, eğitim ve eğlence de verdi. Ve saygınlık kimin umurunda?‘TEK KİMLİK BENİM İÇİN YETERLİ’- Kütüphaneniz ne anlam ifade ediyor sizin için? Biliyorum, bu sorunun yanıtı çok uzun sizin için, kitaplar yazdınız bunun üzerine ama kısaca anlatmanızı rica etsem…Kütüphanem benim kimliğim. Benim dış iskeletim, onu şekillendirdiğim ve içerdiğim kadar beni şekillendiren ve içeren şey. Benim geçmiş ve gelecek hafızam, öğrendiğim her şey, bildiğimi unuttuğum her şey, hayal ettiğim, hatırladığım veya arzuladığım her şey. Kütüphanemde her gün bir kitabı açtığımda büyülü eylemler gerçekleşir ve sayfada samimi düşüncelerimi ve korkularımı tanımlayan kelimeler vardır.- Kütüphanenizle kurduğunuz ilişkiye bakarak sizi zorlu bir romantik olarak görenler olacaktır. Siz nasıl görüyorsunuz kendinizi bu anlamda?Kendimi hiçbir şey olarak görme ihtiyacı duymuyorum. Etiketlere güvenmiyorum. Okur olduğumu söylüyorum, çünkü bu anlamsız dünyamızın anlamını kavramaya çalışıyorum. Bu tek kimlik benim için kesinlikle yeterli, çünkü diğerlerini de kapsıyor./Archive/2021/1/23/124138191-ic2.jpg‘KAYIP ÇOK YARARLIDIR, ÇÜNKÜ...’- Türkçede yayımlanan son kitabınız ‘Kütüphanemi Toplarken’de; kütüphanenizi oluşturma, Fransa’da onlarla birlikte yaşama ve ayrılık süreçleriniz anlatılıyor. Şunu merak ediyorum: Babanızın büyükelçilik görevi nedeniyle pek çok yerde yaşadınız, dolayısıyla pek çok yerden ayrıldınız. Neden sadece bu ayrılık üzerine deyim yerindeyse bir ağıt yazma ihtiyacı hissettiniz?Zamanla sevdiğimiz her şey bir ağıta dönüşür. Kayıp çok yararlıdır, çünkü sahipken sahip olduğumuzu fark etmediğimiz şeylere önem katar. Bu anlamda, şeylerin bilgisi - gerçek bilgi - her zaman sonradan görülebilmektedir.- Kitabınızda Fransa’dan ayrılışınızı bir “zorunluluk” olarak anlatıyorsunuz fakat nedenlerini söylemiyorsunuz. Neden “ayrılmak zorunda kaldığınızı” sorabilir miyim?Kafka’nın hayatın saçmalığının özünü gördüğü bürokratik nedenler, en sıradan ve keyfi nedenler.‘BEN BİR OKUYUCUYUM!’- Peki, kitap ve formları günümüzde iyiden iyiye değişmeye başlamışken, kütüphaneniz için böyle uğraşmanızı anlayamayanlar için ne söylemek istersiniz? Bu bağlamda kitabın geleceğine ilişkin de konuşmak isterim sizinle…Kendi tutkularınızı kimseye açıklayamazsınız. Ben bir okuyucuyum ve okuyucu olmayan hiç kimseyi tutkumu anlamaya zorlayamam. Birine neden aşık olduğunuzu açıklamaya çalışmak gibidir: Açıklama ya yanlış ya da yüzeysel olacaktır.Okuma biçimine gelince, elbette kil tabletten parşömene, kodekse ve ekrana değişmeye devam ediyor (ve devam edecek). Ekran onun son cisimleşmiş hali değil. Ancak kitabın tüm taşıyıcılarını aynı şekilde sevmek zorunda değilim, tıpkı evlerde yemek yemeyi ve yaşamayı sevsem de tüm yemekleri veya mimari tarzları sevmek zorunda olmadığım gibi. Basılı metni elektronik olana tercih ederim, ancak bu sadece kişisel bir zevk meselesi./Archive/2021/1/23/124147222-kapakic3.jpg‘KÜTÜPHANEM LİZBON’DA DİRİLİYOR!’- Kütüphanenizin yeni durağı Lizbon olacak. Bu süreç nasıl gelişti? Orada neler yapmayı planlıyorsunuz?Bu yılın Şubat ayında, Lizbon Belediye Başkanı tarafından yaptığı bir proje hakkında konuşma yapmak üzere şehre davet edildim. 40 bin kitaplık kütüphanemi, Fransa’da nasıl kurulduğunu, oradan taşınmasını ve diriliş gününü Montreal’deki kutularında nasıl beklediğini duymuş. Aklına bu kütüphanenin tam da Lizbon’un ihtiyaç duyduğu şey olduğu fikri gelmiş.Lizbon mükemmel bir kütüphane sistemine sahip, ancak hepsi Portekiz diliyle ilgili. Kütüphanem, diğer birçok Avrupa dilinin yanı sıra Okuma Tarihi üzerine iyi bir araştırma materyali de sunuyor (benim konum elbette). Bu yüzden kütüphaneyi Lizbon şehrine bağışlamayı düşünüp düşünmeyeceğim soruldu.Kütüphanem bir belediye binasına yerleştirilecek, binanın restorasyonu ve dört kütüphane yardımcısının maaşları ödenecek ve ayrıca bana da müdürlük pozisyonu verilecek. Belediye Başkanı merkeze "Okuma Tarihi İnceleme Merkezi" adını vermemizi önerdi.Teklifi gerçekten yaptığına inanamadım. Ancak aylar geçtikçe, sözü kadar iyi olduğunu kanıtladı. Portekiz bana Lizbon’da (sevdiğim bir şehir) daimi oturma izni teklif ediyor ve kütüphanenin çok özlenen yeniden dirilişi gerçekleşiyor.‘KİTAPLAR KURTARMAZ AMA YARDIMCI OLUR!’- Kitabın heyecanıyla hâl hatır sormayı unuttum, özür dilerim. Salgın süreci nasıl geçiyor sizin için? Edebiyat ve kitaplar kurtarıcınız oldu mu?Salgın korkunç, ama bu ilk değil, sonuncu da olmayacak. Çocukluğumda çocuk felci salgını vardı, gençliğimde de AIDS. Ve her zaman olduğu gibi, her zor durumda, kitaplar bana yardımcı oldu. Beni kurtarmadı ama “evet” yardımcı oldu. Çünkü seni kendinden başka kimse kurtaramaz. Ama daima teselli sağlıyorlar. Deniz SoğukAlmanya'da maske takmayana rekor ceza
Almanya'da maske takmayana rekor ceza Dominik Cumhuriyeti'nden Almanya'nın Frankfurt kentine giden bir uçağın iki yolcusu, maske takmayı reddettikleri gerekçesiyle kişi başı 25 bin euro para cezasıyla karşı karşıya. Söz konucu yolcular hem uçakta maske takmamakla hem de uçuş ekibinin talimatlarına uymamakla suçlanıyor. Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre yolcular, Punta Cana kentinden kalkan uçağın pilotunun Alman polisini bilgilendirmesinin ardından iniş sonrası gözaltına alındı. Alman havalimanı polisi, Rus vatandaşı yolculardan birinin 35, diğerinin ise 40 yaşında olduğunu belirtti.Polis, ceza kapsamında 500'er euro kapora ödeyen iki Rus'un, aktarma yapmak için indikleri Frankfurt'tan Moskova'ya gitmelerine izin verildiğini duyurdu.Bir polis sözcüsü, para cezalarının, günlük koronavirüs önlemlerinin ihlalleri değil, hava güvenliği yasalarının ihlalleri göz önünde bulundurularak kesildiği için yüksek olduğunu bildirdi.Alman polisi, Dominik Cumhuriyeti'nden Frankfurt'a giden bir uçakta maske takmayı reddeden iki yolcunun 25 bin euro para cezasıyla karşı karşıya olduğunu açıkladı. cumhuriyet.com.tr'100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası'
'100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası' Yapı Kredi Yayınları üç ciltte tamamlanacak 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'nın 1923-1950 yıllarını kapsayan ilk cildini yayımladı. Serinin üçüncü cildi Cumhuriyet'in 100. yılında çıkacak. Derya Bengi ve Erdir Zat'ın ortak kaleme aldığı kitapta, Erken Cumhuriyet Dönemi'nin birikimi A'dan Z'ye 250 başlıkla bir resmigeçit yapıyor. /Archive/2021/1/23/123425206-ic1.jpg“Her Savaştan Bir Yara”, erken Cumhuriyet'ten, tek parti döneminden, Atatürk'lü, İnönü'lü yıllardan hikâyelerle, hatıralarla yoğruluyor. Toplumsal yaşamda nelerin, nasıl, neden, ne hızla değiştiğini, popüler kültürün, şimdiki zaman folklorunun parmak izlerinden saptayıp ölçmeye çalışırken, bu toplumun zümre ve fertlerini, -1927 nüfus sayımına göre- 13 milyonluk nüfusu, imparatorluktan ulus devlete, Hilafet'ten Cumhuriyet'e geçen genç bir ülkenin, ama aynı zamanda "20. yüzyıl ülkesi"nin yurttaşları olarak ele alıyor.100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası'ndan inkılâp, kanun, darbe, nutuk ve demeçlerle birlikte ve onlardan öte, onlara bağlı ve onlardan gayrı, fabrikalar, şarkılar, uçaklar, heykeller, filmler, makineler, parklar, sofralar, apartmanlar, tramvaylar, paralar, kumbaralar, gazeteler, karikatürler, karneler, kokular, tatlar, plajlar, saçlar, çoraplar, romanlar, doğanlar ve ölenler gelip geçecek./Archive/2021/1/23/123434330-ic2.jpgTek parti dönemi gelecek kuşaklara nasıl bir miras bıraktı? Türkiye bir inkılaplar coğrafyası haline nasıl geldi? İkinci Dünya Savaşı sancılarının, Nazi propagandalarının, karartma gecelerinin, ekmek karnelerinin tarihi nasıl yazıldı? Genç kadınlar kabuğunu kırıp hayat kavgasına atılırken nelere göğüs gerdi?Radyoda alaturka neden yasaklandı, yasak nasıl delindi? Müstehcen sanat gerçekten müstehcen miydi? Beyaz Rus göçü eğlence alışkanlıklarına neler kattı? Kadınlar saçlarını neden erkek gibi kısa kestirdi? Ankara Türkiye'nin kalbi mi? Çarliston ve zeybek yan yana geldi mi?Onuncu Yıl Marşı İstiklal Marşı'nı yendi mi? Cumhuriyet Osmanlı parasından, Osmanlı pulundan ne zaman kurtuldu? Edebiyatın en güçlü kalemleri Güzellik Kraliçesi'ni nasıl seçti? Cumbadan rumbaya, konaktan apartmana nasıl geçildi? Şişli'de kimler yaşadı, Ada vapurunda ‘lüküs kamarada' kimler oturdu?/Archive/2021/1/23/123442330-ic3.jpgOrhan Veli birdenbire bobstil mi oldu? Buzdolapları evlere ne zaman girdi? Sinemada sessiz filmden sesli filme ne zaman, nasıl geçildi? Mısır filmlerini kimler seyretti? Safiye Ayla alafranga revüye neden evet dedi? Rakının rakibi neydi? Alaturka şarkıların rakı mezesi olduğunu kim iddia etti? Missouri zırhlısı İstanbul'u fethetti mi? Kavgam kitabı Türkçeye çevrildi mi?/Archive/2021/1/23/123450252-kapak.jpgİlk abideler ne zaman dikildi, büyük parklar şehirlere ne getirdi? Ülkenin en iyi ressamları Anadolu'da neler gördü? Yalova ve Uludağ turizme nasıl açıldı? Charlie Chaplin Türk halkına ne söylemek istedi? Öz Türkçe neden benimsenmedi? Peyami Safa ve Nâzım Hikmet neden plak doldurdu? Çorap buhranı nasıl aşıldı?Varlık Vergisi faciası neden yaşandı? Zati Sungur nereden geldi, Zaro Ağa nereye gitti? Josephine Baker Türkiye'de nasıl karşılandı? Yanık Ömer, Sarı Kurdele, Fosforlu Cevriye nasıl hit oldu? Singer dikiş makinesi, Ford otomobili memlekete nasıl girdi? Kübik evler, kübik mobilyalar nasıl yayıldı?"Her Savaştan Bir Yara" - 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası - 1 bu gibi sorulara cevap ararken bugünlere ışık tutacak zenginlikte bir seyahatnameyi kayda geçiriyor.100. Yılında Cumhuriyetin Popüler Kültür Haritası 1 (1923-1950) / Derya Bengi, Erdir Zat / Yapı Kredi Yay. / 400 s. Cumhuriyet Kitap EkiEdebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı!
Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı! “İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.” /Archive/2021/1/23/123150863-ic1.jpgİçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin acı, talihsiz bir ölümle, dönemin siyasi polisince planlanıp uygulandığından kuşku duyulamayacak alçakça bir cinayetle sona eren 41 yıllık yaşamına sığdırdığı üç romanından ikincisidir.1907 doğumlu olduğuna göre henüz otuz yaşında, 1937’de yayınlanan ilk romanı Kuyucaklı Yusuf’u ortaokul yıllarımda okuduğumda sözcüğün tam anlamıyla çarpılmıştım. Bu romanın toplumcu-gerçekçi edebiyatımızın öncüsü, kendi türünün bir başyapıtı olduğu kuşkusuzdur.Çok sonraları okuduğum Kürk Mantolu Madonna’nın bende benzer bir etkisi olmamıştı. 1943’de yazarın üçüncü ve son romanı olarak yayınlanan bu kitabın üzerimde yarattığı hayal kırıklığına benzer duygu, sanıyorum belki deonda adının çağrıştırdığı romantik ortamı ve roman kahramanlarını bulamayışımdandı…İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı./Archive/2021/1/23/123200144-ic2.jpgDÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR AŞK HİKÂYESİEdebiyat, ya da sinema vb ürünleri üzerine yazılarda söz konusu yapıtın öyküsünün özet olarak bile anlatılmasını anlamlı bulmam. Okuyan, izleyen kişinin kendisi bunu öğrenecektir. Bu nedenle, İçimizdeki Şeytan’ın odağında, yukarıda sözünü ettiğim roman kahramanının karmaşık kişiliğine de bağlı olarak, farklı, düşündürücü bir aşk öyküsünün bulunduğunu söylemekle yetineyim.Fakat burada, ayrıntıya biraz aşağıda girmek üzere, romanın kadın (daha doğrusu genç kız) kahramanı Macide’den de söz etmem gerekir. Bütünsel, tarihsel, dönemsel, bir inceleme yapmış değilim. Fakat öyle sanıyorum ki toplumcu-gerçekçi edebiyatımızda Macide, hem yerli (ulusal) hem evrensel-insanî değerleri kişiliğinde buluşturmuş bir roman kahramanı olarak (Reşat Nuri’nin, Halide Edip’in kadın kahramanlarından da izler taşıdığı söylenebilecek) bir ilktir./Archive/2021/1/23/123222144-kapakic3.jpgFAŞİZM YANLILARINA CİDDİ ELEŞTİRİLERİçimizdeki Şeytan’ın, hem adından, hem yayınlandığı dönemde ırkçı-tutucu çevrelerin saldırısına, ağır eleştirilerine uğramasından ötürü, bütünüyle siyasal içerikli bir roman olduğunu düşünürdüm.Oysa bir bölümünde dönemin savaş taraftarı, faşizm yanlısı çevrelerine yönelik ciddi eleştiriler bulunmasına karşın, yukarıda belirttiğim gibi, konunun odağını bir aşk öyküsü, Ömer-Macide aşkı oluşturuyor…Romanda aşk üzerine özelikle Ömer’in iç monologlarında geçen düşünceler çokça yer tutuyor. Örneğin henüz ilk karşılaşmalar sonrasında aklından geçirdikleri gerçekten ilginçtir:“Ne tuhaf şey! (…) Bir çok bayıldığım kızların bir çok büyük iltifat ve müsaadeleri beni bu kızın manasını bile iyi anlayamadığım bir bakışı kadar sevindirmiyor. Evet, sadece bir bakış ve belki de biraz merhametle karışık… Fakat bunun hiç olmazsa lakayt bir bakış olmaması beni yerimden sıçratıyor. İçimde müthiş bir hafiflik ve genişlik duyuyorum. Belki de hakikaten sevmek budur.”Romanın sonlarına doğru Macide’nin Ömer’e “kurşun kalemiyle ve acele acele yazmaya başladığı” mektubunda aşkları üzerine söyledikleri ise belki daha da düşündürücüdür:“…biz, hiçbir tarafları birbirine benzemeyen, hiçbir müşterek görüşleri ve düşünceleri olmayan iki insanız… Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüfler bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum. Hem de nasıl seviyordum… Hislerimde bugün de bir değişiklik yok. Fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu.”Sadece bu iki alıntı, söz konusu olanın, sıradan, bilinen bir aşk öyküsü olmadığı konusunda sanırım yeterince düşündürücüdür…/Archive/2021/1/23/123229847-ic4-.jpgDÜRÜST ÖMER’İN ŞEYTANI!Ömer’in kişiliğinin irdelenişine de burada girmeyeceğim. Kitabı okurken bu kişilikle ilgili olarak işaretlediğim yerlerin sadece ve özetlenerek sıralanması bile sayfalar doldurur… Dürüst bir genç olduğu kuşkusuzdur. Sonuna kadar da öyle kalmaya çaba göstermesine karşın içinde sanki dürtülerine karşı koyamadığı, özellikle güçlüklerle karşılaştığında onu kötülük yapmaya yönelten bir “şeytan” vardır…Bu “şeytan” sözcüğü ilk kez (romanın yayınlanışının 80’inci yılı nedeniyle Yapı Kredi Yayınlarınca yapılan özel baskının) 47-48. sayfalarında geçiyor… Üniversiteli gençlerin, aralarında dönemin tanınmış şair ve yazarlarının da bulunduğu bir meyhane buluşmasında, Ömer cebinden çıkardığı bir edebiyat dergisinde yayınlanan “Şeytan” adlı bir şiiri heyecanla okuyor… Şiirdeki “Onun korkusu içimde / Ürkek bir dünya yaratan…” dizelerinin ardından “haykırır gibi” tekrarlıyor: “Evet, evet onun korkusu… İçimde bu ürkek dünyayı yaratan onun korkusu… Ben bu değilim… Ben başka bir şeyler olacağım… Yalnız bu korku olmasa… Hiç bir şeyi bana tam ve iyi yaptırmayacağına emin olduğum bu şeytandan korkmasam…”Toplulukta bulunan bir şair, Emin Kâmil, “başını sallayıp gözlerini sinirli sinirli kırpıştırarak” bu genç üniversite öğrencisine şöyle tepki gösteriyor:“Neden kızıyorsun? Neden şikâyet ediyorsun? İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun?”Yanılıyor olabilirim, fakat bu şiirde ve şair tipinde, Necip Fazıl vb., dönemin sağ eğilimli, mistik, karanlıkçı vb. edebiyat çevrelerinin hedef alınmış olduğunu düşündüm.Söz konusu “parodi” şiir ise, Nâzım Hikmet’in körlüğü öven “parodi” şiirini anımsattı…Buradan devam edecek olursam; romanın ilerdeki sayfalarında da Ömer ya da başka roman kahramanlarınca tekrar edilen “içimizdeki şeytan” kavramının bir tek Ömer’e değil, onun aralarında yer almadığı, fakat başta arkadaşı Nihat olmak üzere dönemin üniversite gençliğini etkisi altına alan ırkçı, faşist çevrelere yönelik olduğu açıktır.Nitekim, bu çevrenin önemli isimlerinden Nihal Atsız, romanın yayınlanışının ardından, kitaba ve yazarına (ve genel olarak savaş ve faşizm karşıtı çevrelere) saldırı niteliğinde İçimizdeki Şeytanlar başlıklı blr kitap yayınlamış, sonrasında da Sabahattin Ali ölümüne kadar sağcı çevrelerin başlıca saldırı hedeflerinden biri olmuştur./Archive/2021/1/23/123237097-ic5.jpgSABAHATTİN ALİ’NİN YAZARLARI...Ömer ve Macide’nin yanı sıra gerçekten bir iyilik ve dürüstlük simgesi olan Bedri öğretmen, yine iyi kalpli ve dürüst muhasebe memuru Hafız Hüsamettin (ve yaşadığı dram), dış görünüşüyle de iç dünyasıyla da ürkütücü bir kişilik olan Prof. Hikmet gibi üzerinde ayrı ayrı durulabilir. Bu sonuncusu romanda sahne aldığında, Macide’nin başına da Kuyucaklı Yusuf’un Muazzez’inin başına gelen gibi bir felâket geleceğinin önsezisiyle doğrusu içim daralmıştı… Bereket öyle olmadı…İçimizdeki Şeytan, başlıca kahramanları, olay örgüsü, bazen fazlaca uzun olmakla birlikte iç monolog ve diyaloglarda dile getirilen düşünceler, bilinç akışı vb. yenilikçi anlatım özellikleriyle bir inceleme yazısının sınırları içine sığdırılamayacak bir roman.Almanya’daki öğrencilik yıllarından arkadaşı Melahat Togar bir yazısında onun Almancayı tam öğrenmeden Almanca üzerinden Rus yazarlarını da okuduğunu belirterek yapıtlarından esinlendiği büyük dünya yazarları arasında Turgenyev, Gorki adlarını da sayıyor. Ben bu adlara, Yevgeni Onegin’iyle Puşkin’i, Oblomov’uyla Gonçarav’u da ekleyebilirim.İçimizdeki Şeytan’ın Ömer’i, egemen olamadığı, üstesinden gelemediği iradesizliğiyle, Rus edebiyatının “gereksiz aydın” diye adlandırılan tipleri Onegin’den, kahramanı olduğu romanla aynı adı taşıyan Oblomov’dan, Turgenyev’in Rudin’inden dolaylı da olsa izler taşıyor… Sabahattin Ali döneminin kibirli, bencil, eylemsiz yazar, şair vb. “aydın”ları için bir yazısında kullandığı “omurgasız” nitelemesini de belki ilk kez bu romanında kullanmaktadır…Tertemiz, dupduru Macide ise, Onegin’in Tatyana’sını anımsatıyor. Kuşkusuz bunlar tamamen öznel, kişisel yakıştırmalar da olabilir. Asıl kuşkusuz olan ise, alçakça cinayete kurban edilmeden kısa bir süre önce Ehrenburg’un Paris Düşerken’inden etkilediğini ve “Ankara” adıyla bir roman tasarlamakta olduğunu bir yerde okuduğum bu sevgili yazarımızın kişiliğinde, gelmiş, geçmiş, gelecek en büyük yazarlarımızdan birini, edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısını yitirmiş olduğumuzdur…İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali / Yapı Kredi Yayınları / 260 s. / 2020. Ataol Behramoğlu‘Kırk Gün Kırk Gece’
‘Kırk Gün Kırk Gece’ Osmanlı şenlikleri, Türk gösterim sanatlarının hemen her türünü incelemeye bir ömür adamış ve harcamış olan Metin And için büyük, geniş bir keşif alanı gibiydi. Metin And’ın ‘Kırk Gün Kırk Gece’: Osmanlı Düğünleri, Şenlikleri, Geçit Alayları’, Osmanlı şenliklerine bir sanat bileşkesi olarak bakan And'ın tespitleri, yorumları, "erken" ve "yönlendirici" önerileriyle sanat tarihi için de iyi niyetli değinmeler içeriyor. /Archive/2021/1/23/122947052-ic1.jpgOsmanlı şenlikleri, Türk gösterim sanatlarının hemen her türünü incelemeye bir ömür adamış ve harcamış olan Metin And için büyük, geniş bir keşif alanı gibiydi. 1950'li yıllardan başlayarak sürekli geliştirdiği çalışmalarını, makaleler ve kitaplar kaleme alarak ortaya koydu; biraz daha uzun yaşayabilse, yeni buluş ve bulgularını yansıtabilse konu gerçek bir "şenlik alanı"na dönerdi./Archive/2021/1/23/122956802-ic2.jpgKırk Gün Kırk Gece sözel kültürün zirveleri olan masallardan da izler taşıyor. Masal kahramanlarının ayrıntısı bilinmeyen düğünler ve çekilen çilelerin sırrını açığa vurmayan yolculuklar kırk gün kırk gece sürer, geriye dönülüp bakıldığında dün gibi gelen, bir arpa boyu yol alınmamış gibi anlatılan masalların gücüyle zenginleşen şenlikler, bize gerçek bir uygarlık hikâyesi de anlatır.Kırk Gün Kırk Gece, Osmanlı şenliklerine bir sanat bileşkesi olarak bakan And'ın tespitleri, yorumları, "erken" ve "yönlendirici" önerileri sanat tarihi için de iyi niyetli değinmeler içeriyor. Gösterim sanatlarının bu dalında hedefe giden yolun başlarında ve ortalarında onun olağanüstü gayret ve sezgiyle açtığı "çığır" ve bıraktığı "izler" var.Kırk Gün Kırk Gece’: Osmanlı Düğünleri, Şenlikleri, Geçit Alayları / Metin And / Yapı Kredi Yay. / 376 s. Cumhuriyet Kitap EkiTarık Günersel'den yeni Hamletçevirisi
Tarık Günersel'den yeni Hamlet çevirisi Shakespeare’in belki de bütün bir Batı kanonu içinde hakkında en çok yorum yapılmış, bilimsel çalışmalara konu edilmiş, felsefe ve sanatın en bereketli düşünce uğraklarından biri olmaya da devam eden, onlarca ayrı baskısı yapılmış klasik bir yapıtı Hamlet. /Archive/2021/1/23/122650351-ic1.jpgALINTILARDANIŞMAN POLONIUS:Dini yüzsüzce kullanır kimi,Yutturur şeytanca girişimi.*HAMLET:Alçağın alçağı biri çıkar,Erdemli kalır öbür alçaklar.(…)Kan var, kanı var, kanıt yok.*İKİ MUHAFIZ:-Bu gidiş nereye varır?-Çürümüş bir şey var devlette.-Tanrı düzeltir.-Yo, seyirci kalamayız.*BABA HAMLET’İN HAYALETİ:Aç kulağını, Hamlet: Kandırıldı millet!Güya ben bahçemde uyurkenZehirli yılan sokmuş. Herkes inandı. Yalan!Bil kiBabandan can çalan yılanBaşında taçla şu an.*HAMLET:Zalime dur de! AmaO yürek bende ner’de!(…)Babama benzeyen belki şeytan-acımdan yararlanıp suça kışkırtan.Sağlam kanıta gerek var;amcamın vicdanı oyunla ortaya çıkar.(…)Kim katlanır bunca yüke-ölüm sonrası ürkütmese?Gidenin dönemediği meçhul ülke…Bilinç işte böyle korkak eder bizi;bilinen illeti yeğleriz meçhule.Karar coşkusu solar, düşününce.Ve düşü hoş nice hamle düşük oluretkili bir eyleme yol açamadan.(…)Sözüm utandırsın, ama şiddet olmadan:Acımasız olayım ama insan kalayım.Hançer dilimde olsun, elimde değil.(…)Tam ruhunu duayla arıtırken,öbür dünyaya geçişe hazırken,öç alırsam öç olur mu?Yo. Kınına, kılıcım.Uygun anda keserim hesabı:Sarhoşken, kardeş karısıyla,kumarda söverken ya da.Kötü iş başında bitmeli işi;öyle sağlanır cehenneme gidişi.Annem bekliyor. Bak şu talihe:Katilin ömrü uzadı dua edince!(…)Ah, Şeytan, yaşlı ana teniniAteşli kılabiliyorsan, kül et beni!İçgüdüye uymak ayıp değil artık;E yaşlılar öyle yapıyor ya.Akıl pezevenk arzuya.*KRAL:Halk Hamlet’i sever. Sevgi sihirdir:Kireçli su tahtayı taş gösterir ya,Kusur erdem gözükür sevgiyle bakınca.Ok atsam halk tepkisiyle söner,Hedefe varmaz, yayıma döner.*LEARTES:O canı bu can çıkarsın.KRAL: Daha iyisi can sağlığı.Tut ki kılıç olmadı, hemen B Planı.Hah, buldum: Maçta ne olur? Ter.Susayan Hamlet içecek ister,Zehirli kupa hazır bekler.*HAMLET:Her kötülük elbet çıkar göz önüne,Dünyanın tüm toprağı gömdüyse bile.*/Archive/2021/1/23/122703382-ic2.jpg- Öncelikle böylesi bir çeviri projesi için neden Hamlet’i tercih ettiğinizi sorayım. Türkçe ve Türkiye dinamiklerini biraz açabilir miyiz? Siyasetten çok sosyolojiye mi yakın, söz gelimi? Çünkü Shakespeare’in çok daha siyasi oyunları var, aslında… Onların çevirilerini tercih etseydiniz, günümüzün siyasetine çok daha kolay göndermeler yükleyebilirdiniz. Ama siz Hamlet’i seçtiniz? Üstelik bundan böyle çeviri yapmayacağınızı da ifade ediyorsunuz?İlkokulda bir yakınım bana “To be or not to be” sözünü söyleyip de anlamını belirtince sarsıldım. Hamlet aşkım o zaman başladı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Mina Urgan’ın öğrencisiyken Shakespeare dersinde gelişti./Archive/2021/1/23/122716585-kapakic3.jpg- Hangi kaynakları kullandınız?Çeşitli Hamlet basımları/edisyonları ile yardımcı kitaplar var. Başta, editörü John Dolven olan Hamlet -2016 Oxford yayını “The New Oxford Shakespeare, The Complete Works Modern Critical Edition.”/Archive/2021/1/23/122724257-ic4.jpg- Bu basımda perde bölümleri niye yok?Piyesin aslına uygunluk ve akışkanlık bakımından. Gelenekleşmiş halinde beş perdede yirmi sahne vardır. Oxford 2016 basımında ise III.4 ile IV.1 birleşik olarak 19 sahnede, şöyle:1: I.1 - 2: I.2 - 3: I.3 - 4: I.4 - 5: I.56: II.1 - 7: II.2 - 8: III.1 - 9: III.210: III.3 - 11: III.4 ile IV.1 - 12: IV.213: IV.3 - 14: IV.4 - 15: IV.5 - 16: IV.617: IV.7 - 18: V.1 - 19: V.2Ayrıca 19 sahneyi 54 birime ayırdım, prova planlaması için kolaylık olsun diye. Tüm roller 18 oyuncu ile oynanabilir; döküm hazırladım.- Amacınız ne oldu?Şiirselliğe saygı, oyuncu ve seyirci için uygunluk. Shakespeare’in yaptığı gibi, güncelliğe önem vermek, hem atıflar hem de dil bakımından.- Shakespeare’in dili hakkında neler belirtmek istersiniz? Örnekse, söz dağarcığı bakımından?‘Bedroom’ Shakespeare’in türettiği/uydurduğu kelimelerdenmiş. Bence iyi bir önerisi de ‘crimeless’ (suçsuz) ama nedense tutmamış, yerine ‘innocent’ (masum) var. O dönemde olmayan -ve şairin de kullanmadığı- kelimelerden ikisi ise ‘individual’ ile ‘personality.’- Yazım/imla bakımından?Shakespeare kendi adını altı farklı şekilde yazmış. Birçok kelimenin yazılışı konusunda birlik yokmuş, ayrıca./Archive/2021/1/23/122733445-ic5.jpg- Sesler bakımından?TG: Shakespeare’in yanan tiyatrosuna saygı ile yapılan Globe (Yer/Küre) Theatre’da Hamlet’i ya da o dönemin başka oyununu izlerseniz duyduğunuz İngilizce 400 yıl önceki İngilizce olmaz. Aynı telaffuzla konuşulsa günümüz İngilizleri bile izlemekte zorlanır, çok şeyi anlayamaz. Bir yoruma göre bugünün İngilizcesinden çok Amerikancayı andırıyormuş. Youtube’da birkaç seslendirme bulunabilir.- Cümle yapıları açısından?Gramer bakımından: İngilizce yeni oluşmaktaymış, o bakımdan bugünkü haliyle gramer pek oluşuk değilmiş. Bu dezavantajı Shakespeare avantaj kılmış, çok daha esnek cümleler kurabilmiş.- Shakespeare oyun konularını başkalarından almış, öyle mi?Hemen hemen hepsini. Yazarı bugün bilinmeyen bir Hamlet de izlemiş. Etkilenmeye açıkmış. Gönlüne, keyfine göre takılmış.- Düzyazı bölümleri de çoğunlukla koşuk biçiminde. Niçin?1977’den beri ‘nesir’ ile ‘düzyazı’ sözlerini farklı anlamlarda kullanıyorum: Şiir hem koşuk hem de düzyazı ile yazılabiliyorsa tersi de geçerli olmalı: Nesir de hem düzyazı hem de koşuk olarak varolabilir. Nitekim Hesiod’un tarım odaklı eseri düzyazı değil, koşuk; ama nesir değil mi? Hamlet’in toplam etki gücü bakımından Türkçe yankısı serbest koşuk ağırlıklı. O düşünüşümden otuz yıl sonra Princeton Encyclopedia of Poetry and Poetics adlı dev kitapta aynı yaklaşıma rastladım: ‘Poetry ‘(şiir) ile ‘prose’ (nesir) sözlerinin yanı sıra ‘verse’ (koşuk) ile ‘non-verse’ (hah, işte düzyazı; Türkçede ‘koşuk-olmayan’ demek uzun kaçar). Yani ben nesri şiirleştirmiş değilim; nesri düzyazı yerine koşukla vermeyi yeğledim. Toplam etki için.- Shakespeare çevirisinde ne gibi niteliklere özen göstermek gerekir?Shakespeare bir kerede dinlenip anlaşılacak şekilde yazmış, güncel dil ve atıflarla, yeni sözler uydurarak. Çeviri için iki dili bir ölçüde bilmek yetmez, araştırmacı, incelemeci olmak da gerekir. Artı, en azından iyi şair olmak ya da şiire yatkınlık. Ayrıca sahne donanımı: Oyunculuk deneyimi. Bir de editörlük, dramaturgluk, yönetmenlik. Bu nitelikler genellikle ekip gerektirir.- Önceki çevirilerden de yararlandınız mı bu süreçte?Bilgi notlu çevirileri bağlamında Bülent Bozkurt ile Özdemir Nutku’ya şükran borçluyum. Sabahattin Eyüboğlu ile Can Yücel şiirsel çeviri yapanlar arasında. Eyüboğlu çevirisi ilk kez 1965’te yayımlanmış (Remzi). Daha çok Fransızca çeviriye dayanmış; o zamandan bu yana hem Türkçe ile Türkiye -tüm Dünya- değişti, hem de Hamlet yorum ve bilgileri gelişti.- Hamlet en çok oynanan oyunlar arasında, değil mi?Evet. Ama II. Abdülhamid ile Stalin rejimlerinde sansürlü, yasaklı. Türkçeye ilk çevirisi Dr Abdullah Cevdet’in. Sağ olsun, Halit Erdem Oksaçan kazandırdı, yeni, Düzyazı yayınları arasında.- Hamlet’te her sözün anlamı konusunda tam görüş birliğine ulaşılmış durumda mı?Hayır. Karar birliğine varılamamış yerler var. Örnek: sondaki kılıç karşılaşmasındaki kurallar. Yorumlar arasından birini seçip en kolay anlaşılabilecek biçimde vermeye çalıştım./Archive/2021/1/23/122743007-ic6.jpg- Elimde Orhan Burian‘ın 1946 tarihli Hamlet çevirisi var. Sizinki var. Arada onlarca çeviri var. Burian önsözde çeviri için nazım kullanmayışını açıklıyor, aslında… Elbette, Shakespeare bir şair, sonuçta… Anladığım kadarıyla siz hem metni “7/24” gibi ifadelerle güncelleştirmeyi, hem de şiir niteliğini güçlü tutmayı hedefleyerek yola çıkmışsınız… Öncelikle sorayım: Nasıl bir serüvendi? Çünkü Shakespeare anadilinde kurucu bir şair. Bir tahminim olmasına karşın sormalıyım: Türkçeleştirirken nasıl bir yol izlemeyi seçtiniz? Neler yaşadınız?1973-74’te ise Shakespeare ile üslup flörtüm oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Prof. Mina Urgan ile Shakespeare derslerimiz de ilginç geçiyordu. 1973 ortasında Macbeth piyesinin çoğunu el yazımla deftere kopya ettim, egzersiz olarak, ritmleri içselleştirmek için, 1974’te Hamlet’in bir sahnesi ile ilgili İngilizce analizim defterde duruyor.Shakespeare’e şükran borcumu biraz olsun ödemek için. Yani Hamlet hayatıma 55 yıl önce girdi, benimle oldu; 45 yıl önce de çeviri arzum pekişti. 1993’te Hamlet’in bir bölümünün farklı çevirilerini bir de kendi çevirimle dosya haline getirip İstanbul Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Gencay Gürün’e sundum, çeviri isteğimi belirttim. Yerel seçim ertesi yönetim değişti. 2018’de Antalya’da eşim Füsun Hamlet’te yoğunlaşabileceğimi belirtti. 2019 başlarında, çeviri kabaca bitip de gelişme sürecine girmişken, Cem Yanılmaz’ın yönetimindeki Pera-Emre Kınay Oyunculuk Akademisi’nde (EKOA) sunum yaptım. Çeviri Kırmızı Kedi’ye 2019 kasımında iletildi, ONK Ajans kanalıyla. Aylar sonra 2020 ağustosunda bir daha baktım, on kadar değişiklik yaptım. Sağ olsun, editörüm Volkan Atmaca nazik, sabırlı, titiz, dikkatli, katkıcı. Dikkat: Çevirinin son iki yılda birkaç yakınıma ilettiğim aşamaları geçersiz, kitaplaşmış hali geçerli.- Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak bu kez de güncel dile uyarlamayı sormak istiyorum. Yapmadığınızı söylüyorsunuz ama 7/24 gibi (yazımıyla da birlikte) düşününce, örneğin yıllar sonra piyesi inceleyen birinin, çeviri tarihini tahmin edebileceği izler de bırakmışsınız. Ki, zaten siz de bunlara söz olanağı, diyorsunuz. Çevirmen nerede durmalı? Böylesi sözcüklerin şiirin atmosferini zedelemesinden nasıl korundunuz?Hayal gücü ile söz açılarından sınır tanımayan Shakespeare yararlandığı kaynakları gönlünce değerlenmişti. Gerçi 7/24 ifadesi o gün yoktu ama kullanılışım meşru, çünkü gün o zaman da 24 saat, hafta 7 gündü. Bir başka örnek ‘U dönüşü’ sözü. O zaman otomobil yoktu, ama hem at vardı hem de İngilizcede U harfi. Atla giderken U dönüşü yapılmaz mıydı? Shakespeare bu benzetmeyi belki hiç yapmadı, ama yapabilirdi. O bakımdan meşru saydığım ölçüler içinde bu sözler. Ama çok düşündüm, sancı çektim. Hesabını verebileceğim adımlar attım, çekine çekine, hatta korka korka. Ayrıca şiir atmosferi tek değil; tez değişebilen atmosferler var, çelişkili yoğunluklarla.- Bu dil uyarlamasını yaparken nasıl bir kıstas kullandınız, o halde?Üç soruyu kılavuz kıldım:1) Hamlet izlenirken rahat anlaşılıyor muydu? Atıflarla? Evet.2) Sözü zevk, özü düşünce, eylemi heyecan veriyor muydu? Evet.3) Hangi dönemin diliydi? O günün. Yeni kelimeler türeterek.- İçerikte de birtakım uyarlama izleri görünüyor gerçi… Hatta yer yer dramaturg, editör kimliklerinizi bile görüyoruz.Stratejik soru: Okurken dipnotlar işe yarar, peki ya sahnede? Seyirci dipnot okuyamaz ki! O bakımdan bazı önemli bilgileri sözlere kattım. Örnek mi? Wittenberg Üniversitesi. Ad olarak geçiyor, o kadar. Bugün seyirci olarak bize ne ifade eder ki? Oysa Dr Faust’un ders verdiği, Luther’in protesto bildirisini kapısına çaktığı üniversiteymiş. Bu gibi ekler ile seyirci çok daha iyi nüfuz edebilir. Başka örnek: Baba Hamlet ölünce dul kalan karısı Claudius ile evlenir. Ölenin kardeşi önceki yengesi ile. Türkiye’de olabilen bir şey. Hatta Doğu Anadolu’da bazı yerlerde şartmış, töreymiş. Ama İncil’de günahmış, İngiltere’de de 20. yüzyıla kadar yasakmış. Ensest sayılırmış. O bakımdan İncil odaklı bilgi ekledim:- İki diyaloğa yeni basımlarda yer verilmediğini belirtmişsiniz?2016 basımında verilmeyen iki diyalog kitap sonundaki ekler arasında, ama bir bölümü piyese kattım: Hamlet’in ülkesini ve hatta tüm dünyayı hapishaneye benzettiği yer. Hamlet seyircisi için önemli. Ayrıca benim Zıhrlı Kurt piyesim devrik padişah IV. Mehmed’in tecritte “Dünya zindan idi, zindan dünya oldu,” sözü ile başlar. Benim açımdan Shakespeare ile hoş bir kavramsal buluşma.- Yer yer de yönetmenlik yapmışsınız, parantez içi reji notları ile.Örnek: Kral ile Kraliçe iki kankaya şöyle der:Kral: Sağ olun, Rosencrantz, Bay Gildenstern.Kraliçe: Çok yaşayın, Gildenstern, Bay Rosencrantz.Gelenekleşmiş reji şöyleymiş: Kral şaşırıp adları karıştırıyor, Kraliçe nazikçe düzeltiyor. Bu bilgiyi parantez içi ekledim. A sahi, resmî hitaplar dışında bu adları kısa tuttum: Rosen ile Gilden.- Türkçe söz dağarcığına Hamlet bağlamında nasıl yaklaştınız?Olmak ve varlık-yokluk kavramları ile bağlantılı sözlere yer vermeye özen gösterdim:“Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.”“Ne var ne yok?”“Ne var ne yok. Ha var ha yok.”“Varlık içinde yokluk.”- Hamlet amcasından söz ederken “Baba ama akbaba,” diyor, bir sahne sonunda.Shakespeare Türkçe yazsa bu olanağı kaçırmazdı sanırım. Sahneleri vurucu sözlerle bitirmiştir.Uygun geldi, ekledim. Kitap sonundaki okur notlarında görülebilir.- Her çevirmen metne bir damgasını basmak ister ya… Çeviriniz sırasında sizden önceki çevirilerde çok güçlü yapıldığını düşündüğünüz bir bölümün gölgesinde kalmaktan ürktüğünüz oldu mu?Hayır. Ayrıca damgamı basmak istemiş değilim; Shakespeare’in Türkçedeki elçisi olmaya çalıştım; sözüne ve özüne, ruhuna uygun yansıtmaya , yankılamaya çabaladım. Türkçenin olanaklarında yoğunlaştım, kendimi hem seferber edip var kılarak hem de elimden geldiğince yok ederek./Archive/2021/1/23/122753179-ic7.jpg- Hamlet, aslı itibarıyla bir intikam öyküsü… Shakespeare’in etkili oyunları, insanın biricik kendisine ve zaaflarına aittir. Örneğin Macbeth ihtiras trajedisidir ve bütün zamanların öyküsüdür. Peki, sizce Hamlet bugünün insanına ne anlatıyor?Neler anlatmıyor ki ? Yok yok. Ama bazı noktalara değineyim:1) Piyesin -dolayısıyla Shakespeare’in sık haksızlığa uğratılan yerlerinden biri finalde Fortinbras’ın makaslanması. O yanlışa dâhi yönetmen Zefirelli bile düşmüş. ‘Tercih’ yerine ‘yanlış’ diyorum, evet. Çünkü Norveç Prensi Fortinbras oyunun uluslararası siyaset ve güç ilişkileri boyutunu sağlıyor: İç çatışma dış güçlere yarar.2) Ana-oğul, baba-oğul, baba-kız, abi-kardeş, kadın-erkek, iktidar-adalet/sizlik, din-hayat uyumsuzluğu, aşk-nefret, tiyatro-hayat, teori-pratik ya da kuram-kılgı, hayal- somut adım, hatipliğin kandırmakta kullanılışı, ayrıca hicivli eleştirellik…3) Hamlet Polonius’a “Siz de yengeç gibi geri geri gidebilseniz yaşıtım olursunuz,” derken zaman yolculuğunu kastediyor bence. Hatta ‘gidebilseniz’ dedikten sonra ‘zamanda’ sözünü eklesem mi dedim ama koymadım./Archive/2021/1/23/122650351-ic1.jpg- Şiirin çevirisi hemen hemen imkânsız… Ama bir ara yol bir orta yol, yeniden kurmakla metni kazandırmak arasında çiziliyor, yoksa çeviri olmayacak. Tiyatro oyunları için bu durum nasıl? Shakespeare oyunları için nasıl?Örnek vereyim:Polonius: Delilik sonuç. Son uç. Ön ucu ne?Maraz. Araz. Araza yol açanmaraz. Maraz izidir araz, mantıken.Görüldüğü gibi, ‘sonuç’ kelimesi ‘son uç’sözüne, o da ‘ön uç’ sözüne yol açabiliyor. Maraz ile araz sözlerine geçiyoruz. Polonius’un sevimli lafazanlığına uygun sanırım.- Shakespeare çevirmek neden mayın tarlasında dans?Yanlış yapma riski yüksek. Hem de heyecan ve zevk verici bir çaba.- Hamlet çevirinizle ilgili başka nokta?Hiçbir eserimi bitmiş saymam, sunulabilir kıvama ulaştığı kanısına varınca nokta değil virgül koyarım, o kadar.- “To be or not to be” sözünü İngilizce bırakmışsınız. Niçin acaba?Çünkü insanlığın ortak hazinesinden. Tiyatrosever olup da bu sözü duymayan var mıdır?Her çevirisi güdük olur. Aslını verip ardından anlamını vermeyi yeğledim. Bu bağlamda çağrım var: Ey dünyanın tüm Hamlet çevirmenleri, lütfen ‘To be or not to be’ sözünü öyle bırakın, ardından kendi dilinizdeki anlamını da verin. Çeviri odaklı başka noktalar için Virüs dergisinin ilk sayısına, Özge Cengiz’in benimle söyleşisine bakılabilir. Tabii kitaptaki sunuş ile başka notlara da.- Önümüzdeki dönemde kendi üretimlerinize odaklanmayı planladığınızı söylediniz. Yakında sizden bir şiir kitabı bekleyeceğimizi düşünebilir miyiz?Yarım yüzyıldır gelişen mozaik destan sıçrama yaptı. Daha önce çeşitli kitaplar konaklamış, evrilmişti: Sonsuzluk Solukları. İngilizcesini hazırlıyorum. Zaten bazı şiirler önce o dilde yazılmıştı.- Teşekkür ederim..Ben de, değerli Gülce Başer. Şimdi Hamlet’i hem yönetmeye hem de Polonius rolünde oynamaya hazırım. Yönetmeye derken, hem tiyatroda hem de sinemada. Rusya’da nasıl ki Pasternak’ın parlak bulunan çevirisi ile sinema filmi yapılmış, bizde de Türkçe Hamlet filmi olabilir. Önce tiyatroda. Hayalet bağlamında tedirginim, ama o konuya ileride değiniriz.Hamlet / William Shakespeare / Çev.: Tarık Günersel / Kırmızı Kedi Yay. / 216 s. Gülce Başer