News - Haberler
Hayvanlardan insanlara sıçramadanönce virüslerin izini sürmekşart
Hayvanlardan insanlara sıçramadan önce virüslerin izini sürmek şart figure > Bir koronavirüsün nasıl hızla yayılarak tüm insanlığı neredeyse esir aldığını, ekonomileri çökme noktasına getirdiğini biliyoruz. Evet aşı çalışmaları sona yaklaştı, bir noktada Covid-19’un dehşet saçması durdurulacak. Peki ya bir sonraki pandemiye yol açacak virüsler? Yine böyle durup bekleyecek miyiz? Virüslerin izini hayvanlardan insanlara sıçramadan önce sürebilir miyiz? Yürütülen programlar var ve belli bir başarıya da ulaşıldı.Virüsler her yerde: Havada, suda, toprakta ve diğer her canlı varlığın içinde... Çok küçük ve sayıca çok üstünler.. O kadar küçükler ki, 100 milyondan fazlası toplu iğne başına sığabilir. 2020 yılı, topluma diz çöktürmek için bunlardan sadece bir tanesinin yeterli olduğunu gösterdi hepimize. Peki ya pandemiye neden olan bir sonraki virüsü yayılmaya başlamadan önce avlayabilirsek? Hayvanlarda gelişen virüslerin gözetimi, olası pandemi adaylarını belirleyebiliyorsa, o zaman en sorunlu virüsleri taşıyan hayvan türlerinin belirlenmesi ile bunların yayılmasını önlemek için önlemler alınabilir. Şunu unutmayalım: İnsanların, vahşi yaşamın ve ekosistemlerin sağlığı birbirleri ile yakından bağlantılı. Nüfusumuz arttıkça, daha fazla insan vahşi ve evcil hayvanlarla temas halinde yaşıyor ve bu nedenle "zoonotik" patojenlerin bize bulaşma ihtimali artıyor. Bizi viral tehditten koruyan doğal engeller aşınıyor. Ayrıca uluslararası hava yolculuğu sayesinde bir virüs bir günden daha kısa sürede dünyayı dolaşabiliyor. Davis California Üniversitesi'nde viral gözetim uzmanı Tracey Goldstein, "Hayvanlarda hangi virüslerin dolaştığını kesinlikle anlamamız gerekiyor" diyor. İnsanların karşılaşabileceği tüm vahşi ve evcil hayvanlarda yaşayan virüslerin genomlarını örnekleyecek ve sıralayacak bir gözetim şeması çıkarılması bilim insanları tarafından yıllar önce önerilmişti. Tabii hiç kolay değil: Çok fazla hayvan ve daha da fazla sayıda virüs. İnsana geçebileceği düşünülen muhtemelen 500 bin virüs. Mağaralarda, ormanlarda türlerin aranması; onların idrar, tükürük ve pisliklerinden örnekler alınıp incelenmesi gerekiyor. Uzun soluklu ve nereden bakarsanız bakın birkaç milyar dolara mal olacak bir proje.KÜRESEL VİROME PROJESİAslında böyle bir plan 2016'da önerilmişti: Küresel Virome Projesi. Hatta “pandemi çağının sonunu getirecek proje” olarak pazarlandı. Ancak hâlâ yaşama geçirilebilmesi için gerekli fonları toplanabilmiş değil. Üstelik tek de değil.PREDICT PROGRAMIABD hükümeti tarafından finanse edilen PREDICT adlı uluslararası bir program. 2005 kuş gribi salgınının neden olduğu pandemilere karşı erken uyarı sağlamak için 2009 yılında başlatıldı. 60 ülkede 207 milyon dolar harcandı ve yaban hayatı, çiftlik hayvanları ve insanlardan 164 bin örnek alınarak 949 yeni virüs keşfedildi. Başka bir deyişle, PREDICT yalnızca vahşi memelilerde tahmini olarak 10 bin potansiyel zoonotik virüsü taradı. İnsanlarda ölümlerle bağlantılı olması muhtemel sadece bir tane buldu - Bas-Kongo virüsü - Covid-19'a neden olan koronavirüsü ise tespit edemedi. PREDICT, bu yılın başlarında Trump yönetimi tarafından iptal edildi ne yazık ki. PREDICT'in de liderlerinden biri olan Goldstein, “Üzerlerine bulaşabilecek en fazla virüsü taşıma potansiyeline sahip olduğunu düşündüğümüz hayvanları hedefledik” diyor. “Bu tamamen kapsamlı değil ama bir yerden başlamalısın. Ve öncelikle RNA virüslerini hedef aldık. Çünkü bunlar geçmişte pandemilerin çoğuna neden olan virüsler...” Örneğin PREDICT ekibi, 2017 yılında Uganda'da bir yarasada, develerde bulunan ve insanları enfekte edebilen MERS virüsüne genetik olarak benzeyen bir koronavirüs buldu. Ancak, virüslerin olası konakçı hücrelere nüfuz etmek için kullandıkları spike proteininde farklılıklar vardı. Laboratuvar testleri, bunun insanlara zararsız hale getirdiğini doğruladı. Ekip 2013 yılında SARS'a neden olana benzer bir koronavirüs tespit etti. İnsan hücrelerine bulaşabilirdi, ancak aslında insanlara bulaştığına dair hiçbir kanıt yoktu. 2018'de PREDİCT ekibi bu kez Sierra Leone'de bir yarasada yeni bir virüs tespit etti. Bombali virüsü olarak adlandırılan bu virüs, Ebola ile aynı aileden. Laboratuvar deneyleri, insan hücrelerini enfekte edebileceğini doğruladı, ancak yine de insandan insana yayılabileceğine dair bir kanıt ortaya çıkmadı.VIZIONS PROJESİYeni ortaya çıkan viral tehditleri tespit etmek için bir başka program Vietnam'da gerçekleştirildi. Zoonotik patojen transferi için yüksek risk altındaki hayvanlarla yakın yaşayan ve onlarla yakın çalışan insanlara odaklandı. 2013-2016 yılları arasında VIZIONS adı verilen proje kapsamında, yaklaşık 600 çiftçi, hayvan sağlığı çalışanını ve hayvan kesimiyle uğraşan veya yarasa, fare eti satan insanları takip etti. İçlerinden biri öksürük, boğaz ağrısı veya ateş bildirdiğinde, yerel doktorlar örnek almak ve hayvanlara maruz kalma durumlarıyla ilgili ayrıntıları kaydetmek için 48 saat içinde ziyaret ediyorlardı. Çalışanların yaklaşık üçte ikisi, 3 yıllık süre içinde bir solunum yolu enfeksiyonu geliştirdi. Örneklerin analizi ağırlıklı olarak influenza A virüsünü işaret etse de bazı yeni virüsler de bulundu. Bunların nereden geldiği veya klinik bir risk oluşturup oluşturmayacağı net değil, ancak VIZIONS bu tür taramanın yeni ortaya çıkan zoonotik enfeksiyonları yakalamak için etkili bir yol olduğunu kanıtladığını söylüyor. Zoonotik virüslerin yayılması ekoloji ile de yakından alakalı. Örneğin Avustalya’nın kuzeydoğusunda 1994 yılından beri rapor edilen düzinelerce salgınlar. Nedeni genellikle yarasalarda bulunan ancak atlara ve onlardan insanlara geçerek ateşe, öksürüğe ve bazen menenjit ve komaya neden olan Hendra virüsü. Montana Eyalet Üniversitesi'nden bulaşıcı hastalık ekolojisti Raina Ploughright, Hendra salgınlarının yoğun yağış dönemleriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Islak koşullarda, okaliptüs gibi ağaçlar, enfekte yarasaların yemesi için daha az çiçek üretir. Sonuç olarak, atlarla temas edebilecekleri çiftliklerde yiyecek arama olasılıkları daha yüksektir. Aç yarasalar da stres altındadır ve bu nedenle daha yüksek miktarda virüs yayma eğilimindedir.KARŞI ÇIKANLAR DA VARBu tür virüs izini sürme projelerine karşı çıkanlar da var. Zira uzun emek ve uzun yıllar gerektiren çok yüksek maliyetli programlar. Bunun yerine insanlarda enfeksiyonun erken belirtilerini tespit etmek ve ülkelerin sağlık kapasitesini artırmak için para harcanması gerektiğini savunanların da sayısı az değil. Ancak PREDICT programında hastalık ekolojisti Jonathan Epstein, viral gözetlemenin yayılma olaylarının riskini her zaman durduramasa bile azaltmanın bir yolunu sunduğunda ısrarcı. “Yayılmayı teşvik eden ana faaliyetlerin neler olduğunu anlayabilir ve oradaki riski azaltmaya çalışabilirsiniz” diyor. Örneğin canlı hayvan pazarlarında daha sıkı kontroller gibi yöntemler... İnsanları zoonotik virüs kaynaklarından uzak tutmak için insan davranışını değiştirmek asıl anahtar. Özlem YüzakNijerya'da Boko Haram tarafından düzenlenen saldırıda 43çiftçiöldürüldü
Nijerya'da Boko Haram tarafından düzenlenen saldırıda 43 çiftçi öldürüldü figure > Nijerya'nın kuzeydoğusunda düzenlenen ve ülkenin devlet başkanının 'akıl almaz' diye tanımladığı saldırıda 43 kişi öldürüldü. Bölgeden gelen haberlere göre saldırıda, Borno eyaletinin başkenti Maiduguri yakınlarındaki pirinç tarlalarında çalışan tarım işçileri bağlanıp, boğazları kesilerek katledildi. Nijerya'nın kuzeydoğusunda düzenlenen ve ülkenin devlet başkanının 'akıl almaz' diye tanımladığı saldırıda 43 kişi öldürüldü.Bölgeden gelen haberlere göre saldırıda, Borno eyaletinin başkenti Maiduguri yakınlarındaki pirinç tarlalarında çalışan tarım işçileri bağlanıp, boğazları kesilerek katledildi.Olayın Boko Haram ve IŞİD'in Batı Afrika kolunun aktif olduğu bölgede, son aylarda düzenlenen en kanlı saldırı olduğu belirtildi. Saldırının sorumluluğunu henüz üstlenen olmadı.Nijerya Devlet Başkanı Muhammadu Buhari "Çalışkan çiftçilerimizin Borno eyaletinde teröristler tarafından öldürülmesini kınıyorum. Tüm ülke bu anlamsız cinayetlerden sarsıldı. Düşüncelerim yas tutan ailelerle" dedi.Sözcüsü Garba Shehu'ya göre Buhari ayrıca, "teröristlerin cinayetleri akıl almaz" diye konuştu.Saldırıdan kurtulanlara yardımcı olan bir milis, AFP Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada "43 ceset bulduk, hepsi katledilmişti, altı kişi de ağır yaralıydı" dedi.Daha sonra başka cesetlerin de bulunduğu bildirilirken, kurbanların sayısı tam olarak bilinmiyor.15 kadının da kaçırıldığı gelen haberler arasında.Bir başka milis de AFP'ye yaptığı açıklamada, kurbanların ülkenin güneybatısındaki Sokoto eyaletinden gelen, iş bulmak için bin kilometre yol kat edip, Nijerya'nın kuzeydoğusuna giden tarım işçileri olduğunu söyledi.Kurbanlar için düzenlenen cenaze törenine Borno eyaletinin valisi Babagana Zulum da katıldı.Vali, federal hükümete bölgedeki çiftçileri korumak için daha çok sayıda asker gönderilmesi çağrısı yaptı.Zulum "Halkımız çok zor koşullar altında. Bir tarafta evlerinde kalırlarsa, açlıktan ölecekler, diğer yandan tarlalarda çalışırlarsa isyancılar tarafından öldürülme riskine girecekler. Bu çok üzücü" dedi.Eyalet parlamentosu üyesi Ahmed Satomi ise, Premium Times gazetesine yaptığı açıklamada, çiftçilerin Cuma günü kendilerine işkence yapan bir Boko Haram militanının silahını alıp, tutuklamaları nedeniyle öldürüldüklerini söyledi.Çiftçilerin daha önce de, kendileri hakkında orduya bilgi verdiklerinden şüphelenen Boko Haram militanlarının hedefi oldukları belirtiliyor.Geçen ay Boko Haram militanları, iki farklı saldırıda 22 çiftçiyi öldürmüştü.Boko Haram'ın saldırılarına engel olmak için girişilen çabalara karşın, örgüt son aylarda saldırılarını artırdı. BBC TürkçeFinancial Times:İngiltere 7 Aralık'ta BioNTech aşısınıvurmaya başlayabilir
Financial Times gazetesi, ilk koronavirüs aşılarının haftalar içinde vurulmaya başlanabileceğini, BioNTech ve Pfizer'ın geliştirdiği aşıya ilk onayı vermesi beklenen İngiltere'nin, 7 Aralık gibi erken bir tarihte ilk aşıları vurabileceğini yazdı.Habere Gitmek için TıklayınBiden Beyaz Saray iletişim ekibini açıkladı: Ekibin tamamıkadınlardan oluşuyor
Biden Beyaz Saray iletişim ekibini açıkladı: Ekibin tamamı kadınlardan oluşuyor figure > ABD başkanlığına seçilen Joe Biden, tamamı kadınlardan oluşan Beyaz Saray iletişim ekibini duyurdu. Joe Biden, yaptığı açıklamada, yönetiminin ABD tarihinde ilk defa tamamen kadınlardan oluşan Beyaz Saray iletişim ekibine sahip olacağını belirterek, ekibi, 'çeşitli, deneyimli ve yetenekli' olarak nitelendirdi.Biden, "Amerikan halkıyla doğrudan ve doğru şekilde iletişim kurmak, başkanın en önemli görevlerinden biridir ve bu ekibe, Amerikan halkını Beyaz Saray'a bağlamak gibi muazzam bir sorumluluk emanet edilecektir" dedi.Biden ve seçilmiş Başkan Yardımcısı Kamala Harris, şu anda geçiş ekibinin onaylarını denetleyen Jen Psaki'yi Beyaz Saray Sözcüsü olarak atadığını bildirdi.Psaki, Obama yönetimi döneminde de Beyaz Saray'da iletişim direktörlüğü, iletişim müdür yardımcılığı ve sözcü yardımcılığı görevlerinde bulunmuştu.Biden'ın seçim çalışmasında kampanya müdür yardımcısı ve iletişim direktörü olarak görev yapan Kate Bedinfield ise Beyaz Saray'ın iletişim direktörlüğünü yürütecek.Beyaz Saray'ın iletişim ekibine atanan diğer isimler arasında basın sekreteri yardımcılığına atanan Karine Jean-Pierre, iletişim müdür yardımcılığına atanan Pili Tobar, Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in iletişim direktörü olarak çalışacak Ashley Etienne ve yine Harris'in kıdemli danışmanı olarak görev yapacak Symone Sanders yer alıyor.Ayrıca, Biden'ın eşi Jill Biden'a iletişim direktörlüğü yapacak isim olarak Elizabeth Alexander'ın ismi de listede yer aldı. cumhuriyet.com.trFatih Altaylı’dan‘Mars'a gittiniz mi ki hayat var diyorsunuz’diyen izleyiciye yanıt: 'A be beyinsiz'
Fatih Altaylı’dan ‘Mars'a gittiniz mi ki hayat var diyorsunuz’ diyen izleyiciye yanıt: 'A be beyinsiz' figure > Fatih Altaylı’dan ‘Mars'a gittiniz mi ki hayat var diyorsunuz’ diyen izleyiciye: “A be beyinsiz! Bunları konuşmadığın için elinde avucunda ne varsa Katarlılar’a satıyorsun. Aşı Çin'den mi gelir, Amerika'dan mı diyorsun. Beni seyretmeyin asabımı bozmayın" yanıtını verdi. Habertürk'te yayınlanan Teke Tek programında Fatih Altaylı "Mars'ta enerji kaynakları var mı?" konusunu konuşurken izleyiciden gelen bir soruya sinirlendi.İzleyicinin "Dünya pandemiyi, ekonomiyi konuşurken sen kimden emir alıyorsun da milletin kafasını bulandırıyorsun, Mars'a hanginiz gittiniz de bunları anlatıyorsunuz?" sorusuna öfkelenen Altaylı, şu yanıtı verdi:"A be beyinsiz! Fazla hakaret etmeyeyim bu beyinsiz bile sana iltifat olacak, yaşam formusun aslında. Bunları konuşmadığın için bugün elinde avucunda ne varsa Katarlılara falan satıyorsun, bunları konuşmadığın için pandemiyle ilgili acaba Çin'den mi aşı gelir, Amerika'dan mı, Almanya'dan mı gelir diye konuşuyorsun.Bunları konuşmadığın için böyle bir mesaj çeken ahmaklar sürüsüyle muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Bunları konuşacağız kardeşim. Pandemi konuştuğumuz zaman diyorsunuz ki "vay pandemi konuşmak için hangi mihraklardan emir aldınız?"Size kalırsa hiç konuşmamak lazım. Allah'tan sizi takmıyoruz biz. Çünkü adam olmadığınızı düşünüyoruz. O yüzden bizi seyretmeyin kardeşim gidin pandemi, ekonomi seyredin. Survivor falan seyredin, magazin programı seyredin.Beni seyretmeyin asabımı bozmayın. Gerçekten sinirleniyorum. Sizlerle aynı havayı solumaktan dolayı mutsuz oluyorum. Çünkü gerçekten dünyanın kısıtlı kaynaklarını sizin gibilerin tüketmesine üzülüyorum.Bunları konuşacağız biz çünkü belki sizin çocuklarınız insan gibi yaşarlar. Sizin çocuklarınız belki başka uluslarının sermayelerinin yanında çalışmak zorunda kalmazlar. Sizin için değil çocuklarınız için konuşuyoruz tamam mı aptallar?" cumhuriyet.com.trNijerya: En az 43 tarım işçisi, boğazlarıkesilereköldürüldü
Nijerya'nın kuzeydoğusunda düzenlenen ve ülkenin devlet başkanının 'akıl almaz' diye tanımladığı saldırıda 43 kişi öldürüldü. Bölgeden gelen haberlere göre saldırıda, Borno eyaletinin başkenti Maiduguri yakınlarındaki pirinç tarlalarında çalışan tarım işçileri bağlanıp, boğazları kesilerek katledildi.Habere Gitmek için TıklayınTartıştığıkız arkadaşınısokak ortasında bacağından bıçakladı
Tartıştığı kız arkadaşını sokak ortasında bacağından bıçakladı figure > Aydın'ın Nazilli ilçesinde, Ümit D. (25), tartıştığı kız arkadaşı Rüya Yılmaz'ı (23) sokak ortasında bacağından bıçaklayarak yaraladı. Polis ekiplerince gözaltına alınan Ümit D.'nin sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, "Ben gururluyum, yapmayın etmeyin memleketten gidin dedim bıçakladım" ifadelerine yer verdiği görüldü. Olay, saat 15.30 sıralarında İstasyon Meydanı'nda meydana geldi. İddiaya göre, İstasyon Meydanı'nda karşılaşan Ümit D. ve kız arkadaşı olduğu öğrenilen Rüya Yılmaz arasında bilinmeyen nedenle tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerine Ümit D. bulunan bıçakla Yılmaz’ı sağ bacağından yaraladı. Kanlar içinde kalan Yılmaz’a ilk müdahaleyi çevredekiler yaptı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri tarafından ilk müdahalesi olay yerinde yapılan Rüya Yılmaz Nazilli Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedaviye alınırken, şüpheli Ümit D. ise polis ekiplerince yakalanarak gözaltına alındı.SOSYAL MEDYADAN PAYLAŞTIRüya Yılmaz'ı bıçakla yaralayan Ümit D.'nin önceki gün sosyal medya hesabından canlı yayın yaparak talihsiz kadına tehditler savurduğu öğrenildi. Ümit D.'nin bugün ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Ben gururluyum, yapmayın etmeyin memleketten gidin dedim bıçakladım" ifadelerine yer verdiği görüldü. DHATanilli’nin kaleminden‘Voltaire ve Aydınlanma’
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Tanilli’nin kaleminden ‘Voltaire ve Aydınlanma’ figure > Paul Valery, ondan söz ederken, “Voltaire yaşıyor, Voltaire devam ediyor, alabildiğine günceldir o” diyordu bir yarım yüzyıl önce. Günümüzde daha da geçerli bu eşsiz değerlendirme. Voltaire ve Aydınlanma, Server Tanilli’nin kaleminden, yıllar sonra yeni baskısıyla ve Cumhuriyet Kitapları ayrıcalığıyla sizlerle... Okuyun, göreceksiniz. Çünkü “alçak”, daha da pervasız günümüzde... /Archive/2020/11/30/002029324-ic.jpgVoltaire’i duymamış olamazsınız. Candide’den başlayarak, onun kimi eserlerini okumuşsunuzdur da belki. Hele ki şu sözlerini mutlaka hatırlayacaksınız: “Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle aynı düşüncede değilim; ancak onları söyleme hakkını ölünceye değin savunacağım.”Voltaire’in, bir çağa adını veren, XVIII. Yüzyılın bu büyük Fransız düşünür ve yazarının, o çok boyutlu eserinden günümüze kalan mesaj ne?Şu: Başta inanç ve fikir özgürlüğü olmak üzere, özgürlükler için mücadele; akıl, adalet, insan hakları ve hoşgörü için mücadele; karanlıkçılığa, bağnazlığa ve yobazlığa karşı mücadele! Bu sonuncular için “Alçağı eziniz!” diye haykırıyordu.Bugün de süren bu kavgaya, kalemini kahkahayla da silahlandırarak ilk keskin ivmesini kazandıran odur. Bir “davaya bağlı” aydın tipinin ilk örneği de o! Zola’ların, Françe’ların, Sartra’ların öncüsü…Voltaine’i unutursak, özgürlüklerimize layık olamayız.Paul Valery, ondan söz ederken, “Voltaire yaşıyor, Voltaire devam ediyor, alabildiğine günceldir o” diyordu bir yarım yüzyıl önce. Günümüzde daha da geçerli bu eşsiz değerlendirme. Voltaire ve Aydınlanma, Server Tanilli’nin kaleminden, yıllar sonra yeni baskısıyla ve Cumhuriyet Kitapları ayrıcalığıyla sizlerle... Okuyun, göreceksiniz. Çünkü “alçak”, daha da pervasız günümüzde...Voltaire ve Aydınlanma / Server Tanilli / Cumhuriyet Kitapları / 251 s. Cumhuriyet Kitap EkiÖvgüile kaygıarasında Steinbeck!
Övgü ile kaygı arasında Steinbeck! figure > Devrimci değişimlerin yaşandığı bir dönemde gelişen yazarlık kariyerinde John Steinbeck’in aldığı tüm virajlar, sanılanın aksine ne sadece politik ne de kişisel yaşamına dair kırılmalara dayanıyordu. Bu nedenle eşi Elaine Steinbeck ve yayıncısı Robert Wallsten tarafından, binlerce mektup arasından elenerek oluşturulan Mektuplarda Bir Yaşam, Steinbeck’in okurlarını en savunmasız ve çıplak hâliyle kucakladığı bir çalışma. /Archive/2020/11/30/001259423-ic1.jpg‘MEKTUPLARDA BİR YAŞAM’John Steinbeck’in kitapları, politik duruşu, sinema ve tiyatro alanında dönemine damga vurmuş eserleriyle her zaman edebiyat gündeminde. Ancak bütün bunlara tezat oluşturacak şekilde gözlerden uzak ve tümüyle üretim odaklı yaşam tarzı, yazdıklarıyla otobiyografik süreçleri arasındaki bağlantıları güçlendiren ve hâlâ merak edilen bir olgu.Hayatı boyunca bu ilintiyi açığa vurmaktan imtina eden, çağdaşı birçok büyük yazarın aksine doğrudan kendi hakkında yazmayı ve yaşamını bir anlatı çerçevesine hapsetmeyi reddeden Steinbeck’in mektupları ise o perdeyi aralıyor./Archive/2020/11/30/001317016-kapakic2.jpgKişisel hikâyesi yerine yaşamına damga vuran mekânları ve karakterleri metinlerine konu ederek yetiştiği şartlara, döneme ve çevreye dair bütüncül bir panorama sunmayı tercih eden; insanlarla çok gerçekçi biçimde özdeşleştiğini ve bunun yaşamını zenginleştirdiğini, yazma motivasyonunun da bundan ileri geldiğini keşfeden ve yazın hayatı için bir dönüm noktası kılan bir Steinbeck...Devrimci değişimlerin yaşandığı bir dönemde gelişen yazarlık kariyerinde aldığı tüm virajlar, sanılanın aksine ne sadece politik ne de kişisel yaşamına dair kırılmalara dayanıyordu.Bu nedenle eşi Elaine Steinbeck ve yayıncısı Robert Wallsten tarafından, binlerce mektup arasından elenerek oluşturulan Mektuplarda Bir Yaşam, Steinbeck’in okurlarını en savunmasız ve çıplak hâliyle kucakladığı bir çalışma./Archive/2020/11/30/001334376-ic3.jpgBİR YAZMA EGZERSİZİEline geçen her kâğıt parçasını minicik harflerle bezeyen, yazma disiplinine ölesiye kafa yormuş bir yazarın her gün kaleme aldığı satırlar dolusu mektup, kendisi için bir pratiğe, edebiyat dünyası içinse “John Steinbeck” adında bir lütufa dönüşür. Yazmak onun için mesleki bir uğraş değil, kendini gerçekleştirmenin yegâne yoludur. Kullandığı rahat üslup ve yazım kurallarına ısrarla riayet etmeyişi ise yazma işini bir tür sağaltım olarak gördüğünün kanıtıydı.Birikimini, belirlenmiş sınırlar içerisinde değil, taşkınca satırlara dökme eğilimindeydi:“Genellikle, basılsın diye bir şey yazmaya kalkarsan (…) tıpkı fotoğraf çektirirkenki gibi kasılırsın. Bunun üstesinden gelmenin en iyi yolu, yazdıklarını, tıpkı mektup yazar gibi birine yazmaktır. Ben öyle yapıyorum. Bu, yüzü belirsiz bir kalabalığa bir şey anlatma korkusunu yok ettiği gibi insanı âdeta kendinden kurtararak özgürleştirir” (1956)./Archive/2020/11/30/001355922-ic4.jpgTelefonda ya da topluluklar önünde kendini ifade ederken hissettiği yetersizlik hissini belki de sayısı günde onu bulan mektuplarla kapatan Steinbeck için yazmak, “ben”ini yitirdiği, yalınlığa evrilmesini sağlayan bir edimdi.Üniversiteden arkadaşı Webster Street için kaleme aldığı mektubunda şöyle der:“Özellikle senin düzenli yazıya, yazım kurallarını iyi bilmeye, her küçük haylaz virgülü yerli yerinde kullanmaya ilişkin görüşlerine yanıt vermek istiyorum. Sen bunun bir ‘biçim’ ve bir sanat olduğunu söylüyor, ‘basılmış sözcük’ten söz ediyorsun. Ben ‘basılmış sözcüklere’ ilgi duymuyorum. Yazı ya da baskı diye bir şey olmasa da yazmayı sürdürürdüm. Benim sözcükleri yazışım unutulmamaları içindir” (1929)./Archive/2020/11/30/001410563-ic5.jpgBaşarılı, ün sahibi, kanaat önderi bir yazar olma tutkusu taşımaz Steinbeck. O bir “yazar”dır, bundan başka bir itki onu harekete geçiremez, “Kaleminin zihninin ürünlerinin hızına yetişemeyeceği korkusu”yla durmadan yazar. Onaylanmama kaygısını, ret mektuplarını, eleştirilme korkusunu hep yeni bir projeyle alt eder.Ömrünün sonuna dek birlikte yol alacağı edebiyat ajanları Mavis McIntosh’tan ve Elizabeth Otis’ten aldığı ilk mektup bu nedenle gözünü korkutur.O döneme dek yazdığı ve ardında bıraktığı kitaplarına, birçoğunu imha ettiği öykülerine ikilinin duyduğu heyecana ve övgülere anlam veremez.Çünkü ona göre “(…) övgüler bir sanatçı yaratmaz. Tam tersine, sanatçıyı öldürür. Bir insanın en iyi yapıtı, adının duyulması için çaba gösterdiği sıralarda yarattığı yapıttır. Kalabalıkların bir imza için bekleştiği zamanlar ortaya koydukları değil” (1931)./Archive/2020/11/30/001423516-ic7.jpgÜçüncü eşi Elaine Scott’la hayatını birleştirene dek hissettiği ve üretim sürecinin bir parçası kıldığı yalnızlığı ve tamamlanmamışlık hissi, onu çalışmak için kamçılayan unsurlardan biridir:“Eğer kendini ve içinde bulunduğun durumu başkalarının seni tanıdığından daha az tanıyorsan zaten yazamazsın. Yazarlık temelde yalnız kalmaya yazgılı bir iştir ve böyle kabul edilmelidir. Eğer yalnızlığını yok etmeye çalışırsan, ister istemez etkisinin de bir bölümünü yok etmiş olursun” (1933).Yalnız insanları nedenleri, yönelimleri, değerleri, dürtüleri, sevinçleri, doyumları, kendinden geçişleri, açlıkları farklı birer yaratık gibi görür fakat onlar toplumun en geniş kesimini temsil eden kalabalıklardır. Kendisini ait hissettiği, metinlerinin temel taşı olan toplumdur bu.1935’te George Albee’ye yazdığı mektupta kendini tartışmaya tümüyle kapalı biçimde şerh eder: “Benim yazdığım, hep bir arada olan iki şey, (insanın) kendine olan hıncıyla, kendine olan sevgisidir.”Böylece 1940’ların başından itibaren Cennetin Doğusu’nun temasını da oluşturacak konulara yönelir./Archive/2020/11/30/001436141-ic8.jpgKaralama kampanyalarından, Yahudi propagandası yapmakla itham edilip komünistlikle suçlanmaktan bıkmıştır. Dönem, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk düzlüğüdür ve kurgusal temalarında politikadan adım adım uzaklaşırken hissettiği insani yükümlülük, Hitler tehlikesine karşı Roosevelt’i uyarmaya varacaktır.Bu durumu şöyle açıklar:“Bütün dünya şu sıralar hasta. Gelgitlerden oluşan göletlerin barındırdığı gerçekleri anlamak, Stalin ya da Hitler’i ve onların yandaşlarını, Demokratları, kapitalist karışıklığı, siyahi büyülerini anlamaktan daha kolay. Ben de bir şeyler öğrenebilmek için o daha kolay anlaşılır şeylere dönmek istiyor ve bana temel oluşturacak öğeler arıyorum. Yeni bir dünyanın eskisinin altından boy verdiğine ve yaralı bir tırnağın altında yeni bir tırnağın uzadığına çoktan beridir kani oldum” (1939)./Archive/2020/11/30/001454203-ic9.jpgELEŞTİRMENLER NEYİ ELEŞTİRİREleştiri mekanizmasının hâlâ işlediği bir dönemde yaşayan her büyük yazar gibi kitapları hakkında sürekli yorum yazılan Steinbeck ise eleştirmenlerin metinlerini, mevzubahis kitaptan ziyade kendilerini ifade etmenin bir aracı olarak kullandığını varsayar.Mavis McIntosh’a yazdığı mektupta Bitmeyen Kavga için sarf ettiği şu sözlerle olası bütün eleştiri oklarını kendine herkesten önce batırıp gardını alır; eleştirilmeye çoğu yazardan daha kapalı olduğunu ve getirilebilecek en sert yorumları öncelikle kendisinin getirmesi gerektiğine dair kuralını da açık eder:“Kitabımı beğenmenizi bekleyemem. Ben de beğenmiyorum. Çok kötü bir kitap. Yalnız okumayı bitirdiğiniz zaman büyük bir düzensizlik içinde korkunç bir düzen bulacağınızı umarım. Öyküler başlayıp bir resim içinde gibi dolanıp duruyor. Yüzler bir görünüp bir yitmekte. Kitap bir türlü sona ulaşamıyor. Bir insanın yaşamı öldüğünde biter, ama sonu gelmez insan hareketinin öyküsünü nerede bitirebilirsiniz?” (1935)./Archive/2020/11/30/001507703-ic10.jpgKitapların satış rakamları eleştirmenler hakkındaki savını doğrularken tavrını altı boş bir tür özgüven nedeniyle değil, piyasa koşullarını yaşamının sonuna kadar eleştirebilmesi ve yayıncılarla kurduğu ilişkilerde maddi çıkarlarını hep arka planda tutabilmesiyle sürdürür:“Eleştirmenlerse kitabın daha en baştan doğru olmadığını, doğaya aykırı ve beğeniden yoksun olduğunu söyler. Doğada yalnızca iki şeye rastlayamazsın. Tekerlek ve iyi bir eleştiri. Her yazarın yaşamında eleştirmenlerin onu yere yıkmaya çalıştıkları bir dönem vardır. Ben işte o aşamadayım… Gazap Üzümleri’nden beri bu böyle.”/Archive/2020/11/30/001521218-ic11.jpgÖDÜLLERİN ÇÜRÜTÜCÜLÜĞÜEdebiyat ödülleri ve ödül komiteleriyle kurduğu ilişki de Steinbeck’in yazarlığa yaklaşımı hakkında fikir verebilir. Geleceğinin muğlak, başarının uzak olduğunu hissettiği 1930’ların ilk çeyreğinden, Nobel Ödülü kazandığı 1960’lara kadar, ödüllerle arasına koyduğu mesafeden ödün vermez.North American Review’a satılan ve 1934’te ona ilk ödülü O’Henry’yi kazandıran “Katil” öyküsünden, Gazap Üzümleri’nin kurgusuyla onurlandırıldığı ve para ödülünü iade ettiği Pulitzer ve ödüllerin en prestijlisi Nobel’e dek, dikbaşlılığını haklı ve Steinbeck’vari gerekçelerle korur.Bir yazarın, metinleri nedeniyle onurlandırılmasının dolaylı olarak o kişiyi emekliye ayırdığını ve yüreklice yeni bir şeyler üretmekten alıkoyduğunu düşünür.Bu onurlandırılmanın yapıtın kendisine değil, kişinin olduğu varsayılan saygın portreye bahşedildiğini, bu payelendirmeden sonra yazarın saygınlık çerçevesine hapsedildiğini, bu durumun özgünlüğü ve kendiliğindenliği yok ettiğini sık sık yineler:“Ödüller çürütücü, yıkıcı olabilir. Ödüllerin çürütücülüğüne direnmek yoksulluğa direnmekten daha zor” (1962)./Archive/2020/11/30/001535281-ic12.jpgYukarı Mahalle, 1935’te Steinbeck’e Commenwealth Ödülü’nü getirdiğinde kazananın kendisi değil kitap olduğunu, karakterlere ihanet ediyormuş hissine kapıldığını yazar.Fareler ve İnsanlar, 1938’de Critics Circle Ödülü’nü kazandığında da yayıncısına, kazandığı plaketin ancak eritilerek demire dönüştürüldüğünde bir işe yarayacağını ifade eder.Nobel ise Steinbeck’in korkulu rüyasıdır. Pascal Covici’nin oğluna yazdığı mektupta, ödüllü çağdaşlarının Nobel’den sonraki tutumlarını (Faulkner, Hemingway) kıyasıya eleştirirken Akademi jürisi önünde teşekkür konuşması yapacağının henüz farkında değildir:“Nobel Ödülü’nü almaktan ödüm kopar. Bana öyle geliyor ki bu ödülü alanlar, ödülden sonra ortaya iyi ya da yürekli bir iş koyamamıştır. Ödül onları sanki emekliye ayırıyormuş gibidir. Bilmiyorum, o yazarların artık nasıl olsa işinin bittiğinden midir, yoksa ödül düzeyinde yazmak istediklerinden midir? Acaba amaçlarını mı yitirmişlerdir? Bu duyguların üstesinden gelmek çok zor olmalı. Çoğu da bunu başaramamakta. Belki ödül onları saygın bir kişi yapmakta. Oysa yazar saygın olmaya özenmemeli, saygın olmak yazarın umurunda olmamalı” (1956)./Archive/2020/11/30/001608640-ic13.jpgAlt edebileceğine yürekten inansa da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığı yıl ve sonrası, sırf bu nedenle ara sıra umutsuzluğa kapıldığı bir kaos dönemidir.Nobel’in kendisinde yarattığı hâleti ruhiyeyi, ödülün açıklanmasının ardından dağ gibi yığılan tebrik telgraflarına ve mektuplarına verdiği yanıtlardan birinde şu şekilde açıklar:“İyi bir ödüldür Nobel. İyi niyetli. İyi kullanılırsa çok değerli. Fakat tehlikeli ve yıkıcı da olabilir. Tanıdığım ve anımsadığım pek çok kişiye ancak bir mezar yazıtı, kimine de sesi boğan, baskı altında tutan ve çarpıtan bir pelerin olmuştur. Eğer ölüme hazır olsaydım, bu ödül benim için çok iyi olacaktı. Oysa daha yapacak işlerim var. Ölüm değil eylem çizgisine yakın olduğuna inanıyorum. Eyleme geçecek kişinin işe sağlıklı, çevik ve alçakgönüllülükle başlaması gerek. Bu bence öylesine değerli bir iştir ki hiçbir akademi üyesinin ya da dinamit imalatçısının gözlerinin üstümde olmasını istemem. Malory gibi bir tutukevinde olmayı buna yeğlerim. Çünkü tutukevinde insan kendinden beklenilenlerden kurtulmuştur. Belki bu olayı büyütüyorum ama başkaları üstündeki etkilerini gördüm. Bu etkinin belirtilerini kendimde de görmekteyim. En kısa bir sürede eski durumuma dönmeyi ve gerekli olan bilinmezliğe karışmayı umuyorum” (1962).1968’e dek bitmek tükenmek bilmez tebrik mesajlarına, edebi ve politik eleştirilere ve sağlık sorunlarına göğüs gererek yaşamını her zamanki gibi sürdürmeye çalışır. Kalemi ödüller ve kendisine atfedilen rollerle sınırlandırılmayan, çalışkan bir yazarın yaşamıdır bu. Mektuplarda Bir Yaşam, ölümünün ellinci yılında işte bu çabaya nadide bir tanıklık.Mektuplarda Bir Yaşam / John Steinbeck / Çeviren: Sevim Gündüz / Sel Yayıncılık / 512 s. Mısra GökyıldızDormen’den‘Yaşlanmaya Vaktim Yok’
Dormen’den ‘Yaşlanmaya Vaktim Yok’ figure > “Bir mum yakmak, tu¨m du¨nyayı aydınlatmak demektir. Siz de bildiklerinizi çevrenizle paylaşıp hemen bir mum yakın ve du¨nyayı aydınlatın,” diyerek yola çıkan Dormen, Yaşlanmaya Vaktim Yok adlı yeni kitabında sanata ve yaşama dair tüm deneyimlerini içtenlikle paylaşıyor. /Archive/2020/11/30/001024612-ic.jpg“Bu kitabı yazmaktaki asıl maksadım yaşadıklarımı gençlerle paylaşmak ve kapattıkları umut kapılarını onlara yeniden açtırmaktır. Umut varsa hele biraz da azim olursa her şey nasılsa yoluna girecektir. Umutsuz yaşamın hiçbir anlamı, hiçbir rengi yoktur. İnsan umutsuzluk girdabına kapılırsa yok olup gitmesi işten bile değildir. Gu¨ler yu¨zlu¨ umut, her an kapının arkasında sizi beklemektedir.”Kitaptan…Küçük Sahne’de sergilenen Cinayet Var adlı oyundaki dedektif rolüyle ilk kez seyirci karşısına çıkan Haldun Dormen, o günden bugüne dek yüz binlerce kişinin kalbine dokundu; kimi güldürdü kimi ağlattı. Hâlâ ilk günkü gibi coşku ile devam eden sanat yaşamında sergilenecek oyunları, turneleri, TV programları ve yetiştirdiği öğrencileri olunca yaşlanmaya vakit bulamıyor.Bu kadar işi bir arada yürüttüğü için kendisine “Yorulmuyor musun?” diyenlere de “Benim yorulma yeteneğim yok galiba,” diye yanıt veriyor.Kitabında; Erol Günaydın, Altan Erbulak, İsmet Ay, Yıldız Kenter, Semiramis Pekkan, Mustafa Alabora, Göksel Kortay, Nevra Serezli gibi sanatçılarla olan anılarını; İngiltere’de İngilizce oynanan ilk Türk oyunu Nalınlar serüvenini; ilk zamanlarda oğlunun da kendisi gibi sanayici olmasını isteyen babasının “Ne yaparsan yap en iyisini yap oğlum,” sözünü kendisine ilke edinmesini; “Hayatımda üç kadın sevdim,” dediği üç büyük aşkı ile yaşadıklarını okuyacaksınız.Yaşlanmaya Vaktim Yok / Haldun Dormen / Mona Kitap / 336 s. Cumhuriyet Kitap Eki‘Gayriresmi Futbol Tarihi’
‘Gayriresmi Futbol Tarihi’ figure > Mehmet Şenol'un uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda hazırladığı Gayriresmi Futbol Tarihi, “küçük adam”ların tutkuyla yazdığı kişisel futbol tarihleriyle Türkiye'nin siyasal ve toplumsal tarihinin nasıl kesiştiğini gözler önüne seriyor. /Archive/2020/11/30/000554036-ic-.jpgTürkiye futbol tarihinin ilk yılları, kişiden kişiye, kulüpten kulübe değişiyor; kimi zaman bilgi kırıntılarıyla yetinmek gerekirken kimi zaman da bir bilgi yığınını anlamlandırmak için ek çaba harcamak gerekiyor. Ama belki de daha önemlisi, bu tarihi oluşturan insanların hikâyesi, o “büyük anlatı”nın içinde kaybolup gidiyor.Beyoğlu'ndaki Anadolu Birahanesi'nin kapısının önünde buzlu badem satan o yaşlı adamın, 1903'te topu da, adamı da geçirmediği için “Tahtaperde” adını almış o eski futbolcu olduğunu; Moda Deniz Kulübü'nün üst katındaki küçük odada ömrünün kalan kısmını tamamlayan Kulaksızzade Galip'in, Fenerbahçe'nin belki de en önemli futbolcusu, hatta bir dönem başkanı olduğunu; Galatasaray'ın Hasnun Galip Sokak'taki meşhur binasının 1920'lerde Galata'da demirli ona yakın Amerikan gemisinin denizcilerinin uğrak yeri bir salon olduğunu, burada cumartesi günleri dans edip boks yaptıklarını kim biliyor bugün?Mehmet Şenol'un uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda hazırladığı Gayriresmi Futbol Tarihi, “küçük adam”ların tutkuyla yazdığı kişisel futbol tarihleriyle Türkiye'nin siyasal ve toplumsal tarihinin nasıl kesiştiğini gözler önüne seriyor.Gayriresmi Futbol Tarihi / Mehmet Şenol / Mundi Kitap / 528 s. Cumhuriyet Kitap Eki