News - Haberler
Uzmanlar ABD Kongresi’ne‘Trump’baskınınıdeğerlendirdi:‘ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü’
Uzmanlar ABD Kongresi’ne ‘Trump’ baskınını değerlendirdi: ‘ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü’ figure > ABD Başkanı Donald Trump’ın yönlendirdiği göstericilerin ABD Kongre binasına baskınıyla yaşanan gelişmelerin ABD iç ve dış siyasetinde yaratacağı sonuçlar tartışılıyor. Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. İlhan Uzgel, yaşananları “ABD’nin siyasi 11 Eylül’ü” olarak nitelendirirken Prof. Dr. Mustafa Türkeş, “Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü” diye konuştu. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş, Trump’ın Amerikan siyasetinde merkez sağa oturduğunu, Demokrat Parti’nin de benzer bir konumda olduğunu belirtti. “Kongre’de yaşananlara baktığımızda ise Amerikan siyasetinin, merkezin dışındaki unsurlara açık hale geldiğini görüyoruz” diyen Türkeş, şu görüşlerini dile getirdi: “Bundan sonra hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat parti içinde tartışmaların başlayacağını söyleyebiliriz. Joe Biden’ın, Demokrat Parti içinde büyük sermaye ile ilişki içinde olduğu kanadı temsil ettiğini biliyoruz. Öte taraftan ittifak yaptığı gruplar arasında kendini sol olarak tanımlayanlar da var, bunlar arasındaki ilişki nereye evrilecek? Amerikan toplumunda anlamlı bir sol çıkışla sisteme çekidüzen vermeye yönelik bir hareket gelişebilir, öte taraftan daha sağa kayma riski de var. Trump’ı, Cumhuriyetçi Parti içinde kendi örgütü savunmadı. Orada da bir yeniden yapılanma ve müzakereler başlayacaktır. Trump’ın büyük sermaye dışındaki gruplarla nasıl bir ilişki kurduğunun anlaşılması gerekiyor.”‘SONRAKİ SEÇİM SÜRECİ İÇİN HAMLE’Trump’ın, Biden’ın seçilmesinin tescilini ötelemek için bir hamle yaptığını kaydeden Türkeş, “Hiç düşünülmeden yapılmış bir hamle gibi görünmüyor ama iyi düşünülmüş bir hamle değil. Burada Trump’ın başka bir hesabı olabilir, seçim sonrası sürece yatırım yapıyor olabilir. Cumhuriyetçi Parti içinde de mücadeleler mevcut” diye konuştu.‘ABD’NİN HEGEMONİK LİDERLİĞİ SONA ERDİ’Türkeş, ABD’nin küresel konumu açısından ise yaşananların Amerikan hegemonyası için ciddi bir olay olduğunu dile getirdi. “Çünkü Soğuk Savaş boyunca ABD demokrasisi kendi içindeki denge-denetleme gibi unsurlarıyla tüm dünyaya örnek olarak gösterildi. Fakat Amerikan demokrasisinin söylendiği gibi örnek bir nitelikte olmadığını bu süreçte bütün dünya gördü. ABD sisteminin başındaki Trump çıkıp açık açık ‘ben iktidarı devretmek istemiyorum’ dedi. Trump bunu söylerken akıl sağlığı yerinde olmadığı için yapmıyor, bunu gayet planlı bir şekilde yapıyor. Buradaki hesabı, kendi kitlesinin başka yere gitmesini önlemek. Trump, önümüzdeki dört yıl boyunca buna oynayacak, öyle görünüyor” dedi. Biden’ın ise tüm seçim propagandasını ABD’nin küresel konumunu düzelteceği söylemi üzerine kurduğuna işeret eden Türkeş, “Fakat gelinen noktada Biden yönetiminin bu düzeltmeyi yapabileceği üzerinde de soru işaretleri bulunuyor. Hegemonyasını yeniden üretmeye çalışmak için başlayacağı yer Avrupa olacaktır. Bu politika çalışır mı, burada da soru işareti var. ABD, eskisi gibi dilediği şeyi yaptırabileceği, ‘hegemonik düzenin lideriyim’ diyebileceği bir konumda değil” ifadesini kullandı.Prof. Dr. İlhan Uzgel ise “Hem Pence hem Pompeo hem de Lindsey Graham’ın kendilerini Trump’tan ayrıştırdıklarını gördük, bu olayı bir kırılma noktası olarak gördüler. Çünkü bu girişim siyasetin meşru sınırlarının dışına çıktı, dolayısıyla kendilerini hukuken ve siyaseten bunun dışında tutmaya çalıştılar” görüşünü dile getirdi. ‘OTORİTER LİDERLER SEÇİMLE GİTMEK İSTEMİYOR’Uzgel, “Amerikan ve dünya tarihi açısından çok önemli bir olay, siyasi bir 11 Eylül vakası yaşandı. Otoriter yönetimler açısından dikkat çekici bir yönü var bu olayın, ABD’de de olsa otoriter liderler seçimle gitmek istemiyor. Seçimle gelenlerin seçimle iktidarı bırakmak istemedikleri bir döneme girdik. Bunu Rusya’dan, İsrail’e, Türkiye’ye örneklerini görüyoruz. Bu açıdan tersinden bir örnek olarak görüyoruz” dedi.Trump’ın iktidarı bırakmamak için darbe benzeri son bir hamle yaptığını kaydeden Uzgel, “Kendisine yönelik bir yargılama olabilir. Çünkü ortada meclisin çalışmasını engelleme suçu var, halkı galeyena getirmek, kışkırtmak gibi suçlamalar da yöneltilebilir. Eğer burada bir yargılama olursa simgesel bir önem taşıyacak ve bir mesaj olacak. Böyle bir gelişme seçilmiş otoriterlerin siyaset yapma biçimleri ve bunun sınırlarını göstermesi bakımından önemli olur” diye konuştu.Trump’ın ABD’de “sağ popülizm” damarını açığa çıkardığına dikkat çeken Uzgel, “ABD’nin güney eyaletlerinde aşırı sağ fikirler çok güçlü. Bunun üzerine küreselleşme eklendi, gelir dağılımının giderek bozulması, orta sınıfın gelirden aldığı payın artmaması gibi faktörler eklenince popülist liderler için uygun bir zemin oluştu. Trump da bunu kullandı. Obama döneminde çok kültürcü söylem en üst noktasına ulaşmıştı. Trump dönemi de bunun karşıtını oluşturdu, bu da diyalektik bir şey. Şimdi tekrar Biden, çok kültürcü bir politikaya dönmeye çalışıyor” dedi. Hüseyin HayatseverGodot’yu bekler gibi reform bekliyoruz
Godot’yu bekler gibi reform bekliyoruz figure > Reformların sürekli dillendirildiği halde bir türlü yapılamaması tepki çekiyor. Ekonomist Cevdet Akçay: “Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım.” Kurdaki artışı dizginleyebilmek için eldeki kısıtlı rezervleri eritme, büyümeyi krediler üzerinden sağlama gibi temel hataların yapıldığı ekonomide, bu yıl da batık kredilerin artması, yüksek enflasyon ile yüksek işsizliğin sürmesi ve hanehalkındaki yoksulluğun artması bekleniyor.Koç Üniversitesi ile TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen panelde, yıllardır halı altına süpürülerek ötelenen sorunlarla artık yüzleşilmesi gerektiği, ertelemeye vakit kalmadığı vurgulandı. /Archive/2021/1/8/204022079-1.jpgEkonomist Uğur GürsesSİYASET NORMALLEŞMELİMevcut ekonomik krizin yanında bir de politika krizi olduğuna dikkat çeken ekonomist Uğur Gürses, ancak siyasetin normalleşmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla sorunların çözülebileceğini bir kez daha yineledi. Bugüne kadar, sorunların yabancı sermaye akışıyla ötelendiğine, son 2-3 yıldır da kredi büyümesiyle pansumanlandığına dikkat çeken Gürses, “Artık böyle bir imkân yok. Aşırı bir kredi genişlemesiyle şirketler borçlu. Dışarıdan para gelmiyor. Gayrimenkul hariç doğrudan yatırımlar 2003’ten bu yana ilk defa negatife döndü. Buna eşlik eden sermaye çıkışları ve istihdam kaybı var. Durgunluk belirginleşecek. Şirketlerin bilançoları küçülecek. Bir kısmı batacak. İşsizlik artacak. Bunlar hanehalkları nezdinde bir yoksullaşma yaratacak” dedi.Gürses, şöyle devam etti: “Toplum, 1994 ve 2001’de siyaseti değiştirmiş. 2019’da da bunun sinyalleri verildi. Bundan sonraki süreçte demokratik yollarla siyasetin değişeceğini düşünüyorum, kimse karamsarlığa kapılmasın.”/Archive/2021/1/8/204022408-2.jpgTÜSİAD Başekonomisti Gizem Öztok AltınsaçMERKEZ HAVLU ATTIEkonomi yönetiminin çok büyük iki hata yaptığını dile getiren TÜSİAD Başekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, bunları “düşük rezervlere rağmen kuru sabitlemeye çalışmak” ve “muazzam krediler” olarak sıralarken; Koç Üniversitesi Ekonomi Profesörü Selva Demiralp ise pandemiye çift haneli enflasyonla yakalanmanın ve diğer hatalı politikaların nasıl ayak bağına dönüştüğünü anlattı.Demiralp, şöyle konuştu: “İhtiyaç duyulduğu zamanda ve miktarda ekonomiye para sürebilmek aslında bir lüks. Ve biz bu lükse sahip değildik. Enflasyon pahasına büyümeye çalışmak ayak bağı oluyor. Bir de elinizdeki rezervleri, kuru kontrol altına almak için eritmek bir intihar. Elde rezerv kalmayınca havlu atmak zorunda kalındı. Duvara çarpma noktasına gelince de tekrar geleneksel Ortodoks para politikalarına dönüldü. Bu daha erken yapılmalıydı.”Ekonomist Cevdet Akçay ise şöyle konuştu: “Reform kelimesinin arkasındaki muğlaklıktan sıkıldım. Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım.”/Archive/2021/1/8/204022908-3.jpgTÜSİAD Başkanı Simone KaslowskiGÜVEN ZAMAN ALACAKGelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranı yüzde 3-4 bandında düşük seyrederken, Türkiye’deki enflasyonun yüzde14’lerin üzerinde olduğuna dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, ekonomide güven ortamı yaratmanın ilk koşulunun düşük enflasyon olduğunu vurguladı.“Ekonomide yeniden güven sağlamanın uzun bir zaman alacağını bilerek doğru adımlarla ilerlemeliyiz” diyen Kaslowski, “Bir ekonomide istikrar sağlamadan, önümüzü görmeden ve güven ortamı inşa etmeden kalıcı büyüme sağlanamaz. Sağlıklı yatırım ve üretim kararları almak da imkânsız hale gelir. Önümüzde enflasyonla mücadelede oldukça uzun bir yol var. Bu yolun zorluğunu bilerek tüm ekonomik aktörler tarafından tam mutabakat sağlanmasının son derece kritik olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.KAYNAKLAR İSRAF EDİLİYORParanın değersiz olduğu ekonomilerdeki belirsizliğe ve plan yapılamadığına değinen Kaslowski, şöyle devam etti: “Böyle bir ortam, reel kesimin herhangi bir üretim ya da yatırım kararı almasını zorlaştırıyor ve arzu ettiğimiz büyümeye ulaşamıyoruz. Aksi şekilde, yüksek enflasyonla mücadeleyi erteleyip, her ne pahasına olursa olsun büyüyelim dediğimizde de var olan kaynaklarımızı tasarruflu kullanamayarak israf ediyoruz. Ve yine bu süreç büyüme üzerinde baskı ile sonuçlanıyor. Ülkece bu sarmaldan çıkmalıyız.” Gamze Balİhracatçıyeniden umutlandı
İhracatçı yeniden umutlandı figure > İstanbul Sanayi Odası İhracat İklimi Endeksi, geçen ay 50.5 puana çıktı. Geçen yılı 2019 yılına kıyasla yüzde 6.3 düşüşle 169.5 milyar dolar dış satımla kapatan ihracatçılar, yeni yıla daha umutlu giriyor. Bunu ortaya koyan önemli verileriden birini, dün İstanbul Sanayi Odası (İSO) açıkladı. İSO Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi, aralık ayında yeniden 50 puanlık eşik değerin üzerine çıkarak 50.5 oldu. Bu değer kasım ayında 48.9 puandı. Kasım ayındaki kısıtlamaların ardından Avrupa’nın bazı bölgelerinde Covid-19 salgınına yönelik sınırlamaların gevşetilmesi, ihracat pazarlarının talep koşullarındaki güçlenmede etkili oldu. BELİRSİZLİK SÜRÜYORTürk imalat sanayi ihracat pazarının yaklaşık yüzde 5’ini oluşturan ABD’de devam eden büyüme, Avrupa’daki toparlanma işaretleri ve Ortadoğu’nun bazı bölgelerindeki iyileşmeler, ihracat iklimindeki güçlenmeyi destekledi. Endeks hakkında değerlendirme yapan IHS Markit Ekonomi Direktörü Andrew Harker ise şu noktaya dikkat çekti: “Salgın geniş çapta yayılmaya devam ettiği için yakın gelecek halen yüksek derecede belirsizlik taşıyor. Ancak aşı alanında yaşanan gelişmeler, ihracatçılar için 2021 yılının ilerleyen dönemlerinde daha güvenilir talep iyileşmeleri olabileceği yönünde umut veriyor.” cumhuriyet.com.trVitrindeki Albümler
Vitrindeki Albümler figure > Sertab Erener ‘Ah Şişede La’l’ (Kala Music) Sertab Erener 1994 yılında çıkardığı “La’l” albümünden kısa bir süre sonra çok istediği bir şeyi gerçekleştirmiş, o zamanlar yeni yeni popüler olan unplugged bir konser yapmıştı, televizyon için. Bu konserde “La’l” albümünde yer alan 10 şarkıdan (Mustafa Sandal bestesi “Büyü de Gel” dışında) dokuzunu karışık bir sıra ile çalmışlardı. Konser kadrosu da albümden biraz farklıydı; davulda Ahmet Altuğ, vurmalılarda Turan Üğrük, piyanoda Tarık Sezer, akustik gitarlarda Tahsin Endersoy ile Erdem Sökmen, basta Levent Yüksel yer alıyordu. Canlı Fişsiz adıyla çekilen kayıtlar, çeyrek asır boyunca İzzet Öz’ün çekmesinde uyumuş; Sertab ve arkasındaki müzisyenler bile kaydı çoktan unutmuşlardı. Ancak yakın zamanda Öz, zulayı patlatıp kayıtların plak olarak basılması fikrini ortaya atınca olanlar oldu; “La’l” albümünün tarihi akustik konseri ilk kez “Ah Şişede La’l” adıyla plak formatında piyasaya çıktı. Kayıtlar haliyle, anlaşılabilir nedenlerle çok parlak değiller ama bu durum yine de konserin güzelliğinden hiçbir şey eksiltmiyor. Son derece içten çalınmış bu konserin en güzel yanlarından biri Sertab’ın şarkı aralarında yaptığı kısa ve nahif konuşmalar. 1994 yılına ait kayıtlar ama plak sanki yepyeni.../Archive/2021/1/8/214922461-vitrin1-kulturmaxrnk.jpgSertab Erener ‘Ben Yaşarım’ (Kala Müzik)Sertab Erener’in çift plak halinde basılan yeni albümü “Ben Yaşarım”ın kapısını çaldığınızda, karşınızda genç ressam Dicle Çiftçi’nin harika grafik portrelerini buluyorsunuz. İçeri girdiğinizde (biri versiyon olmakla) 14 cesur şarkı tarafından karşılanıyorsunuz. Cesur, çünkü piyasa standartlarını zorlayan şarkılar, kalıpların dışına çıkan denemeler, yenilikten çekinmeyen korkmayan sound’larla dolu içerisi. “Ben Yaşarım”, Sertab’ın on üçüncü stüdyo albümü. Dört yıl önce çıkardığı “Kırık Kalpler Albümü”nün kısmen devamı, ancak ondan bir adım ileride. İleride olmasını sağlayan şey de ileriye bakan anlayışıyla birlikte, Sertab’ın geçmişindeki çalışmalara da uzanıyor oluşu. Sertab, kariyerinin satırlarını uzattıkça kişisel hesaplaşmalara ve sosyal muhasebelere eskisinden daha fazla giriyor. Örneğin burada Björk’vari elektronik şarkı “Aç Sesini”, üzeri örtük sistem eleştirisi yapması nedeniyle önemli. Yapımcılığını gitarcı eşi Emre Kula ile üstlendiği albümde ikilinin yanı sıra Sezen Aksu, Can Bonomo, Doğan Duru, Ersel Serdarlı imzalı parçalar var. Albüm, gitar ağırlıklı pop tarzında, ince düşünülmüş, sağlam düzenlemelere sahip, akılda kalıcı şarkılara ev sahipliği yapıyor; genel havası ise umutlu ve olgun. Murat Beşer"Emri, depremdeölenlerden aldım"
"Emri, depremde ölenlerden aldım" figure > Kalitesiz beton ürettiğini tespit ettiği bir beton firmasının sahibi, kendisine kestiği cezaları gerekçe göstererek ismini KHK listelerine yazdırdığı mimar Alev Şahin, 4 yıl sürdürdüğü “işimi geri istiyorum” eylemleri nedeniyle eylül ayından bu yana tutuklu. Kayseri Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan mimar Alev Şahin sorularımızı yanıtladı. 1999 depreminden sonra mimar olmaya karar verdiğini belirterek “İddia edildiği gibi direnme talimatını terör örgütlerinden değil, 1999 depreminde hayatını kaybeden insanlarımızdan aldım” dedi. “Deprem mi öldürüyor yoksa sermaye düzeni mi öldürüyor” diye soran Şahin, “Bu, ‘Neden depremde hep yoksullar ölüyor’ sorusuyla ilişkili aslında. Bu ilişkinin temelinde kâr, rant politikaları, çoğunluğu inşaat ve yan dallarla uğraşan vekillerin yasa koyucu olmaları her şeyi açıklıyor. Sermaye düzeni değişmedikçe, çarklar emekçiden ve halktan yana dönmedikçe sadece nasıl öldüğümüz değişecektir ne yazık ki” ifadelerini kullandı. ‘EMNİYET ÖRGÜT MÜ ARIYOR?’4 yıldır sadece işine iade edilmek için eylemler yaptığını dile getiren Şahin, kamuoyu desteğinden iktidarın rahatsız olduğunu söyledi. Örgüt bağı kurma zorlamasıyla kendisine verilen kamuoyu desteğinin bitirilmek istendiğini ifade eden Şahin şöyle konuştu: “Olmayan bir şeyi yani ‘örgüt irtibatın var’ demek için dostlarımızla içtiğimiz çayı, gazetecilerle telefon konuşmalarımızın tapelerini çıkararak kriminalize etmeye çalışıyorlar. Doğada her canlı varlığına yönelen her tehdide karşı direniş gösterir. Sorgusuz sualsiz işten atılıp açlığa mahkûm edileceğim ama direnmeyecek miyim? Betona ceza kesince PKK’li, ihraç edilince FETÖ’cü, 4 yıl direnince DHKP-C’li mi oluyorum? Emniyet bana örgüt mü arıyor? O olmazsa bundan tutturruz mu diyorlar?” Zehra ÖzdilekEmniyet’in atamaları‘keyfi’bulundu
Emniyet’in atamaları ‘keyfi’ bulundu figure > Mahkeme, 500 polisin eski görevlerine dönmesine hükmetti ama Emniyet, yargı kararına uymadı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) geçen temmuz ve ağustos aylarında yaptığı atamalar mahkemelik oldu. İdare mahkemesi, tercih sunulmadan ve gerekçe gösterilmeden yapılan atamaların kanuna uygun olmadığına hükmederek Emniyet mensuplarının eski görevlerine dönmelerine karar verdi. EGM’nin mahkeme kararını yerine getirmediğini öne süren polisler CİMER’e başvurdu. Polis memurları ile Emniyet müdürlerinin de aralarında olduğu yaklaşık bin Emniyet mensubunun geçen temmuz ve ağustos aylarında ataması yapıldı. Ataması yapılan Emniyet mensuplarının bir kısmının henüz görev süresinin dolmadığı da öğrenildi. Polis memurları, herhangi bir tercih dahi sunulmadan atandıklarını savunarak kanuna aykırı atamaları yargıya taşıdı. İdare mahkemesine başvuran memurların birçoğu davayı kazandı. Bir kısmının ise görev yerinde kalmasına hükmedildi. Haklı bulunan emniyet mensuplarına ise İdare Mahkemesi’nin İdare Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesine göre 30 gün içerisinde eski çalıştığı görev yerine dönmesine karar verildi. EGM, idare mahkemesinin kararına uymayarak Bölge İdare Mahkemeleri’nden karar gelmesini bekledi. Bölge İdare Mahkemeleri de polis memurlarının eski görev yerlerine dönmesi yönünde karara imza attı. Ancak EGM’nin bu karara da uymadığı öğrenildi. İsmini vermek istemeyen bir polis memuru, sürecin kasıtlı olarak uzatıldığını belirterek “Yaklaşık beş yüz polis arkadaşımızın eski görev yerlerine dönmesi hakkında karar verildi ama EGM bu karara uymayarak bizi zor durumda bıraktı. İl ve ilçe Emniyet müdürlerinin keyfiyeti yüzünden zor durumda bırakıldık. CİMER ve EGM’ye başvurdum ancak yanıt gelmedi” şeklinde konuştu. Çağatan Akyol‘AKP’nin yaptığısilahsız içsavaştır!’
‘AKP’nin yaptığı silahsız iç savaştır!’ figure > Özdemir İnce, laik cumhuriyeti İslamileştirme fesadını ortaya koyuyor. Özdemir İnce, yakın tarihimize ve günümüze ilişkin toplumsal, sosyal, siyasi alanlarda bütünlenen yazılarından oluşan Türk Aydınlanması ve Laiklik (Sia Kitap) isimli kitabının ilk bölümünde, Tanzimat’tan Birinci Meşrutiyet’e, İttihat Terakki’den Cumhuriyetin ilanına ve Cumhuriyet Devrimlerine kadar aydınlanma mücadelesinin siyasi ve ideolojik temellerini inceliyor. İkinci bölümde ise aydınlanmanın temeli olarak laikliğe ve özellikle AKP döneminde Türk siyasetinin laiklik karşıtı faaliyetlerine ışık tutuyor. Özdemir İnce ile kitabı üzerine konuştuk.Yazılarınızın hangi tarih aralıklarında yayımlandığını sorarak başlayalım söyleşimize?Kitapta 23 Nisan 2012 - 2 Haziran 2014 tarihleri arasında Aydınlık’ta yayımlanan yazılar yer alıyor. Bu fırsattan yararlanarak bir derdimi açmak istiyorum: Şairliğimle ilgi bir doktora tezi yazıldı, Dr. Soner Akpınar yazdı. Celal Soycan ve Metin Cengiz inceleme kitapları yazdılar. Ama bunların dışında dişe dokunur bir eleştiri yazısı yok. Oysa her biri 500-600 sayfalık 4 cilt olarak Tekin Yayınevi tarafından yayımlanacak 70 yıllık bir “yapıt” söz konusu. Dört kuramsal (poetika) kitabım üzerine tek yazı yayımlanmadı. Gazetelerde yayımlanan makalelerin toplandığı kitaplar hakkında tek yazı yazılmadı. Düşünce yazılarından korkuluyor ülkemizde. Yazmak için belki de ölmemi bekliyorlar. Çeviri yapmayı, programım tamamlanınca, yıllar önce bırakmıştım. Şiir yazmayı da 2019 yılında, Gençler İçin 50 Turfanda Miir’in yayımlanmasıyla bıraktım. Bu söyleşi ile kitaplarım hakkında söyleşi faslını da bırakıyorum. Yeter artık!TÜRKLÜK BİLİNCİYusuf Akçura’nın 1904 tarihli 32 sayfalık makalesinde irdelediği üç temel yöntem; Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük çerçevesinde “Üç Tarz-ı Siyaset”in önemini nasıl yorumluyorsunuz?Üç Tarz-ı Siyaset 1904 yılında yayımlandığı zaman önemli bir kitaptı. Günümüzde de tarihsel bir önemi var. Çokuluslu, çok dinli ve kültürlü bir imparatorlukta bir Osmanlı kimliği yaratmak mümkün değildi. İslamcılık da mümkün değildi. Abdülhamit tarafından desteklenen Panislamizim ise bir hayaldi. Türkçülük’e gelince Anadolu’nun cahil Türkleri kendilerini Türk saymıyordu. Halkta Türklük bilinci Cumhuriyetten sonra oluştu. Çok etnisiteli, çok dinli bir imparatorlukta ırka dayalı bir Türk ulusu yaratmak da simyacılıktan da öte bir şeydi. DİN VE DÜNYA PARSELLERİ AYRILMALIZiya Gökalp’in 1929 yılında kitaplaşan üçlü sorgulaması; Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak ne yönde bir ivme olarak nitelenmiştir?Bugün, sorunuzdaki üç “...leşmek”ten sadece muasırlaşmak (çağdaşlaşmak) önemlidir. Hedef Avrupa’nın uygarlık düzeyine erişmektir. Batı’nın tekniğini alıp kültürüne sırtını dönmek mümkün olmadığı gibi aynı zamanda bol çıkmazlı bir çelişkidir. Çünkü uygarlık, tanesini kemirip koçanını fırlatıp atacağınız bir mısır değildir. “Muasırlaşmak” bilimin ve aklın yöntemini ve erişim alanlarını kabul etmektir. İslam dünyasının büyük trajedisi buradadır: Hem akla ve bilime muhalefet edip bu ikiliyi İslamın doğmalarıyla çarpıştıracaksınız; hem Kuran’da, bilimsel çalışmaların ürünlerini onaylayacak ayetler arayıp bulacaksınız... Bunun mümkün olmadığına İslam dünyasındaki “vaziyetin durumu” tanıklık ediyor. Önce dinin egemenlik alanı ile dünyanın egemenlik alanındaki sınırı çizerek parselleri ayıracaksın! TÜRKİYE’DE YAŞARIMTarihte yaşamak istemediğiniz bir dönem var mı?İstememekle olmaz. İstemediğiniz şeyle, şeylerle mücadele edeceksiniz. İstediğiniz hale getireceksiniz onu. Bana başka ülkelerde güvenlik içinde yaşamam önerildi. Elbette resmen değil. Dostlar arasında. Yaşarsam Türkiye’de yaşarım, onu kimseye bırakmam.Türk, Türklük ve Anadolu emsal özdeşleşmesine ilişkin vargılarınız nelerdir?Greklerin Anadolu dedikleri, Haçlı Seferleri’nden bu yana Türkiye olarak tanımlanan topraklarda yerleşik Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik ve pasaportuna sahip insanların yurdudur burası. Bu kimlik ve pasaporta sahip insanlara da soy ve dinine bakılmaksızın, “Türk” denir. Türklük bir ırk değildir. TC’nin pasaport ve kimliğine sahip olmaktır.Lozan Konferansı öncesini Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay’ın gözünden nasıl aktarıyorsunuz?Evet! Lozan öncesinde Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa Cumhuriyeti hedefliyordu. Öteki iki paşanın böyle bir hedefi yoktu. Dahası karşıydılar. Ama daha sonra, uyum sağlamasalar da kabul ettiler.AKP’nin yaptığına iç savaş denebilir mi?Silahsız iç savaş elbette.Kahramanları olduğu kadar, hainleri de bol bir kitap desem haksızlık etmemiş olurum sanırım?Kahramanın olduğu yerde her zaman hain de vardır.DURUM ZOR AMA UMUTSUZ DEĞİLCumhuriyetin kurucu durakları olan Siyasi Devrimler, Toplumsal Devrimler ve Hukuk Devrimi başlıklarında gruplanan 15 yasadan bugün yerinde yeller estirilenleri sıralarsanız sizce hangileri başa güreşir?Durum zor ama umutsuz değil! Anayasa ve Devrim yasaları yerinde duruyor. Cumhuriyetçi hükümet kurulunca şoför de değişmiş olur. Çağdaş şoför kontağı çevirir ve marşa basar. Dosdoğru soralım: Kitapta üzerine yazdığınız bir dizi yazınızı bileştirdiğiniz Mahmut Esat Bozkurt’un Türk tanımı nedir?Siz, dedikleri gibi, Bozkurt’un gerçekten ırkçı/faşist olup olmadığını soruyorsunuz bana. Bozkurt ırkçı falan değildir. Dr. Reşit Galip gibi, Şükrü Saracoğlu gibi sol ulusalcı tutumlarıyla geleneksel mürteci tayfasının düşmanlığına hedef olmuş bir devrimcidir. Onlar Cumhuriyete “Halk Cumhuriyeti” derler. Atatürk’e doğrudan çatamayanlar bu değerli insanlara saldırmışlardır. Bunlardan birini Türk Aydınlanması ve Laiklik’te teşhir ettim. Bu kimse Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç oluyor. (Kitabın ikinci baskısında adı dipnotu olarak verilecek.)Kitabın 137. sayfasında söyle bir cümle vardır: [“Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en belirli zıddıdır. Yahudiler göçebe değil asalaktır.” Kavgam adlı kitabında Adolf Hitler mi söylüyor? Hayır efendim, Atatürk İhtilali adlı kitabında Mahmut Esat Bozkurt söylüyor.]Dur hele: Bunları Sabah gazetesi yazıcısı Engin Ardıç, 20.2.2010 tarihli ve “Bozkurtların Bilmemnesi” başlıklı yazısında yazıyor. Alıntıladığı cümle Hitler’in Kavgam adlı kitabından alıntı. M.E. Bozkurt, “Atatürk İhtilali I, II” (Kaynak Yayınları, 2003) adlı kitabının 50. sayfasında Hitlerciliği tanımlarken Kavgam’dan bu alıntıyı yapıyor. “Ariler medeniyet kurucularıdır. İdealistlik, o kuvvettir ki, Arilerin üstünlüğünü gösterir. Yahudi, Ariliğin en bariz zıddıdır. Yahudiler, göçebe değil sığıntıdır. Irkın muhafazası mevcudiyetinin gayesidir. Köylülük ırkın ambarı, muhafazasıdır.” (Hitler, Kavgam, III. Bölüm. Irk, Toprak ve Kan).Kendisi az buçuk tahsil gördüğü, milletin Kavgam ve Anadolu İhtilali’ni okumadığını (kendisi de baştan sona okumamıştır) düşündüğü için asparagas yapmaktadır. Kafası bu türden yalanlarla dolu. Bir gün, birinin çıkıp yaptığı haydutluğu yakalayacağını düşünmemiştir. Devrimlere ve devrimcilere çamur atarak, CHP karşısında kabadayılık yaparak para kazanır. Ayrıca, Dr. Abdullah Cevdet’in, Türk ırkını ıslah etmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirtmeyi düşündüğü iftirasına, Cumhuriyet düşmanı mürtecilerin çıkardığı yalana dayanarak yazı yazacak kadar da meslek ahlakından yoksundur! Gamze AkdemirCumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 09 Ocak 2021 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 09 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları figure > Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/8/223813948-a1.png/Archive/2021/1/8/223813869-1.jpg/Archive/2021/1/8/223816057-2.jpg/Archive/2021/1/8/223815541-3.jpg/Archive/2021/1/8/223813963-4.jpg/Archive/2021/1/8/223814979-5.jpg/Archive/2021/1/8/223814463-6.jpg cumhuriyet.com.trEfes'in yüzüAvrupa'da güldü!
Efes'in yüzü Avrupa'da güldü! figure > ASVEL: 80 - Anadolu Efes: 102 Salon: AstroballeHakemler: Boris Ryzhyk (Ukrayna), Carlos Cortes (İspanya), Spiros Gkontas (Yunanistan)ASVEL: Diot 2, Bako 4, Lighty 5, Yabusele 5, Cole 22, Freeman 11, Kahudi 11, Lacombe 6, Hayes 2, Walton Jr. 1, Howard 11, StrazelAnadolu Efes: Larkin 16, Singleton 16, Micic 23, Anderson 12, Dunston 14, Beaubois 9, Doğuş Balbay, Tolga Geçim, Sertaç Şanlı 8, Moerman 4, Buğrahan Tuncer1. Periyot: 15-29Devre: 34-543. Periyot: 59-82 Anadolu Efes Erkek Basketbol Takımı, THY Avrupa Ligi'nin 18. haftasında konuk olduğu Fransa temsilcisi ASVEL'i 102-80 yendi.Bu sonuçla Anadolu Efes ligde 9. galibiyetine ulaşırken, ASVEL ise 12. yenilgisini aldı. AAMaviışık korumalıgözlüklerin faydalarınelerdir?
Mavi ışık korumalı gözlüklerin faydaları nelerdir? figure > Salgın sırasında evden çalışan, öğrenim gören veya televizyon izleyen pek çok insanın ekran karşısında geçirdiği süre miktarı arttı. Yapılan yeni bir araştırma ise, uyumadan hemen önce mavi ışık korumalı gözlük takmanın, daha güzel uyumaya yol açabileceğini ve ertesi gün daha iyi çalışmaya katkıda bulunabileceğini gösteriyor. Indiana Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde işletme ve girişimcilik yardımcı profesörü olan Cristiano L. Guarana, şunları kaydetti:“Mavi ışık filtreli gözlük takmanın uyku kalitesini, işe katılımı, görev verimini ve örgütsel vatandaşlık davranışını artırıp zararlı çalışma davranışını azaltmada etkili bir müdahale olduğunu bulduk. Mavi ışığı süzen gözlük takmak, bir çeşit fizyolojik karanlık meydana getiriyor ve bu sayede hem uyku miktarını, hem de uyku kalitesini artırıyor.”Bilgisayar ekranları, akıllı telefonlar ve tabletler gibi yaygın şekilde kullandığımız teknolojilerin çoğu mavi ışık yayıyor. Geçmişte yapılan araştırmacılar, bu ışık biçiminin uykuyu dağıttığını göstermişti. Çalışanlar, bu cihazlara giderek daha bağımlı hale geldi; özellikle de insanlar, koronavirüs salgını sırasında uzaktan çalışıp okuyunca.Geçtiğimiz zamanlarda basında, bilgisayar ekranı karşısında uzun zaman geçiren kişiler için mavi ışığı süzen gözlüklerin faydalarından bahsedilmişti. Bu yeni araştırma, uyku-uyanma döngüsünü düzenleyen ve yaklaşık her 24 saatte bir tekrarlayan doğal, dahili bir süreç olan sirkadyen ritminin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.Yetersiz uyumanın, organizasyonlarda alınan kararları, ilişkileri ve diğer davranışları nasıl etkilediği üzerinde çalışan Guarana, “Genel olarak; mavi ışık filtreli gözlük takmanın etkileri, ‘erkenci kuşlardan’ ziyade ‘gece kuşlarında’ daha kuvvetli. Gece kuşları günün geç saatlerinde uyumaya eğilimliyken, erkenci kuşlar ise günün erken saatlerinde uyanmaya eğilimli.”Kaynak: Popular Science Türkiye cumhuriyet.com.trSayıştay raporu ortayaçıkardı: Vergi cennetine Ziraat Bankası'ndan milyar dolarlık kredi
Sayıştay raporu ortaya çıkardı: Vergi cennetine Ziraat Bankası'ndan milyar dolarlık kredi figure > Sayıştay’ın Ziraat Bankası’na ilişkin 2019 yılı denetim raporunda çarpıcı tespitlere yer verildi. Rapora göre, Ziraat Bankası “vergi cenneti” olarak bilinen Virgin Adaları’nda kurulu bir şirkete 2014 yılında 1 milyar 636 milyon dolar kredi verdi. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “İktidar yerli ve milli olsaydı, çiftçinin bankası olan Ziraat Bankası’nı, vergi cennetlerinde kurulmuş tek bir firmaya 1 milyar 600 milyon dolarlık kredi kullandırmasına izin verir miydi? Bunu biz söylemiyoruz. Sayıştay’ın denetim raporları söylüyor” dedi. Öztrak’ın açıklamasından sonra açıklama yapan Ziraat Bankası “Çukurova grubuna Turkcell için 2014 yılında verilen kredinin Ekim 2020’de tahsil edildiğini” açıkladı. ‘CÜZİ BİR MİKTAR GERİ ÖDENDİ’“Kredi, firmanın başka bir firmaya olan mevcut borçlarının işlem masrafları ile birlikte yeniden finansmanı amacıyla verilmiş olup, 3 yıl ödemesiz toplam 10 yıl vadeli olarak kullandırılmıştır” denilen raporda, buna karşın borcun sadece 17.5 milyon dolarlık cüzi bir miktarının ödendiği belirtildi. Raporda, “Mart 2020 tarihi itibarıyla kredinin gecikmiş son üç yıllık anapara taksiti ve faizleri tutarı toplamı 726 milyon 572 bin 712 dolar seviyesine çıkmıştır. 15.05.2020 itibari ile kredi anapara ve faiz ödemelerine ilişkin 654 gün vadesi geçmiş ödenmesi gereken tutarların bulunduğu banka bilgi işlem kayıtlarından görülmüştür” denildi. ÖZTRAK: 12 MİLYAR TLCHP Sözcüsü Öztrak dün düzenlediği basın toplantısında Sayıştay raporuna değinerek iktidarı eleştirdi. Öztrak, yerlilik ve millilik edebiyatı yapanların, yerlilik ve millilikten haberdar olmadığını belirterek “Kredi bugünkü kurla yaklaşık 12 milyar Türk Lirası ediyor” dedi. CHP milletvekili Deniz Yavuzyılmaz da krediyi veren Ziraat Bankası’nın genel müdürünün aynı zamanda krediyi alan şirketin yönetim kurulu üyesi olduğunu belirtti. BANKA: TAHSİL EDİLDİDün akşam saatlerinde yazılı bir açıklama yapan Ziraat Bankası, kredinin Çukurova Grubu’na, Turkcell İletişim AŞ’deki dolaylı hissedarlığı münasebeti ile Türk ortaklığının devam edebilmesi amacıyla verildiğini ve Ekim 2020 tarihinde tahsil edildiğini belirtti. l cumhuriyet.com.tr