News - Haberler
Sümerbank’ıbünyesinde barındıran Sümer Holding Sayıştay raporunda
Sümerbank’ı bünyesinde barındıran Sümer Holding Sayıştay raporunda figure > Sayıştay Başkanlığı, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1933 yılında kurulan Sümerbank’ı da bünyesinde barındıran Sümer Holding’e ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundu. 2019 yılı denetim raporuna göre, holding 30 milyon 441 bin 115 TL zarar etti. Sayıştay, holdingde yapılan incelemede 42 personelin ücret ve özlük haklarının holdingde olmasına karşın uzun süredir geçici görevli olarak istihdam edildiğini ortaya çıkardı. TBMM KİT Komisyonu üyesi ve CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz “Bu durum kuruma zarar olarak yansımaktadır” dedi. Sayıştay Başkanlığı Sümer Holding AŞ 2019 Yılı Denetim Raporu’nu TBMM’ye sundu. Holdingin dönem sonunda 30 milyon 441 bin 115 TL zararı olduğu belirtilen raporda, “Holding Kadrolarında Yer Alan Bazı Personelin Uzun Bir Süredir Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nda Çalışıyor Olması” adlı bir bölüm de yer aldı. Raporun bu bölümünde özetle, “Yapılan incelemelerde; holding personelinden biri, 05.02.2004, biri 11.01.2000, biri de 21.07.2016 tarihinden itibaren olmak üzere üç personelin Başbakanlık’ta, birinin 02.08.2017 tarihinden bu yana Maliye Bakanlığı’nda, biri 20.02.2012 tarihinden biri de 29.12.2016 tarihinden itibaren olmak üzere iki personelin TBMM’de, 36 personelin de bazılarının 2004-2005-2006 yıllarından başlamak üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nda olmak üzere 42 personelin ücret ve özlük hakları holding tarafından karşılanmak kaydıyla, uzun süredir geçici görevli olarak istihdam ediliyor” denildi.UYARILAR DİNLENMEMİŞMasrafları holding tarafından karşılanan personelin durumunun yeniden değerlendirilmesi istenen raporda, gerekirse çalıştıkları yere naklinin sağlanması amacıyla ilgili kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunulması önerildi. Sayıştay, 2018 yılı denetim raporu çerçevesinde yapılan incelemelerde de 39 personelin aynı duruma olduğunu anımsattı. Hazal OcakProf. CoşkunÖzdemir, tek tek kampanyalarla sorununçözülemeyeceğini söyledi
Prof. Coşkun Özdemir, tek tek kampanyalarla sorunun çözülemeyeceğini söyledi figure > Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir: “Burada asıl söz konusu olan Tip 1 SMA hastaları. Bu çocuklar 2 yaşından sonra yaşamıyorlar. Anne ve babalar için büyük bir dram bu. Bu tedavi etkili ise çocuklar olmalı ve çocuklar ölümler kurtulmalılar. Yetkililer hastalıkların tedavisi ve önlenmesine yönelik ivedi çözümler geliştirmeli.” Milli Piyango’dan Varlık Fonu’na aktarılan 75 milyon TL’nin SMA hastası çocuklar için kullanılması talebiyle sosyal medya üzerinden başlatılan kampanyaya Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “Çocuklarımızın kobay olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz” diyerek tepki göstermesi gen tedavisi tartışmasını gündeme getirdi. ABD’de gen tedavisi uygulayan ekipten bir uzmanla temasa geçtiğini belirten nöroloji uzmanı Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, “Gen tedavisini sordum. Sonuçlar çok iyi olduğunu ama en 2-3-5-6 aylık bebeklerde iyi’ sonuç verdiğini ögrendim. Tedavi ne kadar erken başlarsa o kadar iyi sonuç alındığı söyleniyor. Ülkemizde yüzlerce 1 yaşın altında SMA’lı çocuk var. Devletin bu çocuklar için büyük bir fon ayırabilmesi gerekiyor” dedi.TEST YAPILMALIProf. Dr. Özdemir, tek tek yapılan kampanyaların sonuç vermeyeceğini, bakanlığın bu çocuklar için bir an önce harekete geçmesinin önemli olduğunu vurguladı. Sağlık Bakanı Koca’yı anlamadığını söyleyen Özdemir, şöyle devam etti: “Onaylanmış gen tedavisini kobay denemeleri olarak mı düşünüyor? Bu tedaviyi bulan ve uygulayan merkezle bağlantı kuramazlar mı? O merkezden Zarife Şahenk, sonuçların çok iyi olduğunu, en iyilerin yaşı en küçük olanlarda olduğunu söylüyor. Bu kadar çok israf var bu memlekette. Bu bebekleri ölümden kurtarma umudu var. Ancak sonrası için net bir bilgimiz henüz yok. Acaba ölümden kurtulanlar nasıl büyüyecek bilmiyoruz. Yüzlerce 1 yaşın altında SMA’lı çocuk var ve bu tedavi çok pahalı bir tedavi. 2 milyon doların üzerinde bir rakamdan söz ediliyor. Gen tedavisi bir ilaç, bir aşı gibi gelebilir mi, bunu bilmiyorum. Bu tedavi Türkiye’ye gelebilir mi bundan emin değilim. Ülkemizde SMA hastalığı 6 bin doğumda bir olarak kabul ediliyor. Diğer ülkelerde ise 10 bin doğumda bir. Bizde fazla olmasının nedeni ise akraba evliliği. SMA’da anne ve baba hasta olmadıkları halde taşıyıcı olabiliyor. Bir anne ve bir babadan alınan genler birleşince, hastalık yapabiliyor. Evliliklerde taşıyan gen çalışması yapılabilir. Çiftin birinde bu gen yoksa tehlike de yok.”TEDAVİ VE MASRAFLAR AİLELERİN BELİNİ BÜKÜYORSMA hastalarıyla ilgili başlatılan kampanyanın ardından tedavi süreci ve kullanılan ilaçlar merak konusu oldu. Üç tip ilaçtan biri olan ve tek seferlik uygulanan Zolgensma ile tedavinin maliyeti 2 milyon doları buluyor. Tedavi için ise çocuğun 2 yaştan küçük olması gerekiyor. Türkiye’de kriteri sağlayamayan çocuğa tedavi uygulanmazken, SGK’nin sadece başka bir ilaç olan Risdiplam’ı karşıladığı biliniyor. Japonya’da ise SMA hastalarının tüm tedavi sürecini devlet üstleniyor.SMA NEDİR?Spinal Musküler Atrofi’nin (SMA), ilerleyici özelliğe sahip, genetik geçişli bir kas hastalığıdır. Hastalık, omurilikte bulunan ön boynuz motor sinir hücrelerini etkileyerek hareket kabiliyetini kısıtlar. Bu nedenle de kaslarımızın kontrolünü sağlayan sinirlerin fonksiyonu için gerekli protein üretimi gerçekleştirilemez. İstemli kaslarda kuvvetsizlik ve erime görülür. Sinir hücrelerinin işlevini yerine getirememesi; zayıflamaya ve genellikle ölümcül kas güçsüzlüğüne sebep olur. İstemsiz kaslar bu hastalıktan etkilenmez. SMA hastası bireylerin görme ve işitme duyuları hastalıktan etkilenmez. Zekâ, normal veya normalin üzerindedir.SMA HASTASI ÖMER AKİF DE ‘NEFES ALMAK’ İSTİYORSMA hastaları için gen tedavisine yönelik tartışmalar sürerken Tip 1 SMA teşhisi 5 aylık Ömer Akif Kaya’nın ailesi de bir tedavi başlattığını açıkladı. Anne Elif Kaya, oğlunun hastalık sürecinin çok hızlı ilerlediğini belirterek “İki günde bir hastaneye gitmek zorunda kalıyoruz. Ömer günde 5 kez cihazdan destek alıyor. Artık tükürüğünü yutamıyor. Nefes alamıyor. Küçücük bedeniyle ölümle savaşıyor” dedi. ABD’deki tedavi için 2 milyon 400 bin dolaa ihtiyaç olduğunu anımsatan anne “Tedavi yaklaşık 19 milyon lira ve henüz 2 milyon 400 bin lira gibi bir para toplandı. İlacı üçte bir fiyatına Türkiye’ye getirsinler, ben onu devlete ödemeye razıyım. Oğlumun yaşaması için yardımlarınızı bekliyoruz” dedi. Sibel Bahçetepe‘Kobay’kelimesiyle anılan ilaçbakanlığın listesinde
‘Kobay’ kelimesiyle anılan ilaç bakanlığın listesinde figure > Sağlık Bakanı Koca’nın “Çocuklar kobay olacak” ve “küresel şirketlerin oyunu” ifadeleriyle andığı SMA ilacı bakanlık listesinde de var. Muhalefet, “Bakan, ailelerin içini acıttı” derken 217 STK, “Tedaviler karşılansın” çağrısı yaptı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “çocuklarımızın kobay olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz” ve “küresel ilaç şirketlerinin oyunu” ifadeleriyle andığı SMA ilacının Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) Yurtdışı İlaç Listesi’nde yer aldığı ortaya çıktı. İlacın, 22 Aralık 2020’de TİTCK’nin Yurtdışı İlaç Listesi’ne en üst sıradan eklendiği ortaya çıktı. Söz konusu listede yer alan ilaçların Türkiye’ye getirilmesinde yasal bir engel olmadığını aktaran Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Sekreter Yardımcısı Ali Erdem, bu ilacın parayla getirilebildiğini söyledi. Erdem, “İlaç (Zolgensma) yasaklanan bir ilaç değil. Sadece SGK tarafından karşılanmıyor. Yani ilacı parayla getirebilirsiniz. İlacın getirtilmesi için vatandaşların Sağlık Bakanlığı’na başvurması gerekiyor” diye konuştu. Erdem şöyle devam etti: “SMA ilaçları konusunda etkinliği kanıtlanan bir ilaç maalesef yok. Konuşulan ilacı alınca hasta kesinlikle iyileşecek diye bir durum söz konusu değil. Ancak Bakanımızın dediği gibi bir ilaç da değil. Bu ilaç EMA (Avrupa İlaç Ajansı) tarafından onaylanmış bir ilaçtır. Yani ortada kobaylık bir durum yok.”CHP: SMA TARAMASI EVLİLİK ÖNCESİ ZORUNLU OLSUNCHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, SMA hastaları için başlatılan kampanyayı “kirli kampanya” olarak nitelendirmesine “Asıl kirlilik, SMA’lı hasta çocukların masum bir isteğini devleti aciz göstermeye bağlayanlarda, kendi sorumluluğunu üzerinden atanlarda” tepkisini gösterdi. CHP İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ise Meclis’te verdiği önerge ile evlilik öncesi yapılan testler arasında SMA taramasının da eklenmesini istedi. Sarp SağkalTürkiye’ye gözdağıiçin tatbikat
Türkiye’ye gözdağı için tatbikat figure > Yunanistan’ın Suudi Arabistan’la Girit’te ortak tatbikat yapacağı haberleri, “Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı cepheyi genişletme çabası” olarak yorumlandı. Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısındaki cephe giderek büyüyor, böyle bir fotoğraf var şu anda” ifadelerini kullandı. Türkiye ve Suudi Arabistan arasında uzun süredir gerilimli olan ilişkilerde, kasım ayında İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı kapsamında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suudi mevkidaşı Faysal bin Farhan ile yaptığı görüşmenin ardından bir yumuşama yaşanabileceği belirtilmişti. Öte yandan Yunanistan ve Suudi Arabistan ilişkilerinde yakın dönemde savunma alanında bir yakınlaşma olduğu biliniyor. Konuyu Cumhuriyet’e değerlendiren emekli Hava Korgeneral Erdoğan Karakuş, “Yunanistan bir Patriot bataryasını ABD’nin isteği üzerine Suudi Arabistan’a gönderme kararı almıştı. Zaten aralarında böyle bir işbirliği bulunuyor” dedi. Ortak tatbikatın Doğu Akdeniz’deki gerilim üzerinde kayda değer bir sonuç yaratmayacağını söyleyen Karakuş, “Bu tatbikat yapılırsa Suudi uçakları da S-300’e karşı eğitim yapmış olacak. İran’da da S-300 bulunduğunu biliyoruz. Bir yandan da Yunanistan’ın yanında olduğu mesajını vermiş olacak” diye konuştu. Yunanistan’ın geçen yıl Fransa, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte tatbikat düzenlediğini anımsatan Karakuş, “Şimdi S. Arabistan da bu cepheye katılmış olacak” dedi. Hüseyin HayatseverFETÖRaporu ve ayrıntılar-2: Beyanlara karşın atılmayan TSK’nın‘FET’ÖRÜMCEKLERİ’
FETÖ Raporu ve ayrıntılar-2: Beyanlara karşın atılmayan TSK’nın ‘FET’ÖRÜMCEKLERİ’ figure > İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nın hazırladığı FETÖ raporunda, askeri lise öğrencisiyken cemaate yakınlığı bilinen ancak okuldan atılmayan isimler ile onlarla birlikte okurken ilişiği kesilen öğrencilerin ifadelerine yer veriliyor. Cemaat ile ilişkili olduğu tespit edilen o dönemdeki askeri öğrencilerin verdiği isimlerin 15 Temmuz’da darbe teşebbüsünde yer almasına ve bazılarının halen daha aktif olabileceğine dikkat çekiliyor. Raporda “darbe girişimi” ve “Cumhurbaşkanına suikast” gibi suçlarla ilişkili olarak Albay Ahmet Zeki Gerehan ve hâkim Albay Muharrem Köse gibi isimlerin kendi ifadeleri ve devre arkadaşlarının verdiği ifadelerde nasıl gizlenerek bugünlere kadar geldikleri kaydediliyor. Haber dizimizin 2. gününde ifadelerine yer verdiğimiz isimler ve söyledikleri özetle şöyle:‘ABİLER ÇALIŞTIRDI’Firari FETÖ sanığı Albay Ahmet Zeki Gerehan’ın Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenciyken verdiği ifade raporda şöyle yer alıyor: “Ortaokul ikinci sınıfın ikinci döneminde Yunus Çobanoğlu diye biri benim mahalle arkadaşımla birlikte geldi. Ben, saz kursuna gidecektim. Vakit yaklaşınca bana sazın zararlı olduğunu söyledi. ‘Gel biraz gezelim’ dedi. Ben kabul etmedim. Sonraları bir arkadaş aracılığıyla pikniğe gitme teklifinde bulundular ve beraber pikniğe gittik. Beni Edebali Yurdu’na davet etti ve orada kütüphane sorumlusu olduğunu söyledi. Bana sınıfımdaki çalışkan öğrencileri de getirmemi söyledi. Okulumuz resmi bir tatile girdiğinde üç arkadaşımı oraya götürdüm. Sonraları Yunus Çobanoğlu’yla irtibatımız kesilmedi. Daha sonra başka cemaat evlerine gitmeye başladık. Burada bize çalışkan olduğumuz için parasız kurs verme teklifinde bulundular. Biz de parasız olduğu için sevindik.‘İMZALI VE MÜHÜRLÜYDÜ’Üçüncü sınıfa başlamadan önce Yalçınkaya Eğitim Dershanesi’ne kaydımızı yaptırdık, yeni öğretim yılı ile birlikte kursa başladık. Kursun ilerideki hayatımızda başarılı olabilmemiz için yararlı ve gerekli olduğu söylendi. Bir müddet sonra hafta sonlarında öğlene kadar Yalçınkaya Dershanesi’nde öğleden sonra da o evde kurs gördük. Bu arada Yusuf Abi bize Sızıntı alarak tanıttı ve tavsiye ederek aldırdı. Bize kursa başka arkadaşlar getirmemizi söylediler. Evde videodan Fethullah Hoca’nın vaaz kasetini seyrettik. Bu arada Risaleyi Nur’dan parçalar okuyup açıklıyorlardı. Fen lisesi imtihanlarına abiler tarafından çalıştırıldık. Puanlarımız tutmayınca askeri okullara başvurduk. Kuleli Askeri Lisesi’ne başvurduk. Yusuf Abi ailemle konuştu ve beni mülakatlara getirmek için ailemi razı etti. Işıklar Askeri Lisesi’nde mülakatlara girdik, kazandık. Muayeneler sırasında tuvalete gitmiştim. Döndüğümde göz muayenesine giderken kâğıdımın imzalı ve mühürlü olduğunu gördüm. Akşam Bostancı’daki eve gidince durumu anlattım onlar da anlayamadılar. Sonra raporu aldım. Rapordan sonra nasıl namaz kılacağımızı falan anlattılar. 1986 yılında okula girdim.‘İFADE VERENLER ATILIYOR’Dönemin askeri öğrencisi Reşat Alkan’ın o dönem Muharrem Köse hakkındaki ifadesi: Abdullah adlı bir din dersi stajyer hocası geldi ve fen lisesine hazırlananlara bedava kurs verildiğini söyledi. Ben de bu adamın verdiği adrese gittim. Uzun süre sonra benimle beraber Murat Çetin ve Muharrem adlı biri daha kurs almaya başlamıştı. Kaset dinledik, video seyrettik, yazarını bilmediğim kitaplar okundu ve bizim namaz kılmamız istendi. Bu olaydan sonra bizi ileride devlete karşı kullanacaklarını anladım.O dönem olayla ilgili bilgi veren Alkan ordudan ihraç edilirken Köse’nin kollanarak albay rütbesine kadar yükseltildiği görülüyor. Yine darbe girişimine katılan Kurmay Albay Mehmet Kapan hakkında bilgi veren dönem arkadaşı Salim Çağlan’ın da askeri okullardan ilişkisinin kesildiği rapora yansıyan bilgeler arasında yer alıyor. Darbe teşebbüsünde yer alan Albay Abdullah Topçu hakkında ifade veren Ergün Koyuncu, Cengiz Kızıltan, Nevzat Acar Koç ve Turan Kılıç’ın da askeri okullardan ilişkisi kesilen diğer cemaat mensubu öğrenciler olarak raporda isimleri bulunuyor.ESKİ ANKARA EMNİYET MÜDÜRÜ CEVDET SARAL: YAŞANMAYABİLİRDİ1999 yılında Emniyet’in “Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı” raporunu hazırlayan isimlerden emekli Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı tarafından hazırlanan FETÖ raporunu değerlendirerek “Ergenekon süreci ile FETÖ’nün ordudaki kadrolarının önü açıldı. İnceleme raporunda belirtildiği gibi halen devletin ve diğer kurumların bünyesinde ne miktarda örgütün elemanı olduğu tespit edilebilmiş değil ki bu rapor hazırlanıyor” dedi. Saral, “Kendi bünyesinde illegal örgütlenmeyi fark edemeyen Genelkurmay Karargâhı, kendi kadroları tarafından hesaba çekildikleri bir süreç yaşamış ve neticede 15 Temmuz darbesiyle muhatap olmuştur” diye konuştu. Kamuda halen örgüt üyelerinin bulunduğunu ve raporda buna dikkat çekildiğini kaydeden Saral, “Askeri okullardan atılmış bulunan öğrencilerin sivil yaşamlarında da örgüt tarafından kullanıldığı, ‘bunlar deşifre olmuşlar artık işime yaramazlar’ dememiş olduğu nokta raporda yer alan önemli hususlardan biridir. Okullardan atılanlar örgütün fedai kadrosunda askeri liselerde bir süre görev almışlar, okula devam etmeleri istenen örgüt elemanlarının da kalıcılıklarını okullarda sağlamışlar. Eğer okuldan atılmış bulunan öğrencilerin sivil hayattaki yaşam ve faaliyetlerin takibi istihbarat birimlerinden istenmiş olsaydı yapılanmanın deşifresi daha çabuk yapılmış olurdu” ifadelerini kullandı.İLTİFAT ÜSTÜNE İLTİFAT22 yıl önce hazırladıkları “Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı” raporunun FETÖ ile ilgili kayıtlara giren ilk devlet belgesi olduğunu anlatan Cevdet Saral, “Ne yazık ki raporu hazırladığımız dönemde siyasi ve bürokratik çevre, Fethullah Gülen’i diyalog, hoşgörü ve uzlaşma sembolü olarak gördüklerinden dikkate almadılar. Siyasetçiler, siyasi yelkenlerini seçmenle doldurmak için cemaate yani örgüte iltifat üstüne iltifat yağdırdı. O gün önlem alınabilseydi bu süreç yaşanmazdı” diye konuştu. O dönem hazırlanan raporun bugüne de ışık tutuğunu söyleyen Saral, “Raporumuzda açık faaliyet gizli hedef üzerine kurgulanmış olan örgütün ne yapabileceğini ilişkin belki silahlı cemiyetten söz etmek şimdilik mümkün değil ancak ele geçirmeyi hedeflediği devlet kurumlarından bazıları (ordu-polis) dikkate alındığında, hedefi topyekûn ele geçirme şeklinde ve bu kurumları yöneticilerinin ışık evlerinde yetişen mensupları tarafından elde edilmesi ile mümkün olacağı gerçeği karşımızdadır. Önlem alınmadığı halde tarih sayfaları arasında kalan Babailer isyanından, Şeyh Bedrettin ve Şeyh Said’e kadar uzanan din görünümlü isyanların, belki de en ciddi, en sinsi, kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğine işaret etmiştik. Maalesef Türkiye FETÖ gerçeğini 7 Şubat MİT olayında, 17/25 Aralık’ta, 15 Temmuz olayında yaşadı ve gördü. O gün önlem alınabilseydi bu süreç yaşanmazdı” diye konuştu.GURBANOĞLU DOSYASIAzeri asıllı Palmali Grubu’nun kurucusu iş insanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu, FETÖ üyeliği iddiasıyla 17 Mart 2020’de tutuklandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve kardeşi Mustafa Erdoğan ile ortaklık ilişkileri bulunan Gurbanoğlu’nun tutuklanması, hem de “FETÖ üyeliği” suçundan tutuklanması kamuoyunda büyük bir şaşkınlık yarattı. Gurbanoğlu dosyasının bilinmeyenlerini okurlarımız için hazırladık. Bakû doğumlu, Sovyet ordusunda görev yapan Gurbanoğlu, Sovyetler’in çöküşünden sonra denizcilik işine girdi. Denizciliğe ilk girdiğinde Azeri devleti için çalışan Gurbanoğlu, daha sonra kendi şirketi Palmali’yi kurdu. 2007’de AKP döneminde, Türk vatandaşı oldu. Ve hızla büyüdü.MALTA BELGELERİNDEGurbanoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesiyle ilişkisi ise 2017’de yayımlanan Malta belgelerinde ortaya çıktı. Erdoğan ailesinin, ceplerinden tek kuruş çıkmadan 30 milyon dolarlık Agdash isimli petrol tankerinin sahibi oldukları bu belgelerde yer aldı. Belgelere göre petrol tankeri için yapılan anlaşmaya aracılık edenler ise Gurbanoğlu ve Erdoğan’ın yakın dostu SOM Petrol’ün sahibi Sıtkı Ayan’dı. Malta belgelerine göre Ayan, 2008’de 7 milyon, Gurbanoğlu ise 2008’den beri Erdoğan ailesine gemi için yaklaşık 23 milyon dolar ödedi.İDDİALAR VAHİMGurbanoğlu hızla büyürken 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. 2017’de Gurbanoğlu hakkında “FETÖ üyeliği” iddiasıyla soruşturma yürütüldü. Gurbanoğlu, tutuklandı. Ne olmuştu da Erdoğan’a bu kadar yakın isim gözden çıkarıldı. Ortada dolaşan ilk iddia, Gurbanoğlu ile SOCAR petrol şirketi arasında itilaf doğduğu ve iş insanının Erdoğan ve AKP tarafından izole edildiği. Bir diğer iddia ise Gurbanoğlu’nun mal varlığına el konulacaktı.NE SÖYLEDİ?Gurbanoğlu’nun yargılandığı davada anlatacakları önemliydi. Erdoğan’a bu kadar yakın bir iş insanı ilk kez yargılanıyordu. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkmesi’ndeki ilk duruşmada Gurbanoğlu, soruşturmanın zamanlamasına dikkat çekiyordu. Darbe girişiminin üzerinden 4 yıl geçtiğini ve neden şimdiye kadar hakkında işlem yapılmadığını vurguluyordu.KALKAVAN TANIŞTIRDI“FETÖ-devlet ilişkisini biliyorum” diyen Gurbanoğlu, Erdoğan ile tanışmasını sağlayan ismin FETÖ firarisi İhsan Kalkavan olduğunu şu sözlerle anlatıyordu: “İhsan Kalkavan, o zamanlar (2006-2007) armatörler grubunun üyesiydi. Bir tersaneyle çalışmam gerekiyordu. Son ihaleyi İhsan Kalkavan kazandı. Kalkavan, ofisime sık sık gelip gidiyordu, doğrudur. Ancak beni Cumhurbaşkanımız, o zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la tanıştıran da İhsan Kalkavan’dır” diyordu. Ancak savunmasında Erdoğan ailesiyle olan “iş ilişkilerine” değinmiyordu.GÜLEN’LE GÖRÜŞMEYE KİMLER GİTTİ?Fethullah Gülen ile ilk görüşmesini de anlatan Gurbanoğlu, o görüşmeye Türkiye’den çok sayıda politikacının ve iş insanının katıldığını ise şu sözlerle anlattı: “2007-2008 yıllarında ABD’nin New York şehrinde bir iftar yemeği düzenlenmişti. Türk dünyasının işadamları, bürokrasisi ve ABD’deki politikacılar, Hillary Clinton vardı. O iftara gidenler içinde, benim uçağımda benle beraber bir sürü devlet adamları ve işadamları vardı. 500-600 kişi Türkiye’den insan geldi. Tanıdığımız bütün büyük holdingler, şu an politikada yüksek rütbede olan insanlar vardı o yemekte. Ben de davet devlet tarafından olduğu için hayır demedim. Benim uçağımda benimle birlikte 13 kişi uçtu. Sabah ‘sahura gidiyoruz’ dediler, ilk kez FETÖ’yü orada duydum. ‘Herkes gelecek’ dediler. ‘Gelmesem olmaz mı?’ dediğimde ‘Olmaz’ dediler. Ben gece 3 gibi içki içmiştim, ‘İçkiliyim’ dedim. Bastırdılar, ‘Geleceksin’ dediler gittim. Fethullah’ı ilk görüşüm o sabah oldu.”KRİTİK SORU SORULMADIGerçeklerin ortaya çıkması hedeflenen bir davada, Gurbanoğlu’nun beyanlarının ardından mahkeme başkanının, “Sizinle Pensilvanya’ya gelen isimleri sayar mısınız” diye sorması gerekirdi. Ancak bu soruyu duruşmada ne mahkeme başkanı, ne de taraf avukatları sordu. Halbuki oldukça önemli bir soruydu çünkü kamuoyu FETÖ’nün siyasi ayağına dokunulmadığını, FETÖ’nün iş insanları yapılanmasının ise soruşturmalardan nasıl aklandıklarını biliyordu. Bu nedenle Gurbanoğlu’nun vereceği isimler son derece önemliydi. Ancak birçok FETÖ yargılamasında olduğunu gibi mahkeme heyeti başını kuma gömmeyi tercih etti. Seyhan Avşar / Leyla KılıçSektör, 2020’yiözellikle‘hayat’ın katkısıyla güçlübüyümeyle kapatacak
Sektör, 2020’yi özellikle ‘hayat’ın katkısıyla güçlü büyümeyle kapatacak figure > Toplam prim üretimi, 2020’nin ilk 11 ayında yüzde 20 artarak 72.2 milyar TL’ye yükseldi. 2019’un tümünde bu rakam 69.2 milyar TL idi. Türkiye Sigorta Birliği’nin (TSB) 2020’nin ilk 11 ayıyla ilgili verileri, sektörün küresel Covid-19 salgınının etkilerine rağmen başarılı bir performans ortaya koyduğunu gösterdi. Sektör 2020’yi yeni rekorla kapatacak. TSB’nin verilerine göre ilk 11 ayda geçen yılın aynı ayına kıyasla toplam prim üretimi yüzde 20.1 artışla 72.7 milyar liraya yükseldi. Bu rakam 2019’un tümünde 69.2 milyar liraydı. Yine ilk 11 ayda hayatdışı prim üretimi yüzde 17.5 artışla 59.4 milyar lira, hayat prim üretimi yüzde 33.5 artışla 13.3 milyar lira oldu.SAĞLIK ÖNE ÇIKTIAncak kasım ayında ise banka kredilerinin pahalanması nedeniyle hayat branşındaki kaybın devam ettiği görülüyor. Buna göre kasım ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla hayat prim üretimi yüzde 17.2 düşerek 1 milyar lirada kalırken, hayatdışı üretimi yüzde 19.4 artışla 5.8 milyar lira, toplam üretim de yüzde 11.7 artışla 6.8 milyar lira oldu. İlk 11 aylık verilere hayatdışının alt branşları açısından bakıldığında tamamlayıcı sağlıktaki yüzde 49.7 artışla 1.3 milyar liraya ulaşan prim üretimi dikkat çekmeye devam ediyor. İhtiyari deprem sigortasında da yüzde 27.2’lik bir artışla 1.4 milyar liralık prim üretildi. Öte yandan TÜİK’in enflasyon (TÜFE) sepetindeki sigorta sektörü ürünlerinin aralık ayı sonuçları dün açıklandı.TÜFE’DE ‘YANGIN’Bu kapsamda aralık ayın itibarıyla yıllık enflasyon yangın, hırsızlık ve diğer afet sigortalarında yüzde 10.7, sağlık sigortasında yüzde 4.7 ve kasko ile zorunlu trafik sigortasında yüzde 5.7 arttı. Aralık ayında aylık enflasyon ise sırasıyla yüzde 0.01, yüzde -0.75 ve yüzde 1.43 oldu.ONLİNE SAĞLIK DANIŞMANLIĞI GENİŞLEDİAksigorta’nın, son dönemde en çok ihtiyaç duyulan uygulamalardan biri olan “Online Sağlık Danışmanlığı” hizmetini tüm sağlık ürünlerinde geçerli olacak şekilde genişlettiği açıklandı. Bu kapsamda 14 farklı branşta, 50’ye yakın uzman doktor, psikolog ve diyetisyenlerle online görüntülü görüşme imkânı sunuluyor. Sağlık sigortasına sahip olanlar 7/24 çağrı merkezi ya da web sitesi üzerinden randevu oluşturabilecek ve kendilerine gönderilen link üzerinden görüntülü görüşme yapabilecekler.‘ARACINIZI BATTANİYE DEĞİL, KASKO KORUR’İklim değişikliğinin sebep olduğu şiddetli dolu yağışlarının, Türkiye genelinde son yıllarda etkisini artırdığına dikkat çeken Doğa Sigorta Genel Müdürü Coşkun Gölpınar, “Günlük ayıracağımız 4.50 TL ile aracınızı halı, kilim ve battaniye ile değil, kasko poliçesi ile koruyabiliriz. İklim değişikliğinin etkilerine karşı en iyi koruma sigortadan geçiyor” dedi. Gölpınar ayrıca, son üç yılın verileri incelendiğinde dolu hasarı olarak en çok etkilenen iki ilin İstanbul ve Kastamonu olduğunu söyledi.HİZMET İHRACATINDA SEKTÖR LİDERİ OLDULARAnadolu Sigorta’nın, Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB) tarafından hazırlanan “2019 yılı Hizmet İhracatı Şampiyonları” sıralamasında finans, sigorta ve diğer mali hizmetler kategorisinde bir kez daha birincilik ödülüne layık görüldüğü açıklandı. Konuyla ilgili değerlendirme yapan Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mehmet Şencan, şu noktayı vurguladı: “Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda, Türkiye’nin geleceğine olan inancımız ve devletimizin desteğiyle, yeni hedeflere doğru ilerlemeye kararlıyız. Bu anlamlı ödül, doğru yolda olduğumuzu göstermesi açısından büyük öneme sahip. Anadolu Sigorta olarak ülkemizin ihracatına ve sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlamaya devam edeceğiz.”‘SÜRÜŞ AKADEMİSİ’ İÇİN ÖNEMLİ İŞBİRLİĞİGroupama Sigorta’nın, her yıl binlerce insanın can ve mal kaybına sebep olan trafik kazalarının azaltılmasına katkı sağlamak amacıyla Intercity İstanbul Park işbirliğiyle Groupama Sürüş Akademisi’ni hayata geçirdiği açıklandı. Groupama Türkiye Genel Müdürü Philippe-Henri Burlisson ve Intercity Başkanı Vural Ak arasında imzalanan anlaşmayla, kasko sahiplerine trafikte daha güvenli sürüş için hazırlanan, teorik ve uygulama aşamalarını içeren eğitim programı sunuldu. Burlisson, “Sigortalılarımıza zor yol koşullarında araç kullanırken uygulayacakları teknikleri öğreterek onları, ailelerini ve toplumu kazalardan korumayı hedefliyoruz. Burada özel ve teknik bilgiler uygulamalı olarak veriliyor” dedi. Serhat AligilMemur ve memur emeklilerine yüzde 4.37 enflasyon farkıödenecek
Memur ve memur emeklilerine yüzde 4.37 enflasyon farkı ödenecek figure > Yıllık enflasyonun yüzde 14.60 olarak açıklanmasıyla memur ve emekliye verilecek zamlar da belli oldu. Milyonlarca yurttaşın beklediği zamlar SSK ve Bağ-Kur emeklisi için yüzde 8.36, memurlar için de yüzde 7.36 olarak hesaplandı. Yılın ikinci 6 ayında TÜFE’nin yüzde 8.37 olmasıyla memur ile memur ile işçi emeklilerinin zamları da belli oldu. 2020’nin ikinci 6 ayı için yüzde 4 zam alan memur ve memur emeklilerine yüzde 4.37 enflasyon farkı ödenecek. Bu kesim ayrıca 2021’in ilk 6 ayı için yüzde 3 toplusözleşme zammı da alacak. İşçi ve Bağ-Kur emeklileri ise yılın ikinci 6 ayındaki enflasyon kadar, yani yüzde 8.37 zam alacak. Buna göre en düşük memur maaşı 3 bin 812 liradan 4 bin 92 lira en düşük emekli memur aylığı 2 bin 814 liradan 3 bin 21 liraya çıkacak. En düşük işçi emeklisi aylığı 1335 liradan 1447 lira, esnaf emeklisi aylığı 1627 liradan 1763 lira ve çiftçi emeklisi aylığı 1534 liradan 1662 liraya yükselecek. Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı Salman Hürkardeş, son zamlara işaret ederek “Emekliye hiçbir şey kalmayacak. Bu ücretlerle yaşayabilme imkânı yok. İnsanlar aylardır maske takıyor. Bu zam maske parasına bile yetmez” derken, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mehmet Balık şunu dile getirdi: “Kamu çalışanlarının bırakın artan refahtan pay almayı, sadece satınalma gücünün korunabilmesi için bile maaş ve ücretlerin en az yüzde 30 oranında zamlanması gerekir.” Zammı eleştiren Büro-İş Sendikası Genel Başkan Alay Hamzaçebi ve sendika yöneticileri ise bir de eylem yaparak “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, memur muhtaç olmuş kuru ekmeğe” sözlerini türkü şeklinde okudu ve soğan kırarak kuru ekmekle yedi. cumhuriyet.com.trİSO’nun açıkladığıTürkiyeİmalat PMI Endeksi, 2020 Aralık’ta 50.8’e geriledi
İSO’nun açıkladığı Türkiye İmalat PMI Endeksi, 2020 Aralık’ta 50.8’e geriledi figure > Salgının hızlanmasıyla yeniden sosyal hayatı kısıtlayıcı önlemlerin alınması, sanayicinin üretim ve yeni siparişlerini yavaşlattı. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) açıkladığı ve büyümenin öncü verisi olarak kabul edilen Türkiye İmalat PMI Endeksi, 2020 Aralık’ta 50.8’e geriledi. Böylece İmalat PMI, son 7 ayın en düşük seviyelerine işaret etti. Veri bir önceki ay 51.4 düzeyindeydi.TL’DEKİ ERİMEİSO’dan yapılan açıklamada, “Birçok ihracat pazarında virüsün ikinci dalgasının yaşanmasına bağlı olarak yeni ihracat siparişleri de yavaşladı” denildi. Teslimat sürelerinin Haziran 2005’ten beri ikinci en yüksek oranda artması, arz tarafında yaşanan sorunları öne çıkardı. Teslimat sürelerindeki en belirgin artış, salgının nisan ayındaki zirvesinde görülmüştü. Arz yetersizliklerinin para birimindeki zayıflık ile birleşmesi, girdi maliyetlerinde keskin ve önceki aya göre hızlanan bir artışa yol açtı. En güçlü büyüme tekstilde, en belirgin ivme kaybı giyim ve deri ürünlerinde kaydedildi. IHS Markit Ekonomi Direktörü Andrew Harker, “Tedarik zincirindeki ciddi aksamalar, firmaların ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etme imkânını sınırladı ve maliyet yüklerinde zaten yüksek seyreden artışı hızlandırdı” diye konuştu. cumhuriyet.com.trBatıillerindeki sınır kapılarıaçıkken, Van’daki kapalı. Yatırımlar atıl kaldı
Batı illerindeki sınır kapıları açıkken, Van’daki kapalı. Yatırımlar atıl kaldı figure > Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva, Batı şehirlerindeki sınır kapılarının her türlü önlem alınarak açık tutulurken, Van’daki Kapıköy Sınır Kapısı’nın kapalı olmasınındaki çifte standarda tepki gösterdi. Takva, “Pandemi öncesi 1 milyona yakın girişin sağlandığı kapı bugün kapalı. İran’dan gelen turistlere yönelik yaptığımız yatırımlar atıl kaldı. Oysa test yaparak Batı kapılarında ne yapılıyorsa aynısını yaparak Kapıköy’ü de kontrollü olarak açabiliriz” dedi. Ekonomi Gazeteciler Derneği’nin (EGD) “Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor” isimli çevrimiçi toplantıda konuşan Takva, şöyle devam etti: “Türkiye’nin 80 kentinden farklı olarak çok uzun bir süredir yerelde kayyımla yönetiliyoruz. Bunun sıkıntılarını yaşayan bir kentiz. Van, öncelikle merkezi yönetimden olmak üzere herkesten sevgi ve ilgi bekliyor. Kamu yatırımları çerçevesinde hâlâ çok eksiğimiz var” diye konuştu. cumhuriyet.com.trOnur Bilge Kula: 'Toplumsal adaletsizlik, eğitimi de niteliksizleştiriyor bununçaresi de yine eğitim...'
Onur Bilge Kula: 'Toplumsal adaletsizlik, eğitimi de niteliksizleştiriyor bunun çaresi de yine eğitim...' figure > Onur Bilge Kula, Eleştirel Aydınlanma eğitiminin ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı değerlerin oluşmasında önemli bir rol oynadığını, insanın özgürleşme / özgür düşünebilme yeteneği kazanmasının eğitimle olanaklı olduğunu ele aldığı Aydınlanma, Eğitim Felsefesi, Eğitim ve Bilimin Sefaleti’nde, Aydınlanma düşünürlerinin eğitim sistemi üzerine görüşlerini inceliyor. Eğitimi de niteliksizleştiren toplumsal adaletsizliğin yine eğitimle giderilebileceğini gösteriyor. - 1784’te, eğitimde özellikle aklı güçlendirmeye odaklı bir tasarım sunan Kant’la başlıyor “Aydınlanma Eğitim Felsefesi - Eğitim ve Bilimin Sefaleti” isimli incelemeniz. Başta Kant, Fichte, Schelling, Hegel ve Feuerbach’ın olmak pek çok düşünürün hür yaklaşım ve katkılarını inceliyorsunuz. Bu düşünürler eğitimi nasıl bir süreç olarak tanımlar?Kant’ın “Eğitim, salt insanlığı amaçlamalıdır; insanın insanlaşmasına ortam hazırlamalıdır” sözünü izleyen aydınlanmacılar eğitimi, eşitlikçi, özgürlükçü, üretken ve çok yönlü insanlar yetiştirme süreci olarak tanımlar. Böyle bir eğitim dizgesi geliştiren toplumlar ilerler, bu ilkelere uymayanlarsa geriler. Özgürlüğü bir insan hakkı olarak gören Aydınlanmacı eğitimin başlıca amacı, insanı her türlü bağımlılıktan kurtarma, salt özünün egemeni durumuna getirmektir. Öğretmenler bu amaca göre yetiştirilmeli; ders kitapları bu amaca göre hazırlanmalıdır. Eğitim, Marx’ın deyişiyle, dünyayı anlamayı, değiştirmeyi ve her türlü sömürüyü ortadan kaldırmayı hedeflemelidir.AKP BAĞIMLILAŞTIRIYOR- Günümüz eğitim kuramında bu düşünürlerin katkıları ne denli göz önünde bulunduruluyor sizce?Atatürk Devrimleriyle kurumsallaştırılan Cumhuriyetin kuruluş aşamasında bu ilkeler uygulanmış ve ilerleme gerçekleşmiştir. AKP eğitimde Aydınlanma birikimini yok saymakta, eğitimi, eğitilenleri bağımlılaştırmak için araçsallaştırılmaktadır. Kitabımın “Eğitim ve Bilimin Sefaleti” alt başlığı taşımasının nedeni budur. “Dindar ve kindar” insan tipi yetiştirmeyi amaçlayan dincilikırkçılık karışımı anlayış, özgür akıl ve eleştirel düşünceyi köreltmek suretiyle, uydu kişilikler yetiştirmek istemektedir. Ancak bu anlayış ve uygulama sürdürülemez; çünkü toplumun yüzde 60’ından fazlası çocuklarının laik-bilimsel-çoğulcu bir eğitim almasını istemektedir.EĞİTİM, SÖMÜRÜYÜ AZALTMALI- N. Konstantinovna Krupskaya’nın “Dünyasal Okul Üzerine” (1918) adlı yazısının Türkiye’de eğitimin bugünkü durumuyla ilişkilendirilerek değerlendirilmeye elverişli olduğunu vurguluyorsunuz. Bu bağlamda hangi sonuçlara vardınız?Ekim Devrimi’nden sonra toplumcu ve üretken eğitim düzeninin kurulmasına önderlik eden Krupskaya’nın dört ciltten oluşan toplu yapıtlarını taradım. Krupskaya açısından eğitim, sömürüyü ve bağımlılıkları ortadan kaldırdığı ölçüde demokratik-toplumcu bir nitelik kazanabilir. Eğitimin dünyasallaşması ve demokratikleşmesi için, devletin din karşısında “yansız” olması gerekir. Devlet, dini, halkı tutsaklaştırmak için kullanamaz. Sosyalist toplum düzeninde genç bireyler, bir dinin ya da inancın savaşçısı durumuna getirilemez.- Eleştirel Aydınlanma eğitiminin temel ilkeleri ve ülkülerini irdelerken, ırkçılığın eğitime sinme yöntemlerini nasıl çözümlüyorsunuz ve karşısındaki Aydınlanma duvarını nasıl ortaya koyuyorsunuz?Aydınlanma eğitimi, ulusseverlik ile etnik ulusçuluğu ayırır; çünkü ulus ve ulusseverlik önemli değerlerdir; ırkçılık ise bu değerleri değersizleştiren ideolojidir. Bu nedenle, aydınlanmacı eğitim, ırkçılık karşıtı eğitimdir. Irkçılık, eğitim dizgesini kullanarak uygarlığı barbarlığa dönüştürmeye uğraşır. Öte yandan, aydınlanmacı eğitim, özgür ve eleştirel düşünen öğretmenler ve çoğulcu-demokratik içerikli ders kitaplarıyla olanaklıdır. Bu bakımdan, TÖS, TÖBDER, Eğitim-Sen ve Eğitim-İş gibi öğretmen örgütlerinin önderliğinde toplumsal ilerleme için savaşım veren öğretmenler, aydınlanmacı eğitimin güvencesidir.TOPLUM YOKSULLAŞIYOR- Soru net: İncelemenizde “Ulusların düşüşü ve yükselişi neye bağlıdır” sorusuna getirdiğiniz yanıt nedir?İlerleme-gerileme, coğrafya, kültür ve din ile açıklanamaz. Her ulus, her kültür ve her din, ilerleme ve gerileme gizil gücünü içinde taşır. Devlet aygıtını, kapsayıcı demokratik kurumlara ve evrensel hak ve özgürlüklere dayandıran bir ulus ilerler. Bunu yapmayan devlet ve toplum ise geriler. Gerileme ise tek kişi ya da çok küçük bir kümede toplanan devlet erkinin, dar bir çevrenin çıkarları için kullanılmasının bir sonucudur. Böyle bir devlet yönetiminde bağımsız yargı denetimi olmadığı için, söz konusu küçük topluluk sürekli varsıllaşırken, toplum yoksullaşır.ÜNİVERSİTE ÖZERK OLMALI- Eğitim düzey ve yaklaşımlarını yüksekokul ve üniversite bağlamlarında kıyaslarken dünyadan verdiğiniz örnekler arasında Almanya başı çekiyor. Alman eğitim sistemi nasıl?Bilimin kaynağı, kuşku, eleştirel düşünme ve özgür akıldır. Bilim nesnel tindir, bu nedenle bilimci nesneldir. Üniversite hazır bilgileri yinelemez, yeni bilgi üretir. Bilimci, yeni bilgiler geliştiren yeni ufuklar açan çok yönlü insandır. Yeniyi üretmek, sınırları aşmakla olanaklıdır. Bilimci özünden de özgür olan insandır. Üniversiteyi üniversite yapan akademik özgürlük, bilmeyi engelleyen her şeyin karşıtıdır. Bilimci, Feuerbach’ın deyişiyle, cesaretli bir hak ve hakikat savaşımcısıdır. Saygınlık ve varsıllık peşinde koşmaz. Üniversite özerkliğiyse, bilimciler ve öğrencilerin özgür seçimleriyle, üniversite yöneticilerini ve yönetim ilkelerini belirlemeleri demektir. Türkiye’deki üniversiteler bu niteliklerden tümüyle yoksundur. Ülkemizde akademik özgürlük, bilimcilerin çoğunluğu ve politik erk tarafından bir “değer” olarak görülmemektedir. Türkiye’de üniversitelerin ve bilimin durumunu “sefalet” olarak nitelendirmemin nedeni budur. Ancak bu böyle sürmez. Bilim ve üniversitenin sefaletini, sayıları giderek azalsa da, yine özgür ve eleştirel bilimciler ortadan kaldıracaktır. Gamze AkdemirAhmed Adnan Saygun aramızdan ayrılışının 30. yıldönümünde sunum, söyleşiler ve dinletilerle anılacak
Ahmed Adnan Saygun aramızdan ayrılışının 30. yıldönümünde sunum, söyleşiler ve dinletilerle anılacak figure > Çağdaş Türk Müziği’nin önemli ismi Ahmed Adnan Saygun aramızdan ayrılışının 30. yıldönümünde unutulmadı. Saygun, 6 Ocak’ta saat 13.00-17.00 saatleri arasında Maltepe Üniversitesi Konservatuvarının düzenleyeceği, sunum, söyleşiler ve dinletilerle programla anılacak. Müzikolog Ersin Antep’in tarihsel ve basılı kaynaklardan hazırladığı sunum, sanatçının öğrencileri ve yakınlarının, hakkında çalışma yapanların katılacağı söyleşiler ve bestecinin eserlerinin seslendirileceği dinletiler Maltepe Üniversitesi YouTube, Twitter ve Facebook hesaplarından eşzamanlı olarak izlenebilecek. Antep, “Türk bestecileri ile müzikbilimcileri üzerine gerek kitaplarla gerek yazılarla ve gerekse düzenlediğim etkinliklerle; aslına bakarsanız hem onları daha yakından tanımayı hem de toplumun tanımasını amaç edindim. Belediyeler, üniversiteler ve kültür merkezleri bünyesinde etkinlikler düzenledim, gazete ve dergilerde yazılar yazdım, radyo programları yaptım. Bu çabaların başarıya ulaştığını görüyorum ama daima yenilenen bir kuşak da bulunuyor, etkinlikleri sürdürmek gerekiyor” diyor ve ekliyor: “İlk Osman Zeki Üngör konferansını verdiğimde, Türkiye’de ‘İstiklal Marşı’nın bestecisi kim’ sorusuna; söz yazarı olan büyük şairimiz Mehmed Akif Ersoy’un ismi cevap olarak veriliyordu. Neyse ki büyük çoğunluk artık biliyor. İşte bu şekilde, kültürel değerlerimize dair emekleri sürdürmeliyiz. Ne mutlu bana ki özellikle Türk Bestecileri Eser Kataloğu kitabımdan dolayı adeta ‘Türk Bestecileri Muhtarı’ gibi neye ihtiyaç varsa danışılıyor. Bestecinin vârisine ulaşmak isteyenlerden, eserin notasının nerede bulunacağına, bir şairin şiirlerini kimlerin bestelediğinden eserlerin yapılan/yapılmış kayıtlarına değin.” Maltepe Üniversitesi’ndeki etkinlik fikrinin, Keman Sanatçısı Çiğdem İyicil’den geldiğini söyleyen Antep, “İyicil’in müdüresi olduğu Maltepe Üniversitesi Konservatuvarı bünyesindeki ‘Türk Bestecileri Dizisi’ne, 2019’da Ekrem Zeki Ün hakkındaki etkinlikle başladık. Benim besteciye dair sunumlarımın yanında, öğrencileri, yakınları, o besteci hakkında çalışanları bir araya getirerek söyleşiler yaptığım ve nihayet keman sanatçısı Prof. Çiğdem İyicil’in kurumları bünyesinden ve/veya konuk sanatçılardan oluşturduğu dinleti planlamasıyla, adeta bir televizyon programı gibi içerik oluşturduk. Hem düzenleyenler ve yer alanların sıkılmayacağı hem de derinlemesine bilgi sahibi olmak durumunda olmayan izleyicinin anlayacağı bir etkinlik” diyor. Etkinlikte, farklı okul ve kuşaklardan Saygun’un öğrencileri, yakın dostları ve Saygun hakkında araştırmaları bulunan, kitapları bulunan, Saygun’u farklı bir disiplinin aracılığı ile irdeleyen konuklarla söyleşiler yapılacak ve sanatçılar Saygun eserlerini yorumlayacak. Ayrıca Antep, 6 Ocak’ta Açık Radyo’daki Alla Turca programı için hazırladığı özel bölümde, bu tezleri yazan genç sanatçılarla bilim insanlarının değerlendirmelerini saat 14.30 itibarıyla yayımlayacak. Antep, “Onların yansıttığı bilinç, Saygun’un yalnız eserleriyle değil, düşünce yapısı ve yaşamı ile de hayli kök saldığını işaret ediyor. Özellikle Gülsin Onay başta olmak üzere öğrencileri de onun eserlerini seslendiriyor veya sahneye konması için çaba sarf ediyor. Bu bilince bir müzikbilimci olarak katkı sağladığım için de ayrıca mutluyum. Öyle anlaşılıyor ki Saygun; bir düşün ve bilim insanı olarak, büyük bir besteci olarak, Muammer Sun’un tanımlamasıyla ‘Çağdaş Türk müziğinin Kutupyıldızı’ olarak yaşamaya devam edecek” diyor.‘ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİNİN KUTUPYILDIZI’1907 yılında İzmir’de dünyaya gelen Ahmed Adnan Saygun Osmanlı’nın son yıllarını, I. Dünya Savaşı’nı, Yunan işgalini ve nihayet Kuvayi Milliye sayesinde kurtuluşu gören İzmir’de çocukluğunu geçirmiş, gençliğinde Cumhuriyet’e kavuşmuş bir kuşağa mensuptur. Girdiği sınavda başarılı olarak devlet adına Paris’te Schola Cantorum’a öğrenime gönderilmiş, dönüşünde Musiki Muallim Mektebi, İstanbul Belediye Konservatuvarı, Ankara Devlet Konservatuvarı, İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda öğretmenlik, kısa süre Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefliği, Halkevlerinde müfettişlik görevlerinde bulunmuştur. Etnomüzikoloji alanında da çalışmalar yapmış olan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” başta olmak üzere yerli ve yabancı sanatçılarla birçok kez seslendirilen yapıtları, yetiştirdiği ve halen önemli başarılara imza atan değerli öğrencileri bulunmaktadır. Besteci Muammer Sun onu “Çağdaş Türk müziğinin Kutupyıldızı” olarak nitelemektedir. Öznur Oğraş Çolak