News - Haberler
Denizcilerden kent kuruculara; Karialılar
Denizcilerden kent kuruculara; Karialılar figure > Bu kitapta Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara tarihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaların ve güncel araştırmaların bir özeti sunuluyor. /Archive/2021/1/3/001749119-ic1.jpgAnadolu Yarımadası’nın güneybatı kesiminde yer alan ve Antikçağ’da Karia olarak bilinen coğrafi bölgenin kuzey sınırını Büyük Menderes Vadisi, doğu sınırını Dalaman Çayı belirler.MÖ 2. binyıla tarihlenen yazılı kaynaklarda birçok kez adı geçen Karialıların, Hitit istilaları karşısında Anadolu halklarını destekledikleri ancak daha sonra Mısırlılar karşısında Hititlerin yanında yer aldıkları görülür.Karialıların adı, tüm Akdeniz’de geçtikleri yerleri talan ederek Geç Tunç Çağı’nın güçlü imparatorluklarının çöküşüne katkıda bulunan efsanevi “Deniz Kavimleri” arasında da anılır.İlerleyen dönemlerde, Homeros Karialıların Yunanlara karşı Troia kentini savunmaya gelen halklar arasında yer aldığından bahsederken “savaşmaya bir kız gibi altınlarla süslü geldiler” sözleriyle Karialıların zenginliğini vurgular.Bu kitapta Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara tarihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaların ve güncel araştırmaların bir özeti sunuluyor.Karialılar - Denizcilerden Kent Kuruculara / Kolektif / Çev.: İpek, Dağlı Dinçer, G. Bike Yazıcıoğlu / Yapı Kredi Yay. / 544 s. Cumhuriyet Kitap EkiSinemanın sıra dışınaletleri!
Sinemanın sıra dışı naletleri! figure > Pek çoğumuz hayranlarıyız. Hepsi sinema tarihine geçmiş dahi çocuklar, bilge ustalar! Yönettikleri filmlerle çığır açtılar, alanlarında devrim yarattılar. Yaratıcılıkları sınır tanımadı! Fakat bu yazıya konu olan, Robert Schnakenberg’in kaleme aldığı kitabın derdi adından da anlaşılacağı üzere bu değil: Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları (Domingo Yayınevi). Kitabın alt başlığı daha da açıklayıcı: “Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler”. /Archive/2021/1/3/001327543-ic1-2.jpgPek çoğumuz hayranlarıyız. Hepsi sinema tarihine geçmiş sektörün dahi çocukları, bilge ustaları. Hepsi yönettikleri filmlerle çığır açtılar, alanlarında devrim yarattılar. Yaratıcılıkları sınır tanımadı! Fakat bu yazıya konu olan kitabın derdi adından da anlaşılacağı üzere bu değil: Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları. Konu edilen yönetmenlerin acayip kişilik özellikleri, patolojik takıntılarıyla nevi şahıslarına münhasır tipler olduklarına odaklanan ve nasıl birer arızalı, nalet fani olduklarını ortaya koyan kitabın alt başlığı daha da açıklayıcı: “Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler”./Archive/2021/1/3/001406387-ic2.jpgDEMILLE, AYI POSTUNDAN AŞK HALISI SEVER!Yönetmenlerin George Washington'u, auteurlerin kurucu babası D.W. Griffith, sektörün ilk zalim, zorba stereotipi olarak seçkide. Alkolikti, epey barmen dövmüşlüğü vardı. Irkçıydı. Zamparaydı!Bir diğer zorba Cecil DeMille'e gelince neredeyse yatacak yeri hem var hem yok! Daha doğrusu var ama güzel senaristlerle yaratıcı (!) çalışmalar için kullandığı kutup ayısı postundan bir aşk halısı şeklinde. Fişlemelerin azılı destekçisiydi. Sendika karşıtı bir vakıf bile kurmuştu; DeMille Foundation for Political Freedom.Sürekli silah taşırdı. Oyuncularının fiziksel olarak yaralanmalarını hiç umursamazdı. Müthiş bir Avrupa edebiyatı koleksiyonu vardı. Ayak fetişistiydi. Emprezaryo Sid Gruman'a, sahibi olduğu Çin Tiyatrosu'nun önündeki Şöhretler Kaldırımı fikrini veren de oydu./Archive/2021/1/3/001446042-ic3.jpgCHAPLIN'IN İNANILMAZ KOKUSU!Charlie Chaplin hakkındaki en ilginç anekdotlardan biri kuşkusuz katıldığı bir yarışmayla ilgili. Charlie Chaplin Benzerleri yarışmasına sessiz sedasız kendisi de katıldı ve yedinci oldu. Rivayet odur ki çok sinirlendi ve yarışmayı protesto etti. Sonra sinemacılar onu hiç sevemedi çünkü inanılmaz kokuyordu!Sovyet yanlısı fikirleri ve kapitalizme azılı muhalefeti nedeniyle Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi'ne çağrılmasına karar verildi. Fakat Chaplin o koca pabuçlarını onlara bırakmadı! İfade vermeye Serseri filmindeki kostümüyle gelip komisyonla alay etmek tehdidini savurunca konu orada kapandı.McCarthyciler bir Avrupa gezisinden sonra ülkesine girmesine izin vermeyince, “Artık Amerika'yla işim olmaz. İsa Başkan olsa bile geri dönmem oraya” sözü sloganlaştı./Archive/2021/1/3/001507745-ic4.jpgSADİST FORD, FALKNER'Cİ HAWKS!John Ford'un lakabı “Pappy”ydi (Baba). Tam bir sadistti; Henry Ford'u yumrukladı, John Wayne'i ağlattı. Woody Strode “Ayağıma basar, yumruklar, üzerime taş atardı” demişti. Aşağılayacaksa “zenci” derdi. Tyrone Power'la öpüşürken Maureen O'Hara'ya yakalanmıştı. Westernlerinde dua etsinler ve hava durumunu öngörsünler diye Kızılderilileri işe almıştı.Howard Hawks maço, ağır içici, kumarbaz ve zamparaydı. Yahudi düşmanıydı. William Falkner ile avlanmak, uçmak ve burbon içmekten hoşlanırdı. Clark Gable'ın kültürsüzlüğüyle dalga geçerdi./Archive/2021/1/3/001522276-ic5.jpgHITCHCOCK VE EŞEK ŞAKALARI!Alfred Hitchcock da tüm zamanların en yaratıcı yönetmeniydi! Platin sarışınlara takıntılıydı. Kadın oyunculara bel altı fıkralar anlatmaya bayılırdı. Eşek şakalarıyla da nam salmıştı. Kızının dönmedolabın tepesinde asılı kalmasını sağladı. Kim Novak'ın makyaj masasına parçalanmış kanlar içinde bir tavuk bıraktı, oyuncularını birbirine kelepçeleyip anahtarları bir türlü bulamadı!Tippi Hedren'in üzerine Kuşlar filminin çekiminde gerçek kuşları saldı ve kızı Melanie Griffith'e doğumgününde tabut içinde bir benzerini yolladı. Geçirdiği bir ameliyat nedeniyle göbek deliği yoktu. Kana bayılır, yumurtadan nefret ederdi. Kadın kıyafetleri giymekten hoşlanırdı./Archive/2021/1/3/001534886-ic6.jpgTAKINTILI YÖNETMENLERStanley Kubrick uzaylı paranoyasını bir sigorta poliçesiyle taçlandırmıştı. Ingmar Bergman evini iki ruhla paylaştığını düşünüyordu. Martin Scorsese ayın on birinci günlerinde uçağa binmez. Kurosawa’nın setin ortasında "tükenmişlik sendromuna" yakalanmıştı.Kitapta yer alan ve her biri birbirinden enteresan diğer yönetmenler ise şöyle sıralanıyor: Luis Bunuel, Walt Disney, Louis B. Mayer, Leni Riefenstahl, Elia Kazan, Orson Welles, Ed Wood, Federico Fellini, Robert Altman, Sam Peckinpah, Sergio Leone, Don Siegel, Jean-Luc Godard, François Truffaut, Roman Polanski, Woody Allen, Francis Ford Coppola, Brian De Palma, Alice Guy-Blachè.Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları - Sinemanın Dahileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler / Robert Schnakenberg / Domingo Yayınevi / 288 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiUrla'da 2 bin 500 yılöncesine ait Afrodit Tapınağıkalıntılarıbulundu
Urla'da 2 bin 500 yıl öncesine ait Afrodit Tapınağı kalıntıları bulundu figure > Urla Çeşme Yarımadası Yüzey Araştırması Projesi kapsamında 3 ilçede araştırmalar yapan bilim ekibi, bölgede milattan önce 5. yüzyıla tarihlenen Afrodit Tapınağı izlerine ulaştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle Urla Çeşme Yarımadası Yüzey Araştırması Projesi çerçevesinde bin 600 kilometrekarelik alanı tarayan bilim insanları, bölgede 2 bin 500 yıl öncesine ait "Afrodit Tapınağı"na ait kalıntılara rastladı.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Koparal başkanlığında yürütülen yüzey araştırması çalışmaları Urla, Çeşme ve Seferihisar bölgesinde devam ediyor. İyon medeniyetinden izler taşıyan ve yaklaşık bin 600 kilometrekarelik alandaki çalışmalarda, 16'sı geç neolitik döneme ait 35 prehistorik yerleşim alanı tespit edildi.Bölgede antik dönemde kullanılmış kutsal alan, tümülüs, patikalar, teraslar, köyler, çiftliklerin olduğu 460 yerleşim birimi ve peyzaj unsuru tanımlandı. Araştırmalarda tarihi milattan önce 6 bine uzanan bölgede yaşayan halkın ekonomik ve sosyal ilişkilerine ilişkin veriler de elde edildi.HEYECAN VERİCİ BULUNTUDoç. Dr. Elif Koparal, alandaki yüzey çalışmalarının 2006 yılında başlatıldığını belirtti. Yarımadanın neolitik dönem yerleşimi olduğunun bilindiğini aktaran Koparal, bu çalışma sayesinde bütün bölgede önemli bir sosyal ve ekonomik ağın ortaya çıktığını dile getirdi. Elde ettikleri bulgularda o dönem insanların birbirlerine belli mesafede yerleştiklerini fark ettiklerini anlatan Koparal, şu bilgileri verdi:"Yüzey araştırmalarımızda milattan önce 5. yüzyıla ait Afrodit Tapınağı tespit ettik. Heyecan verici bir buluntu oldu. Tapınağa ait kalıntılar çok etkileyici. Kırsal bir tapınak. Afrodit o dönemde çok yaygın bir kült. Elimizdeki buluntular bu bölgede de Afrodit Tapınağı olduğuna işaret ediyor. Yüzey araştırmasında tapınak bulmak çok rastlanır bir durum değil. Bulduğumuz bölge araçla ulaşılabilecek bir noktada değildi. Patikadan 1,5 saatlik yürüyüşle ulaşılabiliyor. Yerde bir kadına ait heykel parçası bulduk, daha sonra da pişmiş topraktan kadın başı figürüne rastladık. Bulgulardan şunu anladık ki bölgede bir kült alanı olmalıydı. Epigrafik yayınları tarayınca büyük ihtimalle Afrodit Tapınağı olduğu anlaşıldı. Tapınağın çevresinde yazıtı da var. 'Burası kutsal alandır' diyerek sınırı belirliyor. Toprak üzerinden tarama yöntemi ile tapınak planını da ortaya çıkardık."Tapınağa ilişkin ilk buluntuya 2016 yılında rastladıklarını aktaran Doç. Dr. Elif Koparal, bunu da bir makale ile dünyaya duyurduklarını aktardı. Heykelciğin erozyon, yağmur gibi nedenlerle tahrip olduğunu dile getiren Koparal, "Ama bize söylediği, anlattığı şey çok önemli." diye konuştu.DEFİNECİLERE KARŞI BÖLGE HALKIYLA NÖBET TUTMUŞLARYüzey araştırmalarının oldukça meşakkatli olduğuna dikkati çeken Elif Koparal, geçmiş dönemlere ait buluntulara ve bilgilere ulaşmanın ise çok heyecan verici olduğunu ifade etti. Koparal, tarihte toplumun ileri gelenlerinin mezarlarının yer aldığı tümülüslere ve neredeyse tamamı kutsal alan olarak kullanılan mağaralara ilişkin olarak da önemli bilgiler elde ettiklerine işaret ederek tarihi alanlara yönelik en büyük tehdit unsurlarının ise defineciler ve kentleşme olduğunu vurguladı. Tarihi eserleri korumak için yerel halk ile çaba gösterdiklerini vurgulayan Koparal, zaman zaman bölgede definecilere karşı birlikte nöbet tuttuklarını kaydetti. cumhuriyet.com.trHayat yeniden başladığında
Hayat yeniden başladığında figure > Yayımlandığı 1956’da, Giorgio Bassani’ye İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı kazandıran “Surların İçinde”; yazarın kimi yapıtlarından örnekler barındıran beş öyküyü okura sunarken tüm kitaplarının ana kahramanları Ferrara şehri ve İtalyan Yahudilerini çıkarıyor karşımıza. /Archive/2021/1/3/000918702-ic1.jpgFaşizme karşı mücadele edip savaşı da atlattıktan yani 1945’ten sonra sesini bulan, Yahudi kökenli İtalyan yazarlardan biri Giorgio Bassani; Ferrara şehrini ve kentteki Musevi toplumunu anlatarak öne çıkmış, aynı zamanda bir senarist, şair ve yayıncı. Vittorio De Sica’nın 1971’de sinemaya uyarladığı romanı Finzi-Contini’lerin Bahçesi (1962), yazarın başyapıtı ve Türkiyeli okur tarafından da en çok bilinen eseri. Üstelik şimdi, bu romanın tohumlarını barındırdığı kabul edilen, beş öykülük, ödüllü derlemesi Surların İçinde’yi de Türkçede bulmak mümkün.Yayımlandığı 1956’da İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı alan bu kitap, bir zamanlar annesinin de başına geldiği gibi zengin sevgilisi tarafından karnında bebeğiyle terk edilen yoksul bir kadının öyküsüyle açılıyor.Bu öyküyü, belli ki bir tezat yaratarak etkiyi artırmak için seçkin bir kadın yerine, ortada bırakmaya kıyamadığı yoksul ve hamile sevgilisiyle, üstelik bu kadın Musevi olmamasına rağmen, yine de evlenen parlak bir doktorun hikâyesi izliyor. Yahudi doktor, bu tercihi yüzünden, bütün ülkede adını duyurabilecekken Ferrara’nın surları arasında kalıyor.Yazarın ileriki yıllarda bu karakterlerin savaşla sınanacağını, pek de önem atfetmeden söyleyivermesi ise öykülerin ruhunu değiştirip onlara daha trajik bir boyut katıyor, klasik bir doğrultuda ilerleyen, sınıf farkına ilişkin bu hikâyelerin, şüphesiz ki derinliğini etkiliyor, yönünü değiştiriyor./Archive/2021/1/3/000931483-ic2.jpgBu ikisinin ardından, ironik üslubuyla bence kitabın en güçlü öyküsü olan “Mazzini Sokağı’nda Bir Kitabe” geliyor.Soykırımdan sağ kurtulup memleketi Ferrara’ya dönen, annesini, babasını ve çocuk yaştaki kardeşini toplama kamplarında kaybeden Musevi bir adamın aldığı tepkileri ortaya koyan bu öykü, süreci az hasarla atlatmış Yahudiler de dâhil olmak üzere, herkesin savaştan önceki yaşamına dönmeye, vicdan muhasebelerini bırakmaya, her şeyi unutmaya can attığı bir ortamda, toplama kampından döndüğü gün üzerinde bulunan kıyafetlerle dolaşmayı sürdüren bir mağdurdan sanki vebalıymış gibi nasıl kaçıldığını, onun anlattığı felaket hikâyelerine “abartılı, uydurma, sıradan” gibi yaftalar yapıştırmaya nasıl meyledildiğini gösteriyor./Archive/2021/1/3/000946186-kapak-ic3.jpgBassani, geçmişteki acı deneyimlerden kaynaklanan pişmanlıkların veya vicdan azabının sıradan bir günde nasıl lafta kaldığını, günlük hayat akıp giderken bunların nasıl birer sıkıcı detaya dönüştüğünü etkileyici bir biçimde anlatıyor:“Agˆustos 1946’da (yani savas¸ın bitmesinin u¨zerinden bir yıldan fazla zaman gec¸tikten sonra!) Doro dans salonunun ac¸ılıs¸ına Geo yine o utanc¸ verici hâlde gelmek gibi harika bir fikri uygulamaya koydugˆunda patlak veren skandal da bu durumun bir o¨rnegˆi sayılabilirdi (...) Her halu¨ka^rda ancak Geo gibi bir deli, bu kadar nes¸eli ve sempatik bir meka^na kars¸ı bo¨yle bir sabotaj gerc¸ekles¸tirmeyi du¨s¸u¨nebilirdi. Buranın ac¸ılmasında ne ko¨tu¨lu¨k olabilirdi ki? I·nsanların sinemadan c¸ıkıs¸ta sadece bir s¸eyler yemeye degˆil, arkadas¸ gruplarının ve oradan gec¸en kamyoncuların arasında radyo-gramofon es¸ligˆinde dans etmeye gitmek ve bazen s¸afagˆa kadar kalmak ic¸in surların hemen dıs¸ında (dolayısıyla da kimseyi rahatsız etmeyecek) bir meka^na ihtiyacı varsa, haklı degˆil miydiler? Savas¸ın altu¨st ettigˆi ve o kadar arzulanan ve arzulanması gereken yeniden ins¸a su¨recini ne s¸ekilde olursa olsun bas¸latmaya can atan toplum kendini toparlamak istiyordu. Tanrı’ya s¸u¨ku¨r, hayat yeniden bas¸lıyordu ve herkesin bildigˆi gibi hayat yeniden bas¸ladıgˆı zaman kimseye aldırıs¸ edilmez.”Son iki öyküden ilkinde ise ev hapsine mahkûm edilmiş aktivist bir kadının son yılları ele alınıyor. Yazarın, elinde karakterlerden önce birini izleyen, daha sonra doğallıkla diğerine kayan bir kamera varmış gibi anlattığı, onun sinemaya yakınlığını gözler önüne seren bu anlatıyı da İkinci Dünya Savaşı sırasında pencereden ob bir kişinin kurşuna dizilişine tanık olan, sonraki yıllarda da o sokaktan geçen turistleri uyararak kurşuna dizilenler için saygı talep eden bir eczacının öyküsü izliyor./Archive/2021/1/3/000959576-ic4.jpgDENEYİMLERE ATILMIŞ SIKI BİR AĞTutkuyla okuduğum bir diğer İtalyan yazar, Elena Ferrante, Türkçeye Bir Yazarın Yolculuğu adıyla (Eren Yücesan Cendey tarafından) çevrilen denemelerinde, “Köklerinde, yazanın hayat hakkındaki duygularını içermeyen hiçbir roman yoktur” der. Konuyu ve kahramanlarını, deneyimlerinin derinliklerinde canlı kalan ve kıvrananları, hatta ona katlanılmaz geldiği için bir zamanlar kendisinden uzaklaştırdıklarını çeken sıkı bir ağa benzetir. Hatta Napoli Romanları’nın ne kadarının özyaşamöyküsel olduğunu soran gazeteciye şu cevabı verir: “Eğer özyaşamöyküsel derken kurgusal bir romanı beslemek için yararlandığım deneyimlerimden söz ediyorsanız, neredeyse tümü. Eğer en kişisel olaylarımı anlatıp anlatmadığımı soruyorsanız, hiçbiri.”/Archive/2021/1/3/001017967-ic5.jpg“Bütün kitaplarım gerçekliklerini benim deneyimlerimden aldı” diyen Ferrante gibi Bassani’nin kitapları da onun başından geçenlerin, düşündüklerinin ve hissettiklerinin bir sonucu sayılmalıdır elbette. Öyle ki kitapları başta annesinin akrabaları Finzi-Magrini’ler olmak üzere, çocukluk arkadaşlarını ve komşularını rahatsız ediyordu. Çünkü Bassani, sadece faşizmi değil, içinden çıktığı Yahudi toplumunu da eleştiren, bu toplumdaki tutarsızlıkları, ikiyüzlülükleri de inceleyen bir yazardı.Finzi-Contini’lerin Bahçesi’nde Ferrara Yahudileri’ni “koyun sürüsü” olarak nitelemiş, 1938’de çıkarılan Irk Yasaları’yla birlikte bizzat kendilerini hedefe koyan faşizmi, başlangıçta nasıl desteklediklerini anlatmıştı.Michael Z. Wise’ın 16 Eylül 2015’te The New Yorker’da yayınlanan “A Writer’s ‘Tomb of Words’ and the People Who Took It Personally” adlı makalesinde alıntıladığı üzere, Bassani 1984’te verdiği bir röportajda şunu bile söylemişti:“İtalyan Yahudileri’nin esas trajedisini daha önce kimse açıklıkla dile getirmiş değil; onlar, büyük çoğunlukla faşist olmalarına rağmen kendilerini Buchenwald ve Auschwitz’te bulmuşlardır. Bunu daha önce de söyledim ve sık sık tekrarladım, Ferrari’nin hahamı ve diğerleri Italo Balbo’nun (Mussolini’nin varisi sayılıyordu fakat Libya’da bir hava saldırısı sırasında öldürüldü) yakın arkadaşlarıydı.”Babası 1922’den evvel Faşist Parti’ye üye olan Bassani ise 1938’de çoktan direnişe katılmıştı. “Benim dinim bağımsızlıktır” diyen yazar, Yahudiler hakkında da partizanlık tuzağına düşmeden yazmayı başarmıştı. En çok da bu yüzden, yani hiçbir gruba körü körüne dâhil olmadığı için okunmayı hak ediyor.Surların İçinde / Giorgio Bassani / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Yayınları / 172 s. Gökçe Gündüç‘İlk Meclis’in ilk ve son yılları...
‘İlk Meclis’in ilk ve son yılları... figure > Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, kitapta 23 Nisan 1920’den başlayarak katıldığı İlk Meclis’in, ilk ve son yıllardaki olayları, Meclis’in türlü yönlerini, kendi kişilerini anılarına, günce ve gözlemlerine, özellikle de açık ve gizli oturumların tutanaklarına dayanarak kendine özgü akıcı bir dille anlatıyor. Kitapta ilk ulusal hükümetin programı başta olmak üzere, Ulusal And (Misakı Millî) padişaha gönderilen yazı ve daha birçok belge yer alıyor. Kitabın sonunda yazarın öz yaşam öyküsünün yanı sıra Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942 yılından günümüze kadar çıkmış olan yazılarının tam listesi de yer alıyor. /Archive/2021/1/3/000605344-ic.jpgOrd. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Millî Mücadele’nin başlangıcından sonuna değin Yozgat’ta, Ankara’da bulunmuş, Atatürk’ün Sivas’tan Ankara’ya gelişinde ise öğrencileriyle birlikte O’nu karşılamış, daha sonra lisenin tatil döneminde TBMM’nin açılışından başlayarak küçük bir memur kimliğiyle bu Meclis’te görev yaparken çok önemli politik olaylara, özellikle ilk ulusal hükümetin kuruluşuna tanık olmuştur.Yaklaşık altı ay İlk Meclis’te görev yaptıktan sonra lise öğrenimini tamamlamak için ayrılmış, iki yıl süren bu ayrılık döneminde Anadolu’nun türlü önemli merkezlerinde ve İstanbul’da Millî Mücadele’nin etkilerini izlemiş, Birinci ve İkinci İnönü zaferlerine Konya’da, Sakarya’yı Kayseri’de, Samsun’un Yunanlılarca bombardımanını Trabzon’da, Büyük Zafer’i ve Dokuz Eylül coşkusunu da İstanbul’da yaşadıktan sonra 1992’de yeniden Ankara’ya gelip İlk Meclis’teki görevine dönmüş, daha sonra İkinci ve Üçüncü Meclislerde 1929 yılı başına kadar türlü görevlerde çalışıp bu meclislerce kabul edilen devrim yasalarının görüşülmesine ve Cumhuriyet’in kurulmasına tanık olmuştur.Velidedeoğlu, 23 Nisan 1920’den başlayarak katıldığı İlk Meclis’in, ilk ve son yıllardaki olayları, Meclis’in türlü yönlerini, kendi kişilerini anılarına, günce ve gözlemlerine, özellikle de açık ve gizli oturumların tutanaklarına dayanarak kendine özgü akıcı bir dille anlatıyor.Kitapta ilk ulusal hükümetin programı başta olmak üzere, Ulusal And (Misakı Millî) padişaha gönderilen yazı ve daha birçok belge yer alıyor. Kitabın sonunda yazarın öz yaşam öyküsünün yanı sıra Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942 yılından günümüze kadar çıkmış olan yazılarının tam listesi de yer alıyor.İlk Meclis - Millî Mücadele’de Anadolu / Hıfzı Veldet Velidedeoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 310 s. Cumhuriyet Kitap Eki‘Varlığınçobanı’Heidegger!
‘Varlığın çobanı’ Heidegger! figure > Kitapta, felsefede "varlığın çobanı" unvanlı Martin Heidegger'in iki sıkı metni "Teknik ve Dönüş" ile "Özdeşlik ve Ayrım" bir arada sunuluyor. Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım felsefedeki, özellikle de Heidegger'deki şiire biraz daha sokulmak isteyenlere sesleniyor. /Archive/2021/1/3/000255284-ic-.jpgKitapta, felsefede "varlığın çobanı" unvanlı Martin Heidegger'in iki sıkı metni "Teknik ve Dönüş" ile "Özdeşlik ve Ayrım" bir arada sunuluyor.Heidegger bu çetrefil yapıtlarında hep yaptığı üzere felsefenin yeniden düşünceye açılması adına “varlık bilgisi"ni konuşturuyor: “İnsan ancak varlığın çobanı olarak varlığın hakikatinin başında beklediği zaman, kuru bir bilme isteğine kapılmaksızın, varlık yazgısının sahneye çıkmasını umabilir.”Felsefece düşünmenin tarihinde Heidegger'i diğer düşünürlerden ayıran ne diye sorulacak olursa, “düşüncenin gücünü şiirin yalın diliyle dillendirmesi” demek pek yanlış olmasa gerek.Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım tam da bu noktada felsefedeki, özellikle de Heidegger'deki şiire biraz daha sokulmak isteyenlere sesleniyor.Teknik ve Dönüş - Özdeşlik ve Ayrım / Martin Heidegger / Pharmakon Kitap / 126 s. Cumhuriyet Kitap EkiŞiddetinözünden detaylar!
Şiddetin özünden detaylar! figure > Çalışmada, cinayete kurban giden kadınların aileleri, şiddet faili erkekler, ailelerini öldürdükleri için cezaevinde olan katiller, kadın hakları aktivistleri, failler için şiddet müdahale programları yürütenler, savcılar, politikacılar, polisler ve sağlık çalışanlarının hikâyelerini de toplumsal detaylarla aktarılıyor. Kitap, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları nasıl yaşattığını kavrayabilmek için de önemli bir kaynak. /Archive/2021/1/2/235940182-ic1.jpgKadına yönelik şiddet, ev içi şiddet, aile içi şiddet, yakın ilişki şiddeti... Tüm dünyada kadınların maruz kaldığı baskıyı tanımlarken kullanılan ifadeler bunlar ancak bu şiddetle mücadele edenler, dünyada her coğrafyada ve kültürde karşımıza çıkan erkek şiddetini tanımlamak için bu ifadelerin tam olarak yeterli olup olmadığını tartışıyorlar.Rachel Louise Snyder bu kitabı yazarken on yıl boyunca Amerika’da cinayete kurban giden kadınların aileleri, şiddet mağduru kadınlar, şiddet faili erkekler, ailelerini öldürdükleri için cezaevinde olan katiller, kadın hakları aktivistleri, failler için şiddet müdahale programları yürütenler, savcılar, politikacılar, polisler ve sağlık çalışanlarıyla görüştü./Archive/2021/1/2/235952838-ic2-.jpgHer birinin hikâyesini kapsamlı ve şiddetin özüne inen toplumsal detaylarla aktaran Snyder, aynı zamanda şiddet önleme ekiplerinin çalışmalarını yakından inceledi. Aile içi şiddet çağrılarına nasıl yanıt verildiğini görebilmek için farklı eyaletlerde polislerle devriyeye çıktı. Ve cezaevlerindeki şiddet müdahale programlarına katılarak pratikte şiddetle mücadelenin detaylı bir haritasını çıkardı.Bu harita sadece kadına yönelik şiddetle mücadelenin mevcut yollarını göstermiyor, aynı zamanda eksik yolları ve kurulması gereken köprüleri de işaret ediyor. Görünmeyen Yaralar, mağdurları şiddete karşı korumak ve ayrımcılığın önüne geçmek için atılması gereken adımları, kadın cinayetlerini önleyebilmek için sistemlerin neden ve ne yönde değişimlere mecbur olduğunun altını çiziyor./Archive/2021/1/3/000006916-ic3.jpgİSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR!Önleyici mekanizmaları anlayabilmek için şiddeti üç farklı katmanda ele alan Snyder, ilk bölümde şiddet mağdurlarına odaklanıyor ve aile içi şiddetin cinayete uzanan yapısını inceliyor. İkinci bölümde şiddetin kaynağı olan faillerle görüşüyor ve ceza sistemindeki boşlukların yanı sıra erkek şiddetini yaratan toplumsal kökenleri ele alıyor. Son olarak da şiddeti önlemek için ön cephede çalışan kolluk kuvvetleri, şiddet önleme ve izleme merkezleri, sağlık çalışanları ve kadın hakları savunucularıyla bir araya geliyor.“Mağdur neden şikayetini geri çeker?”, “Şiddet gören kadın neden partnerini terk etmez?”, “Erkek neden şiddete yönelir?”, “Şiddet failleri değişebilir mi?” ve “Aile içi şiddet neden bir kamu sağlığı sorunudur?” gibi sorulara yanıtlar arayan Görünmeyen Yaralar; aile içi şiddetin önüne geçilmesi için bugün en önemli köprü olan İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal televizyon kanallarında ve TBMM’de tartışmaya açıldığı Türkiye için de yakıcı bir önem arz ediyor.Amerika’da aile içi şiddetle etkili bir şekilde mücadele etmeye kararlı eyaletlerde kolluk kuvvetleri, sağlık çalışanları, hakimler ve hak savunucuları tarafından yaygın olarak okunan bu kitap, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları nasıl yaşattığını kavrayabilmek için de çok önemli bir kaynak.Görünmeyen Yaralar - Aile İçi Şiddet Hakkında Bilmediklerimiz Bizi Öldürebilir / Rachel Louise Snyder / Çeviren: Gül Korkmaz / Okuyan Us Yayınları / 428 s. / 2020. Meltem TürkeriÇin Dışişleri BakanıVang Yi: Covid-19 dünyanın farklıbölgelerinde aynıandaçıktı, sadece ilk bildiren biz olduk
Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi: Covid-19 dünyanın farklı bölgelerinde aynı anda çıktı, sadece ilk bildiren biz olduk figure > Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, yapılan birçok araştırmanın gösterdiği gibi, yeni tip koronavirüs salgınının aynı zamanda dünyanın farklı bölgelerinde ayrı ayrı olarak ortaya çıktığını, sadece ilk bildiren ülkenin Çin olduğunu açıkladı. Sputnik'de yer alan habere göre Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına ilişkin açıklamada bulunarak, virüsün dünyanın farklı ülkelerinde aynı anda ortaya çıktığını ve sadece ilk bildiren ülkenin Çin olduğunu belirtti.Vang, Xinhua ajansında ve Çin Merkez Televizyonu'nda (CCTV) yayınlanan açıklamasında "Zamana karşı yarıştık ve vakaları dünyaya bildiren ilk ülke olduk. Sayıları giderek artan araştırmalar, pandeminin muhtemelen dünyanın birçok yerinde ortaya çıkan ayrı ayrı salgınlardan kaynaklandığını gösteriyor" ifadelerini kullandı.Çin'in, Covid-19'a karşı mücadelede uluslararası iş birliğinin ön saflarında durduklarını ve bu mücadelede küresel sinerjinin oluşumuna katkıda bulunduklarını kaydeden Vang, "Konuyu siyasallaştırma ve damgalama girişimlerini reddederek dezenformasyona karşı mücadelenin ön saflarında yer aldık. Pandemiye karşı mücadeleyle ilgili tarafsız anlatımın ve kolektif hafızanın yalanlarla çarpıtılmamasını sağlamaya kararlıyız" diye konuştu. cumhuriyet.com.trCumhuriyet'in ortayaçıkardığı'PTT vurgunu'na erişim engeli getirilmişti, Sayıştay raporu vurgunu tekrar kanıtladı!
Cumhuriyet'in ortaya çıkardığı 'PTT vurgunu'na erişim engeli getirilmişti, Sayıştay raporu vurgunu tekrar kanıtladı! figure > Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve Ege Bölge Temsilcisi Tuncay Mollaveisoğlu, Türkiye Varlık Fonu’nun iç denetim raporlarını haberleştirmiş ve fona devredilmeden önce kârda olan şirketlerin, devir sonrası zarar etmeye başladığını rakamlarla ortaya koymuştu. Haberde, kasasında 650 milyon TL olan PTT'nin başında damat Berat Albayrak’ın olduğu Varlık Fonu’na aktarıldıktan sonra tam 900 milyon TL zarar ettiği ayrıca PTT şubelerinde kullanılmak üzere oda parfümlerine bir yılda 5 milyon TL harcandığı belgelenmişti. İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, bu habere erişim engeli getirmişti.VURGUN DOĞRULANDICumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili ve KİT Komisyonu Grup sözcüsü Atila Sertel, Sayıştay'ın 2019 yılı PTT raporuna ilişkin bazı bulgu ve tespitleri açıklayarak eleştirilerde bulunmasının ardından PTT'deki zarar ve Cumhuriyet'in haberinin doğruluğu birkez daha ortaya çıktı.Dört bin şube, bin acente ve 26 binden fazla çalışanı ülke genelinde faaliyet gösteren PTT 2019 yılında rekor zarara imza attı. 2017 yılında 641 milyon 900 bin lira, 2018 yılında 215 milyon 700 bin lira kar eden şirket, 2019 yılında ise 1,2 milyar lira zarar etti. 2019 yılındaki bu zararla birlikte PTT'nin 2,75 milyar liralık özkaynaklarının yüzde 43,5'i kaybedildi. cumhuriyet.com.trGalatasaraylıfutbolcu Emre Kılınç, gördüğükırmızıkarttan dolayıözür diledi
Galatasaraylı futbolcu Emre Kılınç, gördüğü kırmızı karttan dolayı özür diledi figure > Galatasaray'ın Süper Lig'in 16. haftasında Fraport TAV Antalyaspor ile yaptığı maçta kırmızı kart gören sarı-kırmızılı oyuncu Emre Kılınç, özür diled Galatasaray'ın Süper Lig'in 16. haftasında Fraport TAV Antalyaspor ile yaptığı maçta kırmızı kart gören sarı-kırmızılı oyuncu Emre Kılınç, özür diledi.Emre Kılınç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Bugünkü maçta tamamen istemsiz bir şekilde yaptığım hareketten ve kariyerimde gördüğüm ilk kırmızı karttan dolayı çok üzgünüm. Takım arkadaşlarımı sahada eksik bıraktığım için başta kendilerinden ve teknik ekibimizden, ardından da büyük Galatasaray taraftarından özür dilerim." ifadelerine yer verdi.Sarı-kırmızılı oyuncu, cezasının bitmesinin ardından takımı için elinden gelen her şeyi terinin son damlasına kadar yapmaya devam edeceğini sözlerine ekledi. AAİngiltere'de Covid-19 salgınıartmaya devam ediyor: Sağlıkçılar, hastanelere 'yoğunluğa hazır olun'çağrısıyaptı
Birleşik Krallık'ta ülke çapında son 24 saat içerisinde 57 bin 725 koronavirüs vakası tespit edildi. Kıdemli doktor Prof. Dr. Andrew Goddard, tüm hastanelere Londra ve Güney İngiltere'dekine benzer bir Covid yoğunluğuyla yüzleşmeye hazırlanmaları çağrısı yaptı.Habere Gitmek için Tıklayın