Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 12.16.2025, 04:16 AM (GMT)

News - Haberler

Kör kuyuların merdivensiz bıraktığıöyküler

Kör kuyuların merdivensiz bıraktığı öyküler /Archive/2020/11/6/003102455-ic1.jpgYazar tarafından oluşturulan metinleri nitelikli kılan bazı unsurlar vardır. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz biçemidir. Schopenhauer, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine adlı yapıtında, üslupta yapmacıklığın gereksiz yere yüz ekşitmek olduğuna değinir ve ekler: “Bir insanın yazdığı dil (üslup, y.n.), ulusunun fizyonomisidir.” [Fizyonomi: Yüz okuma sanatı, y.n.]İLK CÜMLE, İLK ÖYKÜKadri Öztopçu, Kimsenin Bilmediği İnsanlar’da; dallanıp budaklanmayan olay örgüleriyle anlatılmak isteneni net bir şekilde anlatan bir o kadar da şiirsel duruşuyla okuyucuyu umarsızca içine çeken bir biçemle çıkıyor karşımıza. Herkesin bildiği ama bilmek ve görmek istemediği insanların aslında genel olarak Türk toplumunun aşamadığı kalıtımsal yaraların izini sürüyor.Bazı kitapların ilk cümleleri, kitabın ne kadar nitelikli olabileceğinin işareti olabilir. Kimsenin Bilmediği İnsanlar’ın ilk hikâyesi de o nitelikli ilk cümle yordamında. “Kör Kuyular” adlı ilk bölümün ilk öyküsü olan “Bir Naftalin Hikâyesi”, olmayan merdivenin ilk adımı misali… Yaşamımızın her alanına yayılan ve gittikçe yükselen, yapana haz veren nezaketsizliğin bir ocağı nasıl yerle bir ettiğinin acı bir örneği… Gidenin ardından bıraktığı bir hırkanın hüzünlü bir anlatısı./Archive/2020/11/6/003118565-ic2.jpgÖLÜM, SOĞUK BİR NEFESArdından gelen öykülerde, ölüm gerçeğinin sürekli ensemizde soğuk nefes gibi gezindiğini, zamanın su gibi acımasızca ve habersizce akıp gidişini; bir anne ve bir babanın ayrılığından doğan kimsesiz bir yasın, iki kardeşi hissizliğe terk edişinin gerçekçi anlatısını; bir çocuğun gözünden töre cinayetini; benliğini bulamayan, bulsa bile sistemin çarkları arasında ezilip gideni; hiçbir şey olamayanı ve terk edip gideni; işsizliği, işsizliğin getirdiği psikolojik yitmişliği dert ediniyor Öztopçu.“Kısa Bir Ara” adını verdiği ikinci bölümde, oldukça kısa öykülerle şiirsel anlatımın kapısını hayli aralıyor. “Akılların yerine bıçakların bilendiği” günümüz siyasal koşullarına ince göndermeler yapmadan edemiyor. Yer yer soyut anlatım yoluna başvursa da öyküyü bağlamından koparmıyor.“Kimsesiz Yollarda” bölümünde, gitgide matem havasına bürünüyor. Kitap boyunca sürekli ölümden bahseden Öztopçu, bu bölümde de sık sık yineliyor, adeta ölümü çağırıyor…“Kimsenin Bilmediği İnsanlar” okurlarla buluştuktan sekiz ay sonra, 1 Mart 2020’de aramızdan ayrılıyor ve kendi deyimiyle, sepya bir sisin içinde kayboluyor.KADRİ ÖZTOPÇU: 1954 yılında Samsun’da doğan Kadri Öztopçu’nun şiirleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı. 1 Mart 2020’de yaşama gözlerini yuman Kadri Öztopçu’nun Yanlış Hikâyeler (Can Yayınları, 2006), Kuş Oltası (Can Yayınları, 2009), Saklıköy’ün Kuşçucu (Günışığı Kitapları, 2009) ve Yara (Can Yayınları, 2013) adlı kitapları bulunuyor. Mehmet Aman

‘Yüzellilik gazeteciler’gerçeği!

‘Yüzellilik gazeteciler’ gerçeği! /Archive/2020/11/6/002725645-ic1.jpg- Gayet kapsamlı gözüken çalışmanızda hangi kaynaklardan yararlandınız?Araştırma, inceleme eserlerinin dışında iki kaynak grubum var. İlki arşivler. Bunlar içinde de Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yer alan belgeler ile Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan istihbarat dosyaları öne çıkıyor. İkinci grubu gazetecilerin önce Millî Mücadele döneminde Türkiye’de, ardından sürgünde yaşadıkları ülkelerde çıkardıkları gazeteler oluşturuyor. Fransa’dan Yunanistan’a, Bulgaristan’dan Mısır’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılan gazeteler bunlar.SÜRGÜNDE İKİ FARKLI DURUŞ- Bu gazeteciler sürgünde nasıl bir tavır sergilediler?Sürgünde iki farklı duruş sergiliyorlar. Bir kısmı inançsızlıklarını; suçlamaya, hakarete hatta ne yazık ki yabancı devlet ve örgütlerle iş birliğine dönüştürüyorlar. Eleştirileri bilimsellikten çok uzak. Maddi ve manevi konumlarını kaybetmenin verdiği öfkeyle yoğrulmuş slogan cümleler, özel hayatlara müdahaleler, Türk kadınları ve anaları üzerinden yapılan çok küçültücü saldırılar gibi.Dikkat çekici olansa; dünyanın farklı bölgelerine giden, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan bu kişilerin suçlamaları, yaparken kullandıkları kelimeler, cümleler, kalıplar sanki tek bir kaynaktan çıkmış gibi. Birileri ellerine yazılı bir kâğıt vermiş, bu doğrultuda yazın konuşun demiş sanki.‘TÜRKİYE’YE BİLGİ SATANLAR DA VAR’- İkinci Gruptakiler kimlerdir?İkinci gruptakiler Türkiye’ye muhbirlik yapanlardır. Birinci grupla olan yakın ilişkilerini kullanarak Türkiye’ye bilgi satmışlardır. Satmışlardır diyorum çünkü bu görevi para karşılığı yapmışlardır. Kimileri düzenli olarak maaşa bağlanmıştır, kimilerine verdikleri bilgi karşılığında ödeme yapılmıştır.Kritik öneme sahip bilgiler de vermişlerdir. San-Remo’da Vahideddin’in yaptığı toplantılar, Atatürk’e suikast girişimleri, Kürtçü ayaklanmalar gibi..Bu isimlerden bir kısmı samimidir. Yani yaşadıkları ülkelerde o güne kadar olan duruşlarının hata olduğunu kavramışlar, ilk grubun niyetinin Türkiye, Türklük değil kendi kişisel çıkarları olduğunu gözleri ile görmüşlerdir. Muhbir olanların bir kısmı çift taraflı çalışmıştır. Hem Türkiye’ye kendi arkadaşlarını gammazlamışlar hem de İngiliz, Fransız, Yunan ayırt etmeden yabancı istihbarat örgütlerine Türkiye, Türk ordusu hakkında bilgiler vermişlerdir. Bir masanın başına oturup uydurma raporlar hazırlayıp Türkiye’den para koparmaya çalışan da vardır./Archive/2020/11/6/002744457-kapakic2.jpg‘DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUM DİYENLER’- Yüzellilik gazeteciler ile isyanlar arasında bir bağlantı var mı?Evet. Kemalist Türkiye diye tanımladıkları Türkiye Cumhuriyeti’ni, onun yaşamasının tek dayanağı olarak gördükleri Atatürk’ü ortadan kaldırmak, saltanatı iade etmek, eski mevkilerini kazanmak için yabancı örgütlerle de iş birliği yapıyorlar.Bu iş birliklerinden biri de 1926-1930 yılları arasında Ağrı ve çevresinde meydana gelen isyan dalgasında gerçekleşiyor. İngiliz, Fransız, Yunan destekli cemiyetler kuruluyor, gazeteler çıkarılıyor, para toplanıyor, Ermenilere toprak verilerek sözleşmeler yapılıyor. Görüşmeleri yapanlar arasında gazetecilerin yanı sıra Millî Mücadele tarihimizin önemli bir ismi de var üstelik.Bu süreçle ilgili pek çok değerli çalışma ortaya konuldu. Ben de bu süreçte gazetecilerin rolünü ortaya koymak istedim. İsyan sürecinin yalnızca iç dinamikleri olmadığını, asıl kaynağın Ortadoğu ile Avrupa olduğunu, emperyalistler ve işbirlikçilerinde düğümlendiğini; din, dil, ırk fark etmeden Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak hedefine yöneldiğini belgeleriyle ortaya koymayı amaçladım. Düşmanımın düşmanı dostumdur diyorlar özetle.‘İÇERİDE HÂLÂ ADAMLARI VARDI!’- Yüzellilik gazeteciler olayından bugüne çıkarım yapacak olursak, neler söylemek istersiniz?15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbeciler hangi ülkelere kaçtılar, hatırlayalım. Kaçanlar Türkiye ve Türk ordusu ile ilgili hangi bilgilere sahipti, hatırlayalım:Millî Mücadele’ye karşı çıkıp kaçanlar da benzer ülkelere gittiler, benzer bilgilere sahiptiler. Sürgünde Türkiye ile ilişkilerini bir şekilde sürdürdüler. İçerde hâlâ adamları vardı. Adamları sözcüğünü bilerek vurguluyorum. Çünkü kendileri söylüyorlar. Bakanlıkları, Meclis’i işaret ediyorlar, Orduyu ele geçirmekten bahsediyorlar.PROF. DR, ŞADUMAN HALICI: 1970 yılında Ankara’da doğdu. 1996’da Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1998’de aynı üniversitede “Yüzellilikler” başlıklı tezi ile Yüksek Lisans, 2004’te “Yeni Türkiye Devleti’nin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt 1892-1943” başlıklı çalışması ile Doktora tezini veren Şaduman Halıcı halen Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Yayınlanmış dokuz kitabı, pek çok uluslararası makalesi bulunuyor. Çağdaş Bayraktar

“Bu karikatürü‘biz’yaptık!”

“Bu karikatürü ‘biz’ yaptık!” /Archive/2020/11/6/002241803-ic1.jpg- Yunus Nadi Karikatür Ödülü’nü kazandınız. Aynı zamanda öğretmenlik yapan çağdaş bir karikatür sanatçısısınız. Daha önce de ulusal ve uluslararası karikatür yarışmalarında ödülleriniz var. Eserlerinizde sizi harekete geçiren ana temalardan bahseder misiniz?Genelde evrensel konuları işliyorum... Ki bunların başında "Adalet" geliyor. Kadına şiddetin bu denli artmasındaki etkenin de adaletsizlikten kaynaklandığını düşünüyorum. Eksik, yetersiz adalete güvenenler ilk çare olarak şiddeti görüyorlar. Az gelişmiş ülkelerdeki şiddetin bu denli başgösteriyor olmasının asıl sebebi ise eğitimsizlik ya da yetersiz eğitimdir.‘KARİKATÜR MUHALİF OLMALIDIR’- Karikatürün muhalif, eleştirel doğası, her dönem egemenlerin hışmına da uğradı, uğruyor. Karikatürün bu güçlü doğasına ilişkin yorumunuz?Karikatürü var eden en önemli etken, muhalifliktir... Her daim her iktidara, insanlık dışı her uygulamaya karşı dik durmayı gerektirir. Sonuçlarına katlanmayı göze alarak...- Ödüle değer görülen eserinizin ana temasında, "kadın" var. Kadının halleri, emeği, sömürüsü, cinayetleri göze çarpıyor. Eserinizi oluştururken, temel derdiniz neydi? Ve bu eserin adı var mı?"Kadına şiddet" konusunda diyebilirim ki; "Herkesin derdi benim de derdim." Çünkü hayatımızı güzelleştiren varlıklar zarar gördükçe bizim de yaşayacak güzel günlerimiz şimdiden tükeniyor demektir. Eserime, "ESERİMİZ" adını vermek çok uygun bence.../Archive/2020/11/6/002302959-kapakic2.jpgEĞİTİM, DÜNYAYI VE KARİKATÜRÜ ŞAŞIRTACAKTIR- Bu soruyla bağlantılı olarak, çizerken ve düşünürken dünyanın ve ülkenin gündeminden farklı olmayan, tam da dertleri bunlar olan bir anlayışın izleyicisisiniz siz de. "Yaşadığımız dünya, karikatürün çizdiği dünyayı daha ne kadar şaşırtabilir?" sorusuna ne yanıt verirsiniz?Yaşadığımız dünya ile karikatürün çizdiği dünyayı paralel doğrultuda görüyorum. Her ikisini de şaşırtacak olan şeyin "EĞİTİM" olduğunu düşünüyorum ama hakça, adilce, eşitçe, nitelikli, insan merkezli, sevgi, saygı ve hoşgörü temelli bir eğitim.- Yunus Nadi ödülleri sizin için ne anlam ifade ediyor? Ülkemizin kültür ve sanat ikliminde önemli bir yeri olan bu ödüllerden karikatürü almış olmak, bundan sonraki karikatür hayatınızda ne gibi izlek oluşturacak?"Yunus Nadi Ödülleri"nin geniş bir yelpazede roman, şiir, sosyal bilimler araştırması, karikatür, öykü ve fotoğraf sanatını kapsıyor olması, 75 yıldır sanatçıları ve eserlerini bir araya getirmesinden dolayı çok önemli ve prestijli bir yarışma... Ben de önemli bir kazanım olarak gördüğüm bu ödülü almaktan dolayı, mutluyum, gururluyum. Emeği geçen herkesi kutluyor, teşekkür ediyorum. Bundan sonra da önceki gibi... durmadan, bıkmadan, yılmadan; dertsiz başıma dünya dertlerini alarak çalışmaya devam edeceğim. Teşekkürler...ÖNDER ÖNERBAY: 1971 Giresun / Görele'de doğan Önerbay, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Resim bölümünü bitirdi. Ulusal ve uluslararası karikatür yarışmalarında çeşitli derecelerde ödüller aldı. 5 kişisel resim, 2 kişisel karikatür sergisi açtı. Halen Balıkesir Edremit'te Altınoluk Fernur Sözen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde görsel sanatlar öğretmenliği yapıyor. Ozan Yurtoğlu

Fonda zeybek, kulakta cazgırların manisi!

Fonda zeybek, kulakta cazgırların manisi! /Archive/2020/11/6/001832696-ic1.jpgZehra Çöplü ödül getiren fotoğrafı Selçuk’ta düzenlenen deve güreşlerinde çekti. Çöplü, fotoğrafı mangallarda sucuklar yapıldığı, davul zurna eşliğinde zeybek oynanırken ve cazgırların manilerini dinlediği sırada çektiğini aktardı.- Güzel sanatlar fakültesinde, moda tasarımı okudunuz ve uzun yıllar bu mesleği yaptınız... Moda tasarımı ile fotoğraf arasında kurduğunuz ilişkiyi anlatabilir misiniz?Bir moda tasarımcısı, toplumdaki birtakım eğilimleri ve genel yaklaşımları değerlendirip, kendi yaratıcı bakış açısı ile birleştirerek giysi tasarımlarını oluşturur. Yaşanılan dönemin ekonomi ile sosyokültürel durumunu ve siyasi göstergelerini de gözlemlemesi gerekir.Mesleğim gereği oluşturduğum gözlem ve analiz alışkanlığım ile estetik kaygımı, üniversite eğitimimdeki sanat altyapısı ile birleştirince; farklı bir sanat dalı olan fotoğrafla kendimi ifade etmem çok zor olmadı.‘ANLAM GÖSTERGENİN ARKASINDA’- Fotoğraflarınızda fonda genelde bir doğa olayını gözlemliyoruz, sis, bulutlu gökyüzü gibi... Bu kategorideki fotoğraflarınız “müphemlik” kavramını çağrıştırıyor, katılır mısınız?Eğer; müphemliği “belirsizlik” olarak algılarsak tabi ki katılırım... John Berger, fotoğrafın bir süreklilikten koparılmış bir süreksizlik olmasından ötürü her zaman bir belirsizlik yarattığını, gerçek içeriğinin görünmez olduğunu söyler. Anlam herhangi bir go¨stergenin arkasındadır ve o¨gˆrenilmeyi bekler.Fotoğrafın görülmüş olanı kaydederken, daima ve doğası gereği, görünmeyene de işaret ettiğini ve sürekliliği olan bir bütünün içinden aldığı bir anı yalıttığını, korumaya alıp sunduğunu yazar.Fotoğrafta belirsizliğe katkıda bulunan öğelerin varlığının, fotoğrafı izleyenlere yorum ve analiz adına alan açtığını, ayrıca ilginin konunun ana merkezinde odaklanmasını sağladığını düşünüyorum./Archive/2020/11/6/001923493-ic2.jpg‘SANATTA AYRIM KALMADI’- Özellikle sosyal medyadaki görünürlüğe baktığımzda son dönemde kadın fotoğraf sanatçılarının hem sayısında ve hem de ortaya koydukları nitelikli eserlerde bir artış var. Bu konudaki gözleminiz nedir?Günümüzde küreselleşen dünyanın içinde sanatta cinsiyet, etnik kimlik, inanç farklılığı, ırk gibi ayırımların artık kalmadığını düşünüyorum. Fotoğraf sanatında da kadınların başarılı olmaması için hiçbir neden yok. Yeter ki; eğitim, deneyim, teknik bilgi, estetik duyarlılık, özgünlük, sanatsal kimlik, gözlem, farkındalık konularında oluşturdukları donanımı yetenekleriyle birleştirip eserler ortaya koyabilsin.Günümüzde, üniversitelerde fotoğraf bölümlerinin kapatıldığını düşününce bu yol çok daha zor, Her fotoğraf çekeni, fotoğraf sanatçısı olarak nitelendiremeyiz.Asıl sorun, fotoğrafın üretilmesinde değil, fotoğrafın izleyicisine ulaşması ve değer bulmasında. Aslında “zaten var” olan kadın fotoğrafçıların sosyal medyanın hayatımıza çok yoğun girmesi ile keşfedildiğini düşünüyorum.ÖDÜL KAZANAN FOTOĞRAFIN HİKÂYESİ- Yunus Nadi Ödülü’nü kazandığınız fotoğrafın hikayesini anlatabilir misiniz?Ülkemiz, çok büyük kültürel çeşitliliğe ve zenginliğe sahip. Fotoğrafçılar için de bu çeşitliliği fotoğraflayabilmek büyük şans. Ben de dönem dönem hem yurt dışında hem de ülkemizde kültürel etkinliklerin fotoğrafını çekiyorum.Ödül alan fotoğraf tarihsel mirası, coğrafi konumu, deve güreşi arenası ile büyük önemi olan Selçuk Deve Güreşleri sırasında çekildi. Burası; Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde ortalama 60 farklı yerde yapılan deve güreşlerinin en popüleri.Bu fotoğraf bir tarafta binlerce insan heyecanla güreşleri izlerken, diğer tarafta duman altında mangallarda sucuklar yapılırken, seyyar satıcıların arasında, davul zurna seslerinin içinde zeybek oynanırken, cazgırların manilerini dinleyerek çekildi.- Fotoğraf dünyasında kendinizi nereye konumlandırıyorsunuz ya da hangi sözcüklerle anılmak ifade edilmek istersiniz?Çağdaş, özgün, nitelikli eserler üreten bir fotoğraf sanatçısı olarak tanımlanmak isterim.- Önümüzdeki dönem çalışmalarınızdan bahseder misiniz?Devam eden fotoğraf projelerimin yanı sıra, fotoğraf kitabım ve kişisel sergim üzerine çalışıyorum.- Yunus Nadi Ödülleri için düşünceniz nedir?Benim de çok önemsediğim, Türkiye’de sanat alanında verilen ilk ödül olan Yunus Nadi Ödülünü Fotoğraf dalında almanın haklı gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Bu ödülün varlığı ile devamlılığını sağlayan Cumhuriyet Gazetesi’ne ve takdir eden değerli jüri üyelerine teşekkür ederim.ZEHRA ÇÖPLÜ: İlk, orta, lise, öğrenimini İstanbul’da tamamlayan Zehra Çöplü, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Moda Tasarımı bölümünden mezun oldu. Uzun Yıllar moda tasarımcısı olarak çalıştı. 2009’dan itibaren çalışmalarını, “kendisini daha iyi ifade ettiğini düşündüğü” fotoğraf sanatına odakladı. Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda çok sayıda ödül ve madalyalar kazandı. Yurtiçi, yurtdışında karma sergilere katıldı, ulusal yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. Geometrik Yalnızlık adlı kitabı kaleme aldı. Halen, Fotogen Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulunda Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Cafer Kurt

‘Hayatta kalmaçabasıbir ahlaki kararlar arenası!’

‘Hayatta kalma çabası bir ahlaki kararlar arenası!’ /Archive/2020/11/5/233401598-ic1.jpg“Her şeye rağmen şimdiye dek yaşadıklarımıza, bildiğimize tutunmaya çalışıyoruz, geçmişimizden başka bir şeyimiz yok. Tutunacak başka bir şey yok.”Romandan…- Gemide Yer Yok, birbirine sığınmacı olan bireylere ve hayatta kalma çabasıyla gösterilen reflekslere ilişkin bir kitap. Olağanüstü zamanların insanlarını anlatıyorsunuz... Eşikteki cinler gibi her an hareket geçmeye hazır, tedirgin ama bir o kadar aşina!.. Bütün bunlar bize ne kadar yakın?Kitapta somut bir ülkeden veya somut bir iç kargaşadan söz edilmiyor. Bu anlamda somut kültürleri, somut iç savaşları veya iç savaş ihtimallerini deyim yerindeyse paranteze almaya çalıştım. Kitabımda özel isim kullanmaktan, hatta kültürel çağrışım yaratacak takma isim kullanmaktan bile kaçındım. Ülke veya şehir ismi de yok.Romanımda çizilen resim geçmişte dünyanın pek çok ülkesinde yaşandı ve zaten halihazırda dünyanın pek çok ülkesinde de yaşanıyor. Muhtemelen gelecekte de yaşanacak. Benim yapmaya çalıştığım bütün kültürel özgüllükleri, iç savaşın taraflarını, kimin haklı kimin haksız olduğunu bir tarafa bırakarak böyle bir süreci sadece bir evin içinde, sıradan birkaç kişinin nasıl yaşadığını görmeye çalışmak.Daha çok da olağanüstü koşullarda hayatta kalmaya çalışanların ruh durumları, birbirleri arasındaki ilişkilerdeki gerilimler üzerine yoğunlaşmaya çalıştım. Hayatta kalma çabası gerçek bir ahlaki kararlar arenasıdır.‘HERKES GÜVENİLİR BİR SIĞINAK ARIYOR’- Romanın katmanlarını açmak adına baştan sorarsam; bu gemi neden bu kadar sıkışık?Çünkü herkes güvenebileceği ve hayatta kalabileceği bir sığınak arıyor. Romanın kahramanı zaten kendisine evinde şöyle böyle bir sığınak oluşturmuş ve birtakım hazırlıklar yapmış. Diğerleri de sürece hazırlıksız yakalanmışlar ve onlar da önceden hazırlanmış evde yer talep ediyorlar, daha doğrusu yavaş yavaş yerleşiyorlar. Böylece aynı ev içinde de bir yaşam alanı savaşı ve gerilimi yaşanmaya başlıyor.Bir de Nuh’un Gemisi arketipi mevcut. Bu söylence bir felakete hazırlanmak, felaketi öngörmek, tereddütlere rağmen sığınak hazırlamak gibi çabaların arketipi görevini görüyor. Her şey hayatta kalabilmekle ve bunu gündeme getiren koşullarla yüz yüze gelmeden kendimize bazı ahlaki nitelikler atfetmekten kaçınmakla ilgili.‘BELİRSİZ BİR SÜREÇTE YAŞIYORUZ’- Gemide Yer Yok, hangi temel gözlem ve vargılarınızdan çıkışla nasıl bir süreçte kaleme alındı?Ülkemizde neredeyse daimi olarak belirsiz bir süreçte yaşıyoruz. Hatta “peki bundan sonra ne olacak” diye merak ederken ölüyoruz ve öleceğiz. Öbür yandan dünya da benzer bir halde, özellikle de çevremiz.Elbette Dünya ve Türkiye’deki genel ruh durumu kitabın yazılışında etkili oldu. Ama felaket söz konusu olduğunda hep daha fazlası var maalesef. İç savaş, olağanüstülüğün başka bir aşamaya sıçrayışı demek. Buna rağmen kişiler böyle zamanları olağan günlerin refleksleriyle atlatmaya çalışıyorlar.Fakat kitabım herhangi bir özgül duruma göndermede bulunmuyor, esas olarak bu süreçlerdeki ortalama insan davranışlarına yöneliyor. Kahramanlardan ziyade bu tür kişilere odaklanmayı tercih ediyorum. Bize gerçeği veren kahramanların davranışları değil, ortalama kişinin davranışı./Archive/2020/11/5/233755674-kapakic2.jpg‘FELAKETİN YAKLAŞTIĞINA İNANMAK İSTEMEYİZ!’- Bir apartman, sonra evin içi, anımsama ataklarıyla mazi, çok güvenilemese de teslim olunan aşk, sızıntılar halinde seyreden dönüşümler... Gemide Yer Yok, insanoğlunun toplumsal gerçekçi ve bireysel nasıl bir yansısı?Olağanüstü günlerde insan davranışlarının hangi saikleri öne alarak hayata geçeceğini tartışmaya çalışıyorum. Bunların bazıları için olağanüstü bir dönem de şart değil. Diğer yandan böyle dönemlerde bireylerin kişiliğini, varlığını bir arada tutan tek şey neredeyse sadece geçmiş. Geleceğin belirsiz olduğu koşullarda tutunulabilecek tek şey geçmiş çünkü.Felaketin yaklaştığına inanmak istemeyiz. İnsan belirsizliği kaldıramaz, belirsizlik içinde bile gündelik rutinler ve öngörülebilir bir gelecek arar. Aharon Appelfed'in Badenheim 1939'unda, Yahudiler Badenheim'da tecrit ediliyorlar. Onlara Polonya'ya sevk edilecekleri ve yaşamlarına orada devam edecekleri söyleniyor.Topluca tren istasyonuna götürülürken bazıları emeklilik haklarının devam edeceğini ummakta, Polonya’da hayatın çok ucuz olduğunu ve maaşlarını Avusturya parasıyla aldıkları takdirde birikim yapacaklarını düşünmektedirler. İnsan çoğunlukla budur.GEMİDE KALMA AZMİ…- Geçmişe tutunuyor roman, ya sonra? Eninde sonunda; romanın muhasebesinde gemide kalma azmindeki kişiler hangi sağlamalarda bulunuyorlar, yola nasıl devam edilecek gibi?Gemide kalma azmi, sığınakta kalma ve orada hayatı idame ettirme azminden başka bir şey değil. Elbette çeşitli gerilim, çatışma ve uzlaşmalardan sonra herkesin kabullenmek zorunda olduğu yeni bir yaşam biçimi kurulacaktır.Olağanüstü koşullardaki bu yaşam biçiminde hiçbir şey eskiye benzemiyor ve yaşayabilmek için uzlaşma ve yeni koşullara uyum şart. Üstelik uzlaşma hiçbir zaman adaletle veya ahlaki seçimlerle bağlantılı olmuyor; daha çok güçler ilişkisi, çıkarların ortaklığı gibi unsurlar öne çıkıyor.Yani duygusallıkla ilişkisi olamayan bir durumda karşı karşıyayız. Böylece eskisinden bütünüyle farklı yeni bir hayat kuruluyor. İnsanlık en olağandışı koşullarda bile her şeyin her zamanki gibi akıp gideceğine inanmak istiyor, orada bile geçici de olsa bir rutin oluşturuyor çünkü./Archive/2020/11/5/233452051-ic3.jpg- Tüm bu bağlamlarda Gemide Yer Yok, üslup ve tarz itibarıyla diğer romanlarınıza kıyasla nasıl bir yerde duruyor?Farklı bir yerde duruyor. Romanı yazarken başlıca kaygım; kısaca anlattığım bu sorunlara hiçbir duygusallığa kaçmadan değinmek; karakterlerin ruh hallerini psikolojiye girmeden, diyalog kullanmadan okuyucuya geçirebilmek, bir ruh durumu yaratabilmekti.- Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmak sizde hangi duyguları uyandırıyor?Yunus Nadi Ödülleri’nin ülkemizdeki anlamı ve saygınlığı malum; ödül beni haliyle çok mutlu etti, onurlandırdı ve yine ödülü bu romanımla almanın benim için anlamı ise gerçekten neredeyse sadece bana malum. Kitabımı ödüle değer gören Seçici Kurul’a burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.ÖMER F. OYAL: 1959 yılında İstanbul’da doğdu. 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Yöneticiliği bölümünü bitirdi. Yeni Olgu, Söz, Gelecek, Insight Turkey, Radikal Kitap, Mesele, Varlık ve Duvar gibi çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. Magda Döndüğünde isimli romanıyla 2016 Ankara Üniversitesi Roman Ödülü’nü, Zaman Lekeleri romanıyla 2019 Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü kazandı.Gemide Yer Yok / Ömer F. Oyal / Yapı Kredi Yayınları / 208 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Fransa'da son 24 saatte 58 bin 46 ile en yüksek günlük Covid-19 vaka sayısıaçıklandı

Fransa'da son 24 saatte 58 bin 46 ile en yüksek günlük Covid-19 vaka sayısı açıklandı Halk Sağlığı Kurumundan yapılan açıklamaya göre, ülkede 367 kişinin daha yaşamını yitirmesiyle virüs kaynaklı can kaybı 39 bin 37'ye yükseldi.Ülkede virüs bulaşan kişilerin sayısı son 24 saatte 58 bin 46 artışla 1 milyon 601 bin 367'e çıktı. Bu rakam, "salgının başından bu yana ülkede ve Avrupa'da kaydedilen en yüksek günlük vaka sayısı" oldu.Hastanelerde 4 bin 230'u yoğun bakımda olmak üzere 28 bin 426 kişinin tedavisi sürerken, iyileşenlerin sayısı 1616 artışla 124 bin 278'e çıktı.Covid-19 vakalarındaki hızlı artış nedeniyle Fransa genelinde sokağa çıkma kısıtlaması uygulanıyor.İKİNCİ DALGA ŞİDDETLİSağlık Bakanı Olivier Veran, düzenlediği basın toplantısında, Covid-19 tespit edilen 100 kişiden 90'ının belirti göstermediğini veya hastanede tedavi görmeye ihtiyacı bulunmadığını söyledi. Ülkede hastanelerdeki yoğunluk nedeniyle 61 hastanın başka kentlerin hastanelerine nakledildiğini ifade eden Veran, salgında ikinci dalgaya karşı mücadele etmek için Covid-19 önlemlerine uyulmasının önemli olduğunu aktardı. Olivier Veran, ülkedeki tüm yaşlı bakımevlerinde hızlı sonuç alınabilen 650 bin testin hizmete sokulduğunu belirtti.Veran, yaşanan ikinci dalganın şiddetli olduğunu da kaydetti.Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Jerome Salomon da Avrupa'da toplam vaka sayısının en yüksek olduğu ülkenin Fransa olduğunu söyledi. PARİS'TE EK TEDBİRBaşkent Paris'te salgın önlemleri kapsamında, paket yemek ve içecek servisine de kısıtlama getirildi.Paris Emniyet Müdürlüğü, salgın nedeniyle kapalı olan restoranlar ile mini marketler, bakkallar, barlar ve seyyar tesislerin 6 Kasım'dan itibaren gece 22.00 ile sabah 06.00 saatleri arasında dışarıya yemek ve içecek servisi yapmasını yasakladı.Emniyetten yapılan açıklamada, söz konusu tesislerin etrafında özellikle akşam ve gece saatlerinde kalabalık oluştuğunun gözlendiği, özellikle paket alkollü içki servisinin sosyal mesafe kurallarına uyulmayan gece partilerini özendirdiği kaydedildi.Kısıtlama, restoran ve barların çevresinde oluşan kalabalıkların sınırlanarak virüsün yayılmasını önlemeyi amaçlıyor. cumhuriyet.com.tr

Yandaşlar ABD seçimlerini böyle gördü

Yandaşlar ABD seçimlerini böyle gördü ABD’de tarihi seçimin üzerinden iki gün geçmesine rağmen henüz kazanan çıkmadı. Demokratların adayı Joe Biden için Nevada eyaletinden gelecek olumlu sonuçlar başkanlık için yeterli olacak. Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump ise oy sayımının durdurularak seçimlerin mahkemeye taşınmasını istiyor.Fakat Türkiye’de iktidara yakın medyada Trump yanlısı haberler dikkat çekiyor.Takvim gazetesinin yaptığı “Ölü görülen isimler Biden lehine oy kullandı” haberi de sosyal medyada gündeme oturdu./Archive/2020/11/5/230150867-takvim.jpgTürkiye’deki seçimlerde dile getirilen iddiaları haberleştirmeyen Takvim gazetesi benzer şekilde ABD’de yaşanan iddiaların ardından konuyu gündeme taşıması dikkat çekti. cumhuriyet.com.tr

Kütahya'da 65 yaşveüzeri yurttaşlara sokağaçıkma kısıtlamasıgetirildi

Kütahya'da 65 yaş ve üzeri yurttaşlara sokağa çıkma kısıtlaması getirildi Valilikten yapılan açıklamada, İl Hıfzıssıhha Kurulunun Vali Ali Çelik Başkanlığında toplandığı belirtildi. Devletimiz tüm kurumlarıyla bu salgının yayılması ve vatandaşların hayatlarını tehdit etmesini engellemek için birçok tedbir aldığı dile getirilen açıklamada, şunlar kaydedildi:"Bu kapsamda 6 Kasım 2020 itibarıyla ilimizde 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızın her gün 11.00-16.00 saatleri arasında sosyal mesafe kuralına riayet etmek ve maske takmak kaydıyla dışarı çıkabilmelerine, bu saatler dışında 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızın sokağa çıkmasının yasaklanmasına, kısıtlama saatlerinde 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızca vefa sosyal destek ekiplerine bildirilen ihtiyaçlarının ilgili kurumlarca karşılanmasına karar verilmiştir."Açıklamada, söz konusu saatler arasında sokağa çıkma kısıtlaması olan 65 yaş ve üzeri vatandaşlardan kamu görevinin niteliği, mevcut durumun aciliyeti ve kamu hizmetinin sürekliliğinin sağlanmasında hizmetine ihtiyaç duyulacak başta doktorlar, sağlık çalışanları, eczacılar, belediye başkanları, kurum il müdürleri, sosyal hizmet kuruluşları görevlileri olmak üzere kamu görevlileri ile kamu hizmeti yürütenlerin, işletme sahibi, esnaf, tüccar, sanayici, serbest meslek sahipleri ile çalışanlardan durumlarını aktif sigortalılıklarını gösteren SGK hizmet belgesi, vergi kaydı, şirket yetki belgesi, oda ve birlik kimliğinden biriyle belgeleyenlerin, meslek odaları başkanlarının muaf tutulduğu bildirildi.Alınan kararlara uymayanlara Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 282. maddesi gereğince idari para cezası verileceği belirtilen açıklamada, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun 195. maddesi kapsamında adli işlem yapılacağı ifade edildi.  cumhuriyet.com.tr

İzmir Büyükşehir Belediye BaşkanıTunçSoyer: "TV’ler bizi yok saydıama 48 saatte Ankara’nın gönderdiğinden daha fazla yardım topladık"

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer: "TV’ler bizi yok saydı ama 48 saatte Ankara’nın gönderdiğinden daha fazla yardım topladık" İzmir’de 41 kişinin can verdiği 6.6’lık deprem sonrasında yürütülen destek ve yardım faaliyetlerini İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası’na anlattı. Soyer, “Arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde Büyükşehir yok sayıldı. İtfaiyecimizle röportaj bile yapmaktan kaçındılar. Oysa ki biz ‘bir kira bir yuva’ kampanyasıyla 48 saatte 21 milyon TL kira yardımı, ‘halkın bakkalı’ kampanyasıyla 17 milyon TL topladık. Ankara’dan valiliğe gönderilen miktar ise 24 milyon lira” dedi.Soyer, Atilla Güner’le Akşam Postası’na şöyle konuştu:'TV KANALLARI İZMİR BÜYÜKŞEHİR'İ YOK SAYDI'“Büyükşehir, arama kurtarma çalışmalarında ve yardım faaliyetlerinde medya tarafından yok sayıldı. Televizyon kanallarında her şehirden gelen itfaiyesi ile ilgili röportaj yapıldı ama İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni görmedik. Sanki Büyükşehir başka şeylerle meşgulmüş gibi, sanki o büyük kurumsal yapı başka bir derdi varmış gibi, sanki hiç alanda yokmuş gibi. Ne Büyükşehir’in çadırı göründü ne de itfaiyesi.'48 SAAT İÇİNDE 21 MİLYON 174 BİN LİRA'"1999 yılından önce ruhsat almış tüm yapıları inceleyeceğiz. Yıkılan binaların tamamının ruhsatlarını inceledik ve 1992-1997 arasında ruhsat alınmış. Büyük Kocaeli depremi sonrasında yapılan deprem mevzuatından önce. O günkü inşaat teknolojileri kullanılmış yani. Hazır beton kullanımı çok az o nedenle kullanılan betonda deniz kumuna rastlayabiliyorsunuz. Yapı deformasyonları yapılmış çünkü vatandaşlarda deprem hassasiyeti, depremin yaratabileceği felaketlerle ilgili bilinç ve farkındalık zayıf. Kolonu kesmişler spor salonu yapmışlar, market, otopark yapmışlar. 1999’dan önce ruhsat almış tüm binaları özellikle zeminde ticarethane olan binaları inceleyeceğiz ve her birine deprem güvenlik karnesi oluşturacağız. Meslek odalarıyla görüştük beraber yapacağız. Yapı kontrol l laboratuvarı kuracağız."'BİR KİRA BİR YUVA' KAMPANYASI'"Şu anki sorun insanların başını sokacak yer. Yağmurlar başlayacak, kış bastırıyor. Vatandaşların çadırda bu hayatı sürdürmeleri imkansız. Biz ne kadar organize olursak olalım, ne kadar ihtiyaçlarını gidersek de soğuk başladığında çadırlar yaşamı imkansız hale gelecek. O yüzden “Bir kira bir yuva” diyerek kampanya başlattık. Sistem şu şekilde işliyor. Ev ihtiyacı olanlar kendini kaydettiriyor. Biz de AFAD’ın listeleriyle karşılaştırıyoruz. Kira desteğini 5 ay için 10 bin lira olarak tespit ettik. 48 saat içinde 21 milyon 174 bin lira vatandaşlarımız destek verdiler. Bu yaklaşık olarak 2 bin 117 konut demek. 2 bin 117 vatandaşımızı çadırdan kurtarıp 5 aylık kirasını peşin yatıracak şekilde yardım geldi.  Büyükşehir belediyesi olarak kentsel dönüşüm kapsamında 4 blok yapmıştık, satışa çıkaracaktık ama satışı iptal ettik, 224 konutumuzu depremzedelerin kullanımına açıyoruz. Hilton otelinin yüzde 23 hissesi İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait. Büyük hissedar şirketle anlaştık 380 odanın tamamı depremzedeler için kullanıma açılacak.”   cumhuriyet.com.tr

Efes, geriden geldi, Maccabi'yi yıktı

Efes, geriden geldi, Maccabi'yi yıktı SALON: Sinan ErdemHAKEMLER: Miguel Angel Perez, Matej Boltauzer, Gytis ViliusANADOLU EFES: Beaubois 23, Singleton 3, Doğuş Balbay, Erten Gazi 2, Moerman 17, Buğrahan Tuncer, Pleiss 20, Micic 9, Anderson 4, Simon 13MACCABI PLAYTIKA TEL AVIV: Bryant 22, Wilbekin 15, Jones 9, Caoiaro 9, Hunter 5, Cohe, Dorsey 14, Blayzer 3, Bender 2, Sahar, Zizic 101'İNCİ PERİYOT: 22-24İLK YARI: 49-503'ÜNCÜ PERİYOT: 67-72Turkish Airlines EuroLeague'in 7'nci haftasında Anadolu Efes, kendi sahasında İsrail ekibi Maccabi Playtika Tel Aviv'i 91-89'luk skorla mağlup etti.Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynanan müsabakaya Shane Larkin, Bryant Dunston ve Sertaç Şanlı'dan yoksun çıkan Efes, karşılaşmaya 11-0'lık seriyle başlarken, sonrasında savunmada rakibine karşı koyamadı ve ilk çeyreği 24-22 geride kapattı. İkinci periyotta da hücumda etkili bir performans ortaya koyan Anadolu Efes, Maccabi Playtika Tel Aviv'in hücumlarını durdurmakta zorlandı ve 50-49'luk İsrail ekibi üstünlüğüyle soyunma odasına gidildi./Archive/2020/11/6/012051457-anadolu-efes-maccabi-playtika-tel-aviv-91-89_1.jpg3'üncü periyotta da hücumdaki iyi oyununu sürdüren Maccabi, maçın final çeyreğine 5 sayı farkla önde gitti: 67-72. Son periyotta Beaubois ve Pleiss önderliğinde vites yükselten Anadolu Efes, son bölümdeki etkili savunmasıyla rakibini 91-89 mağlup etmeyi başardı.Maçın en skorer ismi 23 sayıyla Beaubois olurken, deplasman ekibinin en çok sayı atan oyuncusu ise 22 sayıyla Bryant oldu.Bir maçı eksik olan İstanbul ekibi bu galibiyetle birlikte üst üste 2'nci, toplamda ise 3'üncü EuroLeague galibiyetine ulaştı. Maccabi Playtika Tel Aviv ise 5'inci mağlubiyetini aldı. DHA

AKP'li bir belediye başkanıdaha koronavirüse yakalandı

AKP'li bir belediye başkanı daha koronavirüse yakalandı Çınarcık Belediye Başkanı Numan Soyer, sosyal medya hesabından açıklama yaparak durumunun iyi olduğunu, karantina sürecinin başladığını dile getirerek, dua eden herkese teşekkür etti. Başkan Soyer, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:"Bir iki haftadır Çınarcık’ta artan Covid-19 vakalarından sonra yakın çevremde dostlarımın da Covid-19 testleri pozitif çıktıktan sonra ben de test yaptırdım. Az önce test sonucumun pozitif olduğu bilgisi üzerine kendimi evde izole ediyorum" ifadelerini kullandı/Archive/2020/11/5/223458007-cinarcik.jpg cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter