News - Haberler
Joe Biden, ABD'nin 46. başkanıoldu
Joe Biden, ABD'nin 46. başkanı oldu ABD'de 3 Kasım 2020'de yapılan seçimleri kazanan Joe Biden, ABD Kongresindeki törende yemin ederek ülkenin 46. başkanı oldu. Biden, olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı ABD Kongresinde, Yüksek Mahkeme Başyargıcı John Roberts'ın huzurunda 1893 yılından beri ailesinde olan İncil'e el basarak yemin etti. 50 yıllık siyasi kariyeri boyunca senatör ve başkan yardımcılığında yemin etmek için de aynı İncil'i kullanan Biden, eski başkan John F. Kennedy'den sonra ABD'nin ikinci Katolik başkanı oldu. Yemin törenine görev süresi dolan Donald Trump katılmazken, başkan yardımcılığını Kamala Harris'e devreden Mike Pence katıldı. Törene ayrıca eski başkanlar Barack Obama, George W. Bush ve Bill Clinton da katıldı AAGalatasaray’da Feghouli farkı
Galatasaray’da Feghouli farkı Sakatlığının ardından takıma dönen Cezayirli futbolcu Sofiane Feghouli son olarak Trabzonspor mücadelesinde oynamıştı. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Beşiktaş derbisine göre Denizlispor’a karşı 11’de 6 değişiklik yaptı.Süper Lig’in 20. haftasında sahasında Denizlispor ile karşılaşan Galatasaray’da Teknik Direktör Fatih Terim, son oynadıkları Beşiktaş derbisine göre Denizli karşısında 11’de 6 değişiklik yaptı. Terim; Okan, Luyindama, Şener, Oğulcan, Etebo ve Diagne’nin yerinde Muslera, Linnes, Donk, Feghouli, Emre Akbaba ve Ryan Babel’e görev verdi.ARDA TURAN’DA PAZUBENDİNİ MUSLERA’YA VERDİGalatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, maç öncesinde yayıncı kuruluşa yaptığı açıklamada, Arda Turan’ın soyunma odasında kaptanlık pazubendini çıkarıp, Fernando Muslera’ya verdiğini açıkladı. Muslera, Denizlispor karşısına kaptan olarak çıktı.SOFİANE FEGHOULİ 4 MAÇ SONRA 11’DESakatlığının ardından takıma dönen Cezayirli futbolcu Sofiane Feghouli son olarak Trabzonspor mücadelesinde oynamıştı. Feghouli, Denizlispor karşılaşmasıyla birlikte 4 maç sonra sahadaki yerini aldı. Başarılı futbolcu, mücadeleye 11’de başladı. İlk yarı bir gol atan Cezayirli yıldız, Galatasaray'ın her atağında adından söz ettirdi. İHAMeteoroloji'den "kar, buzlanma ve don" uyarısı
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Meteoroloji'den "kar, buzlanma ve don" uyarısı Doğu Karadeniz ile Ardahan, Muş, Bitlis, Van, Hakkari, Şırnak, Batman ve Siirt çevrelerinde yarın karla karışık yağmur ve kar yağışı, iç ve doğu kesimlerde kuvvetli buzlanma ve don bekleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden yapılan uyarıya göre, yarın ülkenin doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu olacak.Trabzon, Rize, Artvin, Ardahan, Muş, Bitlis, Van, Hakkari, Şırnak, Batman ve Siirt çevrelerinin karla karışık yağmur ve kar yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor.Gece ve sabah saatlerinde kıyılarda hafif, iç ve doğu kesimlerde kuvvetli buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer pus ve sis hadisesi bekleniyor. AAİtalya'dan aşıtedarikini azaltacağınıaçıklayan Pfizer'a karşıyeni hamle
İtalya'dan aşı tedarikini azaltacağını açıklayan Pfizer'a karşı yeni hamle İtalya'nın, Avrupa'ya yeni tip koronavirüs (Covid-19) aşısı tedarikini geçici süre azaltacağını açıklayan ABD’li ilaç firması Pfizer’a karşı yasal yollara başvurmayı değerlendirdiği bildirildi. İtalyan basınında yer alan haberlerde, Pfizer’ın İtalya ve diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerine sağlayacağı dozları azalttığını açıklamasının ardından İtalyan hükümetinin, devletin kıdemli hukuk danışmanını, Pfizer’ın sorumluluklarına yönelik atılacak adımları değerlendirmek üzere harekete geçirdiği belirtildi.Başbakanlık Acil Tedarik Komiserliği kaynaklarına dayandırılan haberde, İtalya’ya bugün 330 bin doz aşının daha ulaştığı ve bunun daha önce duyurulduğu üzere sözleşmenin gerektirdiğinden yüzde 29 daha az olduğu kaydedildi.Aşı tedarikinde kesinti olacağı için İtalyan hükümetinin, aşıların ülke içindeki dağıtım planını gözden geçirdiği belirtildi.Buna göre, aşılamada birinci dozu alanların 2. doza ulaşamama durumu olmaması için plan revize ediliyor.''GEÇİCİ OLARAK AZALTACAĞINI AÇIKLAMIŞTI''Amerikan ilaç şirketi Pfizer ile Alman biyoteknoloji firması BioNTech, geliştirdikleri Covid-19 aşısı üretimini artırmak için imalat operasyonlarını yeniden ölçeklendireceklerini belirterek, bu durumun Avrupa'ya yapılan tedariki geçici olarak azaltacağını açıklamıştı.Diğer yandan, yaygın aşılama kampanyasının 27 Aralık 2020'de başladığı İtalya'da, bugün itibarıyla aşılananların sayısı 1 milyon 236 bin 479 oldu. AAKılıçdaroğlu'ndan Takvim'in o manşetine olay yanıt
Kılıçdaroğlu'ndan Takvim'in o manşetine olay yanıt CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara yakın Takvim gazetesinin kendisi hakkında "çöpçüler kralı" manşeti atmasına yanıt verdi. Kemal Kılıçdaroğlu, "Çöpçü arkadaşlarımızla birlikte olmaktan şeref duyuyorum" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet'e ziyarette bulundu.Ziyaret sırasında açıklamalarda bulunun Kılıçdaroğlu, iktidara yakınlığı ile bilinen Takvim gazetesinin kendisi hakkında "Çöpçüler kralı" manşeti atmasına yanıt verdi. "ÇÖPÇÜLERİN KRALI DEĞİLİM, ONLARIN YANLARINDAYIM"Kılıçdaroğlu, yaptığı açıklamada, "Ben çöpçülerin kralı değilim, onların yanında, onlarla birlikte olmaktan şeref duyuyorum" ifadesini kullandı."Onların gazetelerinde benim bir fotoğrafımı 'Çöpçüler Kralı' diye yapmışlar" diyen Kılıçdaroğlu, "Bende üzülecekmişim. Bir tane çöp sepeti var, elimde de süpürge var. Çöpçülerin sorunlarını çözmek, çöpçülerin haklarını savunmak benim için onurlu bir görevdir.Alın teriyle geçinen adamın yanında olmak lazım" ifadelerini kullandı. cumhuriyet.com.tr'Klasik Kadınlar'..
'Klasik Kadınlar'.. Dünya edebiyatının usta kalemlerinden, toplumsal yaÅŸam dinamiklerine ve kadına bakışı deÄŸiÅŸtiren hikâyeler.... Can Yayınları’nın, hem kadın yazarların kaleme aldığı klasik olmuÅŸ eserler hem de erkek yazarların kaleme aldığı klasikleÅŸmiÅŸ yapıtlardan oluÅŸan Klasik Kadınlar dizisi edebiyat tarihinde çığır açmış, öncü romanları bir araya getiriyor. /Archive/2021/1/20/185757550-ic1.jpgDünya edebiyatının usta kalemlerinden, toplumsal yaÅŸam dinamiklerine ve kadına bakışı deÄŸiÅŸtiren hikâyeler.... Can Yayınları’nın, hem kadın yazarların kaleme aldığı klasik olmuÅŸ eserler hem de erkek yazarların kaleme aldığı klasikleÅŸmiÅŸ yapıtlardan oluÅŸan Klasik Kadınlar dizisi edebiyat tarihinde çığır açmış, öncü romanları bir araya getiriyor./Archive/2021/1/20/185808143-ic2.jpgJANE EYREJane Eyre, yalnızca kadının erkek egemen toplumdaki konumuna gözüpek yaklaşımıyla deÄŸil, ÅŸiirsel duygusallığı çaÄŸdaÅŸ bir gerçekçilikle harmanladığı anlatımıyla da öncü olmayı baÅŸarmış klasik bir baÅŸyapıttır.Küçük yaÅŸta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaÅŸam sürmektedir. Katı kurallarla yönetilen bir yatılı okula gönderilince, bu kez hayatın baÅŸka zorluklarıyla yüzleÅŸmek zorunda kalır. Okulda geçirdiÄŸi on yılın ardından öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak iÅŸ bulur. Evin gizemli efendisi Rochester’a âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceÄŸi zorluklar ve acılar beklemektedir.19. yüzyıl Ä°ngiltere’sinde, her türlü tutuculuÄŸun kol gezdiÄŸi Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontë’nin yaÅŸamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaÅŸam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür./Archive/2021/1/20/185815674-ic3.jpgMADAM BOVARY19. yüzyıl taÅŸra burjuvazisinin yaÅŸamını gerçekçi bir bakış açısıyla sergileyen, ilk yayımlandığında ahlakdışılık suçlamasıyla dava konusu olan Madam Bovary, hem edebiyatta yeni bir çaÄŸ açmış hem de eskidikçe yenileÅŸen, yaÅŸlandıkça gençleÅŸen pek az romandan biri olarak günümüze ulaÅŸmıştır.Ãœnlü Ä°ngiliz romancı ve eleÅŸtirmen Arnold Bennett, klasik edebiyat tanımını yaparken, “Herkesin okuduÄŸu sanılan ve herkesin okuduÄŸunu sandığı kitap,†demiÅŸti. Italo Calvino’ya göre ise klasik, “ilk okunduÄŸunda verdiÄŸi keÅŸif duygusunu her okunuÅŸunda yeniden veren kitapâ€tır. Fransız edebiyatında “gerçekçiliÄŸin babası†olarak kabul edilen Gustave Flaubert’in Madam Bovary’si, bu iki ustanın klasik tanımlarına en uygun düşen eserlerden biridir./Archive/2021/1/20/185822971-ic4.jpgEUGENIE GRANDETEugénie Grandet, “İnsanlık Komedyası†baÅŸlığı altında tasarlanmış dev romanlar dizisinin en tanınmış, en sevilen bölümlerinden biri.Klasik Fransız edebiyatının büyük yazarı Honoré de Balzac, ilk kez 1833’te yayımlanan bu romanında taÅŸra insanlarını ve onların özellikle parayla iliÅŸkilerini kendine özgü gerçekçiliÄŸiyle anlatır.Temel olarak cimriliÄŸi ve aÅŸkı birlikte ele aldığı bu önemli romanında Balzac, romanın kahramanlarından birinin, Grandet Baba’nın büyük mal varlığının çalışmakla elde edilemeyeceÄŸini gözler önüne serer.Fırsatçılıkla, Fransız Devrimi sonrasındaki karışıklıkta türlü aldatmacalarla elde edilmiÅŸ bu servetin içinde alın terinin payı, denizde bir damla gibidir. Dürüst, erdemli Eugénie Grandet’nin tertemiz aÅŸkının ve yüce gönüllülüğünün bütün bu pisliklerin yanında yeri nedir?Balzac’ın romanı, tüm kuÅŸaklar için güncelliÄŸini ve deÄŸerini koruyor.“Roman kahramanları yaratmak demek doÄŸru görebilmek, yoÄŸunlaÅŸmak ve ÅŸiddetleÅŸtirmek, maksimuma ulaÅŸmak, her tutkunun içindeki acıyı ortaya koymak, her gücün içindeki zayıflığı görebilmek, gizli kalmış güçleri dışarı çıkarmak demektir. Eugénie Grandet, bu yoldaki ilk adımdır; bu basit, inançlı kızdaki kendini teslim etme duygusu o denli bir artış gösterir ki, neredeyse dindar olacaktır, yaÅŸlı Grandet’nin cimriliÄŸi de tıpkı yaÅŸlı çirkin hizmetçi kızın sadakati gibi ÅŸeytanlaşır.†Stefan Zweig/Archive/2021/1/20/185831362-ic5.jpgMOLL FLANDERSMoll Flanders, 17. yüzyıl Ä°ngiltere’sinde dünyaya gelen bir kadının yaÅŸamöyküsünü, kendi aÄŸzından aktarır. Zindanda doÄŸup on iki yıl fahiÅŸelik, on iki yıl hırsızlık yaparak yaÅŸayan, başından beÅŸ evlilik geçen, maceraları Ä°ngiltere’den Amerika’ya uzanan Moll Flanders, tartışmaya açık hayat görüşü ve derinlemesine sunulan portresiyle Ä°ngiliz edebiyatının en ilgi çekici kadın kahramanlarından biridir.Roman türünün ilk örneklerinden olan Moll Flanders, bir yandan dönemin toplumsal deÄŸerlerine ışık tutarken diÄŸer yandan da suç dünyasını ve cinsellik konularını, ahlak dersi verme kaygısı gütmeksizin açıkça gözler önüne serer. Ä°lk yayımlandığı 1722 yılından itibaren büyük ses getiren kitabın baÅŸkarakterinin temel olarak kabul ettiÄŸi ihtiyaçlarından vazgeçmeden ve kiÅŸiliÄŸinden ödün vermeden toplum içinde hayatta kalabilme mücadelesi, Moll Flanders’ın Daniel Defoe’nun en ünlü eseri Robinson Crusoe’yla karşılaÅŸtırılmasına vesile olmuÅŸtur. Zira Moll Flanders, bin bir özveri ve kurnazlık göstererek göğüs gerdiÄŸi ataerkil toplumda, okyanusun ortasında bir adaya düşen Robinson Crusoe kadar yalnız, bir o kadar da yaratıcı ve beceriklidir./Archive/2021/1/20/185844143-ic6.jpgAÅžK VE GURURAÅŸk ve Gurur sıradan insanların günlük yaÅŸamlarını iÅŸleyerek romana ilk kez belirgin bir modern nitelik kazandıran Austen’ın en sevilen romanlarından biridir.AÅŸk ve Gurur, taÅŸralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennet ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kiÅŸiler gibi sunsa da bu ilk izlenimi tersine çevirmekte gecikmez.Soylu bir aileden gelen ve önemli bir servet sahibi olan Darcy, Elizabeth’in ailesinin soylu olmayışı nedeniyle mesafeli davranır. Elizabeth’in davranışında da hem özsaygının uyandırdığı gurur hem de Darcy’nin züppeliÄŸi karşısındaki öfkesi etkili olur.Zeki ve coÅŸkulu Elizabeth yalnızca Austen’ın en çok sevdiÄŸi kadın kahramanı deÄŸil, aynı zamanda tüm Ä°ngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kiÅŸiliklerinden biridir./Archive/2021/1/20/185852830-ic7.jpgUÄžULTULU TEPELERÖlümünden bir yıl önce bitirdiÄŸi UÄŸultulu Tepeler’deki karakterlerin yalnızca hayal ürünü kiÅŸiler olmadığı, Brontë’nin çevresindeki gerçek kiÅŸilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, intikam, tutku gibi güçlü duygularla örülü bu gençlik öyküsü, aynı zamanda marazi bir aÅŸkın hikâyesidir.Ä°ngiltere’de 19. yüzyılın ikinci yarısı (Victoria dönemi) orta sınıfın yükseliÅŸini, gösteriÅŸli yaÅŸamların moda oluÅŸunu simgeler. Brontë kardeÅŸler, kadının edebiyatla uÄŸraÅŸmasının hoÅŸ görülmediÄŸi bu yıllarda, önce erkek kimliÄŸiyle ÅŸiirler yazmış sonra kendi adlarıyla, klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmışlardır.Emily Brontë 1848’de öldüğünde dünya edebiyatının en güzel yapıtlarından birini, ilk ve tek romanı UÄŸultulu Tepeler’i bırakmıştır ardında. Bu Victoria dönemi romanı, kimine göre dünyanın gelmiÅŸ geçmiÅŸ en büyük aÅŸk romanı; kimine göre her okunuÅŸunda deÄŸiÅŸik tatlar veren çaÄŸlar ötesi bir eser ya da insanın içine iÅŸleyen bir anlatımla dile getirilmiÅŸ uzun bir ÅŸiirdir./Archive/2021/1/20/185900486-ic8.jpgSON Ä°NSANGotik edebiyat alanı, kadın yazarların sivrildiÄŸi bir türdür. Bazı eleÅŸtirmenler bu olguyu kadın yazarların özel yaÅŸamlarında babalarından, sevgililerinden ve kocalarından gördükleri baskı, taciz ve zulümden etkilenmelerine baÄŸlarlar.Mary Shelley de 1826’da yayımlanan Son Ä°nsan romanıyla gotik edebiyata özgü bilimkurgunun alt türü olan apokaliptik romanın ilk modern örneÄŸini veren ve bu türün önde gelen yazarı oldu.Vahiy ya da gelecekle ilgili sırların aydınlığa kavuÅŸturulması anlamındaki apokalips sözcüğünden türemiÅŸ olan apokaliptik kurgu, salgın hastalık, nükleer savaÅŸ, sibernetik ayaklanma, doÄŸaüstü olaylar, ekolojik felaketler ya da baÅŸka afetler yüzünden uygarlığın sonunun gelmesini irdeler.Son Ä°nsan, bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaÅŸmış bir konuyu, insanlığın yok oluÅŸunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley, bir salgının Batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı üslubuyla dramatize eder ve gerçek kiÅŸilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır.Romandaki baÅŸlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley’nin çevresindeki kiÅŸilerden esinlenmiÅŸtir. ÖrneÄŸin doÄŸal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peÅŸinden sürükleyen Adrian, yazarın eÅŸi Percy Bysshe Shelley’nin kurgulanmış portresidir. Yunanlarla savaÅŸmak için Ä°ngiltere’den yola çıkan ve Ä°stanbul’da ölen Lord Raymond ise Lord Byron’ın yaÅŸamından esinlenmiÅŸtir.Roman, yazarın “seçkinler†diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduÄŸu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını, bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluÅŸunu da dile getirir. Shelley günlüğünde “son insanâ€dan “alter egom, ikinci benliÄŸim, yoldaÅŸlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan yadigâr†olarak söz eder./Archive/2021/1/20/185908221-ic9.jpgSÄ°CÄ°LYA'DA BÄ°R AÅžK HÄ°KÂYESİÖlçüsüz tutkular, dehÅŸet verici eylemlere yol açar... Sicilya’nın ıssız kıyılarında, benzersiz bir doÄŸa manzarasının ortasındaki muhteÅŸem bir ÅŸato, karanlık sırların yatağı olabilir mi?Sicilya’da Bir AÅŸk Hikâyesi, sakin ve durgun görünen hayatları apansız bir çalkantıyla bulandırıyor. Åžatonun dolambaçlı koridorlarında, insanı bir kez kendine çektikten sonra girdabından dışarı bırakmayan, kaynağı belirsiz bir korkuyu, günlük hayata istikrarla sızan bir psikolojik dehÅŸete dönüştürüyor.Ann Radcliffe’in erken dönem yapıtlarından Sicilya’da Bir AÅŸk Hikâyesi, gotik romanı romantik unsurlarla besleyen yetkin bir örnek. Radcliffe dehÅŸetin anlatımını kendine özgü lirik bir üsluba baÄŸlarken, korkuya da sıcak, çekici bir yön kazandırıyor: Haz ile dehÅŸet arasındaki her an kopmaya hazır o ince çizgi ortadan kalkıyor.Sicilya’da Bir AÅŸk Hikâyesi, 18. yüzyıldan günümüze gotik adını alan korku ve dehÅŸet edebiyatının klasiklerinden biri. Cumhuriyet Kitap EkiKaragümrük, Lucas Castro’yu kadrosuna kattı
Karagümrük, Lucas Castro’yu kadrosuna kattı Karagümrük, İtalya’da SPAL forması giyen Arjantinli 10 numara Lucas Castro’yu renklerine bağladı. Fatih Karagümrük, İtalya’da SPAL forması giyen Arjantinli 10 numara Lucas Castro’yu renklerine bağladı.Fatih Karagümrük, kadrosunu güçlendirmeye devam ediyor. İstanbul temsilcisi, İtalyan takımlarından SPAL’da top koşturan 31 yaşındaki Arjantinli Lucas Castro’yu transfer etti. Karagümrük 2. Başkanı Serkan Hurma’nın yer aldığı törenle başarılı futbolcu, kendisini kırmızı-siyahlı renklere bağlayan sözleşmeyi imzaladı. İHAFuat Sevimay:‘Joyce, anlaşılamazmış! Hiçöyle değil!’
Fuat Sevimay: ‘Joyce, anlaşılamazmış! Hiç öyle deÄŸil!’ Fuat Sevimay, “Benden’iz James Joyce’ta; usta yazarı ve yapıtlarını daha iyi anlamak, hatta onunla arkadaÅŸ olmak için iyi bir olanak sunuyor okurlara. 1882 ve 1941 yılları arasında yaÅŸamış Ä°rlandalı yazar, ÅŸair, öğretmen, edebiyat eleÅŸtirmeni James Joyce, 2013’un Ä°stanbul’unda tam da Gezi DireniÅŸinin göbeÄŸinde beliriyor ve romandaki yol arkadaşı çevirmeni ile karşılaşıyor. Ve ortaya ‘yazarın çevirmene, çevirmenin okura, okurun kitaba dönüştüğü bir ÅŸey’ çıkıyor. /Archive/2021/1/20/185019883-ic1-.jpgRoman, öykü ve çocuk kitaplarından tanıdığımız Fuat Sevimay’ın kaleminden gizemli, komik ve tanıdık bir roman “Benden’iz James Joyceâ€.Sevimay, romanında; kahraman kültünü yıkarak sıradan insanın tek bir gününü yücelten Ulysses ile edebiyatın zirvesine çıkan, dünya edebiyatının usta yazarlarından James Joyce'u ve yapıtlarını daha iyi anlamak, hatta onunla arkadaÅŸ olmak için iyi bir olanak sunuyor okurlara.1882 ve 1941 yılları arasında yaÅŸamış Ä°rlandalı yazar, ÅŸair, öğretmen ve edebiyat eleÅŸtirmeni James Joyce, 2013 yılının Ä°stanbul’unda çevirmeni ile karşılaşıyor ve ortaya ‘yazarın çevirmene, çevirmenin okura, okurun kitaba dönüştüğü bir ÅŸey’ çıkıyor…/Archive/2021/1/20/185049882-ic2.jpg- Romanda her ÅŸey 16 Haziran 2013’te, Galata’da baÅŸlıyor. Mezarından kalkarak kendini birdenbire Taksim’de Gezi DireniÅŸi’nin ortasında buluveren James Joyce’u tüm tepkileri ve algılarıyla çapulcu bir kardeÅŸimiz kılıyorsunuz.Bu da kendimizi onunla düşsel ve evrensel bir boyutta, olduÄŸundan daha fazla özdeÅŸleÅŸtirmemizi saÄŸlıyor. Okuruyla zamanda ve mekânda birlikte kırılıyor, omuz omuza bir serüvene davet ediyor Benden’iz James Joyce.Canını zor kurtaracağı Gezi Olayları’nın göbeÄŸinde bulmuÅŸ, haklı olarak epey süre tedirgin, huysuz ve hayli sinirli bir Joyce’a eÅŸlik ediyor okur.Yer alan ve açımlanan tüm kahramanlar da alayına isyan gelgitli bir duygusallık ve itirazlar içinde.Yine edebiyatın seçkinci tarafıyla kavgaya kararlı sonra Ä°ngiliz, Ä°talyan, Türk olsun polisi muktediriyle o bileÅŸik yapılanmaya karşı Joyce lokomotifliÄŸinde; edebiyat dünyası ile siyasete sıkı göndermelerde bulunan romanın önce bu büyülü gerçekçi yapısını sonra da göndermelerini açar mısınız?Mezarında sıkılıınca kalkıp Ä°stanbul’a gelmiÅŸ Joyce’un, gelmiÅŸken vereceÄŸi bir kavga var. Metinlerimin zaman ve mekânının, beynimizin kıvrımları olduÄŸunu düşünürüm. Yani o kıvrımlarda dolaÅŸmaya elveriÅŸli her türlü büyü veya gerçek, Joyce olup Ä°stanbul’a gelip ete kemiÄŸe bürünebilir. Yeter ki inanmasını bilelim.Romanın temel derdi, Joyce’a dair (ki baÅŸka yazar da olabilirdi) dillendirilen “okunamaz, çok deÄŸerli ama anlaşılamaz†algısını yıkmak. Çünkü aslında hiç öyle deÄŸil.Hayatı, Britanya tacından papalığa, Ä°rlanda milliyetçiliÄŸinden edebi tahtlara kadar her türlü iktidar fikrine karşı mücadeleyle geçmiÅŸ ve metinlerini bu doÄŸrultuda kaleme almış bir adamın okunmamasını isteyen, onu dar bir zirveye hapseden birtakım çevreler var.Oysa Ulysses baÅŸta olmak üzere Joyce’un bütün eserleri, halk ile sanatı/ sanatçıyı buluÅŸturma fikri üzerine kuruludur. Büyük edebiyat eserleri için bu buluÅŸma, tartışma ve uzlaÅŸma olmadığı sürece, biz, ucuz iÅŸlere mahkûm kalacağız.Dolayısıyla Joyce’un Gezi DireniÅŸinde belirmesinin, sanatın ÅŸiirin sokaÄŸa indiÄŸi günlerde Ä°stanbul’a gelmesinin, kendi derdini de o ortamdan baÅŸlayarak dile getirmesinin en uygunu olacağına karar verdim. Romandaki bolca gönderme de hangimizi nereden yakalıyorsa oraya denk düşecektir./Archive/2021/1/20/185347396-ic3-.jpg‘BENDEN’İZ JAMES JOYCE, YENÄ° BÄ°R TÃœR!’- Öte yandan yazarından esinli Çevirmen ve James Joyce resmen birlikte yazıyorlar romanı: “Metni ben Biauthoraphy diye yeni bir türe sokmak isterim. Türkçesiyle Çifteyazar.†diyorsunuz. Bunu anlatır mısınız?Bunu ben deÄŸil, kitabın sonsözünü yazan Tanrı-Okur diyor. :)) Ä°ÅŸin ÅŸakası bir yana, sırf edebi türlere bakış açımız geniÅŸlesin diye bile, Benden’iz James Joyce’un yeni bir tür olarak ele alınabileceÄŸini düşünüyorum. Çünkü biyografi deÄŸil, kurgu ama tam o da deÄŸil, deneme hiç deÄŸil.Romanda çok fazla Joyce cümlesi var ama diÄŸer yazarın, yani Fuat’ın öngördüğü ÅŸekliyle. Sanki birlikte yazmışlar ama zaman zaman, ruh hallerine göre kendilerine yontmuÅŸlar gibi. Ãœstelik bu iki yazar dışında da bir dolu yazarın cümleleri dolanıp duruyor metinde. Bazı yerde Joyce’un bazı yerde Çevirmenin sesi baskınken, kimi bölümlerde de Ä°stanbul’u veya bizzat okuru duyuyoruz.Daha önce halk ile sanatın buluÅŸması gerekliliÄŸinden bahsettik ya, bunu da belki yazar ile çevirmenin ve her ikisiyle okurun buluÅŸması gerekliliÄŸi olarak düşünebiliriz. Velhasıl iki zihinden süzülen, çifte kavrulmuÅŸ bir metin söz konusu.Dolayısıyla “Çifteyazar†kavramının, bundan sonra yazılacak benzer metinlere de ışık tutması açısından deÄŸerlendirilmesini, belki bir miktar yol gösterici olmasını isterim. Ä°ddialı cümleler kurmak niyetinde deÄŸilim ama yine de sanat eserini anlama ve üstüne kurgu yaratma boyutunda bu roman çığır açıcı olabilir. Kaldı ki Benden’iz James Joyce’un ana dertlerinden birisi de bu zaten./Archive/2021/1/20/185355208-ic4-.jpgÇOKSESLÄ° BÄ°R ROMAN- Joyce’tan rol çalan çalana! Sizden esinli çevirmen ve dipnotlarda metne günlük konuÅŸma diliyle dahil olan, çevirmenin başına da adeta Demokles’in kılıcı gibi dikilen “saÄŸlamacı†editör de az deÄŸil!Kurguda benimsediÄŸiniz, metni geçiÅŸli ve çok boyutlu yapan bu katılımları da deÄŸerlendirir misiniz?Romanların artık, satın alınıp okunan, fotoÄŸrafı paylaşıldıktan sonra rafa kaldırılan metalar olmasını istemiyorum. Sanat aslında, biz hepimiz üstüne konuÅŸup tartıştığımız sürece deÄŸer kazanıyor. Ben de bu konuÅŸma, tartışma veya çatışmayı ilk elden romanda baÅŸlatmaya, birçok kademeye yaymaya çalıştım.Joyce ile Çevirmen kendi cephelerinden konuÅŸsunlar ama sonra her ikisiyle birlikte editörün ve dipnotları veren akademisyenin ve hatta okurun da düşüncesini duygusunu okuyalım. Dahası ki bu bence çok önemli, sokaktaki teyzenin, parktaki berduÅŸun, taksicinin, imamın ve rahibin de dahil olduÄŸu bir çokseslilik yakalamaya çalıştım. Sanırım Joyce da böylesini arzu ederdi.Joyce; Uydurdun gene. Nereden biliyorsun? Çevirmen; Yani bana öyle geliyor. Editör; Ben bunların hangisine güveneyim arkadaÅŸ. Akademisyen; Joyce sorusunda haklı gibi ama Çevirmen de sanki… Okur; Bir karar verin de okuyalım. Ä°ÅŸte kabaca böyle bir ÅŸey.‘BÄ°ZE GERÇEKLİĞİNÄ°ZÄ°N FARKINA VARIN DERDİ’- Yıllar içinde çeÅŸitli çevirilerini yaptığınız James Joyce’u oldum olası nasıl bilirsiniz? Edebiyata ve hayata bakış açısı, sanat algısı, dönemindeki akımların ondaki etkisi ve elbette Benden’iz James Joyce’da ona getirdiÄŸiniz yorum ve yaklaşımla bizim de kıldığınız sizin Joyce’unuz nasıl bir adam, yazar, birey?Joyce sanki bütün akımların hem ötesine geçebildiÄŸi ve hem de hepsini kapsadığı için dünya edebiyatının dev yazarlarından birisi. Bize tek bir tavsiyesi olsa sanırım, size dayatılan kof kahraman algısını bir yana bırakıp kendi gerçekliÄŸinizin farkına varın, derdi. Kendisinin de hem edebi açıdan hem de hayatında en çok bu gerçekliÄŸin peÅŸinde olduÄŸunu sanıyorum. Ä°ÅŸte böyle biri Joyce./Archive/2021/1/20/185405130-ic5-.jpg‘ROMANDA, 4 TEMEL ESERÄ° ÃœZERÄ°NDEN Ä°LERLEDÄ°M’’- Joyce’un, romanınızda temel alınan ve anılan eserlerinden söz açar mısınız? Ayrıca baÅŸat yapıtları doÄŸrultusunda Joyce’un yapıtlarının günümüzle izdüşümlerine iliÅŸkin neler söylersiniz?Romanda da belirttiÄŸim gibi Joyce’un kaleme aldığı ve bizim okuduÄŸumuz 10 eser var ama ben romanı 4 temel eseri üzerine ilerletiyorum. BaÅŸta Dublinliler, sonra Sanatçının Gençlik Portresi, en çok Ulysses ve biraz da Finnegan Uyanması.Ve bu yapıtlar sinemadan edebiyata, resimden tiyatroya birçok çaÄŸdaÅŸ esere esin kaynağı olmuÅŸtur. Çünkü aslında çoÄŸu zaman, Bloom ile Dedalus gibi, Joyce ile Çevirmen gibi, Turgut ile Selim gibi, birbirini arayan bireylerden söz ediyoruz. Ve bu karakterlerin, bireysel konumlarının ötesinde hep toplumsal temsilleri de söz konusu.Ä°STANBUL’DA HEM AŞİNA HEM EÄžRETÄ° BÄ°R JOYCE- Çevirmenin zihninde Ä°stanbul’a gelen Joyce hangi duygularla yol alıyor o zihinde ve kentte? Joyce’un karakterleri ve yapıtları kentlerinin ve Ä°stanbul’un ruhuna nasıl karışıyor?Joyce’un, yaÅŸadığı dönemde imkânı olsa görmek isteyeceÄŸi birkaç kentten birinin Ä°stanbul olduÄŸuna inanıyorum. Bu platonik bir inanç deÄŸil, düşünce yapısını iyi bildiÄŸim için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ve roman biraz da bu temel üzerine kuruldu.Çünkü Ä°stanbul’un temsil ettiÄŸi eÅŸik, Joyce’un algısına ve dünyaya bakış açısına çok uygun. O nedenle bizim sokaklarımıza hem hiç yabancılık çekmeden karışıyor ama bir yandan da o eÄŸreti hali hep üstünde hissediyor.Sonuçta düşünce sistemini batı medeniyeti üzerine kurmuÅŸ ama bir yandan da hep doÄŸuyu anlamaya çalışmış birisinden bahsediyoruz. Ruhu sokaklarla ve Latife’nin gönlü ile rahatlıkla hemhal olurken, yorgun bedeni bu anlamda biraz zorlanıyor sanki./Archive/2021/1/20/185413239-ic6-.jpg‘ONU ANLAYACAKSAK ÖNCE ÃœSLUBUNU TANIMAMIZ GEREK’’- Joyce’un roman diline, roman karakterlerinin özgün ve özgür dil yaklaşımına iliÅŸkin yorumlarınız nelerdir? Benden’iz James Joyce’ta da meselâ Joyce’un yaratıcı okur üretme yolunda kurguladığı; yarı otobiyografik romanı Portre’deki Dante veya Charles Amca, Ulysses’teki Gerty McDowell veya Yurttaş’ından yola çıkarak nasıl karşılık buluyor, irdeleniyor bu düşünceleriniz?Biz hayatta hepimiz, yazarlar, çevirmenler, okurlar, dahası memurlar, işçiler, tüccarlar veya kadınlar, erkekler, eÅŸcinseller, sonra varsıllar, yoksullar ve orta halliler, hepimiz ama hepimiz, kendi sesimizle ve sözümüzle varız. Hayat bu çeÅŸitliliÄŸi ve çok dilliliÄŸiyle güzel.Joyce da eserlerinde, her karaktere uygun bir üslup (kastettiÄŸim sadece konuÅŸma dili deÄŸil) yaratmanın ustasıdır. Gerty’nin neden Gerty olduÄŸunu bu sayede iyice kavrarız. Çünkü yanımızda yöremizde bir dolu Gerty vardır. Biz, Gerty’e arzu ettiÄŸimiz dili biçmek yerine, onun dilini anlamakla mükellefiz. Ben de Bendeniz’de, Joyce ve Çevirmen baÅŸta olmak üzere beher karaktere bir üslup biçmeye çalıştım. Joyce’u ve diÄŸerlerini anlayacaksak, önce üsluplarını tanımamız gerekir diye düşündüm. Bazen sakin, bazen bıçkın, kimi zaman sinirli, kimi zaman matrak.‘MÄ°ZAH MÃœTHÄ°Åž BÄ°R ENSTRÃœMAN’- Romanda Joyce’un “mizahı, hayatın ağırlığı karşısında denge unsuru ÅŸeklinde kullanmak†olarak yorumladığı üslup parodileri konusundan hareketle sorarsam: Bu baÄŸlamda romanda rahat günlük dil ve/veya argoyla yansıyan; Joyce’a ve onu referans alan yazarının duygusuna da hayli yakın o mizahın okumaya katkısına iliÅŸkin neler söylersiniz?Daha önce de çok fazla dile getirdim. Ben, edebiyatın derdinin olması gereÄŸinin, edebiyatın dertli olması gibi bir zorunluluÄŸa dönüşmesinden, bu yanlış anlayış sonucu kasvetli ve arabesk metinlerin gırla gitmesinden okur olarak rahatsızım. Oysa mizah, ele alınan derdi de sarsmak, gücü ele geçirmek adına müthiÅŸ bir enstrüman.Ä°roniyi Joyce da çok fazla kullanır. Mesela, az bilinmekle birlikte, Finnegan Uyanması dünyanın en komik metinlerinden birisidir. Ulysses’te de ironi tam kıvamındadır. Bizde OÄŸuz Atay bu iÅŸin zirvesidir. Ben de elimden geldiÄŸince, denge unsuru olarak mizahı, gündelik dili, kimi zaman argoyu, dile sinmiÅŸ deyimleri, mesleki jargonları kullanmayı seviyorum./Archive/2021/1/20/185431708-ic7-.jpg‘SAÇMA KAHRAMAN KÃœLTÃœNE Ä°SYAN EDERDİ’- UÄŸruna vuruÅŸulacağına inandığı idealleri yabana atmamakla birlikte sizce Joyce hangisini önceler, hangisini öteler; kahraman mı kahramanlık mı?Bu doÄŸrultuda Joyce’un köşeye sıkıştırılmış sıradan insana bakışı “kahramanâ€dan neyi anladığı, isyan duygusu ve derin toplumsal farkındalıkları Dublinliler, Portre ve Ulysses’inde romanınızda da sıklıkla karşımıza çıkan hangi “kahramanlarâ€Ä±nda vücut buluyor?Joyce gibi bir yazardan ve onu ele alan bir romandan bahsederken, öncelikle “kahraman†ifadesi yerine “karakter†demeliyiz belki de. Çünkü hiçbir karakteri, bilindik anlamda bir kahramanlık sergilemiyor ve ta ki bu halleriyle önemli “karakterlere†dönüşüyorlar.Şöyle diyelim; Holywood filminde dünyayı kurtaran kahramanla mı arkadaÅŸlık etmek istersiniz yoksa toy entelektüel, mevzuları yüzüne gözüne bulaÅŸtıran Stephen Dedalus ile mi? Veya tüm kadınların âşık olacağı bir artistle mi konuÅŸmak istersiniz, Bendeniz’de ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın dolanan Joyce ile mi?Dünyayı kurtaran kahraman veya herkesin âşık olacağı artist büyük yalan. Onları seçtiyseniz üzgünüm çünkü yok öyle birisi. Onlar, gündelik dertlere kafa yormayalım diye bize kakalanmış illüzyonlar. DiÄŸerleri ise gerçek. Yani kurgular ama yine de gerçekler. Siz gibi, biz gibi, hepimiz gibi.Ve Joyce adına bir isyandan bahsedeceksek, sanırım bu saçma kahraman kültüne isyan ederdi. Yani savaÅŸta vatan uÄŸruna can verecek kahramanlar yerine (ve bize bunları anlatan popüler sanatın aksine), hayatı yaÅŸayan, oturup konuÅŸacağımız, birlikte gülüp aÄŸlayacağımız dostlar isterdi etrafında. GerçeÄŸin peÅŸine düşelim isterdi. Ä°stanbul sokaklarında aradığı da bu sanırım./Archive/2021/1/20/185439286-ic8-.jpg‘JOYCE DA ÇEVÄ°RMEN DE UMUTTAN YANA’- “Yığınlar düşünmeye teÅŸvik edilmeli†demiÅŸ Joyce’un, Ulysses’in tüketim kültürüne dâhil olmasına iliÅŸkin endiÅŸeleri kurguda nasıl yer buldu, yorumlandı?Bir de Joyce’un bir bölümünün din ile saÄŸlıksız, radikal iliÅŸki içine girmiÅŸ, halkın ve devletin içindeki çürümüşlüğü soÄŸurmuÅŸ olduÄŸunu düşünerek gösterdiÄŸi tepkinin imlendiÄŸi o yığınlardan neyi kastettiÄŸini burada da açar mısınız? Hatta Ulysses’i nasıl yorumluyor tam da o anlarda çevirmene?Åžimdi şöyle düşünün; çok sıkı bir roman yazıyorsunuz ve eseriniz bir milyon kiÅŸinin rafına giriyor, ne güzel. Ama o bir milyonun içinden ancak yüz bini romanı okuyor ve layığıyla anladığını düşünen de taÅŸ çatlasın on bin kiÅŸi. Ne anladım ben bu iÅŸten!Joyce’u mezarında dört döndüren iÅŸte bu. Yazdıkları konuÅŸulsun, tartışılsın, eleÅŸtirilsin diye kalkıp geliyor. Sadece kendi eserleri deÄŸil derdi, sanatla alışveriÅŸimizin bu yönde olmasını, sanatın toplumsal geliÅŸime katkısının da ancak bu ÅŸekilde olabileceÄŸini savlıyor.Bu baÄŸlamda bir baÅŸka derdi daha var ki şöyle; tamam, sanatla yığınları dürtelim ama o yığınların büyük kısmı baÄŸnaz düşünceye meyilli, o halde bu iÅŸ nasıl olacak, diye sorguluyor. Orada da Çevirmenin devreye girip, Gezi’ye de bir sürü baÄŸnaz kiÅŸinin karşı çıkmasına raÄŸmen, milyonlarca gencin, kadının da doÄŸaya, kente, özgürlüğe sahip çıkmasını hatırlatmasını görüyoruz.Yani toplumun sorunlu tarafına bakıp yılgınlığa kapılabilir veya hayatının ipini eline alan cesur insanların tarafına bakıp umut taşıyabiliriz. Nereye baktığımız bu açıdan çok önemli. Bendeniz’de Joyce ile Çevirmenin tarafı umuttan yana.JOYCE VE SOSYALÄ°ZM!- Joyce’un sanatçının halk ile teması ve sanatın gerçekle araya mesafe koymamasına iliÅŸkin tavrı da önemli kuÅŸkusuz. Özellikle Dublinliler’i yazma sürecinde Joyce’un sosyalizmle iliÅŸkisi, temasına iliÅŸkin sonra tam da o baÄŸlamda sizin ve okurlarının içindeki, içimizdeki Ä°rlandalıyı harekete geçiriÅŸine iliÅŸkin düşüncelerinizi burada da dile getirir misiniz?Joyce, beni ille de bir siyasi fikre dahil edecekseniz, bu sosyalizm olurdu, diyor ama bunu dile getirirken bile temkinli. Çünkü aslında hiçbir ideolojik kalıpla kendisini sınırlamak istemiyor. Bunu, kendisi hazır Ä°stanbul’a gelmiÅŸken, bize çok ÅŸey ifade eden “İçimizdeki Ä°rlandalı†tanımıyla açıklamaya çalışayım.Mustafa Denizli’nin bir futbol maçının ardından dile getirdiÄŸi bu söz daha çok ihaneti vurgular. Oysa önemli olan Mustafa Denizli’nin itirazı, kokuÅŸmuÅŸ düzene baÅŸkaldırısıdır. Ä°ÅŸte Joyce’un siyasetle iliÅŸkisi de bu yönde. Biat etmek, baÅŸ eÄŸmek, kabuÄŸuna çekilmek yerine gerektiÄŸinde itiraz etmeliyiz. GerektiÄŸinde Ä°rlandalı olmalıyız. Ancak o zaman sosyal eÅŸitsizliÄŸe ve baskıya karşı direnç sergileyebiliriz./Archive/2021/1/20/185447770-ic9-.jpg‘DÄ°N Ä°LE MESAFELÄ° AMA ATEÄ°ST DEĞİL’- Ya din? Din ile iliÅŸkisinde, derdinde hangi duygular baskındır? Dublinliler’deki rahip gibi; dinin ve toplumun felç halini yorumladığı anlar yapıtlarında nasıl vücuda gelmiÅŸtir?“Çoklu benliÄŸin ideal örneÄŸi†olarak nitelenen Bloom ile getirilen yorum ve dine eleÅŸtirelliÄŸinde Bloom ile getirdiÄŸi denge nasıl yorumlanabilir?Okul yıllarını Cizvit eÄŸitimiyle geçiren, koyu Katolik Ä°rlanda toplumunda yetiÅŸen Joyce, bir yaÅŸtan sonra dinle arasına mesafe koyuyor ve dini kurumları kıyasıya eleÅŸtiriyor. Ama birçok okurun sandığının aksine ateist deÄŸil. Hatta ateist olan kardeÅŸi Stanislaus ile bu konuda sık sık tartışıyorlar.Joyce’un derdi, iktidar alanına dönüşen papalıkla, saçma gördüğü kilise ritüelleriyle ve bu kurumların kendilerini sorgulanamaz göstermesiyle. Åžu sözünü çok deÄŸerli bulurum; Papa keÅŸke samimi bir Hıristiyan olsaydı, der. O kadar çok ÅŸey anlatan bir cümle ki. Yani din, ancak ve ancak kiÅŸisel inançla ilgili bir alandır ve dini kurumlar, samimiyetlerini ispatlamak zorundadır. Açlığın kol gezdiÄŸi bir dünyada, din adına ÅŸaÅŸaa yaÅŸayan, toplumu zihinsel felce sürükleyen kurumlarla hiç iÅŸi yok ama yaratıcı fikirle de ters düşmüyor.- Joyce’un yaÅŸadığı ÅŸehirler; Dublin, Trieste, Paris. Zürih... Bu kentlerde çağın hangi sancılı aralıklarında yaÅŸamış James Joyce?Dublin’deki ilk gençliÄŸi, bağımsızlık öncesi karmaşık döneme denk gelir. Trieste günleri 1. Dünya Savaşının ayak sesleriyle geçiyor. Zürih, her iki dünya savaşında da güvenli liman. Paris ise asıl üretim sürecini yaÅŸadığı kent. Böyle bakıldığında, tüm o gergin zamanların Joyce’u beslediÄŸini düşünebiliriz. Velhasıl oldukça zorlu bir hayatı var esasen. Bu kentlere ÅŸimdi bir de Ä°stanbul eklendi./Archive/2021/1/20/185524457-ic11-.jpg‘METÄ°NLERÄ°NDE KADIN ÖN PLANDADIR’- Romantik Joyce’u da sormalı. Nora’dan Latife’ye “Ah kadınlar. Ne onlarla ne onlarsız†duygusunu baki kılarak kadınlarına hep iç çekerek dikkat kesiliyor...Joyce metinlerinde kadın çok ön plandadır. Eserlerin yazıldığı dönemi düşünürsek, bu daha da önemli hale geliyor. Dublinliler bir kadının, en yakınındaki eÅŸi tarafından anlaşılmaması üzerine sonlanır. Portre’de Dedalus, sanat imgesine bir kadın üzerinden ulaşır. Ulysses boyunca iki adamın sözü edilir ama çok deÄŸerli sonsözü, hiç eÄŸip bükmeden Molly, yani kadın dile getirir. Finnegan’ın özü hayat kaynağı kadın yani Anna Livia Plurabella’dır.Ben bu baÄŸlamda Joyce’un, baskın eril düşünceye, erkek iktidarı fikrine karşı kadın merkezli düşünceyi öncü kılmasını çok deÄŸerli buluyorum. Hem de yüz yıl önce.Bendeniz’de de Joyce, pek de konduramadığı Latife’nin sade ama saÄŸlam görüşü karşısında sus pus olur, en büyük dertlerinden birisi onu gereÄŸince anlayamamaktır.‘JOYCE, HER METNÄ° AÅžILACAK ESER OLARAK GÖRÃœR’- Joyce’un Shakespeare yapıtlarına, metinlerine bakışındaki temkinli saygıyı nasıl yorumluyorsunuz?Joyce, her metni aşılacak eserler olarak görüyor. O nedenle Shakspeare veya baÅŸka yazarlar üzerinde yaratılmış uzman kültünden rahatsız. Belki iÅŸin içine biraz Britanya-Ä°rlanda meselesi de giriyordur ama Joyce aynı tutumu kendi eserlerine karşı da sergileyecek kadar net ve dürüst bu konuda. Finnegan’da düpedüz Ulysses ve Portre ile eÄŸlenir. Yani bize, oku anla ve saygı duy ama hiçbir eseri veya yazarı puta dönüştürme diyor.- Çeviride hangi yöntemi kullanıyorsunuz? Sadece ben deÄŸil romanda Joyce da soruyor bunu çevirmene?Romanda bu soruya verilen yanıtı aslında, Finnegan’ın Hollandalı çevirmeninden emanet almışımdır. Ä°ÅŸi biraz da dalgaya vurarak 29 farklı yöntemden bahseder Eric. Benim yöntemime gelince ki ÅŸimdi “yöntem†dediÄŸimde biraz gerildim, yani yok öyle yöntem falan. Akademik açıdan vardır da bende yok. Joyce Türkçe bilse bunu nasıl yazardı diye düşünüp sonra çeviriyorum. Ä°lle de adı konacak veya tanımı yapılacaksa, yöntemim böyle bir ÅŸey sanırım.- Romanın çizimlerinden de bahseder misiniz?Kapak resmini ve iç sayfalarda, Joyce’un Ä°stanbul’da dolaÅŸtığı sokakları gösteren haritaları eÅŸim AyÅŸegül Sevimay çizdi. Eline saÄŸlık. Çünkü evet, Joyce o sokaklarda gerçekten dolandı. Ayağına saÄŸlık. Oturdu çay içti, boÄŸazı seyretti. Resimlerde de görüldüğü üzere bizzat ÅŸahidiz.- Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleÅŸimizi?Bir öykü dosyasını tamam edip, Joyce’tan sonra öyküyle de vedalaÅŸtım. Yeni roman için de ufak ufak okumalar yapıyorum. Åžimdilik ÅŸu kadarını söyleyeyim; tarihte ve güneyde bir yerlerde geçiyor. Belki de kuzeydedir, bilmiyorum.Benden’iz James Joyce / Fuat Sevimay / Ä°thaki Yayınları / 512 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiCHP'liÖztunç: "Tarlalara arpa, buÄŸday,üzüm yerine JES ekilmiÅŸ"
CHP'li Öztunç: "Tarlalara arpa, buğday, üzüm yerine JES ekilmiş" CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, Aydın'ın ardından Manisa'da da yurttaşlarla 'jeotermal enerji santralleri' (JES) üzerine görüştüklerini belirterek, "Gördüğümüz şu; Aydın'da da, Manisa'da da tarlalara buğday, arpa yerine JES ekilmiş. Üzümüyle meşhur olan Manisa'da bağ dikileceğine JES dikilmiş" dedi. CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından kurulan 'Jeotermal Enerji Araştırma Komisyonu' Manisa'da incelemelerde bulundu. CHP Salihli İlçe Örgütü'nde açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve komisyonun başkanı Ali Öztunç, dün Aydın'da yaptıkları incelemelere bugün Manisa'da devam ettiklerini belirtti. Komisyona Manisa'da, CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel eşlik etti.  "TARLALARA JES EKİLMİŞ"Komisyon adına açıklama yapan Öztunç, JES'lere ilişkin çalışmalar yürüttüklerini ve bölge halkının görüşlerini aldıklarını ifade ederek, "Çiftçilerle, üreticilerle bugün JES'lere ilişkin bir çalışma gerçekleştirdik. Gördüğümüz şu; Aydın'da da Manisa'da da tarlalara buğday, arpa yerine JES ekilmiş. Üzümüyle meşhur olan Manisa'da bağ dikileceğine JES dikilmiş" dedi. "HER TARAF BORULARLA DONATILMIŞ"Öztunç, Aydın'da incir, Manisa'da üzümün JES'ler yüzünden olumsuz etkilendiğini ve mahvolduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: "Çok sayıda JES'e izin verilmiş. AKP hükümeti döneminde bunlar, neredeyse mantar gibi çıkmışlar. Her taraf solucan benzeri borularla donatılmış. Daha fazlasına izin vermeyin diyoruz. İnsanların yaşam hakkını, havasını, suyunu elinden alıyorlar bunlar. Bugüne kadar yapmışlar, bundan sonra daha fazla JES'e hükümetin izin vermesini istemiyoruz. Bölge halkı da istemiyor. Bugüne kadar yapılanların da denetlenmesini istiyorlar. Çünkü pek çoğu eski teknoloji ve aynı zamanda özellikle geceleri bacaları açıyorlar. Doğaya zehir saçıyorlar ve yine özellikle geceleri, yerin altına gönderilmesi gereken suyu çaylara, derelere, nehirlere salıveriyorlar." "DÜNYA STANDARTLARINA UYGUN YAPILMAMIŞ"Öztunç, JES'lerin dünya standartlarına uygun bir şekilde yapılması gerektiğinin altını çizerek, "Dünya standartların yapılmamış. Bundan sonra daha fazlasına izin verilmesine gerek yok. Bundan sonra açılacak her yeni santral, mevcut santrallerin kapasitesini de düşürecektir" dedi. JES'lerin ürettiği enerjinin Türkiye'deki enerji ihtiyacına katkısının yüzde 1.7 olduğuna dikkat çeken Öztunç, "Yüzde 1.7 için değmez. Yaptınız mı, yapıldı. Bundan sonra yenileri yapılmasın, var olanlar denetlensin" çağrısı yaptı. ANKAYunanistan parlamentosu, batıdaki kara sularının 12 mileçıkarılmasınıonayladı
Yunanistan parlamentosu, Yunan Dışişleri Bakanlığı'nın, ülkenin batısında kalan İyonya denizindeki kara sularının 6 milden 12 mile uzatılması ile ilgili yasa tasarısını çoğunluk oyuyla kabul ederek, yasa haline getirdi.Habere Gitmek için TıklayınAgatha Christie'nin Poirot’su 100 yaşında!
Agatha Christie'nin Poirot’su 100 yaşında! Agatha Christie'nin sevilen karakteri Hercule Poirot'nun kaleme alınmasının 100. yılı ÅŸerefine özel ciltli Poirot Seçkisi Seti piyasaya çıkıyor. Poirot Seçkisi Seti, sürükleyici kurgusu ve dikkat çekici konularıyla her döneme hitap eden Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, DoÄŸu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi romanlarından oluÅŸuyor. /Archive/2021/1/20/184256626-ic1.jpgHercule Poirot karakteri ile tanıştığımız, Agatha Christie’nin ilk romanı olan Ölüm Sessiz Geldi yayımlanalı 100 yıl oldu. Altın Kitaplar Yayınevi, Polisiye kraliçesinin en sevilen roman kahramanlarından Hercule Poirot’nun 100 yıllık macerasına yaraşır bir projeyi okurların beÄŸenisine sunuyor.Poirot Seçkisi Seti, sürükleyici kurgusu ve dikkat çekici konularıyla her döneme hitap eden Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, DoÄŸu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi romanlarından oluÅŸuyor.Ölüm Sessiz Geldi, Nil'de Ölüm, Roger Ackroyd Cinayeti, Acı Kahve, DoÄŸu Ekspresinde Cinayet ve Cinayet Alfabesi / Agatha Christie / Çev.: ÇiÄŸdem Öztekin / Altın Kitaplar / 1576 s,/Archive/2021/1/20/184304454-ic2.jpgAGATHA CHRISTIE (1890-1976): 15 Eylül 1890 tarihinde, Torquay, Devon‘da doÄŸmuÅŸtur. Tam adı Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mollowan’dır. Mary Clarissa Miller ve Mary Westmacott takma adını da kullanmıştır. Babası Frederick Alvah Miller ve annesi de Clarissa Miller’dır. Kız kardeÅŸi Margaret Frary Miller ve erkek kardeÅŸi Louis Montant Miller’dır.Agatha Christie, evde eÄŸitim görmüştür. Çok küçük yaÅŸta annesi tarafından yazmak için cesaretlendirilen Christie, on altı yaşındayken, Paris‘e, ÅŸan ve piyano dersleri alacağı bir okula gönderilmiÅŸtir./Archive/2021/1/20/184313782-ic3.jpgCiddi anlamda ilk edebi denemeleri, duygusal konuları ele alan öyküler oldu. 1914'te bir Flying Royal Corps çalışanı olan Archibald Christie ile evlendi ve Fransa’ya gitti. Bu evliliÄŸinden 1919 yılında kızları Rosalind, dünyaya geldi. Dislektik olmasına raÄŸmen öykü, roman okumayı çok seviyordu.Archiebald, Christie’nin, NancyNeele adında, daha genç bir kadına aşık olduÄŸunu açıklaması üzerine, 1926 yılında boÅŸanan Agatha Christie bu üzüntüsünün üzerine aynı yıl annesini de kaybetmiÅŸtir.Aynı yıl 11 gün boyunca ortadan kaybolan Christie tüm aramalara raÄŸmen bulunamadı. Arabası aÄŸaçlara çarpmış, bavulları yerlere saçılmış vaziyette göl kenarında bulundu. Christie bir süre sonra ortaya çıksa da bu konu hakkında hiçbir açıklama yapmadı. Agatha Christie'nin geçici hafıza kaybına uÄŸradığı, kocasını ve onun sevgilisini öldürme planları yaptığı gibi çeÅŸitli iddialar ortaya atıldı./Archive/2021/1/20/184321188-ic4.jpg1928 yılında sonuçlanan boÅŸanma sürecinin iki yıl sonrasında, Agatha Christie, 1927’de, OrtadoÄŸu’ya yaptığı ziyaretler sırasında tanıştığı, Arkeolog Max Mallowan’a, Suriye ve Irak’taki kazı alanlarına yaptığı yolculuklarda eÅŸlik etmiÅŸtir. Daha sonra Max Mallowan ile evlenen Christie, bir çok yer gezip, görmüştür.Agatha Christie’nin ilk dedektif romanı, The Mysterious Affair at Styles’dır (Styles’daki Esrarengiz Olay). Daha sonra kırkı aÅŸkın romanda karşımıza çıkacak olan ünlü Belçikalı dedektif karakteri, Hercule Poirot’u ilk kez kullandığı kitabıdır. Kitap, çeÅŸitli yayınevinlerinden geri çevrilmiÅŸtir. Daha sonra 1920 yılında Bodley Heidi Yayınevi tarafından kabul edilmiÅŸtir./Archive/2021/1/20/184332673-ic5.jpgEn çok çalıştığı ve yoÄŸun olduÄŸu dönemi 1920’lerin sonu olan Agatha Christie’nin, 1930’larda, farklı esrarengiz olayları konu alan dört, Dedektif Hercule Poirot’un hikayelerini yazdığı on dört, Miss Marple ve MüfettiÅŸ Battle’ın hikayelerini yazdığı dört kitabı basılmıştır. Christie, yine aynı yıllarda Harley Quin ve Mr. Marker Pyne hikayelerinin anlatıldığı, iki kitap yazmıştır. Daha sonra da iki sahne oyunu yazmıştır.Christie'nin, diÄŸer kitabında yazdığı ünlü dedektifi, görevinde amatör olan dedektif Miss Jane Marple, tipik bir Ä°ngiliz karakteri olarak kaleme alınmıştır. Poirot karakteri, mantığını, akılcı metotlarını ve “küçük gri hücrelerâ€ini kullanarak esrarengiz olayları çözüme ulaÅŸtırmak için görevini yerine getiren bir dedektiftir./Archive/2021/1/20/184340391-ic6.jpgMarple karakteri, kadınlık içgüdülerine ve empati kurma yeteneÄŸine güvenen bir dedektif olarak görevini yerine getirmiÅŸtir. Marple’ın adı, içlerinde ilk olarak Agatha Christie’nin 1930’da yazdığı, Murder At The Vicarage (Ölüm Çığlığı) ve son olarak da, 1977’de yazdığı, Sleeping Murder (Uyuyan Ölüm)’ın bulunduÄŸu, on yedi kitabında geçmektedir. Poirot ve Miss Marple karakterlerinin ikisi de sinema ve televizyona uyarlanmıştır.1978 yılında Michael Apted’in yönetmenliÄŸini yaptığı ve Agatha Christie’yi, Vanessa Redgrave’in canlandırdığı, Christie’nin gerçek hayat öyküsünü konu alan Agatha filmi, çekilmiÅŸtir. Film, 1926 yılında Christie’nin boÅŸanmasından sonra bir süreliÄŸine ortadan kaybolup Harrowgate Oteli’nde, Mrs. Neele adı altında yaÅŸamasını konu almaktadır./Archive/2021/1/20/184348110-ic7.jpgAgatha Christie’nin, 1936 yılında Mary Westmacott takma adı altında yazdığı, ilk altı psikolojik romantizm romanı basılmıştır.1937 yılında ise Howard Carter’la tanıştığı, Luxor ziyaretinden sonra, 1973 yılına kadar basılmayan, “Akhanaton†adlı sahne oyununu yazmıştır. Bu oyun 1979 yılında New York Londra’da, “Akhanaton†ve “Nefertiti†adıyla sahnelenmiÅŸtir.Hayranlarınca her kitabı beÄŸenilmekle birlikte, Agatha Christie’nin edebi kaygılarla yazdığı bazı romanlar eleÅŸtirmenlerin de dikkatini çekti. On Küçük Zenci romanı da polis romanının klasikleri arasındadır./Archive/2021/1/20/184356094-ic8.jpgAgatha Christie, ikinci dünya savaşı sırasında, Londra’da Univesity College Hospital dispanserinde görev yapmıştır. SavaÅŸ sonrasında, roman çalışmalarına devam etmesinin yanı sıra, sahnede ve sinemada da baÅŸarı kazanmıştır.1954 yılında “Witness for the Prosecution (Beklenmeyen Åžahit)†oyunu, New York Drama Critics Circle tarafından, sezonun en iyi yabancı sahne oyunu seçilmiÅŸtir. Agatha Christie, 1967 yılında, Ä°ngiliz AraÅŸtırma Klübü’nün baÅŸkanı olmuÅŸtur. 1971 yılında ise AgathaChristie, Ä°ngiltere’nin en yüksek onur ünvanı olan “Britanya Ä°mparatorluÄŸu Kadın Komutanı†niÅŸanını almıştır./Archive/2021/1/20/184404001-ic9.jpgAgatha Christie, 12 Ocak 1976’da, 86 yaşında Ä°ngiltere Wallingford'da hayatını kaybetti. Polisiye edebiyatın öncüsü olarak anılan yazar, kısa hikâyeleri ve sahne oyunlarının yanında yüzden fazla roman yazmıştır. Yüz farklı dile çevrilen ve tüm zamanların en çok satan Ä°ngiliz roman yazarı olan Christie’nin. yapıtları tüm dünyada yüz milyonlarca, Ä°ngiltere’de ise bir milyar kopyanın üzerinde satmıştır. Cumhuriyet Kitap Eki