News - Haberler
İnsan neye inanır neden inanır?
Türkçe Haberler En Son Başlıklar İnsan neye inanır neden inanır? "Hocam, bu insanlar neden birinin peşine takılır da onun dediklerini sorgusuz sualsiz yapar?" /Archive/2021/4/1/220927852-cmt29-zafer-y28.pngBir sohbet sırasında hukuk profesörü dostum sordu: Hocam, bu insanlar neden birinin peşine takılır da onun dediklerini sorgusuz sualsiz yapar? Bir cemaat imamının peşine takılanları soruyordu dostum.Yanıtı zor görünürse de sanıldığı kadar zor değil, biraz karmaşıktır.İlk insanların nelere neden taptıklarına bakalım.İlk insanlar, kendilerini korkutan şeylere tapıyorlardı.Gökten gelen şimşeklere tapıyorlardı.Kabarıp sel olan ırmaklara tapıyorlardı.Depremde hareket eden kayalara tapıyorlardı.Muhteşem ışık saçan güneşe tapıyorlardı.Korktukları tanrıları yatıştırmak için adaklar adadılar, kurbanlar kestiler.İnanmanın bireysel nedeni ‘KORKU’dur.Korkular çoğu kez gizlenmiştir ve "huzursuzluk" görünümü altında yaşarlar.İnsan "hayatta kalma güdüsü" ile korkularından kaçar ve bir şeye "sığınmak" ister.İşte bu SIĞINAK da inançtır.İnançlarımıza sığınırız.Korku, güvensizlik, belirsizlik.Bunların hepsi de günümüzün insanı için, günümüzün toplumları için geçerlidir.Bugün en temel içgüdülerimiz bile tehdit altındadır.Korunma içgüdümüz, beslenme içgüdümüz, çoğalma içgüdümüz çok daha büyük tehditler altındadır.Yaşamlarımız, işimiz, geçim olanaklarımız, amaçlarımız, emellerimiz güvenilmez koşulların altına itilmiştir.Geleceğin belirsizliği, yalnızlıktan kurtulma umudumuzdaki zayıflık bizi tedirgin etmektedir.Karen Horney, felsefesi olan bir psikiyatrist, "Çağımızın Nevrotik İnsanı" diye bu tedirgin insanı yazmıştır.Günümüzün insan, bu yalnızlık korkusundan bir yere ait olma çabası ile kurtulmaya çalışmaktadır.İşte bu korku, bu güvensizlik, bu belirsizlik, günümüz insanını güvenilir bir yere ait olma ile aşmaya yöneltmektedir.'GÜVENİLİR BİR YERE AİT OLMA’İşte, inanç sistemlerinin insana vadettiği şey tam da budur.Dinler, tarikatlar, cemaatler, din dışı inanç grupları insanlara bu güvenceyi sunmaktadır:"Gel, bize katıl, inan ve karmaşadan kurtul."Tektanrılı dinler, Hıristiyanlık, Musevilik, İslamiyet bu güvenceyi bütünleşmiş bir sistem olarak vermektedir.Tanrı, peygamber, kutsal kitap, tapınak, cemaat, ibadet olarak birbirini tamamlayan sistem insandan sadece "inanmak ve koşulsuz itaat" istemektedir.Karşılığında verdiği şey ise sonsuz bir güvencedir.Tanrı’nın emirlerine itaat eden, onları yerine getiren, dünya yaşamını onları gerçekleştirmeye adayan kul, elbette sonraki hayat olan ahireti, cenneti hak edecektir.Dünyadaki 1.8 milyar insan Hıristiyanlığı, 1.3 milyar insan Müslümanlığı, 17. milyon insan Museviliği koşullarıyla kabul ederek bu çağrıya katılmışlardır.Ancak inanç sistemi bu kadarla da kalmamış, her üç dinin içinde de çeşitli tarikatlar, çeşitli cemaatler kendi liderlerinin peşinde farklı yollar seçmişlerdir.Hıristiyanlık, Katolik, protestan, evangelist gibi yolara ayrılmış, İslamiyet içinde Sünnilik, Şiilik gibi ayrımlar, Sünnilik içinde mezhepler, ayrıca nakşibendilik, nurculuk gibi tarikatlar farklı inanç toplulukları oluşturmuştur.Museviliğin de farklı uygulamaları olan tarikatları vardır.İan Mc. Ewan’ın "Çocuk Yasası" romanında bu konu işlenmektedir. Günümüz insanının trajedisiZygmunt Baumann, günümüz insanının nasıl değiştiğini, neden değiştiğini inceleyen bir toplumbilimci."Akışkan Yaşam" olarak tanımladığı post-modern kapitalist toplumların artık hiçbir güvenilir ekseninin kalmadığını, herşeyin sıvılaşıp kayıverdiğini anlatıyor.İnsanların güvencesi olan çıpalar artık yok. İnsanlar arası ilişkilerin güvenilir tutkalı olan vefa artık yok.Başladığınız işten emekli olma güvencesi artık yok.Böyle bir toplumun inanç alemine kaymasına şaşmamak gerekiyor.Sadece dinler değil, günümüzde din dışı inanç sistemleri de toplumda karşılık buluyor.Akışkan enerjiler, çakralar, mantralar, kendini içinde arayışlar, göklerin çağrıları, taşların sesleri gibi sonsuz inanç yolları artık insanlar için çekici kaçış yolları.İnsanlar, neyi aradığını bilmeden sürdürdükleri arayış yollarında rastladıkları bu ikonlara sığınarak rahatlamaya çalışıyorlar.Bu arada, medyumlar, falcılar, modern büyücüler, şifacılar, çağdaş muskacılar olan fetişçiler çeşitli uydurmaların, hurafelerin desteğiyle bugünün insanlarını etkiliyor. İnsanlar kendilerini zorlayan korkular, güvensizlikler, belirsizliklerden kurtulmaya çalışıyor.Aslında, günümüz insanının ilk insanlardan pek de farkı yok. Fark, basit bir totemden bütünlükçü bir sisteme geçişte.İnsanın dört korkusu İrvin Yalom, değerli romanları da olan Prof. Dr. psikiyatrist,insanın dört korkusunun terapinin konusu olduğunu ileri sürmüştür;Ölüm korkusu,Özgürlük korkusu,Yalnızlaşma korkusu,Yaşamın anlamını yitirme korkusu.Bu dört korkunun birincisi, yok olma kaygısının temelidir.Özgürlük korkusu, taşıdığı sorumlulukla ürkütür.Yalnızlaşma korkusu, dışlanma, reddedilmeyi içerir.Yaşamın anlamını yitirme, yaşamayı anlamsızlaştırır.İşte bu dört korkunun terapi yöntemleriyle başa çıkılır kılınması inançlarla benzeşir.Bu yüzden de kendisi ateist olan Prof. Dr. Yalom, bir din kurumunun davetini almıştır. Oradaki din adamı İ. Yalom’a kendilerinin de aynı sorunlarla uğraştığını anlatmıştır.İnanç yolları da bu korkuları kendi vaatleriyle yatıştırmaktadır.İnançlarda kitle etkisi-güç etkisiElbette inançlar, çevrelerinde insanlar toplandıkça kitle etkisiyle daha da güçlenirler.İnsanlar, başkalarının kabul ettiği şeylerin yanlış olamayacağı varsayımıyla cemaati oluştururlar.Cemaat, artık dayanışma yoluyla bireyi yalnızlıktan kurtarmakta, onu güçlüklere karşı koruyacak bir kalkan oluşturmaktadır.Hele de bu cemaat, elinde yetki veren, olanak sağlayan, ekonomik destek veren bir örgütlenme ise burada kitle etkisi ve güç etkisi de devreye girer.İnanç politik güce dönüşürİnanç böylece politik güce dönüşür. Yoksullara, bu dünyada destek verir, durumuna razı eder, ahirette cennet vadederken üst kademelere yetki, rütbe, koltuk vererek dünyalarını cennete çevirir.Dikkat ediniz, dinci siyasetçilerin işsizliğe karşı sabır, yoksulluğa karşı rıza ve bu dünyanın imtihanı söylemleri ile karşılaşırsınız.Ama aynı siyasetçilerin, çevrelerine ihaleler, yüksek maaşlı görevler vererek kendilerine bağlı bir çember oluşturduklarını göreceksiniz.İnanç politiktir ve toplumların sınıfsal yapısına göre de cezaları ve ödülleri değişkendir.İnanç-bilinç çatışmasıKorkuyu yenmenin doğru yolu bilinçtir.Güvensizliği yenmenin doğru yolu, her olasılığa karşı hazır olmaktır. Belirsizliğe karşı olmanın yolu, gerçekle yüzleşmekten kaçmamak, tersine, gerçeği kabul ederek önlem almaktır.Bilinç nedir?Bilinç, bilimsel bilgi temelinde, aklı kullanarak, doğru-yanlış eksenini izleyerek yaşamı anlamak, kendi yaşamını anlamlı kılmak, kendine değer katmayı bilmektir.Bilinç, kişisel ve toplumsal sorumluluğu üstlenmektir.Bilinç, yaşamın her dönemecine hazır olmak, soru sormaktan vazgeçmemek, eleştirel düşünce ile dünyayı yorumlamaktır.Büyük Atatürk’ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü üniversite kapılarına yazılmıştır.Bu söz, bize bilincin yolunu göstermiştir.Bilinç temelli inanç doğru bir iradeyi anlatır.İnanç temelli bilgi ise saplantılı inat özelliğini taşır.Yarınımızı inancın rastlantılarına bırakmak istemiyorsak, bilinçli insanların toplumunu yaratmak zorundayız.Eğer, yaşamımızı kendi ellerimize almak istiyorsak...Kadın başkanlar ile görüşen Kılıçdaroğlu'ndanİstanbul Sözleşmesi mesajı
Kadın başkanlar ile görüşen Kılıçdaroğlu'ndan İstanbul Sözleşmesi mesajı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kadınların belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkının tanınmasının 91. yıldönümünde, kadın belediye başkanları ile bir araya geldi. İstanbul Sözleşmesi'ni değerlendiren Kılıçdaroğlu, “AKP ve MHP, ‘aile düzenimiz bozuluyor’ diye bir özel propaganda yapıyorlar. Bunun önüne geçmek için ‘kadına şiddete hayır’, ‘şiddetin her türlüsüne’ karşıyız diye doğrudan doğruya ‘şiddet’ sözcüğü kullanılarak İstanbul Sözleşmesi savunulabilirse, onun geniş kitlelerde kabul görmesi çok daha yüksek olacaktır” diye konuştu. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kadınların belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkının tanınmasının 91. yıldönümünde, kadın belediye başkanları ile çevrimiçi toplantıda bir araya geldi. Kılıçdaroğlu'na CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka ile CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun eşlik etti./Archive/2021/4/3/183632878-28a91c37-390a-4f25-a3cc-bdb6d7285733-1.pngKemal Kılıçdaroğlu, 21 belediye başkanını tek tek dinledi ve not aldı. Belediye başkanları, kadınların ürettikleri ürünler için şube veya kadın emek pazarları oluşturduklarını ve pandemi döneminde kadınların ev ekonomisine katkı vermesine destek olduklarını söyledi. Ceyhan Belediye Başkanı Hülya Erdem, 25 yıl sonra yönetimin değiştiğini ve Ceyhan’ın ilk belediye başkanı olduğunu söyledi. Balçova Belediye Başkanı Fatma Çalkaya, bu dönemde bin 500 adet tablet ve bilgisayar dağıttığını aktardı.Kılıçdaroğlu, “Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 91. yılı ama arzu ettiğimiz ölçüde kadınlar yerel yönetimlerde rol üstenemediler. Bunu büyütmek gerekiyor. Bu mücadeleyi önce kadınların vermesi gerekiyor” dedi.Kılıçdaroğlu, “Kadının ekonomik özgürlüğe kavuşması çok önemli. Kavuşursa daha güçlü hissediyor. İstanbul Sözleşmesi çok kullanılıyor ama ben ‘kadına ve aile içi şiddetin’ kullanılmasını arzu ediyorum. AKP ve MHP, ‘aile düzenimiz bozuluyor’ diye bir özel propaganda yapıyorlar. Bunun önüne geçmek için ‘kadına şiddete hayır’, ‘şiddetin her türlüsüne’ karşıyız diye doğrudan doğruya ‘şiddet’ sözcüğü kullanılarak İstanbul Sözleşmesi savunulabilirse, onun geniş kitlelerde kabul görmesi çok daha yüksek olacaktır” diye konuştu.Giresunspor zor kurtuldu!
Giresunspor zor kurtuldu! Giresunspor - İstanbulspor: 0-0 /Archive%5C2021%5C4%5C3%5C183720769-gzt-giresunspor-istanbulspor-0-0_6.jpgSTAT: Çotanak Spor KompleksiHAKEMLER: Direnç Tonusluoğlu, Hüsnü Emre Çelimli, Emir Eray EyisoyGZT GİRESUNSPOR: Tolgahan, Hayrullah, Sergen, Diarra, Hüsamettin, Nalepa (Dk. 72 Uzodimma), Mehmet Taş, Sergio, Caner Hüseyin (Dk. 78 Erol Can), Eren (Dk. 90 Traore), BaldeİSTANBULSPOR: Alperen, Patrick, Mehmet Yeşil, Welington, Ali, Melih, Rroca (Dk. 90+3 Eslem Öztürk), Ethemi (Dk.68 Levent), Abazaj ( Dk.84 Kaan Miray), Onur, Mirkan (Dk. 84 İbrahim)SARI KART: Dk.86 Hüsamettin (Giresunspor), Dk. 45+2 Patrick (İstanbulspor)Spor Toto 1'inci Lig'de GZT Giresunspor, sahasında İstanbulspor ile golsüz berabere kaldı. 15’inci dakikada Nalepa’nın ara pasıyla savunmanın arkasına sarkan Balde topla buluştu. Kaleciyi geçip sağ çaprazdan topu kaleye gönderen Balde’nin şutunu, Mehmet Yeşil çizgi üzerinden kornere gönderdi. 21’inci dakikada Nalepa’nın kullandığı serbest atışta, savunmadan dönen topu ceza çizgisi üzerinde Balde tamamladı. Meşin yuvarlak yandan auta gitti. 31'inci dakikada İstanbulspor atağında ceza sahasına ortalanan topa Sergen müdahale etti. Kısa düşen topu Melih tamamladı, top yan ağlarda kaldı.45+2.’nci dakikada Nalepa’nın kullandığı serbest atışta kaleye giden topu kaleci Alperen kornere çeldi.61’inci dakikada Hayrullah’ın vuruşunda top kaleci Alperen’de kaldı. 83’üncü dakikada Hüsamettin’in ortasında Eren’in kafa vuruşunda top kaleci Alperen’de kaldı.Karşılaşma, 0-0 sona erdi.Büyükelçi atamalarıAKP'li eski vekillerin emeklilik projesi mi?
Büyükelçi atamaları AKP'li eski vekillerin emeklilik projesi mi? Yayımlanan kararnamedeki büyükelçi atamalarına tepki gösteren CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “AKP artık Dışişleri Bakanlığı’nın büyükelçilik pozisyonlarını eski vekillerin emeklilik projesi yapmaktan vazgeçmeli” dedi. Cumhurbaşkanı Kararı ile bugün 13 büyükelçi ataması yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasının bulunduğu kararda, Azerbaycan Büyükelçiliğine Cahit Bağcı, Polonya Büyükelçiliğine Cengiz Kamil Fırat, Hindistan Büyükelçiliğine Fırat Sunel, Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçiliğine Tugay Tunçer, İtalya Büyükelçiliğine Ömer Göcük, Irak Büyükelçiliğine Ali Rıza Güney, Kırgızistan Büyükelçiliğine Ahmet Sadık Doğan, Myanmar Birliği Büyükelçiliğine Ali Sait Akın, Sierra Leone Cumhuriyeti Büyükelçiliğine Sibel Erkan, İspanya Krallığı Büyükelçiliğine Burak Akçapar, Kongo Demokratik Cumhuriyeti Büyükelçiliğine Mehmet Munis Dirik, Tayland Krallığı Büyükelçiliğine Serap Ersoy ve Burkina Faso Büyükelçiliğine Nilgün Erdem Arı atandı.Atamalarda liyakatin ön plana çıkmadığını açıklayan CHP Milletvekili Çakırözer, Dışişleri Bakanlığı’nda kariyer diplomatı olan 40 büyükelçinin boşta beklediğini vurgulayarak, “AKP şu andaki kadroların 25’ni siyasi atamalarla doldurmuş durumda. Daha bugün yayımlanan kararname ile Bakü Büyükelçiliği’ne eski bir AKP’li milletvekili atandı. Oysa Bakü Büyükelçiliğine bir kariyer diplomatı atanacağı açıklanmış ve kendisi tebrik dahi edilmişti” diye konuştu.Çakırözer, siyasi atamaların Türkiye’nin yurt dışındaki itibarını zedelediğini vurgulayarak, “AKP artık Dışişleri Bakanlığı’nın büyükelçilik pozisyonlarını eski vekillerin emeklilik projesi yapmaktan vazgeçmeli” dedi.Kalp ait olduğu yeri tanır
Kalp ait olduğu yeri tanır Türkiye’nin önde gelen kalp ve damar cerrahlarından Profesör Gökçen Orhan ile ilk romanı Emanet Kalp için buluştuk. Orhan ile kitap, yemek. bolca da hayattan söz ettik… /Archive/2021/4/1/215929451-ebru-26-orhan-5.jpgTürkiye’nin önde gelen kalp ve damar cerrahlarından Profesör Gökçen Orhan ile ilk romanı Emanet Kalp için buluştuk. Gökçen, gerçek vakalardan etkilenerek kurguladığı kitabında, yapılan her organ bağışının tükenen çarelere, yeşeren hayatlara nasıl vesile olduğunu ve hayatın bize bağışlanmış büyük bir armağan olduğunu anlatıyor. Orhan ile kitap, yemek. bolca da hayattan söz ettik…Türkiye’nin önemli kalp cerrahlarından birisiniz ve çok yoğun tempoda çalışıyorsunuz. Doktorlara baktığımızda çoğu sanatla da iç içe... . Kitap yazmaya neden ve nasıl karar verdiniz?Hepimiz yaşamımızda kendimize ait bir yol çizmeye çalışıyoruz. Biz doktorların sanatla ilgilenmesi galiba yoğun stres altında çalışırken sanatın dinginliğine kaçmamızdan. İnsanları iyileştirirken yüklendiğimiz stresi sanatla düşürmeye, bir şekilde kendimizi iyileştirmeye çalışmamızdan dolayı. Bu romanda en iyi bildiğim iş olan kalp cerrahisi ve kalp nakliyle ilgili bir hikâye anlattım. Bir kalp cerrahı her gün yeni hikâyeler ile başlar gününe, her hasta kendi hikâyesiyle girer odamıza. Onu anlamak, hastalığının içinden alıp ona yepyeni sağlıklı bir hayat vermek için çalışırız. Okumak ve yazmak Galatasaray Lisesi’nin bana bir hediyesi. Her sıkıntılı anımda okumaya kaçtım, kitapların kahramanları zorlu ameliyatlardan sonra arkadaşlık ettiler bana. Adrenalin ile yüklendiğimiz zorlu ameliyatların ardından, kitapların hayali kahramanlarının eşlik ettiği öykülerle huzur buldum. Bir gün kendi kitabımın kahramanlarına can vermek de bu yorgun anlarımda aklıma düştü. Cerrahın başarma azmi ve koyduğu hedeflere ulaşma isteği de bu kitabı yazmamı tetikledi belki de.Yazarlar ilk romanlarında genellikle yaşadıklarından hareket ederler. Emanet Kalp’in ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek?Her yaptığımız davranışın altında bizi biz yapan anılarımız, yaşanmışlıklarımız ve deneyimlerimiz var. Bu romanda da yaşadıklarım tabii ki yerlerini aldılar. Kahramanlar kurgusal olsalar da aslında benim hayatımda bir şekilde var olmuşlardı. Hayatımıza giren her insan bize fark ettirmeden izler bırakır, kimi yaralar açar, kimi hoş bir gülümseme kimi de aşk acısı bırakır. Romanımın ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek diye düşününce benim de aklıma sana ve okuyuculara bir soru sormak geldi, acaba her birimizin yaşadığı hayatın ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek? (gülüyor)Romanda bir genç kızın kalbi mafya babasına nakil ediliyor. Oldukça hüzünlü bir hikâye aslında. Kalp naklinden sonra karakter değişimi ne kadar gerçek?Organ nakli yaşayan insanlar, diğer ameliyat geçiren insanlara göre farklı bir deneyimin içinde buluyorlar kendilerini. Hepimizin en doğal iç güdüsü hayatta kalmak ve kalp nakli beklerken yaşamla ölümün arasındaki çok ince bir ipin üzerinde duruyorsunuz, hayatınız maalesef başka birinin yapacağı bağışa bağlı. Nakille değilse bile bu süreçte mutlaka hayata bakışınızda, geri kalan zamanınızı geçirme isteğinizde bir değişiklik oluyor.Seçimlerimizi beyinle mi kalple mi yapıyoruz?Bir kalp cerrahı olarak bunu söylemek istemezdim ama beyinle yapıyoruz. Kalbimize çok anlam yüklesek de sadece kastan oluşan bir pompa kendisi.Peki kalp kimi seveceğini bilir mi? Tanır mı?Kesinlikle. İnsan duygularının merkezi hep kalp olarak görülmüş. Şarkılar, romanlar, masallar hep kalbin seçimiyle ilgili sözlerle dolu. Kalbi hep ‘aşk için atar’ diye tarif etmişlerdir. Tabi ki bizler aklımızla severiz ancak işin içinde kalp yoksa, ruh yoksa âşık olunamaz ki. Kalp ait olduğu yeri tanır./Archive/2021/4/1/215940920-ebru-26-orhan-7.jpgRoman kahramanlarından en çok etkilendiğim Özge. Özge’nin değişim ve dönüşüm yolculuğunda kendinin bile farkında olmadığı travmalarının etkisinden bahsedelim mi?Özge, aslında hep görülmek isteyen biri. Ailesinin görülmeyen kızı. Özellikle annesi tarafından, arkadaşları tarafından, toplum tarafından. Değişim değil de içinde var olanın ortaya çıkması olarak tanımlıyorum ben Özge’nin yolculuğunu. Çocukluk ve gençliğinde bastırdıkları günü geldiğinde, fırsatını bulduklarında ortaya çıkıyor. Travmaları ile baş etmiş gibi kendiyle barışık gibi görünen, bir kadının küllerinden doğuşu bu yolculuk.Organ nakli koordinatörü bir anne, kızının ölümünden sonra bütün ailenin yas yükünü sırtlanıyor. Bir erkek olarak bir kadının özellikle bir annenin ruhunu çok iyi yansıtmışsınız. Gerçek hayatta yaşadıklarınızın hikayeleriniz üzerine etkisi oldu mu?Hepimiz acılarımızı farklı yaşıyoruz. Özellikle evlat kaybı çok büyük bir acı. Ben buna hem özel hem de meslek yaşamımda defalarca şahit oldum. Bu durumda kadınların çok daha güçlü olduğuna, çok daha sorumlulukla kalanları toplamaya çalıştığını gördüm. Erkekler ise bu konuda daha başarısız oluyorlar. Kadın hayatın getirdiği her tür acıya daha dayanıklı. Maalesef fiziki olarak daha güçlü olmasa da ruhen daha güçlü olan da yasın o ağır yükünü sırtına almak zorunda kalıyor.BAR SANDALYESİYLE AMELİYATA GİRDİMBiraz daha yakından tanımak istiyoruz sizi. Geçirdiğiniz kazalar, sonrasında ameliyatlar, hayata tekrar tutunmanız müthiş umut verici. Yaşadıklarınızdan sonra hayatınıza farklı bir açıdan mı bakıyorsunuz?Yedi sene önce geçirdiğim kazalar sonucu dört kez ortopedik ameliyat geçirdim. Cerrahi hayatım belki de bitmişti. Ama yılmadım. Savaştım. Saatlerce fizik tedavi oldum. Ameliyattan üç ay sonra bir bar sandalyesini modifiye ettirip bastonla yürüyerek ameliyathaneye girip bu sandalyeye oturarak ameliyatlara girmeye başladım. Pes etmeyi asla kabul edemiyorum. Hayat aslında her gün başlayan yeni bir savaş. Bu savaşta ancak pes edersek yeniliriz. Bu süreç bana cerrahi dışında da tutunmam gereken alanlar olması gerektiğini hatırlattı. Hayata daha sıkı sarılmamı, yalnızca çalışmayı değil hayatı güzellikleriyle yaşamam gerektiğini öğretti. Bir de daha az gelecek korkusu duymama neden oldu. Fark ettim ki dün anılarım, gelecek hayallerim, gerçek olan ise yalnızca bugün. O zaman her günüme daha sıkı sarılmalıyım dedim.Organ Nakli’nin önemini her fırsatta dile getiriyorsunuz ve romanda da önemli bir noktanın altını çiziyorsunuz. Neden organ bağışında yeteri kadar iyi değiliz?Ülkemiz maalesef organ bağışında sınıfta kalmış durumda. Bunun birçok sebebi var. Ama bence en önemlisi beyin ölümünün geri dönüşümsüz olduğunu net bir şekilde anlatamamamız. Beyin ölümü sonrası o kısıtlı sürede henüz organlarımız canlıyken 72 saatlik süreçte bağışlanacak organların organ bekleyen binlerce insana umut olacağını, onları yaşama tutundurarak ailelerine bağışlayacağını unutmamalıyız. Buradan yakınlarının organlarını bağışlayan insanlara bir kez daha teşekkür etmek isterim. Onlar bu dünyadaki en ulu en yardımsever insanlar./Archive/2021/4/1/220023701-ebru-26-orhan-9.jpgŞahane bir kızınız var. Kız babası olmak nasıl bir duygu ? Kızınızdan etkilendiğiniz karakter oldu mu?Tek kelimeyle mükemmel bir duygu. Bana şu hayatında en gurur duyduğun, seni en mutlu eden şey ne diye sorsanız cevabım kızımdır. Babaları ile kızları arasında çok ayrı, özel bir bağ olduğuna inanıyorum. Kızınızı büyürken, kendi ayakları üzerinde duran bir kadına dönüşürken izlemek çok keyifli, eğlenceli, bir o kadar da sorumlulukla dolu bir süreç. Aslında romanda yer alan birçok karakteri yaratırken kızımdan fazlasıyla etkilendim.KARNIYARIK AMA FIRINDA...Kalbimiz için sağlıklı beslenmek zorundayız. Bunu bilsek de kaçamaklar yaptığımız bir gerçek. Biraz sofranızdan bahseder misiniz? Doktorlar ne kadar sağlıklı besleniyor?Keşke beslenebilseydim. Ne demişler doktorun dediğini yap yaptığını yapma. Daha genç iken etçil ve karbonhidrat ağırlıklı besleniyordum. Ama artık özellikle geçirdiğim kazalar sonrası beslenmeme dikkat etmeye başladım. Sebze ağırlıklı, zeytinyağlıların hâkim olduğu bir diyetim var. Şekerli gıdaları olabildiğince hayatımdan çıkardım. Ama ne yalan söyleyeyim yine de haftada birkaç kez kaçamak yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum.En sevdiğiniz anne yemeği ve tarifi rica edeyim...Ben çocukluğumdan beri karnıyarık çok severim. Uzun yıllar yatılı okuduğum dönemde annemin pişirdiği karnıyarık burnumda tüterdi. Şimdi kendim de yapıyorum. Ama yağda kızartarak değil, fırında."NEŞTER EDEBİYATI"Emanet Kalp için tıbbi roman diyebilir miyiz?Financial Times’ta yine bir doktorun yazdığı kitabın eleştirisinde Neşter Edebiyatı tanımlamasını okumuştum. Çok hoşuma gitmişti.Mobbinge karşısavaşın, kimse sizi yıldırmasın
Mobbinge karşı savaşın, kimse sizi yıldırmasın Son yıllarda özellikle de çalışma yaşamında sıklıkla duyduğumuz, zaman zaman maruz kaldığımız bir davranış ya da uygulama biçimi mobbing... Yıldırmanın en başta gelen amaçlarından biri işçinin kendi isteğiyle işten ayrılmasını sağlamak. /Archive/2021/4/1/214837802-cmt-olcay-mobbing.jpgSon yıllarda özellikle de çalışma yaşamında sıklıkla duyduğumuz, zaman zaman maruz kaldığımız bir davranış ya da uygulama biçimi mobbing... Yıldırma olarak da kullanabileceğimiz durum, işi ve işyerini çekilmez bir hale getirebiliği gibi çoğunlukla işyerinde mücadelesi zor ve mahkemede ispatı güç olduğu için genellikle yıldırmaya maruz kalan kadına tek seçenek sıkı bir kavga sonrası işten ayrılması gibi gösteriliyor. Oysa yıldırmaya maruz kalınıyorsa verilecek bir mücadele ve haklı fesihten dava açmaya kadar bir dizi haklarınız var...Yasal olarak, 2016 yılında çıkarılan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 2’nci maddesinde mobbing, “işyerinde yıldırma” kavramı olarak yer alıyor ve “Bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak kişiyi işinden soğutmak, dışlamak, bıktırmak amacıyla kasıtlı olarak yapılan eylemler” olarak tanımlanıyor.Dolasıyısıyla işyerinde, konuşurken sözünün kesilmesi, yok sayılma, iş performansının engellenmesi, dedikodu yapılması, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek şayia çıkarılması, lakap takılması, görmezden gelinme, yapılan işin sabote edilmesi, sürekli suçlanma ve eleştirilme, uygunsuz şakalar yapılması, kaba ve kötü sözlerle rencide etme, motivasyonun kırılmaya çalışılması, onurlu çalışma hakkının engellenmesi gibi birçok işlem, eylem ve davranışlın her biri, yıldırma yani mobbing... Yıldırmanın en başta gelen amaçlarından biri işçinin kendi isteğiyle işten ayrılmasını sağlamak. ALTI ÇALIŞANDAN BİRİVeriler “yıldırma”nın sıra dışı bir durum olmadığını gösteriyor, ABD’de yaklaşık 6 çalışandan birinin işyerinde yıldırma mağduru olduğunu gösteriyor. ABD’de kamu çalışanlarını kapsayan bir araştırmada, kadın çalışanların yüzde 42’sinin, erkek çalışanların ise yüzde 15’inin son iki yılda işyerinde duygusal tacize ve zorbalığa maruz kaldığı, İsveç’te ise intiharların yüzde 15’inin “yıldırma” kaynaklı olduğu belirtiliyor. Tayvan’da sağlık çalışanlarıyla yapılan bir çalışmada “yıldırma” yaygınlığı son bir yıl için yüzde 50.9 olarak saptınmış. Türkiye'de hemşirelerle yapılan bir çalışmaya göre son bir yıl içinde “yıldırma” davranışına maruz kalma oranı yüzde 86.5...HAKLI FESİH HAKKINIZİşyerinde yıldırma ile karşı karşıya iseniz İş Yasası’nın 24. maddesi uyarınca haklı fesih hakkını kullanabilirsiniz. Haklı fesih dilekçesinin mümkünse noter kanalıyla gönderilmesinde ve gerekçenin açık ve net bir biçimde yazılmasında yarar var. Haklı fesihte eğer iş yerinde bir yılı doldurduysanız kıdem tazminatı ve diğer kullanmadığınız yıllık izinler, ücret, fazla mesia gibi diğer haklarınızı da alacaksınız.Ayrıca, ister haklı fesih hakkını kullanıp işten ayrıldıktan sonra ister bu hakkını kullanmayıp çalışmaya devam ederken mobbing gerekçesiyle (önce arabulucuya gitmek koşuluyla) dava açarak maddi ve manevi tazminat talep edebilirsiniz.DAVA AÇMAK DA MÜMKÜNArabulucuda da anlaşılamadığı takdirde yıldırmaya maruz kalan kişi dava açabilir. Dava sürecini güçlü geçirebilmek için bazı noktalara dikkat edilmesi gerekiyor. Öncelikli yıldırmanın ispat etlemesi istenir. Oysa mobbingi, şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde ispatlamak hiç kolay değil. En güçlü ispat aracı yazılı deliller. Ancak yıldırma çoğu zaman sözel yollarla yapıldığı için geride de pek delil kalmaz. Bu nedenle şahitlerin de varlığı da ispat bakımından büyük önem taşıyor. Gerçi şöyle bir durum da söz konusu. Mobbing iddiasında bulunan işçi, mobbingi ispatlamakla yükümlü ancak bu yükümlülük mutlak bir nitelik taşımıyor. İşçinin “kuşku uyandıracak olguları ileri sürmesi” halinde, ispat yükü yer değiştiriyor ve işveren “mobbing yapmadığını ispatlamakla” yükümlü hale geliyor. Yıldırmayı ispatlamak için, mobbinge uğradığını düşünen işçinin, maruz kaldığı davranışları tarih, yer ve saati ile birlikte bir kenara not etmesi, yani bir “mobbing günlüğü” tutmasında da yarar var. Bu mobbing günlüğünü mahkemeye sunmak mümkün. Mümkün olduğu ölçüde yazılı delilleri toplamak mümkün önem taşıyor. İşveren veya yöneticilerin gönderdiği elektronik postalar, sosyal medya yazışmaları, işyeri içi yazışmalar, vardiya çizelgeleri, görevlendirme ve görev değişikliği yazıları, işyerinde yapılan diğer tebliğler, tutanaklar vb. yazılı belgeler mobbingin ispatında kullanılabilir.YETKİ UYGUN KİŞİLERE VERİLMELİYıldırma ile başetmek için sorunu arkadaşlarla paylaşmaktan profesyonel yardım aramaya varan bir yelpazede yardım almak gerekebilir. Bu çabalar sorunun kalıcılaşmasını önleme yanında kişinin başa çıkmasını, örselenmeden kurtulmasını sağlayabilir. Sorunu gidermek için öncelikle; Çalışma ortamının düzenlenmesi, ast üstü ilişkisinin bir ezen ezilen ilişkisine dönüştürülmemesi, ekip çalışmasının ana çalışma yaklaşımı olmasının sağlanması gerekli.Demokratik ve dayanışmayı temel alan bir işbölümü yapılmalı. Roller belirginleşmeli, sınırlar belirginleştirilmeli ve role uygun kişiler yetkilendirilmeli.Çalışanların rahatlamasını, kendini yargılanmadan özgürce ifade etmesini sağlayan, duygusal ifadeye izin veren bir ortam yaratılmalı.Aşırı çalışmaya son verilmeli.Güvenli, zarar verici uyaranlardan arınmış, sağlıklı bir fiziksel ortam yaratılmalı.Çalışanların özlük hakları sağlanmalı.“Yıldırma”yı önleyici etik kurallar geliştirilmeli.İşyeri sağlık birimleri aracılığıyla koruyucu ruh sağlığı uygulamaları (bilgilendirme, eğitimi, danışma) yapılmalı.“Yıldırma” ile ilgili hukuksal girişimler engellenmemeli, adaletin tecelli edilmesi sağlanmalı.Çaykur Rizespor Fatih Karagümrük sessiz sedasız!
Çaykur Rizespor Fatih Karagümrük sessiz sedasız! Çaykur Rizespor: 0 – Fatih Karagümrük: 0 /Archive/2021/4/3/182212433-super-lig-caykur-rizespor-0-%E2%80%93-fatih-karagumruk-0-mac-sonucu_1.jpgSüper Lig’in 32. haftasında Çaykur Rizespor, Fatih Karagümrük’ü konuk etti. Karşılaşma golsüz berabere tamamlandı.3. dakikada sağ çaprazdan Boldrin’in ortasında Scoda’yı geçen topu Baiano tamamladı ancak top savunmadan kornere çıktı.42. dakikada sol taratan Boldrin’in ortasında Skoda’nın kafa buruşunda meşin yuvarlak auta çıktı.50. dakikada sağ kanattan Boldrin’in ceza sahasına yaptığı ortada Sabo’nun gelişine vuruşunda kaleci Viviano topu kornere çeldi.56. dakikada Jimmy Durmaz’ın ceza sahasının dışından vuruşunda top az farka auta çıktı.Stat: Çaykur DidiHakemler: Ümit Öztürk xx, Osman Gökhan Bilir xx, Kamil Çetin xxÇaykur Rizespor: Gökhan Akkan xx, İsmail Köybaşı x (Melnjak dk. 46 xx), Selim Ay xx, Monstar Talbi xx, Mykola Morozyuk xx (Fernando Andrade dk. 46 xx), Fabricıo Baiano xx, Erik Sabo xx (Abdullah dk. 68 x), Fernando Boldrin xx (Doğan Erdoğan dk. 89 ?), Braian Samudio xx (Tunay Torun dk. 80 ?), Damjan Djokovic x, Milan Skoda xYedekler: Tarık Çetin, Emir Dilaver, Yassine Meriah, Onur Bulut, Mithat PalaTeknik Direktör: Bülent UygunFatih Karagümrük: Emiliao Viviano xx, Enzo Roco x, Ervin Zukavonic xx, Koray Altınay x (Vegar Hedenstad dk. 74 x), Jure Balkovec xx, Jimmy Durmaz xx (Vato Arveladze dk. 84 ?), Lucas Biglia x, Lucas Castro xx, Jeremain Lens x (Alassane Ndao dk. 64 x), Yannis Salibur x (Andrea Bertolacci dk. 64 x), Artur Sobiech x (Mevlüt Erdinç dk. 84 ?)Yedekler: Aykut Özer, Gaston Campi, Aksel Aktaş, Efe Tatlı, Serhat AhmetoğluTeknik Direktör: David SassariniKırmızı Kart: Skoda (dk. 56) (Çaykur Rizespor)Sarı Kartlar: İsmail Köybaşı, (Çaykur Rizespor), Lucas Biglia, Artur Sobiech (Fatih Karagümrük)Sivas'ta gol sesiçıkması! | Sivasspor 0-0 Trabzonspor
Sivas'ta gol sesi çıkması! | Sivasspor 0-0 Trabzonspor Süper Lig'de 32. hafta mücadelesinde Sivasspor ile Trabzonspor karşılaşırken maça gol sesi çıkmadı. Süper Lig'de 32. hafta mücadelesinde Rıza Çalımbay'ın takımı Sivasspor ile Abdullah Avcı'nın çalıştırdığı Trabzonspor kozlarını paylaştı.Yeni 4 Eylül Stadyumu'nda oynanan karşılaşma 0-0'lık eşitlikle sona erdi. İki takımın da gol pozisyonu yaratmakta güçlük çektiği maçta savunma performansları öne çıktı. Alınan bu sonucun ardından Sivasspor puanını 41 yaparken yenilmezlik serisini 9 maça çıkarttı. Trabzonspor 56 puana yükselirken şampiyonluk yarışında önemli bir kayıp aldı, son 4 maçında 7 puan kaybetmiş oldu.Trabzonspor'da Edgar Ie ve Abdulkadir Parmak gördükleri sarı kartın ardından bir sonraki hafta cezalı duruma düştüLigin bir sonraki haftasında Sivasspor, Antalyaspor deplasmanına gidecek. Trabzonspor sahasında Kayserispor'u konuk edecek.Cennetin Sesi ya da Sessizliği: Sound of Metal
Cennetin Sesi ya da Sessizliği: Sound of Metal Sound of Metal (Metalin Sesi), yaklaşan Oscar gecesinin de etkisiyle şimdilerde hak ettiği ilgiyi görse de ne yazık ki pek çoğumuzun sinemada izleyemediği için filmin en güçlü anlatı araçlarından ses tasarımına “yeterince” hakim olamadığı talihsiz bir film olacak gibi görünüyor… /Archive/2021/4/1/214110791-cmt29-basak2-max.jpgYıllar sonra, küresel bir salgınla geçirdiğimiz bu dönemin sinemasal etkilerinden bahsederken, göremediğimiz veyahut gecikmeli olarak seyrettiğimiz filmlerin yanına muhtemelen izleyebilsek bile ev ortamında gerçek doğasına erişemediğimiz eserleri de ekleyeceğiz… Sound of Metal (Metalin Sesi), yaklaşan Oscar gecesinin de etkisiyle şimdilerde hak ettiği ilgiyi görse de ne yazık ki pek çoğumuzun sinemada izleyemediği için filmin en güçlü anlatı araçlarından ses tasarımına “yeterince” hakim olamadığı talihsiz bir film olacak gibi görünüyor…Yönetmen Dairus Marder’ın, yıllar süren çabaları ve işitme engellilerle kurduğu temaslar sonucunda kardeşi Abraham Marder ve ödüllü senarist Derek Cianfrance ile birlikte yazdığı Sound of Metal ilk bakışta, bir heavy metal davulcusunun bir anda kaybettiği işitme duyusu ve dolayısıyla değişen hayatına odaklanıyor gibi görünse de durum pek öyle değil. Zira Sound of Metal, anlatısının temelindeki ses tasarımı ile kurgusundaki ayrıntılarla öne çıkan ve bu başarısıyla da Oscar adaylığı elde eden bir film. Öyle ki filmin girizgahında aykırı tarzlarıyla karşılaştığımız davulcu Ruben (Riz Ahmed) ve sevgilisi Lou’nun (Olivia Cooke) verdiği rahatsız edici boyuttaki yüksek sesli metal konserinin hemen ardından sabah yine seslere odaklanan bir plan izliyoruz. Tanıştığımız hallerinin aksine daha sakin bir yaşam sürdüren çiftin sabah sesleri, Ruben’in işitme duyusunu kaybettiği andan sonra duyamadığı ilk “sesler” oluyor ve filmin devamında sıklıkla karşılaşacağımız bu ses kurgusu, Ruben’le bağ kurmamıza olanak tanıyan unsur haline geliyor./Archive/2021/4/1/214057275-cmt29-basak-max.jpgİnkâr olarak nitelendirebileceğimiz işitme kaybını reddettiği ilk bölümden sonra kendisi gibi işitme engellilerden oluşan bir topluluğa katılmak zorunda kalan Ruben’in kabulleniş evresi de bu seçimiyle başlıyor. Her ikisi de ebeveynleriyle problemleri olan ve kendi deyimleriyle bir tür çingene hayatı sürdüren bu karakterlerin yollarının ayrılması ise öykünün ve haliyle Ruben’in yolculuğunun asıl kırılma anını oluşturuyor. Lou ile tanışana dek uyuşturucu bağımlısı olan ancak zaman içerisinde bağımlılıklarını müziğe ve Lou’ya yönelten Ruben, bu süreçte tüm bağımlılıklarını ardında bıraktığı bir yoksunluk içerisine de giriyor aynı zamanda. İsmini yazma biçiminden, alelade bir çöreğe olan tepkisine kadar bir anda değişen hayatına duyduğu öfkesine rağmen “sağırlığı öğrenmeye çalışan” karakterimizle birlikte biz de bir bakıma sağır olmaya başlıyoruz. Seyircinin duyduğu dünya ile Ruben’in dünyasını bu noktada birbirinden ayıran ve bilhassa masa planında, tıpkı Ruben gibi o dünyaya yabancılaşmamızı ve onun işittiği biçimiyle algılamamızı isteyen yönetmen, suyun altında olduğumuz hissiyatı veren uğultularla ve sırttan kamera açılarıyla bu duyguyu destekliyor. Kabulleniş evresinin temasına uygun bir biçimde, Ruben’in yeniden doğuşu gibi daha ziyade gün doğumlarını görsel anlatısına eklemleyen film, topluluktan ayrılan karakterimizin yeni hayatını “cennet ve dinginlik” olarak tarif ediyor ki bu hayata geçişinin simgesi olan doğum günü şarkısının sözleri de bu anlamda özel bir önem taşıyor. Topluluğun lideri Vietnam gazisi Joe’nun (Paul Raci) Ruben’le yaptığı konuşmayı finalle bütünleştiren film, böylelikle cennetin sessizliğini yaşamın seslerinden ve karmaşasından uzak bir dünyaya tercih etmeyi öğrenen -ya da zorunda kalan- bir karakterin dönüşümünü an be an onunla birlikte deneyimlememizi sağlıyor./Archive/2021/4/1/214106135-cmt29-basak1-en25-.jpgBu noktada Sound of Metal’in, öyküsünün kolaylıkla beslenebileceği bir damara rağmen asla melodrama yüz çevirmediğinin ve izleyiciyi salt karakteri anlamak dışında bir sonuca götürme gayreti içerisinde olmadığının da altını çizmek gerek. Duru üslubunu, ana karakterinin sakin ve gösterişten uzak oyunculuğuyla tamamlayan film, Riz Ahmed’in Oscar adaylığı kazanan performansının meyvelerini toplamayı başarıyor. Ekseriyetle gözleri ve beden diliyle hayranlık uyandırıcı bir performans sergileyen Ahmed’in, yedi ay boyunca davul çalmayı ve işaret dilini öğrendiği bilgisini de verelim…Son olarak, ana karakterleri dışında yer alan oyuncularını tümüyle işitme engelli bireylerden seçen Sound of Metal’in, Riz Ahmed dışındaki en etkili kozunun söz konusu gerçeklik duygusundan kaynaklandığını ve seyircisini bu dünyaya davet etmek yerine, dahil ettiğini de söylemeliyim. Sound of Metal, her yönüyle vaat ettiklerini yerine getiren fakat bundan da öte anlatım tercihleriyle kendisinin “ses hakkında bir film” olduğunu bir an bile unutturmayan bir eser. Amazon Prime’de gösterilen filmi hala izlemediyseniz, hazır Oscar gecesi yaklaşıyorken şans verebilirsiniz…Puanım: 7.5/10 - [email protected]Aşkın ve sevginin hakkınıverelim
Aşkın ve sevginin hakkını verelim Son Yaz dizisinde Savcı Selim Kara’nın kızı Yağmur Kara’yı 21 yaşındaki oyuncu Hafsanur Sancaktutan canlandırıyor. Oyunculuğa lise yıllarında tiyatro yaparak başlayan Sancaktutan ile Çeşme’de yoğun süren dizi çekimleri arasında konuştuk... /Archive/2021/4/1/213544934-cmt29-hfsnr-2-y30.jpgTelevizyon ekranlarının imkânsız çiftlerinden Yağmur ve Akgün, Son Yaz dizisinin lokomotiflerinden. Dizide Savcı Selim Kara’nın kızı Yağmur Kara’yı 21 yaşındaki oyuncu Hafsanur Sancaktutan canlandırıyor. Yağmur, mafya babasının iyi yürekli oğlu Akgün Gökalp Taşkın’a deyim yerindeyse kapılıyor, fakat Akgün de hiç boş değil. Geçen hafta birbirlerine aşklarını ilan ettiler. İkilinin kimyası o kadar tuttu, izleyiciler bu imkansız görünen aşkı o kadar benimsedi ki, fanlar Twitter’da #akmur etiketiyle TT (trend topic) yaptı. Oyunculuğa lise yıllarında tiyatro yaparak başlayan Sancaktutan ile Çeşme’de yoğun süren dizi çekimleri arasında konuştuk...Oyunculuk çocukluk hayaliniz miydi? Motivasyonunuz neydi?Çocukken olmak istediğim birçok meslek vardı, hiçbir zaman bir meslekte takılı kalmadım. Motivasyonum hayallerimdi, şimdi de hayallerim motivasyonum oluyor.Akgün'ü canlandıran Alperen Duymaz'la ikili olarak çok sevildiniz, hayranlarınız çok. Var mı bir sırrı? İnsanlar imkansız aşkları izlemeyi mi seviyor?Açıkçası bir sırrı yok, Alperen’le iyi anlaşabiliyoruz, bu partnerler için büyük bir şans. Bence insanlar aşkı izlemeyi seviyor, dizi olduğunu bildiği halde kendilerini o dünyaya kaptırmak, kısa bir süreliğine dahi olsun hayatlarındaki kargaşadan, üzüntüden onları koparıyor bazen benim de kendimi kaptırdığım oluyor.Sizin kuşağın aşka bakışı çok farklı. Bir kere sosyal medya ve sınırsız iletişim olanağı var. Bir yandan da pandemi bütün aşkları dijitalleştirdi. Aşka bakışınızı merak ediyorum. Gençler aşkı nasıl yaşıyor? Çevrenizde neler görüyorsunuz bu anlamda?Artık hepimiz dijital mecralara yönelmiş durumdayız, aslında sevgisizlik ve değersizlik hissi, bizi kendimizden daha da uzaklaştırmaya ve başka materyallerle kendimizi oyalamaya itebiliyor. Kişi daha kendini tanıyamadan hayatındaki insanın yaşamına ayak uydurmaya çalışıyor. O yüzden şimdiki ilişkiler hep dijital, ya da yanlış tanımışım gibi hayal kırıklıklarıyla sonlanabiliyor. Eğer bunu yıkıp özümüze dönebilirsek iyileşebiliriz. Aşk olmazsa olmaz, sevgi dünyanın en kıymetli hissi bence. Aşkın, sevginin hakkını verelim. Kişinin tek olduğunu, eşinin benzerinin olmadığını ve içindeki gücünün farkında olalım, önemseyelim, olduğu gibi kabul edelim ve saygı duyalım kişiye, çünkü biz emek ve zamanla gelişip sevilmeye layığız.Peki ya ünlü olmak? İnsanların sevgisini hissetmek, buna layık olmak çok güzel bir his ama sosyal hayatımızın kısıtlandığı durumlar da var o yüzden bir şey yaparken üç kere düşünmem gerekiyor, işte asıl mesele bu.Oyunculuk çabuk mu olgunlaştırıyor?Bence oyunculukla değil, kişinin kendisiyle alakalı bir sistem bu ama oynayabildiğin karakterin deneyimlerini ders olarak kendine kazandırabilirsen ne mutlu sana. Hayat her şeyi deneyimleyebileceğimiz kadar uzun değil./Archive/2021/4/1/213551138-cmt29-hfsnr5-en20.pngPsikoloji okumak istediğinizi söylemişsiniz? Neden oyunculuk değil de psikoloji?İkisinin arasında bir tercih yapacağım demedim, psikolojiyi seviyorum çünkü insanlığın anahtarının orda saklı olduğunu düşünüyorum.Deneyimli oyuncularla çalışıyorsunuz. Bu sizi nasıl besliyor?Çok keyif alarak oynuyorum, verdiği hazzı tarif edemem, şanslıyım. Kadınlar Akgün gibi tehlikeli tipleri mi sever sizce?Akgün’de görebildikleriyle alakalı. Özünü görmek, ona inanmak gerçekten önemli, geldiği ve öğrendiği dünyayı anlayabilmek, nedenlerine bakmak lazım. Sırf davranışlarına göre yargılamak doğru değil, derinlerine de bakmak lazım. O davranışlara iten sebepleri de anlamak gerek, önyargılı davranmamak için.Zıt kutuplar, imkansız gibi görünen aşklar sizin dizinizin olayı... Set bitip de köşenize çekildiğinizde aklınızdan neler geçiyor? Beyninizde kalan cümleler, sahneler oluyor mu? Yoksa hemen sıyrılıyor musunuz? Yani kısacası "Aynı durumda ben olsam ne yapardım" diyor musunuz?Rüyalarıma giren sahneler bile oluyor, bir karakteri canlandırmak düşündürüyor ve bu çok keyifli. Biz kendi aramızda da bunun muhakemesini yapıyoruz. Ama bazen de hemen sıyrılmak gerekiyor, çünkü duygusu yoğun sahnelere kapıldığımız ve duygusal olarak yıprandığımız zamanlar olabiliyor.Sektörde rekabet cok yoğun. Özellikle genç oyuncular çok fazla. Bu rekabet yorucu mu?İşin hakkını vermek için çabaladığında bu sana büyük haz veriyor ve başarıyı getiriyor. Tüm meslektaşlarıma saygı duyuyorum çünkü zor bir iş yapıyoruz, ben bunu rekabet olarak görmüyorum. Doğru orantılı bence, ne verirsen onu alırsın.Hırçın, zeki, kararlı, fevri, cesur, akıllı, ailesine ve sevdiklerine çok düşkün, yardımsever, dominant, çalışkan, dürüst, sert, sabit fikirli, yaşından olgun, sorumluluk sahibi, korumacı, inatçı, lider ruhlu genç bir kız.. Hangileri sizsiniz?Hepsinden biraz var diyebilirim.../Archive/2021/4/1/213457576-cmt29-hfsnr1-y30-.jpgKarakterinizin tanıtımında şöyle diyor: Canan’ın kendine olan güvensizliği, Yağmur’un fazla sorumluluk yüklenmesine sebep olmuş. Yağmur, ailesiyle ilgili, aslında taşıyacağından fazla sorumluluğu yükleniyor sürekli. Bu da onu hırçınlaştırıyor. Fazla sorumluluk yüklenmek insanı hırçınlaştırır mı?Her insan yorulabilir, güçsüz hissedebilir ama buna ısrarla devam ediyorsak ve yükleri üstümüze alıyorsak bunun bizi hırçınlaştırması kaçınılmazdır ve hırçınlaşmak aslında ruhumuzun bir tepkisidir. Farkındalık tepkisi.Yağmur annesinin içindeki o gücü ortaya çıkarmaya çalışıyor. Yüreklendiriyor. Siz genç bir kadın olarak ayaklarınızı yere sağlam basmak için neler yapıyorsunuz? Ne istediğimden emin olup hemen harekete geçiyorum. Çevremdeki dostlarıma da cesaret vermeyi, destek olmayı seviyorum; keza onların da yanımda olduğunu bilmek beni iyi hissettiriyor. Yanımda dostlarımın olduğunu bilmek beni her zaman ayakta tutuyor.En mutlu olduğunuz yer neresi?Evim ve sevdikleriim.En son hangi kitabı okudunuz?Platonun devlet kitabıCanlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?Süperkahraman olmak isterim.Stresli olduğunuzda nasıl rahatlarsınız?Hep yanımda olduğuna inandığım bir güç var, onu hatırlatırım kendime.Londra'dan Türkiye'ye getirilen Covid-19 hastasıtanıdıkçıktı
Londra'dan Türkiye'ye getirilen Covid-19 hastası tanıdık çıktı Aslı Özkısırlar'ın hastanede boş yatak bulamaması nedeniyle yaşamını yitirdiği gün Londra'dan Türkiye'ye Covid-19 tedavisi için Sağlık Bakanlığı'na ait özel uçakla getirilen Erdal Yetimova'nın Avrupa'da AKP taraftarı toplamak için kurulan derneğin eski başkanı olduğu ortaya çıktı. Alman istihbaratlarında da sıkça adından söz ettiren Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) isimli derneğin başkanlarını da Erdoğan seçiyor. Uluslararasi Demokratlar Birliği Birleşik Krallık Bölge Başkanı Erdal Yetimova, AKP İstanbul Milletvekili Zafer Sırakaya'nın araya girmesi sonucu Sağlık Bakanlığı'na ait ambulans uçakla Londra'dan Türkiye'ye getirilerek tedavi altına alındı. Yetimova'nın AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanını belirlediği Uluslararası Demokratlar Birliği'nin (UID) eski başkanı olduğu ortaya çıktı./Archive/2021/4/3/175438371-erdal.jpg2017’den beri Alman istihbarat raporlarında da geniş yer bulan UID AKP’nin yurt dışı kolu görevi görürken, partinin Avrupa'daki mitinglerine taraftar getirdiği ortaya çıkarılmıştı.Yetimova'nın Londra'dan Türkiye'ye getirilmesine ilişkin açıklamalarda bulunan AKP İstanbul Milletvekili Zafer Sırakaya, "Büyük Türkiye vatandaşını yalnız bırakmaz. Süreci başından sonuna kadar takip eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere; T.C. Sağlık Bakanlığı Bakanımız Dr. Fahrettin Koca, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Efkan Ala'ya emekleri için teşekkür ederim" gibi ifadeler kullanılmıştı./Archive/2021/4/3/175523136-kapak141633.jpgYetimova'nın Türkiye'ye getirildiği gün Aslı Özkısırlar isimli yurttaş, akciğer rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmek için 25 gün boyunca hastanelerde yatak bulamamış, ardından yaşamını yitirmişti. Bu iki olayın aynı gün yaşanması iktidarın salgınla mücadelede izlediği farklı tutumları gözler önüne sermiş, yurttaşlardan sert tepkiler yükselmişti.