Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 05.11.2025, 10:54 PM (GMT)

News - Haberler

MimarŞahin, Sincan Cezaevi’nden gazetemize mektup yazdı: "Çıplak arama yapıldı"

Mimar Şahin, Sincan Cezaevi’nden gazetemize mektup yazdı: "Çıplak arama yapıldı" Kalitesiz beton kullandığı için ceza kestiği şirket sahibi tarafından adı KHK listesine konulan Şahin, 4 yıl Düzce’de oturma eylemi yaptı. Gözaltılarla yıldırılmak istenen Şahin, “örgüt üyeliği” suçlaması ile tutuklandı. 679 sayılı KHK ile Düzce Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ndeki işinden 2017 yılında atılan ve “işimi istiyorum” eylemleri nedeniyle eylül ayından bu yana tutuklu olan mimar Alev Şahin, Kayseri Cezaevi’nden duruşma için bir günlüğüne misafir olarak götürüldüğü Sincan Cezaevi’nde çıplak arandığını iddia etti. Gazetemize mektup yazarak yaşadığı sıkıntıları anlatan Şahin, Acun Karadağ ile birlikte duruşmaya götürülmek için duruşmadan bir gün önce Kayseri Cezaevi’nden Sincan Cezaevi’ne götürüldüklerini belirtti. Sincan Cezaevi’ne girişleri yapılırken çıplak aramaya maruz kaldığını belirten Şahin, “Kabul işlemleri sırasında üst araması için iki ayrı odaya alındık. Bir süre sonra Acun Karadağ’ın gardiyanlarla tartıştığını duydum. Ne olduğunu sorduğumda çıplak aramanın dayatıldığını söyledi. Bir süre sonra benim kapatıldığım odaya gelen 3 kadın gardiyan üst araması yapacaklarını söylediler. Maalesef tüm itirazlarıma rağmen çıplak aramaya ben de maruz kaldım” dedi. ‘İTİRAZ EDECEĞİM’Çıplak aramanın dışında diğer cezaevinden getirdikleri eşyaların elinden alındığını ve sadece tartışa tartışa pijama, diş fırçası, macunu ve savunmasını alabildiğini dile getiren Şahin, “Beni tek kişilik hücreye koydular. Hücre cezası almadığım halde beni burada tutmalarının suç olduğunu söyledim ama hak ihlalinin keyfi bahanesi ‘salgın’ cevabıyla karşılaştım. Banyo, tuvalet, yerler pislik içindeydi. Ama salgın nedeniyle Acun Karadağ ile ayrı tutulacaktık. Sincan Cezaevi tarafından verilmek istenen 1 ay görüş yasağına infaz hâkimliğine itiraz edeceğim. 4 yıl boyunca zulme eğilmeyen başımı asla karşılarında eğilirken görmeyecekler. Asla aşağı bakmayacağız, başımızı eğmeyeceğiz” ifadelerine yer verdi.  Zehra Özdilek

Turizmciler Türkiye’de kullanılan Sinovac aşısının AB’deki akredite sürecini izliyor

Turizmciler Türkiye’de kullanılan Sinovac aşısının AB’deki akredite sürecini izliyor TÜROFED Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, Avrupa Birliği’nin henüz Sinovac’ı tanımadığını hatırlatarak, bunun turistler için 14 gün karantina sonucu doğurabileceğini vurguladı. İşler “Bu, bizim için bir kâbus olur” dedi. Türkiye’de küresel Covid-19 salgınına karşı yaygın kullanımı devam eden Çin menşeli Sinovac aşısının Avrupa Birliği (AB) tarafından akredite olmayacağını endişesi, Türk turizmcisinin en büyük kaygısı durumunda.UÇUŞLAR MAYISTASüreci sektör açısından yorumlayan Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, “Turizm sektöründe iki ciddi sorunumuz var. Birincisi, Türkiye’de kullanılan Sinovac aşısının AB’nin tanıdığı bir aşı olmaması... Bu aşı AB tarafından akredite edilmiş, tanınmış bir aşı olmadığı için Türkiye’den gidecek turiste 14 gün karantina uygulayabilirler. Aynı şekilde oradan Türkiye’ye gelecek yabancı turiste de dönüşte 14 gün karantina uygularlarsa bu bizim için bir kabus, bir çöküş olur” dedi.Mayıs ayı sonunda uluslararası uçuşların açılmasını beklediklerini de kaydeden İşler, yetkililere şu çağrıda bulundu: “Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı’nın yapacakları çalışmalarla bir an önce bu aşının AB tarafından akredite edilmesinin sağlanmasını istiyoruz. Aynı şekilde, yurtdışındaki üniversitelerle akredite olmuş bazı tıp fakültelerimizin de kendi aralarında yapacakları protokollerle bu aşının onayının sağlanması gerekir. Özellikle Yunanistan ve İspanya’nın Türkiye’ye gelecek turistleri engelleyici haklı sebeplerinin ortadan kaldırılması gerekir.”Turizm sektöründeki ikinci büyük sorunun da aşılamanın nüfusa oranı olduğunu vurgulayan İşler, şöyle devam etti: AB’Yİ YAKALAYALIM“Avrupa Birliği diyor ki, toplam nüfusun yüzde 30’unu aşıladık. Mayıs ayına geldiğimizde Türkiye’deki aşılamanın nüfusa oranı yüzde 5-8’lerde kalırsa bu bizim için risk olur. Türkiye’nin yapması gereken, AB’deki oranları yakalamak olmalı.” İşler, tüm bunları talep etmelerindeki gerekçeyi ise şöyle anlattı: “TL’nin değer kaybından dolayı yabancı turistin Türkiye’ye yöneleceğini biliyorlar. Aynı kalitede daha ucuza hizmet alınabilir Türkiye’de. Sahada değil ama masada yapılacak ayak oyunlarına karşı Türkiye bu adımları gerçekleştirmeli.” LOKANTALAR GÜNAH KEÇİSİ OLMASINİstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, yeni normalleşme için atılan adımların hizmet sektöründe faaliyet gösteren binlerce işletme ve onların çalışanları için çok önemli olduğunu açıkladı. Avdagiç, ancak açılışla birlikte salgında artan vakalarda günah keçisinin lokantalar ve kafeler haline getirilmeye çalışıldığını dile getiren Avdagiç, şu açıklamayı yaptı:“Restoranların dışındaki risk seviyesi adeta ‘kırmızı’ kaldıkça, içinin rengi turuncu, mavi, sarı olmuş fark etmez. Kovid’in yayılmasında tek sorumlu lokantalar ve kafeler olarak görüldüğü sürece, doğru adım atmış olmayız. 16 milyonluk İstanbul’da çocuklarımızın eğitim alabilmesi, binlerce işyeri ve çalışanımızın geleceği için her bir vatandaşımızın kurallara tam uyması şart.”MARKALAR AVM’DEN KAÇIYORBirleşmiş Markalar Derneği (BMD şubat ayı anketinde üyelerinin 2020’de mağaza sayılarındaki değişimi mercek altına aldı. 166 üyenin 420 markası üzerinden yapılan ankete göre üyelerin yüzde 57’si şubatta alışveriş merkezlerindeki (AVM) mağazalarının sayısını azalttığını belirtirken, cadde mağazalarını kapatan üyelerin oranı ise yüzde 30 oldu. BMD Başkanı Sinan Öncel, “Üyelerimizin yüzde 22’sinin AVM, yüzde 54’ünün cadde mağazalarının sayısında değişim olmadı. Yüzde 21’i AVM’lerde, yüzde 16’sı ise caddelerdeki mağaza sayılarını artırdı” dedi. Öncel, kira ve ortak alan giderlerinin büyük sorun olduğunu belirterek, şunları söyledi: - Şubat ayındaki ortalama cirolar Ocak’taki gibi yüzde 50-60 düzeyinde kaldı. Mevcut kiralama koşulları ile markalarımızın devam edebilme gücü her geçen gün azalıyor. - Bu konunun mevzuatla düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kısa Çalışma Ödeneği’nin (KÇÖ) mart ayı sonunda bitecek olması da perakende sektörünü endişelendiriyor.  cumhuriyet.com.tr

Rusya veÇin, Ay'da ortak bir uzay istasyonu inşa etmeyi planladıklarınıaçıkladı

Moskova bir zamanlar uzay yolculuğunun öncülerinden biri olsa da - ilk insanı uzaya Rusya gönderdi - finansman eksikliği nedeniyle son yıllarda uzay keşiflerinde ve araştırmalarında büyük kazanımlar elde eden Çin ve ABD'nin gölgesinde kaldı. Şimdi ise Çin ile birlikte Ay'da ortak bir uzay istasyonu kurmayı planladıklarını açıkladı.Habere Gitmek için Tıklayın

Prof. Dr. Yaşar Doğan: Sahra tozuçamur olarak yağacak

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Prof. Dr. Yaşar Doğan: Sahra tozu çamur olarak yağacak İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü (DEÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, 11 Mart Perşembe günü sahra çölünden gelen toz bulutunun yağmurla birleşip, çamur şeklinde yağacağını söyledi. /Archive/2021/3/9/193038185-thumbsbc2360f82f485e6078a4c8ff5404a63f82.jpgMeteoroloji verilerine göre, 11 Mart perşembe günü Türkiye'nin orta ve batı kısmında etkili olacak yağışın çamurlu olacağını iddia eden Prof. Dr. Doğan Yaşar, "Şu an toz bulutlarının taşındığı mevsimdeyiz. Çamurlu yağışlara şahit olacağız. Özellikle de yağışların çamurunu araçların üzerinde göreceğiz. Gelecek perşembe günü İzmir ve Antalya gibi kentlerdeki araçların üzerindeki çamuru herkes fark edecek. Havada ciddi miktarda Sahra’dan gelen çöl tozu taşınımı var" dedi.'PERŞEMBE GÜNÜ DAHA FAZLA GÖRECEĞİZ'Prof.Dr. Doğan Yaşar, çöl tozu ile çamurlu yağmurdan korkulmamasını belirterek, şöyle konuştu:"Dünya çöllerinden her yıl 500 milyon ton kil minarali taşınır. Dünya, bu tozlarla gübrelenir. Bunlarsız yaşam olmaz. Bunlar çiftçinin beklediği bereket yağışlarıdır. Geçen pazar günü biraz atıştırdı. Ancak perşembe günü biz bu çamuru, daha fazla göreceğiz."FRANSA’DAN GELEN RADYOAKTİF KALINTILAR NEDİR?Sahra Çölü'nden Fransa'ya sezyum 137 radyoaktif kalıntıları geldiği yönündeki haberleri de hatırlatan Prof. Dr. Yaşar, şu ifadeleri kullandı:"Fransa'nın 1960'lı yıllarda Sahra'da yaptığı nükleer çalışmalar var. Radyoaktif kalıntıları Fransa’nın Jura Dağı’na bıraktığı iddia edildi. Çöl tozları içerisinde bu nükleer kalıntıların, Fransa'ya ve Avrupa’ya doğru geldiği tespit edilmiş. Kapı ve pencerelerin kapatılması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunulmuş. Tozlarla her şey taşınabilir. Ancak bu tozun bize bir tehlikesi yok. Bize gelen toz Sahra'nın daha doğusundan, Fransa'ya ve Avrupa’ya ise batısından ulaşıyor. Dünyanın en büyük çölü Sahra'dır, devasadır. Ancak tartışılan bu sezyum gazı bizi etkilemeyecek." DHA

4. UluslararasıKadın Yönetmenler Festivali destek bekliyor

4. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali destek bekliyor Kadın Yönetmenler Derneği tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nin sürdürülebilirliğini sağlamak için Fongogo üzerinden kampanya başlatıldı. /Archive/2021/3/9/180339779-kadin-yonetmenler-festivali-destek-bekliyor.jpgKadın sinemacıların emeklerine vurgu yapmak amacıyla her yıl 8 Mart haftası öncesi düzenlenen festival, bu yıl uluslararası boyuta taşındı. Pandemi koşulları nedeniyle üç bölüm hâlinde yapılması planlanan festivalin ilk kısmı 7 Mart’ta sona erdi.“Sığamıyoruz” etiketiyle yıla yayılan festivalin sürdürülebilirliğini sağlamak için Fongogo üzerinden bir kampanya başlatıldı. Bilet satışı yerine başlatılan kampanyada belirlenen ücretlerde destek karşılığında çeşitli ödüller verilecek.Kampanya hakkındaki detaylar için buraya bakılabilir.FESTİVALİN İLK KISMIFestivalin ulusal programında yer alan yerli filmleri Birleşik Krallık ve Kosova’da gösterildi.Festival kapsamında East Anglia Üniversitesi’nin öncülüğünde dokuz ayrı film üzerine söyleşi gerçekleştirildi. Britanya Türk Kadınları Derneği ve Gerçek Derneği’nin destekleriyle yedi filmin yönetmeni festivale konuk oldu.East Anglia Üniversitesi öğrencilerine özel olarak yönetmen ve Özyeğin Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Merve Uygun, “New Media Documentaries& Digital Storytelling” başlıklı atölye çalışmasını yaptı.FESTİVALİN TÜRKİYE AYAĞI16 uluslararası filmin çevrimiçi ortamda Türkiye’deki izleyicisiyle buluştuğu festivalde dünya sinemasından 14 yönetmen ile canlı yayınlarda soru cevap söyleşisi düzenlendi.Nilay İşlek  “Bak Gör Bekle Çek Atölyesi”ni, 1000VOLT “Renk Atölyesi”ni, Berrak Taranç ise “Film Müziği Atölyesi”ni gerçekleştirdi. Gülçin Özdemir moderatörlüğünde, oyuncu Ezgi Çelik katılımıyla “Süper ile Kahraman Oyuncular Paneli” düzenlendi. Festival, Kadın Yönetmenler Derneği’nin ev sahipliğinde, Britanya Türk Kadınları Derneği, Değişim Liderleri Derneği ve Kosova Gerçek Derneği’nin katılımıyla düzenlenen “Sığamayanlar” paneliyle sona erdi.Ayrıca pandemi tedbirlerinden dolayı fiziki olarak bir araya gelemeyen yönetmenlerin fotoğraflarından özel bir kolaj tasarlanarak Kadın Yönetmenler Derneği’nin merkezinde sergilendi.Festival, Dr. Ebru Beyazıt’ın küratörlüğünde araştırma görevlisi Gözde Yenipazarlı’nın “Female State of Street” başlıklı çevrimiçi fotoğraf sergisine de ev sahipliği yaptı. Sanal sergi festivalin internet sayfasından görülebilir.İKİNCİ KISIM NİSANDAFestivalin, çevrimiçi gösterimlerin ve etkinliklerin yapılacağı ikinci kısmı ise nisan ayında düzenlenecek. Aralarında yarışma filmlerinin de olduğu 45 filmlik ulusal seçki ve Balkan özel seçkisi festivalin internet sitesinde gösterilecek.Festivalin fiziki bölümünün ise  25-30 Haziran 2021 tarihleri arasında İzmir Seferihisar’da düzenlenmesi planlanıyor. cumhuriyet.com.tr

Saraybosna’nın Kalbi Yaşam Boyu BaşarıÖdülü, Wim Wenders’ın

Saraybosna’nın Kalbi Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Wim Wenders’ın 27. Saraybosna Film Festivali’nde Saraybosna’nın Kalbi Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Alman yönetmen Wim Wenders’a verilecek. /Archive/2021/3/9/181311524-a6daa193-693e-4615-8f89-41b30e67b4b41767112.jpgYeni Alman Sineması akımının önemli temsilcilerinden Wim Wenders, bu yıl 13-20 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek olan 27. Saraybosna Film Festivali’nde Saraybosna’nın Kalbi Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alacak.Wim Wenders, onur konuğu olarak katılacağı festivalde bit atölye etkinliği de düzenleyecek. Ayrıca Wenders’ın yönettiği filmlerden oluşan bir retrospektif de festivalde izleyiciyle buluşacak. Seçkide Jeremy Davies, Milla Jovovich ve Mel Gibson’ın başrolleri paylaştığı 2000 yapımı "Sırlar Oteli" (The Million Dollar Hotel) filminin restore edilmiş versiyonu da yer alacak.Wenders en son 2011 yılında "Pina" belgeseliyle festivale konuk olmuştu.Önceki yıllarda Saraybosna’nın Kalbi Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne Isabelle Huppert, Alejandro González Iñárritu, Pawel Pawlikowski, Nuri Bilge Ceylan, Robert De Niro gibi yönetmen ve sanatçılar değer görülmüştü. cumhuriyet.com.tr

İstanbul Tasarım Bienali'nden açıkçağrı: 'Dirençliliği Tasarlamak'

İstanbul Tasarım Bienali'nden açık çağrı: 'Dirençliliği Tasarlamak' İstanbul Tasarım Bienali, sosyal, ekonomik ve çoğunlukla çevresel dirençlilik için yeni araçlar ve sistemler oluşturmak amacıyla jeopolitiğin etkin olarak inceleneceği “Dirençliliği Tasarlamak” başlıklı araştırma programına ev sahipliği yapacak. /Archive/2021/3/9/185630500-anaresima3e125b6-a37a-80c7-0382-fcca28635f80.jpg"The Revolution Woodstove" / "Devrimin Sobası" - Bits to Atoms-BeirutMakers Sobya't Thawraİstanbul Tasarım Bienali, Center for Arts, Design and Social Research ortaklığıyla sosyal, ekonomik ve çoğunlukla çevresel dirençlilik için yeni araçlar ve sistemler oluşturmak amacıyla jeopolitiğin etkin olarak inceleneceği “Dirençliliği Tasarlamak” başlıklı araştırma programına ev sahipliği yapacak. İkisi ABD’den, ikisi Türkiye’den olmak üzere, dört kadın tasarımcı, küratör, araştırmacı ve düşünürle birlikte çalışılacak olan programın başvuruları başladı.Tasarım alanında yalnızca ekolojik değil aynı zamanda mekânsal, politik ve toplumsal dönüşümlere de yol açabilecek kolektif araştırma metodolojilerini, dayanışma ve sorumluluk biçimlerini canlandırma hedefiyle yola çıkan “Dirençliliği Tasarlamak” programı; bir yandan kadınların, beyaz-olmayanların, LGBTİ+ bireylerin tüm dünyada maruz kaldığı baskıyla çevrenin uğradığı tahribat arasındaki bağlantıyı araştırırken, bir yandan da tasarımın hem yeni süreçler hem de sosyal, politik ve ekolojik çabalardan filizlenen küresel değişiklikler başlatma potansiyelini ortaya çıkarmayı amaçlıyor./Archive/2021/3/9/185724202-5itbdansbanakalamisparkikayhankaygusuz2020120119.jpg"Dansbana!" - Kalamış ParkıABD ve Türkiye’den tasarımcı, sanatçı, yazar, küratör, araştırmacı ve akademisyen gibi çeşitli alanlarda çalışan kadın pratikçi ve düşünürler, “Dirençliliği Tasarlamak” programına 28 Nisan 23.00’e kadar başvurabilecek.Başvurular İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova, sosyolog, sanat tarihçisi, araştırmacı Pelin Tan ve Center for Arts, Design and Social Research Araştırma Programları Direktörü Dalida María Benfield’dan oluşan kurul tarafından değerlendirilecek. Bu değerlendirme sonucunda Türkiye’den ve ABD’den ikişer olmak üzere toplamda 4 kadın katılımcı seçilecek./Archive/2021/3/9/185837795-dsc1656.jpgThe Rodina - "The Map of Empathic Society" / Pera MüzesiAraştırma projeleri, İstanbul Tasarım Bienali’nin desteğiyle, araştırmacıların kendi aralarında yapacakları düzenli dijital toplantılarla ve değerlendirme kurulunun yönlendirmeleriyle zenginleşerek mayıs ayından başlayarak ekim ayına kadar devam edecek.Programın sonunda, seçilen araştırma projeleri, İstanbul Tasarım Bienali tarafından yeni bir kamusal araştırma alanı olarak tasarlanacak bir dijital arşivde sergilenecek. Ayrıca denemeler ve görsel araştırmalar içeren bir dijital yayın da oluşturulacak./Archive/2021/3/9/190039560-dsc1818.jpg"Eleştirel Yemek Programı" / Pera MüzesiBaşvuru sonuçları 8 Mayıs’ta açıklanacak ve kadınların araştırma projelerini başlatmaları ve geliştirmeleri için 1.000’er ABD doları destekte bulunulacak.“Dirençliliği Tasarlamak” programı hakkında daha detaylı bilgi edinmek için şuraya, başvuruda bulunmak için de şuraya bakılabilir. cumhuriyet.com.tr

4,6 milyar yıllık göktaşının, bugüne kadar bulunan en eski volkanik kaya olduğu tespit edildi

4,6 milyar yıllık göktaşının, bugüne kadar bulunan en eski volkanik kaya olduğu tespit edildi Bilim insanları, 2020 yılında Sahra Çölü'nde bulunan göktaşının 4,6 milyar yaşında olduğunu açıkladı. EC 002 olarak alandırılan taşın bilinen en eski volkanik kaya olduğu belirtildi. Güneş Sistemi'yle neredeyse yaşıt olan taşın bir önceki en yaşlı taştan 1 milyon daha yaşlı olduğu ifade edildi. /Archive/2021/3/9/191033070-724756137.jpgGörsel Meteoritical Bulletin Database'den alınmıştırBilinen en eski volkanik kaya bulundu. 2020 yılında Sahra Çölü'nde bulunan göktaşının 4,6 milyar yaşında olduğu tespit edildi.Bilim insanları kaya parçasının neredeyse Güneş Sistemi'yle aynı yaşta olduğu belirtti. Göktaşı Güneş Sistemi'nden sadece 2 milyon yıl daha genç.NTV'nin aktardığına göre, yeni bulunan göktaşının bir öncekinden yaklaşık bir milyon yıl daha yaşlı olduğuna dikkat çekildi.University of Western Brittany'de görev yapan Jean-Alix Barrat, "20 yıldan fazladır göktaşlarıyla çalışıyorum. Bu muhtemelen şimdiye kadar gördüğüm en dikkat çekici şey" dedi.Barrat ve çalışma arkadaşları göktaşına Erg Chech 002 (EC 002) adını verdi. EC 002'in, bulunduğu konum itibariyle de diğer göktaşlaşlarından ayrıştığı ifade edildi.EC 002'in andezit tipte bir taş olduğu ve andezitlerin genellikle batma bölgesi olarak bilinen plakaların alt alta geçtiği yitim zonu olarak adlandırılan yerlerde bulunduğu ifade edildi. Dünya üzerinde bulunan çoğu göktaşının ise bazalt olduğu aktarıldı.EC 002'ye benzer göktaşlarının neredeyse hiç bulunmadığına söyleyen Barrat, "Güneş Sistemi'nin başlangıcına yaklaştığınız zaman, bu dönemden örnekler toplamak gittikçe karmaşıklaşıyor. Muhtemelen bir daha bu yaşta bir örnek bulamayacağız" şeklinde konuştu.Araştırma ekibinin tahminlerine göre, EC 002'nin bugünkü şeklini alması en az 100 bin yıl sürdü. EC 002'nin önce magmada eridiği sonra 100 bin yıla yakın süre boyunca soğuyarak, katılaştığı aktarıldı.Göktaşı Veritabanı'ndaki bilgilere göre EC 002'nin ağırlığı 31 kilogramdan daha fazla. cumhuriyet.com.tr

'Hayatımız Kitap'ın yarınki konuğu yazar Gaye Boralıoğlu olacak

'Hayatımız Kitap'ın yarınki konuğu yazar Gaye Boralıoğlu olacak Türkiye Yayıncılar Birliği kitaba ve yayıncılığa odaklanan çevrimiçi programı "Hayatımız Kitap"a devam etme kararı aldı. Programın yarın izleyiciyle buluşacak bölümünde Sibel Oral'ın konuğu, yazar Gaye Boralıoğlu olacak. /Archive/2021/3/9/192344629-gaye-boralioglu-1.jpgGaye BoralıoğluHer perşembe 21.00-21.45 saatleri arasında canlı yayımlanan "Hayatımız Kitap"ın 11 Mart Perşembe akşamı yayımlanacak yeni bölümünde Sibel Oral’ın konuğu, yazar Gaye Boralıoğlu olacak.Programın yeni bölümünde, Sibel Oral ve konuğu Gaye Boralıoğlu; Boralıoğlu’nun edebiyata bakışını, yeni kitabı Alâmetler Kitabı’nı ve Türkiye’de okuma kültürünü konuşacaklar."Hayatımız Kitap", yayın saatinde Türkiye Yayıncılar Birliği’nin YouTube kanalından canlı olarak izlenebilir.'HAYATIMIZ KİTAP' HAKKINDAYayıncı ve yazar Metin Celal ile gazeteci ve yazar Sibel Oral, "Hayatımız Kitap" programını dönüşümlü olarak yönetiyorlar.Yayıncı ve yazar Metin Celal, iki haftada bir perşembe günleri yayıncılar, genel yayın yönetmenleri ve editörlerle sohbet ediyor. Metin Celal ve konukları programda, yayıncılık sektöründeki gelişmeler, sorunlar, çözüm yolları, yayın politikaları ve okuma kültürü konularına yoğunlaşıyor.Gazeteci ve yazar Sibel Oral ise iki haftada bir perşembe günleri yazarlarla sohbet ederek seyircilere, yazma deneyimleri, yeni kitapları ve Türkiye’de okur eğilimleri ve okuma kültürü konularında yoğunlaşan bir program içeriği sunuyor. cumhuriyet.com.tr

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap!

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap! Sayı 1621! YARIN yayınlanacak 1621’inci sayımızın kapağında; Sigrid Nunez’in kaleme aldığı biyografisi ‘Daima Susan’ ile düşünür, deneme, öykü, roman yazarı, eleştirmen, insan hakları savunucusu ve tanımlar üstü bir kadın; Susan Sontag yer alıyor. Olcay Mağden Ünal yazıyor... Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… /Archive/2021/3/9/194704205-1621-kitap-kapak-ic.jpg- Sayı 1621! Cumhuriyet Kitap Dergi’nin YARIN yayımlanacak 1621’inci sayısının kapağında; Sigrid Nunez’in kaleme aldığı biyografisi ‘Daima Susan’ ile düşünür, deneme, öykü, roman yazarı, eleştirmen, insan hakları savunucusu Susan Sontag yer alıyor. Pantolon, saçlarda bir tutam beyaz, yüzde kendinden emin bir ifade ve zorlu bir karakter! Elbette onu tanımlamak için bunlar asla yeterli olmayacak. O tanımlar üstü bir kadın, üstelik böyle olmak için fazladan çaba sarf ettiği de yoktu. Olcay Mağden Ünal yazıyor...- Bu hafta üçüncü sayfamızda; Shakespeare’in, Tarık Günersel’in yetkin çevirisiyle yayımlanan Hamlet’ini inceleyen yazarımız Adnan Binyazar yer alıyor. Çevirinin, yazıldığı dildeki algısını, çevrilen dilde de uyandırmasının önemine değinen Binyazar; Günersel’in, Hamlet çevirisinde, bunu konuşma dilimizin geniş olanaklarından yararlanarak gerçekleştirdiğini imliyor.- Nursun Erel; Feminizm’in geçmişten günümüze uzanan yolculuğunu olaylar, basılı eserler, gündelik yayınlar, sloganlarla ortaya koyan, İletişim Yayınları’nın ‘Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce serisinin 10’uncu kitabı ‘Feminizm’i inceliyor.- Kaan Egemen; felsefeye, sanat tarihine ve edebiyata feminist bakış açısıyla yaklaşan, metin ve yapıtlarda kadınların konumunu değerlendirmiş, özellikle “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Çıkmadı?” makalesiyle feminist sanat tarihinin kuramsal temellerini atmış Linda Nochlin’in incelemesi ‘Kadınlar, Sanat ve İktidar’ı merceğe alıyor.- Kamil Akdoğan; Ali Akber Ataş ile ‘Doğumun 100’üncü Yılında Enver Gökçe Armağan Kitabı’ üzerine konuşuyor.- Arife Kalender; Çağdaş Şiirimizde Sık Kullanılan İmgeler başlıklı seri yazılarının üçüncüsünde şiirimizde ‘ağaç’ imgesinin izini sürüyor.- Özgen Acar; Türkiye’nin Türkmenistan’da ilk büyükelçiliğini 1992-95 yılları arasında açan, emekli büyükelçi Selçuk İncesu’nun kaleme aldığı, ülkemizin Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine açılışındaki ilk hamlesinin, Orta Asya’nın kilidine ilk uzanışımızın hikâyesi niteliğindeki kitabı ‘Anavatan Türkmenistan’ı değerlendiriyor.- Çağdaş Bayraktar; Mehmet Emin Elmacı’nın Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan, Atatürk’ün basında ilk kez ne zaman yer aldığını belgeleriyle sunarken, Yunus Nadi’nin yaşamı üzerinden Milli Mücadele’de basının önemini ve 28 yıllık Yunus Nadi-Atatürk dostluğunu da ortaya koyan kitabı Kurtuluşun Lideri ve Gazetecisi - Mustafa Kemal Atatürk ve Yunus Nadi’yi değerlendiriyor.- İbrahim Demirel; şair A. Kadir Paksoy’un, otobiyografisine yaşamıyla doğrudan ilişkili şiirleri de alarak şiirsel bir yapıta dönüştürdüğü kitabı ‘Zincirli Ördek’i inceliyor.- Neşe Aksakal; Münir Göle’nin İtalya’da kaleme aldığı, anlatıcının etkin bir rol üstlendiği “üst kurgusal biyografi” özellikleri de taşıy bir aşk ve yalnızlık romanı ‘Belki de’yi inceliyor.- Nazım Mutlu; Ali Turgay Karayel’in meslek yaşamında ve kültürel, siyasal, toplumsal alanda yüzleştiği irili ufaklı sorunlara ilişkin duyarlılıklarını paylaştığı, Su Başında Durmuşuz ile Bir Çiçek Yolumu Kesti’yi inceliyor.- İpek Yezdani; gazeteci ve yazar Elçin Poyrazlar’ın, İstanbul’da birbiri ardına işlenen kanlı cinayetlerle başlayan ve cezasız kalan kadın cinayetleri gerçeğiyle gelişen sürükleyici polisiye romanı ‘Ecel Çiçekleri’ni tanıtıyor.- Y. Bekir Yurdakul; Yeşim Saygın’ın yeni kitabı, dostluk ve dayanışma öyküsü Günlükte Saklı Sırlar’ı inceliyor.- Necdet Neydim; Sevim Ak’ın yeni kitabı ‘Sen, Ben ve Elma Ağacı’nı ve yıllar içinde gelişimini yakından izlediği yazarın yazınını irdeliyor..- Avşar Ülgen; Erbuğ Kaya’nın, yapay zekânın geleceğine yönelik farklı bir bakış açısı sunan, bir grup çocuğun arkadaşlık, dostluk romanından ütopya düşlerini yaşama geçirmeye çalışan bilim insanlarının çalışmalarına ustaca dönüşen distopik romanı İnsanlık Deneyi’ni inceliyor.- Deniz T. Kılınçoğlu; iktisat alanının Türkiye’de önde gelen temsilcileri tarafından ortaklaşa hazırlanan; hem bir bilim dalı olarak iktisat tarihinin teorik ve ampirik zenginliğini hem de özellikle Osmanlı ve Türkiye iktisat tarihinin önemli sorunlarına ilişkin yeni açılımlar sunan çalışma; ‘İktisat Tarihi’nin Dönüşü’nü değerlendiriyor.- Candan Kızılgöl Özdemir; Sıla Şenlen Güvenç’in önde gelen üç tiyatro yazarı Anthony Neilson, David Greig ve Zinnie Harris’in Türkiye’de sahnelenen oyunlarını odağa aldığı ‘Çağdaş İskoç Tiyatrosu’nu değerlendiriyor.- Vitrindekiler, yine çeşitli alanlardan yetkin kitap önerileriyle sizleri bekliyor.- Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşemiz yepyeni bir düşün serüvenine davet ediyor.İyi okumalar…EditördenUnutmayın her gün Cumhuriyet, her Perşembe Cumhuriyet Kitap okunur!Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… Cumhuriyet Kitap Eki

Bir kadın gibi yazmak!

Bir kadın gibi yazmak! Elena Ferrante son romanı Yetişkinlerin Yalan Hayatı’nda da okuru; Napoli’nin kıvrak, sokak, dil ve bağlarına, ‘kendine saadet yaratmayı beceremeyen annelere’, baba-kız ilişkilerine, cinselliğin keşfine, kırılgan ve değişken dostluklara taşıyor. /Archive/2021/3/9/194021240-ic1.jpgElena Ferrante hayatıma kitaplarından önce yazar olarak girdi. Yabancı bir dergide o yılın ‘en etkili 100 kadını’ arasında ismini gördüğümde şöhretin parlak ışıklarını reddederek gölgede kalmayı ve romanlarını kendi başlarına bırakmayı seçen bu yazarı tanımadığıma hayıflandığımı anımsıyorum.İtalyan, Napolili ve kadın bir yazar olduğu dışında pek de bir bilgi sahibi olmadığımız, eserlerini müstear isimle kaleme alan ve bu gizliliği küresel ününe karşın hala devam ettiren Elena Ferrante, milyonlarca oku-ra yaptığı gibi ‘Napoli Romanları’ ile benim de gönlümü çalmayı başarmıştı.Napoli’nin bir kenar mahallesinde iki kız çocuğunun dostluk, rekabet, kıskançlık, birbirine hayranlıkla dolu yaşamlarını, genç kızlıktan kadınlığa adım atışlarını, okuma aşklarını, ‘mahalleden kurtulmak ve sınıf at-lamak için’ eğitim tutkularını, erkekler üstündeki güçlerini ve erkeklerin onlar üzerindeki baskılarını, mafyanın, pis sokakların, ev içi şiddetin, mutsuz ve ümidini askıya almış kadınların öyküleriyle bezeli bir mahalle yaşamında iki kızın birbirine bir ömür boyu duydukları sevgi ve bağı anlatan dört ciltlik romanları daha önce okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu./Archive/2021/3/9/194030208-ic2.jpgHEM ÇOK TANIDIK HEM ÇOK YABANCI‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ ile başlayan bu romanlar serisi içimdeki kız çocuğuna hem çok tanıdık, hem çok yabancı, hem korkutucu, hem de rahatlatıcı gelmişti. ‘Bir yerlerde aynı benim gibi düşü-nen, hisseden, üstelik bunları yazan bir kadın var’ diyerek Ferrante’nin büyüsüne teslim olmuştum.Edebiyatın amacı tam da bu değil mi? Sizin en gizli, en mahrem, en utanılası, en acı verici ama aynı za-manda içten içe asla reddetmediğiniz, aksi takdirde benliğinizden bir şeyler yitireceğinizi sandığınız o en derindeki düşünce-duygu noktasına hitap ederek sarsması ve aslında yalnız olduğunuzu zannettiğiniz anda size bir el uzatması...Yazarın ikinci romanı ‘Sen Gitti Gideli’nin ilk satırlarında gözlerimi gezdirdiğimde tokat yemiş gibi sarsılmıştım. Ferrante en acı ilacını en başta, ‘okur hassasiyetleri’ siyasetine girmeden, lafı dolaştırmadan, entellektüel ukalalığa kapılmadan, yok yere süslemeden, yüksek dozda bize verdiği için onu sevmiştim.Ferrante’nin gücünün sadece kaleminden ve öykülerinden değil, onun sözcüklerini okumamış olsa bile onun sayesinde kendini anlayan kadın okurlardan geldiğini sezmiştim./Archive/2021/3/9/194039380-ic3.jpgYALAN HAYATLAR!‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’, Napoli serisinin ardından beş yıl sonra gelen ilk kurmaca eseri. Ferrante’nin The Guardian gazetesinde kaleme aldığı köşe yazılarından oluşan ‘Tesadüfi Buluşlar’ ve yarı otobiyografik olduğunu söylediği ‘Bir Yazarın Yolculuğu’ isimi kitapları son romanı kadar heyecanla karşılanmamıştı.‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’ İtalya’da çıkacağı günün gecesinde kitapevlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturacak ve toplu okuma seansları yapacak kadar arzulu bir kitleyle buluştu.Ferrante son romanında da okuru Napoli’nin kıvrak, sokak, dil ve bağlarına, ‘kendine saadet yaratmayı be-ceremeyen annelere’, baba-kız ilişkilerine, cinselliğin keşfine, kırılgan ve değişken dostluklara taşıyor. Kahramanı Giovanna ile 12-16 yaşları arasında ‘büyüme krizine’, güzellik-çirkinlik kavrayışına ve kendini bulmak için tanımadığı ve ailesi tarafından hiç sevilmeyen Vittoria Halası’nı keşfetme serüvenine katıyor bizi./Archive/2021/3/9/194047083-ic4.jpgGIOVANNA’NIN TAKINTISI; VITTORIA HALA12 yaşındayken güzelliğini sürekli teyit eden, hayran olduğu, entellektüel, hassas, zeki ve başarılı ba-basının onu aslında çirkin bulduğunu işitmesiyle hayatı altüst olan Giovanna, ailesinde ‘ona dokunanı zehir-leyen ve lekeleyen bir canavar anlamında anılan’ halasını tanımaya karar verir.Okuldaki başarısızlığının ergenlikle ilgili olduğunu söyleyen annesine babası şu şekilde yanıt verir: “Bunun ergenlikle ilgisi yok. Aynen Vittoria oldu çıktı.” ‘Sınıf atlamış’ solcu babasının kardeşi, Napoli’nin kenar ma-hallesinde yaşamayı sürdüren, evlere temizliğe giden, bu ‘avam’ kadın, Giovanna için bir takıntı haline ge-lir.Genç kızlığa geçişin sancılarını “Ama ben inanılmaz kırılgan bir dönemimdeydim. Adet kanamalarım başlayalı bir yıl oluyordu, memelerim oldukça görünür bir hal almıştı ve bundan utanıyordum, pis kokmak-tan çekiniyor, sürekli yıkanıyordum, gönülsüzce yatıyor, gönülsüzce kalkıyordum. Tek rahatlığım, tek güvencem babamın bana mutlak biçimde hayranlık duymasıydı. Bu nedenle beni Vittoria Halama benzet-mesi şöyle demesinden daha beter oldu: Giovanna bir zamanlar güzeldi, şimdi çirkinleşti” bölümüyle yalınlıkla anlatır.Giovanna evindeki kutularda saklanan eski fotoğraflarda yüzü siyah keçeli kalemle karalanmış Vittoria Halası’nı ilk gördüğünde ‘Vittoria Hala bana o kadar katlanılmaz bir güzellikte gelmişti ki onu çirkin saymak bir gereklilik halini alıyordu’ diye düşünür./Archive/2021/3/9/194056739-ic5.jpgAİLE ORTAMIGiovanna’nın Vittoria Halası Ferrante’nin Napoli Romanları’ndaki biraz korkutucu, bir zamanlar güzel, ama hayatın zorluğu karşısında çirkinleşmiş, daha doğrusu kötü düşüncelerin ve kaygının çirkinleştirdiği, gücünü çocukları, özellikle de kızları üstünde icra eden anne karakterlerini andırıyor.Ancak Vittoria Hala, Giovanna ile tanıştığında kendi ebeveynlerinden farklı olarak ona çocuk muamelesi yapmaz. Aksine aile ilişkilerinin bozulmasına neden olan evli ve üç çocuklu bir polis memuru Enzo ile yasak ilişkisini olduğu gibi özellikle de cinsel hayatlarını sansürsüz, argo bir dille ona aktarır.Vittoria Hala, Giovanna’nın babası, ağabeyi Andrea’nın onun hayatının aşkını engelleyerek mutsuzluğuna neden olduğunu, balerin olma hayallerini ve kendi başarısının önünü tıkadığını, okuyarak varoş mahallesin-den ayrılmış olmasının aslında onu ‘iyi’ biri yapmadığını, hala beşpara etmezin biri olduğunu sıralayarak yeğenine aile husumetini kendi açısından anlatır.Vittoria Hala, Giovanna’ya ailesine iyi bakmasını, onların dediği her şeye inanmamasını da tembihler. Gio-vanna ise ikisi de öğretmen olan, iyi eğitimli, kızlarına eşitlik ve özgürlük aşılayan, akşam yemeklerinde Marksizm, politika, edebiyat, sanat konuşulan, anne-babanın işten sonra kendi odalarına çekilip çalıştıkları aile ortamını daha farklı gözle incelemeye başlar./Archive/2021/3/9/194107380-ic6.jpgGİZLİ İLİŞKİLERAnne babasının sıkça görüştüğü aile dostlarının yemeğe geldiği bir akşam koridorda misafirlerin iki kızıyla yerde oturup sohbet eden Giovanna, daha önce görmediği bir şeyi görür. Masanın altında babasının en yakın dostu Mariano, annesinin bir ayak bileğini iki ayak bileği arasına sıkıştırmıştır. Giovanna annesinin bunu fark etmemiş olduğuna inanmaz. Annesinin hiçbir tepki vermiyor olması daha da kafasını karıştırır.Masanın üstünde büyük ideolojiler, adalet ve haklar konuşulurken, masanın altı gizli bazı ilişkileri, bilinme-mesi gereken duyguları saklayan yer midir? Bir çocuğun baktığı yerden masanın çizdiği sınır, yetişkinlerin yalancı dünyasına açılan bir kapı gibidir.Vittoria Hala’nın ona bebekken hediye ettiğini söylediği beyaz altın bilezik romanın temsil ettikleri açısından önemli bir nesnesi. O bileziği annesi Nella’nın yakın arkadaşı, Mariano’nun eşi Constanza’nın bileğinde görmesi ve daha sonra Constanza’nın ona vermesiyle anne babasının ayrılığı da su yüzüne çıkar./Archive/2021/3/9/194114755-ic7.jpgBÜYÜMEYE DİRENEN KÖTÜ KIZ VE AŞK!Anne ve babasının ayrılma süreçlerinde kendini siyah giysiler, kasvetli makyajlar, ‘kötü kız’ olma çabasına saklayan Giovanna, bir taraftan büyümeye direnirken diğer yandan genç bir kadın olabilmek için çırpınır. Çevresindekilerin ona ‘çok güzelsin’ demesine ikna olmaz. O hem kötü hem çirkin hem de ahlaksız olmak için uğraşır; kaybolurken bulunmak için can atar.Vittoria Halası’nın ölü sevgilisi Enzo’nun çocuklarını evlatlıkları olarak benimsemiş olması onun hayatına yeni insanlar girmesine, oradan açılan cinsellik deneyimlerine ve çevresindekiler üstünde müthiş bir etkisi olan iyi eğitimli, yakışıklı ve akıllı Roberto’ya aşık olmasına yol açar.Giovanna’nın babasının ‘onun güzelliği ve iyiliği’ onayını veren ona ‘sahip çıkan erkek’ konumundan düşmesinden sonra Roberto, bu teyidi ona yeniden sağlayacak bir erkek olarak hayatına girer.Ferrante’nin muazzam becerisi melodramatik unsurları edebiyata çevirebilmesinde yatıyor. 40’lı yaşlarında bir kadının 1990’lı yıllardaki kendi genç kızlığına geriye bakarak anlattığı ‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’ o dö-nemde yaşamış pek çok genç kadının arayışı, çelişkisi, sancısı ve öyküsü haline dönüşüyor./Archive/2021/3/9/194121942-ic8.jpgBİR KADIN GİBİ YAZMAKFerrante, Napoli Romanları’nı yazmadan önce bir söyleşide ‘Bir kadın gibi yazmak ne demek’ sorusunu sormuştu. Ve ‘Gerçekten yazmak ana rahminin derinliklerinden konuşmak gibidir’ şeklinde yanıtlamıştı sorusunu.Yazmayı erkek yazarlardan öğrendiğini söyleyen, Emma Bovary ve Anna Karenina karakterlerini ‘gerçek kadın’ olarak özümseyen, Virginia Woolf ve Elsa Morante hayranı Ferrante, kadın yazarlardan ‘Söylenmey-ecek şeyin bir anda mucizevi olarak sayfada belirmesini beklediğini’ söylemişti.‘Söylenmeyen şeyler’ genellikle kadınlara aittir. Binlerce yıldır söylemeyen ve yazmayan kadın makbul olduğu gibi. Romanların arkasında bir erkek olması yeğdir./Archive/2021/3/9/194131192-ic9.jpgSEN KİMSİN ELENA FERRANTE?2016 yılında bir İtalyan gazetesi Ferrante’nin gerçek kimliğinin İtalya’daki Edizioni E/O yayınevinin çevirmeni Anita Raja olduğunu iddia etmişti. Hatta Raja’nın saygın yazar eşi Domenico Starnone’nin de bu eserleri kaleme aldığı iddia edilmişti. Ferrante bu iddiaları doğrulamadı. Ama bir söyleşisinde ‘Erkek yazarların eserlerinin ardında aslında bir kadın olduğu iddiasını hiç duymamışsınızdır’ dedi.Ferrante’nin Napoli Romanları dünya çapında 15 milyon adetten fazla sattı, 45 dile çevrildi ve televizyon dizisine uyarlandı. Buna karşın Ferrante, yapay spot ışıklarından kaçmayı tercih ediyor. Yayıncısına bir mektubunda ‘Kitapların bir kere yazıldıklarında yazarlarına ihtiyacı olmadığına inanıyorum. Eğer söy-leyecek bir şeyleri varsa, yakında okurlarını bulurlar. Yoksa, bulmazlar’ yazmıştı.Ferrante, Vanity Fair dergisine verdiği bir söyleşide müstear isimle yazması konusunda ‘Kendimi aktif ve mevcut hissettiğim bana ait bir alan kazandım. Şimdi bundan vazgeçmek çok acılı olur’ demişti.Ferrante o kendine ait alanda söylenmeyeni söylemek ve bizi edebiyatıyla efsunlamak için var. Okur olarak bize, rahimden gelen o sesi dinlemek ve onun büyüsüne kapılmak düşüyor.Yetişkinlerin Yalan Hayatı / Elena Ferrante / Çeviren: Eren Yücesan Cendey / Everest Yayınları / 344 s. / 2020. Elçin Poyrazlar

Panait Istrati...

Panait Istrati... Panait İstrati, öykü ve romanlarına yoksulluklarını, açlığını, işsizliğini, gördüklerini, kimsenin göremediklerini, hayattan umduklarını, hayat yollarında bulduklarını, duyduklarını, okuduklarını yazdı. Tuna kıyılarından, Anadolu'dan, ortadoğudan, İstanbul'dan, Baragan'ın düzlüklerinden, doğduğu liman kenti Braila'dan onlarca hikâye ve roman çıkardı. /Archive/2021/3/9/193744866-ic1-.jpgPanait Istrati 1960’larda Yaşar Nabi Nayır’ın çevirileriyle Varlık Yayınlarında çıkan kitaplarıyla çok tanınıp sevilmişti. Günümüz okurları onu hâlâ okuyup seviyorlar mı emin değilim. Ama yazarın ölümünün üzerinden yetmiş yıl geçmesiyle yayın hakları serbest kaldığından farklı yayınevlerince farklı çevirilerle basıldığını gördüm.İş Kültür Yayınları’nda Bertan Onaran çevirisiyle yeni yayımlanan Baragan’ın Dikenleri’ni okudum.Okudukça da, Balkan coğrafyası tek bir ülke olsa bu ülkenin en tipik yazarlarından birinin Istrati olacağını düşündüm. Osmanlı’nın Romanya üzerindeki egemenlik haklarının sona ermesinden altı yıl sonra doğmuş Istrati (10 Ağustos 1884).Romanya’nın Tuna kıyısında bir liman kenti olan Braila'da kaçakçılık yapan Yunan bir babayla, çamaşırcı bir Romen anadan doğan yazar, düzenli bir eğitim göremeden gençliğini, aralarında İstanbul'un da olduğu pek çok Osmanlı kentinde geçirmiş. Mısır'ı, Lübnan'ı, Suriye'yi gezmiş. Bulduğu bir sözlükten Fransızca öğrenmiş./Archive/2021/3/9/193734397-ic2.jpgBALKANLARIN YAŞAR KEMAL’İ1921’de, Fransa'ya Nice kentine giderken, umutsuzluktan intihar girişiminde bulunduğunda üzerinden Romain Rolland'a yazılmış bir mektup çıkmış. İlk romanı Kira Kiralina’nın 1923’te, Romain Rolland'ın yazdığı ve kendisini “Balkanların Gorki’si” olarak tanımladığı önsözle basılmasıyla tanınan bir yazar olmuş Istrati. Bütün eserlerini anadili olan Rumence değil, Fransızca yazmış.Panait İstrati, öykü ve romanlarına yokluklarını, yoksulluklarını, açlığını, işsizliğini, gördüklerini, kimsenin göremediklerini, bakanların sezemediklerini, hayattan umduklarını, hayat yollarında bulduklarını, duyduklarını, okuduklarını yazdı. Tuna kıyılarından, Anadolu'dan, ortadoğudan, İstanbul'dan, Baragan'ın düzlüklerinden, doğduğu liman kenti Braila'dan onlarca hikâye, roman çıkardı.Yazdıklarına bakınca ben de onu Yaşar Kemal’le ruh ikizi saydım. Baragan'ın Dikenleri'ndeki dikenler de Yaşar Kemal'in romanlarındaki çakırdikenleri, keven dikenleri, deve dikenleri, kara çalıları gibi karakterli dikenler! Baragan düzlüğündeki top dikenler, Mateke'nin ve balıkçı köyündeki öteki çocukların leyleklerin göç zamanı geldiğinde peşlerinden kovalayarak hayal kurdukları dikenlerden.EL DEĞMEMİŞ OVALAR, SERT ESEN RÜZGÂR!Roman, el değmemiş ovaların, sert esip dikenleri sürükleyen rüzgârın betimlenmesiyle başlıyor!Üzerinde bir tek ağaç olmayan Baragan'da anne, baba ve çocukları Mateke’den oluşan yoksul bir balıkçı ailesi yaşamaktadır. Baba ile oğul bir deri bir kemik kalmış yaşlı atlarına bağladıkları arabalarıyla tuzladıkları üç yüz kilo balığı dikenli Baragan'ı geçip kasabada satmak için yola çıkarlar.At yarı yolda ölür, ellerindeki balıkları yoldan geçen bir Çingeneye çok az bir para karşılığında verirler. Mateke ve babası annelerine söz verdikleri yüz leyi balıkları satarak kazanamasalar da bir şekilde denkleştirip öyle evlerine dönmek isterler.Kasabadaki evlerin kışlık odunlarını keserler! Kaldıkları hana köylerinden bir komşuları kötü haber vermeye gelir, Mateke'nin annesi eline batan balık kılçığı yarasının mikrop kapması sonucu ölmüştür! Köylerine dönerler ama annenin olmadığı eve giremezler! Yollara düşer, kâh odun keser, kâh yük taşırlar.Odun kesme işi bitince Duduka'nın konağında baba-oğul ırgat olurlar. Duduka sıradan bir konak sahibesi değildir. Varsıl annesi ve babası onun çocuklukta birlikte diken kovalarken sevdiği haydut görünümlü arkadaşı ile evlenmesine izin vermezler, nefret ettiği bir adamla evlendirmek isterler!Duduka sevdiği adamın kollarında yakalanınca babasının adamları sevgilisini döverek öldürürler! O gün Duduka karalar giyer ve bir daha kimseyle evlenmez, payına düşen miras konağında Baragan'ın yoksullarını doyurur!/Archive/2021/3/9/193719819-ic3.jpgHAYALLER, HAYALLER...Mateke bu köyde dikenlerin uçma zamanını bekleyerek gelecek güzel günlere dair hayaller kurar. Dişlek de Matake gibi gözü kara bir çocuktur, köylerine gelen fırıncının arabasından ekmek çalıp çocuklara pay eder, fırıncı babasına Dişlek'i şikayet eder, Dişlek sağlam bir sopa yer evden kaçıp Mateke'nin yanına gelir, köyden kaçma planına ortak olur.Romanya'nın bir ucundan öbürüne milyonlarca köylünün bağrından yükselen toplu inilti konusunda ikisinin de fikirleri yoktur. İkisi de yoksulluktan, yoksunluktan ceplerinde bir parça mamaliga ve tuzlu pırasayla dikenleri izleyerek kaçabileceklerini düşünürler! "Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinlikle doluydu." (s.56)Diken kovalama şenliğini iki arkadaş, köylerinden kaçma planına dönüştürürler. Şenliğe birlikte çıktıkları çocuklar yarı yolda, köylerine dönerler, Mateke ve Dişlek, yeni yaşam umutlarının peşine düşerler, azıkları biter, kollarının, bacaklarının ve gözlerinin feri kalmaz, Baragan'ın ortasında uyuklayakalırlar, gece dikenler tutuşur, yangın çıkar, ümitleri tükenmek üzereyken tekrar yola çıkarlar.Kaçacak, gidecek, doyacak, oyun oynayacak bir yer varmış gibi Romanya'da Dişlek'in abisinin arabacılık yaptıkları köye varırlar. Mateke ve Dişlek, Dişlek'in abisinin arabacılık yapan kalabalık ailesine 13. ve 14. çırak adayları olarak katılırlar./Archive/2021/3/9/193652788-kapakic4.jpgNEREYE GİDİYORUZ YONEL?Bu köy de Mateke'nin babasıyla ayrıldıkları, birlikte ırgatlık ettikleri köyler, köylüler kadar yoksuldur. Açlık, hastalık Baragan'ın üzerinde kol gezer, Boyar'ın, rahibin, belediye reislerinin konakları hariç...O yıl çocukların çoğu hastalıktan, açlıktan, soğuktan ölür, hayvanlar da sahipleri gibi açlıktan telef olur. Boyar'dan kendilerine yardım etmelerini, borç yiyecek vermelerini isterler ama nafile! Soğuk, peşinden don tohumları vurur. Açlık, soğuk alıcı kuş gibi çocukların üzerinde dolanır.Aklı başında köylülerden biri açlarla kahvede konuşur, bu don, yağmur, bu çamur, bu yokluk, bu yıldırım neden Boyar'ı, papazı, belediye başkanı aç açıkta bırakmıyor? Noel geçer, bahar gelir, güneş kemiklerini ısıtır ama açlık bir türlü gitmez. Köylüler, tüm bu yoksulluğun ortasında görkemle duran Boyar'ın konağını basıp tahıl dolu çuvalları, öküzleri, jambonları, kümes hayvanlarını alırlar, konağı ateşe verirler.Köye bir tabur asker gelir. Kadın erkek, çoluk çocuk, genç yaşlı, hayvan demeden tüm köyü bombalar. Mateke ve Dişlek bombalar altında arabayla köyden kaçmaya çalışırlar.Nereye gidiyoruz Yonel?Dünyayı dolaşmaya, Mateke, ardımızda dikenler!Sırtımızda, içimizde, tepemizde, peşimizde, yolumuzda dikenler!Baragan’ın Dikenleri / Panait Istrati / Çeviren: Bertan Onaran / İş Kültür Yayınları / 2020. Ümit Cingöz




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter