Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Wednesday, 04.30.2025, 07:37 PM (GMT)

Soylu'nun 'Gara'ya gitti' dediği HDP'li vekilden açıklama

Soylu'nun 'Gara'ya gitti' dediği HDP'li vekilden açıklama İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Gara'ya gittiğini öne sürdüğü HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, “Bu bir koltuk kurtarma operasyonudur. İtibar suikastında bulundu. Söyledikleri yalandır. Bilgi belge vardır madem bunu açıklamak için neden Gara’yı bekledi. Ben Gare'ye gitmedim” dedi. Öte yandan HDP’li Taşdemir’in Gara’da olduğunu öne süren teröristin ifadeleri ortaya çıktı. Gara'da terör örgütü PKK tarafından alıkonulan 13 asker ve polisin katledilmesinden sonra, "Gara'ya giden HDP'li bir kadın milletvekili var" diyen Soylu, katıldığı programda teslim olan bir teröristin ifadesinde HDP’li Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in Gara’da olduğunu söylediğini aktarmıştı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Bakan Soylu’nun açıklamalarını ihbar kabul ederek HDP Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir hakkında soruşturma başlatmıştı. 'SOYLU BUNLARI KANITLAMALI'HDP Genel Merkezi'nde açıklama yapan HDP'li Taşdemir şu ifadeleri kullandı: "Bu bir koltuk kurtarma operasyonudur. Tek bir gazeteci doğru soruları sormadı o programda. O yalanları atanan Soylu bunları kanıtlamalı.  Ne zaman hangi gün gitmişim Gare’ye. Ordunun bile girmekte zor olduğu bölgeye hangi ara gitmişim?  Yalan ve iftira atmak bir bakanın işi olmamalı. Soylu'nun iftiralarını kadın mücadelemizi yapılmış sayıyorum.Ben Gare'ye gitmedim, çok açık ve net." İFADESİ ORTAYA ÇIKTIÖte yandan, HDP'li Taşdemir'in Gara'da olduğunu öne süren teröristin ifadeleri ortaya çıktı. DHA'da yer alan habere göre; Teröristin ifadesinde Gara bölgesinde Dirayet Dilan Taşdemir’in kendisinin içerisinde bulunduğu araca bindiğini, sivil kıyafetli, sırt çantalı ve yanında poşetler olduğunu anlattığı öğrenildi.  Teröristin ifadesinde, Taşdemir’in terör örgütünün Mahmur kampında indiğini ve araç değiştirerek oradan ayrıldığını söylediği de kaydedildi. cumhuriyet.com.tr

Kuveytlişarkıcıİslam'dan ayrılarak Yahudiliğe geçtiğini duyurdu

Kuveytli şarkıcı İslam'dan ayrılarak Yahudiliğe geçtiğini duyurdu Kuveytli şarkıcı İbtisam Hamid mensubu olduğu İslam dininden ayrılarak Yahudiliğe geçtiğini duyurdu. Daha çok Basma Al-Kuwaiti adıyla bilinen şarkıcı İbtisam Hamid, sosyal medyadan yayınladığı açıklamasında, "İslam dininden ayrıldığımı ve Yahudiliğe geçtiğimi gururla duyuruyorum" ifadelerine yer verdi.Hamid açıklamasında, İsrail ile ilişki kurmayı reddeden Kuveyt kraliyet ailesine de atıfta bulunarak, "Normalleşmenin yanı sıra din ve düşünce özgürlüğünü de reddeden Al-Sabah ailesine karşı olduğumu ve onlara ait olmadığımı ilan ediyorum" dedi.Yahudilik dinini, modern toplum esaslarına uygun hale getirmeye çalışan Reform Yahudiliği hareketi, "Yahudiliğe geçiş için herhangi bir kural veya ritüelin gerekli kabul edilmesi gerektiği" kavramını reddederken, zaman zaman Yahudi olmayan annelerin çocuklarının Yahudiliğe geçişine, belli bir eğitim sürecinin ardından onay verebiliyor. Fakat hakim görüşe göre, Yahudi olmayan bir annenin kızı, Yahudi kimliği ile büyümüş olsa bile Yahudi kabul edilmiyor.KUVEYT, İSRAİL'İ BOYKOT ÇAĞRILARI YAPMIŞTIArap basınında Hamid'in, Kuveytli bir anneden doğan, ancak kadınların vatandaşlıklarını çocuklarına geçirmesini engelleyen yasal kısıtlamalar nedeniyle vatandaşlık alamayan bir Irak vatandaşı olduğu öne sürüldü.Kısa bir süre önce ülkeden ayrıldığına dair haberler çıkan Hamid'in Kuveyt'te yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor.Geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas, İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzalamasına karşın Kuveyt, Filistinlilerin hakları iade edilene dek bunu yapmayı reddedeceğini açıklamış, işgale iştirak eden şirketlerin boykot edilmesine yönelik çağrılar yapmıştı. cumhuriyet.com.tr

Tutuklu doktoraöğrenci Cihan Erdal'dan mektup

Tutuklu doktora öğrenci Cihan Erdal'dan mektup Kanada’daki Carleton Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Cihan Erdal, tez saha çalışmasını sürdürmek üzere İstanbul’da bulunduğu 25 Eylül Cuma günü polis tarafından gözaltına alınmasının üzerinden 5 ay geçti. Erdal cezaevinden yolladığı mektubunda, "Katılmadığım bir toplantı, paylaşmadığım bir çağrı nedeniyle yargılanmamın tuhaflığı bir yana, şiddetin vaizlerine hayatın her alanında ama’sız, fakat’sız itiraz etmiş biri olarak, elem verici bir şiddet olayıyla ilgili dehşet verici suçlamalara maruz kalmamı hukuk ve adalet adına utanç verici bulduğumu söylemek zorundayım. Bugün birtakım siyasi hesaplar doğrultusunda, hiçbir sorumluluğumun bulunmadığı bir olay nedeniyle özgürlüğüm keyfi ve hukuksuz biçimde gasp edilmekte" ifadelerini kullandı. Cihan Erdal mektubunda şu ifadeleri kullandı: "Merhabalar,Kanada’nın Ottawa şehrindeki Carleton Üniversitesi Sosyoloji ve Antropoloji Bölümü’nde doktora adayıyım. 2017 yılından bu yana Carleton Üniversitesi’nde öğretim asistanı ve araştırma asistanı olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda üniversitemiz bünyesinde kurulan Gençlik Araştırmaları Merkezi’nin [Centre for Urban Youth Research (CUYR)] koordinatörüyüm. Pozisyonum kapsamında farklı ülkelerden (Kanada, ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Kenya, Romanya vd.) gençlik alanında çalışan araştırmacı, akademisyen ve aktivistleri bir araya getirerek bilgi ve politika üretiyoruz. Farklı ülkelerdeki gençlik, yurttaşlık eğitimleri ve müfredatların içerikleri, toplumsal hareketlerde gençlerin rolü, aktivist gençlerin deneyimleri ve genç olma halleri gibi çeşitli konularda çalışıyorum.2013-2017 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde, 2017 yılından bu yana ise Kanada’nın başkenti Ottawa’da akademik çalışmalarımı ilmek ilmek işledim. Halen 60 küsur yaşında çiftçilik yaparak geçinen annem ve babamın, değerli eşimin ve birlikte çalıştığım kıymetli hocalarımın koşulsuz destekleri sayesinde önemli araştırma bursları kazandım. 2017 yılından beri burslu olarak okuduğum ve çalıştığım Carleton Üniversitesi’nde genç bir Türk akademisyen olarak içerisinde yetiştiğim toplumu ve kültürü başarıyla temsil etmeye gayret ettim.Ancak sizler ismimi son dönemde yaşadığımız haksızlıkla duymuş olabilirsiniz. Ailemi ziyaret etmek, yeğenimin doğumunu görebilmek ve doktora tez saha çalışmamı sürdürmek üzere geldiğim İstanbul’da 25 Eylül 2020 günü gözaltına alındım. Bundan 7 yıl önce, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde meydana gelen Kobani protestolarına ilişkin dava kapsamında 5 aydır siyasi rehine olarak Ankara Sincan Cezaevi’nde tutulmaktayım.Bugün birtakım siyasi hesaplar doğrultusunda, hiçbir sorumluluğumun bulunmadığı bir olay nedeniyle özgürlüğüm keyfi ve hukuksuz biçimde gasp edilmekte. Bu durum, 4 yıldır binbir emekle yürüttüğüm doktora araştırmamı ve bursumu kaybetmem riskini oluşturuyor. Bütünüyle asılsız ve temelsiz iddialarla, siyasi saiklerle yalnız bireysel özgürlüğüm, eğitim ve çalışma hakkım değil, evrensel hukuk norm ve değerleri de gasp edilmekte. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire’nin 22 Aralık 2020 tarihli Selahattin Demirtaş kararı çok kesin olarak işaret etmektedir ki, objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek, tutukluluğumuzu haklı gösterebilecek tek bir somut delil söz konusu değildir. Her ne kadar yeni bir dosya olarak sunulmaya çalışılsa da, AİHM Büyük Daire’nin sayın Demirtaş kararı, yeni bir başvuruya gerek olmaksızın, haksız ve keyfi tutukluluğumuzun derhal sonlandırılmasını gerektiren bir karardır. Katılmadığım bir toplantı, paylaşmadığım bir çağrı nedeniyle yargılanmamın tuhaflığı bir yana, şiddetin vaizlerine hayatın her alanında ama’sız, fakat’sız itiraz etmiş biri olarak, elem verici bir şiddet olayıyla ilgili dehşet verici suçlamalara maruz kalmamı hukuk ve adalet adına utanç verici bulduğumu söylemek zorundayım. 2015 yılında asker oğlunu yitirmiş bir Kürt babanın acılı çığlığını haberleştiren bir gazete linkini paylaşmış olmamın, tek cümlelik “bu savaş bizim savaşımız değil” yorumumun “delil” niyetine “terör örgütü destekçiliği” olarak sunulmaya çalışılması, yalnızca bana ve sevdiklerime değil aynı zamanda ülkemin geleceğine de yapılan bir kötülüktür. Dünyadaki tarihsel birçok farklı deneyimden anladığım odur ki, terörizmi asıl beşleyen şey, “yurttaş”ın yerine “teröristler-terör destekçileri” ve “terörizme karşı mücadele edenler” ikiliğinin ikame edilmeye çalışılmasıdır. Nefret çarkını sürekli kılan, düşman yaratma takıntısından kurtulamayan zihniyettir. Antimilitarist olmak, savaşa dünyanın hangi yerinde olursa olsun karşı olmak suç değildir. ...Beni hakikat anlatıcılığıyla, sözün gücüyle, vicdanın sihriyle bir şeyleri değiştirebilmenin mümkün olduğuna kuvvetle inandıran ahparig Hrant Dink’in ruhuydu. Aktif siyasetten uzaklaştığım ve Kanada’da akademik çalışmalarıma odaklandığım son 4 yılda da şiddetsizlik, barış ve sevgi dilinden ayrılmadım.“Eğer bir “örgüt”le irtibatım kurulmak isteniyorsa, bulunacak tek adres, birlikte çalışmaktan onur duyduğum ülkenin ve dünyanın yüz akı akademisyenleri, aydınları, yeryüzünü daha iyi bir yer haline getirmeye uğraşan aktivistleri, dostlarım, akrabalarım, ailem ve eşimden oluşan koca bir iyi insanlar olacaktır.”Haklılığın verdiği inançla, hep yapmaya çalıştığım gibi, kimseyi incitmeden, entelektüel dürüstlüğü kaybetmeden, çıkarsız olarak hakikatin, aklın, vicdanın, insanlık, doğa ve tüm canlılar için ortak iyinin peşinde koşmaya devam edeceğim.Evrensel hukuk norm ve değerlerinin, ve elbet aşkın, dayanışmanın ve iyiliğin kazandığını mutlaka göreceğiz.Özgür günlerde görüşmek dileğiyle..."  cumhuriyet.com.tr

TBMM BaşkanıMustafaŞentop: "Mecliseşu ana kadar ulaşan bir fezleke yok. Meclis'e geldiğinde gereken yapılacak"

TBMM Başkanı Mustafa Şentop: "Meclise şu ana kadar ulaşan bir fezleke yok. Meclis'e geldiğinde gereken yapılacak" TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıkladığı Gara'ya giden HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve hakların fezleke düzenlenen 9 HDP’li vekil ile ilgili açıklamada bulundu. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıkladığı  Gara'ya giden HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve fezleke düzenlenen 9 HDP’li vekil ile ilgili açıklamada bulundu.Mustafa Şentop, "Meclise şu ana kadar ulaşan bir fezleke yok. Meclis'e geldiğinde gereken yapılacak" dedi. Şentop, “Bir şey daha ifade edeyim cezaevlerinde bazı terör örgütü mensuplarına mektup kampanyalarıyla ilgili çalışmalar olduğunu ifade etmek isterim. Bununla ilgili gerekli işlemlerin yapıldığını ifade etmek isterim. Tüm bu konularda hukuk çerçevesinde gerekli en ağır cezalandırma işlemleri uygulanacaktır” diye devam etti.Geçen hafta, HDP’li 9 vekil Fatma Kurtulan, Garo Paylan, Hüda Kaya, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Serpil Kemalbay Pekgözegü, Sezai Temelli, Pero Dundar ile Pervin Buldan hakkında fezleke düzenlenmişti.AYRINTILAR GELİYOR... cumhuriyet.com.tr

CHP'li Toprak:İktidar, Albayrak ve kadrolarının izlerini silme telaşında

CHP'li Toprak: İktidar, Albayrak ve kadrolarının izlerini silme telaşında CHP Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak, İktidarın, görevinden istifa eden eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ve kadrolarının izlerini silme telaşına düştüğünü belirterek, "Ülke ekonomisinin liyakatsiz bir eski bakan ve atadığı bürokratlara emanet edilmesinin, deneme-yanılma yöntemiyle ekonomiye verdikleri olağanüstü zararların hesabı, izler silinmeye çalışılsa da günü geldiğinde mutlaka yasal zeminde ve halk nezdinde sorulacaktır" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, hazırladığı Haftalık Değerlendirme Raporu’nda ülke ve dünya gündemine ilişkin gelişmeleri ele aldı. Toprak’ın raporu özetle şöyle:HESABI GÜNÜ GELDİĞİNDE SORULACAKİktidar, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ve kadrolarının izlerini silme telaşına düştü. İktidarın ekonomi yönetiminde kendi içinde yaşanan kavgalar ve giderek sertleşen bürokratik etkinlik mücadelesi artık gözle görülür, elle tutulur hale geldi. Albayrak dönemi ekonomi politikalarını sahiplenmeyen ve sanki bir başka iktidarın politikalarıymış gibi muhalif bir tutuma yönelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Albayrak sonrası göreve getirdiği isimler, süratli bir silme süpürme operasyonuna girişti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda bir gecede görevden alınan Albayrak dönemi bakan yardımcıları tasfiye edilirken, son hamle TÜİK’te geldi. TÜİK’in verileri makyajladığı, verileri önceden Albayrak’a sızdırdığı ve buna göre yeniden düzenleme yapıldığı iddialarıyla iyice itibarsızlaştırılması sonrasında TÜİK Başkanı görevden alındı. Görevden alınan 9 aylık TÜİK Başkanının yerine kurumun içinden yetişen ve bugüne kadar TÜİK’in çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra başkan yardımcısı olan ODTÜ’lü Ahmet Kürşad Dosdoğru getirildi. TÜİK’in itibarsızlaştırılması ve verilerinin güvenilirliğinin yok olmasında eski Bakan Albayrak’ın Kurumu siyasallaştırıp, partizanlaştırmasının etkisi büyüktü. Anlaşılan yeni ekonomi yönetimi şimdi bu itibarı geri kazanmak istiyor. Albayrak izlerini silme ve unutturma icazetinin en somut sonucu Ocak 2021 Bütçe Uygulama sonuçlarında kendisini gösterdi. Ocak ayında bütçenin 24,1 milyar TL açık verdiği açıklandı. Rekor tutardaki bu aylık açık tutarı geçen yılın Ocak ayında eski bakan Albayrak tarafından 21 milyar TL fazla olarak açıklanmış ve bunun bütçe-maliye politikalarında elde edilen olağanüstü başarıdan kaynaklandığı duyurulmuştu. Bakan Lütfi Elvan ve MB Başkanı Naci Ağbal bu ‘hülle’ yöntemini uygulamayı kabul etmediler, reddettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna ettiler. Böylece Albayrak’ın ‘bütçe makyajlamayla sanal fazla verme’ formülü devreden çıktı, bütçenin gerçeği kamuoyuna açıklandı. Ülke ekonomisinin liyakatsiz bir eski bakan ve atadığı bürokratlara emanet edilmesinin, deneme-yanılma yöntemiyle ekonomiye verdikleri olağanüstü zararların hesabı, izler silinmeye çalışılsa da günü geldiğinde mutlaka yasal zeminde ve halk nezdinde sorulacaktır!GİDEREK DOZU ARTAN NEFRET SÖYLEMİİktidarın, hamaset ve hakaret ekseni üzerinde siyasi mücadeleyi sertleştirme ve nefrete dönüştürme hedefi iyice açığa çıktı. Gara’ya yönelik rehine kurtarma operasyonundaki başarısızlığın üzerini örtme çabasındaki iktidar bu nedenle yargıyı devreye sokarak gözdağı vermeye yönelirken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısının CHP’ye oy veren seçmenleri lanetlemesi siyasette nefret dilinin zirve noktasıdır! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti kongrelerinde, grup toplantılarında ve açılış törenlerinde yaptığı konuşmalarda giderek dozunu artırdığı hamaset, hakaret, nefret söylemi iktidar ittifakının siyasi mücadelesini şiddet ekseni üzerine oturtmaya yöneldiğini ve bundan medet umar hale geldiğini göstermektedir. Cumhurbaşkanının bu tutumu AK Parti yöneticileri ve sözcüleri tarafından da örnek alınarak, başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerine, yöneticilerine ve seçmenlerine yönelik bir hakaret, aşağılama, nefreti körükleme harekâtı adeta fiilen siyaset sahnesine sürülmektedir. Giderek bu kervana iktidar bürokratları, atanmış memurları da katılarak kendilerini halkın, toplumun dışında üstün ve ayrıcalıklı bir sınıf olarak konumlandırmaktadırlar.BENİM VALİM, BENİM BAKANIMCumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘benim valim, benim savunma bakanım, içişleri, sağlık bakanım’ tarzındaki ifadeleri, devletin kurumsal yapısını kendisiyle özdeşleştirdiğinin, kendisini devlet yerine koyduğunun, toplumu ve atadığı yöneticileri de tebaası olarak gördüğünün en somut dışa vurulmasıdır. Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı unvanını da taşıdığı için AK Parti yöneticileri de kendisini emsal alıp, adeta halkı, kendilerine oy vermeyen seçmeni aşağılama ve hakaret etme yarışına girmiş durumdadır. Nitekim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybeden AK Parti Kayseri Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, katıldığı açılış töreninde, CHP’ye ve HDP’ye oy veren seçmenleri hedef alıp, ‘Onlara oy verenlere lanet olsun’, ‘Allah onların oylarının belasını versin’ diyerek seçmen iradesine saygısızlığını, demokrasiye inançsızlığını, seçim sonucuna ilişkin hazımsızlığını sergilemektedir. 2019 seçimlerinde seçimi CHP kazanırsa, Ankara Belediyesine 15 bin PKK’lının alınacağı, su sayaçlarını okumak için evlere belediye memuru olarak teröristlerin gönderileceği yalanına sarılan da çocuğa cinsel tacizden mahkûm olan senet sahtekârının (N. Kesgin) seçim kampanyasında kahraman olarak ekranlara çıkartan da aynı kişidir.FIRSATI KAYBETMİŞ OLMANIN ÖFKESİŞayet Gara operasyonu başarıyla sonuçlanmış olsa, askerlerimiz, polislerimiz şehit edilmeden sağ salim ülkeye getirilerek ailelerine kavuşabilselerdi, Erdoğan ve AK Parti bundan bir siyasi nema çıkartma yoluna gidecekti. Operasyondan üç gün önce Erdoğan’ın AK Parti il kongresinde 10 Şubat’ta Millete Sesleniş konuşmasında güzel ve müjdeli haberler vereceğini dile getirerek, o konuşmayı mutlaka izlemeleri için herkese çağrıda bulunması, rehineler üzerinden siyasi çıkar sağlama hesaplarının, önceden hazırlandığı anlaşılan senaryoların ifadesidir. Bu kızgınlık ve hırçınlığın, hakaret ve hamaset yağmurunun arkasında, şehitlerimizin acısını yüreğinde hissetmek yerine, hiçbir insani ve vicdani tavırla bağdaşmayan şekilde, kendilerine siyasi nema sağlamasını planladıkları bir fırsatı kaybetmiş olmanın öfkesi yatmaktadır. Bu çok ayıptır, izahı yoktur ve siyasi akıl tutulmasıdır. Mezarlıkta şehit oğlunun cenazesini defneden acılı anneyi AK Parti Rize İl Kongresi’ne telefonla bağlatıp konuşturmak, gündelik siyaset, parti ve makam uğruna her türlü insani, vicdani ve manevi değeri yok sayan, acıların istismarından bile medet uman, acımasız bir tavırdır.İLİŞKİLERİN ZORLU DÖNEME GİRECEĞİNİN SİNYALLERİDoğu Akdeniz'deki gerginliklerin de ele alındığı görüşmede ABD tarafı, NATO müttefikleri Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmelere desteğini bildirdi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Bakan Blinken’in Kuzey Irak’ta 13 Türk vatandaşının ölümünden, net ifadelerle PKK’yı sorumlu tuttuğunu Türk mevkidaşına ilettiğini de resmi açıklamada yer verdi. Açıklamada, ‘Bakan Blinken, Irak’ın kuzeyindeki Türk rehinelerin ölümünden dolayı taziyelerini iletti ve bundan PKK’lı teröristlerin sorumlu olduğu yönündeki görüşümüzü teyit etti’ ifadeleri yer aldı. ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Çavuşoğlu ile görüştüğü aynı gün Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ile de telefon görüşmesi gerçekleştirmesi oldukça dikkat çekici! ABD’nin Türkiye-Yunanistan arasında denge gözetmeyi benimsediği öngörülebilir. Ancak ABD Dışişleri’nin Blinken - Dendias görüşmesi hakkındaki resmi açıklamada ABD-Yunanistan arasında ikili ilişkilerin güçlendirilmesinden duyulan memnuniyetin belirtilmesi, Yunanistan’a methiye ve övgüler düzülmesi, ilginç! İsrail-GKRY-Yunanistan ve ABD arasında 3+1 ittifakının vurgulanması önemli ve Türkiye’ye de mesaj niteliğindedir. Batı Balkanlarda Yunanistan’ın ‘liderliğine’ övgüde bulunulması, aynı bölgede Türkiye’nin etkinliğinin önünü kesmeye dönük bir yaklaşım olarak görülmelidir. Genişletilmiş Doğu Akdeniz Bölgesi’nin istikrarı vurgusu ise Yunanistan’ın Doğu Akdeniz Enerji Forumu (EASTMED) ile Doğu Akdeniz Dostluk Forumu girişimlerine övgü ve destek anlamına geliyor. Her iki oluşumda da Türkiye dışlanırken, Mısır, İsrail, Ürdün, Filistin dahi yer alıyor. Son olarak Atina’da gerçekleştirilen Dostluk Forumu’nda ise Irak, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün de yer aldı. Antony Blinken-Çavuşoğlu ve Blinken-Dendias görüşmelerinden yansıtılan atmosfer, ABD’nin Türkiye-Yunanistan dengesini gözettiği şeklinde yorumlansa da bu dengenin Yunanistan ağırlığını daha fazla gözettiğini söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Biden yönetiminin Türkiye’ye ve iktidara yaklaşımı açısından ilişkilerin zorlu bir döneme gireceğinin sinyalleri veriliyor. ANKA

ÜnlüÇığlık tablosundaki 'deli' yazısınıressam Edvard Munch'un yazdığıbelirlendi

Ünlü Çığlık tablosundaki 'deli' yazısını ressam Edvard Munch'un yazdığı belirlendi Kızılötesi taramalar, ünlü Çığlık tablosundaki gizemli yazıyı yazanın ressam Edvard Munch'ın kendisi olduğunu gösterdi. National Museum of Norway1893 tarihli ünlü eser 2022'den itibaren Norveç Ulusal Müzesi'nde sergilenecek.Kızılötesi taramalar, ünlü Çığlık tablosundaki gizemli yazıyı yazanın ressam Edvard Munch'un kendisi olduğunu gösterdi.Dünyanın en çok tanınan tablolarından birindeki küçük ve zor seçilebilen yazıyla yazılan bir cümle, sanat dünyasında birçok varsayımın üretilmesini beraberinde getirmişti.Resmin sol üst köşesine kurşun kalemle "Sadece bir deli tarafından çizilebilir" yazılı.Norveç Ulusal Müzesi'nin yaptığı testler, yazıyı yazanın Munch'un kendisi olduğunu belirledi.İlk olarak 1893'te, o dönem Kristiania adıyla bilinen Munch'un memleketi Oslo'de sergilenen eser, kaygının evrensel bir ifadesi haline gelmişti. Resmin etkileri 90'ların Hollywood korku filmi serisi Çığlık'tan (Scream) günümüz emojilerine kadar görülüyor.Sanat eleştirmenleri uzun süredir yazıyı öfkeli birilerinin mi, yoksa hayatı boyunca psikiyatrik sorunlar yaşayan Munch'un kendisinin mi yazdığını sorguluyordu.Müze, Munch'un kendi günlükleri ve mektuplarındaki el yazısıyla, resimdeki yazıyı yeni bir teknoloji kullanarak karşılaştırdı ve yazının ressamın kendisine ait olduğu sonucuna vardı.Eser Oslo'da gelecek yıl açılacak yeni bir müzede sergilenmek üzere elden geçirildi.Getty ImagesEdvard Munch, 1907'de Almanya'da kendi portresini yaparken.Müzenin küratörü Mai Britt Guleng "Yazının Munch'un kendisine ait oludğuna şüphe yok. Hem el yazısının kedisi hem de Munch'un resmi Norveç'te gösterdiği 1895'te yaşananlar hep aynı sonuca işaret ediyor" dedi.1994'te Çığlık tablosu Norveç'teki bir müzeden çalınmış ve İngiliz dedektiflerin gizli operasyonuyla yeniden bulunmuştu.'Derin anksiyete'Eser ilk görüldüğünde yoğun eleştiriler almış ve Munch'un akıl sağlığı konusunda tartışmalara yol açmıştı.Günlüklerine göre Munch bu tartışmalardan çok üzülmüştü ve yazıyı bu tepkilerin ardından yazdığına inanılıyor.Munch'un hem babası hem de kızkardeşi depresyon yaşamış ve ressam 1908'de yaşadığı bir sinir krizinin ardından hastaneye yatırılmıştı.Munch'un annesi ve ablası ressam 14 yaşına girmeden ölmüştü. Babası da 12 yıl sonra hayatını kaybederken, bir diğer kardeşi akıl hastanesine yatırıldı.Munch "Kendimi bildim bileli derin bir anksiyete yaşadım ve bunu sanatımda ifade etmeye çalıştım. Bu anksiyete ve hastalık olmadan dümensiz bir gemi gibi olurdum" diye yazmıştı.Çığlık, Munch'un diğer bazı eserleriyle birlikte 2022'den itibaren Norveç Ulusal Müzesi'nde sergilenecek. BBC Türkçe

Çiğli Belediyesi’nden salgın sürecinde işyüküartan eczanelere destek

Çiğli Belediyesi’nden salgın sürecinde iş yükü artan eczanelere destek Çiğli Belediyesi ile İzmir Eczacı Odası arasında, salgın sürecinde iş yükü artan eczanelerin kalifiye eleman ihtiyacının karşılanmasına destek olmak amacıyla iş birliği protokolü imzalandı. Salgına karşı toplum sağlığını korumak amacıyla görev yapan sağlık emekçilerinin her türlü ihtiyacıyla yakından ilgilenilen Çiğli’de, son olarak eczacılara yönelik önemli bir uygulamaya imza atıldı. Pandemi sürecinin etkisiyle iş yükü artan eczanelere teknik personel desteği sağlanması amacıyla Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü ile İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan arasında iş birliği protokolü imzalandı. İmzalanan protokol doğrultusunda, eczanelerde çalışmak isteyen vatandaşlara teknisyen eğitimi verilecek. İzmir Eczacı Odası’na bağlı eczacılar tarafından verilecek eğitimler Mart ayında başlayacak. Çiğli Belediyesi tarafından duyurusu yapılacak eğitimler, Pandemi şartlarından ötürü dijital mecrada gerçekleştirilecek."CZACILAR RAHAT NEFES ALACAK"Özellikle Pandemi sürecinde eczanelerin iş yükünde ciddi bir artış olduğunu ifade eden Başkan Gümrükçü, “Covid-19 salgını dolayısıyla yaklaşık bir yıldır olağanüstü bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte eczacılarımız, toplum sağlığını korumak için fedakarca çalıştı. Sürecin uzamasını ve yoğunluğun devam etmesini göz önünde bulundurarak eczacılarımızın yükünü hafifletmek için İzmir Eczacı Odası ile önemli bir protokole imza attık. Eczanelere teknisyen desteği sağlamak adına eğitimler düzenleyeceğiz. Bu sayede hem iş arayan vatandaşlarımızın istihdamına destek olacak hem de eczacıların iş yükünü hafifletmiş olacağız” dedi./Archive/2021/2/22/121645640-2.jpgSAYILKAN: NİTELİKLİ PERSONEL İHTİYACIMIZ VARTeknik personel eksiğini kapatmak için çalıştıklarını belirten Sayılkan, “Eczanede çalışan tekniker statüsündeki personelimiz sayı olarak yeterli değil. Nitelikli personele ihtiyacımız var. Bu doğrultuda Çiğli Belediyesi ile yaptığımız işbirliği doğrultusunda hızlandırılmış eğitim vererek sınavlar gerçekleştireceğiz. Eczacı Odası olarak, bu işi meslek edinmek isteyen kardeşlerimize bir yol açmış olacağız. Eğitimleri başarıyla tamamlayan kardeşlerimizin eczanelerde iş bulmasıyla iş yükümüzün de bir nebze olsun hafiflemesini sağlayacağız” dedi. İZMİR / Cumhuriyet

İstanbul'da bir erkek boşanma aşamasındaki eşini dambılla katletti

İstanbul'da bir erkek boşanma aşamasındaki eşini dambılla katletti İstanbul Pendik'te bulunan bir sitede, iddiaya göre bir kişi boşanma aşamasında olduğu eşinin kafasına dambıl ile vurarak öldürdü. İstanbul Pendik'te bulunan bir sitede, iddiaya göre bir kişi boşanma aşamasında olduğu eşinin kafasına dambıl ile vurarak öldürdü. Şüpheli daha sonra polis merkezine gelerek teslim oldu. Olay Pendik Çamlık Mahallesi Meşe Sokak üzerinde bulunan bir sitede meydana geldi. 5 katlı bir binanın giriş katında oturan Erol Yenisu ve Hanife Yenisu boşanma aşamasındaydı. Bugün saat 10.00 sıralarında ikili arasında çıkan tartışmanın ardından Erol Yenisu, evde bulunan dambıl ile Hanife Yenisu'nun kafasına vurarak öldürdü. Ardından polis merkezine giderek teslim oldu. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri olay yerinde incelemelerde bulundu./Archive/2021/2/22/121300954-90efd8e412c0dfb445b399e4e891d546.jpg/Archive/2021/2/22/121236986-8e585fbdaa53fad556bc5273081636c9.jpg  (DHA)

İzmir'de 50 günde 90 bin eve gıda yardımı

İzmir'de 50 günde 90 bin eve gıda yardımı Ekonomik kriz derinleşiyor, geçim sıkıntısı çeken yurttaşlar gıda harcamalarını dahi karşılayamıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, ekonomik güçlük yaşayan yurttaşların gıda taleplerini karşılamak için mesaileri haftada 7 güne çıkardı. Ekipler, son 50 günde 90 bin hanenin kapısını çaldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, artan gıda talebini karşılamak için haftanın yedi günü çalışıyor. Bizİzmir ve Hemşehri İletişim Merkezi (HİM) üzerinden alınan gıda ve hijyen paketi talepleri değerlendiriliyor. Bebek bezi ve mama ihtiyacı ile yakacak da gelen talepler arasında yer alıyor. Ekipler, talepleri aldıktan sonra 2 gün içerisinde yurttaşlara bunun ulaştırılmasını sağlıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1 Ocak'tan itibaren destek talebinde bulunan yaklaşık 90 bin hanenin kapısını çaldı./Archive/2021/2/22/120908395-1.jpgGÜNDE 5 BİN HANEYE GİDİYORLAREkipler, gelen taleplere yetişmek için yoğun mesai harcıyor. Bir günde 5 bin hanenin kapısını çalan personel, sayısız insana dokunuyor. Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Ulaş Aydın, yurttaşların özellikle gıda paketi talebinde bulunduğunu, bunun yanı sıra soba, battaniye ve odun isteyenlerin de olduğunu söyledi. Gıdaya talebin hiç bitmediğini belirten Aydın, “Günlük başvuru sayısı bin 500'ün altına düşmüyor. Bazı günler başvuru sayısı 9 bini buluyor. Taleplere yetişiyoruz. Bu hafta sonu toplam 10 bin hanenin kapısını çaldık. Geriye dönük bir buçuk günlük başvuru var. O da listeler yapıldıktan sonra dağıtım başlıyor. Yurttaşlar en fazla iki gün bekliyor” dedi./Archive/2021/2/22/120906738-3.jpgİçerisinde ayçiçek yağı, pirinç, makarna, çay, toz şeker, un ve zeytin bulunan gıda kolileri, 30 ilçenin tamamında dağıtılıyor. Metropol ilçelerde Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, kırsal ilçelerde de İzmir Büyükşehir Belediyesi Yerel Hizmetler Şube Müdürlükleri üzerinden yardımlar yurttaşlara ulaştırılıyor. İZMİR / Cumhuriyet

Makina Mühendisleri OdasıGenel BaşkanıMustafa Yener,“Denetimsizlik de işcinayetleri de sürüyor”diye tepki gösterdi.

Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, Bursa, Elazığ ve Balıkesir’de 4 emekçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan iş kazalarına “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, Bursa, Elazığ ve Balıkesir’de 4 emekçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan iş kazalarına “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Yener, Balıkesir’de hayatını kaybeden Hakan Arslan’ın oda kaydı aranmadan işe alınmasının da denetimsizliği gözler önüne serdiğini ifade etti.Balıkesir’in Gönen ilçesinde 13 Şubat 2021 tarihinde bir döküm fabrikasındaki patlamada makina mühendisi Hakan Arslan, Elazığ’ın Palu ilçesinde 19 Şubat günü bir maden ocağında, asansör olarak kullanılan vagonun halatının kopması sonucu iki emekçi, Bursa’nın İnegöl ilçesindeki bir mobilya fabrikasında 20 Şubat günü meydana gelen buhar kazanı patlamasında bir emekçi yaşamını yitirdi.ODA'YA ÜYE OLMAYAN MAKİNA MÜHENDİSİMakina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, yaptığı yazılı açıklama ile bu iş kazalarının da ‘denetimsizlik nedeniyle’ gerçekleştiğine dikkat çekerek, makina mühendisi Arslan’ın ölümüne ilişkin “Arslan Makina Mühendisleri Odası üyesi değildir ve işe girerken iş yeri Makina Mühendisleri Odası kayıt belgesini istemesi gerektiği halde bu belgeyi istememiştir” diye bilgi verdi.Yener yazılı açıklamasında, Türkiye’de her gün en az 5 emekçinin iş kazası sonucu, 30 emekçinin de meslek hastalığı sonucu yaşamını yitirdiğine dikkat çekilerek, iş yerlerini denetlenmesinden sorumlu Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın görevini yerine getirmediğini ifade etti. Yener, Bakanlık verilerine de atıfta bulunularak, “Türkiye’de 1 milyon 879 bin 771 işyerinin bulunduğu belirtilmektedir. Yani her bin iş yerinden yalnızca 1,6’sı İSİG yönünden denetlenmiştir. Bu koşullarda iş yerlerinde İSİG’in sağlanması mümkün müdür” dedi.Yener, gerçekleşen üç iş kazasının teknik nedenlerini şöyle açıkladı:“Her iş kazası için bir teknik neden söyleyebiliriz, yukarıda saydığımız iş kazaları için, buhar kazanlarının, basınçlı kapların, kaldırma araçlarının, halatların periyodik kontrollerinin yapılmaması ya da ehil ellerce yapılmaması nedenlerini sayabiliriz. Bu olaylara son halkada bu vurdumduymazlıklar neden olmuştur, ancak son halkaya gelinceye kadar asıl neden mevzuat kurgulanmasındaki eksiklikler, denetimsizlik ve ceza uygulanmamasıdır.”Yener açıklamasında emekçilerin iş kazalarında ölmemesi için şu tavsiyelerde bulundu:-6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ile Türk Ceza Kanunu yeniden düzenlenmelidir, İSİG’nin sağlanmasının işveren yükümlülüğü olduğu gerçeğinden hareketle iş güvenliği uzmanları, iş yeri hekimlerinin “rehber-danışman” olduğu, dolayısıyla kazalar ve meslek hastalıklarından yalnızca işverenler ya da işveren vekilleri yargılanmalıdır.-Basınçlı kaplar, kaldırma araçları vb. araçların periyodik kontrolleri kamusal bir hizmettir ve kamusal anlayışla düzenlenmeli ve usulüne göre yapılıp yapılmadığının izlenmesinde Makina Mühendisleri Odası yetkilendirilmelidir.-İş yerleri İSİG yönünden denetlenmelidir. Denetimler sonucunda İSİG yönünden tespit edilen eksiklikler için, mutlaka etkili idari para cezaları uygulanmalıdır.-Özel sektörde Mühendislik-Mimarlık hizmetlerinin Meslek Odasına kayıtlı mühendis ve mimarlarca yürütülmesi zorunludur; işverenlerce işe alımlarda, meslek odası kayıt belgesi aranmalıdır. Özel sektörün, kamu ile her türlü ilişkisinde, hangi kamu kurumu tarafından yapılırsa yapılsın, denetimlerde ve SGK bildirimlerinde Oda kayıt belgesi mutlaka istenmelidir.-Yılda yaklaşık olarak 10 bini emekçinin öldüğü meslek hastalıklarının tespit edilmesi için kararlı ve ısrarcı olunmalıdır.” ANKA

Erdoğan koltuğu kime devredecek? "Kendisiyle otorite yarışına girmeyeçalışmayacak bir isim"

Erdoğan koltuğu kime devredecek? "Kendisiyle otorite yarışına girmeye çalışmayacak bir isim" Gazeteci-yazar Murat Yetkin, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin Mart ayında gerçekleşecek büyük kongresinde genel başkanlık koltuğunu devredeceği iddia edilen isimlerle ilgili konuşulan senaryoları yazdı. Gazeteci-yazar Murat Yetkin, AKP'nin Mart ayında gerçekleşecek 7'nci Olağan Büyük Kongresi öncesi, parti yönetiminde yapılması beklenen değişiklere ilişkin dikkat çekici bir iddiada bulundu.Yetkin, konuya ilişkin Yetkin Report'ta kaleme aldığı yazısında AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP yönetim kademelerini yeniden yapılandırma çabası olduğunu belirterek "Erdoğan’ın bir yandan da içeride ve dışarıda parti-devlet, tek adam eleştirilerine karşı AK Parti’nin başına, kendisiyle otorite yarışına girmeye çalışmayacak bir isim getirme ihtimali de konuşuluyor Ankara’da" dedi.Yetkin, buna karar verilmesi halinde, partinin genel başkanlık koltuğuna getirilmek üzere Binali Yıldırım, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu gibi isimlerin konuşulduğunu ifade etti.'SIRA ERDOĞAN'A GELECEK' ENDİŞESİMurat Yetkin, CHP’nin "Damat nerede? 128 milyara ne oldu?" kampanyasına dava açan eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la ilgili de, AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca ‘nadir görülen bir savunma pozisyonuna geçtiğini’ belirterek, “Belli ki AK Parti, Albayrak için müdafaa hattı kurmazsa sıranın ‘Ekonominin sorumlusu benim’ diyen Erdoğan’a geleceği endişesinde” yorumunu yaptı.Yazının tamamı  cumhuriyet.com.tr

Aylin Nazlıaka: "Bizi değil katilleri yargılayın"

Aylin Nazlıaka: "Bizi değil katilleri yargılayın" Ayşe Özdemir hakkında, devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın karar duruşmasına, Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da katıldı. CHP Aydın İl Kadın Kolları Başkanı Ayşe Özdemir'in, kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetlere tepki olarak gerçekleştirdiği “Las Tesis” protestosundan dolayı “Devlet büyüklerine hakaret” suçlaması üzerine karar duruşması bugün görülüyor.Ayşe Özdemir hakkında, devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın karar duruşmasına, Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da katıldı.Davaya ilişkin açıklamada bulunan Aylin Nazlıaka, “Bugün burada bütün dünya kadınlarının şiddete karşı dans etmesi yargılanıyor. Bizi değil, katilleri yargılayın” dedi.Ayşe Özdemir’in yanında olduklarını belirten Nazlıaka, “Herhalde kadınların şiddete karşı ses çıkarmasından; tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmeden yaşamak istemesinden rahatsızlar” ifadelerini kullandı./Archive/2021/2/22/114547188-5555.pngNazlıaka’nın açıklaması şöyle:Değeli Basın Mensupları, Bugün burada bütün dünya kadınlarının şiddete karşı dans etmesi yargılanıyor. Bizi değil, katilleri yargılayın! Yanlış duymadınız; Aydın CHP İl Kadın Kolları Başkanımız Ayşe Özdemir’in yargılanma gerekçesi; Şili’de başlayan ve ardından tüm dünyaya yayılan, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için yapılan ‘Las Tesis’ dansıdır. Kadınlar artık bu ülkede şarkılar söyleyip, yaşadıkları şiddete karşı ses çıkarıp, dans ettikleri için yargılanıyorlar. Herhalde kadınların şiddete karşı ses çıkarmasından; tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmeden yaşamak istemesinden rahatsızlar. Şarkının orijinal sözlerinin Türkçe çevirisi ile dans edildi. Las Tesis dansının sözleri diyor ki; kadına yönelik cinsel saldırı ya da şiddet kadınların giyimlerinden kuşamlarından değil, ataerkil toplum düzeninin ve yargı sisteminin kadınlara reva gördüğü yerden kaynaklı. Bu sözleri çarpıtarak ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye tutanak tutan polisler, kovuşturmaya izin veren savcılar ve ‘suç’ olduğuna kanaat getiren hakimler; bugün burada bütün dünya kadınlarını yargılıyor. Bizler, bütün dünya kadınları; -'Yaşamak istiyoruz' diye İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlar darp edilerek gözaltına alındıkları için,-Dava açılarak para cezalarına çarptırıldıkları için, -Çocuğunun babası tarafından istismar edildiğini kamu kurumlarından defalarca aldığı raporlarla kanıtlayan annenin akıl sağlığı sorgulandığı, istismarcı baba ise hâkimlik görevine devam ettiği için, -Kadınlar kendi kanlarıyla katillerin adını yazarak adalet aradığı için ? Başörtü özgürlüğünü savunurmuş gibi yapıp, kendisiyle aynı görüşten olmayan bir başörtülü kadın hedef gösterildiği için -Çıplak aramaya maruz kalan kadınların, yapılan akla ziyan açıklamalarla utancına utanç eklenildiği için -Katiller sırtları okşanarak “iyi hal” ve “tahrik” indirimleri ile ödüllendirildiği için-“Benim ölümüm gerçekleşince mi yardım edeceksiniz” diyerek çantasında 23. şikâyet dilekçesiyle katledilen Ayşe Tuba Arslan’ı korumak yerine işini yapmayan kamu görevlileri korunduğu için İsyandayız! Bu nedenle dans ettik. Susmayacağız! Sinmeyeceğiz! Korkmayacağız! Sesimiz daha da gür çıkacak. Bizler, dayanışma, örgütlenme, kazanılmış haklarımıza sahip çıkma ve eşit yaşam talebimizden asla geri adım atmayacağız. Hiçbir kız kardeşimizin feryadı havada asılı kalmasın diye, hiçbir kardeşimizin kirpiğini yere düşmesin diye mücadelemizi günden güne büyüteceğiz. Sözümüz söz: 2021 yılı kadın cinayetleriyle değil, kadın dayanışmasıyla anılan bir yıl olacak ve bu dayanışma, ilk seçimlerde sizi sandığa gömecek.” cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter