Erzincan'da otomobil şarampole devrildi: 2 ölü, 2 yaralı
figure >
Erzincan'da şarampole devrilen otomobildeki 2 kişi öldü, 2 kişi yaralandı.
Sürücüsü henüz belirlenemeyen 24 AAH 871 plakalı otomobil yeni çevre yolu üzerindeki Erzincan Belediyesine ait mezbahane önünde şarampole devrildi.Kazada otomobilde bulunan Adem Ş. ve Elif K. olay yerinde hayatını kaybetti. Yaralanan İbrahim Ö. (26) ve Elif M. (21), 112 acil sağlık ekiplerince Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı.Hastanede tedavi altına alınan yaralıların hayati tehlikelerinin bulunduğu öğrenildi.Cumhuriyet savcısının kaza yerinde yaptığı incelemenin ardından cenazeler otopsi yapılmak üzere Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı.
AA
İstanbul'da merak uyandıran ambulans konvoyunun nedeni belli oldu
figure >
İstanbul'da konvoy halinde siren çalarak ilerleyen ambulanslar panik yarattı. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nden geçişleri merak uyandıran ambulansların yeni alınan araçlar olduğu bildirildi.
İstanbul'da kısıtlama nedeniyle boş olan yollarda ambulansların siren sesleri yankılandı. Ankara Akyurt'ta bulunan Sağlık Bakanlığı'na ait depodan yola çıkan 61 ambulansın yeni alınan araçlar olduğu bildirildi. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nden geçen konvoyun sirenler çalarak son sürat ilerlemesi panik yarattı./Archive/2020/12/25/020616050-ambulans-konvoyu-2.jpgAmbulansların, D-100 kara yolunu takip ederek Bakırköy'de bulunan 112 Kontrol Merkezine gittiği belirtildi.
cumhuriyet.com.tr
Pop yıldızı Michael Jackson'ın 1988-2005 yılları arasında ikamet ettiği Neverland çiftliği, 22 milyon dolara alıcı buldu.Habere Gitmek için Tıklayın
Noel kutlamalarında, koronavirüs salgını sebebiyle bu yıl geçtiğimiz yıllara kıyasla daha az insan bir araya geldiHabere Gitmek için Tıklayın
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
Radikaller... Uçlarda neler oluyor?
figure >
Son birkaç yılda dünya beklenmedik biçimde değişti. Radikal düşünce ve grupların gücü giderek artıyor. Eskinin aşırısı artık alışıldık oldu. Peki politik uçlarda hayat neye benziyor? Radikallerin asıl gücü nereden geliyor?
/Archive/2020/12/25/003002622-ic.jpgBaşımıza Brexit ve Trump’ı getiren anti-politik isyanın içyüzü…Evening StandardSon birkaç yılda dünya beklenmedik biçimde değişti. Radikal düşünce ve grupların gücü giderek artıyor. Eskinin aşırısı artık alışıldık oldu. Peki politik uçlarda hayat neye benziyor? Radikallerin asıl gücü nereden geliyor?Radikaller, günümüzün yaşam biçimine alternatifler bulmaya çalışan hareketleri incelerken, bizi aşırı uçlardakilerin tuhaf ve heyecanlı hayatına dahil ediyor. Madenlere yapılan şafak baskınlarından internetin karanlık köşelerine uzanan günümüzün en gizli ve etkili hareketleri; ölümsüzlük arayışındaki tekno-fütüristler, sınırları kapatmak isteyen aşırı sağcılar, dünyanın doğal kaynaklarını korumak için her yolu mubah gören militan çevreciler, yeni ülkeler kuran liberterler, kendi kendine yeten kooperatiflerin mikro-toplumları, topluma güçlü halüsinojenler yoluyla şifa vermeyi deneyen önderler…Radikal politika ve teknoloji alanında günümüzün en önemli düşünürlerinden biri olan Jamie Bartlett, bu hareketleri yönlendiren insanlar ve düşüncelere dair şaşırtıcı bir perspektifin yanı sıra başka bir gerçeği de ortaya koyuyor: Radikaller belki de sadece dünyadaki derin huzursuzluğun semptomları değil, gelecek için en akla yakın modelleri sunan kişilerdir.Radikaller / Jamie Bartlett / Çeviren: Esengül Ayyıldız / 296 s.
Cumhuriyet Kitap Eki
‘Madam Bovary benim!’
figure >
Gustave Flaubert’e Madam Bovary’nin kim olduğunu sormuşlar, “Benim,†demiş. Nasıl olur da erkek bir yazar kendini romanının “kadın†kahramanıyla özdeşleştirir? Bu ne gizemli bir şey. Ben de şimdi, “Madam Bovary, Marki de Sade’dır,†diyeceğim ama açıklamayı size bırakmayacağım.
/Archive/2020/12/25/002710763-ic1.jpg Zaman zaman dönüp, çeÅŸitli nedenlerle daha önce okuduÄŸum eski romanları, kitapları okuyorum. Bazen yeniden okuduÄŸum metinlerin, o metinlerden aklımda kalan ÅŸeylerle neredeyse hiçbir iliÅŸkisinin bulunmadığını görüyorum. Jean Cocteau, “Bir kitabı yeniden okuduÄŸum zaman daha önce hiç okumamış olduÄŸumu anlıyorum,†demiÅŸ.Madam Bovary’yi yeniden okurken bana da aynı ÅŸey oldu, acaba ben bu romanı gerçekten yıllar önce okumuÅŸ muydum yoksa yalnızca taÅŸralı bir doktorun güzel karısının ihanetinin öyküsü olduÄŸunu bildiÄŸim için mi kitabı okuduÄŸumu sanıyorum, diye kuÅŸkuya düştüm. Yeniden okuduÄŸuma göre bari o zaman okurken baÅŸka bir soruya da yanıt bulmaya çalışayım, dedim: Bu roman niçin edebiyat tarihinin önemli yapıtlarından biri ve niçin evrensel?ÇOCUK KALMIÅž KADINLARBu arada, müzik notalarını ne kadar iyi okuyorsa kitapları da en az o kadar iyi okuduÄŸuna tanık olduÄŸum büyük piyanist Ä°dil Biret’le sohbet ederken, nasıl oldu bilmem, kafamdaki bu soru birden aÄŸzımdan çıktı, Ä°dil Biret hiç duraksamadan, “Evrensel bir roman çünkü dünyada çocuk kalmış kadın o kadar çok ki,†dedi.Birkaç gün sonra evde bazı fotokopiler, basılı metinler arasında iki sayfalık bir metin buldum. Ä°skenderiye Dörtlüsü’nün yazarı Lawrence Durrell’ın konuÅŸmalarının toplandığı Lawrence Durrell Conversations adlı bir kitaptan alıntılanmış bir bölümün kopyasıydı.O alıntıda L. Durrell’a, Marki de Sade’dan sık sık yaptığı alıntıların anlamı soruluyor. Durrell’ın verdiÄŸi yanıttaki “çocuk†sözcüğü birden dikkatimi çekti, bunun üzerine metni sonuna kadar ciddi olarak okudum.Durrell, “Marki de Sade, cahilliÄŸi ve acımasızlığıyla, çağımızın en tipik insan örneÄŸidir,†diyor. Sonra ekliyor: “Ben onu hem bir kahraman hem de bir cüce olarak görürüm. Freud çok doÄŸru bir kararla onu çocuk özneler galerisine yerleÅŸtirmiÅŸtir çünkü Sade çocuktur,†diye eklemiÅŸ.Pekiyi, çocuk olması ne anlama geliyor? Durrell onu da tanımlamış: “O bir mızmızlanma ÅŸampiyonudur, gelmiÅŸ geçmiÅŸ mızmızların en büyüğüdür; evet, çaÄŸdaÅŸ insan gibi çocuk kalmıştır: acımasızdır, isteriktir, budaladır, hepimiz gibi kendi kendisinin celladıdır. O bizim ruhsal hastalığımızın somutlaÅŸmış halidir.â€Ä°NSAN NİÇİN ÇOCUK KALIR?Görüldüğü gibi burada Durrell “ruhsal bir hastalıkâ€tan söz ediyor ve bunu çaÄŸdaÅŸ insanın hastalığı olarak niteliyor. Nedir bu hastalık? Onu da açıklamış: Cahillik (bilgisizlik), acımasızlık (benmerkezcilik, baÅŸkalarıyla kendini özdeÅŸleÅŸtirememe, onların acılarına kapalı olma), çocuksuluk, bilinçsizlik, isteriklik ve (akılsızlık anlamında deÄŸil ama akılcı davranamama anlamında.) aptallık.Ä°nsan niçin çocuk kalır, dahası “çaÄŸdaÅŸ insan†niçin çocuk kalmış olsun, bunun yanıtını da yine Marki de Sade için “O bir cücedir†diyen Durrell veriyor: “O [Marki de Sade] bir cüceyse … manevi sorumluluklar yönünde yol alamadığı için cücedir.â€Bir çocuk manevi sorumluluk diye bir ÅŸey bilmez, gerçekten de, yalnızca isteklerini ve gereksinimlerini bilir, rahatını bilir. “Manevi sorumluluk†derken Durrell’ın ne kadar önemli bir ÅŸeyden söz ettiÄŸini anlamak için de sorumluluk duygusu yokluÄŸunun sonuçlarının neler olabileceÄŸini bir an düşünmek gerekiyor./Archive/2020/12/25/002733138-ic2.jpgÇAÄžLARIN HASTALIÄžISorumluluk sahibi olmakla olmamak arasındaki farkın ne büyük bir fark olduÄŸunu görüyorsunuz! En yakın çevresinden, ailesinden baÅŸlayarak, ülkesine, baÅŸka insan hemcinslerine, doÄŸal çevreye ve hatta geçmiÅŸe ve geleceÄŸe karşı sorumluluk duymayan insan ne korkunç bir ÅŸeydir. Ä°ÅŸte o yüzden bu tür bir insan için Durrell, “acımasızdır, isteriktir, budaladır … kendi kendisinin celladıdır,†demiÅŸ.Durrell buna hastalık derken kurtulunması gereken bir ÅŸey olduÄŸuna da iÅŸaret etmiÅŸ oluyor elbette. Ancak “çağın†sözcüğüne karşı çıkacağım, onun yerine keÅŸke “çaÄŸların hastalığı†deseydi çünkü bir yandan günümüzde bu hastalığın en ÅŸiddetli biçimiyle hüküm sürdüğünü görüyorum, bir yandan da Flaubert’in kahramanı Emma Bovary’nin sorununun tam da bu olduÄŸundan eminim. Emma sorumluluk duygusuna sahip bir kadın olsaydı, kasaba doktoru olan kocasını, ün ve para uÄŸruna, bilmediÄŸi bir ameliyatı yapmaya zorlayabilir, onu rezil eder miydi? Sorumluluk duygusu olan insan bu kadar benmerkezli, bilinçsiz, acımasız, aptal ve isterik olabilir miydi?Flaubert de, Durrell’dan neredeyse yüz yıl önce, hiç deÄŸilse bu roman temelinde, çağının hastalıklarından birinin bu olduÄŸunu söyler gibidir.ÖrneÄŸin, o dönem Fransa’sında burjuva kadınlar çocukları olunca hemen bir dadı, bir sütanne tutar, çocuklarını kendileri emzirmezler. Sonuçta çocuÄŸun ne beslenmesinden ne de hastalık ya da saÄŸlığından sorumludurlar, hatta eÄŸitiminden bile tam anlamıyla sorumlu deÄŸillerdir. Paraları vardır ama sorumlulukları yoktur. ÇocuÄŸun eÄŸitimini de özel öğretmenlere devrederler.Flaubert romanının bir kahramanı olan kasabanın eczacısına, “… anneler çocuklarını yetiÅŸtirmelidir. Bu, Rousseau’nun fikridir, belki zamanımız için biraz yenidir,†dedirtirken böyle bir soruna parmak basmak istemiÅŸ olabilir pekâlâ.Emma Bovary’nin istekleri vardır, ün ister, zenginlik ister, aÅŸk, heyecan ister ve bunları elde etmek için denemediÄŸi ÅŸey kalmaz, kendisine sevgililer bulmaktan tutun da kendini dine vermeye kadar, her ÅŸeyi dener. Hepsi bozgunla sonuçlanır, hayatı bozgunlarla, mutsuzluklarla geçmiÅŸ acınası ve bazen de gülünç bir kiÅŸiliktir.Romanı okuyanlar bilirler (ya da okuyacak olanlar da görecektir) roman, çok anlamlı bin bir ayrıntıyla, gözlemle, kiÅŸilik çözümlemesiyle doludur, toplumsal hayat betimlemeleriyle doludur. Böyle olduÄŸu için de elbette çok farklı yorumlara açıktır. Ancak burada ben, günümüzün bunalımı açısından en anlamlı bulduÄŸum yanını vurgulamak istedim.Madam Bovary’nin kim olduÄŸu sorulduÄŸunda Gustave Flaubert, “Benim,†dediÄŸi zaman, eminim ki, “Evet, Madam Bovary bir kadın ama bir erkek de olabilirdi,†demek istedi. Çocuk kalmış kadınlar varsa çocuk kalmış erkekler de çok çünkü. Hem de tarih boyu koca koca ülkeleri yönettiklerine tanık olduk.
Ãœlker Ä°nce
Yüzü doğaya dönük şiirler
figure >
Elif Sofya, Hayhuy isimli kitabıyla, 2020 Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri Seçici Kurulu’nca Şiir dalında “kısa dizelerle, sesi kısarak yalın anlatımla ulaştığı şiirini ileri götüren yaklaşımıyla†ödüle değer bulundu. Yapıtlarında insanı önceleyen dünya algısına karşı çıkan Sofya, doğanın, doğal varoluşun sesiyle konuşan bir şair. Politik şiirin özgün bir çeşitlemesi niteliği de taşıyan Hayhuy’da, dinlerin, ideolojilerin, ekonomik sistemlerin tutsağı olmuş insanı ve onun dünyanın dengesini bozma pahasına yarattığı uygarlığı, kültürü, teknolojiyi hedef alıyor.
/Archive/2020/12/25/002248797-d3.jpg2000 sonrası Türk ÅŸiirinin yönelimleri içinde özgün söyleyiÅŸler getiren Elif Sofya Adam Sanat, Varlık, kitap-lık, Yasakmeyve dergilerindeki ÅŸiirleriyle ismini duyurdu. 2005’te Ters Düşünce (Yasakmeyve) ile baÅŸlayan ÅŸiir serüveni, Düzensiz (Pan/Heves, 2010), Dik Âlâ (YKY, 2014), Hayhuy (YKY, 2019) kitaplarıyla sürdü. Bu arada, Almancaya çevrilen ÅŸiirleriyle de In meinem Mund ein Bumerang (Wunderhorn, 2013) isimli ortak kitapta yer aldı.Sofya, hemen her kitabında insanın yeryüzüyle iliÅŸkisine yeni açılımlar getirdi. Ä°nsanı önceleyen geleneksel dünya algısına karşı özgün duyarlıklar geliÅŸtirdi. Dili, düşünceyi, duyarlığı baskılayan kültürel araçları karşısına aldı. DoÄŸanın, doÄŸal var oluÅŸun sesiyle konuÅŸarak Ä°nsanlık’tan kurtulmanın, tüm canlılarla birlikte insanı da bir cendereden kurtaracağını sezdirmeye çalıştı.DÃœNYANIN ÖLÃœMÃœHayhuy özelinde Sofya’nın ÅŸiirine baktığımızda ÅŸairin; dinlerin, ideolojilerin, ekonomik sistemlerin tutsağı olmuÅŸ insanı ve onun dünyanın dengesini bozma pahasına yarattığı uygarlığı, kültürü, teknolojiyi hedef aldığı görülüyor:“Ölmeye doÄŸru hızlı adımlarla / Adlandırarak azaltarak dünyayı bitirdik / Bu trajedi özetini ÅŸimdi alın / alnınızın ortasına çakın.â€Dünyayı kirleten, zehirleyen, bozan, yaÅŸamsal kaynakları hoyratça, arsızca tüketen insanın üstüne giden, ona sanki “ne yaptığının farkında mısın sen†diyen bir ÅŸiirden söz ediyoruz. Ä°nsanı öbür canlılardan ayıran herhangi bir güce tapılmasından yakınan bir ÅŸiirden…Tekinsiz bir göğü var Elif Sofya kentinin. Yırtıcı kuÅŸlar dolanır hep. Ä°yi ki oradadırlar. Çünkü ÅŸair, “şehirlerin ÅŸeyleÅŸtirdiÄŸi bir telaÅŸa / Gömülmeyi istemiyorum†demektedir. Kent, insanın doÄŸasına aykırı tuzaklarla doludur.Ä°nsana inancını yitirmiÅŸ bir bilinçle konuÅŸmaktadır ÅŸair; inanç sistemlerinden, göklerden bir ÅŸey ummaksızın. “Göklerden gelen hiçbir ÅŸeye inanmıyorum / Gökyüzü çok meteorolojik bir his bende†derken din dışı algılarla dünyaya baktığını açıklar. Dinlerin, teknolojilerin, duyguların yerine doÄŸanın yasalarını, apaçık nesnelliÄŸi koyar.İçinde yaÅŸadığı dünyanın yöneliÅŸlerinden büsbütün rahatsızdır. Karabasan, dehÅŸet duygularıyla çevrilidir toplum, “Caddeler cinnet dereleriâ€dir. Elif Sofya ÅŸiirinde doÄŸanın çığlığı duyulur. Ä°nsan topluluÄŸundan umudunu kesmiÅŸtir bir kez, geri dönüşsüz bir yola girilmiÅŸtir./Archive/2020/12/25/002229329-kapakic2.jpgDÄ°LÄ°N MANTIÄžIHayhuy’da Sofya, Türkçenin seslerini ustalıkla ÅŸiirinin parçası yapıyor. Aliterasyon (Åžiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla, aynı sesin veya hecenin tekrarlanması), dilimizi ÅŸiir katına çıkaran özelliklerin başında gelir.Bu anlamda Sofya, sesin yankısını arayan bir ÅŸiir yazıyor dense yeridir. Kalın ve ince seslerin uyumlu yinelemeleriyle yaratılmış birer kompozisyona dönüşüyor ÅŸiirler. Åžairin düşünceleri, duyguları, duyarlıkları, yakınmaları, kaygıları ezgili bir çığlığa bürünüyor.Öte yandan, bu ses yinelemesi, yankılaması yer yer dilin mantığını, gramerini bozmaya dönük bir iÅŸlev kazanıyor. Söz oyunları denemez belki ancak, geniÅŸ söz daÄŸarıyla birbirine uzak çaÄŸrışımları bir anlam bütünlüğünde toplayıp adeta bir bildiriye dönüştürdüğü görülüyor.Elif Sofya, eski ÅŸiirin sesleriyle modern ÅŸiirin seslerini harmanlar. Pir Sultan’dan Asaf Hâlet’e uzanan çizgide kulağımızda yer etmiÅŸ tınıları kendine özgü bir haykırışa çevirir. Bu anlamda sahnesi olan bir ÅŸiirden de söz etmiÅŸ oluyoruz. Sahne demiÅŸken, ÅŸiir okurunun belki yadırgayacağı bir saptamada bulunmaktan kendimi alamıyorum.Hayhuy’dan baÅŸlayarak önceki kitaplarına doÄŸru yeni baÅŸtan okuduÄŸumda Elif Sofya ÅŸiiri öteden beri bende Ferhan Åžensoy etkisi uyandırır. Onun tiyatrosundaki mantığı ters çeviren, ezberi ve düz algıyı bozan yaklaşımı Sofya ÅŸiirinde de okunmakta.Dilin, gramerin, sözün içindeki kuralları, mantığı bozarak oradan güçlü anlamlar, çarpıcı imgeler yaratıyor. Åžensoy tiyatrosundaki zihin cambazlığı, Sofya ÅŸiirinin eleÅŸtirel dinamiklerinde kendini gösteriyor.FEDOR’LA SÖYLEŞİŞairin ilk kitabı Ters Düşünce’den bu yana tanıdığımız Fedor karakteri Hayhuy’daki üç ÅŸiirde, oldukça güçlü bir biçimde yer alıyor. Deyim yerindeyse, ÅŸairin bilincini, bilinçaltını, egosunu, süperegosunu temsil ederek. Sofya, bazen onunla dostane bir dille konuÅŸmaya giriÅŸir, bazen onu karşısına alıp eleÅŸtirir. Öyle ya da böyle, kitaptan kitaba Fedor birçok kılıkta Sofya ÅŸiirinin köşelerini tutar.Hayhuy’da “Fedor’un Hikâyesiâ€, “Fedor’un Kan Bağı†ve “Fedor’un Duygu Durumu†adlı ÅŸiirler kitabın tematik bölümleri arasında birer durak, dinlenme yerleridir. Åžair, orada durup sanki kardeÅŸiyle, ruh ikiziyle söyleÅŸir, dertleÅŸir. Kanımca “Fedorâ€lu ÅŸiirler art arda okunsa, giderek modern romanlara özgü bir anti-kahramanın portresi belirir. Åžair salt onunla anlaÅŸabilmektedir, sesini alçaltarak onunla kol kola yürür.“Fedor biz görebildiÄŸimiz açıların güvencesiyiz / Dik yokuÅŸlardan uzak / Halk meydanlarından kaçak / Ä°nsansız yerlerin sakiniyiz / Atlar hep nalsız ve efendisiz / KoÅŸuyor göğsümüzdeki düzlükte.â€Geceyle, gökyüzüyle, uygarlıkla, modern yaÅŸamla, toplumsal kurumlarla, insanın tabiatıyla, doÄŸanın yasalarıyla, kuÅŸlarla, hayvanlarla, gözlerle, ağızlarla, seslerle, ölümle, kırılmalarla yüklü Elif Sofya ÅŸiiri. Bütün karamsar görüntülerin arkasında umutsuzlukla savaÅŸ vardır. BeslediÄŸi, sakladığı bir baÅŸka dünya düşü, bir ütopya vardır. Bir yanıyla Hayhuy’u politik ÅŸiirin özgün bir çeÅŸitlemesi olarak da okumalı demek istiyorum.Hayhuy / Elif Sofya / Yapı Kredi Yayınları / 96 s.
Selim SertoÄŸlu
Yaşamı, yazınıyla taşra…
figure >
Yazındaki ana izleklerden biri de taşra. Orada yaşamak, taşralı olmak anlamına gelmez elbet. Ne ki sivil kent yaşamı, alabildiğine çarpıtılmıştır taşrada. Ayrıca büyük gözaltı ağır örtü halinde uzanıp gider…
/Archive/2020/12/25/001614801-ic1.jpgZaman zaman çakıp sönen veya süreÄŸenlik gösteren mahfiller, dar gruplarca kurulan fan kulüp benzeri çevre, gezi, fotoÄŸraf kolonileri, meydan okumaya yatkın amatör tiyatrolar, okuma grupları, hey heylenen sanat dergileri, bu iÅŸin imecesindeki insanlar için hep birer yaÅŸam odası olarak alınabilir taÅŸrada.Ancak bu olgu taÅŸranın sonuçta açık hava hapishanesi olduÄŸu gerçeÄŸini deÄŸiÅŸtirmez yine de. Varlığını taÅŸra bulanıklığıyla sürdürmek zorunda kalanlara yaÅŸam havını tazelemede birer adacıktır bu tür etkinlikler, o kadar.Herkesin birbirini görerek karardığı, rendelenip törpülendiÄŸi, birörnek halde sisteme uyumlandığı bir taÅŸradır bu. Omurgası yasaklarla örülü, aynı boyunduruÄŸa baÅŸ uzatılmış, hoÅŸgörüye, sıra dışılıkla aykırılığa sırt dönülmüş böylesi tahammülsüz toplumda nasıl yaÅŸanır; edebiyatın iÅŸlevlerinden biri de birey aracılığıyla taÅŸrayı teÅŸrih masasına yatırıp deÅŸmek, buna ayna tutmak…İLKER AKSOY’LA ‘BÄ°R BAÅžKA DÃœNYADA’İşte Ä°lker Aksoy’un Bir BaÅŸka Dünyada (Kafka, 2019) romanı, taÅŸranın bu yanını somutlayan, birey soluksuzluÄŸunu örtük polisiyeyle açığa çıkaran, bir taÅŸra anlatısı. Haluk, üniversiteden sonra “[d]oÄŸup büyüdüğü†(10), kasabaya dönmüş, arkadaşıyla ortaklık yapıp, “bir mahalle barına tıkılmıştı(r).†(50) YaÅŸamı “tahmin edilir bir hal(de)â€dir, duraÄŸanlıktan sıyrılmak için, “[k]ış aylarını kütüphaneden aldığı kitapları okumakla geçir(ir).†(13,14)Ancak seçtiÄŸi romanlar, yıllar önce bir kasabalının kütüphaneye bağışladığı kitaplardır. Haluk, “edebiyattan anladığını düşün(ür)†(11). Okudukları, kütüphanede nitelikli kitaplar arasındadır hep. Bağışçıyı tanımak ister, peÅŸine düşüp onu araÅŸtırmaya karar verir. Tanımadığı hemÅŸerisi “hakkında bir yazı yazılabileceÄŸini düşünürâ€, kendisi de “bir ara†dergilerde “gazetecilik†yapmıştır. (25,41) Ayrıca kütüphanenin buluÅŸturduÄŸu bir aÅŸk da girecektir araya.Tanımak için adım attıkça, “topluma yararlı bir birey, artık nesli tükenmiÅŸ bir aydın portresi†çıkar karşısına; “şimdi olmayan bir Türkiye’nin sembolü, kasabaya heykeli dikilebilecek örnek bir vatandaÅŸ olmalıâ€dır o. (38) Entelektüeli cehennemde yaÅŸatacak, aydın olana ayrıca bedelini ödetecek taÅŸra kafasına karşı insanın mutluluk sığınağı, kütüphaneyle oluÅŸturduÄŸu baÄŸadır herhalde kendisine.Ä°lker’in senaryo havasında kurguyla yapılandırdığı, ancak birbirine girmeli geçiÅŸleri, anlatmayı deÄŸil göstermeyi yeÄŸleyen söyleÅŸim düzeni ve gerçektenliÄŸiyle okunası roman olarak dikkati çekiyor Bir BaÅŸka Dünyada./Archive/2020/12/25/001630801-ic2.jpgMANGUEL Ä°LE TAÅžRALILIKTAN KURTULMAKAlberto Manguel, popülerliÄŸi, yaygın sevilirliÄŸiyle bizdeki okuryazarın Nasrettin Hocası ya da Sinoplu Diyojen’i gibi de alınabilir görece. Nitekim Manguel, kitap havarisi konumuyla “kütüphaneâ€yi, “yalnızlıkla baÅŸ etmek bakımından elzem araç†(24) baÄŸlamında görmenin soylu yapılandırmasıyla karşımıza çıkıp engin kitap deneyimiyle deÄŸerli bir katkı getiriyor nefis deneme kitabında: Kütüphanemi Toplarken (Çev.: YeÅŸim Seber, YKY, 2020).“Kütüphanem benim için hem dört bir yandan varlığımı kuÅŸatıp içine hapseden hem de bana ayna tutan son derece mahrem bir alandı,†(14) demesi boÅŸuna mı? Fransa’da, “on haneden daha azını barındıran sessiz sakin bir köyde†(11) kurduÄŸu kütüphanesi için söylüyor bunu Manguel.Özgür yaÅŸam arzulayan herhangi insanın katılmaması olanaksız bir önerme Manguel’den: “Hayatımda ÅŸu veya bu ÅŸekilde bir kütüphanemin olmadığı hiçbir zaman dilimi aklıma gelmiyor.†(18) Nasıl kurulur peki bu kütüphaneler? Kitapları “[t]oplamak ve toplananları kutularından çıkarmak arasında gidip gelmekâ€tir bu iÅŸ özetle. (25) Sonrasında gururla seslenir Alberto: “Kütüphanem benim kaplumbaÄŸa kabuÄŸumdur.†(24)Bizde de dünya edebiyatında da çok önemli bir yere sahip taÅŸra izleÄŸi. Ãœstelik taÅŸralılık, geri kalmış toplumlarda deÄŸil yalnız, geliÅŸmiÅŸ uygar toplumlarda da yaÅŸanabiliyor. “TaÅŸra†coÄŸrafi yer; “taÅŸralılıkâ€sa, yeryüzü cehenneminin öteki adı. Kütüphanemi Toplarken, mutlaka okunmalı./Archive/2020/12/25/001643894-ic3.jpgSEVTAP AYYILDIZ’DAN TAÅžRA: ‘NE MUTLU APARTMANI’Sevtap Ayyıldız, kent taÅŸrasındaki apartman dairelerinde soluksuz sıkışıp kalmış yaÅŸamlardan portrelere özgülüyor öykülerini Ne Mutlu Apartmanı (Ä°ndie, 2020) adlı kitabında.Öznel koÅŸullarıyla yaÅŸama çabasındaki insanlar, taÅŸranın hâkim mahalle baskısı altında ezilirken bu arada devletin iÅŸten çıkarma, yoksullaÅŸtırma gibi ötekileÅŸtirici tutumuyla karşılaşıyor. Ama kendileri de birbirlerinin gözcüsü, denetçisi, bekçisi haline geçip taÅŸralılık kavrayışının ekmeÄŸine yaÄŸ sürebiliyor.Sinemada, tiyatroda, edebiyatta örneÄŸine çokça rastladığımız, geçmiÅŸte “aile evi†olarak yaÅŸanan olgunun, bu kez apartman kılıfıyla yeniden önümüze gelmesi, her dairenin, diÄŸeri için “tehdit†oluÅŸturması özetle.Ne Mutlu Apartmanı, Sevtap’ın üçüncü öykü kitabı. Öncekileri okumuÅŸ deÄŸilim. Dikkatimi çeken yan, verimlerini, baÄŸlamlı öyküye örnek sayılabilecek metinler halinde kitabına yerleÅŸtirebilmesi. TaÅŸrada kaynayan kazanı gösterme baÅŸarısıyla Ne Mutlu Apartmanı dikkat çekici bir öyküler toplamı diyeyim.Ama iki bin beÅŸ yıl önce Ä°skenderiye Kütüphanesinin yok edilip bilimci Hypatia’nın öldürülmesini de asla unutmamak gerekiyor. TaÅŸra artık her yerde!www.sadikaslankara.com , her perÅŸembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.
Cumhuriyet Kitap Eki
SaÄŸlam bir kaynak kitap
figure >
Bugün ülkemizdeki demokrasinin durumuyla ilgili “buraya nasıl geldik†diye düşünüyorsak; geçmişe dönüp bakmamıza çok yardımcı olacak sağlam bir kaynak kitap uzun bir aradan sonra yeniden raflarda: Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları.
/Archive/2020/12/25/001003523-ic.jpgMetin Toker’in yazdığı, daha önce yedi kitaplık bir dizi olarak yayımlanan ancak uzun süredir bulunmayan Demokrasimizin Ä°smet PaÅŸalı Yılları, Bilgi Yayınevi tarafından yeniden gözden geçirilip düzenlenerek iki cilt halinde yayımlandı.GazeteciliÄŸe 19 yaşında, Cumhuriyet Gazetesi muhabirliÄŸiyle baÅŸlayan Metin Toker’in uzun yıllara dayanan gazetecilik deneyiminden süzülen bu iki ciltlik kitap, içerdiÄŸi röportajlar, belgeler, bilgiler, gazete haberleri, yazışmalar ve Metin Toker’in bire bir tanıklığıyla yakın siyasi tarihimizin en kapsamlı belgesel kitaplarından biri olma niteliÄŸini taşıyor.TEK PARTÄ°DEN ÇOK PARTÄ°YE1944 ile 1973 yılları arasında yaÅŸananların yer aldığı kitap “Tek Partiden Çok Partiye†baÅŸlıklı bölümle baÅŸlıyor. Son sözün daima kendisinde olduÄŸu bir sistemin başında olan “Milli Åžef†İsmet Ä°nönü, “Bizim tek eksiÄŸimiz, hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır†diyor, muhalefet partisi kurulmasını istiyordu.Aynı zamanda kimi anti-demokratik uygulamalar ve artan ekonomik sıkıntılar karşısında bir demokrasi talebinin de yükseldiÄŸini, kurulan yeni partinin bu talebe karşılık geldiÄŸini de görüyoruz. Kurulacak muhalefet partisinin lideri olarak neden Celal Bayar’ın seçildiÄŸi, Amerika’dan feyz alınarak “Demokrat Parti†isminin seçilmesi, ilk seçimlerin öncesi ve sonrasındaki tartışmalar bu bölümde adım adım anlatılıyor.‘DP YOKUÅž AÅžAÄžI!’Daha sonra 1950-1954 arasını kapsayan “DP’nin Altın Yılları†bölümü ile 1954-1957 arasını kapsayan “DP YokuÅŸ AÅŸağı†bölümü geliyor. 1950 seçimlerinde kaybeden Ä°smet Ä°nönü’nün tavrıyla ilgili şöyle bir anekdot düşüyor Metin Toker: “İktidar Türkiye’de ilk kez, böyle bir barış havası içinde el deÄŸiÅŸtirdi. Ä°smet PaÅŸa o akÅŸam eÅŸine, ‘Hanımefendi, on yaÅŸ genç olmayı isterdim’ dedi.â€Yine hemen sonrasında CumhurbaÅŸkanı olan Celal Bayar ile ilgili anekdotu da dikkat çekici: “CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar’ın ilk emri polis motosikletlerinin kendisine eÅŸlik etmesini yasaklamak oldu. Bu görüntüden Ankara halkının çok hoÅŸlanmadığını biliyordu.â€Bu iki küçük örnek bir yana, bu yıllar aslında siyasal, sosyal gerilimin, ekonomik sıkıntıların artacağı daha kötü yıllara gidiÅŸin baÅŸlangıcıdır. Toker, bu gidiÅŸatı iki devlet adamı üzerinden ÅŸu cümlelerle özetliyor: “1946’da Ä°nönü memleketten, milletten, halktan, onun ruh haletinden ne kadar haberdarsa 1957-60 devresinde de Bayar onlardan aynı derecede haberdardı. Yani ikisi de hiç haberdar deÄŸildiâ€.‘DEMOKRASÄ°DEN DARBEYE’“Demokrasiden Darbeye†baÅŸlıklı bölümde günümüzde de gördüğümüz fanatik parti taraftarlığının uç noktaya ulaÅŸması ve 27 Mayıs’a giden süreç anlatılıyor. “Yarı Silahlı Yarı Külahlı Bir Ara Rejim†bölümde askerin müdahalesiyle iktidarın devriliÅŸi, “İnönü’nün Son BaÅŸbakanlığı†bölümüyle yeniden sivil demokratik rejime dönüş veriliyor ve kitap yine demokrasinin kesintiye uÄŸradığı 12 mart ve sonrasına kadar uzanan “İsmet PaÅŸa’nın Son Yılları†baÅŸlıklı bölümle son buluyor.Metin Toker, sunuÅŸta “Demokrasimizin ne halde bulunduÄŸunu iyi ve doÄŸru deÄŸerlendirmek için özellikle yeni kuÅŸakların onun tarihini bilmelerinde yarar vardır diye düşündük.†diyor. “CumhurbaÅŸkanlığı Hükümet Sistemi†adıyla yürürlüğe konularak demokrasinin temel organı meclisin yetkilerini kısıtlayan bir sisteminin gündemde olduÄŸu bugün ülkemizin demokrasi tarihini öğrenmeye daha çok ihtiyacımız var.Demokrasimizin Ä°smet PaÅŸalı Yılları (2 Kitap): (1944-1960) - (1960-1973) / Metin Toker / Bilgi Yayınevi / 1538 s.
Mesut Örs
Brokolinin faydaları ve zararları nelerdir?
figure >
Bir besin bombası olan brokoli, sindirime, kalp-damar ve bağışıklık sistemine fayda sağladığı gibi iltihap karşıtı ve kansere karşı koruyucu özelliklere bile sahip. Düşük sodyum içerikli ve yağsız bir sebze olan brokolinin bir porsiyonu ise yalnızca 31 kalori.
Teksas Üniversitesi’nden beslenme uzmanı Victoria Jarzabkowski, brokolinin yüksek lif, C vitamini, aynı zamanda potasyum içerdiğini, B6 ve A vitamini kaynağı da olduğunu söylüyor. İçerisinde karbonhidrat bulunmayan brokoli ayrıca bol protein de içeriyor.Brokolide bitki kimyasalları ve antioksidanlar da yüksek oranda bulunuyor. Bitki kimyasalları, bitkilere rengini, kokusunu ve tadını veren kimyasallardır. Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre bitki kimyasallarının birçok faydası da var. Örneğin brokolideki bitki kimyasalları bağışıklık sistemi için oldukça faydalı. İçlerinde glucobrassicin; zeaxanthin ve beta-karoten karotenoidler ve bir flavonoid olan kaempferol bulunur.Antioksidanlar, vücudun ürettiği veya meyve, sebze ya da tahıllarda bulunan kimyasallardır. Jarzabkowski, antioksidanların, hücrelere zarar veren serbest radikalleri bulmaya ve etkisiz hâle getirmeye yaradığını söylüyor. Serbest radikaller, metabolizma sırasında oluşan dengesiz moleküllerdir. Amerikan Kanser Enstitüsü’ne göre bu moleküllerin verdiği hasar kansere yol açabilir.Brokoli bol miktarda bir antioksidan bileşeni olan lütein ve çok etkili bir antioksidan olan sülforafan bulunur. Besin oranı yüksek olan brokoli aynı zamanda magnezyum, fosfor, az miktarda çinko ve demir de içeriyor.Sağlığa faydalarıDiyabet ve otizm: Tip 2 diyabeti olan obez bireyler için brokoli özü oldukça faydalıdır. Science Translational Medicine dergisinde Haziran ayında yayınlanan raporda, bilim insanlarının, brokolide (ve lahana ve brüksel lahanası gibi diğer turpgillerde) sülforafan adlı bir bileşeni bulduğu belirtiliyor. Sülforafanın tip 2 diyabetle bağlantılı olan 50 genin etkinliğini ya da etkisini durdurabildiği bulundu. Bilim insanları, 12 haftalık araştırma sürecinde bu bileşeni tip 2 diyabet hastası 97 bireye uyguladı. Obez olmayan bireylerde hiçbir değişiklik görülmezken obez bireylerin kontrol gruba oranla açlık kan şekeri seviyelerinde %10’luk bir düşüş yaşandığı görüldü. Aynı bileşenin otizmle bağlantılı belirtileri de azalttığı görüldü. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlanan araştırma raporunda, sülforafan içeren brokoli özü kullanan kişilerin, sözel iletişiminde ve sosyal etkileşimlerinde gelişmeler yaşandığı belirtiliyor.Kanser: Çoğu insan brokolinin kansere karşı korunmada çok yararlı olduğunu bilir. Jarzabkowski, brokoli gibi turpgillerin bazı mide ve bağırsak kanserlerine karşı koruma sağlayabileceğini belirtiyor.Amerikan Kanser Birliği, sülforafan ve indole-3-carbinole da dahil olmak üzere brokolide bulunan izotiyosiyanatların zehirden arındırıcı enzimler salgıladığını ve antioksidan görevi görerek oksidatif stresi azalttığını belirtiyor. Aynı zamanda östrojen seviyesini de etkileyen bu bileşenler göğüs kanseri riskini de azaltıyor olabilir.Kolesterol: Jarzabkowski’ye göre brokolide bulunan çözülebilir lif, kandaki kolesterole bağlanarak, kolesterolün düşmesine yardımcı olur. Life bağlanan kolesterolün vücuttan dışarı atılması kolaylaşır ve dolayısıyla vücuttaki kolesterol seviyesi düşer.Kalp sağlığı: Brokoli, kolesterolü azaltmasının yanı sıra kan damarlarını güçlendirerek kalp sağlığını da korur. Brokolide bulunan sülforafanın aynı zamanda iltihap azaltıcı etkisi de bulunduğundan kronik kan şekeri sorunlarının sebep olduğu kan damarı duvarındaki hasarları önleyebilir veya iyileştirebilir. Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu’na göre bu sebzede bulunan b-kompleks vitaminler aşırı homosisteini düzenlemeye veya azaltmaya da yardımcı olur. Aşırı homosistein, kişilerin kırmızı et yemesinden sonra biriken amino asittir ve koroner kalp hastalığı riskini arttırır.Göz sağlığı: Havucun göz sağlığına faydalı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun sebebi içerisinde bulunan, bir antioksidan bileşeni olan luteindir. Bu bileşeni brokolide de yoğun miktarda bulabilirsiniz. Brokolide bulunan başka bir antioksidan ise aynı faydaları sağlayan zeaksantindir. Bu iki kimyasal da maküler dejenerasyona ve katarakt oluşumuna karşı koruma sağlar.Sindirim: Brokolinin sindirime son derece faydalı olduğunu belirten Jarzabkowski, bunun sebebinin sebzenin yoğun lif içeriği olduğunu da ekliyor. Brokolinin neredeyse her 10 kalorisinde 1 gram lif bulunuyor. Lif, düzenli olarak tuvalete çıkmanızı sağladığı gibi bağırsaklarınızdaki sağlıklı bakterilerin seviyesinin de korunmasına yardımcı oluyor. Brokoli aynı zamanda mide zarını korur. Brokolide bulunan sülforafan, mide bakterisi Helicobacter pylori’nin fazla gelişmesini ve mide duvarına çok güçlü tutunmasını da önler.Sağlığa zararlarıGenel olarak brokoli yemenin herhangi bir zararı olmadığı gibi yan etkileri de ciddi değildir. Brokoli tüketiminin en yaygın yan etkileri gaz ve bağırsakta tahriş ise brokolinin yüksek lif oranından kaynaklanır. Turpgillerden gelen bütün sebzelerin gaz yaptığını belirten Jarzabkowski, bu besinlerin faydasının ise verdikleri rahatsızlığa değeceğini söylüyor. Ohio Devlet Üniversitesi Wexner Tıp Merkezi’nden bilim insanları, brokolide bulunan K vitamininin kan sulandırıcı ilaçların etkisini azaltabileceğini ve bu ilaçları kullanan kişilerin brokoli tüketimine dikkat etmeleri gerektiğini belirtiyor. Hipotiroidi olan kişilerin de aynı şekilde brokoli tüketimlerini sınırlandırmaları öneriliyor.Pişirme yöntemleriÇiğ, buğulama, haşlanmış brokoli: Hangisi daha besleyici? Brokolinizi hazırlama şekliniz alacağınız besin miktarını da etkiliyor. Örneğin brokoliyi kansere karşı etkileri sebebiyle tüketmek isteyenlerin sebzeyi çok fazla pişirmemesi gerekiyor.Warwick Üniversitesi’nde 2007 yılında yapılan bir araştırmada brokolinin haşlanmasının sebzede bulunan faydalı, kanser karşıtı enzimleri azalttığı bulundu. Araştırmacılar, taze brokoli, brüksel lahanası, karnabahar ve yeşil lahananın haşlanması, buğulanması, mikrodalgada pişirilmesi veya kızartılması durumunda besin miktarlarında yaşanan değişimleri inceledi. Araştırma sonucunda kanser karşıtı besin maddelerinin en çok haşlanmada kaybedildiği görüldü. 20 dakikaya kadar buğulama, üç dakikaya kadar mikrodalgada pişirme veya beş dakikaya kadar kızartmanın ise kanser karşıtı besinlerin önemli miktarda kaybına sebep olmadığı görüldü. En çok besin, çiğ brokolide bulunsa da bağırsaklarınızı en çok rahatsız eden ve en çok gaza sebep olan da yine çiğ brokoli.Kaynak: Herkese Bilim Teknoloji
cumhuriyet.com.tr
Sinemayı düş olmaktan çıkaran
figure >
Bir sinema yazarı olarak Atillâ Dorsay’ın sinemanın gündemini izleyip yazması önemlidir. Son on yılın 180 filmini değerlendirmesi bir dönem tanıklığını da içerir. Yeni kitabı Hayatımızı Değiştiren Filmler: 2015-2020 da sinema tutkunları için eşsiz bir kaynak. Dorsay sinemayı kucaklayan biri. Bir yurt haritası çizer gibi size sinema haritası çiziyor. Kendi renkleri, çizgileri, bakışıyla bir sinema belleği sunuyor.
/Archive/2020/12/25/000328012-ic1.jpgSÃœREKLÄ°LÄ°K VE ADANMIÅžLIKAtillâ Dorsay’ın iki yeni kitabını gözden geçirirken, ilkin okumam gereken yerleri iÅŸaretledim. Onun sinema yazarlığı yolu / yolculuÄŸunu ufkumuzu açan bir bellek olarak görürüm. Ä°lkgençliÄŸimden beri yazdıklarını izleyen biriyimdir. Sinema tutkunu olduÄŸum o günlerden bugüne Dorsay’ın yazıp üretiyor olmasıyla getirdiÄŸi birikimi baÅŸlı başına bir ekol diye nitelendirmem abartı sayılmamalı. Ä°ÅŸte bu yeni kitapları da bunun bir göstergesi.Ötesi, Dorsay’ın Sinema ve Çağımız (1984/1998) yapıtı sinema üzerine yazılmış önemli bir baÅŸlangıç kitabıdır. Bunu o ekolün ilk adım kitabı olarak görmeli. EÄŸer Ali Gevgili’nin Çağını Sorgulayan Sinema (1989) kitabıyla bunu yan yana okursanız, sözünü ettiÄŸim ufuk açıcılığını da gözlersiniz. En azından bize; sinema adına söz edebilmek, üstelik en zor olanı söyleyebilmek için nasıl bir bakış / bilgi / birikim gerektiÄŸini gösterir bu iki yazar.Dorsay’ı elbette Gevgili’den ayıran süreklilik, sinema yazarlığına adanmışlık söz konusu. Sinema biletinin parasını ödeyen veya okuyup yazacağı kitabı gidip kitabevinden satın alan yazardan çok ÅŸey öğrenirsiniz./Archive/2020/12/25/000348215-ic2.jpgATÄ°LLA DORSAY KÄ°TAPLIÄžIÄ°ÅŸte Atilla Dorsay bu soy bir sinema eleÅŸtirmeni. Evet, öteki yanı ise sinema tutkunu bir mimar, gezgin. Onun bu iki yanını yabana atmamak gerekir. Sinema için bambaÅŸka bir gözdür mimari / gezgin bakışı.Kütüphanemin sinema bölümünde ayrı bir Atillâ Dorsay Kitaplığı var dersem abartı sayılmamalı. Onunla buluÅŸma noktalarımızın ne çok olduÄŸunu yazılarında keÅŸfetmiÅŸtim. Yan yana geldiÄŸimizde ise hiç yanılmadığımı gördüm.Sözünü ettiÄŸim kitabı ikinci derlemesi olsa da, eni konu Dorsay’ın sinema bilgisini / birikimini öne çıkarıyordu. Ama bu kitabını asıl önemli kılan ÅŸey, kendisinin de altını çizdiÄŸi gibi ÅŸu yönelimdi; “Burada artık sinema bir amaç olmaktan çıkıyordu, amaç sinemanın çağımızın en önemli olgularına nasıl, hangi koÅŸullar, tarzlar ve farklılıklarla yaklaÅŸtığını sergilemeye çalışmaktı.†Bu da, onun sinema sanatına bakışını/yaklaşımını içeren bir belirlemeydi aslında.Dorsay, zamanla, eleÅŸtirilerini daha geniÅŸ bir eksene taşıyarak dünya sinemasını konu / izlek / yönetmen / oyuncu / ülke baÄŸlamında da ele alarak yazmayı sürdürdü. Ve bu çabası da bugünkü sinema kitaplığını oluÅŸturdu. Ä°yi bir sinema eÄŸitimi almak isteyenler, sinemayı kendilerine tutkulu bir uÄŸraÅŸ görenler için bulunmaz bir kaynaktır Dorsay’ın bize sunduÄŸu bu birikim./Archive/2020/12/25/000406262-kapakic3.jpgBÄ°LGÄ° ÖTESÄ° BÄ°R BÄ°RÄ°KÄ°MBilgi ötesi bir birikim. Bakış açısını odaklandırdığı bir film üzerine yorumsayıcı eleÅŸtirel yaklaşımı, taşıyıcı olan baÄŸlantı kurma yöntemi onun yazdıklarını diÄŸer yazılanlardan ayrı kılıyor. 1999’da yayımlanan 100 yılın 150 Oyuncusu kitabının “Önsözâ€Ã¼nde ÅŸunları yazıyordu Dorsay: “Bu kitabı olabildiÄŸince evrensel kılmak ve tüm ulusların oyuncularına açmak istedim. Ama bir noktaya kadar… O nokta da sanatçıların gerçekten uluslararası düzeyde tanınmış olmaları ve kaynaklarda yeterince yer almalarıydı.â€Onun bu ölçüsü önemlidir sinema sanatına yaklaşım adına. Ä°ÅŸte bu yanı da buluÅŸturan bir bakışı içermektedir. BaÄŸlantılar kuran, taşıyan ve karşınıza bir sinema sanatı haritası çıkaran… KuÅŸkusuz bir sinema tarihçisi gibi bakmadı. Ama o tarihçeye önemli bir birikim / bakış taşıdı. Öyle ki, yazılabilecek biyografilere monografilere de kapı aralayabilecek kitapları ortaya çıkardı.Sinemayı sanat yapan düşünceden, bunun gerçekleÅŸtiÄŸi ortama / döneme, teknolojiye dönük bakışının yeni örneÄŸi ise iÅŸte bugün bize sunduÄŸu iki kitabıdır. Dünyaya Açılan Sinemamız ve Yeni Bir KuÅŸak / Türk Sineması 2010-2020 bir dönem kronolojisi gibi gelmiÅŸti. Bir bakıma da öyleydi. Dorsay’ın sinema belleÄŸi sinema tarihi için birçok açıdan önemliydi.Kendi sinemamız kadar dünya sinemasını da izleyen / gözleyen biri olarak güncellik onun için ön plandaydı. Bu da ister istemez film izler bir göz’ün bakışına sinenleri bize taşırken, neyin/nasıl kotarıldığı, ötesi, ne olduÄŸunu yorum eleÅŸtirileriyle sunmasını deÄŸerli kılıyordu.Bir sinema yazarı olarak Atillâ Dorsay’ın sinemanın gündemini izleyip yazması önemlidir. Son on yılın 180 filmini deÄŸerlendirmesi bir dönem tanıklığını da içerir. Dorsay, yalnızca izlediÄŸi filmler üzerine yazan biri deÄŸildir.Kitabın ikinci bölümüne aldığı yazılar onun kültür insanı kimliÄŸinin bakışını yansıtır. Dönem tanıklığı dediÄŸim yaklaşımını pekiÅŸtiren yazılarında ise deÄŸerbilirliÄŸini gözleriz. Asla gözden kaçırmayan, hakkaniyetli davranan, itirazlarını söyleyebilen bir Dorsay çıkar karşımıza. Kitabın “Dördüncü Bölümâ€Ã¼nde yer alan “Yıllara Göre Benim ‘En Ä°yiler’ Seçimlerim†sanırım bu yanını bize gösterir.Hayatımızı DeÄŸiÅŸtiren Filmler: 2015-2020 ise sinema tutkunları için eÅŸsiz bir kaynaktır. Dorsay’ın sinemaya tematik yaklaşımını önemsiyorum. Bu kitabının ilki diyebileceÄŸimiz Hayatımızı DeÄŸiÅŸtiren Filmler: 2005-2015 ile yan yana getirdiÄŸimizde bize ne denli önemli bir birikim sunduÄŸunu gözleriz.Bu anlamda Dorsay’ın bu çalışmalarını yalnızca kendi sinema okuru / izleyicisi için deÄŸil dünya sineması için de yapılmış katkı olarak görmek gerekir. Çünkü Dorsay sinemayı kucaklayan biri. Bir yurt haritası çizer gibi size sinema haritası çiziyor. Kendi renkleri, çizgileri, bakışıyla bir sinema belleÄŸi sunuyor.Sevgili Onat Kutlar’ın deyimiyle, bize “sinemanın nasıl bir ‘şenlik†olduÄŸunu anlatıyor. Sinemayı düş olmaktan çıkaran bir bakışın tanıklığıdır üstelik onunkisi! Az ÅŸey midir bu sevgili okurum. Atillâ Dorsay’ın bu yorulmaz çabasına ÅŸapka çıkarıyorum.OKUMA ÖNERÄ°LERÄ°- Atillâ Dorsay: Dünyaya Açılan Sinemamız ve Yeni Bir KuÅŸak / Türk Sineması 2010-2020, Remzi Kitabevi, 2020.- Hayatımızı DeÄŸiÅŸtiren Filmler: 2015-2020, Remzi Kitabevi, 2020.- Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları: Türk Sineması 1990-2004, Remzi Kitabevi, 2004.- Sinema ve Çağımız, Remzi Kitabevi, 1998.- Hayatımızı DeÄŸiÅŸtiren Filmler 1985-1995, Remzi Kitabevi, 1998.- 100 Yılın 150 Oyuncusu, Remzi Kitabevi, 1999.- Sinema ve Kadın, Remzi Kitabevi, 2000.- Düşen Yapraklar, Geçen Yıllar Işık ve Gölge Yazıları, Remzi Kitabevi, 2001.- Ä°ÅŸte Büyü Zamanı Tutkulu Sinema Yazıları, Nokta Yay., 2004.- Rudolf Arnheim, Sanat Olarak Sinema; Çev.: Rabia Ãœnal TamdoÄŸan, Hil Yay., 2010.
Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki
İngiltere'den Türkiye'ye özel izinli uçuşlar başladı
figure >
Türk vatandaşları ve Türkiye'de ikamet izni bulunan yabancılar için İngiltere'den Türkiye'ye özel izinli uçuşların başladığı bildirildi.
Türkiye'nin Londra Büyükelçiliğinden yapılan açıklamaya göre, uçuşlardan sadece Türk vatandaşları ve Türkiye'de ikamet izni bulunan yabancılar yararlanabilecek.Türkiye'ye varışlarında yeni tip koronavirüs (Covid-19) testi yapılacak yolcular, 7 gün boyunca karantinaya girecek.Özel izinli uçuşların biletleri, ilgili havayolu firmalarından doğrudan satın alınabilecek.Türkiye, İngiltere'de Covid-19'un daha hızlı yayılan bir türünün ortaya çıkmasının ardından bu ülkeyle olan seyahatlere kısıtlama getirmişti.
cumhuriyet.com.tr