Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 06.02.2024, 02:42 AM (GMT)

Toksik elektronik atıklarıtemizlemek içinçare: Mikroplar

Türkçe Haberler En Son BaÅŸlıklar Toksik elektronik atıkları temizlemek için çare: Mikroplar Dünya genelinde her yıl ortaya çıkan tüm elektronik atıkları (e-atık) istifleyecek olursak ÅŸimdiye kadar üretilen tüm ticari uçaklar veya 5 bin Eyfel Kulesi kadar devasa bir yığınla karşılaşırdık. BM, bu durumu, büyüyen bir tsunamiye benzetiyor. Haksız da sayılmazlar. Zira her gün çöpe atılan telefon, tablet ve diÄŸer elektronik cihaz miktarı, bu tsunamiyi kar topu etkisiyle büyütüyor. Sonra veri yılı olan 2017 itibarıyla tüm dünyada üretilen 44.7 milyon metrik ton e-atığın yüzde 90’ı çöp sahalarına gönderildi. Bunun neredeyse yarısını Avrupa ve ABD oluÅŸturuyor. Öyle ki AB’nin yalnızca 2020’de 12 milyon ton e-atık ürettiÄŸi tahmin ediliyor. Bu sorunla mücadele etmek için hiçbir ÅŸey yapılmazsa dünyanın 2050 yılına kadar yılda 120 milyon tondan fazla e-atık “üretimi” yapması bekleniyor.Avrupa ve Kuzey Amerika’daki zengin ülkeler, e-atıklarının çoÄŸunu Afrika ve Asya’daki geliÅŸmekte olan ülkelere ihraç ediyor. Bunların çoÄŸu, toksik metallerin süzülüp yeraltı sularına ve dolayısıyla besin zincirlerine girerek insan saÄŸlığını ve çevreyi tehdit ettiÄŸi çöp sahalarında birikiyor. Bu korkunç bir sorun olmakla birlikte bir çözüm üzerinde çalışan bilim insanları, bu metalleri, “biyolojik temizleme” adı verilen bir iÅŸlem kullanarak toksik olmayan bakteriler sayesinde e-atık olmaktan çıkarıp geri dönüştürüyor.ATIKLARDAKÄ° HAZÄ°NEPirometalurji ve hidrometalurji, e-atıktan metalleri çıkarmak ve geri dönüştürmek için kullanılan mevcut teknolojilere verilen isim olmakla birlikte yüksek sıcaklıklar ve toksik kimyasallar içeriyorlar. Bu nedenle de çevreye zararları son derece büyük. Çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuluyor ve büyük miktarlarda zehirli gaz üretiyorlar. Bu da daha fazla kirlilik yaratıyor ve büyük bir karbon ayak izi bırakıyorlar.ÇARE DOÄžAL SÃœREÇLERÄ° KULLANMAKAncak biyolojik yöntemler, Roma Ä°mparatorluÄŸu dönemine kadar bu sorunlara bir çözüm olarak var olageliyor. Modern madencilik endüstrisi, cevherlerden metal çıkarmak için mikropları (baÅŸta bakteriler olmak üzere bazı mantarları) kullanarak onlarca yıldır bu süreçlere güveniyor.Mikroorganizmalar, metali kimyasal olarak deÄŸiÅŸtirerek onu çevreleyen katılardan kurtarıyor ve metalin izole edilip saflaÅŸtırılabildiÄŸi bir mikrobiyal sıvıda çözünmesine izin veriyor. Bu bioleaching süreci, çok az enerji gerektiriyor ve bu nedenle küçük bir karbon ayak izine sahip olmasıyla avantaj saÄŸlıyor; hiçbir toksik kimyasala gerek kalmıyor ve bu da onu çevre dostu ve güvenli kılıyor.Coventry Ãœniversitesi Bio-inovasyon ve GiriÅŸimleri Bölümü’nden Prof. Sebastien Farnaud’nun öncülük ettiÄŸi bir araÅŸtırma grubu, bu konuda ilk endüstriyel çabaya liderlik ediyor. Yaptıkları bir çalışmada, bu yöntemi kullanarak atılmış bilgisayar ana devre kartlarından bakır elde etmeyi ve onu da yüksek kaliteli folyoya geri dönüştürmeyi baÅŸardılar.Ancak farklı metallerin farklı özellikleri var ve bu nedenle de sürekli olarak yeni yöntemler geliÅŸtirilmesi gerekiyor. Bununla beraber metalleri biyolojik olarak özütleme yoluyla çıkarmak, kirlilik içermese de geleneksel yöntemlerden daha yavaÅŸ. Neyse ki genetik mühendisliÄŸi, bu süreçte kullanılan mikropların yeÅŸil geri dönüşümdeki ne verimliliÄŸini kullanılabileceÄŸini iyileÅŸtirebileceÄŸimizi göstermiÅŸ durumda. ([email protected]) Batuhan Sarıcan

Gösteri sanatları

Gösteri sanatları Ağaçlarda yaşayan primat atalarımız daldan dala sıçrayışlarıyla ölüme meydan okuduklarını çevrelerine duyurmak isterlerken “ön müzik” örneklerini vermiş olabilirler. İnsanların neden müzik yaptıkları ve müzikten hoşlandıkları evrimin gizemlerinden biri. Washington Eyalet Üniversitesi’nden Edward Hagen, “Müzik, yaşamımızın çok önemli bir parçasıdır ve müzik yapmak çoğu zaman yoğun bir duygusallığı gerektirir” diyor. Ancak müziğin insanlar üzerinde neden öylesine yoğun bir etki yarattığı konusu henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşturulabilmiş değil. Washington Üniversitesi’nden David Schruth ve ekibine göre insanlarda müziğin kökenleri, primat atalarımızın ilk ortaya çıktıkları 50 milyon öncesine uzanıyor. Mekân ise ağaç dalları... DUYURMA ÇABASIFosillerden elde edilen bulgular ormanlarda yaşayan bu ilk primatların daldan dala sıçrayarak bir yerden bir yere gittiklerine işaret ediyor. Uzmanlar, bunun ciddi bir eşgüdümü ve kas denetimini gerektiren son derece tehlikeli bir yolculuk yöntemi olduğunu belirtiyorlar. Schruth ve arkadaşlarına göre, ilk primatlarda müziğe benzer çıkarılan sesler; topluluk üyelerinin birbirlerinin akrobatik becerileri konusunda bilgi edinmeleri; uygun eşlerin belirlenmesi ya da düşmanlarla meydana gelebilecek çatışmalardan kaçınılması açısından bir yarar sağlamış olabilir. Kısaca belirtmek gerekirse, karmaşık bir müzikle çığırmakta olan bir primat ses tellerini çok iyi denetleyebildiğini çevresine duyurmaya çalışmaktadır. Schruth ve arkadaşları bu davranış biçiminin öteki primatlarda çığıranın aynı zamanda bacaklarına ve gözlerine son derece egemen olduğu izlenimini de doğurmuş olabileceğine inanıyorlar. KARMAŞIK ÇIĞLIKLARSchruth ve ekibi, bu görüşlerinin doğru olup olmadığını anlamak amacıyla günümüzde yaşamakta olan 50’yi aşkın primat türüne özgü 830 akustik sesin müzikalitesini -sözgelimi, iki nota arasındaki ses farkını (ton) ve ritmini- değerlendirdiler. Öte yandan, belli bir primat türünün ne sıklıkla daldan dala sallanıp sıçradığıyla ilgili verileri de incelediler. Sonuçta, daldan dala en çok sıçrayıp salınan türün genelde çok daha karmaşık çığlıklar atma eğiliminde olduğu görüldü ve bu akustik seslere ön müzik anlamına gelen “protomüzik” adı verildi. Schruth, müziğin açık seçik tek bir tanımlamaya pek de elverişli olmayan bir kavram olduğunu belirtiyor. Bu da bilim insanlarının müziğin kökenlerini nasıl araştırdıklarını çok ciddi bir biçimde etkiliyor” diyor.Araştırmaya katılmayan Hagen, bu çalışmanın müziğin kökenleriyle ilgili anlayışımıza bir katkısı olup olmadığının müziği nasıl tanımladığımıza bağlı olduğunu belirterek “Kimileri bizim primatlarda ve ötücü kuşlarda müzik olarak değerlendirdiğimiz olguyu kendi müzik tanımlarının dışında tutacaklardır. Benim de aralarında yer aldığım bir kesim de insan müziğiyle primatların çıkardıkları sesler arasında bir bağlantı olduğunu öne sürecektir” diyor. GÖZDAĞI YA DA DAYANIŞMAHagen ve arkadaşları geçen yıl yaptıkları bir araştırma sonucunda insan atalarımızın ilk önceleri müziği andıran seslerden iki biçimde yararlandıklarını öne sürdüler. Buna göre, topluluklar ya kendilerinden olmayanlara gözdağı vermek amacıyla birbirlerine güç ve dayanışmayı simgeleyen sinyaller gönderiyorlardı ya da anneler yavrularıyla iletişim kurmak için tekli seslendirmelerden yararlanıyorlardı. Geçen yıl yayımlanan bir başka araştırma da, insanların iyi ilişkiler geliştirmek ve toplumsal bağlarını sürdürmek amacıyla müzikten yararlandıkları yönünde farklı bir görüşü gözler önüne sermekteydi. Hagen, tüm bu görüşlerin birbirleriyle bağlantılı olabileceklerini, ilk müzik örneklerinin primatlarda hem eşleri çekmek, hem de düşmanları uzaklaştırmak amacıyla evrilmiş olabileceğini belirtiyor. Daha sonraları, ilk insanların sayıca daha büyük topluluklar olarak işbirliğine gitmeye başlamalarıyla birlikte, müziğin de yabancıları korkutmak yerine onları çekmek gibi farklı bir amaç gütmeye başladığına ve aynı zamanda toplumsal bağları güçlendirme işlevini de sürdürdüğüne dikkat çekiyor. Hagen’in bu sözleri müziğimizin bizlerde neden öylesine farklı duyguları uyandırdığını ve ezgilerimizin öteki canlı türlerine kıyasla neden çok daha incelikli ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunu açıklamamıza da yardımcı olabilir.  Rita Urgan

‘En büyük sorun adalet’

‘En büyük sorun adalet’ Garanti Bankası’nın efsanevi genel müdürlerinden Akın Öngör ile yeni çıkan kitabı vesilesiyle söyleştik. Türkiye’de bugün en önemli meselenin “adalet” olduğunu vurgulayan Öngör, “Gençler daha çok siyasete girmeli” diyor. Hayatının önemli bir bölümünü iş dünyasında geçiren ve burada kariyerinin zirvesine çıkan Akın Öngör, Garanti Bankası’nın efsaneleşmiş genel müdürlerinden. Birçoklarına göre erken bir yaşta kendi isteğiyle emekliliğe ayrılan ve “güç”ten vazgeçen Akın Öngör hayatının bu döneminin anlattığı yeni kitabı “Güç”ten Sonra Devam ile okurların karşısına çıktı. Mundi etiketiyle basılan kitap vesilesile Akın Öngör ile bir söyleşi yaptık. MAKAS DEĞİŞİMİ- “Güç”ten Sonra Devam kitabınızı okurken aklıma gelen ilk sorulardan biri şuydu açıkçası: Hangisi daha zor, “Güç”le yaşamak mı, ondan sonrası mı?Her dönemin kendine özgü zorlukları olduğuna inanıyorum. “Güç” yaşamda başarmak ve yükselmek için yaptığım zorlu mücadelenin sonunda ulaştığım görevim nedeni ile bana geldi. Bu başarı öyküsünü yaşamımda mutlaka ulaşmam gereken bir seviye olarak belirlemiştim. Onun için güç ile beraber gelen zorluklara ve yüklere de hazırlıklıydım, göğüs germeye kararlıydım. Sırf güç nedeni ile zorluklar ile karşılaşıyorum diye mesleki yükselmem ve dünyada ses getirecek bir dönüşüm başarısını ihmal etmek olmazdı. Bu dönemde karşılaştığım zorluklar için bilenmiştim.. savaşacaktım.. başarıyı yakalayacaktım.. nitekim öyle oldu. Başarının doruğuna ulaştığımda benim için bu aşama tamamlanmıştı.“Güç”ü bıraktıktan sonra yaşamımda makas değiştirerek yeni alanlara açılmam, özel yaşamımı ona uyumlu düzenlemem.. ve önemlisi psikolojik olarak bu yeni dönemde yeni başarılara koşmam zorlukları olan bir uğraşı olmakla beraber zevkli idi. Özel yaşamıma ve sevdiklerime yaşamımda artık geniş zaman ve alan ayırıyordum. Bununla beraber Genel Müdür olmanın verdiği çevremdekilerin yaşamımı kolaylaştırdığı destekler artık kalkmıştı. Buna uymam, adapte olmam kısa bir süre aldı. Özet olarak her iki konumun da zorlukları vardı, ama yaşam her şıkta zaten bu gibi mücadeleleri vermeyi gerekli kılıyordu.BAĞCILIK HEDEFLERİ- Bağcılık ve şarapçılık hayatınızın bu döneminde önemli bir yer tutuyor... Bu konuya hep bir ilginiz var mıydı ve bununla ilgili merakınızı nasıl beslediniz? Ve tabii, hedefinize ulaştığınızı düşünüyor musunuz?Bağcılık ve şarapçılık konularına hep ilgim vardı. Değişik üzüm çeşitleri ve bunlardan dünyanın değişik yerlerinde yapılmış şarapları tatmayı, öğrenmeyi hep istedim. Kaliteli, ve çok üstün şarapların nasıl yapıldığını, bağlarını hep merak ederdim. Fırsat oldukça giderek yerinde görerek öğrenmeye ve anlamaya çalıştım. Örneğin Arjantin’de Mendoza, 1000 metre yükseklikte Uco Valley bağları. Şili’de, Yeni Zelanda’da. Amerika’da Napa Valley, Sonoma’da ve tabii ki Avrupa’da şarap bölgelerini görüp tadımlar yaptım. Selendi Şarapları istediğim gibi çok iyi gelişiyor. Uluslararası ödüller alıyoruz, sadece kendi bağlarımızda organik ürettiğimiz üzümlerimizden üstün kalitede şarap yapıyoruz. Ben sadece ülkemizde en iyi şarapları üretmekle kalmayıp dünyada kalitesi ile ses getiren ve istikrarlı olarak üretilen şarap yapmak istiyorum. Yıllar geçip bağlarımızın çocukluk dönemi tamamlanıp yaşlandıkça, olgunlaştıkça bu hedeflere varacağız./Archive/2021/2/8/040102384-akin-y12-ark.jpgEĞİTİMİN TEMELİ BİLİM- Bugün sizce yaşadığımız en büyük sorun, çözüm bekleyen en acil mesele nedir?Bugün yaşadığımız en büyük sorun, çözüm bekleyen acil mesele “adalet”tir. Ülkemizin içinde bulunduğu hukuki ortamda sosyal kontratın temeli olan adaleti sağlamak zorunluluğundayız. Maalesef ülkemizde bu konuda büyük eksiklik olduğu kanısındayım. Adalet sadece kanunları yapmak değildir... Adaletin gerçekleşeceğine güven maalesef kalmamıştır. Bu konu ülkemizin sosyal, siyasal ve ekonomik olarak çağdaş uygarlık seviyesine çıkması önündeki en belirgin sorundur.Diğer bir büyük sorun doğanın korunamaması ve iklim değişikliği felaketidir. Küresel ısınmanın ülkemize etkileri büyük kuraklıklar olarak kendini gösterecek, suyun azalmasına yol açacak ve bu da gıda güvenliği başta olmak üzere çok büyük sorunları beraberinde getirecektir.- Kız çocuklarının eğitimine de özel bir önem atfediyorsunuz. Eğitimde çağdaşlığı yakalayabildik mi sizce?Bu alanda çağdaşlığı yakalamaktan uzak olduğumuz kanısındayım. Eğitim sistemimiz öğrencilerin analitik zekâlarını en ileri seviyede geliştirmekten uzaktır. Uluslararası değerlendirmelerde geride kaldığımız daha iyi ortaya çıkmaktadır. Eğitimin temeli bilimdir... Özellikle kız çocuklarının eğitimine destek olmamın nedeni, kadının toplumdaki yerine inancım ve iyi eğitim görmüş bir annenin yetiştireceği evlatların ülkemize daha yararlı ve hayırlı olacağına dair kanaatimdir. Emrah Kolukısa

Galata Kulesi UNESCO Dünya Mirasıyolunda

Galata Kulesi UNESCO Dünya Mirası yolunda İBB’nin tarihi Galata Ceneviz Surları’nın restorasyonuna başladığı günlerde, Galata Kulesi’nin de dahil olduğu Türkiye’deki Ceneviz mimari mirasının UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil olmasına yönelik girişimler hız kazandı. İBB’nin tarihi Galata Ceneviz Surları’nın restorasyonuna başladığı günlerde, Galata Kulesi’nin de dahil olduğu Türkiye’deki Ceneviz mimari mirasının UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil olmasına yönelik girişimler hız kazandı.Aslında, İstanbul’un en sevilen simgelerinden biri olan Galata Kulesi’nin UNESCO serüveni 2013 yılında başladı.2013 yılında UNESCO’ya başvurusu yapılan “Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimler” dosyası Dünya Miras Geçici Listesi’ne dahil edildi.Ceneviz mimari mirası deyip geçmeyelim.Çünkü İstanbul’dan, Karadeniz, Ege’ye, iyi bildiğimiz sur, kale 11. ve 15. yüzyıllar arası Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de geniş bir ticaret ağı kuran Cenevizlilerden günümüze gelmiş.Türkiye’nin UNESCO’ya, iyi durumdaki Ceneviz mirasıyla ilgili başvurusunda yer alan eserler şöyle:Karadeniz çıkışında Anadolukavağı’ndaki Yoros Kalesi, Cenevizliler döneminde ticari canlılığın merkezi Amasra Kalesi, Sinop Kalesi, günümüzde Ceneviz Kalesi olarak anılmakta olan Akçakoca Kalesi, Ege’de önemli bir ticaret limanı olan ve şehrin savunmasında önem taşıyan Foça Kalesi, sağlam ve görkemli bir yapısı olan Çandarlı Kalesi./Archive/2021/2/8/035233579-kul-manset-isimsiz-kule-rnk.jpgÇeşme Kalesi, Güvercinada Kalesi ve Kuşadası Şehir Surları dosyaya 2020 yılında dahil edilmiş.Galata Kulesi bir kale olmamasına rağmen şehrin savunma sistemindeki önemi nedeniyle en başından beri dosyada.İtalya’nın simgesi Pisa Kulesi 1987 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde iken Galata Kulesi hâlâ beklemede.T-ONE DÜNYA KAMUOYUNUN DİKKATİNİ ÇEKECEKAncak şimdi Demet Sabancı’nın kurucusu olduğu, Türkiye Ortak Nesiller Entegrasyonu (T-One) Derneği Ceneviz mirasıyla ilgili UNESCO başvurusuna dünya kamuoyunun dikkatini çekmek üzere yola çıktı./Archive/2021/2/8/035330234-sabo.jpgTürkiye’nin kültürel mirasını, tarihi ve doğal zenginliklerini uluslararası platformda tanıtma hedefiyle 2014 yılında kurulan T-One Derneği Göbeklitepe’nin ilk tanıtımını üstlenmişti.Ayrıca Gaziantep Zeugma, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Hatay mozaiklerinin tanıtımı için “Mozaik Yolu” projesini geliştiren dernek, uluslararası platformda bir türlü hak ettiği yere gelemeyen mutfağımızın ve yemek kültürümüzün tanıtımı için kayda değer çalışmalar yapıyor.T-One UNESCO, Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Ceneviz kaleleriyle ilgili çalışmaları için Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Savaş Arslan, mimari koruma uzmanı Dr. Sercan Sağlam ve arkeolog-araştırmacı Nezih Başgelen’den destek alıyor.GALATA KULESİ’YLE İLGİLİ GERÇEKLER Türkiye’nin tarihi ve kültürel mirasının uluslararası platformda tanıtımını yapan T-One Derneği şimdi Galata Kulesi’nin de dahil olduğu Ceneviz mirası için çalışmaya başladı.Bu arada bildiğiniz gibi, UNESCO Dünya Mirası listesi yolculuğuna çıkan Galata Kulesi’yle ilgili rivayetler muhtelif. Dr. Sercan Sağlam’ın Galata Kulesi’yle ilgili en yeni bilimsel verileri içeren makalesi, geçen aralık ayında İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün YILLIK adlı uluslararası bilimsel araştırma dergisinde yayımlanmış.Meraklıların https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1461392 adresinde ulaşabileceği makaleye göre, Cenevizliler resmi olarak Pera diye adlandırdıkları ticari koloniyi 1267 yılında Galata’da kurmuşlar.Dr. Sağlam, Galata Kulesi’nin son 300 yılda sayısız yanlış bilgi aktarımına maruz kaldığının altını çizerek şu noktalara dikkat çekiyor:- Galata Kulesi’nin Bizans dönemine yönelik ortada somut hiçbir veri yoktur. Mevcut iddialar asılsızdır.- Galata Kulesi’ni Cenevizliler 1348 yılının sonlarında inşa etmişlerdir. Kulenin bundan daha önce bir inşası kesinlikle yoktur. - Galata Kulesi’nin Ceneviz dönemindeki ismi yalnızca “Turris Sancte Crucis” (Kutsal Haç Kulesi) şeklindedir. - “Büyük Kule” ifadesi, 1453 tarihli ve kuşatmadaki bir hadiseye istinaden söylenmiş anonim bir Bizans betimlemesidir, özel bir isim değildir. Dr. Sağlam, İBB’nin restorasyonuna başladığı Galata Surları’nın, batıda Haliç Tersaneleri, kuzeyde Galata Kulesi, doğuda Tophane olmak üzere, Haliç ve Boğaz kıyısı boyunca uzandığını belirtiyor.Galata’dan Bankalar Caddesi’ne doğru inince rastlayacağınız Galata Kulesi’nin minik kopyası kule, aynı bölgedeki Bereket Han, Arap Camii diye bilenen San Domenico Kilisesi Ceneviz mimari mirasından birkaçı sadece.Özetle farkında olmasak da İstanbul’daki Ceneviz mirası günlük yaşamımızda sıklıkla karşımıza çıkıyor. Gila Benmayor

Bursa’daüretilen ve 5 yılda 200 binden fazla satan Megane Sedan yenilendi: Yeni teknolojiyle donatıldı

Bursa’da üretilen ve 5 yılda 200 binden fazla satan Megane Sedan yenilendi: Yeni teknolojiyle donatıldı 2016’daki lansmanından bu yana büyük beğeni toplayıp 200 binden fazla satış adetine ulaşan Renault’nun amiral gemisi modellerinden Megane Sedan yenilendi. Bursa’daki OYAK Renault Otomobil Fabrikaları’nda üretilip 30’a yakın ülkeye ihraç edilen ve 2020 sonu itibarıyla Türkiye’nin en çok satan ilk 3 otomobilinden biri olan Megane Sedan, daha şık tarzıyla görücüye çıkıyor. En yeni teknolojilerle donatılan Yeni Megane Sedan’da konfor ve güvenlik artırıldı. 10.2 inç gösterge paneli ve Renault Easy Link multimedya sistemine sahip 9.3 dikey ekran ile iç mekân modernize edildi. Yeni sürüş destek sistemlerinin yanında 1.0 TCe benzinli motor ise verimli ve konforlu bir sürüş sağlıyor.ŞIK BİR TASARIMÖn tarafta yeni tampon ve krom bileşenleri olan yeni bir ızgarayla gelen modelde, yeni çamurluk ve kapı kolu aydınlatması bulunuyor. Ön taraftaki hava deflektörleri ise araç aerodinamiğini üst seviyelere taşıyor. Yenilenen ergonomik ve konforlu iç mekân Yeni Megane Sedan 10.2 inçe kadar dijital gösterge paneli ile geliyor. Gösterge paneline ek olarak 9.3 inç multimedya ekranı dikkat çekiyor. Yeni Renault Easy Link multimedya sistemi ile tüm navigasyon ve bilgi özelliklerinin yanı sıra Multi-Sense ayarları da sunuluyor. Stop &Go özellikli Adaptif Cruise Control, öndeki araç ile aradaki mesafeyi koruyarak hızlanma ve frenlemeyi düzenliyor.Aktif Acil Fren Destek Sistemi, tehlike anında sürücüyü uyarırken, sürücü tepki vermekte geciktiği takdirde frenleri devreye sokuyor. Arka Çapraz Trafik Uyarı Sistemi ise aracın arkasındaki engelleri algılayarak sürücüyü uyarıyor.Tüm bunlara ek olarak ayak frenden çekildiğinde aracın sabit kalmasını sağlayan Auto-Hold özelliği, özellikle şehir içindeki sürüş konforunu artırmak için iyileştirildi. Ayrıca Şerit Takip Sistemi, Kör Nokta Uyarı Sistemi gibi sistemler, yeni Megane Sedan’da da varlığını sürdürüyor.Yakıt tüketimini ve CO2 emisyonlarını azaltmak için optimize edilmiş, tamamen yenilenen 1.0 TCe direkt enjeksiyonlu benzinli motor, 115 beygir ve manuel şanzımanla birlikte sunuluyor. 1.3 TCe benzinli motor ise 140 beygir 6 vitesli manuel şanzıman ya da 7 vitesli EDC çift kavramalı otomatik şanzımanla tüketiciyle buluşuyor. Yeni Megane Sedan ayrıca 1.5 Blue dCi motor, 115 beygire sahip 6 vitesli manuel şanzıman ve 7 vitesli EDC çift kavramalı otomatik şanzıman ile sunuluyor.2016 yılının ekim ayında tanıtımını yaptıkları Megane Sedan’ın Türk tüketicisi tarafından büyük bir beğeniyle karşılandığını ifade eden Renault MAİS Genel Müdürü Berk Çağdaş, “Otomotiv Gazetecileri Derneği tarafından Türkiye’de Yılın Otomobili Ödülü’ne layık görülmesi ve lanse edildiği günden bu yana ulaştığı 142 bini aşkın satış adedi, otomobilin başarısını ortaya koyuyor. Türkiye, C-Sedan segmentinin ağırlıkta olduğu bir pazar. Öyle ki C-Sedan segmenti, ülkemiz binek otomobil pazarından yüzde 33 pay alıyor. Böylesine önemli bir segmentte satılan her 5 araçtan biri olma özelliğini taşıyan Megane Sedan, yenilenen yüzüyle birlikte 21 yıldır aralıksız devam eden binek otomobil pazarı liderliğimizi geleceğe taşımak için önemli kozlarımızdan olacak” dedi. Hakan Akarsu

Fırtına Deresi imara açıldı!

Fırtına Deresi imara açıldı! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rize Çamlıhemşin Fırtına Deresi kenarında bulunan alana toplu konut, turizm, ticaret ve cami alanı yapımı için acele kamulaştırma kararı aldı. 6 Şubat 2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararında şöyle denildi: “Rize ili, Çamlıhemşin ilçesi, Merkez Mahallesinde bulunan ve ekli listede ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların, bölgedeki toplu konut, turizm, ticaret ve cami alanı ihtiyacının karşılanması amacıyla Çamlıhemşin Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesi gereğince karar verilmiştir.”  Cemil Ciğerim

Dünya Sigara Bırakma Günü’nde Covid-19 uyarısı: Sigarayıbırak

Dünya Sigara Bırakma Günü’nde Covid-19 uyarısı: Sigarayı bırak Ülkemizde her 10 kişiden 3’ü sigara içiyor. Toplam 17 milyon sigara içen insan var ama tütün kontrolünün sürekli ve güncel bir şekilde sürdürüldüğü ülkelerde bu oranlar yüzde 10’un altına düşüyor; yani 10 kişiden 1’i sigara içiyor. Bu nedenle, ülkemizde de tütün kontrolünde hedeflenen noktaya gelinmesi için sürekliliği olan ve etkili uygulamaların kararlılıkla devam ettirilmesi gerekiyor. 9 Şubat Dünya Sigara Bırakma Günü nedeniyle gazetemize açıklama yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç “Sigara bağımlılığını artık bir hastalık olarak kabul ediyoruz. Sigara bağımlılığı, istendiği zaman terk edilen bir durum, basit bir alışkanlık ya da sosyal bir davranış değildir. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, verem gibi tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Sigara bağımlılığı sağlık çalışanları tarafından müdahale edilirse, bilimselliği kanıtlanmış etkili ilaçların yardımıyla kolayca tedavi edilebiliyor” diye konuştu. Tüm tütün mamulleri, elektronik sigara ve diğer ısıtılmış tütün ürünlerinin güçlü bir bağımlılığa yol açan nikotin içerdiğini anımsatan Kılınç “Maalesef nikotin bağımlılığı, diğer eroin, kokain gibi madde bağımlılıkları ile eşdeğer bir bağımlılıktır” dedi. Kılınç, şöyle devam etti:  “10 sigara içene sorduğunuzda 7’si sigarayı bırakmak istiyorum diyor. Ancak bu 7 kişiden sadece 3’ü sigara bırakmak için herhangi bir girişimde bulunuyor. Tütün ürünlerini kullanmayı bırakmak isteyenler, Alo 171’i arayarak en yakın sigara bırakma polikliniğinden randevu alabiliyor. Bu polikliniklerde yapılan tedavi ücretsiz ve Türkiye’nin birçok ilinde birden fazla sigara bırakma polikliniği var.”SİGARA VE COVİD-19“Covid-19 ile sigara ilişkisi netleşti, artık sigara içenlerin koronavirüse daha fazla yakalandığını biliyoruz” vurgusu yapan Kılınç , özetle şunları kaydetti: “Sigara içenler Covid-19 hastalığına yakalanırlarsa, daha ağır bir hastalık süreci geçiriyorlar. Bu nedenle ülkemizde sigara içenlerin bu konuda dikkatli olması ve nikotin bağımlılığından kurtulma süreçlerini kararlılıkla öne çekmeleri gerekiyor. Sigaradan kurtulduktan 20 dakika sonra hücre hasarları iyileşmeye başlıyor. Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçtikçe de hiç sigara içmemiş gibi olma şansı giderek yükseliyor. Mesela, ilk bir yıl içinde kalp krizi geçirme riski on kat fazlayken, bu oran ikinci yılda yarı yarıya azalıyor ve beş kata iniyor. Yıllar ilerledikçe de bu risk giderek azalmaya devam ediyor.”  Sibel Bahçetepe

İstanbul’daki hastanelere‘hazırlık yapın’mesajıgittiği iddia ediliyor: Mart-nisan uyarısı

İstanbul’daki hastanelere ‘hazırlık yapın’ mesajı gittiği iddia ediliyor: Mart-nisan uyarısı Türkiye’de aralık ayında 30 binin üzerinde seyreden vaka sayısı alınan önlemler sayesinde 25 Ocak’ta 6 binin altına düştü. Ancak mutant virüsün ortaya çıkması ve sömestir tatiliyle yeniden yükselişe geçti. İstanbul’da ise pandemi için ayrılmış sağlık kuruluşlarından mart-nisan arası yeni plan yapmalarının istendiği iddialarının da gündeme gelmesi endişeleri beraberinde getirdi. Önlem alınmadığı takdirde vaka sayılarında ciddi artışlar olacağı öngörüsünde bulunan hekimler, “Sıkı bir kapanma yapılmalı, iller arası toplumsal hareketlilik azaltılmalı, aşının dağıtımı eşit olmalı ve aşı uygulamaları hızlandırılmalı. Bunları yapmadığımız zaman öngöreceğimiz bir artış var. Şu anda bir adım atarsak o artışın önüne geçebiliriz” uyarısı yaptılar. MUTANT YAYILIYORVaka sayılarında yukarı yönlü bir hareket olduğunu hatırlatan Göğüs Hastalıkları Uzmanı ve Sağlığa Evet Derneği Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı, şöyle konuştu: “Mart- nisan aylarında gerçekten tekrardan hasta sayılarının yükselmesi ve yoğun bakımların dolmasına neden olabileceğinden kaygı duyuyoruz. Mutant virüsün Türkiye’de olması ve sayıca giderek artıyor olması endişemiz var. İkincisi de karantina kurallarına uyumsuzluk var. Okulların açılması ile hareketliliğin artmasıyla bu risklerin tekrar yükselmesi söz konusu olacaktır. Aşılamada istediğimiz hızda gidemiyoruz. İller bazında baktığımız zaman Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da aşağı yukarı neredeyse hiç aşı yapılmıyor gibi görünüyor. Aşının dağıtımı ile ilgili bir sorun mudur yoksa halk arasında aşı reddi mi vardır bunun çözülmesi lazım. Hasta sayılarının İstanbul’da mart ve nisan ayında artacağı konusunda Sağlık Bakanlığı’nın da bir kaygısı olduğunu duymaktayız ve buna göre de tedbirler alınması istenmektedir.”‘YENİDEN YÜKSELİŞTE’İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Osman Öztürk ise özetle şunları kaydetti: “Son bir iki haftadır bir yükselme var. Bunun mutasyonla ilişkili olup olmadığını da bilmiyoruz. Tehlike halen devam ediyor. Koronavirüs pandemisi çok etkenli bir şey olduğu için her türlü nüfus hareketi, mutasyon, aşı (başlangıçta hızlı uygulandı sonra yavaşladı) gibi faktörlere baktığımızda halen kırılgan bir zeminde gittiğini söyleyebilirim. Hastaneler geçen aylara göre çok yoğun değil ama bir endişe var. Vaka sayılarındaki artış nedeniyle endişe var. Bu hastalık yeryüzünden silinmediği sürece her zaman risk var. İlk turda olduğu gibi normalleşme dedikleri yeniden açılma sürecinde şimdilik aceleci davranmıyorlar. Ama önlemler yeterli değil, umut aşıya bağlanmış durumda şu an. Sağlıkçılar sağlık kurumunda olan grup ve aşılanmaları biraz daha kolay. Diğer gruplara, sağlıkçılara vurulduğu gibi kolay olmayacak gibi aşılanma. Bize de mart-nisan gibi iddialar geldi ama ne kadar sağlıklı bilemiyoruz, vaka sayılarında son birkaç haftadır artış gözlendiği için böyle bir şey olabilir.” Sibel Bahçetepe

ABB BaşkanıYavaş’ıeleştirmek için kamu bütçesinden 58 bin lira harcamışlar: Belediye bütçesinden ilan vermiş!

ABB Başkanı Yavaş’ı eleştirmek için kamu bütçesinden 58 bin lira harcamışlar: Belediye bütçesinden ilan vermiş! AKP’li Mamak Belediye Başkanı Murat Köse’nin, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’a karşı “Milletim adına soruyorum, 10 milyarlık bütçeyi nereye harcadınız” başlığı ile verdiği reklamın, belediye bütçesinden karşıladığı ortaya çıktı. Söz konusu reklam için 58 bin lira ödendi. CHP grubunun, reklama yönelik verdiği önergeyi yanıtlayan Köse’nin Özel Kalem Müdürü Mehmet Duran, reklamın “Mamak Belediye Başkanlığı’nca da yapılan hizmetler konusunda tüm halkı aydınlatmak amacıyla” verildiğini savundu./Archive/2021/2/8/013130348-8mansur1-rnk-syf4.jpg“Gazetelere Basın İlan Kurumu aracılığı ile 58 bin 839 lira 52 kuruş bedelle çalışma yapıldığını” belirten Duran, çalışmanın “resmi prosedürlere uygun olduğunu” ileri sürdü. Mamak Belediyesi CHP Grup Başkanvekili Ferat Tokmak ise kamu yararı olan işlerde belediyenin reklam verebileceğine dikkat çekerek, “Burada kamu faydası yok, kamu zararı var. Bu konunun da aslı yalan. Şahsi ve yalan haberlerin, belediye bütçesiyle haber yapılması ahlaksızlıktır. Belediye başkanı, bu tarz konularda reklam verecekse cebinden karşılasın. Yanlış haberler ile yurttaşları yanlış yönlendirmeye, Sayın Mansur Yavaş’a karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. Siyaset yapıyorlar” diye konuştu. /Archive/2021/2/8/013144238-8mansur-rnk-syf4.jpg Sefa Uyar

Muhalefet kanadı, Erdoğan’ın yeni anayasaçıkışıyla ilgili stratejisini belirledi:Özgürlükçüanayasa

Muhalefet kanadı, Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışıyla ilgili stratejisini belirledi: Özgürlükçü anayasa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yeni anayasa” çıkışı ile birlikte muhalefet de stratejisini belirledi. İktidarın, yeni anayasayı referanduma götürmek için 360 milletvekiline ihtiyaç duymasını temel alan muhalefet, yeni anayasa çalışmalarında iktidar blokunu “demokrasi ve özgürlükler alanında köşeye sıkıştırmayı” hedefliyor. Bunun için 1961 Anayasası’nın baz alınması ve “temel hak ve özgürlüklerin yeniden genişletilmesini” isteyen muhalefet bloku, iktidara “kuvvetler ayrılığı” için de baskı yapacak. TBMM’nin yeniden “denge ve denetlemede etkin rol oynaması gerektiğinin” altı çizilerek, “basın özgürlüğünün tam olarak sağlanması, sivil toplum kuruluşları (STK) ve sendikal özgürlükler başta olmak üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yapısının yeniden belirlenmesi gerektiği” gibi konularda iktidarla karşı karşıya gelecek. İktidarın yeni anayasayı referanduma götürmek için 360 milletvekiline ihtiyaç duymasından hareketle muhalefet, Cumhur İttifakı’nın karşısına şu tezlerle gidecek:Laiklik ilkesine vurgu yapılsın: Anayasanın ilk 4 maddesinde devletin kurucu felsefesi tanımlanmış ve bu maddeler içinde “laiklik” de yerini almıştır. Ancak gelinen süreçte ilk 4 madde konusunda iktidarla uzlaşma sağlansa da “yeni anayasanın bel kemiğini laiklik ilkesi oluşturmalı, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasının sınırları kesin olarak çizilmeli ve Türkiye, son zamanlarda yaratılmaya çalışılan “din devleti” algısından kurtulmalı. Atamalarda liyakat esas alınmalı. Temel hak ve özgürlükler güçlendirilmeli: Türkiye’nin bugün yaşadığı “ekonomik sorunların altında yatan en önemli nedenlerden biri temel hak ve özgürlükler alanında yaşanan sıkıntılar.” Bu nedenle Türkiye’de 1961 Anayasası’nda çerçevesi çizilen temel hak ve özgürlükler yeni anayasa çalışmalarında da referans alınmalı. Tutukluluk sürelerinden sendikal hak ve örgütlenmelere de 1961 Anayasası’ndaki hükümler örnek gösteriliyor.Basın özgürlüğü: Muhalefet, yeni anayasa çalışmalarında iktidarı “basın özgürlükleri” konusunda da köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. “Kamuoyunun haber alma özgürlüğüne” atıfta bulunarak, iktidarın “reklamlar eliyle muhalif basına yaptırım yapacak bir yetkisinin olmaması gerektiğini, gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle cezaevine gönderilemeyeceğini” vurguluyor. Bununla birlikte muhalefet, yeni anayasada “Basın hürdür, sansür edilemez” ilkesinin de güçlendirilmesini istiyor. TBMM’de denge - denetleme: Muhalefet, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte “Meclis’in denge ve denetleme işlevini kaybettiğine” dikkat çekerek, Meclis’te “yazılı ve sözlü soru, gensoru gibi” denetleme mekanizmalarının geri getirilmesini istiyor. İktidarın, “sistemden güç alarak, yazılı soru önergelerine yanıt vermeme hakkını kendinde göremeyeceğine” atıfta bulunuyor. Cumhurbaşkanının da “başta kararname yetkileri olmak üzere yetkilerinin sınırlandırılması, bu yetkilerin yeniden TBMM’ye verilmesi gerektiğini” belirtiyor. İktidar eğer muhalefetin bu koşullarını kabul etmezse, muhalefetin de yeni anayasa konusunda iktidar cephesine destek vermeyeceğinin altı çiziliyor. Selda Güneysu

YHT projesininÇerkezköy-Halkalıbölümünde 3.1 milyar TL’lik maliyet, 7.7 milyar TL oldu:İhale olmadan ek maliyet

YHT projesinin Çerkezköy-Halkalı bölümünde 3.1 milyar TL’lik maliyet, 7.7 milyar TL oldu: İhale olmadan ek maliyet CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, YHT’deki maliyet artışıyla birlikte projeye iktidara yakın firmaların yoğun ilgi göstereceğini dile getirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, Türkiye’nin Avrupa ile demiryolu bağlantısını sağlayacak Halkalı-Kapıkule Yüksek Hızlı Tren (YHT) Projesi’nin Çerkezköy-Halkalı kesimindeki maliyetinin, Kanal İstanbul güzergâhıyla kesiştiği için 2,5 katına çıktığını belirledi. Projenin 3,1 milyar TL olarak açıklanan maliyetinin revize edilerek 7,7 milyar TL’ye çıkarıldığına dikkat çeken Akın, “Bir rant projesi olan, bilim insanlarının karşı çıktığı Kanal İstanbul, henüz bir çivi çakılmadan kamuya en az 4,6 milyar TL tutarında ek yük getirmeye başladı” dedi.Akın, 2020 yılında TCDD’nin yatırım programında Çerkezköy-Halkalı bölümünün toplam maliyeti 3,1 milyar TL olarak yer alırken; Cumhurbaşkanlığı tarafından yayımlanan 2021 Yılı Yatırım Programı’nda ise söz konusu bölümle ilgili maliyet artışı yapıldığını, TCDD’den alınarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na devredildiğini belirtti. Akın, projenin maliyetinin iki katından fazla artmasının nedeninin ise Kanal İstanbul ile kesişmesinden kaynaklandığına dikkat çekti. Akın, “Toplam 76 kilometre uzunluğundaki proje kapsamında Kanal İstanbul nedeniyle etüt çalışmaları revize edildi. Yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda tünelin yapılacak olması ve Kanal İstanbul ile uyumlu hale getirilmesi nedeniyle maliyet 2,5 kat artacak” dedi.‘İHALE EDİLMEDEN EK YÜK’Projenin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü bünyesinde bu yıl içinde ihale sürecinin tamamlanmasının beklendiğine işaret eden akın, projeye iktidara yakın firmaların yoğun ilgi göstereceğini dile getirdi. Akın; “Projenin ilk bölümü olan Kapıkule-Çerkezköy bölümü şu anda Kolin İnşaat tarafından yapılıyor. YHT projesinin ikinci bölümünün henüz nasıl yapılacağı belli olmayan ve tartışmalara neden olan Kanal İstanbul projesine uyumlu hale getirilmesi de iktidarın bu konudaki inadını gözler önüne seriyor” değerlendirmesinde bulundu.CHP’li Akın, binlerce dönüm tarım arazisinin yok olmasına da neden olacağına işaret ederek, “YHT projesinin geçtiği güzergâh boyunca en az 10 bin dönüm tarım arazisinin yok olacağını” söyledi. Akın; Trakya bölgesinde yoğun olarak ayçiçek ekiminin gerçekleştiği arazilerin yok olmasının yükselişteki yağ fiyatlarını daha da artmasına neden olacağını aktardı.  Erdem Sevgi

Marmaris’tekiçam balıylaünlüyöre 20 yıllığına kiraya verilecek: Bal ormanıpeşkeşmiçekiliyor?

Marmaris’teki çam balıyla ünlü yöre 20 yıllığına kiraya verilecek: Bal ormanı peşkeş mi çekiliyor? Muğla Marmaris’te çam ve pirenlerle kaplı 30 hektarlık ormanlık alan mesire yeri olarak 20 yıllığına kiraya verilmek üzere ihaleye çıkarıldı. Bölgede kovanları bulunan arıcılar da köylüler de ihaleye tepkili. İhaleden belediye başkanın da muhtarın da köylünün de haberi olmadığına dikkat çeken CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, “5 kilometre ötede Okluk Koyu var. Yoksa bu mesire yeri koydaki Cumhurbaşkanlığı yazlık sarayı için mi yapılıyor? Niye kimseye haber verilmedi? Ne gizleniyor?” diye sordu. Marmaris ilçesi Karaca Mahallesi’nde yer alan Karaca Orman İşletme Şefliği sorumluluk bölgesinde bulunan ormanlık alan ilana çıkarıldı. Marmaris Orman İşletme Müdürlüğü’nün ilanında alanın niteliği “orman” olarak belirtiliyor. “Karaca B Tipi Mesire Yeri işletme hakkının kiraya verilmesi işi” kapalı teklif (artırma) usulü ile ihale edilecek. İşletme hakkı 20 yıl süreyle kiraya verilecek. İlana göre tahmin edilen ilk yıl işletme hakkı kira bedeli 106.7 bin TL. Geçici teminat miktarının 3.2 bin lira olduğu ihale Marmaris Orman İşletme Müdürlüğü İdare Binası’nda bugün saat 10.30’da gerçekleştirilecek. Bölge çam ve piren balı ile ünlü. Arıcılıkla geçenin köylü ihaleye tepkili. TBMM GÜNDEMİNDEKöylülerle görüşen CHP’li Süleyman Girgin, çam balı üretiminin yapıldığı bölgede yaklaşık 700 arıcıdan 100’ünün Karaca Mahallesi’nde faaliyet gösterdiğini anlattı. İhaleden Marmaris Belediye Başkanı’nın, Karaca Mahallesi Muhtarı’nın ve köylülerin haberinin olmadığını vurgulayan Girgin, “Eğer bu mesire yeri vatandaş için oluşturuluyorsa niye oradaki vatandaşın, muhtarın ve belediye başkanının bu ihaleden haberi yok? Ne kaçırılıyor? Birilerine peşkeş mi çekilecek?” dedi. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Girgin, mesire yeri için ihale öncesinde bölge halkından, yerel yönetimlerden, sivil toplum örgütlerinden görüş alınması gerektiğini vurguladı. Girgin, Bakan Pakdemirli’den şu soruların yanıtını istedi: “Bölge halkından, yerel yönetimlerden, demokratik kitle örgütlerinden görüş alınmış mıdır? Bölgedeki arı yetiştiricilerinin itirazları dikkate alınmış mıdır? İhalede basra çamları, arı yatakları ve piren ormanlarının korunmasına yönelik ayrıntılı bir plan var mıdır?”   Mustafa Çakır




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter