Türkiye’nin, iklim krizini tetikleyen kömürlü termik santrallarla sınavı
Türkiye’nin enerji politikalarının başında kömüre dayalı enerji geliyor. Ülke genelinde sağlıktan çevreye birçok zararı bulunan bu santralların sayısı 34’ü buldu. Yapılması planlanan kömürlü termik santral sayısı ise 24.
Ä°klim krizi etkilerini yakından gösteriyor. Uzmanlar iklim krizine karşı enerji politikalarının deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸi görüşünde. Krizi tetikleyen baÅŸlıca enerji kaynağı olan kömür, karbon etkisi en yoÄŸun fosil yakıt. Ekosfer DerneÄŸi, emisyon azaltıcı tedbirlerin alınmadığı kömüre dayalı elektrik üretiminin tüm dünyada 2030’a kadar 2010 seviyelerinin yüzde 80 altına indirilmesi, 2040’tan önce de tamamen kaldırılması gerektiÄŸine vurgu yapıyor. Enerji politikasının büyük bir kısmını kömüre dayalı termik santralların oluÅŸturduÄŸu Türkiye’de ÅŸu an iÅŸletmede 34 kömürlü termik santral var. Planlanan kömürlü termik santral sayısı ise 24. Kömüre dayalı santrallar bir yandan iklim krizini tetiklerken bir yandan da bölgede yaÅŸayan insanların saÄŸlığını tehdit eder hale gelebiliyor. Ekosfer DerneÄŸi tarafından hazırlanan haritaya bakıldığında, Türkiye’nin dört bir yanını kömürlü termik santralların çevirdiÄŸi görülüyor. Kömüre dayalı elektrik üretimi Türkiye’nin enerji stratejisinin baÅŸlıca hedefleri arasında yer alıyor. Gazetemize Türkiye’deki termik santralların durumunu ve geleceÄŸe iliÅŸkin enerji politikalarını deÄŸerlendiren Ekosfer DerneÄŸi Kampanyalar Direktörü Özgür Gürbüz, “Türkiye enerjideki dönüşüme ayak uydurmamakta ısrar ettiÄŸi için enerji politikasını kömür santrallarına teslim etti. Bir iklim politikası olmaması da özellikle kömür santrallarına açık bir davetiye sundu. Yerli kömür diyerek çıkılan yolda, ithal kömürle çalışan santralların kurulu gücü, (8821 MW) yerli linyitle çalışanları (9961 MW) yakaladı†dedi. HER ÅžEYE ZARARLIMiladını doldurmuÅŸ bu enerji üretim biçiminin desteklenmeye çalışıldığını anlatan Gürbüz, “Bu da hem ekonomiye hem çevreye hem de insan saÄŸlığına zarar veriyor†diye konuÅŸtu. Kömürü destekleyen politikaların Türkiye’nin enerji ve ilgili sektörlerdeki geliÅŸimini de etkilediÄŸini belirten Gürbüz, ÅŸu ifadeleri kullandı: “Bugün, üretiminde karbon yoÄŸunluÄŸu yüksek ürünlerin ihraç edilip edilemeyeceÄŸini konuÅŸuyoruz. Sanayi ve ticarette enerji politikalarındaki hataların bedelini ödemek zorunda kalabilir. Türkiye’nin bir an önce karar alarak yeni kömür santralı yapımından vazgeçmesi, eskilerini de devreden çıkarmak için bir takvim belirlemesi gerekiyor. Åžu anda yapımı planlanan 17 bin megavat civarında kömür santralı olduÄŸunu görüyoruz. Elektrikte talebin zirve noktasının 47 bin, kurulu gücün ise 96 bin megavat olduÄŸu bir noktada, kömürde ve yeni santral yapımında ısrar etmenin mantıklı bir açıklaması yok.â€Â Ä°KLÄ°M DOSTU ENERJÄ°Su baskınlarıyla, kuraklıkla iklim krizinin etkilerini her geçen gün daha fazla hisseden Türkiye’nin iklim dostu bir enerji politikası belirlemesi gerektiÄŸini belirten Gürbüz, “Çözüm, talebin olduÄŸu yerde ve sürdürülebilir yenilenebilir enerji kaynaklarıyla üretim yaparak elektrik talebini karşılamaktan, enerjiyi verimli kullanmaktan geçiyor. GüneÅŸi olmayan kuzey ülkeleri bunu yaparken, güneÅŸ ve rüzgâr gibi kaynaklar kömür ve nükleerden daha ucuzken Türkiye’nin eski enerji politikalarında ısrar etmesi sürdürülebilir deÄŸil†dedi.
Hazal Ocak
Galeriler de dijitale taşındı!
Yeni hayatımızda caddeler, sokaklar tehlikeli; dijital ortam, etkileşim, alışveriş yaşam alanı. Gallery MAS, dijital ortama çağdaş sanat pazarı olarak katılıyor. Gezmek herkese açık ama almak ve satmak üyelik ile mümkün olacak.
Bundan bir yıl önce hayatımıza giren ve hızla hepimizi yeni bir yaşam biçimine taşıyan pandeminin dayattığı yeni normalde çağdaş sanat da dijitalde var oluyor. Hızla örgütlenen dijital sanat platformlarına bir yenisi, Gallery MAS da katıldı. Evden çıkmak istemeyen, kalabalık ortamlardan çekinen ama hayatın da içinde kalmak isteyen sanatseverler için büyük kolaylık sağlayan dijital ortamdaki sanal galeride eserleri rahatça, defalarca izlemek de mümkün! Gallery MAS, uzun yıllardır galerici ve sanat danışmanı olarak çalışan Sabiha Kurtulmuş ve koleksiyoner ve iş insanları Moris Sabaner ve Albert Nahmiyas’ın ortaklığıyla kuruldu. Kullanması kolay ve güzel hazırlanmış sitede şimdilik Türkiye’nin güncel çağdaş sanatçılarından 25’inin küçük boyutlu eserleri bulunuyor. Küçük boyut seçimini ise kurucu ortaklardan Moris Sabaner, alıcılara erişim kolaylığı için seçtiklerini, eserlerin boyutları büyüdüğünde fiyatların da arttığını hatırlatıyor. Eserleri canlı görmenin yanında sosyalleşme keyfi de kalmıyor ama dijital ortamın kolaylıkları da göz ardı edilecek gibi değil. Sanat daha geniş kitlelere ulaşacak, Türkiye hatta yurtdışından galeriye ulaşmak ve satın almak mümkün olacak. Ayrıca bu sitede private bölümünde üye olmak koşuluyla ikinci el piyasa da mümkün. Burada kamuya kapalı olarak alışveriş yapmak mümkün olacak. Gallery MAS, eser görselini paylaşacak ve bilgi verecek ama sadece aracı rolü oynayacak, fiyatlandırmaya karışmayacak. MAS Kurucu ortaklarından Albert Nahmiyas, “Günümüzün koşulları sadece sanatsal mekânları değil, aynı zamanda sanatçıyı da klasik iş yapma şeklinin dışına çıkararak çok yönlülüğe ve gerekli teknolojik donanıma sahip olmaya teşvik ediyor. VR ve AR teknolojilerinin gelişimi ve birçok sanatçı tarafından kullanılması dijital sanatın potansiyelini geliştirmekte oldukça etkili†diyor. Gallery MAS’ın sanatçıları arasında Bedri Baykam, Mehmet Güleryüz, Kezban Arca Batıbeki gibi ünlü sanatçılar da yer alıyor.Sanatçı ve galerici işbirliğiyle seçilen güncel eserleri incelemek ya da bilgi almak için www.gallerymas.com adresini ziyaret etmek için üye olmak gerekmiyor.
Yazgülü Aldoğan
‘Nadir’ ve güçlü süper kahramanlar
Dünya üzerinde 6 binin üzerinde nadir hastalık bulunuyor, bu hastalıkların yüzde 72’si genetik olarak aileden çocuklara geçiyor. Hastalıkları dışında bir de akran zorbalığına maruz kalan çocuklar, sosyalleşme konusunda da sorun yaşıyor. Şimdi o çocuklar için bir çizgi roman kitabı hazırlandı.
Özel gücü tuza hükmetmek olan Kistik Fibrozis hastası Tuz Çocuk, üstün koku alma gücüyle tüm sorunların üstesinden gelen Sistinozis hastası Biber Kız ve gelecekten gelen teknolojiyle Duchenne Musküler Distrofi hastası Robot Çocuk, maceradan maceraya koşuyor. Üç farklı kahramanın bu hikâyeleri Nadir-X çizgi roman kitabında bir araya geldi.Nadir hastalıklara dikkat çekmek için hazırlanan Nadir-X çizgi roman kitabının basın lansmanı dün yapıldı. Lansmanda GEN Kurumsal Marka Yöneticisi Bulutay Güneş, Nadir-X çizgi roman kitabının çizeri Erhan Candan, projenin danışmanı uzman psikolog ve pedagog Ebru Şen, KİFDER Başkanı İlknur Görgün, SİSTİNDER Başkanı Gülnur Gökmen, Duchenne Kas Hastalığı ile Mücadele Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sadullah Erol yer aldı. Lansmanın moderatörlüğünü ise Yekta Kopan yaptı. Buluşmada çocukların arasında yaşanan akran zorbalığına dikkat çekildi.Altın Kitaplar Yayınevi etiketiyle yayımlanan kitap tüm kitapçılarda bulunabilecek. Alınan her kitapla Kistik Fibrozis Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Sistinozis Hastaları Derneği, Duchenne Kas Hastalığı ile Mücadele Derneği’ne bağış yapma imkânı olacak. ‘TÜRÜNÜN İLK ÖRNEĞİ’ Nadir kahramanlar ile nadir hastalıklı çocukların günlük hayatlarına ve tedavi süreçlerine mercek tutmak istediklerini ifade eden Ebru Şen, “Çevresinde veya sınıfında nadir hastalığa sahip arkadaşı olan bir çocuk, Nadir-X çizgi romanıyla arkadaşının yaşadığı durumu daha iyi kavrayacak ve onunla empati kuracaktır. Empati, karşımızdaki ile bağ kurmanın ilk adımıdır. Bağ kurduğumuz kişilerle de olumlu bir iletişim içine girerek iletişimimizi güçlendiririz†dedi.Uzun zamandır çocuklarla çalıştığını ifade eden Nadir-X çizgi roman kitabı çizeri ve yazarı Erhan Candan, bu çalışmanın birçok açıdan türünün ilk örneği olduğunun altını çizdi.
Orhun Atmış
ABD Başkanı Joe Biden Perşembe günü yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, tüm eyaletlere tüm yetişkinlere 1 Mayıs'a kadar aşı hakkı tanımlaması talimatı verdi ve Mayıs sonuna kadar tüm yetişkinlere yetecek kadar koronavirüs aşısı temin edeceklerini söyledi. ABD Başkanı, 4 Temmuz Bağımsızlık Günü'nde ülkede bir nebze de olsa normal yaşama dönmüş olmayı hedefleyeceğini de kaydetti.Habere Gitmek için Tıklayın
Hekimlerden aşı takviminin şaşmasına tepki: Aşılar nerede?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, nisan sonuna kadar 100 milyon doz aşı için sözleşme imzaladığını açıklamasına karşın yurda gelen aşı sayısı bu rakamın çok altında kaldı.
Aşı takvimiyle ilgili endiÅŸelerini dile getiren hekimler Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, “Günde 1 milyon aşı yapacağız dediler, aşı yapma sayısı azaldı, aşı yok. SaÄŸlık Bakanı’nın açıklamalarına bakılırsa aşı tedarikinde sıkıntı var. Aşı olmak için bekleyen milyonlarca vatandaÅŸ soruyor: Sayın Fahrettin Koca, gelecek dediÄŸin 100 milyon doz aşı nerede?†diye sordular. ÇELÄ°ÅžKÄ°LÄ° AÇIKLAMALARSaÄŸlık Bakanı Koca’nın aşı tedariki konusunda yaptığı açıklamaların çeliÅŸkili olduÄŸunu söyleyen Demir ve Kılıç, “SaÄŸlık Bakanı’nın 1 Aralık’ta yaptığı açıklamada, 50 milyon doz aşı için sözleÅŸme imzalandığı, aralık ayında en az 10 milyon ama muhtemelen 20 milyon, ocak ayında 20 milyon, ÅŸubat ayında ise 10 milyon temin edileceÄŸini açıkladı ve bunlar için günde 1 milyon doz aşı uygulaması yapılacağını ifade etti. Kargo uçaklarıyla aşı geliÅŸlerini canlı yayımlayan AKP iktidarı, 50 milyon doz aşıyı getiremeyince çareyi gelen aşı miktarını açıklamamakta buldu. Bakan 25 Åžubat’taki basın toplantısında ise 24 Kasım’da Sinovac firmasıyla toplam 100 milyon doz sözleÅŸme yapıldığını söyledi. Ancak ‘aracı’ pardon distribütör firma ise 50 milyon doz diyor!†ifadelerini kullandı. SaÄŸlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarına göre toplumun yüzde 70’nin nisan-mayıs aylarında aşılanarak, aşı takviminin sonlandırılmasının planlandığını hatırlatan hekimler, “Aşılama baÅŸlayalı 60 gün geçti, Bakan’ın hesabına göre bu tarihe kadar 60 milyon doz aşılanma yapılmış olacaktı. Oysa yapılan 1. ve 2. dozun toplamı 10.5 milyon doz ve aşılama hızı azaldı†dedi. CHP Ordu Milletvekili Dr. Mustafa Adıgüzel de aşı tedarikinde yaÅŸanan sıkıntıya dikkat çekmek TBMM kürsüsüne şırınga ile çıktı. Adıgüzel, elindeki aşı şırıngasını göstererek “Millet bulamıyor bari buradan görsün. Ä°ÅŸte bir milleti buna mahkûm ettiniz†dedi.Â
Sibel Bahçetepe
Kimdir bu Milli Eğitim’e çöreklenen cemaat?
Eğitim-İş Samsun Çarşamba İlçe Temsilcilik Başkanı Ali Demirci’nin de aralarında bulunduğu bazı eğitimcilerin sürgüne gönderilmesi, baskı yapıldığı iddialarıyla ilgili açılan davaya devam edildi. Davayı izleyen Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, Samsun Adliyesi İdare Mahkemesi çıkışında gazetecilere açıklama yaptı.
ÇarÅŸamba’da bir okulda son iki senede bir kadın müdür baÅŸyardımcısının, bir müdür yardımcısının görevlerinden istifa ettiÄŸini, bir veri tabanı uzmanı ve 4 hizmetlinin okuldan ayrılmak zorunda bırakıldığını belirten Yıldırım, konuya Samsun Ä°l Milli EÄŸitim Müdürlüğü’nün sessiz kalmasına tepki gösterdi. Yıldırım, “Emsal pek çok karar ve somut delillere dayalı ÅŸikâyetlerin varlığına raÄŸmen bu müdürü, soruÅŸturmalardan tertemiz çıkaran ilahi güç nedir? Kimdir bu Samsun Ä°l Milli EÄŸitim’e çöreklenen cemaat?†dedi. Yıldırım şöyle konuÅŸtu: “İl ve ilçe müdürleri, yetkileri dahilinde ne iÅŸlem yaptı? Söyleyeyim, sırf cemaatlerin vitrin yüzü, ‘okul idarecilerinin’ itibarı sarsılmasın diye 5 öğretmenin sürgün edilmesine, Demirci’yi mesleÄŸini yapamaz hale getiren kararlara destek vermiÅŸ, kariyerleri için ‘cemaat referansları’ oluÅŸturmuÅŸlardır.â€Â
Cemil CiÄŸerim
Nihat Hatipoğlu, rektörü olduğu üniversitede 4 dekan vekilliği görevi de üstlenmiş: Hatipoğlu üniversitesi
Ramazan ayında yaptığı programlardan aldığı maaş ve yorumları ile gündeme gelen ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen Hatipoğlu; Tıp, Güzel Sanatlar ve Mimarlık, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler ile İslami İlimler fakültelerinin dekanlıklarını vekâleten yürütüyor.
Gaziantep Ä°slam Bilim ve Teknoloji Ãœniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat HatipoÄŸlu’nun, üniversitedeki 4 fakültenin dekanlığını yaptığı ortaya çıktı. Toplam 8 fakültenin bulunduÄŸu 2018 yılında kurulan üniversitede, diÄŸer 4 dekanlığı ise yalnızca 2 isim yürütüyor. DiÅŸ HekimliÄŸi ile SaÄŸlık Bilimleri fakültelerinin dekanlığını Prof. Dr. Zeynep Güngörmüş, Hukuk ile Mühendislik ve DoÄŸa Bilimleri fakültelerinin dekanlığını Prof. Dr. Osman Bilgin yapıyor. Rektör ile 8 fakültenin dekanlarının yer aldığı 9 kiÅŸilik yönetim kurulu, sadece 3 kiÅŸiden oluÅŸuyor.  AKP’nin her ile bir üniversite kampanyası ile açılan üniversiteler, akademik seviyeleri ve eski AKP’li rektörler nedeniyle sık sık gündeme geliyor. Ãœniversitelerdeki fakültelere, farklı alanlardaki kiÅŸilerin vekaleten atanması, bir kiÅŸinin birden fazla fakültenin dekanlığını yapması da tepki çekiyor. Daha önce “adrese teslim kadro†iddiaları ile de gündeme gelen üniversitenin rektörlüğünü yapan HatipoÄŸlu, 11 kiÅŸilik senatoda da 5 kiÅŸilik görev yürütüyor. ‘YAPILANMA TAMAMLANMADI’Gazetemizin ulaÅŸtığı üniversite yetkilileri, toplam 799 öğrencinin eÄŸitim gördüğünü söylerken, kurulan fakültelere dekan vekili atanması gerektiÄŸini ancak “üniversite yeni kurulduÄŸu için akademik yapılanmasını henüz tamamlamadığını, bu nedenle de üniversitede Rektör HatipoÄŸlu dahil bulunan 3 profesörün imza yetkisi açısından dekan vekilleri olarak görevlendirildiÄŸini†kaydetti. Yetkililer, “ek olarak yürütülen dekan vekilliÄŸi görevleri nedeniyle bu isimlerin herhangi bir ücret almadığını†söyledi.   KADROLAR BOÅž KALDIÃœniversitede, fakültelerin öğretim üyesi kadrosu dikkat çekiyor. Ãœniversite kadrosu bulunan bir profesörün Gaziantep Ãœniversitesi’nde görevlendirildiÄŸi için üniversitede Rektör HatipoÄŸlu dahil toplam 3 profesör bulunuyor. Buna göre;- Tıp Fakültesi’nde 8 öğretim üyesi bulunuyor. Ancak bu öğretim üyeleri arasında profesör, doçent ya da yardımcı doçent yok; tamamı doktor unvanına sahip. - Ä°ktisadi Ä°dari ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde, üniversitenin internet sitesine göre öğretim üyesi bulunmazken, YÖK Akademik’e göre yalnızca bir öğretim üyesi var. Söz konusu öğretim üyesinin, Gaziantep Ãœniversitesi’nde görevlendirildiÄŸi öğrenildi. - Ä°slami Ä°limler Fakültesi’nde görev yapan öğretim üyeleri arasında profesör, doçent ya da yardımcı doçent bulunmuyor. - SaÄŸlık Bilimleri Fakültesi’nde, dekanlık görevini yürüten Güngörmüş dışında profesör bulunmuyor.- Mühendislik ve DoÄŸa Bilimleri Fakültesi’nde, dekanlık görevini yürüten Bilgin dışında profesör yok. - Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve DiÅŸ HekimliÄŸi Fakültesi’nde ise hiç öğretim üyesi bulunmuyor. Bu fakültelerin, öğrenci kabulüne baÅŸlamadığı öğrenildi.Â
Sefa Uyar
Babacan, partisinin kuruluşunun 1. yıldönümünde Türkiye’ye ilişkin düşüncelerini anlattı: Çözüm hukukla başlar
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunların çözümüne hukuka uymakla başlanacağını belirterek, “Yaşanan sorunların yarısı güven veren bir açıklamayla çözülür†dedi.
Babacan, partisinin kuruluÅŸunun birinci yıldönümünde, gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Geçen yıl içinde 81 il ve 550 ilçede örgütlendiklerini, 43 ilde parti kongresi yaptıklarını anlatan Babacan, yüzde 35 cinsiyet, yüzde 20 genç ve yüzde 1 engelli kotası uyguladıklarını, büyük kentler dışında 25 bin üyeye ulaÅŸtıklarını kaydetti.Babacan, gazeteci ve siyasetçilerin ÅŸiddete maruz kalmalarının utanç verici olduÄŸunu belirterek, “Ekonomik sorunların sebebini teÅŸhis ederken özgürlüklerle ilgili sorunların öncelikle ele alınması gerektiÄŸini düşünüyoruz. Türkiye’nin hukuk devleti niteliÄŸiyle ilgili de çok ciddi sıkıntılar var. Anayasa rahatlıkla çiÄŸnenebiliyor. AÄ°HM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Bu tablo felaket†deÄŸerlendirmesini yaptı.Babacan’ın konu baÅŸlıklarına iliÅŸkin deÄŸerlendirmeleri şöyle:‘TÃœRKÄ°YE YALNIZLAÅžTI’“Türkiye dış iliÅŸkilerde yalnızlaÅŸmanın bedelini çok ağır ödüyor. Ulusal çıkarlarımız zarar görüyor. YalnızlaÅŸtığımız için terörle mücadelede yeterince etkili olamıyoruz. DışiÅŸleri Bakanlığım döneminde yakın coÄŸrafyamızda terör örgütlerinin yalnızlaÅŸtırılmasından bahsederdik. Åžimdi Türkiye ülke olarak yalnızlaÅŸtı, terör örgütleri daha çok ülkeden yüz buldu. Bunun ekonomik sonuçlarını baÅŸta sınırdaki illerimiz olmak üzere Türkiye’nin tümünde yaşıyoruz.â€â€˜YARGIYA BASKI VAR’“Yürütme erkinin baskısıyla alınan yargı kararlarının olduÄŸu bir ülkede insan hakları uygulamasının normal seyretmesini beklemek çok zor. AÄ°HM’de sözleÅŸmeye taraf 40 ülkenin dosya sayısını topluyorsunuz, sadece Türkiye’nin dosyası onların toplamı kadar. Anayasa Mahkemesi esastan incelediÄŸi dosyalarda yüzde 95 oranında hak ihlali tespiti yaptı. Sayın ErdoÄŸan’ın açıkladığı Ä°nsan Hakları Eylem Planı’nın aslında AB destekli bir proje olduÄŸunu da görüyoruz. Ä°nsan haklarını Avrupa BirliÄŸi için deÄŸil, kendi vatandaÅŸlarımız için düzeltmeliyiz.â€â€˜1 SAATLÄ°K KONUÅžMA ÇÖZER’“Hükümet, ekonomiyle ilgili sorunların çözümünün hukuktan baÅŸladığını anlamakta güçlük çekiyor. Bakanı ve Merkez Bankası’nın baÅŸkanını deÄŸiÅŸtirip ekonomiyle ilgili üç beÅŸ karar alınca ekonominin düzeleceÄŸini zannediyor. Olmaz, hiç boÅŸuna uÄŸraÅŸmasınlar. Uzun vadeli yatırımdan bahsediyorsak, yatırımcıların hukuki güvenliÄŸe verdikleri deÄŸer çok yüksek. Merkez Bankası’nın faizini yükselt, gecelik ve haftalık sıcak para gelsin, o parayla da kuru kontrol altında tutmaya çalışmakla çözülmez. O kadar uzun uzun reformlara, planlara falan gerek yok. 1 saatlik bir basın toplantısında ‘Anayasa Mahkemesi kararlarına saygılı olacağız, uymayan mahkemelere karşı HSK’yi göreve davet ediyoruz’ desinler; ‘Bizden yargıya pusula gitmez’ desinler; ‘Basın hürdür, ÅŸiddeti teÅŸvik etmedikçe karışmayacağız’ desinler. Samimi bir açıklamayla sorunların en az yarısı çözülür.â€â€˜HESAPSIZ DAVRANILDI’“S-400 konusu, Türkiye’nin egemenlik alanında bir konudur. Hiçbir ülke Türkiye’ye ÅŸunu yap diyemez. Ama hükümet aldığı kararın sonuçlarını hesap etmeli. Burada bir hesapsızlık var. 2 buçuk milyar dolar para ödendikten sonra bu sistemlerin kullanılamaması, kapağını hafif araladığınızda ciddi yaptırımlarla karşılaşılması tam bir hesapsızlık. Madem böyle bir adım atıyorsunuz diplomasisini yürütün. Bu iÅŸin kökü ABD’nin Rusya’yla ilgili yaptırımları. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması büyük bir kayıp. Bu mesele tam bir kaybet-kaybet oldu. 2,5 milyar dolar parayı kaybettik, F-35 için harcadığımız kaynakları kaybettik, para verdiÄŸimiz S-400’lerin de kapağını açıp kullanamıyoruz. Bu nasıl bilgisiz, bilinçsiz bir dış politikadır, anlamak güç.â€â€˜ERKEN SEÇİM OLUR’2023’ten önce bir erken seçim olacağını düşündüğünü söyleyen, ErdoÄŸan istemese de Türkiye’nin olası erken seçime “öngörülemez ortak†olarak nitelediÄŸi MHP Genel BaÅŸkanı Devlet Bahçeli tarafından götürülebileceÄŸini belirten Babacan, “Ortak daha önce beklenmeyen seçim açıkladı. Yine desteÄŸi çekerse erken seçim olabilir†dedi. Babacan, partilerinin 74 maddeden oluÅŸan bir anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi önerisi olduÄŸunu, “anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bir sorunlarının olmadığını†dile getirdi. ‘130 MÄ°LYAR DOLARI ÇARÇUR ETTİ’“Taraflı cumhurbaÅŸkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolar rezervini çarçur etti. Sayın ErdoÄŸan, Merkez Bankası’nın 95 milyar dolar brüt rezerv rakamını söylüyor fakat 139 milyar dolarlık borcundan bahsetmiyor. Bu ÅŸuna benziyor: Cüzdanındaki paradan bahsediyor ama kredi kartı borcundan bahsetmiyor. Merkez Bankası’nın, bankalara borcu var. Bir de swaplar yoluyla piyasadan aldığı 58 milyar dolarlık borç var. Sadece rezerv deÄŸil, yedek akçe hesabı da vardı. Merkez Bankası’nın kârının her yıl belli bir yüzdesi yedek akçe hesabına konur, kötü günler için biriktirilir. 2019’un ocak ayında bir günde harcadılar. 2019 yılında biriken yedek akçeleri de 2020’nin ocak ayında alıp bir günde harcadılar. İçimiz cız ediyor. Bunun bir siyasi hesabının verilmesi lazım.â€
Sertaç Eş
Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda iki sivil devrimci gençle buluşuyoruz: Sinan Cemgil ve Tuncer Sümer
68 kuşağının öğrenci liderlerinden Sinan Cemgil, teğmenler Atilla Özsever ve Sabahattin Sakman’dan bir eylem için silah ister. Teğmenler, şahsi tabancalarını vermezler ancak Sakman’da Başbakan Demirel’in hediye ettiği bir tabanca daha vardır. O tabanca verilir fakat eylem gerçekleşmez...
B A Ş L A R K E N12 Mart 1971 Muhtırası’nın 50. yıldönümü nedeniyle hazırladığımız bu yazı dizisinde, bir askeri darbe sürecine yol açan olayları kısaca sunmaya çalışacağız. 12 Mart sürecini bizzat yaşayan bir asker kişi olarak da çeşitli anekdotlarla pek bilinmeyen bazı olayları aktarmayı amaçlıyorum.  12 Mart, bir anlamda “yarım†darbe sayılır. Askerlerin muhtıra vermesi üzerine Başbakan Demirel istifa eder ve yerine partiler üstü Nihat Erim hükümeti kurulur. Ancak TBMM kapatılmaz.İlerici, devrimci gençlik örgütleri ise kapatılır, birtakım sendikal haklar kısıtlanır, memurlara sendika hakkı yasaklanır, ülkenin tek sol partisi olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılarak yöneticileri tutuklanır.Erim hükümetinin meşhur “Balyoz Harekâtı†ile de Türkiye’deki sol, ilerici aydınlar, sendikacılar cezaevlerine konur. Bu durum, sol kesime yönelik ilk büyük darbedir. 12 Eylül 1980 müdahalesiyle bu yarım darbe tamamlanır. Meclis ve bütün siyasi partiler kapatılır. Özellikle emek kesiminin hakları büyük ölçüde budanır, DİSK yöneticileri ağır cezalara çarptırılır.12 Eylül askeri yönetiminin hazırladığı 1982 Anayasası ile demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanıp emek kesimine yönelik baskılar artarken zorunlu din dersine olanak sağlanarak laiklik ilkesi çiğnenir. Ve böylece siyasal İslamcı hareketin gelişimine zemin hazırlanır...Yıl: 1970. Aylardan kasım. Yer: Yoğurtçu Parkı. 1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdikten sonra piyade teğmeni olarak Kartal / Maltepe’deki 2. Zırhlı Tugay’da göreve başladım. Tugayda görevli arkadaşım Topçu Teğmen Sabahattin Sakman’la birlikte Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda iki sivil devrimci gençle buluşacağız.THKO KURUCUSUTanıştığımız kişiler, Sinan Cemgil ve Tuncer Sümer’di. Sakman’ın Tuncer’le daha önceden bir tanışıklığı vardı. Sinan ve Tuncer, daha sonra THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) isimli örgütün kurucuları arasında yer alacaklardı. 68 kuşağının öğrenci liderlerinden Deniz Gezmiş de bu örgütün kurucuları arasındaydı.Kuşkusuz bu bilgileri daha sonra edinmiştik. Sinan Cemgil, bir eylem için silaha ihtiyaçları olduğunu söyledi. Bizim ise 9 mm Kırıkkale yapımı şahsi, zimmetli tabancalarımız vardı. Üzerlerinde Harp Okulu’ndan mezuniyetimizi gösteren sicil numaralarımız bulunuyordu.Herhangi bir eylem sırasında ele geçmeleri halinde bizlere ait olduğu ortaya çıkacaktı, riskli bir durum söz konusu idi, o nedenle şahsi tabancalarımızı vermedik. Ancak Sakman, kendisinde ikinci bir tabancanın bulunduğundan söz etti.HEDİYE VERİLİRDİKara Harp Okulu’nu birinci, ikinci ve üçüncü sırada bitirenlere çeşitli hediye verilirdi. Sabahattin Sakman da 1968 devresinin ikincisi olduğundan kendisine zamanın başbakanı Süleyman Demirel tarafından ikinci bir tabanca verilmişti. Bu tabancada herhangi bir sicil kaydı yoktu.Sakman, daha sonra bu tabancayı Sinan Cemgil’e verdiğini ifade etmişti. Sinan ve Tuncer, daha önce, keskin nişancı olan Deniz Binbaşısı Cihangir Erdeniz’in evinde nitelikli hafif silahlar bulunduğunu öğrendikleri için bu eve baskın yapıp o tür silahları almak istemişler. Tuncer’in daha sonra bize anlattığına göre, o sırada bu eylem için bizim silahlarımızı talep etmişler.Deniz binbaşısının evinin korunaklı olması ve girişte bir kurt köpeğinin bulunması nedeniyle Sinanların eylemi sonuçsuz kalmış, silah kullanılmamış ve daha sonra da eylemi gerçekleştirmekten vazgeçmişler. THKO’nun kurucularından Sinan Cemgil, 31 Mayıs 1971 günü Adıyaman’ın Nurhak Dağları’nda güvenlik güçleri tarafından öldürülecekti...‘KOOPERATİF’ SÜSLÜ CUNTA TOPLANTISI!/Archive/2021/3/12/021726288-70859089.jpegFenerbahçe’deki toplantı evine girdiğimizde masalarda imar paftaları duruyordu. Cunta toplantısının ev sahibi olan deniz yüzbaşısı, “Arkadaşlar herhangi bir şekilde bir baskın olursa burada kooperatif toplantısı yaptığımızı söyleyelim†demişti.1971 yılı başlarında ordu içindeki cuntaların daha belirgin hale geldiğini gözlemliyorduk. Devrim gazetesi çerçevesinde belli bir sol Kemalist cunta eğiliminin olduğu hissediliyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un başını çektiği grubun daha çok Devrim gazetesi ile ilişki içinde olduğu şeklinde duyumlar alıyorduk.Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ile 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün’ün ise sağda, daha farklı bir kesimde yer aldığı söylentileri yayılıyordu.2. Zırhlı Tugay’da bu tür gelişmeler, pek gizlisi, saklısı olmadan konuşuluyor, işe gidip gelirken servislerde ve öğle yemeklerinde subaylar arasında tartışılıyordu.SOL CUNTA NE YAPIYOR?1971 Şubatı’nın sonlarına doğru bizim Tugay mensuplarına böyle bir toplantının yapılacağı duyuruldu. Hatta aleni bir biçimde özellikle genç subayların o gün Fenerbahçe semtinde bir deniz yüzbaşısının evinde yapılacak toplantıya gelmeleri istendi.Ben de bizim tugayda görevli arkadaşım Üsteğmen Yücel Top’la birlikte bir cumartesi öğleden sonra bu eve gittik. Evde çoğu bizim tugayda görev yapan genç subaylar olmak üzere 20 dolayında asker kişi bulunuyordu.Yücel ile bizim esas amacımız, “Sol cunta ne yapıyor, bir askeri müdahale yakın mı, değil mi†şeklindeki sorulara yanıt bulmak ve bu bilgileri bizim gibi düşünen sosyalist arkadaşlara aktarmaktı. Tanıdığımız kimi havacı arkadaşların da sol kesimdeki sivil devrimcilerle bağlantısı vardı. Edindiğimiz bilgileri bu arkadaşlarla da paylaşacaktık.2. Zırhlı Tugay’da diğer subaylara nazaran bizim daha solda olduğumuz bilinirdi ama bu tür toplantılara katılmamıza da karşı çıkılmazdı. Zaten toplantıya da davetli olduğumuz için gittik.CELİL GÜRKAN GRUBUFenerbahçe’deki toplantıda, daha sonra 12 Mart 1971 muhtırasının hemen ertesinde emekliye sevk edilecek beş generalden biri olan Tuğgeneral Lütfü Erol da bulunuyordu. Sol cuntanın İstanbul koordinatörü olduğu iddia edilen 66. Mekanize Piyade Tümeni Kurmay Başkanı Kurmay Albay Nedim Arat ile Piyade Okulu’ndan tanıdığımız komutanlar da toplantıya çağrılı olarak gelmişlerdi. Çok daha sonra bu komutanların 9 Martçı olarak bilinen Tümgeneral Celil Gürkan’ın grubuna yakın olduğu ifade edilmişti.Fenerbahçe’deki toplantı evine girdiğimizde masalarda imar paftaları duruyordu. Cunta toplantısının ev sahibi olan deniz yüzbaşısı, “Arkadaşlar herhangi bir şekilde bir baskın olursa burada kooperatif toplantısı yaptığımızı söyleyelim†demişti.Üst rütbeli komutanlar, Başbakan Demirel’in memleketi kötü yönettiğini, bu konuda orduya görev düştüğünü belirterek bizim gibi genç subaylara G günü, yani ihtilal günü ne yapacağımızı söyleyeceklerdi. Ben ve Yücel, ordudaki genç subay-yüksek rütbeli subay çelişkisinin yarattığı psikolojik bir duyguyla komutanların karşısında ayak ayak üstüne atıp sorular sormaya başladık./Archive/2021/3/12/021702866-img-20210308-wa0001.jpgHepimizde sivil giysi vardı. Üst rütbeli subaylara “Ordu içinde bir tarafta Gürler-Batur, diğer tarafta ise Tağmaç grubunun yer aldığını, Devrim gazetesinin 500 kişilik bir Devrim Konseyi’nden bahsettiğini, ne gibi bir ekonomik programa sahip olduklarını†ifade eden sorular sormaya başladık.Hem komutanlar hem de arkadaşlarımız bu sorulardan rahatsız oldular. Piyade Okulu’ndan bizi yakından tanıyan komutanlar, “Atilla, biz sana ekonomik, sosyal ve siyasal görüşlerimizle ilgili dosyayı veririz. Bu kadar soruya gerek yok†diyorlardı.İTTİHAT VE TERAKKİ YEMİNİDeniz yüzbaşısının evindeki toplantı odasına daha sonra küçük bayraklar getirildi. Tabancalarımızı çıkarmamız söylendi. Tabancaları bayrakların yanına koyup yemin edecektik. Tıpkı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yeni giren üyelerin yemin töreninde olduğu gibi. Laik subaylar olduğumuz için o törenden sadece Kuran eksikti.Ben, üst rütbeli subaylara, “Komutanım, biz zaten Harbiye’ye girerken de mezun olurken de yemin etmiştik. Tekrar etmemize gerek var mı†diye sormuştum. Komutanlar, yemin etmemiz gerektiğini söylediler.AYAĞIMIZI MI KALDIRSAK?Yücel’le birbirimize şaşkın bir şekilde bakıştık. Hatta, “Biz sosyalist adamlarız, böyle cunta yemini etmek de nereden çıktı†diye söyleniverdik. Bu yemini edersek, cuntacı olacağımız şeklinde bir duyguya da kapılmıştık. “Yemin ederken ayağımızı mı kaldırsak†diye de espri yaptık. Neyse yemin diye bir şeyler söylendi ama hemen akabinde yüzbaşıdan aşağı rütbeli olanların toplantı odasını terk edip yandaki odaya geçmeleri istendi. Genç subay arkadaşlarla öteki odaya geçtik. Üst rütbeli subaylar kendi aralarında konuştuktan sonra toplantının bittiğini söylediler. Ve evden ayrıldık.Ertesi gün kışlaya gittiğimizde diğer subay arkadaşlarımız bize oldukça kızgındı. “Sizin yüzünüzden G günü ne yapacağımıza ilişkin sarı zarfları alamadık†dediler. Yani, darbe günü örneğin Ahmet Üsteğmen bölüğü ile Kadıköy Kaymakamlığı’na gidip enterne edecekti, bu emirlerin içinde bulunduğu zarflar bizim toplantıdaki tavrımız yüzünden dağıtılmamıştı. Genç subay arkadaşlarımızın görüşleri bu yöndeydi. Biz de toplantı sonrası karacı ve havacı arkadaşlarımızla bir araya gelip toplantıyı değerlendirdik.9 MART OLAYIO günlerde Gürler-Batur ikilisinin başını çektiği sol Kemalist cuntanın 9 Mart’ta darbe yapacağı söyleniyordu. Bazı havacı subay arkadaşlarımız, o gün Ankara’ya gidip bu darbeyi daha sola çekecek eylemlerde bulunmayı öneriyordu.Örneğin büyük banka şubelerinin, Tuslog gibi Amerikan yardım kuruluşlarının taciz edilmesi gibi öneriler gündeme geldi. Karacı subaylar olarak cuntasal eylemlere fazla bulaşmamak gerekçesiyle bu önerilere karşı çıktık ve 9 Mart günü Ankara’ya gitmeme kararı aldık. 9 Mart 1971’de bir darbe girişimi gerçekleşmedi. Böyle bir darbenin gerçekleşmemesinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler’in son anda kararsız kaldığı ve ürkek bir tutuma girdiği, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un da son tahlilde Gürler’le birlikte hareket ettiği ifade edildi. 9 Mart girişiminin planlamasında görev alan Celil Gürkan ve Lütfü Erol paşalarla birlikte beş general, bir amiral ve sekiz albay, 12 Mart muhtırası sonrasında 15 Mart 1971 tarihi itibarıyla emekliye sevk edildi. Emekliye sevk edilen subayların sayısı daha sonra arttı. l YARIN: 12 Mart döneminin tahribatı
Atilla Özsever